Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
adles

O Kimsenin Cumhurbaşkanı Değildi

Recommended Posts

''O benim cumhurbaşkanım olamaz" sözünü giden cumhurbaşkanı için sarfetmek neden kimsenin aklına gelmedi? Son yedi sene zarfında neden bir Allah'ın kulu Sezer'in cumhurbaşkanlığını sorgulamadı?

 

Cevabını birlikte arayalım. Çünkü Sezer için böyle bir sözü söylemek "dam üstünde saksağan" demekten farksızdı. Bizzat kendisi, böyle bir sözü gereksiz ve anlamsız kılacak şekilde "kimsenin cumhurbaşkanı olmamayı" zaten başarmıştı. O, sadece "Devletin Cumhurbaşkanı" idi. Hepimiz ona bizim değil, bizden ayrı ve gayrı yükseklerde, çok ama çok ötelerde var olan devletin cumhurbaşkanı nazarıyla bakmadık mı?

 

"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi". Çünkü o bir bürokrattı. Yargı bürokrasisinin zirvelerinden Çankaya'ya adeta atama ile gelmişti. O güne kadar vatandaş sıfatıyla karşısına gelen hiç kimsenin elini sıkmamış, kimsenin derdini dinlememişti. Bu yüzden yedi yıl boyunca Çankaya'da Anayasa'da tanınan yetkilerini bir genel müdür gibi kullandı. Bütün bürokratlar gibi önüne gelen imza kartonlarını devirdiği zaman, görevini kamilen yerine getirmenin rahatlığı ile gece yatağında rahat uyudu. Ayıklayıp geri gönderdikleri için ise; kendini riske atarak "sorumluluk üstlendiği" duygusuna kapıldı. Öyle ya, Anayasa'ya göre cumhurbaşkanı "sorumsuz"du. Her şey önüne gelen, altında imza hanesi açılmış kâğıtlarda gizliydi. Sezer bu gizemi 7 yıl boyunca tek başına yönetti.

 

Önümüzdeki hafta Ahmet Necdet Sezer Çankaya'dan ayrılacak. Muhtemeldir ki, bir hafta sonra kimse onu hatırlamayacak. Birbirinin kopyası olan eski Sovyetler Birliği Komünist Partisi sekreterleri gibi abus ve donuk bir yüze sahip olmak hatırlanmak için yeterli değil. Kenan Evren'in "netekim"inden, Turgut Özal'ın tonton şirinliğinden, Demirel'in inanılmaz oportünizminden sonra Sezer'e dair bir izi, çizgiyi veya bir hatırayı hafızasına kaydetmiş birileri acaba var mı? Sabahleyin eşinin tuttuğu paltoyu giydikten sonra, eline tutuşturulan sefertası ile işe giden Evkaf Nezareti memurları gibi, Çankaya'da yedi sene mesai yapan bir "memur"u kim hatırlar?

 

"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi". Çünkü o bir memurdu. O zaman şu soruyu sormak da hakkımız: Sezer'in amiri kimdi? "O kimsenin cumhurbaşkanı değildi" derken benim derdim emekliye ayrılmış bir bürokratı eleştirmek değil; bir geçmişle, Sezer'e de hükmeden bir güçle hesaplaşmak. Sezer'in amiri statükoydu. Sıradan bir memurun muhakemesi ile, sahip olduğu gücü kendisine veren statükoyu her şeyiyle müdafaa etmeyi asli görevi olarak benimsemişti. Oraya statüko onu getirmişti; öyleyse statükonun her değişim direncine karşı savunulması gerekiyordu. O statüko ise bizim ensemizde boza pişiren, canımızdan bezdiren, iliklerimize kadar tüketen arkaik bir düzendi. Sezer, Türkiye'nin ufkuna yeni bir vizyon koymaya, ülkeyi tek parça halinde tutmaya dair endişeleri Çankaya'nın uzağında tutarken, oturduğu koltuğu hükümete çelme takma yeri olarak bu gerekçe ile benimsemişti. Statüko buydu. Halkın seçtikleri, tıpkı halk gibi hata yapabilirdi. O zaman hatayı düzeltmek, yanlış yapanı çelme takarak durdurmak birilerinin görevi olmalıydı. Allah'tan cumhurbaşkanları, biraz fazla da olsa sembolik yetkiler kullanıyorlar. Bu yüzden tarihe not düşerken Sezer'e, değişime ve çağa direnenler arasında, sahip olduğu yetkilerle müsavi bir yer vereceğiz.

 

O kimsenin cumhurbaşkanı değildi. Yaptığı son büyük konuşmalardan birinde bizi "Türkiye cumhuriyeti devleti ideolojisine bağlılığa" davet ediyordu. Kendisine cumhurbaşkanlığını getiren Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla yaptığı meşhur özgürlükçü konuşma da; tek tipçi totaliter nutuklar da ona ait değildi. Kendi rengi, tarzı ve üslubu olmayan bütün büyük makam sahipleri gibi eskimiş tekdüze ideolojilerin siyah beyaz dünyasına sığındı. Devleti tıpkı sığ ideolojisi gibi halktan ayrı gördüğü için, halka dair endişeler taşımayı, temsil ettiği halka güven duymayı aklına getirmedi. Her zaman halkın uzağında, halktan ayrı yaşamayı tercih etti.

 

"O kimsenin cumhurbaşkanı değildi".

 

Ne mutlu bize ki, yenisi sadece birkaç kişinin "O benim cumhurbaşkanım olamaz" diye itiraz edebildiği birisi.

 

Mümtaz'er Türköne

Zaman

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mümtaz insan Mümtaz'er Türköne'den yine ciddi tespitler.Hey gidi hey bu ülkeden birde Sezer geçti değil mi?Sezer'in hakkı Sezer'e çok tuhaf bir adamdı.Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla yaptığı meşhur özgürlükçü konuşmayı geçenlerde dinledim, duygulandım.O konuşmayı yapan Sezer hangi Sezer'di?Reis-i Cumhur'luk yapan Sezer kimdi?Hiç sezdirmedi valla.Statükodan taraf halktan uzak bir tavırla, 7 yıl köşkte yaşadı.7 yıl dile kolay.

 

Ve nihai son; köşk ona da kalmadı...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazıyı paylaştığın için çok saol adles kardeşim. Yazar güzel anlatmış. Gerçektende gündem hiç sezerde olmadı. adam girdi kaç sene köşkten çıkmadı. Halktan uzak,halkın cumhurbaşkanı taklidi yapıyodu herhalde.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mustafa Armağan'ın '' Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı'' adlı kitabında bir yerde bu ins türüyle ilgili bir bölüm vardı.Abdülhamid Han yaralanan askerleri bizzat hastanede ziyaret edip, tedavilerine yardımcı olurken, Ü.Y kardeşimizin deyimini yüzde dört yüz hak eden bu şahıs deprem bölgelerinde arabasından çıkma zahmetinde bile bulunmayacak kadar halkçı(!) bir yöneticiydi.Hey gidi hey daha kimleri görücez bakalım başımızda ?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarih; kendisine şekil verenleri geleceğe taşırken, geleceğin gelmesinden korkanlarıda geçmişe gömen bir hakikattır. Bırakalım, tarih kimi yazacağını iyi bilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

28 yıl sonra 12 Eylül

 

Geçmişi takvim yapraklarıyla saymak, gazete kupürleri ile hatırlamak yerine rüyalarda tekrar tekrar yaşamanın farkını iyi biliyorum.

12 Eylül darbesinin gerekçesi olan şiddet dolu yılları, akrep yuvası bir fakültede, üstelik bir tarafın "elebaşı" sıfatıyla hücrelerime kadar hissederek yaşadım. Bu yüzden 28 yıl sonra, 12 Eylül hakkında yazmak, benim için tanıklık yapmak demek.

 

Gözümde bütün ayrıntıları ile canlanan bir sahne: 11 Eylül günü, yani bir gün önce, bir öğle vakti Atatürk Bulvarı üzerinde, Meşrutiyet Caddesi'nin köşesinden karşıya geçiyordum. Polis trafiği durdurmuş, yayaları Kızılay istikametine yaklaştırmıyordu. Caddenin tam ortasında renkli jelatin kâğıdı ile hediye paketi şeklinde sarılmış orta boy iki kutu duruyordu. Ankara'nın göbeğinde Kızılay'da iki bomba paketi kalabalığın gözü önünde polis tarafından etkisiz hale getiriliyordu. Yaşanan onca şiddetin üzerine bomba süsü verilmiş paketleri seyredenlerin ertesi gün devlet televizyonunda Kenan Evren'i yanındaki dört komutanla birlikte gördükleri zaman rahat bir nefes almaları doğaldı. Doğal olmayan ise şuydu: Kızılay'a bomba paketlerini koyanlar ile darbe yapanlar aynı kurumun hiyerarşisi içinde yer alıyorlardı. 2 Mayıs 1977'de sabah gazetelerde, 1 Mayıs Taksim katliamının fotoğraflarını gördüğüm zaman, şiddeti kanıksamış biri olmama rağmen yaşadığım şaşkınlığı ve dehşeti unutmuyorum. Sadece "bu bambaşka bir şey, ama ne?" diye bütün gün kendi kendime sorduğumu hatırlıyorum. Gündelik hale gelen şiddeti körükleyenler bu sefer kendileri sahneye çıkmışlardı. Manzara farklı siyasî görüşlerin, ideolojilerin eseri olamayacak kadar vahşiydi.

 

Maraş katliamı, bugün bile anlatılması zor bir vahşet. Gündelik hayatlarında son derece normal görünen insanlar cinnet geçirmişler ve insanlıktan çıkmışlardı. Bu vahşetin bir benzeri Çorum'da yaşandı. Bu katliamlarda da başka bir şey vardı. Kitle insanının içindeki vahşi yaratığı doludizgin ortalığa salmayı bilen provokatörler iş başındaydı. Kitle ayağa kaldırılırken en ön safta görünen bu yabancılar, iş çığırından çıkınca ortalıktan kaybolmuşlardı. Şahitlerden dinledim: Polisin gözaltına aldığı birkaç "yabancı", yukarılardan gelen emirlerle serbest bırakılmıştı.

 

Herkes yol haritasını ve pusulasını kaybetmişti. İdeolojiler, pusula arayanları mıknatıs gibi kendine çekti. Bir ideolojiye mensup olmak bir kimlik edinmek, benzerleri ile aynı hayatı paylaşmak demekti. Dost edinmenin ve yalnızlıktan kurtulmanın bedeli ise düşmanlar kazanmaktı. Herkes toydu. Alışmaya çalıştığı hayatı yargılayacak donanım kimsede yoktu. Bu puslu havada iktidar hesaplarına girişen, tuzaklar, tezgâhlar ve pusular kuranlar olmasaydı, bu sapmaların hepsi bir çocukluk hastalığı olarak saman alevi gibi yanıp geçebilirdi. Devir Soğuk Savaş devriydi. Devletin toplum psikolojisini yönetecek araçları vardı. Elindeki her aracı, Sovyet tehdidine karşı geliştirilen ideolojik savaş araçlarını da iktidar hesapları için kullanan bir silahlı iktidar geleneği mevcuttu. Demokratik olgunluğu ve sorumluluğu saded dışı bırakan siyasî rekabet, yangına benzinle gitmekten fayda umuyordu. 12 Eylül Darbesi, toplumun yaşadığı çalkantılardan, bunalımlardan bir askerî dikta çıkarma projesinin adıdır. Mesele basit olarak, darbe şartlarının olgunlaştırılması idi. Şiddet bu proje adına tırmandırılmış, bezdirici hale gelmesi için resmî devlet görevlileri katliamları provoke etmiş, cinayet işlemişti. Sonunda cinnete dönüştürülen şiddet ortamı, 12 Eylül darbesinin gerekçesi haline getirildi.

 

Tarihten hangi dersi çıkartacağız? Ergenekon terör örgütü, 12 Eylül'de darbe şartlarını olgunlaştıranların örgütü. Soğuk Savaş bitti, bu örgütün aslî görevi ortadan kalktı; darbe şartları hazırlamak gibi talî görevleri ise astarı yüzünden pahalıya gelmeye başladı. Bu örgüt, darbeciler de dahil herkesin başına bela oldu. Şimdi katliam yaptıran, cinayet işleyen devlet içindeki çeteleri tasfiye etme fırsatı doğdu. 28 yıl sonra, bu fırsatı hakkıyla kullanmak zorundayız.

 

Mümtaz'er Türköne

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...