Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sevdayolcusu

Yahya Kemal Beyatlı

Recommended Posts

Hem alkol tüketip hem dindar nasıl olunuyor? Günahkarmış ama hâlinden de memnun değilmiş, düzelmek ve değişmek, İslama uygun yaşamak (?) istiyormuş diyelim bari.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Hem alkol tüketip hem dindar nasıl olunuyor? Günahkarmış ama hâlinden de memnun değilmiş, düzelmek ve değişmek, İslama uygun yaşamak (?) istiyormuş diyelim bari.

Bunu cemaatlerden aldığınız islam eğitimiyle anlıyamazsınız hele Hakkın dinini bir Rejim(!9 olarak görürseniz asla anlayamzsınız, bu dediğimiz rindliktir, çok ayrı bir akımdır ha yanlış akımdır ama yiğit bir akımdır, şuanın softa zahircilerindende 100 kat dindardır bence, Hz. Nur-ı Yezdan "Aleyhi ve Alihisselam" efendimize naatlar yazmışlar, Şah-ı Merdan "Aleyhirrıdvan" Efendimizden feyzler dilemişler, Aşk yolunda ise Nesimi Hazretlerinin açtığı Mecazi aşkdan İlahi aşka varma yolunu benimsemişlerdir,Asla Şeriata uymadıkları konulara kulp takmamışlardır, zaten içki konusu hariç bir konu yoktur Yolalrı yanlıştır kabul ama İnşaallah Hakk Teala Onları Bu aşkın Rasulullah "Aleyhi Ve Alihisselam" ve Pîran-ı Kîram "Kuddise Sirruh" sevgilerinden ötürü afv eder onları.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İSTANBUL'UN FETHİNİ GÖREN ÜSKÜDAR

 

 

Üsküdar, bir ulu rü'yayı görenler şehri!

Seni gıpta ile hatırlar vatanın her şehri.

 

Hepsi der: "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?

Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü!"

 

Elli üç gün en mehâbetli temâşâ idi o!

Sanki halkın uyanık gördüğü rü'yâ idi o!

 

Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatırâdan;

Eli üç günde o hengâme görülmüş buradan;

 

Canlanır levhası hâlâ beşer ettikçe hayâl;

O zaman ortada, her saniye gerçek bir hâl.

 

Gürlemiş Topkapı'dan bir yeni şiddetle daha

Şanlı nâmıyle 'Büyük Top' denilen ejderha.

 

Sarfedilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece,

Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Halic'e;

 

Son günün cengi olurken ne şafakmış o şafak,

Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,

 

Görmüş İstanbul'a yüzbin meleğin uçtuğunu;

Saklamış durmuş asırlarca hayâlinde bunu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

OK

 

Yavuz Sultan Selim Han ' ın önünde

Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı,

Bu yüksek tepeye dikti bu taşı,

O Gazi Hünkar' ın mutlu gününde.

 

Vezir, molla,ağa,bey takım takım,

Güneşli bir nisan günü ok attı,

Kimi yayı öptü,kimi fırlattı,

En er kemankeşe yetti üç atım.

 

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü.

Titrek elleriyle gereken yayı,

Her yandan bir merak sardı alayı,

Ok uçtu, hedefin kalbine düştü.

 

Hünkar dedi :" Koca! Pek yaman saldın!

Eğerçi bellisin benim katımda,

Bir sır olsa gerek bu ilk atımda,

Bu sihirli oku nereden aldın?"

 

İhtiyar,elini bağrına soktu,

Dedi ki :"İstanbul muhasarası bitti

Başlarken aldığım gaza yarası

İçinden çektiğim bu altın oktu!"

Share this post


Link to post
Share on other sites

4-5 sene evvelinde, bir edebiyat dergisinde, Yahya Kemal'in şiirlerindeki anlatım bozuklukları diye bir yazı okumuştum.

 

Aklımda kalanıyla,

 

"Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol"

 

dizesinde,

 

"hiç yolcusu yokmuş gibi" demek yerine "yolcusu hiç yokmuş gibi" dizesi, edebi bakımdan daha doğru olacaktı, diye görüş bildirmişlerdi.

 

 

Diğer bir örnekte,

 

"Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan"

 

dizesinde,

 

şimşeğin, kendileri mi yoksa semtin mi olduğu belirsizleşmiş, bu yüzden anlatım bozukluğu olmuş, doğrusunun ise

 

"Bir semte şimşek gibi atıldık yedi koldan"

 

olacağını yazmışlardı.

 

 

Birkaç tane daha örnek vardı fakat başta da dediğim gibi aklımda kalanı bu kadarla sınırlı.

 

Yorum sizin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eklemek isterim ki Yahya Kemal (Şiirlerini ve dehasını kitaplık hacme dökmemek gibi bir hata yapmıştır) öz şiir anlayışında son noktaya yakındır. Dili Üstad kadar değildir zira Üstad Hazretleri kusursuz bir dil kullanmıştır. Buna rağmen Yehya Kemal'e ulaşmak çok çok zordur ve günümüz kırıntı eleştirmenleri ulaşmayı değil eleştirmeyi dahi akıllarından geçirmemelidir. Yukarıda ki bahsedilen yanlışlıklar öz şiir anlayışına bağlı Yahya Kemal için önemli değildir çünkü önemli olan musiki ve kelimeler arası ses akışıdır. Ahengi daha ön plandadır bu şairin...

Selametle gönüldaşlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocam kendim bizatihi aruzla uğraşmaktayım Yahya Kemale laf edenler birkere aruzla sade şiir yazsınlarda görelim, bir çok yabancı kelime kullanırken dahi anam ağladı o kadar zor birşeyki Türkçeyle aruzlu yazmak ve mana derinliğini yakalamk Yahmya kemal nasıl olduysa Aruzla bu kadar sade yazabilmiş bu onun zekasını anlatan birşey olsa gerek aruzla bu sadelik koalysa yazın!Ayrıyetten anlatım bozukluğu olsa bile gibi sadece devrik cümle bunlar aruza uydurmak içindir o şekilde kolaysa siz uydurun bakalım aruza!

Share this post


Link to post
Share on other sites

arkadaşlar niye insanların sanatlarını, eserlerini, felsefesini eleştirmiyoruzda

onların günahlarıyla uğraşıp duruyoruz? herkesin işlediği günah kendi boynuna

bizi alakadar etmez. televole mantığıyla da eleştri yapılmaz

ehli kalender arkadaşada bir noktada katılıyorum

klasik cemaat mantığıyla yetişmiş arkadaşların objektif

mantaliteyle bu insanları eleştirebileceğine inanmıyorum

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocam Aruz işine girdikten sonra modern şiirden ve bunu yazanlara Şair diyenlerden adeta soğudum.Yav Aruzla yani 2 notadan oluşan şiir besteleme sanatıyla 2 beyti anam aglıya aglıya 1 saatte yazıyorum(mehmet Akif bile bir beyti yarım saatte yazarmış) bu modern şairler hiç uğraşmadan aklına geleni yazıyor bir kafiye dahi yok ve önüne gelen bunu beğeniyor nedir bu ya! Modernliğin naptıgını çok iyi görüyorum lise talebesiyim modernlik pisliğinin marifetleri heryerde görülüyor demekki neymiş bir milletin kültürünün iyisini alsan kötüsüde istemesende gelirmiş, yapılcak iş tamamen silmek o kültürü ama nerde.....

Share this post


Link to post
Share on other sites

VUSLAT

 

 

 

Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

 

Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,

 

Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,

 

Görmezler ufuklarda, şafak soktuğu ânı...

 

Gördükleri rü'yâ ezelî bahçedir aşka;

 

Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka.

 

Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;

 

Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez...

 

Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...

 

Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;

 

Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler,

 

Sonsuz gibi, bir fıskıye âhengini dinler.

 

 

 

 

 

 

 

Bir rûh, o derin bahçede bir def'a yaşarsa

 

Boynunda onun kolları, koynunda o varsa,

 

Dalmışsa, onun saçlarının râyihasıyle,

 

Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle;

 

Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık,

 

Bir mû'cize hâlinde o gözlerdendir artık.

 

Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur,

 

Zirâ, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.

 

İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan,

 

Bir sır gibidir azcok ilâh olduğumuzdan.

 

 

 

 

 

 

 

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.

 

Bir gün nereden hangi tesâdüfle gelirler?

 

Aşk, onları sevkettigi günlerde, kaderden

 

Rüzgâr gibi bir şevk alır, oldukları yerden.

 

Geldikleri yol, Ömrün ışıktan yoludur o!

 

Âlemde bir akşam ne semâvi koşudur o!

 

Dört atlı o gerdûne, gelirken dolu dizgin,

 

Sevmiş iki rûh ufku görürler daha engin,

 

Simâları her lahza parıldar bu zafirle;

 

Gök her tarafından, donanır meş'alelerle!

 

 

 

 

 

 

 

Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,

 

Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar

 

Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,

 

- Zâlim saat ihmâl edilen vakti çalar da-

 

Bir ân uyanırlarsa lezîz uykularından,

 

Baştan başa, her yer kesilir kapkara, zindan...

 

Bir fâciadır böyle bir âlemde uyanmak...

 

Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...

 

Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık!

 

Ey Aşk! O gönüller sana mâl oldular artık!

 

Ey vuslat! O âşıkları efsûnuna râm et!

 

Ey tatlı ve ulvî gece! Yıllarca devâm et!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dönülmez Akşamın Ufkundayız

 

dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç

bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç

cihana bir daha gelmek hayal edilse bile

avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile

geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan

ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

geçince başlayacak, bitmeyen sükûnlu gece

guruba karşı bu son bahçelerde keyfince

ya aşk icinde harab ol ye şevk icinde gönül

ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül

ah dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç.

Share this post


Link to post
Share on other sites

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

 

Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı;

Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.

 

Uçtuk mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,

Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!

 

Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü;

Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.

 

Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale

Girdik zaferin koynuna, kandık o visale!

 

Dünyaya veda ettik,atıldık dolu dizgin

En son koşumuzdur bu asırlarca bilinsin

 

Bir bir açılırken göğe son defa yarıştık

Allah'a giden yolda meleklerle karıştık

 

Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından

Gördük ebedi cedleri bir anda yakından

 

Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber

Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber

 

Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden

Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gelmek çün ikinci bir hayata.

Bir gün dönüş olsa âhiretten:

Her ruh açılıp da kâinata.

Keyfince semâda bulsa mesken;

Talih bana dönse, nâzikâne;

Bir yıldızı verse mâlikâne;

Bigâne kalır o iltifata,

İstanbul'a dönmek isterim ben.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük şairlerimizden olan Yahya Kemal'in özet biyografisi şeklinde tasarlanan aşağıdaki yazıda katılmayacağımız ufak noktalar olmakla birlikte şimdiye dek yapılan en net ve açık hayat hikayelerinden birisi olması dolayısıyla sizlere de fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

Yahya Kemal Beyatlı

 

Büyük Türk şairi ve yazarı Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 tarihinde eskiden Osmanlı Devleti, bu gün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp’te dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Agâh’tır. Babası Üsküp Belediye Başkanı Niş’li İbrahim Naci Bey, annesi divan şiirinin üstadlarından Leskofça’lı şair Galip Bey’in yeğeni Nakiye Hanımdır. İlk öğrenimini Üsküp’te özel Mekteb-i Edep’te tamamladı (1892-1895). Orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. Şehsuvar Paşa torunlarından olduğu için Şehsuvar kelimesi ile aynı anlama gelen Beyatlı soyadını aldı.

 

İstanbul’da tanıştığı Şekip Bey isimli Paris’ten gelmiş ve zabitlikten ayrılmış bir gencin teşvikiyle Paris’e gitti (1903). Paris’e gidişi II. Abdülhamit baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi. Paris’te Jön Türklerle yakınlıkları oldu. Ahmed Rıza, Sami Paşazade Sezai, Prens Sebahaddin, Abdullah Cevdet’i burada tanıdı. Abdullah Cevdet’in tavsiyesiyle Meaux Koleji’nde yatılı öğrenci olarak bir yıl okudu. Burada Fransızcasını ilerlettikden sonra Ecole Libre des Sciences Politigues’e (Siyasal Bilgiler Fakültesi) girdi. Siyasi ve edebi çevrelerle ilişki kurarak devrin bir kısım yazar ve politikacılarını tanıdı. Orada sanat çevrelerinde kendisini yetiştirdi.

 

1912 yılında zengin bir sanat ve tarih kültürüyle dokuz yıllık bir süreden sonra İstanbul’a döndü. Dârüşşafakada tarih ve edebiyat öğretmenliği (1913), Medresetülvâizînde medeniyet tarihi okuttu (1914). İstanbul Darulfünununda medeniyet tarihi, batı edebiyatı tarihi, Türk edebiyatı tarihi dersleri verdi (1916-1919). Tedavi için bir süre Sofya’da (1921) bulundu. Milli Mücadele yılarında Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşı kadrosuna katıldı. Buradaki Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin baş yazarı oldu. Lozan’a giden barış delegeler kurulunda müşavir üye olarak görev yaptı (1922). Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne II. Dönem Urfa milletvekili olarak girdi (1923-1927). Türkiye - Suriye sınır tesbit komisyonunda önemli çalışmalar yaptı (1925).Varşova (1926), Madrid (1929), ortaelçiliklerine tayin edildi. Madrid’deki görevine ek olarak Lizbon elçiliği işlerini de yönetti (1931). Yozgat (1933-1935), Tekirdağ (1935-1942) ve İstanbul (1943-1946) milletvekiliklerinde bulundu. Pakistan büyükelçiliğinden (1947-1948) sonra 1949’da emekliye ayrılarak yurda döndü.1949 yılında “Hayal Şehir” şiiri ile İnönü Sanat Ödülü’nü aldı.

 

Yahya Kemal Beyatlı hiç evlenmedi. Ömrünün kalan kısmını İstanbul’da Park Otel’in kendisine ayrılan bir dairesinde dostları ve hayranları arasında geçirdi. 1 Kasım 1958’de Cerrahpaşa Hastanesinde öldü. Vasiyeti gereğince ve özel izinle ertesi gün Rumelihisarı Mezarlığı’na gömüldü.

 

Ölümünden sonra İstanbul’da Yahya Kemal’i Sevenler Derneği ve Yahya Kemal Enstitüsü kuruldu (1958).Daha sonra Yahya Kemal Müzesi açıldı (1961). Beşiktaş’taki Barbaros Serencebey Parkı’na heykeli dikildi.

 

Şiire küçük yaşlardan itibaren ilgi duydu. İlk gençlik şiirlerinde “Esrar” mahlasını kullandı. Bu şiirleri Âgâh Kemal imzasıyla İrtika (1902 ) ve Ma’lûmat (1903) dergilerinde yayımlandı. Bazı şiirleri okul kitaplarında yer aldı. Yeni mecmuada “Bulunmuş Sahifeler” adı altında çıkan şiirleriyle (1918) daha geniş çevrelerce tanındı. Bu yıllarda Recâizâde Ekrem’i, Abdülhak Hamid’i, Muallim Nâci’yi ve Ziya Paşa’yı okuduğu gibi eski divanları da inceledi araştırdı.

 

Tanzimat Dönemi sorasında gelen şairlerimiz arasında “Öz şiir” anlayışının en güçlü temsilcisi Yahya Kemal Beyatlı’dır. Şiirde Muallim Naci’yi örnek aldı. Onun şiirlerine nazirelerde bulundu. Edebiyatıcedide şiirinden etkilenerek güzel örnekler verdi. Ayrıca Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin ile bu dönemde öz şiirin başarılı temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dan da etkilendi.

 

Paris’te bulunduğu süreçte bazı Fransız şairleriyle tanışma olanağını buldu. Jean Morés, Charles Baudelaire, Paul Verlaine gibi sanatçıların eserlerinde gördüğü ölçü, biçim ve titizliklerinden etkilenerek kişiliğinin gelişmesini sağladı. Fransız sembolistlerinin “öz şiir” anlayışına uygun “halis şiir” düşüncesine bağlandı. “Derunî ahenk” anlayışı üzerinde titizlikle durdu. Fransız şiiriyle yakın ilişkileri onun Türk şiirine yeni bir bakış açısı kazandırmasını sağladı.

 

Eski kuşak sanatçılarıyla yeni kuşak sanatçıları arasında aruz – hece tartışması kızıştığı dönemde Yahya Kemal Beyatlı aruz vezni ile şiir yazmasına karşın hece ile yazan şairlerin yanında yer aldı. Kendisinin hece vezni ile yazdığı tek şiiri “Ok” şiiridir.

 

Şair şiirlerini uzun zaman dilimlerinde Dergâh, Şair, Büyük Mecmua, Tavus, İnci, Nedim, İnsan Akademi, İstanbul, Aile, Fotomagazin, İstanbul Haftası gibi dergilerde Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet gazetelerinde yayımlandı.

 

Yahya Kemal Beyatlı şair, yazar, bürokrat ve siyaset adamı olarak kültür, düşünce ve edebiyat hayatına geleneksel kalıplarda değişik bir soluk getirdi. Yazdığı şiirlerinde kelimeleri üstün bir maharet ve ustalıkla kullanan ender şairlerimizdendir. Türkçeyi mısralarına birer musiki notası gibi işlemiştir. Şairliğinin yanında iyi bir düzyazı ustasıdır. Peyami Gazetesi’nde fıkraları, sohbetleri ve makaleleri Süleyman Sadi veya S.S. imzasıyla yayımlanmıştır.

 

ESERLERİ

 

Yahya Kemal Beyatlı, sağlığında eserlerini kitap olarak biraraya getirememiş, ölümünden sonra gazete ve dergilerde dağınık halde kalan şiir ve yazıları İstanbul’da kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından toplanarak 13 seri kitap halinde yayımlanmıştır.

Şiir Kitapları

1. Kendi Gök Kubbemiz (1961) : Yahya Kemal Beyatlı’nın yapı ve şekil bakımından sade Türkçe’yle biraraya getirilen eseridir. “Kendi Gök Kubbemiz”, “Yol Düşüncesi” ve “Vuslat” başlıkları altında üç başlıkta toplanmıştır.

2. Eski Şiirin Rüzgarıyla (1962) : Divan şiirini yaşatma düşüncesine yönelik tamamı klasik tarzda yazılan şiirlerden oluşmaktadır.

3.-4. Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyişi (1963) : İki rubâî kitabı bir aradayayımlanmıştır.

5. Bitmemiş Şiirler (1976) : Bu kitabında şairin bitmemişyarım kalmış şiirleri ve tasarıları toplanmıştır.

 

Düzyazı Kitapları

 

1. Aziz İstanbul (1964) : İstanbul hakkında çeşitli tarihlerde çıkan yazılarıdır.

2. Eğil Dağlar (1966) : Milli Mücadele yıllarında gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan meydana gelmiştir.

3. Siyasi Hikayeler (1968) : Osmanlı tarihinden alınmış saray etrafında anlatılan siyasi konulu hikayelerdir.

4. Siyasi ve Edebi Portreler (1968) : Yahya Kemal’in, Tanzimat sonrasının 20 Türk edebiyatçı, devlet adamı ve politikacısı hakkındaki düşünce ve gözlemlerinin toplandığı ve o devrin çeşitli olaylarına açıklık getiren bir kitabıdır.

5. Edebiyata Dair (1971) : Eski Türk Edebiyatı konusunda gazete ve dergilerde yayımlanan şiir, vezin, kafiye, eleştiri, tiyatro ve memleket edebiyatı konulu yazılar yer almaktadır.

6. Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım (1973) : Yahya Kemal Beyatlı’nın doğduğu, yetiştiği, olgunlaştığı ve şahsiyetinin kazandığı çevrede geçen önemli olayların, hatıraların anlatıldığı dört bölümden oluşur.

7. Târih Musâhabeleri (1975): Yazar, bir edebiyatçının Osmanlı tarihine nasıl bir gözle bakması gerektiği konusunun en güzel öreneklerini vermiştir.

8. Mektuplar – Makaleler (1977) : Yahya Kemal’in bu kitabında mektupları, makaleleri, hatıraları, sohbet yazıları ve konferansları yayımlanmıştır.

 

Kaynak: http://makale.mkutup.gov.tr/cgi-bin/WebObj...7OFqpItp0/1.3.1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus

Herkes birşeyler söylemiş. Ben de söyleyeyim birkaç bir şey müsaade buyurursanız.

 

Yahya Kemal Beyatlı en sevdiğim şairlerdendir. Mehmet Akif Ersoy gibi o da vatan, millet ve din aşığı bir insandır.

 

Her şiiri bir musiki cümlesi gibidir. Mesela üstadın şiirleri genelde bestelenmiştir ve bu bestelerin hiçbiri de kötü değildir. Mesela, Aheste Çek Kürekleri eseri, Münir Nurettin Selçuk tarafından Uşşak makamında, gazel formunda bestelenmiştir. Yine, Veda Gazeli adlı eser, Uşşak Makamında, Dede Süleyman Ergüner tarafından bestelenmiştir.

 

Size bir sorum daha olacak arkadaşlar. Aruz veznini bilmiyorum. Yazmaya çalıştığım şiirler hece ölçüsüyle. Lakin aruzda nedense daha çok eski kelimeler kullanılıyor ve ben bunları anlamakta güçlük çekiyorum.

 

Mesela, "Ağuşu nevbaharda habidedir cihan, Sürsün sabahı haşre kadar, ab uyanmasın..." ne demek?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...