Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

La_edri

Üye
  • Content Count

    72
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    7

Posts posted by La_edri


  1. Anayasayı bir insan bedeni olarak tasavvur edersek ve bu bedenin de her azasının adeta kangren olduğu farzedilirse, siz bu bedeni bir hamlede şifaya kavuşturamazsınız. Ulvi yada süfli her oluş mekanizması, zamana, bir takım hikmetlerin ve tecellilerin vuku bulmasına bağlıdır. Buz kütlesini önce eritir sonra kaynatırsınız. Yoksa buzun buharlaşması nasıl mümkündür? Yıllarca aynı mantalite ile yönetilmiş, yanlışı doğru o doğruyuda tabu haline getirerek zihinlere kazımış bir anlayışın mahsulü olan bu eğitim sisteminin yıkılması ve yerine yenisinin ikame edilmesi kolay iş değildir. Toplum hassasiyeti de göz önünde bulundurulmalıdır. Mahalle baskısı kepazeliğinin ayyuka çıktığı dönemler hala hafızamızdaki yerini korumaktadır. Keza yönetimin İkinci devresinde türban serbestiyeti daha gündeme gelmezden evvel kimlerin ülkede felaket tellağı yaptığı, kimlerin hükümeti tefe koyup çaldığı, aşağıladığı dün gibi hatırımızda. Gelişmelere istinaden hüsn-ü zannımızı daima muhafaza ederken bu devasa engellerin kademeli olarak aşılacağı kanaatini taşıyor, yapılan icraatlerin gelecekte yapılması planlanan işlere zemin hazırladığına inanıyoruz.


  2. İyi de Nilüfer erkekler ağlamaz diyor. Yalan mı söylüyor kadın.

     

    Burada inceden bir gönderme var tazir kardeşim yani senin anladığın mana değilde farklı bir kinaye kullanımı var. Ayarsız abimiz biraz mizahi yönü ağır basan biridir bu meselede de penaltıyı taca atmıştır. Ortalığı karıştıranda siyahcekettir. :)


  3. Cihandar kusura bakma lütfen, gözümden kaçmış mesajın. Maddi anlamda henüz ciddi bir ilerleme yok. Tasarım yapıştı üzerimize onu bitirince burası daha da hareketlenecek inşallah :) Dua ediniz efendim.

     

    Dualarımız sizinle Allah kolaylık versin kardeşim...

    • Like 1

  4. Elimden kayıp giderken zaman

    Ben her yerde seni arar dururum.

    *Yıpransamda attığım her adımdan

    Ben gücümü yine sende bulurum

     

    Yıpranmak yerine yorulmak filini kulllansan daha iyi olur bence.

     

    Doğsa güneş bulutların ardından

    Görebilsem seni sadece bir an

    Usulca yaklaşsan Mecnun'un yanına

    Bir defalık öpsem seni yanağından

     

    Bir gün ölürsem ararken seni

    *Hiç göremesem o eşsiz güneşi

     

    *( Bu dörtlkte birinci mısrada sevgiliye sen diye hitap ederken ikinci mısrada eşsiz güneşi yani onu kastetmişsin şiirde ahengi muhafaza ve bütünlüğü sağlama açısından sevgiliyi yada anlatılmak isteneni ya hep ikinci tekil şahısla anlatacaksın yada hep o şeklinde üçüncü tekil şahısa vurgu yaparak anlatacaksın.)

     

     

    Bir gün ölürsem ararken seni

    Hiç göremesem o eşsiz cemalini (gibi)

    Bir kerecikde olsa hayıflanmam

    Seni ararken geçen zamanımdan

     

    Şimdilik bu kadar ufak defek sorunlar olsada genel anlamda güzel, yazmaya devam edelim. Allah kaleminize kuvvet versin.

    • Like 1

  5. Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar.) Fussilet Suresi 44. Ayet


  6. Öcalan’ın ağzından PKK destekçilerinin listesi

     

    564120110624082527549.jpg

    PKK'yı bunca yıl kimler ayakta tuttu? Desteği kimlerden nasıl alıyorlar? Albay Hasan Attila Uğur'un 'Öcalan'ı Nasıl Sorguladım?' kitabında birçok soru yanıtını buluyor..

     

    Aziz Üstel'in Star gazetesindeki yazısı

     

    Hakkari’nin Çukurca ilçesinde şehit düşen 24 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dileyin, sonra da bu alçaklığın neden hala sürdüğünün şu kanıtlarına bir göz atın lütfen!

    Albay Hasan Attila Uğur, “Öcalan’ı Nasıl Sorguladım?” adlı kitabında, PKK’yı bunca yıl kimlerin, nasıl ayakta tuttuğunu anlatıyor. Öcalan lafa Yunanistan’la başlıyor: “Bize ta baştan beri çok destek verdi. Kamplar kurduk. Maddi desteğini de hiç esirgemedi. Teknik konularda yardımcı oldu. Sabotaj ve orman yakma eğitimlerini bize Yunan istihbaratı verdi.” Ah cayır cayır yanan Türkiye’min güzelim ormanları ah!

     

    Suriye’deyse Öcalan, Hafız Esad’ın kardeşi Cemal Esad’la görüştüğünü anlatıyor. “Suriye’de kamplar açtık. Örgütlenmemize de izin verdi Suriye. Ticaret de yapıyorduk; yılda 1 milyon dolar kazanıyorduk. Sınırı geçerken, zaman zaman, Suriye istihbaratının (El Muhaberat) arabalarını kullanıyorduk.” Peki ya İran? “İran gizli sevisi İttiaat’tan Sait adında biriyle görüşüyordum. Bize silah, SAM7 füzeleri ve lojistik destek sağladılar. Sonra bir hastane üç de kamp kurmamıza izin verdiler. Silah ve hayvan ticaretinden pay alıyorduk.”

     

    Peki ya Batılı “dostlarımızın” ilişkisi ne boyuttaymış Öcalan ve tayfasıyla? Sırbistan’dan 20 adet Strella Füzeleri satın almışlar önce. Ama sonra Sırplar, çok daha fazlasını bedava vermiş. TNT, C-4 gibi patlayıcıları da Sırbistan sağlıyormuş. Romanya’da evleri ve dernekleri varmış. Türkiye’den PKK’ya katılanların ilk eğitim gördükleri yermiş Romanya. İstihbarat birimleri de gece görüş dürbünü, telsiz gibi malzeme sağlamış.

     

    Gelelim Almanya’ya. Öcalan, Alman Gizli Servisi’yle görüşmekten tutun parlamementerlerle sohbete kadar, dilediğince at koşturmuş. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz’a pasaport vermişler, Türk vatandaşlarını konsolosluklar önünde sürüm sürüm süründürürken! Her anlamda güçlü olduğumuz bir ülkeydi!”

     

    İngiltere için söyledikleri de çok ilginç: “Hiç birebir siyasi ilişki kurmadılar. Ama gizli olarak en büyük desteği İngiltere’den alıyorduk.” Ya Hollanda? “Bizim üslenme ve eğitim alanımızdır. En çok para ve destek bulduğumuz ülkedir.” Öyle olması da gerekir. Hollanda uyuşturucu ve uyuşturucu kaçakçılarına göz yummasıyla ünlüdür zaten! Fransa tahmin edebileceğiniz gibi, “her zaman yakın” durmasıyla biliniyor. Hatırlayın Madam Mitterand’ı!

     

    Peki PKK’ya destek vermeyen ülke var mı? Libya! “İşçiler arasında iyi örgütlenmiştik. Yılda 500 bin dolar bağış topluyorduk. Ama Libya devletiyle aramız hiç iyi değildi. Bütün isteklerimizi geri çevirdiler. Kaddafi bize hiçbir zaman sıcak bakmadı!” Kala kala kalmışız Kaddafi’ye! İşte bu komşular ve sözde dostlar yüzünden yıllardır PKK pisliğiyle boğuşup duruyoruz; şehit üstüme şehit veriyoruz!

     

    Apo’yu biraz daha iyi anlamak isterseniz bir de şu olaya bir göz atın Hasan Attila Uğur’un kitabından: “Sorgunun son gününde çay molası verdik. Odadaki pilli radyoyu açtık: Barış Manço’nun öldüğünü söyledi bir arkadaşımız. Apo yüzüme baktı, suratı asıldı: ‘Öldüğüne çok üzüldüm. Peki kim öldürmüş?’ diye sordu. Tabiri caizse o anda hepimiz koptuk!” Soru da bir şey yok aslında. Teröristin dünyasında doğal ölüm olur mu hiç?

     

    Haber 7


  7. sehitler.jpg

     

     

     

    Şehit 24 asker memleketlerine uğurlanıyor

     

    Hakkari'deki hain saldırıda şehit olan 24 Mehmetçik, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Helikopter Filosu'ndan memleketlerine uğurlanacak.

     

     

     

    Şehit Mehmetçiklerin cenazeleri, çatışma alanından öncelikle Hakkari'deki hastanelere daha sonra Van'daki çeşitli hastanelerin morglarına kaldırıldı.

     

    Otopsi işlemlerinin ardından cenazeler, ambulanslarla Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Helikopter Filosu'na getirildi.

     

    Şehitlerin cenazeleri buradan da memleketlerine gönderilmek üzere gruplar halinde askeri uçaklara bindirildi.

     

    Yetkililer, şehit Mehmetçikler için Van'da tören yapılmayacağını, her bir Mehmetçik için kendi memleketlerinde ayrı ayrı tören düzenleneceğini belirtti.


  8. Nazım'ın Dizeleri Yavuz Selim'in İddiası

     

    Nâzım'ın, siyasetçilerin sık sık okuduğu "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerinin Yavuz Sultan Selim'e ait olduğu iddia edildi.

     

    Ünlü Şair Nâzım Hikmet’in, “Davet” şiirinde geçen ve kardeşliğe atıfta bulunmak için siyasetçilerin sık sık okuduğu “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerini şairliğiyle bilinen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han’ın yazdığı iddia edildi.

     

    Yavuz Sultan Selim’in hayatını romanlaştırmak için arşiv belgelerini tarayan Tarihçi Yazar Hasan Basri Bilgin, sözkonusu satırların “Selimî Divanı”nda geçtiğini söyledi. Dizeleri, Hayat Yayınlarından çıkan “Efe Türk Yavuz Han” isimli tarihi romanına da taşıyan Yazar Bilgin şu bilgileri verdi:

    “2000 yılında sponsorlar vasıtasıyla az sayıda da olsa, Kanuni Sultan Süleyman’ın Muhibbi Divanını yayınladım. Ardından Yavuz Sultan Selim’in Divan’ına ulaşmaya çalıştım. Selimi Divanı, şimdiye kadar hiç ortaya çıkmadı. Osmanlı Arşivi’nde ve Topkapı Sarayı’nda araştırılırsa parça parça bulunur. Ne yazıkki bütün halinde değil.

     

    HABİBİ NECCAR’DA OKUDU

    Yavuz Sultan Selim’in hayatını araştırırken İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın ‘Büyük Osmanlı Tarihi’nde Ragıp Paşa’nın hatıralarından söz ettiğini gördüm. Araştırıp bu hatıraları buldum. Ragıp Paşa, Yavuz Sultan Selim’in bürokratlarından. Onun anlattığına göre, bir eşkıyayı ortadan kaldırmak için beraber Gaziantep bölgesine gidiyorlar. Padişah, askerî bir tepede bırakıp tebdili kıyafet ile Habibi Neccar Camii’ne (Antakya’da) gidiyor. Burada bir ay inzivaya çekiliyor. Camiye girer girmez ‘İşte aradığımı buldum’ diyor. Zira buradan çok etkileniyor. İnsanın birinci unsuru olan vahdedi o taş yapıda buluyor. Nitekim aynısını İstanbul’da yaptırıyor. Bugün Fatih Çukurbostan’da Yavuz Sultan Selim Camii vardır. Planı Habibi Neccar Camii’nin aynısıdır.

     

    Yavuz Sultan Selim Han, aralarındaki bir diyalog sonunda Habibi Neccar Camii imamının kulağına, “Fazl-u hakk u himmet-i cünd-î Ricalullah ile - Dil- sûhteri merg, Dilirân-ı merg-zâr eylemektir niyetim” diye bir şiir okuyor. Yani, “Benim amacım, insanı verimli ağaç kadar hür, varlık sahiplerine de verimli bir orman hayatı yaşatmaktır” diyor. Güncel tabiriyle, “İnsanlar ağaç kadar hür orman gibi kardeşçe yaşamalı.”

     

    “Fazl u Hakku...” diye başlayan Fatih Sultan Mehmed Han’ın da bir dizesi vardır. Çünkü Yavuz, Fatih’in kopyasıdır. Dedesinin dizelerini devam ettirmiş.”

     

    Peki biz bu dizelerin Nâzım Hikmet’e ait olduğunu biliyoruz. Ünlü şair, “kopya çekmiş” olabilir mi?

     

    KAYNAĞI BELLİ!

     

    Yazar Hasan Basri Bilgin, bu sorumuza şöyle cevap verdi: “Nâzım, şairlik yeteneğini kullanıp almış. Onda güzeli bulmuş, teori kapmış, ideoloji almış. Ama kaynak Yavuz Sultan Selim Han’dır.”

     

    “Peki şimdiye kadar bunu hiç kimse, nasıl görmedi?”

    Yazar Bilgin, şunları kaydetti: “Şimdiye kadar ya farkedilmemiş yada ferkettirilmemiş. Çünkü bakıyorsunuz daha yakın zamana kadar kitaplar Yavuz’u babasını döven, elçilerin derisini yüzdüren, kazanda kaynatan, Kızılbaş avcılığına çıkmış bir insan diye yazdı. Halbuki bunların aslı astarı yok. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Şah İsmail tacını, tahtını, karısını bırakıp kaçıyor. Sadrazamı padişaha diyor ki, ‘Bahar gelir gelmez ilk işimiz İran’a gidelim. Şah İsmail’i bulalım hem de ne kadar Kızılbaş varsa temizleyelim.’

     

    Yavuz ‘Benim Kızılbaşla bir derdim yok’ diye cevap veriyor, ‘Ben devletime isyan edenle mücadele ediyorum. Devletime isyan eden kişi, tek oğlum Süleyman bile olsa tereddüt etmez kellesini alırım.’ Ama onu bize hep yanlış anlattılar. Onun hassasiyeti devletin varlığı üzerinedir.”

     

    1901 yılında doğan ve Osmanlı eğitiminden geçen Nâzım Hikmet, “Üçüncü Selim'in Gözdesi”, “Tosun Paşa”, “Lale Devri” gibi filmlerin senaryolarını yazmıştı.

    YAVUZ SULTAN SELİM’İN ŞİİRİ

     

    “Fazl-u Hak u himmet-i cünd-î Ricalullah ile - Dil- sûhteri merg, Dîlirân-ı merg-zâr elemektir niyetim” (“Benim amacım, insanları ağaç kadar hür (merg) ve orman gibi kardeşçe (merg-zâr) eylemektir”)...

     

    NÂZIM’IN ŞİİRİ

     

    “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, Bu hasret bizim...”

     

    Hayati İnanç: Nâzım Hikmet nazire yapmış

     

    Divan Edebiyatı duayenlerinden avukat ve televizyon programcısı Hayati İnanç: “Bu şiiri, ilk defa duyuyorum. Nâzım Hikmet almış, başka bir ifadeyde ortaya koymuş olabilir. Şiirin ilk satırı Fatih Sultan Mehmed Han’a ait ve cihada dairdir. Fatih, “Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile / Ehl-i küfrü serteser kahreylemektir niyetim” diyor. Yavuz da ilk mısrasını alıp nazire yapmış. Nazire edebiyatta sıkça başvurulan bir âdettir.”

     

    KILIÇDAROĞLU DİLİNDEN DÜŞÜRMEDİ

     

    siyasetçiler, sanatçılar Nâzım Hikmet’in bu ünlü satırlarnı kardeşliğe atıfta bulunmak için dillendiriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da 2007 yılında bir Nevruz töreninde bu dizeleri okumuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise geçtiğimiz seçimler öncesi mitinglerinde dilinden düşürmemişti. Kılıçdaroğlu, referandumda da bu dizelerle vatandaştan “hayır” oyu istemişti. / Türkiye Gazetesi /


  9. 204220111007101716838.jpg

     

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 88 yaşındaki annesi Tenzile Erdoğan, 20 Eylül’de karın ağrısı ve yüksek ateş şikayeti nedeniyle başvurduğu İstanbul Medipol Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

    1 Ekim’de gerçekleştirilen operasyonla Tenzile Erdoğan’ın safra kesesi alındı.

    Ameliyat sonrasında yoğun bakımda klinik tablosu düzelen Erdoğan, iyileşmiş olarak servise nakledildi.

    Başbakan'ın annesi Tenzile Erdoğan, bu sabah 07.30'da ani dolaşım yetmezliği tablosunun gelişmesinin yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak saat 09.15’te vefat etti.

     

    YARIN TOPRAĞA VERİLECEK

    Tenzile Erdoğan yarın öğle vakti Fatih Camisi'nde kılınacak cenaze namazının ardından Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek.

     

    PROGRAMLARINI İPTAL ETTİ

    Başbakan Erdoğan, annesinin durumunun ağırlaşması üzerine sabah saatlerinde eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan ile hastaneye geldi. Erdoğan, acı haberi hastanede öğrendi.

    Başbakan Erdoğan, annesinin ölümü üzerine hafta sonu olan tüm programını iptal etti.

     

    ANNESİ İÇİN DUA İSTEMİŞTİ

    Erdoğan, G. Afrika ziyaretine çıkmadan önce safra kesesi ameliyatı olan annesini ziyaret etmiş, "Annem iyi ama dua edin. Daha iyi olmasa yola çıkmazdım. Birkaç güne hastaneden çıkacak. Dua edin” demişti.

     

    TAZİYELERİ KABUL ETTİ

    Tenzile Erdoğan'ın vefat haberi üzerine hastaneye Erdoğan ailesinin diğer fertleri ve yakınları geldi.

    AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Eyüp Belediye Başkanı İsmail Kavuncu, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk, futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen, iş adamı Ali Ağaoğlu da hastaneye gelerek Başbakan Erdoğan'a taziyelerini sundu.

    Öte yandan, hastane çevresinde polis tarafından geniş güvenlik önlemleri alındı. Birçok televizyon kanalı da hastane önünden canlı yayın yaptı.

     

    CENAZE EVE GETİRİLDİ

    Başbakan Erdoğan hastaneden makam aracıyla ayrıldı. Ardından Tenzile Erdoğan'ın cenazesini taşıyan araç hasteden hareket etti.

    Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan da hastaneden ayrıldı.

    Araçlar, Erdoğan ailesinin ikamet ettiği Kısıklı'daki konuta geldi.

    Erdoğan'ın Kısıklı'daki evine yakınları da taziye ziyareti için gelmeye başladı. Evin çevresinde polis tarafından geniş güvenlik önlemi alındı.

    Bu arada, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de hastaneye gelerek taziyelerini sundu.

     

    56 YILDIR İSTANBUL'DA YAŞIYORDU

    Tenzile Erdoğan, 1933 yılında Rize’nin Güneysu ilçesinde dünyaya gelmişti.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Erdoğan ve Vesile İlgen'in annesi olan Tenzile Erdoğan, 1955 yılından bu yana İstanbul'da yaşıyordu.

    Tenzile Erdoğan'ın gemi kaptanı olan eşi Ahmet Erdoğan ise 8 Aralık 1988'de vefat etmişti./ Haber7.com

    • Like 1

  10. Allah kolaylık versin yönetime, kolay değil bu işler dayanışma ister, sabır ister, çaba ister, özveri ister hedefe giden yol bünyesinde zorluklar barındırır ki bu genel kaidedir.Büyük hedeflere takım çalışması ile ulaşılır. Malumunuz veçhile, köylerimizde de imece usulu ile büyük işler başarılmaktadır. Yönetimin bu konuya çağrı açması aynı mantığın ürünüdür. Cihandar haklı olarak sitem etmişsin ama ha deyince de olmuyor be abi :) Bu çağrıya ilk ben cevap vermek istedim, hesap da olmayan işler karşıma çıkınca mecburen kayıtsız kaldım. Samimi olduğum bir ağbeyimin resim kursu var. Onunla bu konuyu istişare edip müspet yada menfi, neticeyi bildireceğim inşallah. ;)

     

    Fiemanillah…

    • Like 1

  11. KARA DERİLİ VİCDAN!

    Tarık Tufan Malcolm X'i anlattı

     

    25982.jpg

     

    Malcolm X, Başakşehir Belediyesi'nce düzenlenen programda anıldı. Anmak, onlardan istifade etmeye yol açtıkça güzel..

     

    Başakşehir Belediyesi’nin düzenlediği Ramazan Etkinlikleri –Ramazan festivali değil- “İz Bırakanlar” programı önce Abdurrahman Dilipak’ın Ömer Muhtar söyleşisiyle başlamıştı. O söyleşiden hatırda kalanlardan biri, çocuklarımızın odalarının duvarlarında Amerikan şarkıcıların değil rol model büyüklerin posterlerinin olması temennisiydi. Her söyleşi sonu bilip tanımaya sebep kılsın diye dağıtılan posterlere dün bir yenisi eklendi.

     

    Malcolm XMüslümanın ye’se düştüğünde, dünyaya değil kendine sözü kalmadığında yahut temsil kabiliyeti tükendiğinde hatırlaması lazım gelen isimlerden: Malcolm X, nam-ı diğer Mâlik El Şahbâz. Öyle bir temsil ki değil Amerika’da tüm müslüman coğrafyada adını yaşatacak bir inanç timsali, itilmiş halkının ötelenip kısılmış sesinin yankısı, gözü “kukla”da değil “kuklacı”da bir nişancı…

     

    Siyaha biçilmiş rolü oynadı hapse düşünceye kadar: Öfke, suç, isyan… Bu bir oyundu ve birçoğunun olduğu gibi onun da gerçeğe adanmış özgürlüğü parmaklıklar ardında başladı. Yıllarca Amerika’da ırkçılıktan uzak hakiki İslâm’ı savundu. Şehadetini kırk yaşında yine vazifesini ifâ etmek üzereyken verdi.

     

    Tanımak, sevmek ve benzemek niyetiyle dinledik. Velhasıl kelam onu sözün ehline Tarık Tufan’a bırakalım:

     

    Yaşayışı söylediklerinin kefili

     

    Ahlâkı, insanlığı, adanmayı, fedakârlığı öğreten önden gidenlerin isimlerini anmazsak hayatımızda bir şeyler eksik kalacak. Ölümünden kırk altı yıl geçmiş sadece kırk yıl yaşayıp gitmiş Amerikalı bir siyahı konuşma sebebimiz onun vicdan taşımasıydı. Varoluş amacına göre fedakârlıklar sergileyip hayatı söylediklerine kefil bir adam olmasıydı. Malcolm X konuştuğu gibi yaşayan bir insandı. Sadece köle olarak çalıştırılmak için topraklarından koparılan atalarının bilinmezliğine işaret etmek için X soyadını aldı.

     

    Çok küçük yaşlarda dönemin ırkçıları tarafından sadece derilerinin rengi yüzünden yakılmış evinin ateşini çok yıllar sonra dahi hissedebilen, hayatı sokaklarda ve cezaevinde öğrenen bir suçlu; beyazlara tepki olarak gelişen siyah bir Müslümanlık algısı.

     

    Ve Hac…

     

    O ana kadar “beyazla siyahı yalnızca kahvemde bir araya getiririm” diyen adam, beyaz kardeşiyle ilk defa aynı safta namaza durur. Hayatı boyunca siyahla özdeş tuttuğu Müslümanlık hacca gittiği ilk anda bambaşka bir şeye dönüşür. Artık siyah Müslümanlığı savunan bir adam değil; ümmeti, ümmetin birliğini savunan, yeryüzünün kurgulanmış en faşist devletinde yapılan insan hakları ihlallerine karşı savaşan, her türlü haksızlıklara karşı cümleler kuran cesur bir adam olmuştur.

     

    Bize düşen

     

    Biz bugün bu vicdana sahip olacaksak hiçbir önyargı, hiçbir aidiyet, tarafgirlik duygusuna kapılmadan sadece insan oluşumuzun bir vebali olarak yaşadığımız dünyada zalim ve adaletsiz gördüğümüz her şeye karşı durmamız gerekir. Müsebbiplerinin bize benzemesine, güçlü olmasına aldırmadan haksızsa haksız dememiz; haksızlığı elimizle, dilimizle, kalbimizle düzeltmemiz lazım. Malcolm X gibi güzel adamları anıyorsak üzerimize düşen budur. Biraz daha vicdan sahibi olarak kalkabilmektir.

    Ceylan Ergin haber verdi / Dünyabizim.com

    • Like 1

  12. Daha evvel yapılan toplantıları ve mahiyetinde konuşulanları hatırlayınca Allah'ın izniyle bu toplantının da faydalı olacağını düşünüyorum. Sürpriz yapıp günü birlik gelip iftara katılmayı isterdim ama şartlar klasik bir şekilde elvermedi. Şu an bildiğim kadarıyla site olarak geldiğimiz son nokta, fasikül projesi, dernekleşme çabaları, cumhurbaşkanımızla röportaj gibi hepsi ayrı ayrı bize heyecan veren konular. Hem bu konular üzerinde kafa patlatmak hem de sitenin görünümü, konuların çeşitliliği gibi diğer hususlarda fikir alışverişinde bulunmak için mükemmel bir ortam olacağını düşünüyorum. Özellikle dernekleşmenin ve fasikül gibi büyük projelerin bize getireceği maddi yükü nasıl hafifletebiliriz bunun üzerinde konuşmalıyız, bugüne kadar kimseden kuruş para alınmadığını biliyorum, ama artık taşın altına elimizi Allah'ın izniyle koymalıyız. Ben NFK-FAN ve beylerbeyi adminlerimle hem Erzurum'da hem İstanbul'da açılması düşünülen dernekler hakkında hem de kısa vadede büyük maliyeti olan fasikül gibi projelerden konuştuk. Öte yandan ne zamandır adminlerimizin başlatmış olduğu kitap dağıtım projesinin de sürdürülmesi gerektiğinden bahsettik. Fakat şunu çok rahat söyleyebilirim ki, bu sitede verilen emeklerin karşılığı Allah'ın izniyle fazlasıyla karşılığını bulacaktır. Özetle bu sitenin an itibariyle ihtiyaç duyduğu iki önemli mesele olduğunu düşünüyorum bunlardan birincisi aktif üye popülasyonu ikincisi sürdürülebilir maddi kaynaklar. Allah sizleri muvaffak etsine efendim, bunca günahın olduğu günaha ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir ortamda insanlara dur diyebildiniz. Bir daha ki toplantılarda görüşebilmek üzere inşallah. Değil mi trradomir, mitajanı, kadir-şinas, mahlas? :D:D:D (üç kağıtçılar sizi )

     

     

    Bu forumu ayrıcalıklı kılan bu tür faaliyetlerin ve organizasyonların gerçekleştiriliyor olmasıdır. Tanıdığım ve gözlemlediğim kadarıyla yapmış oldukları rutin yıllık toplantıların yanı sıra, kaynaşmayı ve dayanışmayı amaçlayan iftar buluşmaları ve özel günler içinde bir araya gelmeyi hedefleyen toplantıları düzenlemeyi prensip haline getirmişlerdir. İcraatlerini, söylemlerini, hedeflerini sanaldan reele taşıyabilen tekdüzelikten uzak kaç tane forum vardır merak ediyorum doğrusu varsa da aynı niyet doğrultusunda hareket ettiklerini zannetmiyorum. Bu buluşmada inşallah verimli geçer ve bir sonraki toplantılara da kapı aralar

     

    Cihandar şu forumu bize dar eden cihandar. Sırf, her fırsatta bana sataşıyorsun diye önceki rumuzu defalarca diline dolayarak eskittiğin için adminlerden rumuzumu değiştirme talebinde bulundum vallahi yaka silktim be kardeşim :). Üstüme iyilik sağlık bize (üç kağıtçı) diyen adama bak! İşitin bunu ey yarenler, duyanda cihandarı sütten çıkmış ak kaşık zannedecek :) Ben anamdan doğduğum gün ki gibiyim ve masumum müddei iddiasını ispatla mükelleftir azizim. Bendeniz üç kağıtçı olmadıkları konusunda mahlas ve mitajanı’na da kefilim ancak “trradomir” müstesna!!! Mazallah ona da kefil olursam ben bu vebalin altından kalkamam. :D


  13. SİYER KAPILARI AÇAR!

     

    28231.jpg

    Yabancı siyer okuyacak olsak?!

     

    Efendimizi anlatan çok sayıda eser var ama bazılarının yazarının ismi bizim gibi olmayınca daha bir dikkat çekiyor.

     

    Siyer bahsinde, “eve sonradan dahil olanlar”la birlikte eşiğe hiç adım atmamışların yazdıkları nedendir bilinmez (bilinir elbet, detaya dahildir bu eserler) iç dünyamızla birlikte, kültür hanemizde hep olağanüstü teveccüh veya istifhamlar eşliğinde karşılandı.

     

    Müslüman kimliğin yalınkat güzelliğini yaşayarak tecrübe edinen bu “yabancı” sesler, hiç nasibi olmayanlara göre, ulaştıkları toprakların “ağır misafir”leri olarak sürekli adese altında tutuldular. “Dışarı”dan bir sesin, bizim sesimiz olduğunu anlamaya dönük, öncesinde şüpheci, sonrasında ise hayranlık bahşeden bu tavır, bir gerçeğin itirafıyla süslendi sürekli. Evet, Hz. Peygamber’i (s.a.v) yazma konusunda esaslı bir kimlik, kültür, medeniyet eksenli çalışmanın göze çarptığı bu eserlerin ayrıntılarında gezinen bir nokta, mistisizm çoğu zaman yok sayılsa bile önemli ölçüde dışlanmaksızın özellikle vurgulanıyordu: “Hz. Peygamber de (s.a.v) bir insandı, evet, ve fakat çok özel bir insandı.”

     

    28220.jpg

    Siyerler çok önemli!

     

    Manâ itibarıyla esasa dair bir cümle olarak doğruluğu su götürmez bir gerçeği tartışmak yersiz. Ancak, toplum ve kültür dinamiklerini göz ardı eden bir çalışmanın karşılığı olarak kuru ifadeler üzerinden dillendirilen “kutlu” bir hayatı da doğru resmedebilmek gerekiyor. Doğrusu siyer yazmak, bütün olarak bir dünyayı kucaklamak anlamına da geliyor. Bir dünyayı kucaklamak, O’na aşık bütün gönülleri fethedebilmek ise esaslı kalemlerin hakkı.

     

    Müsteşrik tavır, doğrusu hakkaniyet tanımaksızın gerçeği tersyüz edebiliyor. Cumhuriyet Türkiyesinin ilk yıllarında sözde siyer adıyla tercüme ettirilen birçok eser, anılmaya bile değmez sahtelikler, yalanlar, bühtanlar barındırmaktadır. İşin ilginç tarafı da bu olsa gerek; müsteşrik, oryantalist olarak bile değil, düpedüz kâfir olduğu ayan beyan ortada duran sözde yazarın eserini, batılılaşma mantığının en ilkel, en geri kafalı mantığı eşliğinde tutup da müslüman halka okutmak nasıl bir ruh halidir anlamak mümkün değil.

     

    Devrimler adına yapılan bu zulüm, dolaylı yoldan bir mantık silsilesini de yerle bir ediyordu aslında. Sadece ümmi haliyle dahi birçok Allah dostunun, peygamber dostunun dilinden nakledilecek olsa bile peygamberin hak olduğu, risaletinin tamamlanmış bulunduğu ortaya çıkacak ve hakkı teslim edilecektir. Oysa o kapkaranlık yıllar içinde, günahlara belenmiş bir devrin sabıklarını hayırla yad edmek mümkün müdür?

     

    Kimler yazdı

     

    Doğrusu hakkını veren, vermeyen elle tutulur birkaç yazar dışında bu hakkı Martin Lings dışında, çünkü o Ebubekir Siraceddin yapmıştı ismini, ‘dış’tan en iyi kullanan kalemlerin kimler olduğunu benim gibi merak edenlerdenseniz, işte karışık liste;

     

    1 - Martin Lings – Hz. Muhammed’in (s.a.v) Hayatı

     

    2 - Karen Armstrong - İslam Peygamberinin Biyografisi

     

    3 - Maxime Rodinson - Hazreti Muhammed

     

    4 - R.V.C. Bodley - Hazreti Muhammed

     

    5 - Emile Dermenghem - Muhammed’in Hayatı

     

    6 - Lord John Davenport - Hazreti Muhammed ve Kur’an-ı Kerim

     

    7- Annemarie Schimmel - Hz. Muhammed

     

    Not: Listeye yeni isimler eklenebilir.

     

    Arif Akçalı siyer deryasına bir göz attı.Dünyabizim.com


  14. Ahh azizim ve sefil aynalı dolap ve kendinden bihaber devran... Babalar ve oğullar hiçbir zaman aynı mihenkte aynı kıratta olmadılar, olamadılar. Kimse kimse ile müsavi değildir. Ya evlat babasını geçmiştir yada babası evladını.. Biri asrında çığır açar burçlara yükselirken bir diğeri dipsiz kuyuda kırsaldan bir çiğit dahi koparamamıştır. Üstadın evlatlarını tenzih ederek çok kimseye aşina olan bir sözü zihinlerinize nakşetmek isterim; Alimden zalim, zalimden alim doğar. Elbetteki bu durum vahim bir durumdur. Üstadımızada çok göremeyiz, yeri gelir bazen dünyaya hükmedersinizde bazende evladınıza bir çift söz geçiremezsiniz. Hayattan ince akıldan keskin bir mesele...

    • Like 1

  15. Maşallah kardeşlerimize inşaallah teravih namazlarınıda ihmal etmiyorlardır.:) Herşeyden nasipleri var adamların. Görüldüğü üzere cami süsleme sanatında bizleri geride bırakmışlar :) bizler iç süslemede hatrı sayılır mesafeler katederken onlar dış mimaride aynı başarıyı göstermişler tabi bizim nakkaşlarımızın kalitesine işciliğine uyarmı orası tartışılır. Ayrıyeten bu sanat bizde çok eskilere karahanlılara kadar dayanmaktadır takriben beşyüz yıllık mazisi var. Ne derlerdi eskiler biz bu işin cemaziyelevvelini biliriz be kardeşim o kadar yani. Hakikaten yazarında ihtarına binaen oralara gidip eserleri aynel yakin görmek kardeşlerle hasbihal etmek gerekir.

     

    Çin, maçin, çin seddi vs. derken zihnimde birşeyler çağrışım yaptı ve merakım kabardı doğrusu son zamanlarda adı kulislerde çok sık yankılanan bir muhterem var trradomir nam şahıs. Onun Çin'e gittiği konusunda duyumlar almıştım acaba Niujie camiinide ziyaret etmiş midir? Yada attığı adımlardan haberdar olan onu bir gölge gibi takip eden iç ve dış istihbarattan sorumlu ajanımızın bu konu hakkında malumatı var mı?


  16. Üstadın eserlerini belli periyotlarda tetkik ediyor kendimce tahliller yapıyordum lakin elimdeki eser sayısı kifayetsiz idi. Bu menfi durum beni internette araştırma yapma ve daha fazla kaynak temin etme çabasına sevk etti. E-kitap olabileceği ihtimalinden hareketle sanal alemde araştırmalarıma devam ettim. Arama motoruna Üstadımızın ismini yazınca farklı bir site karşıma çıktı, takriben üç ay bu site ile meşgul oldum. Muhteviyat bakımından sığ olması hasebiyle tatmin olamadım ve katılımın çoğunlukta olduğu, tartışmaların vuku bulduğu, bünyesinde forum bölümünü barındıran böyle bir site arayışı içerisine girdim çok zaman geçmediki bu site ile karşılaştım. Gördümki a kalite bir site kurulmuş. Saniyen Üstadımıza ve eserlerine vakıf gençlerden teşekkül eden, fikrin fokur fokur kaynadığı bir site oluşturulmuş. Beğenimizi celbeden ve bizi siteye bağımlı kılan en önemli amillerden birisi de seviyeli olması duruşundan ödün vermemesiydi. Kuruluşundan gelişimine bu süreçte emeği geçen gönüldaşlara teşekkür ediyor ve en kalbi duygularla onları selamlıyorum.

     

    Fi emanillah.

    • Like 1

  17. Yaz aylarının meşhur yakınmalarından sıcak, aşırıcı sıcak, nem var herhalde, bugün ayrı bir sıcak, Allah sadece cehennemde yakmazmış burdada yakarmış gibi sabah akşam bu sayıklamaların bozuk plak gibi tekrar ber tekrar çalındığı bir atmosferin içinde olmaktan en masumane ve en ılımlı ifadesi ile gına geldi desem yeridir a gönüldaşlar.. Ha bu durum kış aylarında da farklılık arz etmiyor. Kışında ayaz var, kar var buz var, donduk adeta buz kestim, bu ne soğuk yahu, zemheri mübarek biraz sıcak olsa olmaz mı, şeklinde bu homurdanmalar uzayıp gidiyor...

     

    Acaba bu hastalık neyin tezahürüdür? Tefekkürsüzlüğün mü? yoksa şuur kapalılığının mı?

     

    Evet bize sıcak gelen ve bizi bunaltan hava belkide bizim haberdar olmadığımız yüzbinler bitkilerin, nebatatın gelişmesinin muktezası olabilir yada bir buharlaşmanın gerçekleşmesi için bu koşullar elzemdir ve dahi deniz sularının ısınması bazı yavruların, larvaların gelişmesine vesile teşkil eder. Biz meseleyi münferiden ele alıp sıcağa yahut soğuğa rıza göstermezken nice hadiseler hikmetler zuhur ediyor ve kainat kusursuz seyrini ona tevdi edilen vazifesini ifa ediyor.

     

    Cenab-ı Allah kendi mülküyetinde dilediği şekilde tasarrufda bulanamayacak mıdır? Kainatı yarattığı gibi onun sevk-i idaresi ve idamesinide üzerine alan, dünyanın pozisyonu ve koordinatlarından tutunda onun güneşe olan uzaklığına kadar milimetrik eğimlerin ve hassasiyetlerin hesaplanması kaydıyla, altın oran esasına kadar herşeyi tespit, tayin ve tanzim eden Hâlik-i Zülcelalilimiz müsade edinde yaz ve kış aylarındaki dereceleride kendisi tayin etsin...

     

    Vela havle vela kuvvet...

    • Like 1
×
×
  • Create New...