Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

oktay

Üye
  • Content Count

    49
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by oktay


  1. Böyle ‘kindar’ yazı görmedim

     

     

     

    Ahmet KEKEÇ

     

     

    Sivas’ta “canlar” yakıldığında Süleyman Demirel’iniz Başbakan’dı Can Dündar...

     

     

     

    Erdal İnönü’nüz Başbakan Yardımcısı’ydı.

    İsmet Sezgin’iniz İçişleri Bakanı’ydı.

    Gerekli cengâverliği göstermeyen, göstermek istemeyen polis de, İsmet Sezgin’inizin polisiydi.

    Üstelik, otelde mahsur kalanlardan Aziz Nesin, telefonla Erdal İnönü’yü arayıp yardım istedi...

    Erdal İnönü’nüz, durumun vahametini çözecek “esenliğe” sahip değildi...

    Saatlerce kılını kıpırdatmadı.

    Rahmetli çünkü, nasıl derler, biraz “geniş” bir adamdı.

    Müdahale etme gereği duyduğunda iş işten geçmiş, yangın Madımak Oteli’ni çoktan sarmıştı.

    Bir anekdot anlatayım da, mahut “genişliğe” ilişkin fikir sahibi ol...

    Biraz geriye saralım:

    Ermenistan Karabağ’ı işgal etmiş, katliam yapıyor... Türkiye ayakta... Mitingler düzenleniyor, yürüyüşler yapılıyor, protesto gösterilerinin biri bitiyor biri başlıyor...

    Gazeteciler Erdal İnönü’yü yakalayıp Karabağ’daki durumu sordular.

    Rahmetli, dudağının kenarında ironik bir kıvrım, geniş ve mütebessim bir çehreyle gazetecileri süzdü. Sonra da aynen şunları söyledi: “Ermenistan ordusu Karabağ’ı işgal etmiştir. Azerbaycan’daki yurttaşlarımıza başarılar dilerim...”

    Böyle geniş ve rahat bir adamdı işte...

    Diyorum ki, Aziz Nesin telefonla yardım istediğinde, “Madımak’ta mahsur kalan yurttaşlarımıza başarılar dilerim” demiş midir?

    Demişse, şaşırmam.

    Romantik isyankâr arkadaşımız Can Dündar, Madımak yazısı yazmış.

    Katliamın hesabını AK Parti iktidarından soruyor. Oradan Silivri’ye atlıyor. Silivri’den “Oda TV soruşturmasına” gidiyor. Oradan da Nedim’le Ahmet’e geliyor

    Nedense, Demirel’den hiç bahsetmiyor.

    Erdal İnönü’nün ismini ağzına almıyor.

    İsmet Sezgin’in ne iş yaptığını hatırlamak istemiyor.

    Bir de sinik ki, sormayın... Hem sinik, hem “kindar...”

    Efendim, “kininizi eksik etmeyin” deyip “dindar gençlik”ten bahsedenler eserlerini görmeliymişler... Çünkü, Madımak Oteli’ni tinerciler değil, dinciler ateşe vermiş... “Dindar nesil yetiştireyim” derken, acaba, cani bir nesil mi yetiştirilmiş?

    Katliamları ve netameli olayları “ideolojik paylaştırmaya” mı tabi tutacağız bundan sonra Can Dündar?

    Bu “cin fikirler”le mi geçmişin hesabını soracağız?

    Madımak’ı dincilere yazacaksak, Ergenekon ve sair oluşumları da tinercilere mi yazacağız? Kendini savunusuna adadığın mümtaz darbeci generallerimiz bu durumda “tinerci” mi oluyor?

    Başbağlar’ı nereye yazalım peki?

    Hrant’ı nereye yazalım?

    Danıştay cinayetini nereye yazalım?

    Bombaları, darbe planlarını nereye yazalım?

    Romantiksin, isyankârsın filan da... Aynı zamanda uyanıksın...

    Sivas’taki korkunç katliamla Oda TV soruşturmasının ne alakası var? Oda TV soruşturmasıyla dindar gençliğin ne alakası var?

    Dindar gençlikle, Nedim ve Ahmet’e yapılanların ne alakası var?

    Ne zaman cesaret ve celadet sahibi oldun da, Sivas katliamı üzerinden operasyon yazıları yazıyorsun? Biz senin netameli zamanlarda ortalıktan toz olduğunu hatırlıyoruz oysa... Yanlış mı hatırlıyoruz yoksa?

    Ne yani, Mustafa Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın, Nedim Şener’in, Ahmet Şık’ın çocukları, “babasız bırakıldıkları yılların hesabını”, aynı zamanda Madımak’ı yakan “dindar gençliğe” mi sorsunlar?

    Bunu mu demek istiyorsun?

    Bunu demek istemiyorsan, “Madımak yazısı”nda Nedim’le Ahmet’in işi ne? Müyesser Yıldız’ın işi ne?

    Bunu demek istemiyorsan, ne demek istiyorsun?


  2. Güzel bir yazı olmuş ama Emrah Kısakürek'e olan kırgınlığımız hala geçmiş değil. Burdaki yazıda açıkçası nefret etmeye başlamıştım üstadın torunundan, ve hatta şöyle demeye başlamıştım kendi kendime 'bu davayı böyle basiretsiz ve aksiyonsuz insanların elinden kurtarmak gerekir'. ya da en azından onları beklemeden başka aksiyonlara girişmek daha doğru olur.


  3. Rumi 31 Mart 2009, miladi 13 Nisan yani dün. Bu mason tertibi hadisenin 100. yıldönümüydü. Peki, ne oldu dün? Ergenekon’un 12.dalgası. Sizce bu manidar değilmi, bana göre kesinlikle daha önce yazılıp çizilmiş ve bizzat o güne denk gelsin diye hazırlanmış bir anti ittihat ruhu var bu işte. Dikkatimi çekense Demirel nam masonun onca yaşına rağmen Haberal'a destek vermek için o kadar yolu üşenmeden gitmesi oldu. Ve buna mukabil chp'nin her zaman ki bilindik destek veren tavrı ve mhp'nin tutuklamalara ilk defa bu kadar açıktan tepki vermesi. Herkes kartını açık oynuyor bu aralar, maskeler yavaş yavaş düşüyor. Belki de ağa babaları bunlara emri böyle veriyordur bu sefer kim bilir. chp’ye diyecek bir şey yok çünkü onlar tabanlarını seslendiriyorlar, ama mhp’nin başındaki insanlardan iğreniyorum. Kendi tabanına bu kadar zıt, laiklerle bu kadar sarmaş dolaş olmuş bir yönetim yoktur herhalde bundan önce. Yahu şimdi çıkıpta hangi akla hizmet ‘gündemi değiştirmek için yapılıyor bunlar’dersiniz. Bu nasıl bir vatan sevgisidir ey mhp? Siz milliyetçiliği nasıl yapıyorsunuz ve kimin için yapıyorsunuz? Yani bana anlatırmısın bu insanların bu devlete ve bu millete hizmetlerini ey mhp? Sana batan nedir bunlar tutuklanıyor diye? Muhalefetsin anladık ama öle her şeye de muhalif olunmaz ki. MHP camiasından gelen arkadaşlar vardır belki burada, lütfen birisi çıksın ve bana mhp’nin bu tavrını açıklasın. Ergenekon denen vatan millet ve din düşmanı bir terör örgütüne neden destek veriyor?

     

     

    Evet, sizin dedeleriniz bundan tam 100 yıl önce cennetmekân bir insanı cebren ve hileyle hatta alçakça tahtından indirip yurdundan mahrum ettiler. Ve tam yüz yıldır bu milletin değerlerini yerlerde süründürdüler. Biliyoruz hala çok güçlüsünüz her köşede bir adamınız ve sadık bir ajanınız var. Ama şafağın söktüğünü görür gibiyiz. Tazimattan bu yana devam esaret halkası bu çatırtılarla beraber inşallah kırılacaktır ve yerini Hakk’ın esaret halkasına bırakacaktır.


  4. Hey gidi küheylân, koşmana bak sen!

    Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

     

    bu şiirin her mısrasını, her kelimesini tahlil edip anlamak düşüncesindeyim.acizane, bu iki mısraya kendi düşünce ve yorumumu yazmak gerekirse;küheylan'dan kasıt,bu davanın bayrağını taşımaya ve onu hedefe ulaştırmaya gönül koymuş kişilerdir.ve netice bizim oluncaya kadar gayret etmemiz,etrafımıza bakmadan,çevremizdekiler ne der demeden gece gündüz durmadan çalışmak ve küfür cephesiyle savaşmak gerektiği,bunu yaparken er ya da geç zaferi, iman etmiş kişilerin kazanacağını anlatılmakta.zaten hakikatte bu yönde "Allah dinini tamamlayacaktır"bize baştan beri verilmiş bir müjdeye inanmamak umudunu yitirmek sağlam iman sahiplerinin yolu değildir.bu konuda üstad bediüzzamanın bir menkıbesini aktarmak istiyorum.

     

    "Bundan on sene evvel, (1910 yılında) Tiflis'e gittim. Şeyh Sanan tepesine çıktım, dikkatle temâşa ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: "Niye böyle dikkat ediyorsun?"

     

    Dedim: "Medresemin planını yapıyorum."

     

    Dedi: "Nerelisin?" "Bitlis'liyim" dedim.

     

    Dedi: "Bu Tiflis'tir."

     

    Dedim: "Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeşidir."

     

    Dedi: "Ne demek?"

     

    Dedim: "Asya'da, âlem-i İslâm'da üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek (kasılacak). Ben de gelip burada medresemi yapacağım."

     

    Dedi: "Heyhat! Şaşarım senin ümidine!"

     

    Dedim: "Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı (gündüzü) vardır."

     

    Dedi: "İslam parça parça olmuş."

     

    Dedim: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslam'ın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadisinde çalışıyor. Mısır, İslam'ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslam'ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir...

     

    kısrak'tan kasıt bizi doğuran kadınları yani annelerimizi işaret ediyor kanaatindeyim.çünkü onlar bizi dünyaya getirmekle kalmayıp bizim ilk ruh hamurumuzu da yoğururlar.bu noktada onlar çok büyük bir vebal'in altındalar.üstadın da dediği küheylan hedefe varırsa o şeref hem kendinin hemde kısrağınındır.ama ulaşmassa vebal, onu hedefe ulaştıracak kudreti aşılamadığı,onun eğitimiyle yeterince ilgilenmediği kısrağındır,yani annenin.bir toplumun 'ol'ması için ilk önce kadınların 'ol'ması lazım.cemiyetin kadını ruhi ve itikadi yönden bozuksa o topluma hayırlı evlatlar yetiştirmesini beklemek enayiliktir,safdilliktir.ve ilginçtir cemiyeti bozmak isteyen düşünceler ilk önce kadının ahlakını bozar.o, bozulduktan sonra gerisi zaten kendiliğinden gelir.


  5. benim de size tavsiyem ; insanları tanımadan etmeden ileri geri konuşmak ne derece doğrudur

     

    gökan bey bende öyle intiba bıraktınız demek ki bende bu mesajı yazma gereği hissettim.size kızarak veya yargılayarak söylemiyorum. ama ne zaman sizin açtığınız bir konuya denk gelsem, ya kitabınızdan bahsediyorsunuz ya şiirlerinizden ya da... her seferinde "bakın bunu ben yaptım ,haa bu da benim"gibi mesajlar yolluyorsunuz.kendi adıma konuşuyorum üstadın şiirleri dururken başka şiir okuma gayreti içinde değilim.yahu hem mana hemde şekil yönünden insanı doyuran içinde ruh barındıran üstadın elmas gibi şiirleri dururken,sizin, O'nu model alarak ondan esinlenerek yazıp ve yazdıktan sonra o'na bir teşekkürü çok gören şiirlerinizi okumam!!lütfen kırılmayın ama gerçekleri söylüyorum."aa ne kadar güzel yazıyorsunuz"deyip arkanızdan başka şeyler söylemek bana göre değil.

     

    mesela benim işim şairlik veya edebiyat değil.beni bir programa çağırsalar çok farklı konular üzerinde konuşuruz muhtemelen ve kimse yadırgamaz.ama sizin işiniz şairlikse ve program şiir üzerine ise ve hatta üstadı örnek aldığınızı söyleyip yazıyorsanız ondan bahsetmemeniz onun değererini düşürmez,halbuki hedefinizi en tepe noktadan seçerseniz ve benim idolum bu derseniz sizin değeriniz yükselir.ama görüyorumki siz kendinize daha düşük hedefler seçmişsiniz.

     

     

    Oktay, o söylediğiniz kimlerdir, hangi programda Üstad'ı andılar? Söylerseniz memnun olurum

     

    o kişinin sizin bu yazdığınızı okuduğundan eminim.benim burda isim vermem etik olmaz.ben sadece örnek verdim.ama o ismi çok merak ediyorsanız,ondan müsade aldıktan sonra size pm den söylerim.


  6. Bende bağlamada var çalan elde var elide kesmek gerekiyor mu?

    Allah Horasan ehli yolundan ayırmasın.......

     

     

    Şu halde, radyo, TV, bilgisayar, video gibi aletlerde, çalgı çalınıyorsa veya bakması haram olan resimler, görüntüler bulunuyorsa, çalgı aleti gibidir. Bu aletlerle çalgı çalınmıyorsa veya bakması haram olan resimler bulunmuyorsa, bu aletlerin bulunduğu odada namaz kılmak, mekruh olmaz

     

    komiklik yaptığınımı sanıyorsun şebek! önce yukarda yazılanları dikkatli oku ondan sonra atla ortaya.kaldıki bunların alıntı adreside yazılmış.kiminle ve neyle dalga geçiyorsun sen?her mesajın altında şebeklik yapmasanız rahatınız kaçar demi.illa her mesajdan bir kelime bulup o yöne kaydıracaksınız.adam olun! bağlamayı çalan ellerin hükmünü mesajı yazan kardeşimiz değil Allah verir hiç merak etme.


  7. dikkatimi bişey çekti.program boyunca üstad Necip Fazıl'ın adını hiç zikretmediniz.Üstad'ın,kişilik gelişiminiz boyunca üzerinizde hiçmi etkisi olmadı? ya da bu etki mevzu bahis olmayacak kadar önemsizmi? onu merak ediyorum.hakkıyla tanınmayan veya tanıtılamayan bu büyük Üstadı tanıtmak amacıyla yapılan bu forumda kendinize ait bir şiir başlığınız da mevcut,yeri gelince kitabınızın reklamını da yapıyorsunuz vs..

    Üstadı'ın çizgisini takip etmiyorsanız,onu içselleştirmiyorsanız burda işiniz ne? yok bunları yapmışsanız Üstad'a bir vefa selamı yollamak çokmu zordu?çünkü Üstad'a içten ve samimi bağlı bazı forum sakini kardeşlerimizin ülkenin en büyük tv lerinden birine çıktıklarında gördük ki üstadı anmadan yapamadılar.sizden bunu beklerdim bir NFK sever olarak.şimdi ise gözümde sadece kendi şiirlerinin ve kitabının reklamını yapmak için çabalayan biri olarak görünmektesiniz.bu imajınızı silmenizi tavsiye ederim.


  8. değerli arkadaşlar bir konuyu paylaşırken mutlak suretle kaynağını yazmaya çalışın.insanların bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.hem yazarın da hakkı yenmemiş olur.mesela yukarda harun kardeşim bu yazının sizin kaleminizden çıktığını düşünerek mesaj yazmış.halbuki yazı forumda daha önce yayınlandı,hemde mustafa islamoğlu başlığı altında..buradan ulaşabilirsiniz.

    bunu takip etmemiş ve görmemiş olmanız çok normal,ama kaynağanı yazmamanız çok yalnış.


  9. "Karşınızda belli bir partinin sempatizanı yok; bütün partiler kritiğimize açıktır."

    yazdığın anda okudum.ama bu kendine siyasi bir partiyi yakın hissetmiyecek diye bir kaide içermiyor.sen bizi koyu fanatik bir akparti sempatizanı mı zannediyorsun?onun için sana bir üst mesajımda bunları neden yaptığını sormuştum.ama senden cevap alamayınca konu muallakta kalarak kapandı.ondan sonra harun kardeşimle devam etti tartışma ve onunla bitti.yaptığım ufak çaplı araştırma sonucunda belli bir siyasi eğilimi olmadığını öğrendim,ve böyle bir mesaj yazma gereği hissettim.ama bu demek değildir seni sevmiyorum veya senden nefret ediyorum.bilakis burdaki her fert bu ideolocyanın parçası olduğu için ayrı bir yeri vardır gönül defterimizde.1994 ten beri yakından olmasa da takip ettiğim türkiye siyasasında değişik parti gruplarını kendime yakın hissetmişimdir.(rahmetli türkeş hayattayken mhp'yi bile).ama biz hiç bir zaman laikçisiyle,solcusuyla,ateistiyle bir olup kendimizden olan bu insanlara hakaret etmedik,onlara karşı cephe almadık.şimdi siz çıkıp bu insanları islam adına dahi yargılama hakkına sahip değilsiniz.o zaman sizin,ulu hakan II.abdulhamide karşı çıkan o müslümanlardan farkınız kalmaz.biz diyoruz ki;kuyruğuna basılan laikçilerin kopardığı ferfada ortak olmayın."biz sizinle aynı çizgide birleşmekten haya ederiz"demelisiniz.velev ki davanızda haklı da olsanız.o zaman can vermek üzere olan sistemin kenelerine daha da güç katmaktasınız.benim en çok kızdığım nokta bu..burada hepimiz bir oy hakkına sahibiz,istemeyen vermez bu kadar basit.yani çıkıpta ortalığı bulandırmanın,"yok şu hareketi şunun için yaptı şöyle bir planı vardı"gibi niyet okumanın hiç manası ve gereği yok.

     

    velahsıl kızdığım noktayı açıklayabilmişimdir umarım.bu arada sen antalyada askerlik yapmıştın sanırım yalnış hatırlamıyorsam.:pc:


  10. sevgili kardeşim harun..

     

    burdaki varolma amacımız, insanları incitmek,kırmak hele hele kişilerin " hak"sahasını ihlal etmek hiç değil..seni ne şahsen ne de burdaki sanal kişiliğinle tanımam.takınmış olduğum sert tavır genel manada ve bütün olarak senin şahsına değil, bana göre haksız,sana göre haklı bir eleştiriye..bu mesajı yazmama sebep olan nedene gelince, senin bu eleştirileri kendine göre doğru veya yalnış islam ve hakikat adına yapıyor olman,sende hiç bir art niyet veya muhalif bir siyasi parti eğilimi görmemem ve bazı kardeşlerimin hakkında olumlu düşünce belirtmeleri..belki de bunun orta yolu;bu konuda çok hassas kişilerin varlığından haberdar olarak mesaj yazmanız.sizin bir kaç mesajınızı inceleme fırsatım oldu.ve edindiğim izlenim şu oldu:genel manada çok temiz ve halis bir niyete sahip,ama olaylara doğru veya yalnış çok çabuk tepki veren bir kişilik. ama zamanla bunuda aşacağına eminim.o da tek şartla,burda devamsızlık yapmama şartıyla..Allaha emanetsin.


  11. bu forumun yüzde %99.9 unu gömdüğüne göre geriye yalnızca sen kaldın ayakta ,hey yavrum heyy!yürü be kim tutar seni! Senin iddalarına cevap verme zahmeti bile duymayan kişileri mağlup hatta ölü,kendini de herkesi yenen allame-i cihan sanmam yaptığın bunca komiklikten sonra ibret verici.eskiler şöyle der:’ konuşmayı biliyorsan konuş insanlar ilham alsınlar;konuşmayı bilmiyorsan sus insanlar adam sansınlar.Bu forumdaki herkesi gömme sevdalısı birinin, herkese “sevgili dostum”gibi bir ifadeyle seslenmesi bana göre ikiyüzlü ve riyakarca..”yüzünüze gülerek sövüyorum”dan hiçbir farkı yok.canbazsın ama canbazlığın burada para etmiyor.yokmu sizin muhitte seni oynatacak bir sirk?sen yanlış geldin burası sirk değil be yavrum?

    Senin iddalarına cevap vermeyi düşünmüyordum,çünkü cevap vermeye değecek bir idda yoktu.ama cahillikte sınır tanımadığın için seni muhatap almak zorunda kaldım.

    Evladım ilk önce “ulu” kelimesini açıkla bana,bu kelimenin kaynağı nedir,nerden gelme,isimmi fiilmi,sıfatmı zarfmı,türkçemi yabancı kökenlimi?manası,yücemi yoksa yükseklikmi,peki “ulu”kelimesi yükseklik ve yücelik manasına geliyorsa “âli”ne manaya geliyor bana açıklarmısın allame-i cihan hazretleri?ama nasıl olur bunların her ikiside aynı manaya nasıl gelebilir?sendeki durum nedir biliyormusun?akıl cüceliğinin insana bahşettiği az bilgiyle çok yorum yapma ciheti..senin durumun budur.

    Aman yarabbim “ulu”kelimesine bu kadar mana,bu kadar ağır bir yük yüklendiğini belki bu kelime ömrü hayatında görmemiştir.sadece tdk sitesindeki yoruma bakıp kelimeye ilahlık yükleyecek hazret.yani sırf bu kelime yükseklik ifade ediyor diye (dikkat edin yücelik etmiyor,sadece yükseklik.yüksek'te değil,sadece yükseklik ,konum olarak yükseklik) Allah’ın sıfatlarıyla karıştırıyor.o halde her yüksek değer,kişi için “bunlar ilahlık iddasındalar”narasını basarsın.işte cahil olma durumuyla çok lakırdı etmenin insana bahşettiği toplum içinde meddah sıfatına layık olma durumu budur.bir başka iddia ise ulu hakan 2.abdülhamid zamanında yaşayan herkesin istibtad yönetimini eleştirmesiymiş.ama 10 sene sonra hepsinin hata ettiğini anlayıp pişman olduklarını görmezden geliyor.işte ulu hakanı ulu yapan ana sebep burada yatıyor.herkesin kötü dediği bir olaya iyi dedikten sonra bu uğurda hayatını feda eden bir insanın haklı çıkması onu “ulu” yapan (dikkat et konumunu yükselten.daha önce yükseklik ifade ettiğini söylemiştim.inanmıyorsan bilen birine sor.tdk ya güvenip yola çıkma yolda kalırsın!)yegane sebeplerden bir tanesidir.şimdi karşıma çıkıp,Allah’ta çok yüksek,nasıl olurda abdülhamid, Allah’a ait bir sıfatla sıfatlanır deme.umarım öyle bir hata yapıpta karşıma gelmesin.

    Devri istibdat,bir hastalığın karantina altına alınıp tedavi edilmesine benzerki;bundan en çok hasta olan şahıs şikayet eder.devri istibdata istisnasız bir çok aydının muhalefet etmesi bu sebepledir.ameliyat masasındaki bir hastaya neşter vurduğu için kalkıp doktoru yumruklaması halinde nasıl ki kendisini ölüme götürecekse,devri istibdata karşı gelen milletin ölümü çok sürmeden gerçekleşti.tarihi olaylarla sabit.

    Sen sadece istibtad devrine şartlanmış kurmalı saat gibi ötüyorsun.o zaman ona karşı gelenler gibi tarihten sende ders almışa benzemiyorsun.

    Biz seni toprağa vermiyoruz ,çünkü sen ölü doğan bir fikirsin.kusura bakmakta serbestsin.


  12. değerli arkadaşlar,boşuna nefes tüketiyorsnuz.çünkü muhatabınız sizden istifade etmek amacıyla bilgi istemiyor.bilakis kendi bildiği doğruları, bizim bildiğimiz doğrulardan daha üstün olduğunu ıspatlama gayretinde...sizin ulu hakan II.Abdulhamid han hakkında sıraladığınız ve doğruluğu kat'i olan maddelere ulaşabilmesi, sadece "google"mesafesi kadar uzaklıkta iken neden buraya gelip üye olup mesaj yazma zahmetine giriyor?emin olun ki buraya bir mesaj yazmaktan daha az bir süre içinde Abdulhamid hakkındaki bütün bilgilere ulaşabilir.ama niyet halis olmadıktan sonra böyle bilgileri görmezden gelip "bana ıspat edin" naraları atar muhterem zat.yahu arkadaşım biz sana neyi ıspat edecez Allah aşkına?hakikatın ıspata ihtiyacı varmı?bizim bu hakikati ispat gibi bir gayretimiz olamaz,bilakis biz sizden bu hakikatin aksini ıspat etmenizi öneniririz.buyrun bakalım çıkarın elinizdeki belge ve bilgileri de bize ulu hakanın "ulu" sıfatına nail olmadığına dair sebepleri sıralayın ve ulu sıfatına nail olmadığını ıspat edin.bizi bildiklerinize inandırabilecekmisiniz bakalım?"ama siz peşin hükmünüzü vermişsiniz, inanmassınız"sesini duyar gibi oluyorum sizin tarafınızdan.peki sizin yaptığınızda bu değilmi?siz kendinizi bu hakikatlere inanmamaya o kadar şartlandırmışsınız ki ;gözüyle görmediği Allahı "bana ıspat edin"diyen maddeciden farkınız yok,inanın bana yok.çünkü siz gerçekten bir şeyler öğrenmek için gelip usulunca soru sorsaydınız,site yönetimindeki en üst yöneticisinden (hoş herkes aynı mertebede ya sadece niteleme bizimkisi)en en yeni üyesine kadar size bir şeyler sunabilmek,sizin ihtiyacınız olan bilgi ve belgeleri önünüze sermek için canhıraş çalışırdı.hepsine kefilim.ama bu saatten sonra bu tarzınıza rağmen bizden belge ve bilgi istemeyin,şahsım adına böyle talepte bulunan şahsiyete önce şunu sorarım?siz bana bunun aksini ıspat edin,ondan sonra gerekli savunmaları yaparız.yalnış anlamayın sakın azizim, sizi muhatap almıyoruz olayı değil,dedim ya,evvela usul,herşeyin başı olan usul..umarım anlamışsınızdır.


  13. "fikri peşin söylemede peşin hükümcülük değil fikir namuskarlığı vardır"(1) düsturundan hareketle biz fikrimizi peşin söyleyip onun çerçevesinde mülahaza yapılması taraftarıyız.

    farklı tarihlere de açığız ve onların bize vereceği farklı ve doğru her harf için kölesi oluruz.amma velakin daha önsözünde "kızıl sultan,said-i kürdi" ifadelerini kullanan tarihi ve tarihçiyi tarihin tozlu raflarına koyarız!çünkü bunların lügatlarında zaten bu insanları peşin reddetme vardır.

    bizim okuduğumuz farklı tarihe dayanarak şunu bedahatle söyleyebiliriz ki ulu hakan 2.Abdülhamid yaptığı herşeyin %99.9 unu bu millet ve dolayısıyle islam için yapmıştır.bizim okuduğumuz farklı tarih böyle diyor.

    bir tane muhalif tarih kitabı okudun diye,mal bulmuş mağribi gibi gelip ona buna bilmeden ve şuursuzca saldırman hiç etik değil.madem "farklı tarih farklı tarih"diye ötüp duruyorsun o zaman buraya o farklı tarihin kaynağını da yaz.yaz ki farklı tarih diye yutturmak istediğin tarihin yazarını görelim.

     

    sizin farklı tarih diye lanse ettiğiniz,ilköğretim ve lise'de okutulan tc.inkilap tarihi ve N.FAZIL dışındaki tarih kitapları olduğunu düşünüyorum.esasında kendinizle çelişmeye daha ilk yazınızdan itibaren başlamışsınız.

     

    şöyleki:

    ''ASLINDA BİRÇOK KİMSELERİN ŞEYHİ, ŞIHI, HAKANI, ULU HAKANI, YÜCESİ, KUTSALI DİYE BİZLERE EZBERLETİN BİRÇOK ŞAHSIN HİÇTE ÖYLE OLMADIKLARINI GÖREBİLİRSİN.''

    Allah aşkına bu ülkede ilkokul 1.sınıftan itibaren taaa üniversiteyi bitirinceye kadar bize öğretilen ,kafamıza sokulmak istenen açıkçası bize dikte edilen tarih nedir? cevap vereyim:

     

    1)tüm padişahlar ve onların yönetim şekli kötüdür! o tarihin sayfalarında "ulu hakan"diye bir ibareye rastlıyamassın.

    2)islamla ilgili ne varsa hepsi gerici yobaz ve geri kalmışlığımızın ana sebebi...

    3)bizi o yönetim şeklinden ve onların diktatör yönetiminden kurtaran atatürk ve silah arkadaşlarına birçok dinci kanaat önderi ayak diremiştir.(şeyh said,said nursi vb.)

    4)bizleri o yönetimlerden kurtaran herkesin adı kahraman(!) kendi hevesleri uğrunda osmanlıyı 1.dünya savaşına sokanlar da dahil.

    5)mehmet akif'i ,bizlere öğretilen hiç bir tarih kitabı tenkid etmez. bilakis hepsinde övücü ifdeler mevcuttur

     

    buna benzer size 10 larca madde daha sayabilirim ama lüzumu yok bunlar dahi kafi.Abdülhamid mevzuunda hiç bir tarih kitabı okumasak,hakkında hiç bir araştırma yapmasak sadece fiilozof rıza tevfik'in şiirini okusak bile ittihad ve terakki cemiyetinin Abdulhamide karşı nasıl bir iftira kampanyası yürrüttüğünü kör olsak dahi görürüz.(görmek istemiyorsak o da ayrı mevzu tabi)

     

    açıkçası sizin buraya gerçekleri öğrenmek için geldiğinizi düşünmüyorum.sizin ,"farklı tarih" diye bize sunmak istediğiniz, bizim inandığımız gerçekleri topyekün reddettikten sonra onun miferi etrafından dönen ve ona paralel yazılmaya başlanan tarih.diğer yazılarına cevap vermeye lüzum bile görmüyorum,sadece bir cümleniz bile içinde düştüğünüz çelişki için yeter.

     

    1-Necip Fazıl KISAKÜREK


  14. Mesele direk olarak, hayatı boyunca tek bir taviz dahi vermemiş olan, 'biz laik olmasakda laiklere saygımız var'' diyen milli görüş milletvekilini ve topyekün partiyi defterinden silen Üstad Hazretlerinin şiirleriyle ADAM OLmuş bir tipin bu hale gelmesidir

    yazık yazık! üstadın ideolocyasına namzet olmak istediğinizi ve size güvenen insanlar tarafından üye resminizin altına,göze batacak şekilde yazılan ''ideolocya sınıfı''yazısını gördüğümde sizin adınıza üzülmedim desem yalan olur.daha üstadın,milli görüşü neden sildiğini daha doğrusu milli görüşün tepesindeki bir kaç kişiyi tek defterinden sildiğini geri kalan taban kısmına ise''onlar hariç''dediğinden bi haber olmanız bununla da kalmayıp ülkede ne kadar islam düşmanı mankafa ırkçısı,ulusalcısı,ateisti,solcusu ve liboşunun paçavra gazetelerinde yazdıklarını aynen aktarmanız,ne kadar yalnış fikirler içinde yüzdüğünüzün işanesidir.

     

    evet RTE ye üstadın şiirleri ve ideolocyası yön verdi,GÜL de keza..her ikiside adam gibi adam bundan ne bizim şüphemiz ne de onları buraya getiren %50 nin şüphesi var! hadis meali :'Benim ümmetim sapıklık üzere biraraya gelmez. Onun için cemaatten ayrılmayın! Zira Allah’ın kudret eli cemaat üzerindedir. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr)

    bu insanların adamlığından şüphe duyanlar bu halka yüksekten bakan,hor görenlerdir bunu da kafanıza sokun!!!!bir yanda türkiye nüfusunun yarısı,muhafazakar dindar kesimin tamamına yakını varken çıkıpta bu tarz söylemlerde bulunmak,en başından bu insanlara hakarettir.ondan sonra hadisi şerifi inkar etmektir.

     

    Mesele 94'te 'hem müslüman hem laik olunmaz' diyen bir tipin şimdi 'türkiye laik sosyal bilmem ne cumhuriyetidir' demesidir

    evet 94 te öyle diyordu.ama 'türkiye cumhuriyeti laik değildir sosyal bir devlet değildir' demiyordu.dikkat edin arada ufak bir nüans var.birincisinde şahıs tanımı 2.sinde ise devlet tanımı var.şahısları değiştirmek kolaydır ama devletin sistem ve rejimini değiştirmek o kadar kolay olsaydı bunca fikir ve aksiyon adamı,,alim şahsiyetler başbakan ve cumhurbaşkanları zindanlarda çürümezdi,dar ağacında sallanmazdı!!bugün de ben laik oldum demiyor,bilakis bugüne kadar hiç kimsenin dokunamadığı kimselere dokunuldu.şunu unutma ki eğer bugün RTE darbe tarzı veya demokrasi dışı bir müdahaleyle ordan indirilse kaybeden hepimiz olacaz.azıcık akıllı olun yahu.adamlar açıkça çıkıp şu mahkeme bizden şu savcı bizden şu general bizden diyorken bunların üzerine giden bir başbakan dinsiz dahi olsa desteklenir.tıpkı üstad bediüzzamanın içki içen dp adayını desteklediği gibi...

     

     

    Mesele bir sakallının dizinin dibinde hiç sıkılmadan ve korkmadan poz veren Belediye Başkanının şimdi o sakallı temsil ettiği, ekonomik, sosyal, hukuksal değerlerin en üstünü olan bir rejim üstü rejime(!) nasıl baktığıdır.

     

    ah be üstadım gene kitabın ortasından konuşuyorsun.tabiri caizse işkembeden sallıyorsun.o bahsettiğin sakallı (taliban liderini kastediyorsun sanırım)o zamanın şartlarında bir mücahit,anti komünizim savaşçısıydı abd ve cia nın gözünde.bilmezmisin ki abd ve cia kimi desteklerse bizim yardakçı, yandaş,cartel basını da onu destekler.o zamanın konjöktürüyle bugünün şartları aynı değil.çünkü o zamanda ona çağdışı,yobaz şeriatçı gözüyle bakılmıyordu.o yüzden onun dizinin dibinde oturan belediye başkanına da kimse tepki göstermedi ama iş döndü dolaştı taliban abd ye düşman oldu hepsi birden öcü,çağdışı,yobaz şeriatçılar oluverdi ..bu şartlarda birisi çıkıp ta taliban şeyhinin dizinin dibinde oturursa yer yerinden oynar,ama o zaman hiç bir şey olmadı,dikkatini çekerim.tabi arşivlerde o resimleri bulan cem uzan ilk saldırıyı yaptı ardından doğan medya..yahu azıcık aklı olan bu masallara 1 metelik prim vermez.

     

    cartel medyasına göre:iflah olmaz bir adam,dün neyse bugün de o,gizli emelleri olan ve günün birinde muhakkak ortaya çıkaracak olan biri.

     

    bizden diye tabir ettiğimiz kesimin bir kısmı ise;erbakan ağzıyla, mangalda kül bırakmayan söylemlerle,ama iş icraate geldiğinde kedi olanların ağzıyla:bunlar değişti,islam gömleğini de çıkardılar.bakın dün şeyh dizinde bugün ab kapısında..bunlara oy veren ceheneme gider vs..

     

    hepsinin üstüne bu söylenenlerden şunu çıkarıyorum.bu adamlar neden şeriatten bahsetmiyorlar,neden islam rejiminden bahsetmiyorlar neden bu konuda hiç konuşmuyorlar.buna kısa bir cevap verelim,az ve öz.

     

    Demokrasyanın tam hakkını isteyerek, kanun yoluyla, fakat sonuna kadar tam hareket ruhunu elde etmedikçe, “ukde-i hayat” ımızda bütün canımız emilecektir!Biz, kanuna aykırı şekilde “İslamı getirin!” demiyoruz; “Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!” diyoruz.


  15. olumlu yönde değişim güzeldir.çünkü arz edilen ürün kadar arz ettiğiniz ambalajda çok mühim yer teşkil ediyor.sırf ambalajı jan janlı diye bir sürü şey alıyoruz.şimdi burdan yola çıkarak sözü giriş sayfasındaki yeni resme getireyim.ya da banner'e farketmiyor.eskisi daha hoş duruyordu sanki? üstadın bir kaç fotoğrafıyla beraber fatih'in at üzerindeki istanbula giriş resmi çok şık duruyordu.yeni resim ise siyah beyaz bir filmden alıntı gibi sanki, çok donukduruyor.'7'den 77'ye 'yazısı da kafiyesiz gibi..şekil olarak her ne kadar simetrik görünse de okunuşu itibariyle kafiyesiz duruyor.7'den 70' olsa daha bi okunuşlu olur bana göre..şimdilik bu kadar . :)


  16. Bu konuyu aydınlatalım.

     

    Recep Tayyip Erdoğan, Üstad'ın konferanslarında bulunmuş, kendisiyle yüzyüze görüşmüş olabilir. Hatta, böyle değil ama, günün 24 saatini bilfiil Üstad ile geçirmiş de olabilir.

     

    Fakat bu vakıalar, Recep Tayyip Erdoğan'ı, Üstad'ı bütün fikriyatı ve davası ile büsbütün anlamış, benimsemiş, önemsemiş ve hayata geçirmiş biri kılmaz. Fikriyat ve icraatlar birbirini tutmuyorsa, sorun büyüktür.

     

    Üstadımın, "Yakınlıktan ötürü, kaçıp gitmiş yakınlık.." mısraları bu konuyu yeterince açıklamama vesiledir.

     

    Bildiğim kadarı ile Üstad, birkaç gerçek talebesi haricinde, diğer talebelerini elemiştir.

     

    Ya biz...

     

    Biz, ya kendi vicdanımızda eleneceğiz ya da talebelik makamına layık olmaya çalışacağız.

     

     

     

    Nazım Hikmet mevzuuna gelince, CHP'nin çarşaf açılımının birebir kopyası derim. Oy derdi nelere kadirdir, oy...

     

    bizi bu karmaşık ve çetrefilli konuda aydınlatarak üzerimize attığın borcu ömür boyu ödeyemeyiz.iş bu sebeple ömrümün geri kalan kısmını senin sözünden çıkmayarak eda etmeye çalışacam.

     

    RTE ye duyduğunuz bu hadsiz öfkenizin sebebini çok merak ediyorum,yemin ediyorum çok merak ediyorum.RTE nin yaptığı her fiil ve eylem sizin gözünüzde oy için yapılmış olarak görünüyor.hatta davos'u da bu bağlamda ele alarak hatta hafiften sırıtarak''oy için yaptı bunu canım bunu bilmeyecek kadar eşşek değiliz heralde'' manasına gelebilecek bir ileti yollamıştınız.sizede bir şey beğendiremiyor adamlar napsa oy için yapılmış oluyor.şimdi size bir soru soracam ama samimi bir şekilde cevap istiyorum delikanlı gibi buraya yazılacak.türkiyedeki siyasi partiler içinde kendinize en yakın gördüğünüz hangisidir,varsa böyle bir parti onun liderini de değerlendirirken üstadın ideolocyasını ve islamı kendinize şablon olarak baz alıyormusunuz?eğer gönlünüzde hiç bir siyasi parti yatmıyor ve RTE yi bu bağlamda objektif olarak değerlendiriyorsanız size şapka çıkarır ve alnınızdan öperim.ve sizi üstadın 'gençliğe hitabesinde' bahsettiği; ''Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek müslümanlığın “nasıl” ını ve “ne idüğü” nü her haliyle gösterecek bir gençlik…''gençlerden biri olarak değerlendireceğim.ama ama gönlünüzden başka bir siyasi parti geçiyor ve bunu sırf muhalif olduğunuz için söylüyorsanız bilinizki sizi ithamların en ağırıyla itham etmekten çekinmem!.

     

    RTE'nin üstadın ideolocyasına paralel olmayan eylem ve icraatlarını da eleştirmişsiniz.burda mühim olan üstadla %100 bir paralellik olması değil,islam davasıyla paralel olması şarttır.çünkü dava tek olunca izlenen metod önemli değil,hedefe doğru olumlu gidiliyormu ona bak sen.yoksa ne rahmetli MENDERES ne de rahmetli TÜRKEŞ üstadın ideolocyasına bağlı idiler.ama her ikisi de üstadın mazharına nail olmuş şahsiyetlerdir.

     

    Erzurum mitinginde bir çocuğa Sakarya Marşını söylettiler. Arkada Tayyip Erdoğan... Sonra başka toplantıları ve hitapları geldi aklıma. Midem bulandı açıkçası. Vay be dedim nerden nereye... Şeyh dizinden bilmem kimin, ayaktakımının ayağına
    .

     

    midenizi bulandıran nedir üstadım?mitingte sakarya marşının okunmasımı dokundu size?şeyh dizinden ayak takımının ayağına derken?şeyh kim,ayak takımı kim?


  17. Eger sekizinci madde doğruysa Bediüzzaman'ın bu gerçekleri görmesi gerekir ki anlaşılıyor ki zamanında görememiş ayrıca o zaman adeta bir moda akımı haline dönüşen Ulu Hakan muhalefeti de bilinmekte.

     

    eğer bir insanda keskin zeka,harikulade bir akıl,derin bir firaset ve akılları hayrete düşüren güçlü bir hafıza mevcutsa,bu,onun ehl-i gayb veya 'batını bilmesi gerekir' şeklindeki eleştirilere maruz bırakamaz.öyle bir kural olsaydı,insanlığın en tepesindeki peygamber efenndimiz(a.s) sahabiler içine sızan münafıkları tesbit ederdi.biz bediüzzaman hz.lerinin yukarda sayılan tüm özelliklere haiz olduğunu biliyoruz.elmasa çamur bulaştırmakla değeri düşürülemez,elmas her zaman elmastır.üstad ,'son devrin din mazlumları'kitabında bu konuya şöyle değinmekte.

    hususiyle evvela ittihat ve Terakki cereyanının karşısına dikiliyor. (Jön

    Türk) tipinin heykelleşitirdiği her türlü maymunvâri taklit ve züppeliğe muhaliftir.

    Onlara şöyle hitap ediyor :

    SİZ DİNİ İNCİTİYORSUNUZ; ALLAHIN GAYRETİNE DOKUNUYORSUNUZ! ŞERİATİ

    ALAYA ALIYORSUNUZ! BU GİDİŞİN SONU ÇOK FECİ OLACAKTIR!

    Fakat buna ve daha nice Şeye rağmen bir aralık ona kapılmaktan nefsini koruyamayacaktır

     

    HÜRRİYET :

    Hürriyet adlı, kimsenin aslını ve özünü bilmediği ve esasta Türk ruh nizamını bozmak ve İslâm

    birliğini parçalamak gibi bir gaye güttüğünü anlamadığı cereyan, «Eski Said» derecesinde

    Bediüzzaman'ı da içine alıyor ve ona, şeriata bağlılığına ve ittihatçılara aykırılığına rağmen,

    Abdülhamîd Hân'a da zıt bir rol oynatıyor. Bu devrede Said Nursî, tarafını tam tâyin edemez ve

    hem ittihatçılara, hem Abdülhamîd'e bağlı bazı çizgiler arasındaki tezatı-göremez vaziyettedir.

    Biricik dâvası islâm olduğu hâlde onu «ağyarını mâni ve efradını cami», yâni bütün zıtlarını

    uzaklaştırıcı ve yakınlarını kucaklayıcı şekilde ele almaktan uzaktır.

    Evvelâ Derviş Vahdetî'nin «Volkan» isimli gazetesinde, kendisi bu basit adamın çok üstünde

    olduğu hâlde birtakım yazılar yazıyor; sonra 31 Mart Hâdisesine karışıyor, fakat hâdiseyi

    körükleyenlerden değil de fikirde kolaylaştıranlardan ve böylece bilmeksizin 31 Mart tertipçisi

    ittihatçılara imkân verenlerden oluyor. iş çığırından çıkınca da âsi askerleri yatıştırmaya çalışıyor

    ve onları itaate getirmekte hayli başarı gösteriyor.

    Bediüzzaman, 31 Martçılarla beraber Divan-ı Harp huzurunda muhakemeye çekildi. Onbeş kadar

    sarıklı da idama mahkûm ve bu hüküm hemen infaz edilmişti. Asılanlar, mahkeme binasının

    bahçesinde, darağacında sallanırken Bediüzzaman'ı bu manzara içinden geçirerek hesaba çektiler.

    Divan-ı Harp Reisi Hurşit Paşa sordu:

    — Sen de şeriat isteyenlerden imişsin; öyle mi?

    Said Nursî, eşkiya reisinden daha korkunç Paşaya şu cevabı verdi:

    — şeriatın tek hakikatine bin vücudum olsa fedaya hazırım! Çünkü şeriat biricik saadet sebebi,

    adalet örneği ve fazilet temsalidir. Fakat benim şeriat isteğim, âsi askerlerin dileğine uymaz.

    Benim o türlü dileklerle hiçbir alâkam olamaz!

    Ve Said Nursî beraet ediyor, Beraet kararı bildirilince mahkemeye teşekkür etmiyor, salondan asık

    yüzle çıkıyor, arkasında "»kalabalık bir halk yığını, Sultanahmede' kadar yaya yürüyor ve yolda

    kendi kendisine defalarca mırıldanıyor:

    «— ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!»

     

     

    Afgani hakkında en doğru politikayı Ulu Hakan uygulamıştır keza yanında tutmuş ve kontrol altında olmasını sağlamıştır. Ancak feraset sahibi olmayan bir takım zevat Ulu Hakan'ı anlayamamış veya ona güvenmemiştir ancak daha sonraları görüyoruz ki Ulu Hakan'a güven duymayan ve onunla beraber hareket etmeyenler kendi aralarındaki her türlü görüş farkına rağmen kendi aralarında birlik olmayı gayet iyi başarmışlar

     

    bu planı tertipleyen ittihat ve terakki zihniyeti ulu hakanı tahttan indirene kadar gayet sıkı bir şekilde "dirsek temas"halinda çalışmışlardır.ama ulu hakan düşürüldükten sonra gayeleri ortaya çıkan ittihat terakki kendi içinde bölünmüştür.bunun en büyük misali filozof rıza tevfiktir.rıza tevfik'in gerçekleri görüp döndükten sonra ,"Abdulhamid'in ruhaniyetinden istimdat"şiirini yazmıştır.adeta tarihin köşe taşı olan bu şiir yüzünden üstad necip fazıl'da neşrettiği için türklüğe hakaretten ceza almıştır.buyrun o şiir.

     

     

     

    Nerdesin şevketli Abdülhamîd Hân?

    Feryadım varır mı bârigâhına?

    Ölüm uykusundan bir lâhza uyan!

    şu nankör milletin bak günahına!

     

    Tarihler adını andığı zaman,

    Sana hak verecek ey koca sultan!!

    Bizdik utanmadan iftira atan

    Asrın en siyasî Padişahına!

     

    Divâne sen değil, meğer bizmişiz,

    Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz.

    Sade deli değil, edepsizmişiz,

    Tükürdük atalar kıblegâhına!

     

    Milliyet dâvası fıska büründü

    Rida-yı diyanet yerde süründü,

    Türkün ruhu zorla âsi göründü,

    Hem Peygamberine, hem Allahına.

     

    Sonra cinsi buruk, ahlâkı fena,

    Bir sürü türedi, girdi meydana

    Nerden çıktı bunca veled-i zina?

    Yuh olsun onların ham ervahına!


  18. denize düşen yılana sarılır.bir taşla 2 kuş vurma hesabı yapan hürriyetin içine düştüğü çaresizliğin resmidir bu.türkiyenin en büyük gazetesinin(!) çaresizlikler içinde acılar içinde kıvrandığının en somut örneği..başbakandan,doğan grubu olarak sürekli yedikleri tokatların acısını,her zaman yaptıkları gibi,yalan yalnış haberlerle magazinimsi ve yüzü olmayan yazarlarla bel altından ve üstad üzerinden yapma çabaları..böyle yaparak güya hem üstadın sürekli yükselen değerini düşürme hemde diğerine haddini bildirme hesapları..hiç alakası olmayan bir şahsiyetle üstadı aynı kefede değerlendirmek,kargaları bile bir taraflarıyla güldürmektedir.

     

    milliyetsiz milliyetin dünkü manşetine bakarsak bunun bir plan ve program dahilinde yürüdüğünü görürüz.

    fft1_mf179540.Jpeg

     

    bize düşen nedir?bir gazete için en büyük korku traj'dır.bu gruba her şubemizle boykot uygulayalım.eşimiz dostumuz arkadaşımız kime sözümüz geçiyorsa bunları boykot ettirelim.

     

    lütfen içimizdeki israili boykot edelim.içimizi düzelttikten sonra dışımız kolay herşey kendiliğinden gelir.


  19. sizler ne bahtiyar insanlarsınız.öyle yürekler varki ;üstad'ın yürüdüğü bir yolda yürümeyi,baktığı bir denizin suyuna dokunmayı,konuştuğu bir insanın eline sarılıp öpmek için hayatındaki bir çok şeyden feragat edecekler.

     

    siz bahtiyarsınız,O'nun yattığı yerde O'nu ziyaret edebiliyor,içinizi dökebiliyor, derdinizi paylaşabiliyor,toprağını yüzünüze sürüp ağlayabiliyorsunuz..dedim ya sizler ne kadar bahtiyarsınız..


  20. başbakanımızın davostaki çıkışı bütün islam aleminde büyük çoşkuyla karşılansa da,bütün müslümanların yüreğine su serpse de, hilafet ve osmanlı fikri sanki daha çok islam alemini bir birine kırdırmak isteyen güçlerin işi gibi geliyor.islam aleminin birbirine her zamankinden daha çok sarıldığı bu zamanlarda "nasıl yaparız da kargaşa çıkarırız" hesapları yapan şer odaklarının planı gibi geliyor.çünkü artık islam devletlerinin büyük çoğunluğu ulus devlet haline geldiği için böyle bir fikre sıcak bakacaklarını zannetmiyorum.


  21. Mustafa İSLÂMOĞLU'nun Gerekçeli Meal-Tefsir Kitabında Bir Âyetin İnkârı

     

     

    Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı, bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu.

     

     

     

     

     

     

     

    Rahmân ve Rahîm olan Allâh ism-i şerîfiyle! Bizleri Ehl-i Sünnet itikadı üzere sabit kılan Allâh-u Te'âlâ'ya hamd-ü senâdan, Cumhur'un yolundan ayrılanları, İslâm ipini boynundan çıkarmakla niteleyen Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e salât-ü selamdan ve O'nun yolundan bir karış bile ayrılmayan âl-i ashâbına hayırla duadan sonra: Sohbetlerimize devam eden kardeşlerimizin: "Mustafa İslamoğlu nasıl biri? Kitapları okunabilir mi ve derslerine gidilebilir mi?" şeklindeki ısrarlı soruları üzerine bu fakir kardeşiniz, bu kişinin kitapları hakkında bir araştırma yapmak zorunluluğu hissettim. Elime geçen "Yahudileşme temâyülü" kitabı bana bu kişinin ne kadar çelişkili ve karmaşık batıl görüşlere sahip biri olduğunu kolayca anlatmış oldu. Bu esnada fıkıh âlimlerinin cumhurunu, "Hayızlı kadınların camiye giremeyeceği" gibi bazı fetvalarından dolayı Yahudilere meyletmekle suçladığını görmem de işin tuzu biberi oldu. Sonra bana verilen "Üç Muhammed" kitabında, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına tazim sadedinde yazılmış olan Kâzî İyaz (Rahimehullâh)ın "eş-Şifâ"sı ve İmâm-ı Süyûtî'nin "el-Hasâis"i gibi muteber eserlerde geçen sahih rivâyetleri tenkit ederek, "Bu kitaplarda anlatılan hârikulâde vasıfların Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)de bulunmadığı"nı söylemiş olduğunu görmem, bende tedavisi kabil olmayan çok derin bir yara açtı. Ama daha sonra elime geçen "Gerekçeli Meal" kitabında onun, bu yazımızda örneklendireceğimiz üzere; "Teröristlerin cezasıyla ilgili" bir âyeti nasıl yok saydığını, "Tur dağının Yahudiler üzerine kaldırılması" gibi bazı mûcizeleri ne tür sudan bahanelerle reddettiğini ve "Uzeyr (Aleyhisselâm)ın yüz sene ölü bırakıldıktan sonra diriltilmesi" gibi, Allâh-u Te'âlâ'nın yaşanmış olaylar olarak kıssa ettiği bir takım gerçekleri nasıl temsil ve mecaz olarak nitelediğini görünce, onun Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in şanına izafe ettiği nâkısaları ve müctehid imamları Yahudilere meyletmekle suçlayarak onlara attığı iftiraları yadırgamaz hale geldim. İnşâallâh bu yazımızı takip edecek yazılarımızda, onun bu tür fasit ve müfsit görüşlerini ibtal etmek üzere bir takım ilmî reddiyeler kaleme alacağız. Ancak bu yazımızda Mâide Sûresinin otuzüçüncü âyet-i kerîmesinde geçen İslâm'ın önemli bir hükmünü nasıl yok saydığını beyan etmeyi münasib gördük. Şimdi ilk olarak kendisinin mealine ve dipnotuna hiç müdahale etmeksizin yazdıklarını size aynen aktaracağız, daha sonra da tahlilini hep birlikte yapacağız. "Allah'a ve Rasûlü'ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğu yaymaya çalışanların öldürülmeleri ya da asılmaları veya muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi, yahut bulundukları yerden sürülmeleri, sadece (âdil) bir karşılıktan ibarettir. Bu, onların dünyada uğradıkları zillettir; âhirette ise onları korkunç bir azap beklemektedir." Yazar bu âyetin dipnotunda (1/197) şu kaydı düşmüştür. "Bu cümle bir 'inşa' cümlesi değil bir 'ihbar' cümlesidir ve dolayısıyla Kur'an el ve ayakların çaprazlama kesilmesi gibi bir cezayı emretmemekte, sadece nakletmektedir. Bundan öte, Allah Rasû lü'nün hiçbir muhalife böylesi bir ceza uygulamadığı da tarihi bir gerçektir." Mezkûr şahsın mealini ve gerekçesini böylece okumuş oldunuz. Buna mukabil bir de Üstâdımız Mahmud Efendi Hazretlerinin hazırlamış olduğu "Kur'ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlîsi"ndeki meale göz atalım. "Allâh'a ve Rasûl'ün(ün dostları olan müminler)e harp açmakta olan (ve insanların yollarını kesip mallarını çalan) o (imansız) kişilerin ve (Müslümanlardan da olsa) yer(yüzün)de fesat (ve bozgunculuk çıkartmak) için koşuşturan kimselerin cezası, (sadece öldürmekle yetinmişlerse,) ancak (kısas yoluyla) öldürülmeleri yahut (cinâyetle birlikte mal da gasbetmişlerse,) asılmaları veya (cinâyet işlemeyip sadece mal almışlarsa,) ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da (korkutmadan başka bir şey yapmamışlarsa,) o (oturdukları) yerden sürül(üp hapse gönderil)meleridir. İşte sana! Bu (cezalar), dünyâda onlar için büyük bir (alçaklık, rezillik ve) rüsvaylıktır, (günahlarının büyüklüğünden dolayı) âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır!" Görüleceği üzere İslamoğlu, Kur'ân-ı Kerîm'in metninde olmayan birçok kelimeyi metne sokmasının yanısıra, dipnotta bu âyetin bir "İnşâ" değil de, bir "İhbar" olduğunu öne sürmüştür. Sizin anlayacağınız şekilde ifade etmem gerekirse, "İnşâ", "Bir şeyi emretmek ve yapılmasını istemek" mânâsına gelmekte, "İhbâr" ise: "Evvelce olmuş bir şeyin vukuunu haber vermek ve nakletmek"tir. Onun dediğine göre bu âyet-i kerîmede zikredilen ceza hükümleri, bir haber niteliği taşımaktaysa, bu haber kimlerin uygulamasını bize nakletmektedir. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Ayrıca bu ceza uygulanmayacaksa, sadece anlatılıp geçilecekse bu durumda âyet-i kerîmede beyan edilen "Dünyadaki rüsvaylık" teröristlere nasıl ulaşacaktır. Onlar bu cezalara maruz kalacak yerde sadece bunları hikâye gibi dinlediklerinde, rezil olacak yerde gülüp sevineceklerdir. Yine böylece bu durumda bir sonraki âyet-i kerîmede konu edilen: "Ancak siz kendilerini yakalamadan tövbe edenler müstesna" kavl-i şerîfi, mânâsız boş bir kelâmdan öte geçmeyecektir. Çünkü ceza yoksa istisna ve müstesna mefhumları kime işletilecektir?! Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de aynı ifadeyle zikredilen: "Fakat eğer onlar sizinle (Mescid-i Haram'da) savaş (başlat)ırlarsa, (oranın hürmetini önce onlar ihlâl ettiği için,) siz de (hiç aldırmadan) onlarla savaşın. İşte sana! Kâfirlerin cezası böylece (misilleme)dir." (Bakara Sûresi:191) "Hırsızlık yapan erkekle, hırsızlık yapan kadına gelince; her ikisinin (çalıp) kazanmış oldukları şeye ceza olarak, Allâh'tan caydırıcı bir azap olmak üzere ikisinin de (sağ) ellerini (bileklerinden) kesin!...." (Mâide Sûresi:38) "Ey iman etmiş olan kimseler! Siz ihramlı kişilerken av öldürmeyin! İçinizden her kim onu kasten öldürürse, işte sana! (O kişinin yapması gereken;) öldürmüş olduğu hayvanın misli bir ceza (ödemesidir) ki; sizden adâlet sahibi iki kişi ona karar verecektir…." (Mâide Sûresi:95) âyet-i kerîmelerinde "Ceza" tabiri, hüküm ifade etmekteyken, burada konu edilen "Ceza"nın, üstelik: "Onların cezası ancak ve ancak budur" mânâsını ifade eden "İnnemâ" edatıyla zikredilmiş olmasına rağmen hükümsüz olması hangi delile dayanmaktadır. Bu konuda bu âyet-i kerîmenin hükmünü nesheden başka bir âyet-i kerîme yokken, bir âyet nasıl geçersiz addedilebilir. Oysa Fahru'r-Râzî, Beyzâvî ve Nesefî gibi birçok tefsirde: "Allâh-u Te'âlâ ile muhârebe yapılamayacağından dolayı burada Allâh-u Te'âlâ'nın emirlerine muhâlefet eden ve Rasûlünün hükümlerine başkaldırmış olan kimselerin cezası konu edilmiştir" denilerek bu âyet-i kerîmenin bir haber niteliğinde olmayıp, İslâm'ın bir had cezasını beyan ettiği belirtilmiştir. İslamoğlu bu âyet-i kerîmenin hükmünü yok saymakla kalmamış, üstelik "Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in böyle bir tatbikatı olmadığının tarihi bir gerçek olduğu"nu savunarak tarihi bir iftirada bulunmuştur. Zîrâ Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu hükmü işlettiği, en sahih kaynaklarda zikredilmektedir. Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır: "Ukl ve Urayne kabîlelerinden birtakım insanlar Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek Müslüman olduklarını açıkladılar. Fakat sonra Medine'nin havası kendilerine yaramayınca hastalanıp zayıflamaya başladılar ve ovadaki develerin yanına gidip onların sütlerinden içerek sağlıklarına kavuşmak için Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)den izin istediler. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in müsâadesi üzere Kuba civârındaki zekât develerinin yanında bir müddet kalıp iyileştiklerinde, dinden dönerek develerden birini boğazladılar, çobanlardan birinin ellerini ve ayaklarını kesip, diline ve gözlerine de diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bıraktılar, diğer develeri de alıp götürdüler. Sağ kalan bir çobanın haberi üzerine Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) yirmi kişilik bir müfrezeyi onların takibine gönderdi. Yakalanıp getirildiklerinde Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) onlara kısas yapılmasını emretti. Bunun üzerine o cânilerin gözleri çıkarıldı, elleri ve ayakları kesildi ve ölünceye kadar o hal üzere Harre tarafında bırakıldılar." (Buhârî, Meğâzî: 34, No: 3956, 4/1535; Zekât: 67, No: 1430, 2/546; Müslim, Kasâme:2, no:1671, 3/1297; Neseî, Tahâret, 191, no:304, 1/174; Ebû Dâvûd, Hudûd:3, no:4364, 2/534; Tirmizî, Taharet:55, no:72, 1/106; İbni Mâce, Hudud:20, no:2578, 2/861; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:12042, 4/214) İslamoğlu'nun, bu rivâyetleri bilmeyecek kadar cahil biri olmadığını düşünürsek, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti tatbik etmediğini söylemesi, bizde ister istemez burada bir sû-i kasd (kötü niyet) bulunduğu düşüncesini uyandırmıştır. Zaten bu kişinin bu rivayetleri bilmeyecek kadar cahil biri olduğunu kabullenmemiz durumunda da, yine insanları böyle bir kişiyi dinlememeleri ve kitaplarını okumamaları hususunda uyarmak boynumuzun borcudur. Ayrıca bu âyet-i kerîme, teröristlere uygulanacak ceza hakkında Kur'ân-ı Kerim'de misli bulunmayan tek âyet olma özelliğini taşıdığı için bütün müctehidler tarafından işletildiği ve kendisinden ciltler dolusu hükümler istinbat edildiği, dört mezhebin fıkıh kitaplarında kaleme alınmıştır. Bu husustaki bazı genel hükümleri şöyle özetleyebiliriz. El-Mevsû'atü'l-Fıkhiyye isimli eserde (17/158-161) zikredildiğine göre: "Kendileri yakalanmadan önce tövbe etmedikleri müddetçe muharib (terörist)lerin cezalandırılmasının, kaldırılmaya ve bağışlanmaya elverişli olmayan İlâhî hadlerden bir had olduğu" hususunda fıkıh âlimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta temel teşkil eden nass ise; "Allâh'a ve Rasûl'üne harp açmakta olan o kişilerin ve yerde fesat için koşuşturan kimselerin cezası, ancak öldürülmeleri yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kesilmesi ya da o yerden sürülmeleridir. İşte sana! Bu, dünyâda onlar için büyük bir rüsvaylıktır, âhirette ise kendileri için pek büyük bir azap vardır! Ancak o kimseler müstesnâ ki kendilerine güç yetirmenizden önce tevbe etmiştirler! Bilin ki; Allâh gerçekten Ğafûr'dur; Rahîm'dir." (Mâide Sûresi:33-34) âyet-i kerîmeleridir. Fıkıh âlimleri, âyet-i kerîmede geçen cezaların nasıl uygulanacağı hakkında farklı görüşler serdetmişlerdir. Şâfi'îler, Hanbelîler ve İmâm-ı Muhammed ile İmâm-ı Ebû Yûsuf (Radıyallâhu Anhum) bu hükümlerin âyet-i kerîmede geçen tertip üzere uygulanacağı ve hükümlerin işlenen suça göre taksim edileceği görüşüne gitmişlerdir. Buna göre; hem öldürüp hem mal alan öldürülüp asılır, sadece mal almakla yetinenin sağ el ve sol ayağı kesilir, eşkiyalık yapıp yolcuları korkutan, fakat öldürme ve mal alma gibi suçlara bulaşmayan kimseler sürgüne gönderilir. İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhumâ) da âyet-i kerîmeyi böylece tefsir etmiştir. (Ravzu't-tâlib:4/155; el-Muğnî, 8/288; Ravzatu't-tâlibîn:10/156-157; Metâlibü Üli'n-nühâ: 6/252-253; Nihâyetü'l-muhtâc:8/3) İmâm-ı Ebû Hanîfe (Radıyallâhu Anh)a göre; muharib kimse bir insan öldürmeden veya bir mal gasbetmeden yakalanırsa, tazir (azarlanma) cezasına çarptırıldıktan sonra tövbe edinceye kadar hapsedilir. Eğer hırsızlığın nisabı kadar (1.0,5 gram altın veya o değerde bir) mal almışsa eli ve ayağı çaprazdan kesilir, masum bir kişiyi öldürmüş, ama mal almamışsa öldürülür, hem cana kıymış hem de mal almışsa, ceza verme yetkisine sahip olan kimse, üç işten birini yapmakta serbesttir. Dilerse ellerini ve ayaklarını çaprazlama keser, sonra öldürür. İsterse sadece öldürür. İsterse asar. (Bedâi'u's-sanâi' : 7/94; İbni Âbidîn: 3/213; el-İhtiyâr:4/114) İmâm-ı Mâlik (Rahimehullâh)a göre ise; öldürenin mutlaka öldürülmesi gerekir. Ancak kılıç darbesiyle veya asılarak öldürülmesi hususunda yönetim serbesttir. Sadece yol kesmekle yetinseler bile idare hangisinin daha kârlı olduğunu gözeterek, öldürmek yahut asmak veya çaprazlama kesmek hususunda muhayyerdir. (Bidâyetü'l-müctehid:2/491-492; Şerhu'z-Zürkanî:8/110; Hâşiyetü'd-Düsûkî: 4/350; Tefsîru'l-Kurtubî: 6/152) Görüldüğü üzere; dört mezhebin sahibleri olsun, mezheb içi müctehidler olsun, hepsi de bu âyet-i kerîmeyi tahlil ve tatbik etmişler, hiçbiri hükümsüz kabul etmemişlerdir. Hal böyle iken İslamoğlu'nun: "Bu âyet-i kerîme el ve ayak kesilmesini emretmemektedir, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmamıştır, bu sadece mücerred bir anlatımdır" demesi, bu âyeti hükümsüz kılması anlamına gelir ki bunun da inkârın bir türü olduğunda şüphe yoktur. Burada beni daha çok şaşırtan şu olmuştur; İslâmoğlu'nun beyânına göre bu "Gerekçeli Meâl"in fıkhî notları Hayrettin Karaman'la müzâkere edilmiş! Bu durumda böyle bir târihî hatâ onun da mı gözünden kaçmış yoksa o da mı aynı görüşte?! Eyvâh ki ğarîb oldu şerî'at-i Muhammed, Ki kaldı bu misilli ulemânın eline! Allâh-u Te'âlâ'nın âyetlerinden birini inkâr, tümünü inkâr sayılacağına göre, işin ne boyuta vardığı siz okurlarımızın isabetli anlayışlarına havale edilmeye değer bir husustur. Artık "Kâfirlere İslâm'ı hoş gösterelim" derken İslâm'ın kol kesme, recm ve kısas gibi hükümlerini ve Allâh'ın ahkâm âyetlerini inkâra düşerek kâfirlerin durumuna düşmekten Allâh-u Te'âlâ'ya sığınırız ve siz okurlarımızı, bütün Müslümanları bu hususta uyarmanız ve bu reddiyeleri okutmanız temennîlerimizle Allâh-u Te'âlâ'ya emanet ederiz. Allâh-u Te'âlâ'nın selâmı, rahmeti ve bereketleri hepinizin üzerine olsun.

     

     

    Ahmet Mahmut ÜNLÜ

     

    kaynak


  22. normalde bir yazarın yazısını alıpta başka forumlara kopyala/yapıştır yapmak her ne kadar benim tarzım olmasa da yukardaki yazıya 100 üzerinden 100 verdiğim için aktarmış bulunduk.yazıyı yazan yazarın siyasi parti probagandası gütmediği de aşikar..tıpkı dp'ye oy veren bediüzzaman hz.leri gibi.keyfi,küfri,cebri ve askeri diye nitelendirdiği bir sisteme karşı mücadele veren kim olsaydı oy'unu ona vereceği apaçık ortadayken -ki verdi-bunu alıp ''karşısında muhalefet yoktu''şekline sokarak aslında olayın ruhunu bambaşka yöne çekmeniz bu yazıdan hiç bir şey anlamadığınızı gösterir.

     

    çünkü aynı davranışı daha sonra 70'li yıllarda üstad necip fazıl'da yapıyor.aradaki tek fark parti ismi..ve değişmeyen şey ise bu sistemi değiştireceğine inanılan kudret..tabi değiştiremediler o ayrı konu.sonuçta saflarını belli ettiler.

    şimdi söz üstad'ın..

     

    ''İslâm stratejisini patikalarda ve çıkmaz sokaklarda hebâ eden Millî Selâmet Partisi'ne karşı tavrım da, özlediğim parti veya için için yetişme muhitlerini körleştirmekten başka bir rol oynamaması bakımından en büyük takdirle karşılanacağına, iç ve gizli maktâları göremeyenlerce üzüntülere ve şahsım hakkında şüphelere yol açtı.

     

    İster gençlik safları, ister parti blokları arasında gûya mânamızdan izler taşıyıp da o izler adına bize nâdanlık gösterenlere topyekûn cevabımız, eski Yunan'ın (Attik) devresinde (lirik) şiirin babası (Pindaros)un, hem de (Perikles) çığırının pırlanta cemiyeti hakkında söylediği bir sözdür:

    - "Meğerse ben, bütün bir ömür, katırlara saman yedirmek dururken yemliklerine çiçek doldurmuşum! Vâh emeklerime!"

     

    Bu hal o kadar gücüme gitti ki, onun dâvamızı nasıl iflâsa götürdüğünü göstermek için, kalbime, Türkiye çapında bir haykırış koparmak arzusu düştü. Haykırışımı bir basın toplantısı halinde bütün ajanslara ve gazetelere vermeye kadar düşündüm

     

    İşte:

    "Son zamanlarda MHP'den yana bir gazetede vâki neşriyatım, hâdiseleri, topraktaki süprüntülük ağaç döküntülerinden ele alıp dallara uzanamayan ve köke inemeyen bazı cüceler âleminde, şahsıma ve fikirlerime karşı dil uzatma vesilesi olmuştur.

    Vaziyetimi, böylelerine karşı değil de, mâneviyatçı ve mukaddesatçı, sâf ve som Türk Gençliğine ve umumî efkârına belirtmekte isabet görüyorum:

    1 - Kurulduğu ândan başlayarak hakkında daima şüpheci bir ihtiyat muhafaza ettiğim, türlü koalisyon ve muvazaalarla hükûmete girdiği günden beri de hiçbir tutum ve davranışını benimsemediğim, kendi öz gazetesinde bile en acı tenkitlere hedef tuttuğum, nihayet 4 yıldır belki 40 mahrem toplantıda gerekli yüksek stratejiye çağırdığım, fakat hiçbir defa hiçbir semere alamadığım ve "Büyük Doğu idealinin düşük çocuğu" diye vasıflandırdığım Millî Selâmet Partisi'ni, güdücüsü bakımından, bugün, devam ettirdiği hal ve tavır üzerine, manevî kursağında ekmeği yatan bir baba hakkiyle, aziz dâvamızın harcayıcısı ve batırıcısı olarak ilân ederim! Ne yazık ki, bugünedek küfrün halis müslümanlar hakkında kullandığı "istismar" kelimesi, şimdi aynı müslümanlar tarafından bu güdücü ve tâbileri hakkında kullanılsa yeredir. Taban münezzeh, fakat zirve müttehim...

    2 - Yazılarımda motor ve adale kuvveti olarak gösterdiğim Ülkücüler çevresiyle, beyin ve kalb merkezi diye nitelediğim M.T.T.B. muhitini, herbirinin eksiğini öbüründe tamamlaması, halis milliyetçiliği kabukta değil, ruhî muhtevada bulması ve mutlaka elele kucak kucağa gelmesi gereken iki ana topluluk şeklinde gösterir ve yazılarımdaki temel plânın bu gâyeden ibaret olduğunu belirtirim.

    3 - Mebusluğu, Senatörüğü, Bakanlığı, şu veya bu makamı Hakk'ın bana bahşettiği bugünkü manevî makam yanında ancak küçülme diye ele aldığımın bilinmesini diler ve böylece tam bir hasbîlik kürsüsünden haykırırım ki, İslâmı başına taç diye giyecek ve o tacın altındaki gövdeyi sadece taca hizetçi bilecek ve 150 yıllık sahte inkılâplar boyunca bu dâvanın en ince ve üstün stratejisini sürdürecek partiye talibim; onun mevcutlar içinden ve dışından olup olamayacağını dikkatle takip durumundayım ve karanlık ufuklarımızda beklediğimiz müjdeden bazı çakıntılar görmekte ve pek yakında bir güneş bombasının infilâkını beklemekteyim.

     

    Bana çatanlara gelince, bunlar, bazı başlıklarına yeni moda kelle resimleri yerine kara sinek markası konulması gereken (amip) kalemler... (Amip)lere kurşun sıkılmaz.

    Hakk'ın bu ve öbür dünyada mîzanına inanmış müminlerin rahatlığı içindeyim."

     

    Fakat sonradan vazgeçtim. Belki İlâhî bir tecelli ile kendi kendilerini ıslah yoluna girerler diye, işi Allah düşmanlarınca istismar edilmesi mümkün çapta ayyûka çıkarmayı doğru bulmadım ve bir (oto kritik) mahiyetinde bizden bir iki neşir organiyle "Rapor 3"e tahsis etmeyi uygun buldum.

     

    Ve işte "bildiri"de beklediğimi kaydettiğim güneş bombası patladı.

    Alparaslan Türkeş, 13 Mayıs günü "Türk Milletine Beyanname" başlığı altında kaleme alıp bütün ajanslar ve gazetelere gönderdiği ve milyonlarca nüsha bastırıp her tarafa yağdırdığı tarihî bildiri ile, takip ettiğim stratejiyi taclandırmış ve kendisini hilkatindeki altun mâdenin 24 âyarlık keyfiyeti içinde göstermiş oldu.''

     

    Necip Fazıl KISAKÜREK

     

    buna ne diyeceksiniz efendi hz.leri? bakın burda muhalefette sağ bir parti var hemde müslüman geçinen,ama üstad oy'nu mhp den yana koyuyor. nedenmi? bakın nededini kendisinden okuyalım.

     

    ''Böyleyken, değil Türkeş ve C.M.K.P., Roma'daki Vatikan'dan, Moskova'adaki Kremlin'e kadar bütün ideolocya merkezleriyle derhal anlaşmaya ve el ele vermeye hazır olduğumuzu bildirir ve bunun tek şartı olarak şu ana ölçünün kabulünü ileri süreriz:

    "Bütün emirleriyle Allah ve Resûlü... Gerisi topyekûn bâtıl!"

     

     

    son bir söz:bir parti oyalayıcı-geçitirici gibi görünmek istemez.bu,kendi ayağına kendisi tarafından kurşun sıkmak olur.ne yani tersinden aktörlükmü yapacak?üstadım aslında sizin ne dediğiniz muamma..


  23. gercekten 'de ki' manasina gelen 'gul' kelimesiyle baslayan bir cok ayette

     

    ufak bir ayrıntı..arapçada "g"harfi yoktur. dolayısiyle 'gul'diye bir tabir de olamaz.'kul', yani de ki...bizim imamların bazısı da bu şekilde okuduğu vakitler oluyor,resmen harf katliamı yapıyorlar..

×
×
  • Create New...