ilcege 36 Report post Posted August 29, 2008 Batı Tek'tir Ama Evrensel Değildir-1 Son yıllarda Batılılar, Batı kültürünün dünya kültürü olacağı ve olması gerektiği şeklinde yorumlar yapmakta, buna kendilerini inandırmakta, Batılı olmayanları da öfkelendirmektedirler. Bu böbürlenme iki türlü ifade edilmektedir. Birincisi Coca-Colonizasyonu tezi' dir. Tezin iddiasına göre, Batı 'nın özellikle de Amerika'nın popüler kültürü dünyayı sarmaktadır. Amerikan yemekleri, giyimi, müziği sineması ve her türlü tüketim eşyası her kıtada günden güne yayılmakta ve benimsenmektedir. İkinci tez ise modernleşmeyi konu edinmekte, Batı'nın bütün dünyayı modernleşmeye yönelttiğini söylemekte, bununla kalmayarak, başka uygarlıklara mensup olanların da modernleştikçe giderek Batılılaştığını, kendi geleneksel değerlerini kurumlarını, örf ve adetlerini batınınkilere bulduklarını ifade etmektedir. İki tez de, evrensel ve homojen bir batı dünyası hayal etmektedir ve her ikisi de değişen ölçülerde de olsa övünmeci, yanlış, hatalı ve tehlikelidir. Coca Colonizasyonu tezinin savunucuları, kültürü tüketim eşyası ile özdeşleştirmektedir. Halbuki bir kültürün esasını din, dil, değer hükümleri, gelenekler ve adetler oluşturur. Coca-cola içmek bir Rus'u bir Amerikalı gibi düşündürtmeyeceği gibi, soşi yemek de bir Amerikalıyı bir Japon gibi düşündürtmeye yetmez. İnsanlık tarihi boyunca, ilgiler ve eşyalar bir toplumdan diğerine geçmiş ama bunların yayıldığı toplumlardaki temel kültürlerde fazla bir değişiklik meydana getirmemiştir. Çin, Hind veya başka kültürlerden gelen birçok unsurlar zaman zaman Batı dünyasını kaplamıştır ama, kalıcı bir etkileri olmamıştır. Pop müzik kültürünün veya tüketim eşyalarının yeryüzünü kaplamasının Batı uygarlığının zaferini gösterdiği iddiası, diğer kültürlerin gücünü küçümsediği gibi, Batı kültürünü de, yağlı yiyecekler, şişko bedenler, ve foşlayan içeceklere indirgeyerek bayağılaştırmaktadır. Batı kültürünün temelinde Magna-Mac değil, Magna-Carta yatmaktadır. Modernleşme tezi, Coca-Colonizasyonu tezine göre; entellektüel yönden daha ciddi görünmesine rağmen, onun kadar kusurludur. Bu teze göre, bilimsel ve teknolojik bilgi birikiminin on dokuzuncu yüzyıldaki göz kamaştırıcı yayılışı, insanoğluna, çevresini değiştirmede akıl almaz boyutlarda imkanlar sağlamıştır. Modernleşme, kentleşmeyi, sanayileşmeyi, okur-yazarlığın yaygınlaşmasını, eğitimi, refahı, sosyal hareketliliği, ve daha karmaşık ve çeşitli mesleki yapılanmayı içermektedir. Bu ise devrim niteliğinde bir değişimdir ve ancak Milattan 5000 yıl önce, Dicle, Fırat, Nil ve İndüs vadilerinde başlayan ve ilkel toplumdan ilk medeni topluma geçişte gördüğümüz devrim süreciyle kıyaslanabilir. Modern toplum insanının tutumu, değer hükümleri, bilgisi ve kültürü geleneksel toplum insanından çok farklıdır. İlk modernleşen olması dolayısiyle Batı uygarlığı, modern kültüre geçen ilk uygarlık olmuştur. Diğer toplumlar da benzer eğitim, iş ve refaha ulaşıp benzer sınıfsal yapıya kavuştukça - iddia devam ediyor. Batı kültürü dünyanın ortak kültürü olacaktır. Modern ve geleneksel kültürler arasındaki belirgin farklılık münakaşa götürmez. Elbette bir kısmı modern bir kısmı geleneksel olan toplumların yaşadığı bir dünya, bütün toplumların modern kültür içinde yaşadığı bir dünyadan daha az homojen olacaktır. Ancak bundan, modern kültüre sahip olan toplumların, geleneksel kültüre sahip olan toplumlardan daha fazla benzeşeceği sonucu çıkarılamaz. Sadece birkaç yüzyıl önce, bütün toplumlar geleneksel kültür içinde yaşamaktaydı. Geleceğin modernleşen dünyası, o zamanın dünyasından daha mı fazla homojen olacaktır? Muhtemelen hayır. Fernard Brudel'in gözlemine göre, "Ming Çin'inin Volais Fransa'sına yakınlığı, Mao Çin'inin 5'inci cumhuriyet Fransa'sına yakınlığından, daha fazladır." Modem toplumlarda yaygın olan çok şey vardır ama bu, homojenliğe kadar gitmemektedir. Bu iddiada olanlar görüşlerini modem toplumun tek tip olacağına, dayandırmaktadırlar. Bu, yanlış bir özdeşleştirmedir. Konu ile ilgilenen bütün bilim adamları, Batı uygarlığının 8 ve 9 uncu yüzyıllarda ortaya çıktığını, onu diğer uygarlıklardan ayıran özelliklerin sonraki yüzyıllarda belirginleştiğini kabul etmektedirler. Batı uygarlığında modernleşme. 18 nci yüzyılda başlamıştır. Kısacası Batı, modern olmadan çok önceleri de Batı idi. Samuel P. Huntington Quote Share this post Link to post Share on other sites
buyukdogu 529 Report post Posted August 30, 2008 Bu Huntington ''Medeniyetler Çatısması Tezinin'' sahibi değil mi? Hani illa bir çatışma olacak, hatta oluyor, bu kaçınılmaz diyen adam? Yoksa sadece soyisim benzerliği mi? Bir de: Batı zaten evrensel olamaz; olsaydı iki Roma olmazdı, çok kutuplu mezhepler/çok ciddi mezhep savaşları olmazdı, II. Dünya savaşı olmazdı vs. Belki de olurdu, hani benimki de bir tez nihayetinde? Quote Share this post Link to post Share on other sites
goksal 3 Report post Posted August 30, 2008 Doğrudur.. aynı adam.Medeniyetler çatışması saçmalığını ,müslümlarla müslüman olmayanların arasında çatışmaların artacagını soyleyen adam.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ilcege 36 Report post Posted August 31, 2008 Batıyı Batı Yapan Nedir? Batı uygarlığının modernleşmeden önceki yüz yıllara ait belirleyici vasıfları nelerdi? Konuyu araştıranlar, bu sorunun cevaplandırılmasında birçok konuda ayrılsalar da, birtakım kurumlar, uygulamalar ve inançların Batı uygarlığını belirlediği hususunda birleşmektedirler. Bunlar: Klasik Miras: Bir üçüncü nesil uygarlığı olarak Batı, önceki uygarlıklardan, en fazla da Klasik uygarlıktan çok şey tevarüs etmiştir. Çok şey devralmıştır. Grek felsefesi ve rasyonalizmi, Roma Hukuku, Latince, ve Hırıstiyanlık bunlar arasındadır. İslam ve Ortodoks uygarlıkları da Klasik uygarlıktan çok şey almışlardır ama, bu asla Batı ölçüsünde olmamıştır. Batı Hıristiyanlığı tek başına Batı uygarlığının en önemli tarihsel karakteristiğini oluşturur. Gerçekten binli yılların başlarında bugün Batı uygarlığı olarak adlandırılan şey, Batı Hıristiyanlığı olarak biliniyordu. Batı Hıristiyan halkları arasında çok gelişmiş bir birlik şuuru vardı ki bu şuur onları, Türklerden, Faslılardan, Bizanslılardan ve diğerlerinden ayırmaktaydı. Batılılar 16 ncı yüzyılda dünyayı fethe çıkarken bunu altın için olduğu kadar, Tanrı için de istiyorlardı. Reformlar, karşı reformlar, Batı Hıristiyanlığının Katolik ve Protestan olarak bölünmesi, -bunların politik ve entelektüel sonuçları- Batı tarihinin belirli çizgileridir. Bunlar ise Doğu Ortodoksluğunda ve Latin Amerika Hıristiyanlığında bulunmayan şeylerdir. Avrupa Dilleri: Kültürleri birbirinden ayıran ve dinden sonra gelen ikinci unsur dil'dir. Batı diğer uygarlıklardan "çok dillilik"le ayrılır. Japonca, Çince, Hindçe ve Arapça, diğer uygarlıkların esas dili olarak kabul edilir. Batı miras olarak Latinceyi almıştır ama Batıda ortaya Çıkan çeşitli uluslar, kabaca Germen ve Roman olarak iki kategori içinde gruplanan kendi dillerini geliştirmişlerdir. 16 ncı yüzyılda bu diller, genel olarak şimdiki formlarına kavuşmuşlardır. Yaygın evrensel dil olarak Latince, yerini zamanla Fransızca'ya bırakmış, yüzyılımızda ise, onun yerini İngilizce almıştır. Dinî ve Dünyevî Otoritenin Ayrılması: Batı tarihi boyunca devletten ayrı olarak Kilise ve Kiliseler varolmuştur. Tanrı ile Sezar, kilise ile devlet, dinî otorite ile dünyevî otorite ikilisi Batı kültüründe hüküm sürmüştür. Batı dışında sadece Hint uygarlığında din ile politika açıkça ayrılmıştır. İslâm'da Tanrı Sezar'dır. Çin ve Japonya'da Sezar Tanrı'dır, Ortodokslarda Tanrı Sezar'ın küçük ortağıdır. Kilise ile devlet arasındaki bu ayırım, diğer uygarlıklarda görülmez. Otoritenin bu şekilde bölünmüş olması Batı'da, sınırsız özgürlüklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kanun Hakimiyeti: Medeni toplumlardaki, kanunların merkezileşmesi kavramı, Roma'dan miras kalmıştır. Ortaçağ düşünürleri, kralların gücünü gösterebilmeleri için tabii kanun kavramını özenle incelerken, İngiltere'de de Common-Iaw geleneği geliştirilmekte idi 16 ve 17 nci yüzyılların istibdat dönemlerinde kanun hakimiyeti düşüncesi uygulamada değil ama muhalefette görünmektedir. Fakat, insan gücünün bir kısım dış kısıtlamalara karşı bağımlılığı düşüncesi devam etmiştir. (Non sub homine sed sub Deo et lege.) Otoritenin keyfî uygulamalarına kâr, mülkiyet haklarını da içeren insan hakları ve kanun hakimiyeti geleneği, meşruiyetin temeline yerleştirilmiştir. Başka uygarlık larda, düşünce ve davranışların şekillenmesinde kanunlar daha az önemli bir faktör olmuştur. Sosyal Çoğulculuk ve Sivil Toplum: Batı uygarlığı tarih boyunca çoğulcu olmuştur. Batı için ayırıcı olan unsur, Karl Deutsch'un dediği gibi "kan ve evlenme bağına dayanmayan otonom grupların oluşması ve bunun devamlılık göstermesidir." Başlangıçta altıncı ve yedinci yüzyıllarda bu gruplar manastırlar, keşişler ve meslek birlikleri olarak ortaya çıkış; sonraları daha da genişleyerek birlik ve dernekler halinde bütün Avrupa'ya yayılmışlardır. Batı, bin yıldan beri, onu diğer uygarlıklardan ayıran bir sivil topluma sahip olmuştur. Birlik ve derneklere dayalı çoğulculuk, sınıf çoğulculuğu ile eklemlenmiştir. Batı toplumlarının pek çoğu güçlü ve bağımsız bir aristokrasiye, sağlam bir köylü unsuruna, ve küçük fakat belirgin bir esnaf ve tüccar sınıfına sahip olmuştur. Feodal aristokrasinin gücü istibdadın iktidarını kısıtlamakta önemli roller oynamıştır. Bu Avrupa çoğulculuğu, sivil toplumca fakir, aristokrasisi zayıf ve merkezî bürokrasisi güçlü imparatorluklara Rus, Çin, Osmanlı vs... çok aykırı düşmektedir. Temsil Kurumları: Sosyal çoğulculuk baştan beri, aristokratların, rahiplerin, tüccarların ve diğer sınıfların menfaatlerini temsil eden parlamento gibi kurumların gelişmesine imkan vermiştir. Bu kurumlar modernleşme sırasında demokrasilere temsil biçimi sağlamıştır. Ara sıra, istibdadın hakim olduğu yerlerde bu kurumlar işlemez hale gelmiş veya etkileri sınırlı kalmıştır ama böyle durumlarda bile, Fransa' da olduğu gibi, politik katılımın bir aracı olarak bunlar yeniden vücut bulmuşlardır. Temsilci kurumları böyle bin yıl gerilere uzanan bir gelenek diğer uygarlıklarda bulunmamaktadır. Kendi kendini yönetme hareketleri de bölgesel seviyede dokuzuncu yüzyılda İtalya kentlerinde başlamış ve kuzeye doğru yayılarak gelişmiştir. İktidar, din adamlarının ve asillerin elinden zorla alınmış, 13 ncü yüzyılda Hanseatic Leaqe olarak güçlü ve bağımsız kentler konfederasyonu şeklinde bir konfederasyona dönüşmüştür. Bölgesel seviyedeki bağımsızlıktan, milli seviyede bir temsile ulaşılması da dünyanın başka yerlerinde görülmemektedir. Ferdiyetçilik: Batı uygarlığının yukarıda sıralanan hususiyetlerinden pek çoğu, başka uygarlıklarda görülmeyen, bir ferdiyetçilik duygusunun, ferdî haklar ve özgürlükler geleneğinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Ferdiyetçilik 14ncü ve 15nci yüzyıllarda gelişmiştir. Ferdin tercih hakkının kabul edilmesi, Deutsch'un tabiri ile " Romeo ve Juliet hakkı" 17nci yüzyılda Batı' da yaygınlaşmıştı. İngiltere'de "En zengin gibi en fakirin de yaşanacak bir hayatı vardır" şeklinde ifade edilen, herkes için eşit haklar kavramı da, genel kabul görmese de bu dönemde gündeme girmiştir. Ferdiyetçilik 20nci yüzyıl uygarlıkları içinde de, Batının ayırıcı bir özelliği olarak yerini korumaktadır… 50 ülkeyi ve benzer halk gruplarını içine alan bir araştırmada, ferdiyetçilikte ilk 20 sırayı işgal eden grubun 19 tanesi Batılı ülkelerden çıkmıştır. Kültürlerin karşılaştırmasına yönelik başka bir araştırmada, Batı'da ferdiyetçiliğin, diğer yerlerde ise kolektivizmin ağır bastığı görülmektedir. Bundan çıkan sonuç "Batı'da çok fazla önem verilen değerlere, diğer yerlerde pek az önem verildiğidir." Batılılar da Batılı olmayanlar da ferdiyetçiliğin Batı 'ya ait temel bir özellik olduğunu kabul etmektedirler. Yukarıda sıralananlar elbette Batı uygarlığının belirleyici özelliklerinin tamamını kapsamamaktadır. Ayrıca bu özelliklerin Batı 'nın her yerinde ve her dönemde var olduğu da söylenemez. Nitekim birçok despot, Batı tarihinde zaman zaman kanun hakimiyetini görmezden gelmiş, temsilci kurumları askıya almıştır. Ayrıca bu özelliklerin hiçbiri başka uygarlıklarda yoktur da denemez. Kuşkusuz vardır. Kur'an ve şeriat, İslam toplumlarında temel hakları kurumlaştırmıştır. Japonya ve Hindistan Batı'ya paralel bir sınıf sistemine sahiptir (ve belki de bunun sonucu olarak Batılı olmayan bu iki ülkede demokratik hükümetler böylesine uzun süre yaşayabilmiştir). Bu özelliklerin hiçbiri münhasıran Batı'ya ait değerler de değildir. Fakat bunların bileşimi Batı 'ya aittir ve onun ayırıcı vasfını oluştururlar. Bu kavramlar, uygulamalar ve kurumlar Batı'da, diğer uygarlıklara göre çok daha yaygındır. Bunlar Batı uygarlığının esas çekirdeğini oluşturmaktadır. Batı budur, ama bütün bunlar Batı için modern değildirler. Bugün Batı'yı diğer uygarlıklardan ayıran, kişisel özgürlüklere bağlılığı bunlar var etmiştir. Arthur M. Schlesinger'in dediği gibi Avrupa "kişisel özgürlüklerin, politik demokrasinin, kanun hakimiyeti, insan hakları ve kültürel özgürlüklerin kaynağı ve yegane kaynağıdır. Bunlar Asya'nın, Afrika'nın. Ortadoğu'nun değil. Avrupa'nın idealleridir. Başkaları, olsa olsa bunları adapte etmişlerdir." Bu kavram ve vasıflar Batı'nın hem kendini hem de dünyayı modernleştirmesine imkan veren faktörlerin pek çoğunu temsil ederler. Bunlar Batı uygarlığını Batı uygarlığı yapmıştır. Batı uygarlığı değerlidir ama, Üniversal olduğu için değil, benzersiz olduğu için değerlidir. Quote Share this post Link to post Share on other sites