Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nevbahar

Editor
  • Content Count

    241
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by nevbahar


  1. Selamun Aleykum

    cümlemizden razı olsun,çok emek verdik o gün inşAllah dualarınızla aksi bir durum olmaz.

    katılımlarınızı büyük bir heves ve istekle bekliyorum

     

    sevgi ve saygılarımla beraber hepinizin iştirakı duasıyla,sizlerde duayla kalınız efendim

     

    vesselam


  2. MS 1058-1111 tarihleri arasında Horasan'da yaşayan İmam Gazali'nin 200 civarında eseri bulunmaktadır. Mükasefet-ü'l Kulüb (Kalplerin Keşfi) en önemli eserlerinden biridir. Kalplerin Keşfi konu itibariyle Tasavvufi bir eserdir. Tasavvuf, kalp ile ilgilenen bir ilimdir. Cenab-ı Hakk'ın her gün ziyaret ettiği kalp, kuşkusuz temiz olmaya layıktır. Çünkü bu kulun Rabb'ine karşı edeb kuralıdır. Kalplerin Keşfi adlı eserinde İmam Gazali ayet ve hadislere uygun tarzda Tasavvufu işlemiştir. Sizlere aynı adlı kitaptan Aşk konusunda İmam Gazali'nin görüşlerine yer verdik.

    "Sevgi" canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı eğilimli olmasıdır. Söz konusu eğilimin güçlenmesi haline aşk denir.

    Aşk duygusu, aşığın sevgilisine kul olması ve sahip olduğu her şeyi uğrunda feda etmesine yol açacağı bir dereceye varabilir.

    Züleyha'nın Hz. Yusuf'a karşı duyduğu aşkın ne dereceye vardığına bir baksanıza! Kadının bütün servet ve güzelliği bu uğurda gitmiş. Yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığının var olduğu söylenir, hepsini Hz. Yusuf'un aşkı uğruna harcamış. "Bugün Hz. Yusuf'u gördüm" diyen herkese, eline geçeni zengin edecek değerde bir mücevher vere vere elinde hiçbir şey kalmamış.

    Aşırı aşkından dolayı diğer her şey aklından çıktığı için karşılaştığı her şeyi "Yusuf" diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını göğe kaldırdığı zaman Hz. Yusuf'un adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş.

    Rivayete göre, Züleyha iman edip Hz. Yusuf onunla evlendikten sonra eski aşığı ve yeni kocasından ayrı yasamaya yönelerek kendisini ibadete vermiş, varlığını tamamen Allah'a adamış.

    Nihayet bir gün, Hz. Yusuf'a demiş ki, "ben sana Allah'ı tanımadan önce aşık olmuştum, fakat O' nu tanıyınca kendisine karşı duyduğum muhabbet, diğer her şeyin sevgisini gönlümden giderdi. O' nun sevgisine bedel istemiyorum."

    Leyla ile Mecnun' un aşk hikayesini herkes duymuştur. Mecnun'a "adın ne?" diye sorarlar, "Leyla" diye cevap verir. Bir gün yine Mecnun'a "Leyla ölmedi mi " derler. "Hayır, Leyla kalbimde yaşıyor ölmedi, Leyla benim" diye karşılık verir.

    Yine bir gün Mecnun, Leyla'nın evi önüne gider ve gözlerini gök yüzüne diker. Ona "ey Mecnun, gökyüzüne değil, Leyla'nın odasının duvarına bak, belki onu görürsün" derler. O böyle diyenlere "gölgesi Leyla'nın evine düşen yıldız bana yeter" diye karşılık verir.

    Anlatıldığına göre, Hallac-ı Mansur'u seksen gün hapsetmişler, İmam-i Şibli, bir gün ziyaretine gitmiş ve "ey Mansur, Muhabbet nedir" diye sormuş. Mansur "bu soruyu bana bugün değil, yarın sor" demiş. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan çıkarırlar ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar, bu sırada İmam-i Şibli çıkagelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona seslenir, "ey Şibli! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür."

    Hallac-ı Mansur'un nazarında Allah'tan başka her şeyin batıl olduğuna kesin kanaat gelince ve yalnız Allah'ın hak olduğunu bilince, Hak isminin onun kendi adı olduğunu unutmuş ve "sen kimsin?" sorusuna muhatap olunca "ben Hakk'ım" diye cevap vermiştir.

    Anlatıldığına göre gerçek sevgi şu üç davranışta belli olur:

    1- Aşık, sevdiğinin sözünü diğerlerinin sözüne tercih eder.

    2- Aşık, sevgilisi ile oturup kalkmayı başkaları ile bir arada olmaya tercih eder.

    3- Yine aşık, sevgilisinin rızasını kazanmayı, başkalarının hoşnutluğunu elde etmeye tercih eder.

    Elbette ki Tasavvufi anlamda, aşık kul; sevgili, âlemlerin Rabbi olan Allah'tır. Aşk, bu hikayelerde de okuduğumuz gibi mecazi aşkla başlayarak yol alan ve Allah'a ulaştıran İlahi Aşk'tır.

     

    İmam Gazali


  3. Şeb-i arus

     

    Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma...

    Benim için ağlama, yazık, vah vah deme;

    Şeytanın tuzağına düşersen, o zaman eyvah demenin sırasıdır,

    Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme,

    Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır,

    Beni toprağa verdikleri zaman, elvedâ elvedâ demeye kalkışma,

    Mezar, cennet topluluğunun perdesidir.

    Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi?

    Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun?

     

     

    Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf’u ne diye kuyuda feryad etsin?

     

     

    Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç.

    Zîrâ senin Hayy u Hû’yun, mekânsızlık âleminin fezâsındadır.

     

    Mevlana(k.s)


  4. Ne zaman

     

    Ne zaman bu addan sandan geçeçeğiz, ne zaman?

    Can meclisinin halkasına ne zaman hep birden girip

    oturacağız?

    Dudağımıza bir tek kadeh dokundurmadan

    ne zaman içeçeğiz büyük dostumuzun huzurunda

    can şarabını,

    ne zaman içeçeğiz, ne zaman

     

    Ne zaman diyecegiz can sâkisine, uzat elini.

    biz bu yana göçtük artik,

    armağanlar getirdik sana.

     

    Ne zaman diyeceğiz can sâkisine, ne duruyorsun,

    tutulduk bikere, düştük ocağina senin,

    gurbet elde üşüdük,donduk kaldık,

    selâm ver, hatırımızı sor, kucakla, ısıt bizi,

    bize kırmızı şarap sun.

     

    Ne zaman bize cevap verecek o, ne zaman?

    Ne zaman diyecek, nem varsa sizin,

    buyurun, âfiyetler olsun?

     

     

     

    Mevlana Celaleddin Rumi


  5. Sû-i Zan

     

    Büyük günahlardan birisi de sû-i zan'dır ki, bu da başkasını kötü sanmaktır.

    Zan, kesin bilgiye dayanmaz. Kesin bilgi olmadan bir kimse hakkında hüküm vermek, söz söylemek yanlış olur. Kur'an-ı Kerim'de:

    "İyice bilmediğin bir şeyin ardına düşme." (İsra, 36)

    İyice bilmediğimiz ve görmediğimiz şeyler hakkında konuşmamamız emrediliyor. Çünkü insanın duyduğu şeylerin çoğu yalan, bir kısmı da kin ve garazın ürünü olabilir. Bunu kesin bir bilgi gibi yaymak pişmanlık getirir. Bunun için Peygamberimiz: "Her işittiğini söylemek insana yalan olarak yeter." (Müslim, İman, 3)

    Her duyduğumuz, gerçek değildir. Gerçek olduğunu farzetsek bile onu başkalarına söylememiz gerekmez. Hele gerçek değilse o takdirde araştırma yapmadan, doğruluğu kesin olarak anlaşılmadan onu nakledecek olursak sorumlu oluruz.

    Bazı kimselerin söz ve davranışlarına bakarak onlar hakkında tahminle hüküm yürütmek hatadır, günahtır.

    Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmustur:

    "Ey mü'minler, zannın çoğundan sakının, zira zannın bazısı vardır ki, günahtır." (Hucurat, 12)

    Peygamberimiz de şöyle buyuruyor:

    "Kötü zanda bulunmaktan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır." (Buhari, Edeb, 58; Müslim, Birr, 9)

    Görülüyor ki, kötü zanda bulunmak ve başkalarının gizli kusur ve ayıplarını araştırmak günahtır.

    Tabii zannın hepsi günah değildir. Çünkü âyet-i kerime'de bazı zannın günah olduğu bildirilmektedir. O halde günah olmayan zan da vardır. Hüsn-ü zan -iyi sanmak- günah olmayan zandandır. Hatta hüsn-ü zanda bulunmak tavsiye edilmektedir. Nitekim Peygamberimiz:

    "Sizden biriniz sakın Allah'a hüsn-ü zan etmeden ölmesin." (Müslim, Cennet, 19) buyurulmuştur.

    İyi sandığımız kimse, zannettiğimiz gibi değil ise bizim için bunda bir sorumluluk yoktur. Çünkü biz kesin bir bilgiye sahip olmadığımız kimseler hakkında ancak iyi zanda bulunabiliriz. Şayet kötü zanda bulunduğumuz kimse, bizim zannettiğimiz gibi değil de iyi bir kimse ise, o takdirde biz Allah'ın emrine aykırı hareket etmiş olmakla günah işlemiş oluruz.


  6. gerçekten de çok güzelmiş,

    kaybedilen,elden kaçan bütün güzellikler için hep üzülmüşümdür.yaşanmamış olsa bile ibret verici olması çok hoşuma gider,anlamaya hatta o şahıslarla sanki beraber yaşamış gibi hissedip üzülürüm hep..

     

    elden kaçan güzelliklerinizin olmaması duasıyla ya da bütün güzelliklerin hakkınızda hayırlı ise olması değilse olmaması duasıyla..

     

    bize görünen her güzellik gerçek güzellik olmayabiliyor maaleseff


  7. şol cennetin ırmaklarını ney eşliğinde dinlemek gerçekten çok zevk-i sefa hali

    ben üflerken dinlediğimde ise daha bi başka oluyo,çok daha farklı manalar,güzellikler..

     

    Allah razı olsun paylaşımlarınız için


  8. ÖLMEMEK

    Kesilmiş bir kamış,ormanlıklardan,

    İnsan...Rüzgarlara bağlı bir düdük.

    İndi de dünyaya karanlıklardan,

    Sıra sıra mezar,başka ne gördük?

     

    Ölmemek,ilk ve son,büyük kelime;

    Çarpıldık,ölmemmek için ölüme!

    Ver Allah ım,büyük sırrı elime;

    Geçmez an,solmaz renk,kopmaz bütünlük.

    1972


  9. benimde en çok sevdiğim şiirlerindendir üstadımızın.gerçi ayırt edemiyorum ama bu şiirin ayrı bi yeri var bende

     

    hiç unutmam;lisedeyken imamhatipte kahraman tazeoğlu vardır tanıyan radyo 7 de program sunar geceye çalan vakitte.neyse okulumuza seminere gelmişti ben de o na üstadın bu şiirini okuttumuştum. :D zorla okumuştu ama sonra teşekkür etmişti bilmem artık ne kadar içtendi.. :P


  10. "Tek müdafaa kelimesi olmayan ve şahsına her ne kadar süfliyet çamuru atılıyorsa hepsini gayesinin ulviyetinden bilen, buna rağmen gerçekten süflî şahsıyla bu kadar şerefe lâyık olmayan basit ve alelade adamcağız!"

     

    bana göre NECİP FAZIL;GENÇLİĞİMİN EN TEHLİKELİ DÖNEMLERİNDE YOLUMA AYDINLIK,RUHUMA IŞIK,MANEVİYATIMA DESTEK,İMANIMA KUVVET,NAMAZIMA ŞEVK,YAŞAMAMA İSTEK...SEN BENİM AYDINLIĞIMSIN ÜSTADIM;HİÇ SÖNMEMİŞ VE DAİMA AYDINLIK KALACAK IŞIĞIM,GÖNÜL YARIM,EŞ RUHUMSUN..

     

    arkadaşlar; ben içimden geçenleri yazdım, bana göre NECİP FAZIL'I yazdım. sizlerden de beklerim inşAllah, çok olmazsam eğer..

     

    dua ile kalınız

    vesselam

×
×
  • Create New...