Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

rembo

Üye
  • Content Count

    82
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by rembo


  1. Kepez

     

    Ansızın bir karasu iner

    Deniz fenerinin gözlerine

    Fener kör olur

    Ve ağır ağır uyanmaya başlar

    Deniz dibinin devleri

    Koç sürüsü dalgalar toslaşır gerine gerine

    Ötede yıkkın bir balıkçı köyünün çiçeksiz evleri

    Evler ki denizlerde olup bitenleri bilmez

    Bense bu kaderi iyi bilirim

    Benim adım Kepez

     

    Yıldızlar olmadı mı, dolunay olmadı mı

    Gökyüzü de kördür

    Yüreğindeki kara bulutlar

    Durmadan yıldırımlar kusar

    Yorgun bir gemi oturur kayalara

    Karışır birbirine dua ve küfür

    Korkuysa şapkasını her zaman

    Kapkara bir dala asar

    Bir yosun tarlasında dinlenirken

    Gördüm ölümü kaç kez

    Selam verip geçti gülümseyerek

    Ben korkusuz Kepez

     

    Kaç sünger ve inci avcısının

    Kanına girdi bu denizler

    Kaç taze gelin ihtiyarladı

    Bu ufuklara baka baka

    Her sabah

    Neşeli bir ıslık aydınlığına

    Evden çıkıp gidenler

    Ya döndüler ya da hiç dönmediler

    Yaralı akşamlara

    Yalnız kalmayınca aç kalmayınca

    Oğlak, kuzu melemez

    Ben ne dramlar yaşamamışımdır bu kıyıda

    Ben Kepez

     

    Mutlu insanlarda gördüm

    Gelip kollarımın arasında sevişen

    Ama uzun sürmedi

    Şıngır mıngır kristal ömürleri

    Ne çığlıklar işittim rüzgarlardan

    Mevsim mevsim değişen

    Hele de yitik ekmekler gibi ayrılık türküleri

    Tedirgin martıların

    Kanatları vururken gez

    Ben dilsiz bir görgü tanığıyım

    Benim adım Kepez

     

    Gün kısalır,

    Bir gece de değişir renk renk haritam

    Gün uzar,

    Sızlayan süslü bir göğüstür Tarih-i Kadim

    Sırdır, ayıptır

    Gördüklerimin hepsini anlatamam

    Gemiler gelip geçerken

    Kaç dilden hüzünlü şarkılar dinledim

    Gül yanaklı, lale dudaklı

    Ne güzeller gördüm gitti gelmez

    Ben hep aynı yerde beklerim

    Benim adım Kepez

     

    Bazen denize küserde

    Gökteki yıldızlarla konuşurum

    Bazen gidemediğim yerleri okşamak isterim

    Bulamam ellerimi

    Ay doğarken başlar

    En uzun süren sarhoşluğum

    Asırlar kemirse de

    Koparamazlar zincirlerimi

    Kimse kirli ayaklarıyla

    Üzerimi tepeleyemez

    Ben beş vakit

    Sabrın gül suyuyla yıkanırım

    Benim adım Kepez


  2. bilim araştırma vakfı davası

     

    böyle bir kitap var. büyük ebat, kuşe kağıt. tartsan 8-9 kilo gelir. kitap içinde davanın bütün belgeleri kaynaklarıyla beraber verilmiş. celse celse belgelerle anlatıyor davayı.

     

    bedava kitaplara gelince. benim bir akrabam matbaasinda çalışıyor. kitaplar için bir çok vakıf ve hayır severden büyük destek alıyor. bunun yanı sıra maymuncu basında aleyhinde yazılan her şeye dava açıyor ve kazanıyor. bu davalardan çok ciddi tazminat geliri elde ediyorlar. yani işin komedi yanı maymuncular engellemeye çalıştıkça finansman desteği sağlıyor. kapitalizmi sağlam özümsemiş anlaşılan :unsure:

     

    masonluk kitapları...

     

    bu adam kaleme alana kadar pek kayda değer bir eserin olmayışı dikkat celbedici. harun yahya kitaplarında bahsetmeye başladıktan sonra masonluğu anlatan kitaplarda patlama yaşanması benim naçiz kanaatim kafa karıştırmak yönlü karşı tavır. piyasada o kadar kitap var ki bu hususta insan şunu biliyordum ama artık şüphedeyim demeye başlıyor. sahih olmayan kaynak sevihtir.


  3. ben akdeniz üniversitesinde okuyorum. malum üniversite...

     

    bizim üniversiteye geçen yıl can dündar geldiğinde ondan bir şiir okumasını istemişler; bu şiiri okumuş.

     

    sonra hıncal uluç gelince ondan da bir şiir okumasını istemişler o da bu şiiri okumuş.

     

    zülfü livaneli geldi. dedim şiir istediniz mi

     

    yok dediler zaten ezberledik.


  4. rembo kardes ya buna ne demeli :D

     

     

    http://tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10F889...mp;Kelime=Allah

     

    bazı mevzulara doğrudan radikal yaklaşımlar sergilemek taraftarı olmadım hiçbir zaman. her has(özel) isim aynı zamanda da cins isimdir.umumiden kısmileşmede diyebiliriz. Allah kelimesi arapçadır ve ilah kölünden gelir. arapçada -e,-a zarfları vardır ve kelimenin başına gelir. nadir=ender, cemal=ecmel, hüsn=ahsen örnekleri çoğaltmak mümkün.

     

    işte ilah kelimesinde de bu durum söz konusudur. çok, daha, en gibi manaler veren -e,-a zarfı ilah kelimesine getirilerek Allah kelimesi oluşturulmuştur. "ilah"kelimesi türkçede yer alan "uz" anlamına da gelmektedir.

     

    yani cins isim olarak allah kelimesi en uz, en usta anlamına da gelmektedir. tdk sözlükte geçen de budur. keza bu uzantısı verilen sözlükte sadece cins isimler bulunur.

     

    http://www.tdk.gov.tr/TR/SozBul.aspx?F6E10...5A79F75456518CA

     

    Bu linke tıkladığınızda göreceksiniz ki cins isim olan allah küçük has isim olan Allah büyük yazılmıştır. malumatfüruşluğum için özür dilerim lakin yiğidi öldür hakkını yeme.


  5. İstanbul Destanı

     

    beton yığınlar arasında kayıp bir şehir

    caddeleri tekerlekli metallerden cincir

    bir ağacı yakamaz savrulsa bir milyar kibrit

    soluduğun ya tozdur ya karbonmonoksit

    ecel fışkırıyor fabrika bacalarından

    kansersiz ölümü yaşamıyor hiçbir insan

    iyotu bilmez kimse; lağam kokuyor deniz

    tarihi sokaklar pisliğe açılan dehliz

     

    boğazın akıntısı çağa yenildi

    Fatih fethettiğine bin pişman şimdi

     

    Mimar Sinan imkansız boşa aşmış meğer

    baraj suları altında o muhteşem kemer

    bu gördüğün çamurlu su nedir Eyüp Sultan?

    ya bu harap surlar kurtulur mu şaraptan fuhuştan

    yanmadık kaç ahşap evi kaldı Üsküdar'ın

    minaresi nerede fethi gören hisarın

    gel de gör Nedim ne halle düştü sadabat

    bu gördüğüm İstanbul mu İstanbul mu heyhat!

     

    Ayasofya ne kilise ne de cami

    Fatih fethettiğine bin pişman şimdi

     

     

    tarihin arasında geçerken çelik tramvay

    nasıl ağlamasın faytonları seven saray

    daha dün akıyordu süslü sebil çeşmeler

    kola furyasıyla kurudular birer birer

    ezanlar deundan mahyalar sanattan uzak

    suç dolu sokaklarında cambazlık yaşamak

    köşe başları çöplerden teşekkül birer dağ

    düzenine şöyle bir bak adete ortaçağ

     

    medeniyet dediğin çok eskidendi

    Fatih fethettiğie bin pişman şimdi


  6. İşte AKP’yi Kapatma Dosyasından Çarpıcı Gerekçeler

     

     

    AKP’nin gizli anlamı: AKP harflerinin gerçek anlamı ortaya çıktı. AKP’nin kuruluşunda görev almış bir yetkili, elimizde bulunan ses kayıtlarında; harflerin Adalet ve Kalkınma Partisi’ni değil Allah ve Kuran Partisi kelimelerini ifade ettiği, ancak şartlar olgunlaşmadığı için gerçeğin açıklanamadığını itiraf etti..

     

     

    Bağcılar Lisesi’nde namaz skandalından sonra Hac skandalı: Namaz skandalı yaşanan Bağcılar Lisesinde yapılan incelemelerde kamuoyunu dehşete düşürecek yeni bilgilere ulaşıldı. Bodrum katının da altında olan bir dehlizde, öğrencilerin Kabe maketi etrafında hac farizalarına yerine getirdikleri öğrenildi.

     

     

    Doğan Medya Center’da da namaz skandalı: Doğan Medya Center içinde bulunan yoga ve reiki salonunu saat:05.00’de temizlemek için gelen bir grup temizlikçi kadın başörtülülerini takarak salonda namaz kılmaya teşebbüs etmişler, bir cumhuriyet mitingi dönüşü gazeteye gelmiş bulunan Milliyet Gazetesi çalışanları, namaz kılma eylemini henüz kıyam halindeyken bastırmayı başarmışlardır. Temizlikçilerin AKP iktidarı döneminde işe alındıkları, AKP iktidarından cesaret alarak geçtiğimiz Ramazan ayında da oruç tutma eylemi yaptıkları ortaya çıkarıldı.

     

     

    Lisede gerici ayaklanma: Avcılar Selami Yetişgil İlköğretim Okulu’nun bazı öğrencilerinin, okulun bodrum katında “ALLAH” olarak isimlendirdikleri görünmez bir varlığa ibadet ettikleri tespit edildi. Bir öğrenci babasının kızını ispiyonlaması üzerine ortaya çıkan habere göre; çocukların son zamanlarda davranışlarının değiştiği, bazı öğrencilerin kanatlarının çıkmaya başladığı, duvarlardan geçebildikleri ve hatta gözlerinden ateş çıkarabilenlerin bile olduğu öğrenildi.

     

     

    Havadan konularla bile laikliğin altı oyuluyor: Meteoroloji Meslek Liseleri öğrencilerine 4 adet yağmur duası ezberleme zorunluluğu getirildiği iddia edildi.

     

     

    İnsanları inanan ve inanmayan şeklinde kamplara ayırıyorlar: AKP’li Bakan tarafından atanan Mamak Milli Eğitim Müdürü, ÖSS sınavına girecek öğrencilere yaptığı konuşmada “ Allah hepinize sınavda zihin açıklığı versin” diyerek sadece Allah’ın sevdiği dini bütün öğrencilerin başarılı olmasını istediği, dinle daha limoni bir ilişkisi olan gençlerin ise yerle yeksan olmasını dilediği anlaşıldı.

     

    AKP’li seçmen davranışlarında artan irtica eğilimi: 14 Nisan 2006 günü, AKP seçmeni olduğu tespit edilen 67 yaşındaki Hatice Benli, Gaziosmanpaşa – Bakırköy hattında çalışan belediye otobüsüne sağ ayağıyla bindi ve ayağını atarken içten içe “bissmillahirrahmanirrahimm” dedi.

     

     

    AKP’nin Atatürk karşıtı kadrolaşma hareketi: AKP’li bakan tarafından yeni atanan Rize Tapu Kadastro Müdürü’nün odası boyanırken Atatürk resmi duvardan indirildi. Kullanım talimatnamesinde boyanın 12 saatte kuruyacağı belirtilmişken, resim 15,5 saat sonra yani 3,5 saat gecikmeli olarak tekrar eski yerine asıldı. Dolayısıyla söz konusu partinin Atatürk’ü hazmedemeyen kişilerle kadrolaşma yaptığı ispatlanmış oldu.

     

     

    THY’nin başörtülü açık ayrımı yaptığı belgelendi: 25 Şubat 2004 tarihinde Ankara – Urfa uçağında başı açık bir kadına cam kenarı koltuk kalmadığı söylenmişken, daha sonra gelen türbanlı kadına cam kenarından yer verildiği belgelendi. Yolcuların biniş kartları da ekte delil olarak sunulmuştur.

     

     

    Reklam panolarında şeriat provası: Konya Mevlana Müzesi karşısında bulunan reklam panolarına ünlü Amerikan porno yıldızı Carmen Elektra yeni filmi için reklam vermek istemiş, AKP’ye bağlı Konya Belediyesi bu talebi geri çevirmiştir.

     

     

    İçki yasağında son perde: AKP, içki yasağı politikasını uygulamak için pilot bölge olarak Samsun Devlet Hastanesini seçti. AKP yönetimi tarafından başhekim yapılan imam hatip kökenli, Samsun Devlet Hastanesi başhekimi Kamil Çoban, siroz hastası 59 yaşındaki B.T. isimli hastasına, içki içmeye devam etmesi durumunda tedaviye devam etmesinin bir anlamı kalmayacağını söyleyerek, içki içmemesi konusunda baskı yaptı.

     

     

    Antalya Saime Yahşigil İlköğretim Okulunda skandal: Antalya Saime Yahşigil İlköğretim Okulunda ders programı yapılırken, din derslerinin zihinlerin zinde olduğu sabah saatlerine, İnkılâp Tarihi derslerinin ise hemen öğle yemeğinden sonra, çocuklara rehavet çöktüğü saatlere konması dikkat çekti. Ayrıca, rehaveti arttırmak için İnkılap tarihi derslerinin olduğu günler yemekhanede ayran dağıtıldığı belirlendi. Tüm bunlarla körpecik beyinlerin dini bilgilerle doldurulması, Atatürkçülüğü ise öğrenecek takati kalmaması amaçlanıyor.

     

     

    Odak olma suçu: AKP’de Mustafa çok Tansel az: DONAR araştırma şirketi tarafından yapılan çalışmada; AKP seçmenleri arasında, Mustafa, Ahmet, Ali, Ayşe, Havva gibi İslam kaynaklı isimlerin CHP seçmenlerine göre 3 katı fazla olduğu, buna karşın; Tansel, Çiyse, Berkecan, Sudesu gibi çağdaş isimlerden neredeyse hiç olmadığı tespit edildi.

     

     

    AKP Belediyeleri’nin Yeşil Takıntısı: AKP’li belediyelerin geçmiş dönemlere göre iki kat fazla yeşillendirme çalışması yaptığı belgelendi. Şeriatı temsil eden yeşil ile rejim değişikliğine park, bahçe ve refüjlerden başladıkları açıkça görülmektedir.

     

    Halka okunmuş su içiriliyor: AKP’li İstanbul Belediyesi Terkos ve Ömerli barajları kıyısında her Cuma günü 41 imama 41 yasin okutuyor. Okunmuş sular şebekeye veriliyor, bu sayede insanların dini duyguları coşturularak amaçlanan şeriat devleti için taban oluşturuluyor.

     

     

    Ampul Gavur icadı: CHP’nin amblemi bir Türk savaş aleti olan OK, DP’nin amblemi yine bir Türk taşıma aracı olan AT iken AKP’nin sembol olarak Amerikalı Edison tarafından icat edilmiş AMPÜL’ü seçmiş olması Türkiye’yi Batıya peşkeş çekeceğinin en güzel kanıtıdır.

     

     

    AB ile gizli anlaşma: Vatansever Türk Tugayları Konfederasyonunun internet sitesinde yer alan belgeye göre; Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB’nin Genişleme sorumlusu Oli Rehn ile gizli bir anlaşma yapmıştır. Anlaşmaya göre, Sinop – Mersin hattının doğusu Sözde Ermenistan ve Kukla Kürdistan devletleri arasında paylaşılacak. Ege bölgesi Helen cumhuriyeti olacak. İstanbul, sıcak sulara açılma emelinden bir türlü vazgeçmeyen Rusya’ya bırakılacak. Abdullah Gül’e jest olarak da Kayseri merkezli Gülistan İslam Cumhuriyeti kurulacaktır.

    Gül’ün ismi Apo’dan: Yalçın Küçük’ün isabet buyurduğu üzere; Abdullah Gül’ün Kürt olduğu ve babasının da Abdullah Öcalan’a büyük muhabbet duymasından dolayı oğluna Abdullah ismini verdiği anlaşılmıştır. (Gül ile Apo’nun aşağı yukarı aynı yaşlarda olmaları bu gerçeği değiştirmez. Demek ki babası öngörülü bir insandı.)

    Erdoğan Sabetaist Kızılderili kabilesinden: Yine Yalçın Küçük’ün tespitlerine göre Tayyip Erdoğan’ın Kızılderili Sabetaist Doğan Er kabilesinden geldiği, kimliğini gizlemek için ise soyadını Erdoğan yaptığı öğrenilmiştir.

     

     

    Erdoğan neden Fenerbahçeli?: Fenerbahçe’nin bayrağı sarı-laciverttir. Bayrak 15 dakika kezzaplı suda bekletildiğinde iki rengin karışmasından yeşil renk ortaya çıkmaktadır. Erdoğan’ın şeriat özlemi takım tercihinde bile kendini ele vermektedir.

     

    Menderes’in köpek davasından sonra Erdoğan’ın kedi davası: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Van ziyareti sırasında hediye edilen(!) ve adını CANSU koyduğu kedisi yine Başbakan'ın inisiyatifiyle başbakanlık konutuna yerleştirilmiş ve konutun tüm imkanları kedi Cansu'ya seferber edilmiştir. Halkımız sefaletle boğuşurken bununla da yetinilmemiş, bir yabancı misyon şefinin getirdiği pahalı mama 'hill's' ve altın işlemeli tasma memnuniyetle kabul edilmiştir!! Geçtiğimiz yıl mart ayında birkaç günlüğüne konutu terk eden kedi Cansu'ya bu gayri ahlaki davranışından dolayı herhangi bir ceza verilmemiştir!

     

     

    AKP iktidarı dini futbola bile alet etmiştir: AKP döneminde eşi türbanlı olan Ertuğrul Sağlam Beşiktaş teknik direktörü olurken, namaz kıldığı bilinen futbolcular sürekli ilk onbirlerde takımda yer bulmaya başlamışlardır. AKP iktidarı döneminde Anelka ve Aurilio’nun Müslüman olmaya zorlanması ve aynı iktidar döneminde İlhan Mansız’ın (İ.Mansız) ise futbolu bırakmak zorunda kalması da dikkat çekmiştir.


  7. 12 EYLÜL'E SİTEM

     

     

     

    Kolum, kanadım diyordum.

     

    Sevdalanıp gidiyordum

     

    Yurdum diye seviyordum

     

    Yurdum, felaketim oldu.

     

     

     

    Türküm! dedim, Türk'ü sevdim

     

    Öğünen bir koca devdim

     

    Volkandım, alev-alevdim

     

    Kor'dum... felaketim oldu.

     

     

     

    Kimisi Rus, kimisi Çin...

     

    Uşağıydı; dedim niçin?

     

    Bayrağıma selam için

     

    Durdum... felaketim oldu.

     

     

     

    Vatan millet idi tasam

     

    Çiğnenmişti ana-yasam

     

    Vuracaklardı vurmasam

     

    Vurdum... felaketim oldu.

     

     

     

    Neyim varsa birer birer

     

    Tutup çarmıha gerdiler

     

    Bozkurt'uma 'it' dediler

     

    Kurdum... felaketim oldu.

     

     

     

    Bu ahlaksız dubaraya,

     

    Tarih 'mim' koysun buraya

     

    Eylül darbesini hayra

     

    Yordum... felaketim oldu.

     

     

     

    Gönlümün yiğit beğiydi

     

    Gözlerimin bebeğiydi...

     

    Ona da mı nazar değdi

     

    Merdim... felaketim oldu.

     

     

     

    Tarafsızlık diye diye

     

    Şu en soysuz haramiye

     

    Başımızı vermek niye

     

    Sordum... felaketim oldu.

     

     

     

    Ben değildim esip-tozan

     

    Kanlı kuyuları kazan

     

    Bütün tuzakları bozan

     

    Zordum... felaketim oldu.

     

     

     

    Kolum, kanadım diyordum.

     

    Sevdalanıp gidiyordum

     

    Yurdum diye seviyordum

     

    Yurdum, felaketim oldu.


  8. BİR BAŞKA TEPEDEN

     

     

     

    Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul!

     

    Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

     

    Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

     

    Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

     

     

     

    Nice revnaklı şehirler görünür dünyâda,

     

    Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.

     

    Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yâda

     

    Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.


  9. yaratılmak...

     

    bu fiilin anlamının hafifletilmeye çalışıldığının farkında mıyız? son 3 yıl içersinde muazzam bir kullanım genişliği yakalamış olması dikkate değer.

     

    "yoktan var etmek" anlamından hızla uzaklaşıyor. herkes hiç tereddütsüz yaratmak fiilini kullanıyor.

     

    eğer bu hızla giderse çok yakın bir zamanda bu fiil çok sıradan bir mana ihtiva edecek. işte o noktaya gelindiğinde evrimciler de yaratılmışlık gerçeğini kabul edecekler. ama o zaman ki yaratmak fiili bugünküne ne benzeyecek ne de bugünkünün zihinde oluşturduğu tasavvura denk bir halet olacak.

     

    yani yaratmak çok sıran bir şey olunca -haşa- Allah da sıran bir iş yapmış olacak.

     

    Allah o günleri göstermesin. kelimelerimize sahip çıkalım. "yaratmak" fiilinin hiç değilse çevremizdeki insanlar tarafından yanlış kullanılmasına müsade etmeyelim, uyaralım, meseleyi tatlı dille anlatalım.


  10. sorulan suallere cavap veremeyen bir nazariyenin ayakta olduğunu savunmak insanın kibrini yenemediğinin ispatıdır.

     

    adını hatırlayamadığım bir ingiliz fizikçi atomun yapısını inceledikten sonra şöyle diyor: "korkarım bir yaratıcımız var!"

     

    yaratılmış olmak küçültücü bir durum. bunu kabullenemiyorlar.


  11. KIRMIZI ARABA

     

     

     

    Süleyman kara bıyıklı bir işçidir

     

    Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir

     

    İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte

     

    Ve götürdüğü ekmeği yemektedir

     

    Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte

     

     

     

    Ne kadar zalim esse de rüzgar

     

    Ne kadar belini bükse de ekmek parası

     

    Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman

     

     

     

    Onun Cevahir’i vardır

     

    Cevahir altı yaşındadır

     

    Çünkü gözleri çakmak çakmaktır

     

    Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır

     

     

     

    Bir pazar sabahı

     

    Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden

     

    Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman

     

    Çıkarlar gezmeye İstanbul’u inadına

     

    Bir yol düşünür Süleyman

     

    Ulan bu bahtı kapalı kentte

     

    Yürümek de parayla değildir elbette

     

    Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle

     

    Canından özgü Cevahirine

     

    Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar

     

    Para da vardır cepte

     

     

     

    Yürürler İstanbul şehrinin kalbine

     

    Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan

     

    Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e

     

     

     

    Anlatır işçi baba Süleyman

     

    İş ararken adım adım arşınladığı sokakları

     

    Bak Cevahir işte şu Yeni Cami

     

    Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır

     

     

     

    Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur

     

    Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır

     

    Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır

     

    Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür

     

    Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır

     

     

     

    O pazar günü

     

    Kara bıyıklı işçi Süleyman

     

    Karısı can yoldaşı Neriman

     

    Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir

     

    Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan

     

     

     

    Ve birden mumun alevi söner

     

    İstanbul’un yalanı biter

     

    Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü

     

    Bir oyuncakçı vitrininde

     

    Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya

     

    Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a

     

    Bana şu kırmızı arabayı alsana baba

     

    Alsana be Süleyman

     

    Canına can parçana

     

    Bir oyuncak araba almayacaksan eğer

     

    Yuh olsun sana

     

    Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir

     

    İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir

     

     

     

    Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman

     

    Bir karısı Neriman’a

     

    Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına

     

    Ulan alt tarafı bir oyuncak araba

     

    Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman

     

    Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman

     

    Bakarsın cepteki son gazoz parasına

     

    Cevahir’in o kocaman umuduna

     

    Yakışır şu kırmızı araba

     

     

     

    Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda

     

    Girer iflah etmez bir umutla dükkana

     

    Sorar dağ gibi Süleyman

     

    Usta şu vitrindeki nazlı gelin

     

    Şu zalımın ışıltısı

     

    Şu bahtımın kara yıldızı

     

    Şu İstanbul ağrısı

     

    Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri

     

    Şu kırmızı araba kaç para

     

    Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya

     

    Çok para der hemşerim yani çok para

     

    Süleyman cebinde bir gazoz parası

     

    Yıkılmış bir dağ artığı

     

    Bir tufan sonrası perişanlığı

     

    Döner kapıya çıkmak için dışarı

     

    Oğlu Cevahir

     

    Kırmızı arabayla getirecek

     

    Babasını beklemektedir

     

    Nasıl olsa babası ordan

     

    O kırmızı arabayla çıkacaktır

     

    Nasıl olsa

     

    Kara bıyıklı dağ gibi

     

    İşçi Süleyman babasıdır

     

    Yani Cevahir’in gözünde o

     

    Dünyanın en güçlü

     

    Dünyanın en zengin

     

    Dünyanın en büyük adamıdır

     

    Süleyman

     

     

     

    Ama Süleyman

     

    Eli boş çıkar dükkandan

     

    Sorar Cevahir hani baba

     

    Hani kırmızı araba

     

    Sorar hesabı bulutlar dağa

     

    Nasıl desin Süleyman

     

    Nasıl desin adam yüreği

     

    Ben onu sana alamadım

     

    Benim ona param yetmedi diye

     

    Başlar ağlamaya Cevahir

     

    Başlar bulutlar ağlamaya

     

    Yanar yerin yedi arzı

     

    Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya

     

    Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın

     

    Sorar Cevahir

     

    Hani baba hani kırmızı araba

     

    Martıları gösterir Süleyman

     

    Bak ne güzel uçuyor

     

    Cevahir martılar havada

     

    Boş ver kırmızı arabayı

     

    Baksana martılara

     

    Bakmaz martılara Cevahir

     

    Bakar yangın gibi arabaya

     

    Ama bak der Süleyman

     

    Ne güzel uçuyor martılar havada

     

    Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur

     

    Takılır gözü martılara

     

    Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler

     

    Evet der ne güzel uçuyor martılar havada

     

    Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı

     

     

     

    Unutur gider dalar gözleri martılara

     

    Cevahir unutur unutmasına ya

     

    Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman

     

    Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı

     

    Her gece döşeğine yattığında

     

    Uyumak için gözlerini kapadığında

     

    Demir lokma gibi

     

    Bir kırmızı araba takılır durur kursağına

     

    Bütün ömrü boyunca

     

     

     

    İşte bu

     

    Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir

     

    Ve herkesin bir yerine

     

    Birgün bir Süleyman acısı değmiştir


  12. bu kitap okumuyoruz muhabbeti kadar beni celallendiren bir içtimai beis daha yok.

     

    bir insana kırk kere aptal derseniz aptal olur. bizde de bu durum var. herkes "kimse kitap okumuyor kardeşim!" narası atıyor. halkı ezerek, küçümseyerek ve bir musallat fikre mahkum ederek neyi elde edebiliriz, nereye kadar gidebiliriz?

     

    harf inkılabıyla elimizden okuduumuz kitaplar alındıktan sonra yeni yeni kitap okumaya başladık ki peşpeşe araştırmalar patlak verdi kitap okumuyoruz kitap okumuyoruz diye. az bir hevesi olanın da hevesini kaçırdılar.

     

    tabii ki okuyan bilen halk, hiçbir siyasinin hoşuna gitmez. eğer devlet gerçekten okumamızı isteseydi pek ala herkes okurdu. futbol için milyarlarca dolar harcanırken...

     

    bazen susmak daha hayırlı.


  13. futbol malum ingilizca bir kelime ve güya dünyaya ingilizler vasıtasıyla yayılmış!!!

     

    divan-ı lügat'üttürk'te TEPÜK adıyla geçiyor. eserin yazıldığı tarih ortada. fakat bu oyun bir zaman sonra pek rağbet görmez olmuş. yadırganmaz bir durum. çünkü boş işlerle uğraşmak yerine daha hayırlı fillerle meşgul olmak daha takdire şayan.

     

    keza yıllardır insanları uyutmak için kullanılıyor. hatırlayın Türkiye'nin dünya kupasında tur atladıkça gelen %25 zamlar zincirini.

     

    üniversitede arkadaşlar bazen yanımda konuşacak oluyorlar aralarına girip bir ona bir öbürüne laf atıf kenara çekiliyorum. onların bu gereksiz mevzularda nerdeyse şiddet uygulayacak ateşli konuşmalarını acımayla karışık bir tebessümle izliyorum.

     

    gerçekten çok yazık...


  14. YOLDAN GEÇENLER

     

    Bir rüyada yürür gibi geçerler

    Evimin önünden her akşam üstü

    Yüzleri bir duman gibi dağınık

    Sönmüş saçlarında son damla ışık

    Bir korkuları var gibi her akşam

    Evimin önünden geçerler onlar

     

    Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr

    Ne de omuzları yalçın bir dağdır

    Ümit gözlerinde ölü bir bakış

    Sayha bir bükülüş dudaklarında

    Bulamadıkları nedir ki yaz, kış

    Dolaşırlar şehrin sokaklarında...

     

    Onlar - omuzları ne yalçın bir dağ

    Ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr -

    Bir rüya içinde gibi her akşam

    Kopan ve uzayan şekiller ile

    Sanki nehir gibi akmaktadırlar

    Derinden ruhları çağıran sese

×
×
  • Create New...