gardenya 11 Report post Posted May 9, 2006 ALİ BULAÇ 08.05.2006 PAZARTESİ Oryantalizmin Arabistan’ı! Oryantalizm, modernizasyon, reform paketleri, küreselleşme veya AB süreci, dün açık ve kaba biçimlerde yürütülen koloniyalizmi bugün örtülü ve daha rafine yöntem ve araçlarla sürdürmenin başka şeklidir. Şimdi bu çerçevede son günlerin “Başörtülüler Arabistan’a gitsin!” tartışmasına basitçe bir göz atmaya ve hakikatte -modernistimiz-muhafazakar dindarımız, fark etmez- hangi vahim durumda olduğumuza yakından bakmaya çalışalım: Modernizasyon felaketine uğramış Türk elitinin bilinç altında “Suudi Arabistan, çağdışı, gerici, şeriatle yönetilen, kadınlara haklarının verilmediği, erkek-egemen kültürün hükümferma olduğu, erkeklerinin şehvetperestçe sağa sola saldırdığı, sonradan zengin-görgüsüz insanların, kısaca çöl bedevilerinin yaşadığı bir ülke.” Suudi Arabistan’la ilgili resim aşağı yukarı bu! Bu hiç kuşkusuz Batılı oryantalistlerin Doğu’yu ve İslam’ı ötekileştirirken, çizdikleri resimdir. Bu resim hiçbir gerçekliğe tekabül etmez ve aslında bizim inançlarımızın referansını, dinimizi, Peygamberimiz’i, ümmetin bir parçası olan kardeşlerimizi, tarihimizi, geçmişimizi, asli kişiliğimizi aşağılamak için ustaca çizilmiştir. Hem burada kesinlikle ötekileştirilen, mutlak “gerilik ve çağdışı”lık olarak objeleştirilen Suudi Arabistan değildir, biziz. Çünkü bu resmi çizenler, Osmanlı’yı, Türkleri ve onlara meydan okuyan Öteki Türkiye’yi de böyle resmediyorlar. Kavga da mankurtlaştırılmış Türkiye ile benliğini, özünü, kişiliğini koruyarak dünyayı anlamaya çalışan, dünya ile doğru çerçevede temasa ve interaktif ilişkiye girmek isteyen öteki Türkiye arasında cereyan ediyor. Asıl ve asli Türkiye oryantalist resimdeki objeler bütünüyle tamamen ilgisizdir. Başörtülülere yöneltilen söz konusu Arabistan polemiğinde kendini muhatap veya taraf kabul eden iktidar partisi, tartışmaya aktif olarak müdahil olanlar (dernekler, kanaat önderleri, medya kuruluşları) ve elbette başörtülü kızlar 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hemen tepki gösterdiler. Şimdi dikkatli bir şekilde bu tepkilere bakalım: Siyasi iktidarın en yetkili isimleri “Suudi Arabistan’a sen git!” dediler. Başörtülü kızlar ve onları savunan dernekler-kuruluşlar “Biz Suudi Arabistan’da değil, Avrupa’da okuyoruz!” şeklinde sert açıklamalarda bulundular. Konuyu gündemde tutan bir gazetemiz “Cevap Viyana’dan” manşetini attı, ertesi gün aynı mevkute 14. sahifede “Başörtülüler Arabistan’a değil Avrupa’ya gidiyor” diye konuya devam etti. Mesela ÖNDER yetkilisi “Demirel Avrupa’daki öğrencilerimizi görsün” diye çıkıştı. Belli ki başörtülüler, başörtüsü yasağına karşı olan iktidar partisi ve aynı çizgideki medya Demirel’in bu demecinden çok incinmişler. Ancak incinmelerinin asıl sebebi “Ya sev ye terk et” ikilemine benzer bir ikilem içine düşürülüp “Suudi Arabistan’a” gönderilmek istenmeleri değildir. Mesela Demirel “Başörtülüler Paris’e gitsin!” deseydi bunca gürültü kopmazdı. Nihayetinde bu demece şiddetle karşı çıkan muhafazakar-dindar çevreler ve sözcüleri “Başörtülülerin Viyana’da okuyor” olmasını, hem bir övünç meselesi olarak takdim ettiler, hem de Suudi Arabistan’a karşı bir cevap/mukabil bir argüman olarak kullandılar. Demek ki sorunun merkezinde “Suudi Arabistan imgesi” yatmaktadır. Başka bir ifadeyle Suudi Arabistan’ın gerçeği ile imgesi arasındaki çatallaşma Müslüman bilincini de sakatlamıştır. Bu altı çizilmesi gereken ilk husustur. Suudi Arabistan’la ilişkilendirilmeyi bir zül kabul edenler, Suudi Arabistan’ın İslam inançları, ümmet bilinci ve içinde bulunduğu gerçek durumunu göz ardı edip, hatta bu konular üzerinde hiç düşünmeyip, refleksif olarak oryantalist bir tepki göstermeleridir. Yani oryantalizmin çizdiği “Suudi Arabistan resmi”ni veri almaktadırlar, oryantalistler nasıl görmelerini istiyorsa, muhafazakar-dindarlar da Suudi Arabistan’ı öyle görüyorlar. İkinci husus, muhafazakar-dindarların da gözünde cazibe merkezi Avrupa’dır. Avrupa onların hiç üzerinde tartışmayı düşünmedikleri referans çerçevesidir. Muhafazakar-dindarların bilincindeki yara çok daha derindir; Şayegan’ın deyimiyle bu “yaralı bilinç” içinde bulunduğumuz güçsüzlüğün sebebidir. Ben ülkemi seven ve ülkemde yaşayıp ölmek isteyen bir insanım. Ama bir gün ülkemi terk edip de başka bir yerde yaşamaya zorlanacak olsam, çoluk çocuğumla sıra ile Mekke, Medine, Semerkant veya Prizren’de yaşamak isterdim. (ZAMAN) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Abdulhamid 6 Report post Posted August 4, 2007 benim cocuklugumda da 'bati'ya, bati'ya, bati'ya' cigirirdi kuslar, 'bati'ya, bati'ya, bati'ya' dil kurslari resim sergileri elektronik buluslar. yol uzun, yol zahmetliydi, yol yenisme, yol kavga, yol ispatti. nihayetinde birkac yaldizli diploma karsiligi kahramanlarimi aldi, duslerimi, kanatlarimi kirdi. yuzbir bilim adami, binbir kitap gordum. 'siz dogulular pek bir seysiniz...' dediler, 'anliyorsunuz, degil mi?...hadiii, canim, siz anlarsiniz. ne de olsa batililasmis sayilirsiniz!' 'biz, dogulular' kimdik? 'pek bir...' neydik? 'ben neyi anlayacaktim?' budisti, bedevisi, acemi, kambocyalisi, cerkezi, vietnamlisi, turku, cinlisi, kurdu, tibetlisi, alevisi, malezyalisi, suriyelisi, sumatralisi, kisacasi, meric'in dogusunda yasayan tum halklar, 'biz, dogulular'. biz gabi, sehvetli, kaypak, hain, hissiz, pis, despot. biz, bir ornek dogulular biz, bedensel faaliyetleri disinda, ne idugu belirsiz dogulular biz, sosyal 'bilim'lere, siyasi 'bilim'lere edebiyatcilara meze dogulular. 'batililasin, batililasin, batililasin!' cigirirdi, sinemalar, konferanslar, konseyler, moda evleri, tekeller, karteller. nasil bir cagriydi? cipil mavi gozlerin pipo dumanlari arasindan talep ettikleri neydi? nasil bir cagriydi, halkima yasayabilmek icin once kendisini, 'dogulu' kendisini iptal etmesi gerektigini tekrarlayan? marx'a nasil umutla sarilmis olabilecegimi dusunebiliyor musun? das kapital'in ve otuz yorumunun isigini dusunebiliyor musun? silili 'yabanci ogrenci' ortega, kolombiyali omar, hintli daver ulkelerimizin acilarina 'sozcu' arayan ulkelerimizin acilarina care arayan milyonlarca biz'ler. yil 1853'tu. ingiltere, hindistan'i yok ediyordu. marx, insanlarin istiraplari ile mesgul tek batili bilim adamiydi. biz'imle gozyasi doktu, yuregimize aldik. yillarca dizinin dibinde oturduk. 'kitap'a abdestsiz dokunmadik. derken, bir gun, fazla aglamis olmaliyiz ki, 'ama, unutmayin' deyiverdi, marx, 'ingiltere'nin, hindistan'da yerine getirilecek iki gorevi vardir: birisi yikici, birisi yapici. yasli asya toplumunu ortadan kaldirmak, onun yerine, avrupa toplumunun kurallarini getirmek.' oh, oh, oh, oh, oh!!! ayi, vayi, vayi!!! yerinden sicradi, daver! 'yasli asya toplumu dedigin benim anam, babam, dayim, kardesim! agzindan cikani kulagin duyuyor mu senin?!!!' 'ne var yani?' dedi. marx, en bilimsel haliyle timur'un boyundurugu sondurmedi mi, sayisiz insan yasamini?' ne bicim bir ictihatti? ne bicim bir gerekceydi? hintliler oldurulmeye alisiktirlar, bu kez de biz kendi iyilikleri icin kessek, ne olur?'u benim 'dogulu' yuregim anlayamazdi! hintliler diye birileri yoktu, 'dogulular' diye birileri yoktu, benim amcalarim, dayilarim, kardeslerim, komsularim vardi! talep etmedikleri bir cografyaya, talep etmedikleri bir haritaya hasbelkader duhul etmis, iki litre kanli, iyi ayakli, coluklu cocuklu, sevincleri, acilari ile 'insan'dilar! su kullenmek uzere olan yosunlu gezegende bir gidim dolasacaklar, sonra herkes geldigi yere donecekti. bir basina. kendi iyilikleri icin yok edilmenin rasyonalini anlayamazlardi. inkalar, aztekler, massachusettler de anlayamadilar! bu baglamda, hitler, oryantalistlerden daha bir namusluydu: yahudileri, onlarin iyilikleri icin degil, 'ustun' alman irkinin iyiligi icin kestigini hic saklamadi! 'uygarlastirma misyonu'nun ardina saklanmadi. cilk yarama bir de tuz basti, marx, 'bosver' dedi, daver'i gostererek, 'bu insanlar bizim gibi aci cekmez. onlar, doguludur. o halde, biz onlari baska yollardan anlamaya calismaliyiz.' 'bati'ya, bati'ya, bati'ya' cagirdi gorkemli binalar dolu vitrinler kisa calisma saatleri iscilerin altlarindaki otolar, ozgurlukler. ne ki, ihanetin acisi yuregimdeydi. artik brosurleri incelemeden, onlari 'baska yollardan anlamadan' hicbir davete icabet, paketlenmis doldurusa gelmeyecektim. baktim, bir daha baktim, bir daha baktim, gordum ki, hakkinda ahkam kesilen insan degil, insanin izdusumu. kartondan oyulma bir sekil, egzotik, gizemli, yasamayan bir tas bebek, bir oyuncakti. gunga din, cieko, ortega, omar, hozan, kitleyi olusturan ve fakat ve aslinda bedenimizde hergun milyonlarcasi yenilenen hucreler gibi onemsiz kisiliksiz ve anlamsizdilar. muhalefet hakki olsun taninmayan insanoglu nasil yasayacakti 'bir agac gibi tek ve hur ve bir orman gibi kardescesine?'alev alatli, valla kurda yedirdin beni 1. baski, sahife 325-329, boyut, istanbul, 1993 Quote Share this post Link to post Share on other sites