Teslîmiyet

[nedmanün 13]

Teslîmiyet

 

Bağdat civarlarında bir yerlerde kendi hâlinde bir garip varmış. Bu adamcağız cemaâte devâm etmeğe çalışıyor, lâkin çok zorlanıyormuş. Aslında evi mescide yakınmış ama... Ama arada Dicle olmasa.

Peki köprü mü? İşte onu sormayın, insanı yoracak kadar uzakmış. Hele kısa kış günleri akşam namazından çıkıp evine varamadan yatsı için dönüyormuş geriye.

Olacak bu ya, günlerden birinde hoca efendi tevekkül bahsine girmiş ve elini kürsüye vura vura demiş ki: 'Bir kimse ki Allah'a güvensin su üstünde yürür. Vallâhi de yürür, billâhi de yürür.'

Bizim garip buna çok sevinmiş. Çekmiş besmelesini yürümüş mescide, çekmiş besmelesini dönmüş evine. O deli Dicle halı kesilmiş. Adamcağız hoca efendiye çok duâ etmiş. Bu iş hanımın da hoşuna gitmiş, hattâ bir gün 'Efendi be' demiş, 'Biz bu hoca efendiyi niye yemeğe çağırmıyoruz?'.

 

Adamcağız 'He ya' demiş, 'Ne iyi olur.'.

 

Hoca efendi bu samîmi dâveti kabul etmiş. Namazdan sonra çıkmışlar yola. Hoca tam köprüye doğru yönelmiş ki, adamcağız önüne geçmiş 'Ne gereği var hocam' demiş, 'Çekelim besmelemizi yürüyelim karşıya.'.

 

Hoca efendi gülmüş. Önce acı acı, sonra mânâlı mânâlı gülmüş.

'Ah!' demiş, 'Ah, ben de senin gibi acabâsız olabilsem.' Teslîmiyetin güzelliği işte.

 

 

İrfan ÖZFATURA / Türkiye Gazetesi / 22.12.1999

[isyanlı sükut 4]

çok güzel bir kıssa paylaştığınız için tşk..

[gardenya 11]

Evet çok güzel bir kıssa,teşekkürler.Yeri gelmişken bir kıssayı da hatırladığım kadarıyla ben anlatayım.

İki Allah dostu dere kenarındalar ve karşıya geçecekler.Birisi tevekkül bahsinde de anlatıldığı gibi yürüyüp geçiyor.Diğeri ise köprü falan arıyor galiba,neyse diğeri neden kendisi gibi geçmediğini soruyor.O da sebeplere yapışmanın daha güzel olduğunu söylüyor.(kusura bakmayın ,hikaye gayet kopuk oldu ama ince bir şey anlatıldığı için yazmak zorund hissettim kendimi,tam olarak bilenler varsa lütfen anlatsın)

[nedmanün 13]

efendim aslında yazdığınız hikeyeyle benimkinin arasında işin içinde deniz olması dışında pek bi alaka yok .. ben tevekkülün değeri anlatan kıssa koydum siz tevekkül ve ötesini " sebplere yapışma" yı anlatan kıssadan bahs etmmişsiniz ..kıssanın benim bildiğim şekli şöyle anlatıırki

 

Hasen-i Basri hz. Dicle'nin kenarında gemi bekliyordu. Karşıya geçecekti. Habib-i Acemi yanına geldi: (Habib-i Acemi Hasen-i Basri hazretlerinin talebesidir) Burada ne bekliyorsunuz, dedi. Gemi bekliyorum, karşıya gececeğim, buyurdular. Habib-i Acemi nehre doğru yürüdü ve suyun üzerinden yürüyerek karşıya geçti. Hasen-i Basri hz. gemi bekledi ve gemi ile karşıya geçti. Habib-i Acemi karşıda bekliyordu.

 

Efendim, Imam-ı Rabbani hz. bunu Mektubat'ında bildiriyor ve Habbi-i Acemi'nin su üzerinden yürüyerek karşıya geçmesi mi yoksa Hasen-i Basri hazretlerinin gemi bekleyip gemi ile karşıya geçmesi mi daha kıymetlidir, diyor ve Hasen-i Basri'nin yaptığı daha kıymetlidir. Zira o, peygamberlerin "aleyhimüsselam" sünnetine uymuştur. Nuh "aleyhisselama" gemi yapması emredildi ve gemi yaptı. Yoksa Cenab-ı Hak onu da su üzerinde muhafaza ederdi. Habib-i Acemi, Hallac-ı Mansur, Yunus Emre ve Celaleddin-i Rumi hz. gibi evliya daha kalb makamında idi. Sona varmamışlardı. Hasen-i Basri hz. gibi olanlar ise sona varmış, sebepler alemine inmiş idi. Bu neye benzer bilir misiniz? Dağdan bir sel kopar önüne ne çıkarsa siler götürür. Nereye kadar? deryaya kadar. Deryaya varınca durur. Işte birinci sıradaki evliya dağdan kopan sel gibi, ikincisi yani Hasen-i Basri hz. gibi olanlar da derya gibi efendim.

[gardenya 11]

Teşekkür ediyorum,zira anlatacağım hikaye tam olarak buydu,Hasan-ı Basri hazretlerini hatırlıyordum amma diğeri kimdi diye düşünürken en iyisi böylece yazayım dedim,ayrıca uzun zaman önce dinlediğim bu kıssayı tekrar hatırlamamı sağladığınız için teşekür ederim.

[BaLaBaN 6]

çok güzel bi hikaye