Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ümmü hüreyre

Sezai Karakoç \mona Rosa Şiirinin Hikayesi

Recommended Posts

(Mona Rosa Aşağıda yazılı olanlar kurgu değil gerçektir)

 

 

Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.

Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.

Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri.

Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle .

Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında.

Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar.

Mona roza siyah güler ak güller

Geyve’nin gülleri beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah senin yüzünden kana batacak

Mona roza siyah güller ak güller …

Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir o,o Muazzez Akaya’ dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle

-ben seni kabul ediyorum der.

Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek -şimdi de ben kabul etmiyorum der

ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. Doğruyu geç bulup erken kaybetmek buna denir galiba

Şimdi Sezai karakoç 65-70 yaşlarında ve hiç evlenmemiş hiç gönlüdeki o muazzam yere dokunmamıştır.size şimdi bir sır veriyorum Mona Rosa şiirinin kıtalarının ilk harfleri onun ismini veriyor.bence bir aşk bukadar yaşanır ve halen daha AŞK da gurur olmaz diyenlere çok güzel

 

bir cevaptır gurusuz hiçbir aşk olmaz olmamalıda Sezai karakoç un bu olaydan sonra hiç evlenmemeside ilginçtir aşk ın bir kereye mahsus yaşanan bir duygu olduğunun göstergesidir

 

bencede insan yüzlerce kez hoşlanabilir hayatında birkaç kez sevdiğini sanabilir ama aşk birkez yaşanır bir kez yaşanırsa böyle ebedi bir aşk olur

 

düşününce şöyle bir sevdiği kadının intihar edeceğini bilseydi sezai karakoç onu kabul ederdi sanırım belki samimyetine inanmadı belkide 4yıllık bekleyiş onu içinde öldürdü farklı düşünler aşağıda yorum yazabilirler untmadan muzzez akkaya şiirdede geçer Geyve’nin gülleri diye geyve ye döner(sakaryanın ilçesi)orta intihar eder:( şaiir nede güzel demiş benim aşkım uymaz öyle her saza)..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Karakoç'un masa tenisi ile ilgili bir şiirinden yola çıkarak, dönemin masa tenisi okul takımında yer almış Muazzez Akkaya'yı Ahmet Hakan buldu. Yanlış hatırlamıyorsam vefat etmiş, Ahmet Hakan kızıyla irtibata geçti. Muazzez Akkaya biriyle evlenerek (galiba bir diplomattı) Amerika'ya yerleşmiş. Merak eden ayrıntısını Ahmet Hakan'ın hürriyetteki arşivinden bulabilir.

 

Düzeltme: ayrtıntılar aklımda yanlış kalmış, aslı aşağıdadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muazzez Akkaya’yı buldum

 

 

ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir.

 

Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar.

 

Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri.

 

Ancak 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır.

 

Buna karşın tam 50 yıl kuşaktan kuşağa aktarılmıştır bu etkileyici şiir.

 

60’larda daktiloyla, 70’lerde teksirle, 80’lerde fotokopiyle çoğaltılmıştır.

 

Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir.

 

Şöyle başlar:

 

"Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller."

 

* * *

 

Ketumluğu, vakarı, onuruna düşkünlüğü, içe kapanıklığı, aşırı kırılganlığı ve küskün bir çiçek oluşuyla tanınan Sezai Karakoç’un, tam 50 yıl Muazzez Akkaya hakkında tek bir kelime etmesi tabii ki beklenemezdi.

 

Herhangi bir babayiğidin de Muazzez Akkaya konusunu Sezai Karakoç’a sormaya cüret etmesi de düşünülemezdi.

 

Bundan dolayı Muazzez Akkaya, Türk edebiyatının bir büyük gizi olarak kaldı.

 

Giz devam ettikçe de, efsane üretmeye meyilli tipler girdi devreye.

 

Neler neler anlatılmadı ki...

 

En meşhur hikáye şudur:

 

Güya Sezai Karakoç, Mülkiye’de okuyan Muazzez Akkaya’ya aşkını itiraf etmiş ama karşılık bulamamış, bunun üzerine "Mona Roza" şiirini yazmış, şiiri okuyan Muazzez Akkaya intihar etmiş.

 

Bu rivayet, "Sezai Karakoç da bu nedenle hiç evlenmemeyi tercih etmiş" diye bitiyor.

 

* * *

 

Dikkat! Dikkat!

 

Edebiyatımızın büyük sırrı çözüldü.

 

Nasıl mı?

 

Anlatayım:

 

Bundan bir süre önce bir yazımda Sezai Karakoç’un "Mona Roza" şiirine ve Muazzez Akkaya’ya şöyle bir değinmiştim.

 

O yazının yayınlanmasının ardından New York’tan bir e-posta aldım.

 

Şunlar yazılıydı e-postada...

 

"Selam Ahmet Bey... Ben New York’ta doktorluk yapıyorum. Muazzez Akkaya’nın kızıyım. Yazınız ailecek çok hoşumuza gitti. Annemin adını yazınızda geçirdiğiniz için çok teşekkürler. Ayşe."

 

Okuyunca "Vay be" diye haykırdım. Muazzez Akkaya’nın izini bulmuştum.

 

Hemen bir yanıt yazdım: "Lütfen anneniz hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?"

 

Yanıt şöyleydi:

 

"Annem Mülkiye’de okumuş. Öğrenciliğinde çok güzel bir kadınmış. Grace Kelly tipinde. Pingpong şampiyonu olmuş okulda. Bugün anneme Sezai Karakoç’un aşkını ve şiirini sordum. Annemin bu aşktan ve şiirden haberi olmamış. Ama şunu anımsıyor: Paltosunun cebinde şairi meçhul aşk şiirleri bulurmuş! Babamla evlenirken babama bu şiirlerden söz etmiş, babam da şiir yazmaya kalkışmış annem için ama tabii ki çocukça şiirler olmuş bunlar. Annem Hazine avukatlığından emekli oldu. Maliye Bakanlığı’nda çalışırken babamla tanışıp aşk evliliği yapmışlar. 48 sene harika bir evlilikleri oldu. Maalesef geçen hafta babamı kaybettik."

 

* * *

 

Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince...

 

Hemen aklıma Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi.

 

Şiiri bulup okudum...

 

Şu dizelere dikkat kesildim:

 

"Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."

 

Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi:

 

Ezik ama onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir.

 

Ne dokunaklı değil mi?

 

* * *

 

Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun.

 

50 yıllık büyük gizin aydınlanmasının hatırına...

 

Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin.

 

Okuyun ve içinizi ısıtın:

 

"Yağmurlardan sonra büyürmüş başak / Meyveler sabırla olgunlaşırmış / Bir gün gözlerimin ta içine bak / Anlarsın ölüler niçin yaşarmış / Yağmurlardan sonra büyürmüş başak."

Share this post


Link to post
Share on other sites

bende duymuştum bu hikayeyi..teşekkürler paylaşım için kardeşim..

Share this post


Link to post
Share on other sites

AHMET HAKAN'IN ''MUAZZEZ AKKAYA'YI BULDUM'' YAZISINI BENDE OKUMUŞTUM..nE ZANNEDERKEN NE ÖĞRENDİĞİM ANDI O AN,APIŞIP KALMIŞTIM VELHASILI

TEŞEKKÜRLER PAYLAŞIM İÇİN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yakındır...

Onun da kellesi alınır...

Zira faş edenlerin sonu hep böyle olmuştur...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yaptığını sandığı şeylerle mutlu olduğunu sanıyor gerçekten...

Bu yazıyı ilk defa gördüm açıkcası bilgi sahibi olmuş olduk böylelikle teşekkür ederiz.Kelle almaktan ziyade mürekkebini tüketmekten tarafım bu kişilerin..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kelleli/kafalı söylemleri bende tasvip etmiyorum. Niyet olarak ''kelle koparılması'' kastedilmemiş olsa bile, hoş değil. Kellesi de, gövdesi de, kulağı da yerinde dursun A.Hakan'ın. İhtiyacımız da yok, gereğide yok.

 

Mürekkep kurutmaya gelince, evet bunu yapmak lazım. Madem herkesin bir kalemi var, kağıdı var, köşesi var ona göre davranmak lazım. Kimin neyi var, neyi yoksa ortaya döksün. Neyi savunuyor ve savunmaya devam ediyorsa aynı çizgide sürdürsün bunu.

 

Yeter ki çirkinlik, çirkeflik, çamurluk olmasın. A.Hakan için daha öncede demiştim: İsmini ve söylediklerini buraya taşıyıp, şahsına değer ve ölçü biçmemek lazım diye. Ne yani, üzerinde fikir yürütecek, tartışılacak kadar etkin ve mühim biri midir A.Hakan? Katiyyen hayır.

 

Herkes kendi mahallesinin gereğini ve gerektirdiklerini yapıyor. Bunu normal karşılamak lazım. Çünkü mahalle sakiniyle iş bitmiyor, mahallenin hatta memleketin sahipliğine gark olan ''kodaman ve kocaman'' adamlar var her yerde.

 

Mümtaz'er Hoca'nın kullandığı bir ifadeyi de eklemeden bitirmeyeyim:

 

''Geçmişini pazarlayan adam''

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu şiiri ilk,sureti aynaya yansımayan bir sesten dinlemiştim..

Kimdi bu meçhul hikaye..Ne idi zamanın ötesine alıp götürebilen?Cesaretti..Emanetti..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sezai KARAKOÇ yalnız çok ilginç biri hiç evlenmemiş ,karşılık bulamadığı kadına yinede ihanet etmemiş ve ona sadık kalmıştır.

Pazarlamacılara ihtiyacımızda yok öyle değil mi?!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zor ve yalnız bir adamdır Üstad. Bir şiirinde söylüyor ya: ''Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır'' diye. Kendisi de sırlı ve açılması güçtür Üstad'ın. Tercihi ve yaşam biçimidir bu. Deli köşesinde durur ve bekler. Fakat saçar ışığından, ruh ikliminden esintileri her tarafa. Beslenir ondan şairler, edebiyatçılar, gençler, adamlar, kadınlar, öğrenciler, çocuklar.

 

Konuşmayı da pek sevmez Üstad, gerçi yazdığı gibi konuşmayı nasip etmemiştir Allah, öyle derler onu tanıyanlar/tanımaya çalışanlar. Hazinesinin kilidi açıldığında, özde ve ruhta neyi varsa yazar usanmadan.

 

Uzun lafın kısası: Kendi gibi, kendince ve kendi kendinedir Üstad.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neden yıllarca sessiz kalmayı tercih etmiş ve yahut neden evet o idi deme yoluna gitmemiş bunu anlayamıyorum.

Sessiz çığlıkları dipsiz kuyularında son bulmuş bir nevi..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gurursuz aşk olmamalı...? olduğu zaman güzel sonuçlar mı vermiş ki? Bu hikaye ne kadar doğru bilemiyorum,ancak gurur ne feci sonuçlar ortaya çıkarmış. Ayrıca bende bunun başka bir şeklini,İsmi geçen bayanın başka biriyle evlendiğini okumuştum. Bu bilgiler ne kadar güvenlidir bilinmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...