Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
tertemiz

Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi

Recommended Posts

Son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi

 

Devlet-i Âli Osmaniye’nin son devir Şeyhülislamlarından olan Mustafa Sabri Efendi 1869 yılında Tokat’ta doğmuştur. Aynı zamanda siyasetle de ilgilenen Sabri Efendi’nin babası Ahmet Efendi’dir.

 

Tokat’ta başladığı öğrenimini Kayseri ve İstanbul’da tamamlayarak müderris oldu. Fatih camiinde ders verdi. 16 yıl boyunca sarayda padişahın huzurunda verilen huzur derslerine katıldı. II. Abdülhamid’in kütüphaneciliğini yaptı. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Tokat mebusu olarak Meclis-i Mebusan’a girdi.

 

O zamanki meşhur Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye’nin yayın organı olan Beyanü’l Hak dergisinin başyazarlığını üstlendi. İttihat ve Terakki Cemiyetini kıyasıya eleştirirken bir taraftan da boş durmayarak muhtelif etkinliklerde bulunuyordu. Ahali Fırkası, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve Cemiyet-i İttihadiye-i İslamiye’nin bizzat kurucuları arasında yer aldı.

 

İttihad ve Terakki’nin yönetimi ele geçirmesinden ve arkasından Babıali baskınının meydana gelmesinden mütevellit yurt dışına kaçarak Romanya’ya yerleşti. I. Dünya savaşı sırasında Osmanlı ordularının Romanya’ya girmesinin ardından Türkiye’ye getirilerek Bursa’da zorunlu ikamete tabi tutuldu.

 

1918’den sonra yeniden siyasî hareketlerin ve fikir hayatının içine girdi. Daru’l Hikmeti’l İslamiye üyesi oldu. I. Damat Ferit Paşa kabinesinde şeyhülislamlığa getirildi. Sadrazam vekilliği de yapan Mustafa Sabri aynı yıl kabinenin düşmesi üzerine Âyan (senato) azalığına atandı. Cemiyet-i Müderrisîn’in birinci reisliğini yaptı. Buradaki mesai arkadaşları; Mustafa Saffet, İskilipli Mehmet Atıf ve Bediuzzaman Said Nursî idi.

 

İkinci kez kurulan Damad Ferid Paşa kabinesinde tekrar Şeyhülislamlığa getirilen Sabri Efendi, sadrazam olmak için her ne kadar bazı teşebbüslerde bulundu ise de bu gerçekleşmedi.

 

Sevr Anlaşmasının şartlarını görüşmek üzere Sultan Vahdeddin’in topladığı Şuray-ı Saltanata katıldı. Bu anlaşma konusunda Mustafa Sabri Efendi konjonktür gereği imzalanmasının gerekliliği konusunda müsbet kanaat belirttiği ifade edilmektedir. Ayrıca kabine toplantısında Anadolu’daki Milli harekete karşı sert tedbirler alınmasını savundu. Görüşleri benimsenmemesi üzerine görevinden istifa ederek; Mutedil Hürriyet ve İtilaf Fırkası kuruculuğunu yaptı.

 

1922 yılında Türkiye’den 2. defa kaçmak zorunda kalan son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, önce Romanya’ya giderek Şehzade Nizamettin Efendi’nin etrafında yer aldı. Burada “Yarın” isimli bir gazete çıkartarak Ankara Hükümeti aleyhine yazılar yazdı. Buradan Hicaz’a, oradan da Kahire’ye geçti. Yaşamının bundan sonraki bölümünü Kahire’deki El Ezher Üniversitesinde ders vererek ve yazı yazarak geçirdi. Bu arada oğlu İbrahim’le beraber “150”likler(*) arasına alındı.(1)

 

 

 

DENEBİLECEKLER

 

Görüldüğü gibi Mustafa Sabri Efendi’nin yaşadığı dönem, büyük bir çınarın, dallarının budanıp, suyunun kesilip, bahçıvanın yetersiz bırakılıp, sahibinin iktidarsızlaştırıldığı bir döneme rastlamakta. Böylesine kaos ortamında çok sağlıklı karar alması, isabetli yorumlar yapması müşkil olabilir. Belki Mustafa Sabri Efendi’de de bu görülebilir. Fakat şunu söylemek mümkün ki, ilmî vukûfiyeti ve sağlıklı bakış açısından olacak ki, yanında yer aldığı kimseler veya kuruluşlar hep halkın benimsediği kişi ve kurumlardan oluşuyordu.

 

Nitekim yazdıkları bunun göstergesi. Yalnız Damat Ferit Kabinesinde yer alması biraz garip geliyor. Zira Damat Ferit Sultan Vahdeddin’in istememesine rağmen İngilizlerin desteği ile iktidarda kalmıştır.(2) Bu Damat Ferit’in hain olduğu anlamına gelmez, lakin basiretsiz idaresiyle yönetimi zaafa uğratmıştır. Dolayısıyla böyle bir yönetimde yer alan Mustafa Sabri Efendi’den daha faal bir vazife yapması beklenebilirdi.

 

Bunları yazarken şu gerçeğin de farkındayım. Yapılan yorum ve değerlendirme, içinde yaşanılan hâle göre yapılmalı. Tabii ki geriden bakıldığında durum böyle.

 

1924’ten vefat ettiği 1954’e kadar Kahire’de yaşayan Mustafa Sabri Efendi verdiği dersler, yaptığı sohbetler, yazdığı makaleler ve kitaplarla Mısırlıların olduğu kadar İslam dünyasının takdirle takip ettiği bir kişi olarak hayatını tamamladı. Hatta öyle ki, Mısır uleması Mustafa Sabri Efendi’nin yazdığını okumadan hayatına yön vermezmiş.

 

Böylesine çalkantılı bir dönemde yaşayan, buna rağmen ilmî ve siyasî dirayetiyle, velûd kalemiyle büyük bir çığır açan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, 12 Mart 1954 tarihinde Miraç gecesinin sabahında Kahire’de ahirete irtihal etmiştir. Allah rahmet eylesin.

 

 

 

ESERLERİ

 

1. Yeni İslam Müçtehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi (Harbiyesi)

 

2. Dinî Mücedditler – Reformcular

 

3. İslam’da İmamet-i Kübra

 

4. Savm (Ramazan-Oruç) Risalesi

 

5. Din ve Milliyet

 

6. Türkün Başına Gelen Şapka Meselesi

 

7. Meseletü Tercümetü’l Kur’an

 

8. Mevkıfu’l Beşer Tahte Sultanı’l Kader

 

9. Mevkıfu’l Akl (4 Cilt) En hacimli ve en kıymetli eseri

 

10. Meseleler Hakkında Cevaplar

 

 

 

YAZILARINDAN İKTİBASLAR

 

İçinde bulunduğu hali, yani olumsuzlukları İslam’a ve müslümanlara mâl eden bazı sözde İslam bilginlerine(!), Musa Carullah Bigiyef ve diğerleri gibilerine Mustafa Sabri Efendi şöyle cevap veriyor:

 

“... Ben müslümanların maddeten ve ahlâken inhitatını –çöküşünü- ve belki kısmen iflasını inkar edenlerden ve buna çare olacak uyanış ve teceddüt –tazelenme, yenilenme- yollarının önüne set çekmek isteyenlerden değilim. Ancak buna çare olacak diye açıktan veya gizliden İslam dininin tahrip veya tahrif edilmesine lüzum gösterilirse o zaman ben, müslümanların bu sefalet halinde kalmalarını haklarında daha hayırlı görürüm.

 

... Ben müslümanların mesut bir dünya yüzüne çıkmasını vicdanî samimiyetimle arzu ettiğim halde dinimizin üzerine basarak erişebileceğimiz yüksek dünyamıza lanet ederim. Biz o yüksek dünyaya çıktığımız zaman İslamiyet de ona sımsıkı sarılan elimizle başımızın üstünde hürmetle bulunmalıdır. Hem bu şekilde hareket edersek yükseleceğimiz yere çıkarken bizliğimizi de beraber götürmüş olacağımızdan muvaffakiyet daha ziyade kesindir.

 

Aksini yaparsak daha yükselme hareketinde melezleşmiş olan bizler, çıkacağımız noktaya ulaşmadan kuvvetimizi kaybetmiş olacağımız gibi, olmaz ya, arzumuzun en üst mertebesine yükselmek mümkün olsa bile, o yükselenler artık biz değil, bizden (çıkmış) tenasuh etmiş başkalarıdır. Bize yabancı olan o insanların dünyalık saadetlerine çalışmak borcumuz olmadığı gibi ahiretteki mesuliyetlerine iştirak etmek de hiç işimize gelmez.

 

... Yeni yetişen müslüman çocukları, sürü sürü Avrupalı bilginlerin ve filozofların isimlerini, şöhret menkıbelerini hafızalarında taşıyorlar. Bu hal kâfi gelmiyormuş gibi üstelik bir de İslam âlimlerinin bazı hatıralarda kalan şöhret artıklarını kazıyıp çıkarmak için kötülenmelerini kendilerine âdeta meslek edinenler ve bunu da güya İslam dinine hizmet şeklinde gösterenler bulunuyor!”

 

(Yeni İslam Müçtehitlerinin Kıymet-i İlmiyesi)

 

 

 

DİN ve MİLLİYET

 

Milliyetçiliğin alabildiğine yaygınlaştığı bir dönemde İslamî hassasiyetini muhafaza eden Şeyhülislam bununla ilgili kaleme aldığı “Din ve Milliyet” isimli makalesinde bu konuyu şöyle değerlendiriyor:

 

“... Benim Arapça ve Araplığa temayülüm, Kur’an-ı Kerim ve hadislerin dili olan Arapça sayesinde müslümanlığımın daha iyi muhafaza edileceğine kâni olduğumdandır. İslam’ın düşmanları Arap harflerini atmak vasıtasıyla Kuran-ı Kerim’i ortadan kaldırmak istedikleri gibi ben de İslamiyet’in istinat noktalarını sağlamlaştırmak için Arapça’yı dil edinmek derecesinde kendimize mâl edinmek isterim. Ama bundan Türklüğümüz zarar görürmüş... Biz faydalanırız ya... Dünyada da insanların mesaisi fayda ve zarar hesabı üzerine cereyan eder. Hayatını ve hayatının sonunu düşünmek ihtiyacında olan akıllı biri için dünya ve ahiret saadetini birleştirmekten büyük gaye olamaz. Aman milliyetimize halel gelmesin diyerek aklın tayin ve temyiz ettiği mühim faydaları elden kaçırmak olmaz...

 

Hülasa milliyet, insanlardan ayrılmayan bir sıfattır. Onu kendilerine fıtratları temin etmiştir. Binaenaleyh onunla fazla meşgul olmak, hasılı tahsil ile uğraşmak kadar batıl ve beyhûde olur. Milliyet hadd-i zatında bir marifet ve kıymet ise bu herkeste vardır ve hiçbir kimsenin diğerine karşı milliyet gibi kendi kendine hasıl olan bir sıfatı, ayrıcalık ve övünme konusu yapmaya hakkı yoktur. İnsanlar kendi kazandıkları faziletlerle birbirlerinden ayrılırlar. İnsanların, faziletleri kendilerinin elde etme kabiliyetleri olmasa hayvanlara karşı bile imtiyazları kalmaz.” (Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi)

 

 

 

* 150’likler: Belgelerle Atatürk Döneminde Muhalefet (1916-1926) adlı eserinde Nurşen Mazıcı’nın yazdığına göre, oluşturulan Ankara hükümeti karar alarak, muhalefeti susturma adına Osmanlı hanedanına yakın olan ve bunları destekleyen 150 kişiyi mal varlığına da el koyarak yurt dışında çıkartmışlardır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu kadar eseri olduğunu bilmiyordum. Temin edilmelidir, mühimdir. Bugün köşe yazılarına bakınırken Eygi hocamın makalesi altına düşülen okuyucu yorumu şuydu ve şaşırmıştım:

 

"Tehcirde kendisine verilen görevi yapan ancak sırf işgal güçleri istiyor diye Boğazlıyan Kaymakamı Kemal beyin idamına fetva veren, başkanı ingiliz rahip frew olan ingiliz muhipleri cemiyetine üye olan, ingiliz mandacısı,sevr onayını destekleyici şeyhülislam ! m.sabri efendiyi yazsanız bilgilensek ?"

 

İddialar bunlar. Hale bakınız hele, biri tabiri caizse Batı'yı diğeri Doğu'yu işaret ediyor. Birbirine taban tabana zıt yönler. Milleti bu denli kutuplaştıran nedir? Aklım almıyor. Osmanlı hanedanlığını onadığı için sürülen 150liklere dahil olan Şeyhulislam ve İngiliz mandacısı, maşası Sabri Efendi..

 

Bu nasıl tarihtir, ne zenne bir duruş!

Share this post


Link to post
Share on other sites

mustafa sabri efendi çok büyük bir alimdir.yaşadığı devirde ehli sünneti müdafaa için elinden geleni yapmış mason efgani ve abduhla mücadele etmiştir.ilmi ve şahsiyetiyle günümüz alimlerinin örnek alması gereken birisidir.

 

yukarıdaki hayat hikayesinde itham etme çabası sezdim.zaten herşey kapalı bir şekilde anlatılmış.ne kaynak ne delil var.yazının sonunda da şeyhülislam mazur gösterilmeye çalışılmış.milli mücadeleye karşı olduğu iftirası da araya sıkıştırılmış.

 

şeyhül islamın hayatını daha düzgün kaynaklardan okumak gerekiyor.

 

bu konuda son asır ehli sünnet alimleri isimli eseri tavsiye ederim.

 

son olarak şeyhülislamın "Mevkıfu’l Beşer Tahte Sultani’l Kader"  eserini gerekli ilmi ve fikri kapasiteye sahip olmayanların okumamasını tavsiye ederim.hatta ilmi ve fikri kapasiteye sahip olanlara da zahidül kevserinin söz konusu kitaba cevaben yazdığı eseri de okumayacaklarsa okumamalarını tavsiye ederim.zahidül kevseriyle olan meşhur tartışmaları bu eser üzerinde gerçekleşmiştir.ehil olmayanlar için tehlikeli bir eserdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...