Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
tugra

İnsan Baştan İbarettir

Recommended Posts

Varlığın bütün sebebini o taşır, o anlamlandırır ve insan manen adeta başa doğru tekabul eder. Onun ilerleyişi, baş iledir ve baş adınadır. Fiziksel olarak da öyle değil midir? Vücudun diğer azaları başa göre konum alırlar, sanki başı öne çıkarmak, onu estetik forma sokmak için çalışırlar. Güzel bir baş, alnına yansıttığı ışıkla birlikte parladığında ve yaratıcı bir akıl ile donandığında ne kadar hayranlık vericidir. Böylelikle o sadece kendisine değil, insan denilen varlığı da karşılar. Belki de bu yüzden baş güzelliği, saçlardan yüze, gözlerden dudaklara hatta kulaklara kadar bir bütünlük ve çekicilik taşır. İnsan güzelliği başın güzelliğidir.

İnsan dünyaya başıyla gelir.

İlkin baş uzatır. Dünya böylece başlar onun için. Doğum sırasında başa özel bir özen gösterilir. Kucaklanır insan olarak baş. Bir bebeğin başına gösterilen ilgi, varlığın özüne olduğu kadar insanın zayıf saflığına da yönelmiştir. İnsan başı kadar etkileyci ne vardır acaba? Ve ona bu etkiyi sağlayan ne olabilir? Bütün geçmişimiz, yaşadıklarımız, görmek istediklerimiz gelip onda toplandığı için mi? Dünyayı şenlendiren güneşe benzediği için mi? Başının çevresinde aynaya dalarak güzelliğini seyreden insanlar vardır... Onlar başlarını ne kadar da çok severler. Ya da, güzellik kusurlarını başında gören insanlar. Ya onlara ne demeli? Böylesi bir bakışın hem şiir, hem de psikolojik derinliği Ahmet Haşim'in "Başım" şiirinde karşığını bulur. Daha da ötesi tarih başların çevresinde yürümez mi? Onsuz kalmanın bir tür başıbozukluk, düzensizlik ve çıkmazlık olduğu için mi? O yüzden mi düzeni, sistemi temsil eder? Baş; kelle, kelle; kafa olur. Alt alta , üst üste, yan yana, iç içe, anlam anlama dokunarak gelişir, üzülür, silinir, yeniden doğar, baş verir.

Tarih başın tarihidir. İnsanın yazgısı onun mermerine kazınmıştır. O gökte uçan buluttur. Toprağı saklayan tapınaktır. Antik çağlarda sunaklara uzanan başları hayâl edin. Eski başlar, şimdiki başlara, içleri delinmiş, göz göze olmuş köhne ve yaralı taşlardan bir şeyler fısıldar. Üstelik, eski Yunan heykellerine dikkatle bakın. Orada, heykel yontucusunun bütün dikkatini başa yöneldiğini, başa istediği biçim ve istediği ifadeyi kazandıran heykeltıraşın kendisini ve esrini ölümşüzleştirdiğini görebilirsiniz. Zekanın olduğu kadar elin çekiçte toplanan kıvraklığı, canlı bir başa çarparcasına çalışır. Bu yüzden başlar öylesine etkiyelicidir ve imgesinde öylesine çoğul çağrışımlarla yüklüdür ki, eski Mısır medeniyetinin hemen bütün simgelerini o içerir. Çakal başı, sfenksler, kadın kimliğinde saklı sakallı arslan başı, şahin başı, yılan başı, firavun başları.

Bizim eski mezarlıklarımızda mezar taşlarındaki baş figürleri bir yandan estetik olduğu kadar sosyolojik bilgi taşıyor olsalar da, insanın başı ile sürdürdüğü kopmaz öykünün süreğidirler. Hele hele halk kültürüne, ve dini kaynaklara konu olan "kesikbaş" hikayelerine ne demeli? Gövdesinden koparılmış bir baş bize neyi anlatabilir ki? Ya da neyi anlatmak için sıklıkla bu anlatım yöntemine başvurulur. Saklı ve mucizevi bir yorum mu barındırır sinesinde? Kirdeci Ali'nin Kesikbaş Destanı'nı zaman zaman okurum. Hz. Ali ile bütünleşen öykünün akışı her defasında hayretimi artırır. Kerem ile Aslı'da, tarih kitaplarında, tasavvuf metinlerinde sıklıkla rastlarım ona. İslam inancında gerekirse sadece başla ibadet yapılabilmesi üzerine düşünürüm. Ki sonradan Ömer Seyfettin'in meşhur "Başını Vermeyen Şehit" hikayesi de öyle. Metafiziğin öetesinde bir duyuruş sezerim onlarda. Üstelik, bütün ihtilallerin, yıkımların, savaşların, vahşetlerin bir kötücül simgesi olsa da kesik baş. Giyotine uzanan baş sadece bir organ değil, heyecan, hezeyan ve öfkesi gözü ile ağzında birikmiş kalabalıkların son hamlesi olarak ruh ürpertir. Ve batı kültüründe sanat ve edebiyatında efsane ve din, başı dönüp dolanıp yorumlanır. Ölen kimsenin hemen maskının çıkarılmasında hangi legend yatmaktadır bilmiyorum ama baş için en vurucu ve en çılgın örneğini E. Munch'un meşhur tablosunda gördüğümüz öyküdür baş. Orijinali Oslo Müzesi'nde saklanan bu eser , insan başı etrafında dönen kara bir anaforu hatırlatır bana. Picasso'nun bazı tablolarında hayvan başı olarak karşılaştığımız resimler de insan başına çalınan birer uyarıcı kara leke gibi de okunamaz mı?

Ve biz insanı değil coğrafyaları da başlardan tanırız. Orta Asya ve Afganistan'da baş ile oynanan oyunlar olmakla birlikte, Hintlinin başı Çinliden, Türk'ün başı Meksikalıdan sadece şekil olarak değil, coğrafya olarak da ayrıdır. Önce, çevre başa tesir eder, sonra baş kültür ve medeniyet kurarak coğrafyayı dönüştürür. İnsan başının çevresi, yüz kemikleri, burun yapısı, yüz ölçüsü, çene yapısı, kaşlar, boyun, kulak memeleri, alın, ağız nokta nokta, ağaç ağaç, vadi vadi, uçurum uçurum, mevsim mevsim, ele verir yaşadığı, büyüdüğü, beslendiği, şehir kurup ölüm biriktirdiği coğrafyayı...

Ve Türkçede baş'tan türemiş nice mucizevi kelimeler vardır. Öylesine birbirini çeken, birbirini tamamlayan kelimeler türer ki ondan, insanın başı döner. Fiilden isme, isimden fiile salınır durur. Yeni anlamlar, yeni sürprizlere bürünür. Başlatır, kurar, bozar. Esasta kurucu bir kelimedir baş. Türkçe sözlükte neredeyse en uzun bölümlerden biri ona ayrılmıştır. Hayatı ve evreni kuşatma esnekliğine sahiptir. Başak ne çoğul kelimedir mesela. Baş sallamak, baş koymak, hele başvurmak? Türkçe anki esnekliğini, mucizelerini, yaratma gücünü en çok bu kelimede gösterir. Argodan yaratıcı metaforlarına, sosyal hayattan siyasi kavramlarına, yer isimlerinden sosyal hayatına değin onun mıknatısına tutunur. Kadınlarına baş döndürücü derken günlük hayatının akışını anlatmak için yine o kelimeyi kullanır. Baş göz olmak der evlenmeyi kastederken de yine başı bağlanmak deyimini hemen yanına koyar. Hele bir başa güreşmek var ki başka bir dile nasıl çevrilir bilemeyiz. Güreşi karşıladığı kadar daha neleri karşılamaz?

Ne zaman bir yere gitsem oradaki başlara bakarım dikkatle. Marketlerdeki başlara, okullardaki başlara, cenazelerdeki başlara, mitinglerdeki başlara, berberlerdeki başlara, arabalardaki başlara, bulvarlardaki başlara. Politikacıların başalarına, ressamların başlarına, erkek, kadın, genç, yaşlı, çocuk bütün başlara bakarım. Danimarkalıların başları Ugandalıların başlarına benzemez. Almanlarınki Fransızlardan ayrıdır. Urfalıların başlarını Rizelilerin başlarından ayıran çizgiler vardır. Yorgun baş dinç baştan, denizden çıkmış baş azarlanmış baştan farklıdır. Baş kimliktir. Baş kişiliktir. İnsan baştan ibarettir. Hatta başlangıçtan.

 

 

[email protected]

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...