Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Beylerbeyi

Onaran'a Göre Necip Fazıl Olayı!

Recommended Posts

haber7.com dan alıntıdır, sözde üstada sataşmış çapsız herif! birde uatnamadan yazının başında üstad la nazımı ozan diye niteleyerek aynı kefeye koymuş ardından vur vurabildiğin kadar. neyse okuyalım da kimin ne ve ne kadar mal olduğunu görelim.

 

Mustafa Şerif Onaran'ın yazısı

 

İki ozan var ki, onları yalnız şiirinin gücüyle tanımak kolay değildir. Bunlardan biri Nâzım Hikmet, öbürü Necip Fazıl'dır. Bu iki ozan da şiirini aşan bir güçle, toplumun değişik kesimlerince benimsenmiş, bayrak haline getirilmişlerdir. Nâzım Hikmet'in şiiri kişiliğiyle bütünleşirken, ne yazık ki, Necip Fazıl'ın şiiriyle kişiliği arasında ulaşılmayan bir uçurum var.

 

Belki 'Muhalif Tavır' içindeki, belki 'bilge' dinginliğindeki 'ozan duruşu'; şiiriyle bütünleşen ozanın özelliği olarak ilgi çekecektir. Bayrak haline getirilen ozanlarda böyle bir kişilik aramak gerekebilir.Ama önce şiirin kişiliğine bakmak gerekmez mi? İnsandaki gizilgücü tetikleyen, belki de yavaşça söylenmiş bir sevi kırgınlığı şiiridir. O 'sevi kırgınlığı' 'İlahi Aşk'tan geliyorsa, Tanrı'ya sitem diye yorumlanır. Ama insana duyduğumuz 'Mecazi Aşk'ı anlatırken de Tanrı'ya sığınmayı alıkanlık haline getirmişsek, ya da sevi ilişkisini toplumcu savaşımın itici gücü saymışsak, 'şiirin kişiliği' özel bir anlam kazanır. 'İçerdeki ozan, Nâzım Hikmet, 'Hapiste Yatana Bazı Öğütler' verirken, biten bir ilişkinin insanın içini nasıl acıttığını da anımsatmış olur:'Bir de kim bilir sevdiğin kadın seni sevmez olur ufak iş deme yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir içerdeki adama.'İçinde sevi sıcaklığı olmayan insan ne Tanrı'ya inanabilir, ne devrim yapabilir. 'Mecazi Aşk', Tanrı'nın insana yansıyan güzelliğinin sevilmesi diye de yorumlanabilir.

 

ÖNCE ŞİİR

 

Yaşama serüveni, kendimizi iyileştirime süreci olarak yorumlanacaksa, gizemci şiirin izini sürenlerde, tasavvufun güncel yorumuna göre bir 'ozan duruşu' aramak gerekecektir. Ozan duruşunu beğenmediğiniz bir ozanın şiiriini yadsıyabilir misiniz? Kimi ozanlar şiirinin geçmişine bakarken eski şiirlerini gözden çıkarabilir. Şiirinin gelişme evrelerinde o şiirlerin yeri olmadığına inanır. Necip Fazıl Kısakürek de nice eski şiirlerini gözden çıkarmıştı. Ama şiirinin gelişmesinde yeri olmadığı için değil, Tanrı'ya sığındığı 'Büyük Doğu' anlayışıyla bağdaşmadığı için. Oysa Necip Fazıl'ı gerçek ozan yapan o gözden çıkardığı şiirlerdi. 'Şairin hayatı şiire dahil' sözünde şiiriyle kişiliğinin örtüştüğü bir 'ozan duruşu' aramak gerekse de, Necip Fazıl'ın ölümü üzerine Mümtaz Sosyal'ın bir yazısında şu görüşlere yer veriliyordu: 'Necip Fazıl'ın kavgalarına kızabilirsiniz. Tutkuları konusunda farklı değer yargılarınız olabilir. Ama hiçbir şeyini sevmemiş olsanız bile, Türkçeyi sevdiğiniz için onun şiirlerini de sevmişsinizdir. 'Fethi Naci, Mümtaz Soysal'ın bu sözlerini 'eleştiri tarihimizin unutulmayacak bir belgesi' diye nitelemiş, ödün vermeyen bir eleştirmen olarak şöyle değerlendirmiştir: 'Mümtaz Soysal, Türkiye'de bir sanatçıya nasıl bakılması gerektiğini gösteren ilk yazar. (Bunu bir yazın adamının değil de bir bilim adamının yapması, üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir olgu.)

 

Bu yazısı bence, eleştiri tarihimizin unutulmayacak bir belgesi, Necip Fazıl'a karşı olanlara da, Necip Fazıl'dan yana olanlara da çok şey öğretiyor' (ELEŞTİRİ GÜNLÜĞÜ, Necip Fazıl Kısakürek, Özgün Yayın Dağıtım, 1986).Kuşkusuz Necip Fazıl, Şeyh Galip'ten gelen gizemci anlayışı, hece şiirinde, dize yoğunluğu içinde yaşatmasını bilen bir ozandı.'İçerimde yüce bir dağ gizlidir. Rüzgâr döne döne çıkar mı bilmem' derken, dünyanın tadını o dağda aradığı da bilinir. Mümtaz Soysal, 'Bir dili kuyumcu gibi işleyip dudaklarda ölümsüzce gezdirmek kolay iş değildir' derken Necip Fazıl'ın bu şiirleri gözden çıkardığını biliyor muydu?

 

ÇIKAR İLİŞKİSİ

 

Necip Fazıl'ın yaşama tatlarına doyamadığı şiirini bilmeyen, o şiirin gücüne aldırmayan, ozanın kişiliğinde gizemli bir görkem olduğuna inanan genç bir kuşak var.'Osmanlıda Edebiyata Verilen Destek'i anlattığım yazımda, Tûbâ Işınsu Durmuş'un 'Tutsan Elini Ben Fakirin' kitabı üzerine söylediklerimi, günümüzdeki duruma değinerek tamamlamıştım (Cumhuriyet KİTAP, 25 Haziran 2009):'Bir ozanın çıkar sağlamak için yetkililere yüzsuyu dökmesi günümüzde yadırganan bir durumdur. Necip Fazıl'ın Adnan Menderes'ten elde ettiği gelir, iyi bir ozanın böyle bir çıkar tuzağına düşmesi, insanın içini acıtıyor. 'Örtülü ödenek'ten başka, Adnan Menderes'ten aldığı paralar, resmi ilanlar, kâğıt tahsisleri; Necip Fazıl'ın kişilik eksikliği olarak yorumlanabilir.'Sıradan bir yazarın bile haksız kazanç sağlamasına olumsuz bakılırken, Necip Fazıl gibi söylence insanı haline getirilen bir ozanı, yakından tanımak gerekmez mi? Çünkü onun kişiliğindeki iniş-çıkışlar yalnızca çıkar ilişkisiyle açıklanamaz.

 

 

 

'BÜYÜK DOĞU' OLAYI

 

'Büyük Doğu' dergisi 1 Eylül 1943 tarihinde yayımlanmaya başladı. Düşünceleri bağdaşmasa da, Necip Fazıl'ın ozan kimliğine saygı duyan nice edebiyatçı 'Büyük Doğu'da toplandı.Bunları anımsatmak gerekir: Fikret Adil, Sait Faik, Ziya Osman, Cahit Sıtkı, Fazıl Hüsnü, Sabahattin Kudret, Zahir Güvemli, Faik Baysal, Sabahattin Tahsin, Oktay Akbal, Emin Ülgener, Özdemir Asaf...'Büyük Doğu' ilk sayısında şöyle bir sormacaya girişti: 'Tanrı'ya inanıyor musunuz? Kimliğimizi Batı'da, Batılılaşmada aramak gidişine inanıyor musunuz?'Bu iki soru birbiriyle örtüşünce; 'Tanrı'ya inanmayanlar Batılılaşma yozlaşmasında benliğini yitiren insanlardır' gibi bir sonuç mu ortaya çıkacaktı?Tanrı dediğimiz o 'Sonsuz Güç'e inanmak gönül işidir. Böyle bir gönül dinginliğiyle uygarlığı yaşamak insanı mutlu edebilir. Ama insanları kendi dar görüşü içinde sorgulayan, inanmanın başka yollarını 'çıkmaz sokak' olarak yorumlayan anlayış toplumu böler.Necip Fazıl'ın kırklı yıllardaki çıkışı, 1950'de Demokrat Parti'nin yönetime gelmesiyle tırmanışa geçti.Adnan Menderes'in Demokrat Parti İzmir Kongresi'ndeki sözleri, Necip Fazıl'ın ona destek vermesi, 'Büyük Doğu Cemiyeti' etrafında toplanan 'mukaddesatçı' kitleyi arkasına almak bakımından, Menderes için de büyük bir güç kaynağı olacaktır:'Şimdiye kadar baskı altında bulunan dinimizi baskıdan kurtardık. İnkılap softalarının yaygaralarına ehemmiyet vermeyerek ezanı Arapçalaştırdık. Mekteplerde din derslerini kabul ettik. Radyoda Kuran okuttuk. Türkiye bir Müslaman devletidir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir' (NECİP FAZIL ADNAN MENDERES İLİŞKİSİ, Mektuplar ve Belgeler, Alaattin Karaca, Lotus Yayınları, 2009).Necip Fazıl için şiir artık bir ayrıntıdır. O, İslam'ın kurtuluşu uğruna bayrak açan bir 'dava adamı'dır.Böyle bir dava adamının bayağı işler yüzünden, hem de Demokrat Parti döneminde, hapislerden kurtulmayışı kişiliğiyle bağdaşmayan bir çelişki değil mi?Sezai Karakoç bu durumu Necip Fazıl'a yakıştıramaz da, şöyle bir yoruma varır:'Gelişen Büyük Doğu Cemiyeti'ni dağıtmak ve oluşan itibarı yok etmek için basın, karanlık güçler ve hatta hükümet elele vermiş, Üsadı kumarhanede yakaladıklarını ilan etmişlerdi.'

 

KALEM KAVGALARI

 

Babıâli'deki kalem kavgaları gazeteciliğin şanından sayılır.Ahmet Emin Yalman'ın 'irtica' karşısında toplumu uyarmaya yönelik yazılarına karşı Necip Fazıl bir yaylım ateşine girişir. Ne onun 'milli his ve mukaddesata karşı' olduğu kalır; ne Yahudi, mason, din düşmanı, vatan haini oluşu. Vatan gazetesinde güzellik yarışmaları açması bile İslam'a, görgü kurallarına uymayan davranışlardır.'Malatya Suikastı' diye anılan olay 22 Kasım 1952'de, günümüzde de ününü koruyan Hüseyin Üzmez'in Ahmet Emin Yalman'ı öldürme girişimidir. Bu olayda Necip Fazıl 'azmettirici' durumundadır. Hüseyin Üzmez'le ilgili yorumu çelişkilidir:'Hilesiz bir iman ve ahlak bünyesinin samimi mümessili olan bu genç, hakikatte 'anormal' bir ruh bünyesine sahiptir.''Malatya Olayı Duruşması' tanıklarından Cevat Rifat 'Büyük Üstad', İsmail Hakkı Şengüler 'Hazret-i Üstad' diye anarak, Necip Fazıl'ın 'azmettirici' olduğunu belirtmişlerdir.Necip Fazıl'ın dur durak bilmeyen kalemi Fuat Köprülü için de onur kırıcı yazılar kaleme almış, gene hapis yolu görünmüştür.

 

MEKTUPLAR

 

Necip Fazıl'ın savunmaları suçunu açıklar niteliktedir. Menderes'e mektupları 'ulufe' istemek, hapisten kurtulmak üzerinedir. Olaylar öyle üstüste gelir ki, Samet Ağaoğlu: 'Bir müddet için kendini unuttursan iyi edersin' demek gereğini duyar.Gene de Adnan Menderes her zaman onun kurtarıcısı olmuştur. Yargı kararlarını erteletmiş, hapisliğini dar hücrelerde değil, geniş hastane ortamında geçirmesini sağlamıştır.

 

Necip Fazıl'ın Menderes'e gönderdiği mektuplardan kısa notlar: 'Beni sonsuz bir şekilde minnetar eden lutfuzunla infazları ertelenen mahkûmuyetlerim...'' Ağır diyabet ve sinir hastalığım var. 5 masum çocuğum ve çilekeş bir eşim var. Beni Haydarpaşa hastanesine aldırın.' Ama öyle durumlar olur ki, onu kurtarmaya Menderes'in de gücü yetmez. O zaman Necip Fazıl'ın sitem dolu mektupları başlar: 'Beni yalnız farelere mahsus bir zehir gibi, mutfağınızda, çöp tenekesinin altında muhafaza ettiğiniz ayıplı bir nesne olmaktan çıkarınız. Koklanmaya ve vitrine yerleştirilmeye layık bir şifa unsuru haline getiriniz.''

 

'Bir dili kuyumcu gibi işleyip dudaklarda ölümsüzce gezdirmek kolay iş değildir' diyordu Mümtaz Soysal. Bu sözleri anımsarken, Necip Fazıl'ın defterinden sildiği şiirlerinin 'bir şifa unsuru' olduğunu da unutmayacağız. Ama bir 'bilge-ozan'ın zamanı aşan gücü, dönemin siyasetçisine sığınmayan bir 'ozan duruşu' göstermesine bağlıdır.

 

Unutmayalım ki, Galata Mevlevihanesi şeyhi Galip Dede, başını dizlerine koyan Sultan III. Selim'i avutan bir ozandı. Necip Fazıl'a hayranlık duyan gençler 'ozan duruşu'nun anlamını bilemezlerse, Alâattin Karaca'nın kitabına bir göz atsınlar. Oradaki Necip Fazıl'ı tanırlarsa, bırakılan şiirlerine bir başka gözle bakacaklardır.

 

(Cumhuriyet Kitap)

Share this post


Link to post
Share on other sites

utanmaz rezil... kim bu densiz tanıyan var mı ? yani belki hayvan seven vardır ordan tanıyan vardır....

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Büyük Doğu' ilk sayısında şöyle bir sormacaya girişti: 'Tanrı'ya inanıyor musunuz? Kimliğimizi Batı'da, Batılılaşmada aramak gidişine inanıyor musunuz?'Bu iki soru birbiriyle örtüşünce; 'Tanrı'ya inanmayanlar Batılılaşma yozlaşmasında benliğini yitiren insanlardır' gibi bir sonuç mu ortaya çıkacaktı?Tanrı dediğimiz o 'Sonsuz Güç'e inanmak gönül işidir. Böyle bir gönül dinginliğiyle uygarlığı yaşamak insanı mutlu edebilir. Ama insanları kendi dar görüşü içinde sorgulayan, inanmanın başka yollarını 'çıkmaz sokak' olarak yorumlayan anlayış toplumu böler.

 

Toplumun bu haliyle birlik olduğunu zannedenler ayrılık kelimesinin manasını bilmiyorlar demek ki.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Baştan sona saçmalıklarla dolu bir yazı. Bazı noktalarına değinelim.

 

Oysa Necip Fazıl'ı gerçek ozan yapan o gözden çıkardığı şiirlerdi.

 

Allaha götüren manevi cephesine teslim olan Üstada yönelik olarak; İnsanı şeytana götüren maddi cephesinin esiri altında olan bir şahsın bunu söylemesi ne kadar da tabii. Bu zihniyet için hakiki manada şiir keyfiyetinin bir önemi yok. Onlar için önemli olan şiirin muhtevasının hangi cenaha yakın olduğu. Üstadı tanıyanlar ve okuyanlar bilmektedir ki o, İslami hassasiyeti sarsacak olan şiirlerini reddetmiş, çöpe atmış ve ruhî bir inkişaf ve ikmal yaşadığı için de o şiirlerin ruhuna mâl edilmemesini belirtmiştir. Hâl böyleyken Üstadı, maneviyatı, imanı ve İslamı anlayamayan sanatçı kılığına girmiş, uydurukça konuşmayı marifet sayan, kendi ruh kökünün yabancısı ve düşmanı zevat, Üstadın şiiri için yapa yapa ancak bu yorumu yapabiliyor. Çünkü onun hayat tarzı Üstadın çöpe atmaya layık gördüğü şiirlerinde resmediliyor. Onlar için şiir, hayat, hayatın gayesi ulvi zeminde ancak ve ancak çöpe gitmeyi hak eden bir süfli mahiyete sahip. Üstadın en derin nefs muhasebesine, asil fikir çilesine, iman aşkına ve maneviyat cevherine sahip en incelikli sanat gücüyle yazılan şiirlerini bir kenara atıp, onu gerçek ozan yapan gözden çıkardığı şiirlerdi, demek Üstadı anlamamak adına söylenebilecek en birinci sözlerdendir. Üstadı anlamamanın anahtar mülahazalarından en nadide olanı belki de. Üstadı ters anlayan ve yorumlayan böylelerini hiç konuşturmamak, yazdırmamak lazım.

 

"Necip Fazıl için şiir artık bir ayrıntıdır. O, İslam'ın kurtuluşu uğruna bayrak açan bir 'dava adamı'dır. Böyle bir dava adamının bayağı işler yüzünden, hem de Demokrat Parti döneminde, hapislerden kurtulmayışı kişiliğiyle bağdaşmayan bir çelişki değil mi?"

 

Üstad için şiir hiçbir zaman ayrıntı olmamıştır. O, dava adamı kimliğini kazandıktan sonra sanat gücünü yani şiirini, hikayesini, tiyatrosunu davası için hayata geçirmiştir. Sanatı Allahı aramak olarak telakki eden bir mütefekkir-sanatçı ile sanatı, içindeki sevi sıcaklığını devrim aşkıyla tutuşturma gayesinde gören bilge ozanın heyulaları arasında elbette ulvi fark vardır. Üstadın Demokrat Parti döneminde hapislerden kurtulamayışı, kişiliği ile bağdaşmayan bir çelişki değil; Demokrat Partide Adnan Menderes ve birkaç vekil dışında İslam davasına dair en küçük bir hassasiyeti olmayan ve Üstadı da bu cephede gördüğü için, onun parti üzerindeki tenkidlerinden rahatsızlık duyduğu için, onu susturmak gayesiyle gazetesini kapattırmak ve hapse attırmak politikasını izleyen kişilerle birlikte, Chpnin de Üstada olan nefreti ve Onu çökertmek için en küçük noktayı bile kullanmaları Üstadın DP döneminde de hapislerden kurtulamayışının müsebbibidir. Üstadın DP devrindeki duruşunu, Adnan Menderesin Ona yaklaşımını tam olarak anlamak için Benim Gözümde Menderes kitabını okumalıydı Onaran. Sırf Alaattin Karacanın Üstadı taraflı olarak anlattığı kitabını okumakla anlaşılacak iş değil çünkü bu.

 

"Vatan gazetesinde güzellik yarışmaları açması bile İslam'a, görgü kurallarına uymayan davranışlardır"

 

Bu zihniyetin dertlerinden biri de bu zaten. Kadını teşhir etmek, çengele asıp vitrinlerde boy boy sergilemek. İslamla alakaları olmadığı için bir Müslüman cemiyette güzellik yarışması denen kepazeliğin, rezaletin ferd ve cemiyet üzerindeki zedeleyici halini anlamaktan uzaklar.

 

Bir ozanın çıkar sağlamak için yetkililere yüzsuyu dökmesi günümüzde yadırganan bir durumdur. Necip Fazıl'ın Adnan Menderes'ten elde ettiği gelir, iyi bir ozanın böyle bir çıkar tuzağına düşmesi, insanın içini acıtıyor. 'Örtülü ödenek'ten başka, Adnan Menderes'ten aldığı paralar, resmi ilanlar, kâğıt tahsisleri; Necip Fazıl'ın kişilik eksikliği olarak yorumlanabilir.

 

Çıkar sağlamak, yüz suyu dökmek olarak nitelendirilen ve paralar, ilanlar, tahsisler denerek de kafalarda hükümet tarafından Üstada azami miktarda bir yardım yapıldığı intibaını vermeye çalışan fikirsiz zikir karşısında ise verilebilecek en iyi cevap, Üstadın Yassıadaya şahitliğe çağırdıklarında kendisine yöneltilen suale verdiği cevaptır. Cevabı ayrıca buraya almıyorum. Aşağıdaki linke tıklayıp okuyabilirsiniz:

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?s=...ost&p=22923

Share this post


Link to post
Share on other sites

Klasik bir Nazım Hikmet hayranı bir paragrafta bahsettiği Nazım dan, yazının geri kalanı Üstada Hazımsızlığıyla dolu ve din düşmanlarının yaptığı gibi .."vay o namaz kılanların haline, namazlarında dosdoğru değillerdir" anlamına gelen ayeti "Allah size namaz kılmamanızı emrediyor işte kanıtı deyip, ayetin "vay o namaz kılanların haline" kısmını söyledikleri gibi" özenle seçilmiş cümleler ve kimsenin anlam bakımından açıklama yapamayacağı herkeste başka bir anlam taşıyan ve söylenen kişinin kişiliğiyle şekil bulan "Ozan" kelimesini kullanmıştır. Örneğin Yunus Emre'ye de ozan derler Karacaoğlan'a da ama Yunus Emre ile Karacaoğlanı aynı kefeye koymak akıl ve diğer nizam ölçülerine hakaret olurdu. Maalesef bu nazım fanatiği bunu yapmış. Karpuzun Kabuğunu dişlemiş hem dişini acıtmış hemde tadını sevmemiş.

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet yunus kardeş bunlar rezildir;lakin rezillikleri yine dönüp dolaşıp kendi varlıklarına tesir edecektir ki;yokoluşlarını kendi elleriyle hazırlamışlardır...Ne yazık insanlığa,lakin nasıl ve niçin demekte içimden gelmiyor değil hani...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bunu yazan bişeref çukur esfel edal insan dışı ve kişiliksiz çapsız bir nazım h.aşığından başka hiç birşey değil

yazıdaki amaç tek katlı köy evllerinin yanında teknolojinin son imkanlarıyla bezenmiş bir göktelenin sırıtması gibi belli her zaman yaptıkları gibi biricik ÜSTAD ımızı çamurlamak nazım hikmeti de göklere çıkarmak üstadın hiçbir şeyinden anlamamış daha doğrusu seviyeleri yetmeyip anlayamamış bu insanlardan haddinden fazla var :)

 

Surda bir gedik açdık mukaddesmi mukaddes

Ey kahpe rüzgar ne yönden esersen es

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...