Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Toti-i Zari

İmam-ı Rabbani Ve Muhyiddin İbn Arabi Hazeratının Kuddise Sirrrahum Kabr-i Şeriflerinin Resimleri

Recommended Posts

İki büyüğümüz.Tasavvuf tarihinde isimleri en çok anılan 2 isim.Biri Vahdet-i Vucûd ile ismi birleşmiş Vahdet-i Vücûd Meşrebinin en tanınan ve bu meşrebi düzenliyen ismi. Muhyiddin İbni Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz.Biriyse Hicri 2.binin Müceddidi Vahdet-i Şuhûd meşrebinin kurucusu büyük veli İmam-ı Rabbani Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretleri.Himmetleri Duaları Manevi yardımları ve Şefaatleri dâim üzerimize olsun İnşâAllah-u Tekaddes....

 

İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Kuddise Sirruh Sanduka-i Şerifi

 

imamirabbanihazretleri7.jpg

 

 

Muhyiddin İbn Arabi Hazretlerinin Kuddise Sirruh Sanduka-i Şerifi

 

alakbarmuhayyideenibnar.jpg

1 fatiha 3 veya 11 ihlası şerife ve Salavat-ı Şerifeler okuyup Ruhlarına hediye edip iltica edelim İnşaAllahu Teala.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kabristanları nerededir Şeksiz Abdal? Hangi ülke ve şehir?..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhyiddin İbn Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretlerinin Şam'dadır.Vahdet-i Vucud ile ilgili yazılarını küfr olarak itham edenler tarafından yıkılıp çöplük yapılmış, ama cifrî bir keşfinde Sin Şın'a gelince Kabrim Meydana çıkar sözünü Yavuz Selim Han Rahımehullahu Teala Hazretleri Firasetler Selim Şama gelince demek olduğunu anlamış Şeyhulİslam İbn Kemâl Hazretleri Rahımehullahu Tealanın Fetvasıyla soruşturulup kabri bulunmuş üstüne çok güzel muhteşem bir Türbe yapılmıştır.Şam'da ziyâretgahtırlar.

İmam-ı Rabbânî Muceddid-i Elf-i Sânî E'ş-Şeyh Ahmed bin AbdulEhad El-Fârûkî E's-Serhendî Kaddesellahu Teala Esrarahul Azîzul Fettâh hazretlerininse Hindistânın Serhend şehrindedir.Onu çok seven Afgan Şâhı tarafından çok san'at bir şekilde yapılmış, ayrıyetten bu Şahta Rahımehullahu Teala Hazretin Türbesinde Eşiyle berâber medfûndur.Kabrin Civârında Tasavvuf tarihinde Hazretin nesebi Ömerul Fâruk Radıyellahu Teala Anh'den geldiği için Fârûkî denilen Hazretin 21 oğlunun soyundan gelen zatlar mevcûttur.Nakşbendiyye Tarik-i Aliyyesinin Muceddidî kolu bu zatlar tarafından Hindistan ve Pâkistanda sürdürülmektedir.

Bu İki büyüğümüzünde Himmetleri Dâim üzerimize olsun.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun gönüldaş. Çok güzel açıklamışsın.

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçenlerde bir sûfî kardeşten 93 yılında Türkiyeye bir zâtı ziyârete gelen İmam-ı Rabbânî Kuddise Sirruh hazretlerinin torunlarından birinin fotoğrafını gördüm.Yaklaşık yarım saat etkisinden kurtulamadım yüzü kar beyazı ama öyle bir karbeyâzıki titredim yarım saat manevi bir hal içinde oldum,Allahım dedim İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretleri ne büyük bir insanmış. Türkiyeye geldiğinde Allah(Celle Celâlüh) ve Muhammed(Sallallahu Teala Aleyhi ve Sellem) yazan bir takım bitkiler getirmiş ve Arş-ı Ala'da yazılı gördüğü salevâtı şerifeleri vermiş.Tek o değil hala Farûkî olan Müceddidîler bulunmakta Hindistan ve Pakistanda.

Muhyiddin İbn Arabî Kuddise Sirruh hazretlerininse cifrî ve keşfî kerâmetleri hala devâm etmektedir.Bu konuda eskilerin sakladıkları kitapları vardır, şuan bir kaçı ortaya çıktı ve inanılmaz kerâmetleri keşfedildi.Meselâ tüm selefi-reformi gibi kişilerce uydurulduğu söylenen Şeceretün Numaniyye fi Devletil Usmaniyye isimili Osmanlı Devletinin kuruluşunu ve olacak olayları anlatan bir kitabı vardır.Halbuki bu kitap uydurma olsaydı Osmanlıdan kaç sene evvel yaşamış Talebesi Sadreddin El Konevi Kuddise Sirruh hazretleri bunu şerh etmezdi.Daha bunun gibi çok kerâmeti bulunmaktadır.Bir kitabında Osmanlının yıkılıcağı ve çakır gözlü birinin başa geçeceğini yazdığı söyleniyor ama ne kadar doğrudur bilmem.AMa bizzat bir kerâmetine bu fakirde şâhid oldu.Tasavvufî bir konuda bir ismin tecellisi konusunda bir kitabında birşey yazılıydı bu isim şunun üzerinden tecelli eder şeklinde.(Bildiğim halde söylemiyorum bu fakirde sır olarak kalsın)İmam-ı Rabbanî Kuddise Sirruh Pîri Muhammed Bakî Billah Kuddise Sirruha yazdığı bir mektununu okudum ve okuyunca şok oldum, Koca Pîr şu isim bende şu üzerinden tecelli ediyor efendim yazıyordu, tek tek tecelli esnansında neler olduğunuda yazıyordu ve bunu görünce Rabbime şükrettim bu 2 büyük Velînin Kuddise Sirrahuma Kabr-i Şeriflerinin resimlerini buraya koymayı uygun buldum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir zattı unuttum, tek torunu yok 21 oğlu vardı hazretin(Kaddesellahu Teala Esrarahul Azizul Fettah), Pakistan-Afganistan-Hindistan ve Bagladeş civarlarında yaşıyorlar ve vazifelerini sürdürüyorlar.Hüseyin Hilmi Işık Efendi 70'lerde Serhend-i Şerif ziyaretinde bizzat bir torunuyla sohbet ettiğini yazar, tam ilmihalde asrımızda İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretlerine bağlı Hind ve Pakistan Ulemasından nakillerde vardır.70lerdeki Afgan Cihadındada(sonra Cihadın bitiminde ne yazıkki Suudi Arabistan'dan gelen gençlerin ABD desteğiyle(silah para) yaydığı Selefilik ülkeye hakim olmuştur(ama Hanefi Şeriatıyla yönetilmiştir ülke) Sıbgatullah-i Müceddidi Kuddise Sirruh ismindeki bir torunuda(İsminde aynı zamanda İmam-ı Rabbani Hazretlerinden çıkan Nakşiyye-i Müceddidiyye yoluna mensuğ olduğu anlaşılıyor) talebeleriyle bu Cihada katılmıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burada( http://www.tgrthaber.com.tr/news_view.aspx...9b-d2ffcec84fca ) Sıbgatullah-ı Müceddidi Kuddise Sirruh hazretlerinin Resmini var, Selefi Taliban Ehli Sünneti yayıyor, Haşa ABD ile işbirlik yapıyor(Halbuki yardımı kabul etmek işbirlik değildir, Ehli Sünnetten bihaber olup, Dinimizi Sosoyalismin ihtilalci kolundan bir ideoloji sanmak ne büyük bir cahillik!) diye hazrete İntihar saldırısı düzenledi, çok şükür kurtuldu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahu Teala ve Tekaddes Hazretlerine şükürler Muhammed Aleyhissalatu vesSelam Hazretlerine ve Aline Eshabına Salatu Selamlar olsunki 93 yılında Türkiyeye gelen İmam-ı Rabbani Hazretlerinin torunlarından size bahsettiğim zatın resmini buldum, İSmi Şerifleri Mustafa Kamil Cân(O Civarda Velilere Can demek çok adet, Mazhar-ı Can-ı Canan kuddise Sirruh hazretlerinede öyle diyorladı) Kuddise Sirruh Ceyşiyye isminde bir kol hasıl olmuş Nakşilikte bu zattan buyrun resimleri:

 

Bu resimdeki Siyah Cübbeli zat, Diğer zatta Abdullah İpek isminde başka bir mübarek zat vefat etmiş Abdullah İpek Hz.leri

 

kamil17.jpg

 

2. bir Resm-i Şerifleri

 

kamil15.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sıbgatullah-ı Müceddidi Hzretlerini Resmini yayınlıyamamıştım, kusura bakmayın, bu zatta İmam-ı Rabbani Kuddise Sİrruh hazretlerinin soyundan geliyor, Afganistan Cihadında kilit isimdi, sonra Selefi Taliban bu zatı devirdi Geçende intihar saldırısı düzenlemeye kalktı çok şükür kurtuldu.Yüz hatlarına bakarsanız Esmer bir yüz ama çehrenin sanki nurdan yapılmış gibi olduğunu seziceksiniz üstta resmini yayınladığım diğer torununa çok benziyor, bu herhalde sizin için İmamı Rabbani Kuddise Sirruh Hazretlerinin büyüklüğünü gösteren en büyük delillerden biri olur.

serhat1.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hüseyin Hilmi Işık Efendinin Rahımehullahu Teala bahsettiği ve konuştuğu İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh'un torunlarından Ahmed Said Faruki Kuddise Sirruh hazretleri hakkında büyük uğraşılarımla ingilizce sitelerden birkaç birşey bulabildim. Linkler:

http://www.maktabah.org/index.php/sufism/t...a-anhar-pr.html

Bir kitabının farsçadan Urducaya tercemesi bu nefis bir hatla yazıldığından koydum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Resûlullahın vârisi, müceddid-i elf-i sânî,

İlm-i zâhirde müctehid, tesavvufda Veysel Karânî.

 

Dîni yaydı yeryüzüne, nûrlar saçdı her mü’mine,

Uyandırdı gâfilleri, yüce imâm-ı Rabbânî.

 

İyi bildi ilm-i hâli, şer’a uygundu her hâli,

Küfr sarmışken cihânı, oldu Ebû Bekr misâli.

 

Sohbetinden feyz aldılar, hem kumandan, hem de vâlî,

Ömer Fârûk soyundandır, buna şâhid oldu adlî.

 

Hüseyin Hilmi Işık Efendi Rahımehullahu Teala

------------------------------------------------------------

 

 

Gözlerimi kapayıp, derin düşünüyorum,

hayâlimde, rûhumda, bir delîl görüyorum.

 

Kalbleri temizliyen, bakışlar önündeyim,

fekat bu, rü’yâ değil, bilmiyorum nerdeyim.

 

Bir teveccühle, gaflet perdelerini gideren,

bir tebessümle, sonsuz se’âdetleri veren.

 

İlm, irfân, kerâmet, hârikalar menba’ı,

bu dünyâ nazarında, sanki örümcek ağı.

 

Âşıkları ma’şûka, bu delîl kavuşdurmuş,

onun ardından giden, ebedî sultân olmuş.

 

Her sözünde rûhlara, âb-ı hayât damlıyor,

her kelâmı, kalblerden, pasları kaldırıyor.

 

Yalnız bir arzûsu var, bir mahbûb peşindedir,

tecellî ile yanan, dağın ateşindedir.

 

Sohbeti, ehl-i soffa, huzûru andırıyor,

derdlere devâ olan, tiryâki dağıtıyor.

 

(İnsanların üstünü, doğru yolun rehberi,

hayât sırrını çözen, âriflerin serveri.

 

Güzellerin güzeli, rûhların tek matlûbu,

değil mahlûkun yalnız, Hâlıkın da mahbûbu).

 

Ya’nî, Resûlullahı, gösteren aynadır bu!

hadîsde bildirilen, (Sıla) sâhibidir bu!

 

İki bin müceddidi, o vâris-i enbiyâ,

hurmeti için yâ Rab, bizi ondan ayırma.

 

Hüseyin Hilmi Işık Efendi Kuddise Sirruh

Share this post


Link to post
Share on other sites

s.a imam-ı rabbani görüntü ve hindistandaki diğer makamların göruntuleri agustos 2009 tarihli gezimizde çekilmiştir aşağıki lingde merak edenlere

 

sirhend

imam-ı rabbani : http://www.flickr.com/photos/72876139@N00/...57621916132803/

video : http://www.vimeo.com/6141085

 

delhi

muhammed bakibillah k.s. : http://www.flickr.com/photos/yursil/376499...57621869925954/

mazhar-ı can-ı canan k.s duvar kenarı yanındaki abdullah dehlevi k.s : http://www.flickr.com/photos/yursil/376590...57621869925954/

seyyid nur muhammed bedevani k.s : http://www.flickr.com/photos/yursil/376516...57621869925954/

 

osmanlınaksibendi http://www.osmanli.us

Share this post


Link to post
Share on other sites

İmam-ı Rabbani hazretlerinin kabir örtüsünü iki sene kadar evvel; Mahmud Efendi hazretleri değiştirmiştir. Değiştirilen örtü kendisine hediye edildiğinde; büyük talebeleri arasında taksim etmiştir.

 

Ben de; büyükçe bir parçayı çerçevlenmiş olarak görme şerefine kavuştum.. Hatta foroğrlamıştım..

 

Bereketli anlardan biriydi..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ya Hazreti İmam-ı Rabbani Müceddidi Elf-i Sani Faruki Serhendi Kuddise Sirruh

Hazretin İsmi Yazılı Hat Levhası

 

52491608.png

 

Ya Hazret-i Muhyiddin-i Arabi Kuddise Sirruh

Hazretin İsmi Yazılı hat Levhası

 

 

 

 

 

bu hatta Ya Hazreti İmam-ı Rabbani Müceddidi Elfi Sani Ahmet Faruki Serhendi en yukrad Kaddesellahu Sirrehul aziz yazılı değilmi

Share this post


Link to post
Share on other sites

http://www.hakikatkitabevi.com/display.asp...=31&SID=657

 

 

' ( He ) Harfi Ki Mürebbimiz İki Çeşmi Var...'

 

 

...

" Rabbim;

 

O sonsuzluk yolcusu,

 

İlim sahiplerine baş,

 

Gözle görülmez, akılla erilmez sırlar kaynağı,

 

İnsanların anlayamadığı, ancak senin bildiğin büyüklerin mazharı,

 

Köpüren, dalgalanan, yükselen manaların deryası,

 

Maddesizlik, mekansızlık aleminin şahı,

 

Nuriyle Hind illerini ışıldatan,

 

Serhend beldesini; Musa Peygambere Allah kelamının indiği şerefli vadiye çeviren,

 

Sevgilinin getirdiği dinin ululuğuna sened,

 

Dibsiz görüş meclisinin ışığı,

 

Hayal uçmaz yüksekliklere ulaşan,

 

Dini bütünler ordusunun başbuğu ve eteğindekileri ortaya çeken

 

Ahmed-i Farukî'nin gözleri nuru hürmetine beni affet ! "

 

*

 

( Allahım, ben de bu yalvarış hürmetine senden af diliyorum...

 

Mevlana Halid'în eteğini tutanın, eteğini tutanın, eteğini tutanın, eteğinden bir iplikçik tutan ben...

 

Abdulbaki fazıl oğlu Ahmed Necib...)...

 

 

 

"Her letâfet ki, nihân bûd pes-i perde-i gayb,

 

Heme der sûret-i hûb-i tû ıyân sâhte end;

 

Herçi ber safha-i endişe keşed kilk-i hayâl,

 

Şekl-i matbû'i tû zibâter ezân sâhte end. "

 

 

 

'...

Mecnun oluban yüriyemem

 

Ol yâr düşde bile göremem.

 

Uyanıb da melûl olamam,

 

Şöyle garibi bencileyin...'

 

 

 

http://www.elifba.org/4-yas-elifba/4-he.gif

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

EDEB:

 

1. Güzel hallere ve huylara sâhib olma ve utanılacak hareketlerden sakınma,

 

her hususta haddini bilip, sınırı gözetme hâli.

 

Edebi gözetmek, zikirden üstündür.

 

Edebi gözetmeyen Hakk'a kavuşamaz. ( İmâm-ı Rabbânî )

 

Allahü teâlâya karşı edeb, O'nun emirlerini yerine getirmekle olur.

 

Avâmın, halkın edebi, dînin emirlerine uymak,

 

havâssın, seçilmişlerin edebi, dînin emirlerine uymakla berâber

 

kalbi zikr ( Allahü teâlâyı anmak ) nûru ile aydınlatmak,

 

gönülden Allahü teâlâdan başka her şeyi çıkarmaktır. ( İmâm-ı Gazâli )

 

Âdemoğlunun edebden nasîbi yok ise insan değildir.

 

Âdemoğlu ile hayvan arasındaki fark budur.

 

Gözünü aç ve gör ki bütün Allahü teâlânın kelâmının mânâsı,

 

âyet âyet edebden ibârettir. ( Şems-i Tebrîzî )

 

İnsanlar edebe ilimden çok daha fazla muhtacdır. ( Abdullah bin Menâzil )

 

En büyük edeb, ilâhî hududu muhâfaza etmek, gözetmek,

 

Allahü teâlânın emirlerine uymak, yasaklarından sakınmaktır. ( Abdülhakîm-i Arvâsî )

 

Din büyüklerinin yolu baştan sona edebdir. ( İmâm-ı Rabbânî )

 

Bir kimsenin edebli olması, iyi kalblilik ve akıllılık alâmetidir. ( Sırrîy-i Sekatî )

 

Kul için güzel edebden daha iyi mertebe görmedim.

 

Çünkü aklın hayâtı edebdir.

 

İnsan edeb ile dünyâ ve âhirette yüksek derecelere kavuşur. ( Ebû Osman Hîrî )

 

 

İlim meclislerinde aradım, kıldım taleb,

 

İlim geride kaldı ille edeb ille edeb.

 

 

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ'dan

 

Giy ol tâcı emin ol her belâdan

 

( Yûnus Emre )

 

 

Edeb ehli edebden hâli olmaz,

 

Edebsiz ilim öğrenen âlim olmaz.

 

( M.Sıddîk bin Saîd )

 

 

2. Namazda müstehab ve mendup olan şeyler.

 

Namazın sünnet ve edeblerinden birini gözetmek

 

ve tenzîhi bir mekruhtan sakınmak;

 

zikir ve tefekkürden üstündür. ( İmâm-ı Rabbânî )

 

İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleri namaz abdestinin

 

edeblerinden bir edebi terk ettiği için

 

kırk senelik namazını kazâ etmiş, yeniden kılmıştır. ( İmâm-ı Rabbânî )

 

 

EDÎB:

 

1. Güzel hasletleri kendinde toplayan, haddini bilen. ( Bkz. Edeb )

 

2. Düzgün, güzel ve pürüzsüz söz söyleyen ve yazan, edebiyatçı.

 

 

 

' Edebiyyâtın, lügat manası;

 

nazımlı, nesirli, güzel sözler ve bu sözlerden bahseden ilim...

 

Ulvî mânası ise; Allahın Sevgilisinin batınî ve zahiri ahvalini taklid ede ede

 

vicdanîliğe terfî etmiş - vücûd bulmuş,

 

fenâ-i etemm ve bekâ-i ekmel ile şereflenmiş olan

 

dîlin - gönlün, lîsandaki tezahürleri...

 

Süflî manasiyle edebiyyât, yukarıda bahsleri geçen

 

sâdât-ı kîram ve zevât-ı i'zamın,

 

farkında olunsun veya olunmasın,

 

te'siriyle mümkün ve taklîdinden ibâret...

 

Fâsıkda istidrac, kâfirde sihr olarak tebârüz edebilen

 

bu te'sir ve taklîdin dahi ehemmiyeti şu ki;

 

halifetullah olmaları hasebiyle Havvakızlarında - Ademoğulları'nda,

 

şu veya bu nev'iinden ğayb anahtarları - hikmetler

 

beyâna - kelâma dökülebilmekde...'

Share this post


Link to post
Share on other sites
http://www.tercumaniahval.com/wp-content/u...3%BCvelbaki.jpg

 

"...Hasta, hastalıktan kurtulmadıkça, aldığı her gıda onun için zehirdir.

 

İsterse yediği dünyanın en makbul ve faydalı yemeği olsun.

 

Batınî marazlarda bu kanun, hatta bir derece daha şiddetle hüküm sürer.

 

Onun içindir ki, düşünülecek ve yapılacak olan şey,

 

evvela bu marazın giderilmesini fikretmek,

 

sonra da münasip devalarla ve bilhassa tedriç usulüyle marazı defetmeğe çalışmaktır.

 

Tıpkı hasta bir bünyenin kuvvetli gıdalarla büsbütün hastalanması gibi,

 

kalp ve gönül hastalarına ibadet ve namaz gibi hususlar fayda etmek şöyle dursun, zarar verir.

 

Zira maraz, ( masiva - dünya ve dış alem ) giriftarlığından doğmaktadır ve bu giriftarlıktan kurtulmak,

 

ancak bu işin gerçek tabibini bulmak ve onun harikulade ince usullerine tâbi olmakla mümkündür..."

 

"...Böyle olmakla beraber, Şeriatın zahirine bağlı amel,

 

insanın dış görünüşünde ve yüzünde bir nuraniyet doğurur,

 

bu nuraniyet zamanla kalbe akseder.

 

Zaten müminin kalbinde nuraniyet büluğ zamanında kemal halindeyken,

 

sonraları emirlerinin yapılmaması ve yasakların yapılması

 

ve bu gidişin devam etmesi neticesinde nuraniyet yavaş yavaş kararmaya başlar.

 

Eğer bu karanlık, amele ait işlerin bırakılması

 

ve sadece günah fiillere dalınması neticesinde meydana gelmişse,

 

tövbe ve istiğfar ile hemen kalkar ve asli nuraniyet hali avdet eder;

 

fakat yine bu karanlık, iman, yani itikada aid herhangi bir farzdan şüphe

 

ve onu inkara varan kalbi bir fiilden doğmuşsa,

 

sonradan dönülmüş olsa bile

 

kalbde bırakacağı zulmetin izale edilebilmesi pek güç olur

 

ve ancak iksir kuvvetinde bir veli nazariyle kurtuluş gerçekleşebilir...":

 

 

http://img2.blogcu.com/images/s/i/i/siirse..._menzil_002.jpg

 

 

"...Zikir ve zikrin tesiri bir denizdir.

 

Bir deniz ki, kimse dibine varamamıştır.

 

Dalgalı bir derya ki, dünya onun tek dalgasını görmüyor...

 

Dünyayı kavrayan bir okyanus ki onu kuşatmaya kâinatın gücü yetmez.

 

Nihayetine kimsenin erişemiyeceği bir âlem...

 

Her zerreye nüfuz etmiş, sızmış sahilsiz bir ummân...

 

Zikir zikredenlerin kalblerinde doğan bir hâl ki, söylemesi, yazması, bildirmesi imkânsız...

 

Allah'ı bilen kimsenin, dili söylemez olur; kelime bulamaz ki

 

Anlatabilsin...

 

Şaşırır kalır; dünyadan ve insanlardan haberi olmaz.

 

Zikredilen Allah olduğu gibi, zikreden de ancak Odur.

 

Kendini yine ancak kendisi zikredebilir...

 

Mahlukların, Onu zikredebilmek haddine mi düşmüş ?...

 

Ancak İlâhi sıfatlarıyla sıfatlanması için yarattığı insana

 

kendisini zikretmesini emretmiştir ki herkes,

 

yaradılışındaki kabiliyeti derecesinde o nihayetsiz,

 

dalgalı denizden bir şeyler, bir teselli bulsun, rahata kavuşsun...

 

Veysel Kârani, o deryanın bir damlasıyla teselli buldu.

 

Cüneyd, o denizden bir avuç suyla doymuş kanmıştır.

 

Abdülkâdir ( Geylâni ), o denizin ancak kenarına varabilmiştir.

 

Muhyiddin ( Arabi ) ise diplerden çıkarılmış bir cevherle övünür.

 

İmam-ı Rabbâni o denizden büyük pay almıştır...

 

 

Allah kelimesini teşkile hizmet eden ( elif ), ( lâm ) ve ( he ) harfleri,

 

bu muazzam kelimenin işaret ettiği hiçbirşeye benzemeyen Zâtı anlatmaya alet ve vasıtalardır.

 

Bunları söylemek zikir değildir, zikir bu kelimenin neticesi, semeresi olan bir hal ve keyfiyet...

 

Bu kelimeye zikr denilmesi mecaz yoliyledir, hakiki mânâ ile değil..."

 

 

 

"...

İşte « Allah » isminin hakikatı olan « h »,

 

nefeslerde sürüp giden

 

ve O'nun ismine işaret eden o « h »dir ki,

 

onsuz hiç bir şey hayata hak kazanamaz...

 

 

Tasavvuf ıstılahında, hüviyet,

 

« lâ taayyün-belirsizlik » itibariyle Hakk'ın Zât'ından ibarettir.

 

O derecede belirsizlik ki, « hüviyet » ifadesi, hüviyet tabiriyle bile kayıtlı değil...

 

Bu mertebede O'na hiçbir ilim ve idrâk yanaşamaz;

 

bu itibarla O, « Mutlak Meçhûl »dür..."

 

 

 

{ "... Hamdolsun ki, bu fakir,

 

mübah olmayan semadan tövbekar,

 

mübah olandan uzağım..." }

 

HÛŞ DERDEM

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...