Metafor 3 Report post Posted December 5, 2008 Hem alkol tüketip hem dindar nasıl olunuyor? Günahkarmış ama hâlinden de memnun değilmiş, düzelmek ve değişmek, İslama uygun yaşamak (?) istiyormuş diyelim bari. Quote Share this post Link to post Share on other sites
ehl-i_ kalender 4 Report post Posted December 5, 2008 Hem alkol tüketip hem dindar nasıl olunuyor? Günahkarmış ama hâlinden de memnun değilmiş, düzelmek ve değişmek, İslama uygun yaşamak (?) istiyormuş diyelim bari. Bunu cemaatlerden aldığınız islam eğitimiyle anlıyamazsınız hele Hakkın dinini bir Rejim(!9 olarak görürseniz asla anlayamzsınız, bu dediğimiz rindliktir, çok ayrı bir akımdır ha yanlış akımdır ama yiğit bir akımdır, şuanın softa zahircilerindende 100 kat dindardır bence, Hz. Nur-ı Yezdan "Aleyhi ve Alihisselam" efendimize naatlar yazmışlar, Şah-ı Merdan "Aleyhirrıdvan" Efendimizden feyzler dilemişler, Aşk yolunda ise Nesimi Hazretlerinin açtığı Mecazi aşkdan İlahi aşka varma yolunu benimsemişlerdir,Asla Şeriata uymadıkları konulara kulp takmamışlardır, zaten içki konusu hariç bir konu yoktur Yolalrı yanlıştır kabul ama İnşaallah Hakk Teala Onları Bu aşkın Rasulullah "Aleyhi Ve Alihisselam" ve Pîran-ı Kîram "Kuddise Sirruh" sevgilerinden ötürü afv eder onları. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Vakıf Ahmet 36 Report post Posted December 25, 2008 İSTANBUL'UN FETHİNİ GÖREN ÜSKÜDAR Üsküdar, bir ulu rü'yayı görenler şehri! Seni gıpta ile hatırlar vatanın her şehri. Hepsi der: "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü? Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü!" Elli üç gün en mehâbetli temâşâ idi o! Sanki halkın uyanık gördüğü rü'yâ idi o! Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatırâdan; Eli üç günde o hengâme görülmüş buradan; Canlanır levhası hâlâ beşer ettikçe hayâl; O zaman ortada, her saniye gerçek bir hâl. Gürlemiş Topkapı'dan bir yeni şiddetle daha Şanlı nâmıyle 'Büyük Top' denilen ejderha. Sarfedilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece, Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Halic'e; Son günün cengi olurken ne şafakmış o şafak, Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak, Görmüş İstanbul'a yüzbin meleğin uçtuğunu; Saklamış durmuş asırlarca hayâlinde bunu. Quote Share this post Link to post Share on other sites
reisü'l küttab 1 Report post Posted March 24, 2009 OK Yavuz Sultan Selim Han ' ın önünde Ok atan ihtiyar Bektaş Subaşı, Bu yüksek tepeye dikti bu taşı, O Gazi Hünkar' ın mutlu gününde. Vezir, molla,ağa,bey takım takım, Güneşli bir nisan günü ok attı, Kimi yayı öptü,kimi fırlattı, En er kemankeşe yetti üç atım. En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü. Titrek elleriyle gereken yayı, Her yandan bir merak sardı alayı, Ok uçtu, hedefin kalbine düştü. Hünkar dedi :" Koca! Pek yaman saldın! Eğerçi bellisin benim katımda, Bir sır olsa gerek bu ilk atımda, Bu sihirli oku nereden aldın?" İhtiyar,elini bağrına soktu, Dedi ki :"İstanbul muhasarası bitti Başlarken aldığım gaza yarası İçinden çektiğim bu altın oktu!" Quote Share this post Link to post Share on other sites
adıdeğmez 18 Report post Posted March 24, 2009 4-5 sene evvelinde, bir edebiyat dergisinde, Yahya Kemal'in şiirlerindeki anlatım bozuklukları diye bir yazı okumuştum. Aklımda kalanıyla, "Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol" dizesinde, "hiç yolcusu yokmuş gibi" demek yerine "yolcusu hiç yokmuş gibi" dizesi, edebi bakımdan daha doğru olacaktı, diye görüş bildirmişlerdi. Diğer bir örnekte, "Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan" dizesinde, şimşeğin, kendileri mi yoksa semtin mi olduğu belirsizleşmiş, bu yüzden anlatım bozukluğu olmuş, doğrusunun ise "Bir semte şimşek gibi atıldık yedi koldan" olacağını yazmışlardı. Birkaç tane daha örnek vardı fakat başta da dediğim gibi aklımda kalanı bu kadarla sınırlı. Yorum sizin... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ali NFK 8 Report post Posted March 24, 2009 Eklemek isterim ki Yahya Kemal (Şiirlerini ve dehasını kitaplık hacme dökmemek gibi bir hata yapmıştır) öz şiir anlayışında son noktaya yakındır. Dili Üstad kadar değildir zira Üstad Hazretleri kusursuz bir dil kullanmıştır. Buna rağmen Yehya Kemal'e ulaşmak çok çok zordur ve günümüz kırıntı eleştirmenleri ulaşmayı değil eleştirmeyi dahi akıllarından geçirmemelidir. Yukarıda ki bahsedilen yanlışlıklar öz şiir anlayışına bağlı Yahya Kemal için önemli değildir çünkü önemli olan musiki ve kelimeler arası ses akışıdır. Ahengi daha ön plandadır bu şairin... Selametle gönüldaşlar. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Toti-i Zari 0 Report post Posted March 25, 2009 Hocam kendim bizatihi aruzla uğraşmaktayım Yahya Kemale laf edenler birkere aruzla sade şiir yazsınlarda görelim, bir çok yabancı kelime kullanırken dahi anam ağladı o kadar zor birşeyki Türkçeyle aruzlu yazmak ve mana derinliğini yakalamk Yahmya kemal nasıl olduysa Aruzla bu kadar sade yazabilmiş bu onun zekasını anlatan birşey olsa gerek aruzla bu sadelik koalysa yazın!Ayrıyetten anlatım bozukluğu olsa bile gibi sadece devrik cümle bunlar aruza uydurmak içindir o şekilde kolaysa siz uydurun bakalım aruza! Quote Share this post Link to post Share on other sites
POMAK22 1 Report post Posted March 29, 2009 arkadaşlar niye insanların sanatlarını, eserlerini, felsefesini eleştirmiyoruzda onların günahlarıyla uğraşıp duruyoruz? herkesin işlediği günah kendi boynuna bizi alakadar etmez. televole mantığıyla da eleştri yapılmaz ehli kalender arkadaşada bir noktada katılıyorum klasik cemaat mantığıyla yetişmiş arkadaşların objektif mantaliteyle bu insanları eleştirebileceğine inanmıyorum Quote Share this post Link to post Share on other sites
Toti-i Zari 0 Report post Posted March 29, 2009 Hocam Aruz işine girdikten sonra modern şiirden ve bunu yazanlara Şair diyenlerden adeta soğudum.Yav Aruzla yani 2 notadan oluşan şiir besteleme sanatıyla 2 beyti anam aglıya aglıya 1 saatte yazıyorum(mehmet Akif bile bir beyti yarım saatte yazarmış) bu modern şairler hiç uğraşmadan aklına geleni yazıyor bir kafiye dahi yok ve önüne gelen bunu beğeniyor nedir bu ya! Modernliğin naptıgını çok iyi görüyorum lise talebesiyim modernlik pisliğinin marifetleri heryerde görülüyor demekki neymiş bir milletin kültürünün iyisini alsan kötüsüde istemesende gelirmiş, yapılcak iş tamamen silmek o kültürü ama nerde..... Quote Share this post Link to post Share on other sites
reisü'l küttab 1 Report post Posted March 29, 2009 SELAMÜN ALEYKÜM ARKADAŞLAR ben bu konuda YAHYA KEMAL İN bir söznü hatıltmak istioyrum .o kendisi için 'KÖkü mazide olan bir atiyim ' der Quote Share this post Link to post Share on other sites
beyaban 1 Report post Posted April 8, 2009 VUSLAT Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar, Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar, Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı, Görmezler ufuklarda, şafak soktuğu ânı... Gördükleri rü'yâ ezelî bahçedir aşka; Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka. Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez; Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez... Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi... Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi; Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler, Sonsuz gibi, bir fıskıye âhengini dinler. Bir rûh, o derin bahçede bir def'a yaşarsa Boynunda onun kolları, koynunda o varsa, Dalmışsa, onun saçlarının râyihasıyle, Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle; Yıldızları boydan boya doğmuş gibi, varlık, Bir mû'cize hâlinde o gözlerdendir artık. Kanmaz, en uzun bûseye, öptükçe susuzdur, Zirâ, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur. İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan, Bir sır gibidir azcok ilâh olduğumuzdan. Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler. Bir gün nereden hangi tesâdüfle gelirler? Aşk, onları sevkettigi günlerde, kaderden Rüzgâr gibi bir şevk alır, oldukları yerden. Geldikleri yol, Ömrün ışıktan yoludur o! Âlemde bir akşam ne semâvi koşudur o! Dört atlı o gerdûne, gelirken dolu dizgin, Sevmiş iki rûh ufku görürler daha engin, Simâları her lahza parıldar bu zafirle; Gök her tarafından, donanır meş'alelerle! Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar, Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda, - Zâlim saat ihmâl edilen vakti çalar da- Bir ân uyanırlarsa lezîz uykularından, Baştan başa, her yer kesilir kapkara, zindan... Bir fâciadır böyle bir âlemde uyanmak... Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak... Ey talih! Ölümden ne beterdir bu karanlık! Ey Aşk! O gönüller sana mâl oldular artık! Ey vuslat! O âşıkları efsûnuna râm et! Ey tatlı ve ulvî gece! Yıllarca devâm et! Quote Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted April 27, 2009 Dönülmez Akşamın Ufkundayız dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç cihana bir daha gelmek hayal edilse bile avunmak istemeyiz, böyle bir teselli ile geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan geçince başlayacak, bitmeyen sükûnlu gece guruba karşı bu son bahçelerde keyfince ya aşk icinde harab ol ye şevk icinde gönül ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül ah dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Sadabad 0 Report post Posted May 21, 2009 MOHAÇ TÜRKÜSÜ Bizdik o hücumun bütün aşkıyle kanatlı; Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı. Uçtuk mohaç ufkunda görünmek hevesiyle, Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle! Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü. Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale Girdik zaferin koynuna, kandık o visale! Dünyaya veda ettik,atıldık dolu dizgin En son koşumuzdur bu asırlarca bilinsin Bir bir açılırken göğe son defa yarıştık Allah'a giden yolda meleklerle karıştık Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından Gördük ebedi cedleri bir anda yakından Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden! Quote Share this post Link to post Share on other sites
ümmü hüreyre 5 Report post Posted May 24, 2009 mohaç türküsü en sevdiğim şiirlerden birisi.allah razı olsun.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
kurşunkalem 56 Report post Posted August 5, 2009 Gelmek çün ikinci bir hayata. Bir gün dönüş olsa âhiretten: Her ruh açılıp da kâinata. Keyfince semâda bulsa mesken; Talih bana dönse, nâzikâne; Bir yıldızı verse mâlikâne; Bigâne kalır o iltifata, İstanbul'a dönmek isterim ben. Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted August 28, 2009 Büyük şairlerimizden olan Yahya Kemal'in özet biyografisi şeklinde tasarlanan aşağıdaki yazıda katılmayacağımız ufak noktalar olmakla birlikte şimdiye dek yapılan en net ve açık hayat hikayelerinden birisi olması dolayısıyla sizlere de fayda sağlayacağını düşünüyoruz. Yahya Kemal Beyatlı Büyük Türk şairi ve yazarı Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 tarihinde eskiden Osmanlı Devleti, bu gün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp’te dünyaya geldi. Asıl adı Ahmet Agâh’tır. Babası Üsküp Belediye Başkanı Niş’li İbrahim Naci Bey, annesi divan şiirinin üstadlarından Leskofça’lı şair Galip Bey’in yeğeni Nakiye Hanımdır. İlk öğrenimini Üsküp’te özel Mekteb-i Edep’te tamamladı (1892-1895). Orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. Şehsuvar Paşa torunlarından olduğu için Şehsuvar kelimesi ile aynı anlama gelen Beyatlı soyadını aldı. İstanbul’da tanıştığı Şekip Bey isimli Paris’ten gelmiş ve zabitlikten ayrılmış bir gencin teşvikiyle Paris’e gitti (1903). Paris’e gidişi II. Abdülhamit baskısından bir kaçış olduğu halde, orada siyasi faaliyetlere katılmayarak sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi. Paris’te Jön Türklerle yakınlıkları oldu. Ahmed Rıza, Sami Paşazade Sezai, Prens Sebahaddin, Abdullah Cevdet’i burada tanıdı. Abdullah Cevdet’in tavsiyesiyle Meaux Koleji’nde yatılı öğrenci olarak bir yıl okudu. Burada Fransızcasını ilerlettikden sonra Ecole Libre des Sciences Politigues’e (Siyasal Bilgiler Fakültesi) girdi. Siyasi ve edebi çevrelerle ilişki kurarak devrin bir kısım yazar ve politikacılarını tanıdı. Orada sanat çevrelerinde kendisini yetiştirdi. 1912 yılında zengin bir sanat ve tarih kültürüyle dokuz yıllık bir süreden sonra İstanbul’a döndü. Dârüşşafakada tarih ve edebiyat öğretmenliği (1913), Medresetülvâizînde medeniyet tarihi okuttu (1914). İstanbul Darulfünununda medeniyet tarihi, batı edebiyatı tarihi, Türk edebiyatı tarihi dersleri verdi (1916-1919). Tedavi için bir süre Sofya’da (1921) bulundu. Milli Mücadele yılarında Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşı kadrosuna katıldı. Buradaki Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin baş yazarı oldu. Lozan’a giden barış delegeler kurulunda müşavir üye olarak görev yaptı (1922). Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne II. Dönem Urfa milletvekili olarak girdi (1923-1927). Türkiye - Suriye sınır tesbit komisyonunda önemli çalışmalar yaptı (1925).Varşova (1926), Madrid (1929), ortaelçiliklerine tayin edildi. Madrid’deki görevine ek olarak Lizbon elçiliği işlerini de yönetti (1931). Yozgat (1933-1935), Tekirdağ (1935-1942) ve İstanbul (1943-1946) milletvekiliklerinde bulundu. Pakistan büyükelçiliğinden (1947-1948) sonra 1949’da emekliye ayrılarak yurda döndü.1949 yılında “Hayal Şehir” şiiri ile İnönü Sanat Ödülü’nü aldı. Yahya Kemal Beyatlı hiç evlenmedi. Ömrünün kalan kısmını İstanbul’da Park Otel’in kendisine ayrılan bir dairesinde dostları ve hayranları arasında geçirdi. 1 Kasım 1958’de Cerrahpaşa Hastanesinde öldü. Vasiyeti gereğince ve özel izinle ertesi gün Rumelihisarı Mezarlığı’na gömüldü. Ölümünden sonra İstanbul’da Yahya Kemal’i Sevenler Derneği ve Yahya Kemal Enstitüsü kuruldu (1958).Daha sonra Yahya Kemal Müzesi açıldı (1961). Beşiktaş’taki Barbaros Serencebey Parkı’na heykeli dikildi. Şiire küçük yaşlardan itibaren ilgi duydu. İlk gençlik şiirlerinde “Esrar” mahlasını kullandı. Bu şiirleri Âgâh Kemal imzasıyla İrtika (1902 ) ve Ma’lûmat (1903) dergilerinde yayımlandı. Bazı şiirleri okul kitaplarında yer aldı. Yeni mecmuada “Bulunmuş Sahifeler” adı altında çıkan şiirleriyle (1918) daha geniş çevrelerce tanındı. Bu yıllarda Recâizâde Ekrem’i, Abdülhak Hamid’i, Muallim Nâci’yi ve Ziya Paşa’yı okuduğu gibi eski divanları da inceledi araştırdı. Tanzimat Dönemi sorasında gelen şairlerimiz arasında “Öz şiir” anlayışının en güçlü temsilcisi Yahya Kemal Beyatlı’dır. Şiirde Muallim Naci’yi örnek aldı. Onun şiirlerine nazirelerde bulundu. Edebiyatıcedide şiirinden etkilenerek güzel örnekler verdi. Ayrıca Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin ile bu dönemde öz şiirin başarılı temsilcisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dan da etkilendi. Paris’te bulunduğu süreçte bazı Fransız şairleriyle tanışma olanağını buldu. Jean Morés, Charles Baudelaire, Paul Verlaine gibi sanatçıların eserlerinde gördüğü ölçü, biçim ve titizliklerinden etkilenerek kişiliğinin gelişmesini sağladı. Fransız sembolistlerinin “öz şiir” anlayışına uygun “halis şiir” düşüncesine bağlandı. “Derunî ahenk” anlayışı üzerinde titizlikle durdu. Fransız şiiriyle yakın ilişkileri onun Türk şiirine yeni bir bakış açısı kazandırmasını sağladı. Eski kuşak sanatçılarıyla yeni kuşak sanatçıları arasında aruz – hece tartışması kızıştığı dönemde Yahya Kemal Beyatlı aruz vezni ile şiir yazmasına karşın hece ile yazan şairlerin yanında yer aldı. Kendisinin hece vezni ile yazdığı tek şiiri “Ok” şiiridir. Şair şiirlerini uzun zaman dilimlerinde Dergâh, Şair, Büyük Mecmua, Tavus, İnci, Nedim, İnsan Akademi, İstanbul, Aile, Fotomagazin, İstanbul Haftası gibi dergilerde Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet gazetelerinde yayımlandı. Yahya Kemal Beyatlı şair, yazar, bürokrat ve siyaset adamı olarak kültür, düşünce ve edebiyat hayatına geleneksel kalıplarda değişik bir soluk getirdi. Yazdığı şiirlerinde kelimeleri üstün bir maharet ve ustalıkla kullanan ender şairlerimizdendir. Türkçeyi mısralarına birer musiki notası gibi işlemiştir. Şairliğinin yanında iyi bir düzyazı ustasıdır. Peyami Gazetesi’nde fıkraları, sohbetleri ve makaleleri Süleyman Sadi veya S.S. imzasıyla yayımlanmıştır. ESERLERİ Yahya Kemal Beyatlı, sağlığında eserlerini kitap olarak biraraya getirememiş, ölümünden sonra gazete ve dergilerde dağınık halde kalan şiir ve yazıları İstanbul’da kurulan Yahya Kemal Enstitüsü tarafından toplanarak 13 seri kitap halinde yayımlanmıştır. Şiir Kitapları 1. Kendi Gök Kubbemiz (1961) : Yahya Kemal Beyatlı’nın yapı ve şekil bakımından sade Türkçe’yle biraraya getirilen eseridir. “Kendi Gök Kubbemiz”, “Yol Düşüncesi” ve “Vuslat” başlıkları altında üç başlıkta toplanmıştır. 2. Eski Şiirin Rüzgarıyla (1962) : Divan şiirini yaşatma düşüncesine yönelik tamamı klasik tarzda yazılan şiirlerden oluşmaktadır. 3.-4. Rubâîler ve Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyişi (1963) : İki rubâî kitabı bir aradayayımlanmıştır. 5. Bitmemiş Şiirler (1976) : Bu kitabında şairin bitmemişyarım kalmış şiirleri ve tasarıları toplanmıştır. Düzyazı Kitapları 1. Aziz İstanbul (1964) : İstanbul hakkında çeşitli tarihlerde çıkan yazılarıdır. 2. Eğil Dağlar (1966) : Milli Mücadele yıllarında gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan meydana gelmiştir. 3. Siyasi Hikayeler (1968) : Osmanlı tarihinden alınmış saray etrafında anlatılan siyasi konulu hikayelerdir. 4. Siyasi ve Edebi Portreler (1968) : Yahya Kemal’in, Tanzimat sonrasının 20 Türk edebiyatçı, devlet adamı ve politikacısı hakkındaki düşünce ve gözlemlerinin toplandığı ve o devrin çeşitli olaylarına açıklık getiren bir kitabıdır. 5. Edebiyata Dair (1971) : Eski Türk Edebiyatı konusunda gazete ve dergilerde yayımlanan şiir, vezin, kafiye, eleştiri, tiyatro ve memleket edebiyatı konulu yazılar yer almaktadır. 6. Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hâtıralarım (1973) : Yahya Kemal Beyatlı’nın doğduğu, yetiştiği, olgunlaştığı ve şahsiyetinin kazandığı çevrede geçen önemli olayların, hatıraların anlatıldığı dört bölümden oluşur. 7. Târih Musâhabeleri (1975): Yazar, bir edebiyatçının Osmanlı tarihine nasıl bir gözle bakması gerektiği konusunun en güzel öreneklerini vermiştir. 8. Mektuplar – Makaleler (1977) : Yahya Kemal’in bu kitabında mektupları, makaleleri, hatıraları, sohbet yazıları ve konferansları yayımlanmıştır. Kaynak: http://makale.mkutup.gov.tr/cgi-bin/WebObj...7OFqpItp0/1.3.1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus Report post Posted June 29, 2010 Herkes birşeyler söylemiş. Ben de söyleyeyim birkaç bir şey müsaade buyurursanız. Yahya Kemal Beyatlı en sevdiğim şairlerdendir. Mehmet Akif Ersoy gibi o da vatan, millet ve din aşığı bir insandır. Her şiiri bir musiki cümlesi gibidir. Mesela üstadın şiirleri genelde bestelenmiştir ve bu bestelerin hiçbiri de kötü değildir. Mesela, Aheste Çek Kürekleri eseri, Münir Nurettin Selçuk tarafından Uşşak makamında, gazel formunda bestelenmiştir. Yine, Veda Gazeli adlı eser, Uşşak Makamında, Dede Süleyman Ergüner tarafından bestelenmiştir. Size bir sorum daha olacak arkadaşlar. Aruz veznini bilmiyorum. Yazmaya çalıştığım şiirler hece ölçüsüyle. Lakin aruzda nedense daha çok eski kelimeler kullanılıyor ve ben bunları anlamakta güçlük çekiyorum. Mesela, "Ağuşu nevbaharda habidedir cihan, Sürsün sabahı haşre kadar, ab uyanmasın..." ne demek? Quote Share this post Link to post Share on other sites