Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
tugra

Necip Fazıl'da Arayış Ve Önünde Durduğu Büyük Kapı

Recommended Posts

BİR ARAYIŞ VE ADANIŞ ÖRNEĞİ

 

Yirminci yüzyıl Türkiye'sinin kültür, sanat, edebiyat, tefekkür ve aksiyon açısından olduğu kadar, siyasi ve edebi polemikleri, ruhi arayışları, davası uğruna çektiği çileleri ve pervasız duruşuyla Necip Fazıl Kısakürek, anılmaktan ziyade anlaşılması gereken en önemli şahsiyetlerden biridir.

 

Onu anlamak ve özümsemekle, bir yandan Üstad'a karşı vefa borcu ödenirken, diğer yandan kültür mirasımızın çok kıymetli bir değerine sahip çıkılmış olacaktır. Biz bu yazımızda, onun ruhi arayışları ve bunlara bulduğu cevap yani önünde durduğu kapı ve arayışın adanışa dönüşmesini kısaca ele almaya çalıştık. Necip Fazıl'ın tecrübesinin, çeşitli yönleriyle ülkemiz insanının ve hatta genel anlamda modern insanın arayışlarına bir cevap olabileceği söylenebilir. Bugün modern insan, neyi aradığını ve nerede bulacağını bilmeden mecalsiz bir arayış içerisindedir.

 

Tasavvufi zaviyeden baktığımızda hayatın hakikati ve insanın varlık sebebine dair iki kavram ön plana çıkmaktadır. Muhabbet ve marifet. Kainat ve insan, muhabbetin tecellisidir. Bu anlamda muhabbet "seyr-i nüzul"ü sembolize ederken; marifet ise zübde-i âlem olan insanın nefsinden Rabbine uzanan manevi yolculuğunun yani "sey-i uruc"un sembolüdür. Hz. Peygamber'in "Nefsini bilen, Rabbini bilir" hadisi de bu hakikatin beyanıdır. Bu doğrultuda yazımızın konusu olan Necip Fazıl Kısakürek de "İnsan kendini aramaya ve bulmaya memur bir yaratıkdır"(1) der.

 

1904 yılında doğan Necip Fazıl, Cumhuriyet'in ilanından bir yıl sonra Maarif Vekaleti tarafından açılan sınavı kazanarak üniversite hayatını sürdürmek üzere Fransa'ya gider. Necip Fazıl'ın yirmi yaşını henüz geçtiği döneme rastlayan Paris yılları, aynı zamanda onun "kendini arayışı" ıstırabını ve kıvranışlarını en kuvvetli ve can acıtıcı şekilde yaşadığı yıllardır. O da bütün büyük muzdaripler gibi kendini yalnızlığa, tenha ortamlara ve geceye teslim eder. Bunun dışında, en başta insani sefaletin ve zafiyetin bütün çıplaklığıyla yaşandığı kumar masalarını bir sığınak görür ve "fena fi'l kumar" olur.(2) Bunlar aslında kendini ararken, kendinden ve hakikatten yalan yanlış yer ve ortamlara kaçıştan başka bir şey değildir. Burada serserice dolaştığı kaldırımlarda dudağında şu dua vardır."Allah'ım beni kendi kendimden kurtar"(3)

 

Ne maddi imkanlar ne de aldığı eğitim onun ruhunu tatmin etmemiş aksine ruhundaki arayışlar ve gelgirler gün geçtikçe artmış, yaşadığı metafizik buhran tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Necip Fazıl, bu psikolojik haletini çeşitli şekillerde ifade eder.

 

Aylarca gezindim yıkık ve şaşkın,

Benliğim bir kazan ve aklım bir kepçe.

Deliler köyünden bir menzil aşkın,

Her fikir beynimde bir çift kelepçe.(4)

 

Bu ısrırap ve muhasebe içinde Necip Fazıl, günlerce gündüzlerden habersiz bir gece hayatı sürdüğü , aynaların karşısında yanaklarını tırmalayarak gözyaşı döktüğü Fransa yıllarını anlatırken şöyle der:"Kabus şehrindeki hayatımı anlatmaya hicabım ve İslami edebim manidir."(5)

 

Necip Fazıl'ıl yirmili yaşlardan Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı 1934 yılına kadarki arayış yılları diye isimlendirebileceğimiz hayatında iki ruh hali dikkat çeker. Bunlardan ilki, ağırlıklı olarak çocukluk yıllarından beri bir yumak gibi büyüterek getirdiği ruh halidir. Bu ruh hali, daha fazla Anadolu kokan ve kendi tabiri ile iptidai hassasiyet taşıyan tasavvufi şiirlerle açığa vurur kendini. Ardından başta Paris tecrübesi, içinde bulunduğu ortam ve büyük şehrin boğan, yutan ve korkutan tezahürünün bir neticesi olarak gaye ve vecdinistikamet bulmaya çalıştığı ruh hali ve yılları. Necip Fazıl, yaşadığı bu iki ruh halinin ilkinin zahiri plandaki göstergesinin "Örümcek Ağı", ikinci ruh halinin ise "Kaldırımlar" olduğunu söyler.(6)

 

Necip Fazıl, çevresinde yaşanan bohem hayatı, hayvani içgüdüler deryası olarak nitelendirir ve orada düşünmeden, estetik ve zerafetten uzak, sözde derin ancak ye, yut, sık , iç, at, tut, kır gibi tek heceli, tefekkürden uzak basit kelimeli bir hayat; bu hayatın kadınını ise, bir türlü olamadığı kadınlığı, sol fikirler etrafında erkek edasıyla arayan kişi olarak tanımlar.(7) ona göre bohemlik, serseriliktir. Özellikle Birinci Cihan Harbi'nden sonra yaygınlaşmış bir hayat tarzıdır. Batıda ruh çilesi çekerek kenara çekilmek şeklinde değil, serserilik, intibaksızlık, intizamsızlık ve tek kelimeye indirgenecek olursa ruh tefehhüsünü ifade etmektedir ve çökmeye başlayan toplumların habercisidir.(8)

 

Fransa'dan dönen Necip Fazıl, Heybeliada'da hasta yatağında annesine koşacak duyguyu bulamaz, kendinden kaçar. Kendini ararken ve bulmayı arzularkenhep kendinden kaçar. Kendini bulmaya o denli müthiş bir iştiyak duyarken kendinden o denli uzaklaşır ki, kendine kendini bulduracak kapının önünde bulur kendini. Kendinden kaçışı, kendine varışın yolu olur. Hep Batı'ya doğru giderken, Doğu'dan kendine varır. Bir zamanlar neden yuvarlak olduğunu çok merak ettiği varlıklardan biri olan dünyanın etrafını turlamışçasına. En dibe vurur ve oradan yükseklerinyükseğine sıçrama imkanına ulaşır.

 

Necip Fazıl'ın Paris ve hemen sonrasındaki yıllarının temel karakteristiklerinden biri de hedefsizliktir. Bununla birlikte, içinde sürekli olarak dillendirdiği ve yaşıyla doğru orantılı olarak gittikçe büyüyen ve anlam kazanmaya başlayan, lakin ne olduğunu anlamaya yaklaşmakla birlikte tam olarak kavrayamadığı, kavradığı anda da koşulsuz bir teslimiyet ile teslim olmaya hazır bulunduğu "yaşanmaya değer hayat" gizli ve sırlı bir hedef olur. Kendi kendine sorar:"Yaşanmaya değer hayat nasıldır; kapısı nerededir ve bilmediği kapıdan içeri girdiği anda kim mihmandarlık edecektir kendisine?"

 

Necip Fazıl, okuduğu ve hayatlarını tanıdığı Batılı mütefekkirlerin hakikate varamaması önündeki en büyük manilerden birinin kendilerine kılavuzluk edecek bir kimsenin bulunmamasını gösterir. Ona göre, bunların başında gelen Paskal, filozofların bahsettiği değil, Peygambaerlerin haberini getirdiği Allah'ı tanımasına rağmen son peygamberi bulamadığı için hakikate kıl kadar yaklaşmasına rağmen vasıl olamamıştır. Üstelik,"Allah'ın yanık bir pervanesi ve O'nu bulur gibi olupbulamamanın veya büsbütün kaybetmenin, belki en ileri fakat ümitsiz cehdini temsil etmektedir."(9) İşte yönüyle de çok sevmesine rağmen, Necip Fazıl'ı tatmin etmiyorlardı. Hep eksik kalan bir nokta ve yön vardı. Delalet istenen akıl, dalalete götürebiliyor ve ruhun dilinden anlamıyordu.

 

Necip Fazıl, bu arayışın, tatminsizlik, muhasebe ve arayışın adanışa dönüşeceği teslimiyet kapısının önünde durup dingin hale gelme iştiyakını şu çarpıcı sözlerle dile getirir: Beş hasemin sınırını tırmalayıcı ve ilerisini araştırıcı derin bir melenkoni dugusundan ibaret. Bana konaktaki çocukluğumdan kalan ilerideki basamaklarda gittikçe kıvamlaşan bu hassaiyet, sonunda Büyük Veli'nin eşiğine yüz süreceğim ana kadar - otuzuna yaklaşıncaya dek - mücerret de ile, müphem, formülleşmemiş ve sisteme girmemiş hayat üstü hayat , ideal hayat hasretinin kulaklarıma devamlı fısıltısını akıttı... Kendimi günübirlik bahanelerin hasis kadrosunda belirtmeye çabalarken, bu fısılyıtı; seslerin, renklerin, şekillerin ve mesafelerin ötesindeki hakikatten çakıntılar bırakıp geçen bu fıslıtıyı hiç kaybetmedim. Madde içi hayatta parende üstüne parende atarken, madde ötesi hayatın ruhumda daima ihtarcısına gözü uyku tutmaz nöbetcisine rastlıyor ve arada bir bu nöbetçinin selamına alıp yine beni sürükleyen çarkına takılıyor ve ona: " Haydi beni nereye götüreceksin götür, kime teslim edeceksen et! diyordum. Otuz yaşına kadar muhasebem budur" (10)

 

Otuz yaşına yaklaştığında ikirleri daha net ve hedefi belirgin hale getirmiştir: "Hayatım başından beri muazzam bir şeyi bulmanın cereyanın içinde akıyordu. Şu veya bu miskin vesilenin hassasiyeti içinde birini arıyordum. Birini. O, kim? Allah'ın sevgilisi: Sonsuzluk ikliminin batmayan güneşi ve ebedîlik sarayının paslanmaz tâcı. Tek dâvâ O'nu bulmakta, bulduracak olanı bulmaktaydı."(11) Bu sözleriyle Necip Fazıl, mihmandarsız olmanın zorluğuna dikkat çekerken, ilerde çok iyi şekilde öğreneceği tasavvufî hayattaki mürşidin fonksiyonunu da işaret eder ve doğru bir şekilde onu, Allah Rasülü'ne giden yolda bir adım önde yürüyen kılavuz olarak tanımlar. Yani bir amaç değil, kutlu bir araç.

 

Necip Fazıl'ın yukarda çizdiği taplonun özeti şudur: Çocukluk çağından itibaren aklını ve ruhunu kemiren iç muhasebe, yaşadığı bütün gelgitler ve görünenin arkasındakini görebilme ve hakikati yakalayabilme konusundaki arayışı, aklını ve ruhunu tatmin edebilecek billurlaşma, her taşın yerine oturması ve haddini tanıması için yaşadığı iç yürüyüş onu Efendisinin kapısına hazırlarken; Efendi'si de onu beklemektedir.

 

Necip Fazıl, çektiği bunalımların ne "ruh doktoru" tarafından, ne de bir hoca tarafından(12) anlaşılamayacağını dile getirir ve bunu "yangını resimde seyredenlerle, yananlar arasındaki mesafe..." kadar uzak iki tarafın birbirini anlamaya çalışması şeklinde açıklamaya çalışır. Ancak, bu halini, anlayacak birisinin mutlaka var olduğuna inanır ve şöyle der: "Bu işin mutlaka bir hocası vardı, ama nerede? Bu işin gerçek tabibi manâlar âlemindeydi, ama nasıl bulmalı?"(13)

 

Ve bir Cuma günü Beyoğlu Ağa Camii'nde ilk karşılaşma. Yıl, 1934. Yaş, otuz. Abdulhâkim Arvâsî ile ilk konuşma ve derin izler bırakan yakıcı bir nazar. Onun durgunluğa ve dingilliğe ilk adımı: Deli dolu bir akan nehrin denizle yahut 'me'leyen kuzunun anasının sütüne vuslatı gibi.

 

Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız

Ruhuma büyük temel çivisi çaktınız.

 

Necip Fazıl'ın bu arayışı sadece Allah'ı layık-ı vechile tanımının ötesinde, yukardan aşağıya dinî emir ve yasaklardan, varlık sahnesinde rol alan canlı-cansız bütün mevcûdata ve hassaten ve insan ve insana taalluk eden sanattan siyâsete, ahlâktan aile hayatına kadar uzanan bütün değerleri bir başka açıdan tanıma ve tanımlama sürecidir. Bir nevi, bildiğini bilme bilgeliğine yürüyüşün, maddeden mânâya ve rühâ yükselişin adıdır:

 

Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;

Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...(14)

 

Necip Fazıl, otuz yaşına kadar yaşadığı arayış dönemi dediğimiz buhranları yılların neticesinde tanıştığı ve böylece her taşın yerine oturmaya başlamasına vesile olan Abdülhâkim Arvâsî Hazretleri ile 1934 yılında madde âleminde başlayan ve 1943 yılında mürşidinin vefatından sonra da mânâ âleminde süren hayatını anlattığı "O ve Ben" isimli eserinin ilk baskısının ismini, "Büyük Kapı" koymuştur.

 

Necip Fazıl'ın Abdülhâkim Efendi'yi ve tasavvufu tanımadan önceki şiirlerinde baskın unsur, arayış, korku, yalnızlık, cinler ve periler gibi boşlukta olmanın ifadesi kavramlar iken: onu tanıdıktan sonra, Allah, tasavvufî ve dinî kavramlar arayışa cevap gibi görünür. Hatta ileri yaşlarındaki şiirlerinde ve nesirlerinde, tasavvufî unsurlar başta olmak üzere dînî kavramları daha fazla özümsemiş ve içselleştirmiş bir şekilde detaylarıyla ele alır.

 

Sonuç olarak diyebiliriz ki, "Deliler köyünden bir menzil" uzakta bulunan bir dâhîye, delilik dâhîlik arasındaki o ince çizgiyi gösteren ve dâhî yönünü kullanmasına imkân sağlayan tasavvuf olmuştur.(15) Bundan dolayı da Necip Fazıl, elinde tutarak kendisini Allah'ın ve Resulü'nün yoluna götüren ve götürürken de bu yolun tehlikelerini öğreten Abdülhâkim Arvâsî'ye, hayatının sonuna kadar tam bir teslimiyet ve sadâkatini göstermiştir.

Dipnotlar:1) Konuşmalar, s. 178. 2) Babıâlî, s. 29. 3) Babıâli, s. 32. 4) Kısakürek, Necip Fazıl, Çile, s. 35. 5) O ve Ben, s. 66. 7) Aynadaki Yalan, s. 14, 42. 8) Tanrı Kulundan Dinlediklerim, s.78. 9) O ve Ben, s. 74.10) O ve Ben, s. 39. 11) O ve Ben, s. 40. 12) Bu halini Aynadaki Yalan'da bir hocaya giden Naci karakteri ile anlatmaya çalışır. Naci hocaya gider, ancak ne kendi halini anlatacak kelimeler bulur, ne de hoca onu anlayabilecek durumdadır. Bkz. s. 49. 13) Aynadaki Yalan, s. 49. 14) Çile, s. 39. 15) Bu konuda Esat Coşan şöyle der: "Necip Fazıl'ı bu derece değiştiren ne? Bu sorunun tek bir kelimeyle cevabı; tasavvuftur." Bkz. Coşan, Esad, "Necip Fazıl", Büyük İslam Tasavvuf Önderleri, Vefa Yayıncılık, İstanbul, 1193, s. 478.

 

Dr. İbrahim BAZ

Mayıs 2008 ALTINOLUK

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...