Muvazene 190 Report post Posted May 26, 2008 Osman Yüksel Serdengeçti'nin hayatı, duruşu, fikirleri çerçevesinde kaleme alınan biyografik mahiyete sahip bu kitabın yazarı olan Rasih Yılmaz’ın Osman Yüksel’i tanıma ânı hayli ilginç. Henüz 7 yaşında iken bir vesile ile evlerine misafir olarak gelen Serdengeçti’yi tanıma şansına kavuşan Rasih Yılmaz, yıllar sonra uzun bir araştırma ve inceleme döneminden sonra yazdığı kitabı için o ilk ve tek karşılaşma ânının iç dünyasında teşekkül ettirdiği tesire değinmeden geçemiyor. Devrin olaylarına ve zihniyetine ışık tutan, Allah demenin yasaklandığı bir devirde İslam davasına baş koyan Serdengeçti’nin doğumundan ölümüne kadar geçen hayatı içinde adım adım ilerleyen, düz yazılarından, şiirlerinden iktibaslar yapılan, röportajlar ve fotoğraflarla zenginleştirilen kitap, Serdengeçti’nin dünyasına ilk defa adım atacaklar için olduğu kadar, Onu uzun süredir tanıyan ve okuyanlar için de besleyici bir niteliğe sahip. Kitabın Önsöz'ünü iktibas ederek sizlere bu ekmekten bir parça uzatıyorum. Tamamını yemek isteyenler buraya tıklayarak indirebilir ve okuyabilirler. :) Kitabın sonunda geniş bir fotoğraf albümü var, onu da istifadenize sunmak ve müşahhas sahadan mücerret zemine akacak olan bir temaşa sofrasını kurmak istiyorum. Albüm için tıklayınız. --- Önsöz Gerçeğin Yeniden Keşfi Takvim yaprakları, 21 Nisan 1980'i gösteriyordu. Bir cenaze törenine katılmak için Akseki'nin Değirmenlik Köyü'ne giden babam, defnin ardından İstanbul'a dönerken otobüste bir dost edinmişti. Sabah gün ağarırken yolculuk sona ermiş, babam arabada tanıştığı dostunu da yanına alarak eve gelmişti. Kapıdan içeri giren babamın arkasında ki yaşlı adam, eşikte biraz sıkılgan bir şekilde eve girmek ile girmemek arasında kararsız bir biçimde duruyordu. Annemin güleryüzlü daveti kendisini rahatlatmış olsa gerek ki içeriye doğru bir adım attı. Gözüme ilk takılan sürekli titreyen elleriydi. Zorlukla ve bastonuna dayanarak yürüyordu. Yavaşça kanepenin kenarına oturdu. Babamın hareketlerinden anladığım kadarıyla karşımda elleri titreyerek duran yaşlı adam, saygıyı hak eden birisiydi. Alnındaki kırışıklıklar ise yıllarca çektiği çilenin birer ispatı gibiydi sanki. Annem kahvaltı hazırlamak için hemen harekete geçti. Köy tarhanasından yapılacak bir çorbanın en iyi kahvaltı olacağını söyleyen yaşlı adam, tercihini de böylelikle belli etmiş oldu. Mesajı alan annem, hemen işe koyuldu. Kısa sürede kahvaltı masası hazırlandı. Yaşlı adam önüne gelen çorba kasesine ilk önce küçük küçük doğradığı ekmekleri attı. Ardından titreyen eliyle aldığı kaşığı kaseye daldırmaya başladı. Her daldırışının ardından elini ağzına götürene kadar çorbanın yarısı tekrar geri dökülüyordu. Bir türlü ellerinin titremesini engelleyemiyordu. Buna rağmen babamın ve annemin tüm yardım ısrarlarına rağmen vakur bir biçimde yardımı da reddediyordu. Kısa süre sonra yaşlı adam yarı aç yarı tok bir biçimde sofradan kalktı. Cebinden çıkarttığı mendiliyle alnında oluşan ter damlacıklarını silerken gözleri bir ara bana ilişti. Çocuk ürkekliğinde yüzüne bakan ben, bir anda onun üzerimde oluşturduğu elektrikle titredim. Şimdiye kadar hep susmuş, onu gözlemleyerek tanımaya çalışmıştım. Ondan pozitif bir sinyal almış olmalıyım ki yavaşça yanına yaklaşarak bir şeyler sormak istedim. Aslında ne soracağımı da tam bilmiyordum. Belki de babamın ve annemin büyük bir saygıyla hürmet ettiği bu yaşlı adamla konuşmak istemiştim yalnızca. Ama beceremedim, tekrar geri adım attım. Yavaşça yanıma yaklaştı, bakışlarımdan düşündüklerimi okumuşçasına titreyen ellerini başıma götürdü ve bir dede şefkatiyle okşadı. Ardından babama dönerek ismimi sordu. Daha sonra tekrar gözlerini çevirdi. Daha sonra ise dedem Ali'yi anımsatan çökük elmacık kemiklerinin üzerinde yer alan yüz hatlarını yukarı kaldırarak tatlı bir biçimde gülümsedi. Bu onun yüzünü son görüşüm oldu. Kısa bir toparlanmayla birlikte babamla Aksaray'daki evine gitmek için yanımızdan ayrıldılar. O günlerde pek de farkında değildim, kiminle kahvaltı yaptığımın. Ancak geçen zaman, titreyen elleriyle başımı okşayan bu adamın kim olduğunu tanıma fırsatı verdi bana. O bir devre mührünü vurmuş, Müslüman-Türk sentezi tezinin fikir babası, haksızlığa karşı hep mücadele vermiş ve ömrü boyunca serden geçmiş birisiydi. O, Osman Zeki Yüksel Serdengeçti'ydi. Belki henüz 7 yaşındayken o tatlı gülümsemesiyle vücuduma yüklediği enerjinin sonucu yazdım bu kitabı. Belki de bu kitabın yazılması için kader yıllar önce sebepler oluşturarak böyle bir buluşmayı ayarlamıştı. Kimbilir? Ancak ortada bir gerçek var ki; birkaç saat evimizde beraber olma fırsatı bulduğum Osman Yüksel Serdengeçti'yle konuşmak için gerçekleştirdiğim boş hamlenin ardından, yıllar sonra dolaylı da olsa Toros Yüzlü Adam' ile diyalog kurduğumu düşünüyorum. Belki de ortaya çıkan bu kitap, Müslüman-Türk sentezi kuramcılarından fedakâr ve vefakâr insan Osman Yüksel Serdengeçti'ye 'Altın Nesil' den naçizane bir teşekkür. Yaklaşık 3 yıl inceleme fırsatı bulduğum Osman Yüksel Serdengeçti'nin hayatı ve ruh halinin, aynı doğup büyüdüğü Toroslar'ın yüzeyi gibi oldukça sarp, inişli-çıkışlı, bazen de bir yayla yamacı kadar yalın olduğunu farkettim. Bu halini en iyi biçimde yansıtacağını düşündüğüm için kitabın ismine Toros Yüzlü Adam"ı ekledim... Genelde belgelere dayanan, içine yerleştirilmiş röportajlar ve resimlerle zenginleştirmeye çalıştığım "Serdengeçti - Toros Yüzlü Adam: Osman Yüksel" in ilk baskısı, 1998 Mayıs ayında gerçekleşti. Geçen süreç içerisinde okuyucunun büyük ilgisi ile karşılaşan bu eser 5 baskı yaptı. Kitabı yazdığım sırada da yaşım henüz 24'tü... Olayları yorumlarken ele aldığım kriterle tamamen farklıydı. Oysa geçen zaman hem Osman Yüksel'i hem de birçok fikirsel akımı daha değişik perspektiflerle incelememe sebep olmaya başladı. Zamanın yenilenmesine karşı değişim kaçınılmaz bir hal alıyordu. Ve ender dostlardan yönetmen Zeki Demirkubuz'un eseri okuyup 'Osman Yüksel bir düşünceye hapsedilmeyecek kadar bu ülke için fedakâr bir isim' yorumunu yapınca yazdığım bütün bölümleri yeniden gözden geçirme zorunluluğu hissettim... "Serdengeçti - Toros Yüzlü Adam: Osman Yüksel" in özüne yine sadık kaldım. Ama farklı düşünce ve inançlardan bireylerin de bir insan olarak kendilerini bulabileceği bir Osman Yüksel portresini gün yüzüne çıkarttım. Varolan bir gerçeği yeniden keşfiydi aslında yaşanılan değişim... Bu kitabın oluşmasında beni sabırla destekleyen sevgili eşime ise sonsuz teşekkürü bir borç bilirim. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted November 16, 2008 Aşağıdaki röportaj aynı kitaptan iktibas edilmiştir: İsmet Yüksel (Eşi) "Ölümü Bana Çok Dokundu" Osman Yüksel'in, bugüne dek öne çıkmaktan pek hoşlanmayan eşi İsmet Hanım'ın, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu eşi hakkında anlattıklarının oldukça ilginç anektodlar içerdiğini düşünüyoruz. - Osman Yüksel ile nasıl tanıştınız? - Eşim O.Y. Serdengeçti, dayımın oğlu olur. Akraba olmamız hasebiyle, birbirimizi aile olarak yakinen tanıyorduk. Fakat birbirimizi çok az görürdük. Evlenmemiz, ailelerimizin isteği ile (görücü usûlü ile) oldu. - Osman Yüksel ile evli olmak zor olsa gerek. Onunla birlikte yaşadıklarınız karşısında, Serdengeçti ile evli olmaktan hiç pişmanlık duydunuz mu? - Hiç pişman olmadım. Bilakis, ömrü mücadele ile geçen ve kendini bir davaya adayan insanla evli olmayı bir şeref saydım. - Osman Yüksel hakkında, vefatından önce ve sonra yüzlerce yazı yazıldı. Osman Yüksel'i eşi, hayat arkadaşı olarak bir de siz anlatabilir misiniz? - Osman çok iyi bir hayat arkadaşıydı. Çok renkli bir yaşantımız oldu. Ömrü başkalarına yardım etmekle, kendinden çok başkalarını düşünmekle geçti. Kendi yemez başkalarına yedirir, kendi giymez başkalarını giydirirdi. Kendinden, evinden, ailesinden ziyade, vatanını, milletini, gençleri düşünen ve bu yolda çalışan bir kimseydi. -Osman Yüksel, dışarda olduğu gibi evde de hırçın mıydı? Dava adamı Osman Yüksel ile aile reisi Osman Yüksel'in farklı ve benzeyen yönleri nelerdi? - Bazen çok sakin, bazen de asabi idi. Asabi olmasının da birçok sebepleri vardı. Bunlar, 1971 yılından sonraki rahatsızlığı. Çok etkilenmişti. Memleketindeki problemler, çeşitli ülkelerdeki hadiseler ona çok tesir eder, onlara üzülürdü. Çocuğumuzun yaşamayışı da onu çok etkilemişti. Bu konu aklına gelince çok üzülürdü. Ayrıca aile mefhumuna çok önem verirdi. Davasını, ülkesini, milletini, ailesini, ülkesi için çalışan, inanan insanları çok severdi. Çok çabuk kızar, iki dakika sonra sakinleşir, hiçbir şey olmamış gibi davranırdı. - Ömrü boyunca hapislerde yatan ve hiçbir maddi düşünce gütmeyen bir Serdengeçti vardı. O yıllarda evinin geçimini nasıl sağlardı? Maddi sıkıntılar içerisine girdiğiniz oluyor muydu? - Mahkemeleri ve hapishane günleri hep bekârken geçtiğinden, evli iken maddi bir sıkıntımız olmadı Evlendikten sonra pek hapishaneye girmedi zaten. Yalnız, 1961 yılında Konya Kapalı Cezaevi'nde 40 gün yattı. Bu da seçim arefesinde idi. Konuşmaları çok etkili olduğundan, siyasi propaganda konuşmalarını önlemek için, haksız bir ceza ile karşı karşıya kaldı. - Geriye dönüp baktığımızda hayalinizde nasıl bir Serdengeçti canlanıyor? Sizde en derin iz bırakan özellikleri neler? - Geriye dönüp bakınca, ömrün çok kısa olduğunu, zamanın çok çabuk geçtiğini anlıyor insan. Serdengeçti maddeten gelip geçti. Geride, davası uğruna ömrünü veren, fakat onu manen yaşatan, onun sahip çıktığı dava olan Allah, vatan, millet, bayrak, ezan uğruna canını feda eden bir nesil, yeni Serdengeçtiler yetişti. Bunda da Osman'ın katkısı olması, bizi bugünlerde oldukça mutlu ediyor. Eşimi düşündüğümde, vatanı, milleti, bayrağı uğruna ömrünü veren gerçek bir Serdengeçti'nin gelip geçtiğini görüyorum. - Bir dava adamıydı Serdengeçti. Geçen zaman içerisinde, Osman Yüksel'in mücadele ettiği kulvarda çok mesafeler kaydedildi. Bugünkü gençliği bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Osman Yüksel'in ideallerinin bir nebze olsun gerçekleştiğine inanıyor musunuz? - Osman Yüksel'in, uğruna birçok şeyini feda ettiği Müslüman-Türk gençliğinin artık yavaş yavaş büyük çoğunlukları oluşturduğunu gözlemleyebiliyorum. Ancak yeterli mi bu gençler? Hayır. Bu uğurda daha iyi ve inançlı gençlerin yetişmesini candan diliyorum. - Serdengeçti'nin vefatından sonra, onun dostları ve davasını sahiplenenler, geride bıraktığı hatırası olarak size ne derece yakınlık gösterdiler? - Serdengeçti'nin vefatından sonra, bilen ve tanıyan dostları her yerde ve her zaman en samimi duygularla, sevgi ve hürmetle yaklaşıp, hal hatır sorup, sıcak ilgi ve alakalarını gösteriyorlar. Bu da beni çok duygulandırıp sevindiriyor, mutlu ediyor. - Serdengeçti'nin yazarlığının yanısıra, şairliği de malum. Size ithafen yazdığı şiirler var mı? - Biraz komik olacak ama, memleketini, davasını düşünmekten bana şiir sırası gelmedi. Bana yazdığı bir şiiri yok; ancak çocuğumuzla ilgili bir şiiri vardı. - Serdengeçti'nin nüktedanlığı da meşhurdur. Ancak son zamanlarda, Osman Yüksel'in anlık yaptığı espiriler dallandırılıp budaklandırılarak, söylenmeyecek yerlerde bile dile getiriliyor... - Evet. Anlık yaptığı nükteler çoktu Serdengeçti'nin. Hayatı nüktelerle yorumlamaktan hoşlanırdı. Zaman zaman aile arasında da nükte ve espriler yapardı. Yöresel tabirlerimizle bana takılır, "Adın batsın senin" derdi. Ancak 'İki İsmet' diye başlayan bir nüktesi vardı ki, bu beni ilk duyduğum zaman çok üzmüştü. Kendisine, 'Beni İsmet inönü ile aynı kefeye koyma.' diyerek uyarmıştım. Osman da esprinin maksadını aştığını ve buna benim ciddi olarak üzüldüğümü farketti. O günden itibaren de bir daha o nükteyi tekrar etmedi. Ancak duyuyorum ki hâlâ bazı konferanslarda, Osman hakkında yazılan yazılarda ve kitaplarda bu espri sıkça kullanılıyormuş. Bu durum beni hâlâ derinden rencide ediyor ve üzüyor. - Serdengeçti evlendikten sonra, tabiri caizse biraz olsun uslandı mı? - 'Evlendik, artık bir şey yazmayalım. İçeri filan gireriz; hanımı yalnız bırakmayalım,' diye espri yapardı. - Oğlunun ölümü Osman Yüksel'i nasıl etkiledi? - Onun için bir şoktu bu ölüm. Oğlumuz bir yıl 20 gün yaşadı ve hayata veda etti. Birkaç kez sinirli halinde bebeğe bakamadığımı iddia ederek bana kızmasına rağmen, daha sonra gönlümü aldı. Zaten vefatın ardından, kısa bir süre sonra Allah'ın takdirine ikimiz de boyun eğdik. - Milletvekilliği günleri nasıl geçti? - Çok rahat günler geçirdiğimizi söyleyemem. Meclisten eve her zaman sinirli gelirdi. Bazen de milletvekili arkadaşlarıyla evde sohbetler düzenlerdi. Açıkçası milletvekili olduğunda da huzurlu olmadık. - 1983'te Osman Yüksel'in vefatı hayatınızı nasıl değiştirdi? - Çok, çok dokundu... - Hastalığı sırasında zihninizde kalan bazı şeyler var mı? - Bu hastalık olmasaydı da her şeyimi alsalardı dünyada derdi. Bununla birlikte, hemen hemen her gün benden helallik isterdi. Quote Share this post Link to post Share on other sites