Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Gökan Öztürk

Üye
  • Content Count

    220
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    6

Posts posted by Gökan Öztürk


  1. yusuf hocam : eyvallah bent ler güzel...

     

    SEYYAH

     

    Bir ömür kendimi aşk için eyledim seyyah

    Aşkta beni buldum, bensiz bana eyvah…

     

    burası 14 hece oldu mu ?

     

    biraz heceye dikkat hocam... Kırılmayasın... Şiir candır o can rahatsız olmasın inşallah...

     

    Dua ile...


  2. HAZIR OL!!!

    Herifler üç günde hakkı huzuru

    Kaldırdılar hele gardaş HAZIR OL!!!

    Gümrüksüz laf yapar şahı,veziri

    Çıldırdılar hele gardaş HAZIR OL!!!

    ***

    Eski vaatlerden etme suali

    Yalanın mızrağı yırttı çuvalı

    Harap halimize yedi düveli

    Güldürdüler hele gardaş HAZIR OL!!!

    ***

    Tilki çıktı aslanların postuna

    Dost denilmez düşmanların dostuna

    Memlekette yiğitlerin üstüne

    Saldırdılar hele gardaş HAZIR OL!!!

    ***

    Çözdüler iplerin ilmiklerini

    İbretle seyrettik birliklerini

    Affı bahaneyle kimliklerini

    Bildirdiler hele gardaş HAZIR OL!!!

    ***

    Senedimiz yazılmıştır kan ile

    Sekizimiz savaş yapar bin ile

    İçimizi isyan,öfke,kin ile

    Doldurdular hele gardaş HAZIR OL!!!

     

    ÜSTAD Abdurrahim Karakoç

     

     

    İkininbiri

     

    -Bayram Bilge Toker'e-

     

     

    Can özumden Besmeleyi çekende

    Dil yanmazsa ben yanarım sultanım

    Hak uğruna bir sefere çıkanda

    Yol yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Arzuhalim ulaşırsa divana

    Korkarım ki taban değer tavana

    Çiçeğimden zerre girse kovan'a

    Bal yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Göz utanır gönül dostu görünce

    Can tutuşur candan selam verince

    Bülbül olup bir bahçeye girince

    Gül yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Aşıklık içimde doğduğu zaman

    Taş yanar gözyaşım yağdığı zaman

    Mızrabım sazıma değdiği zaman

    Tel yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Üzülmedim erkenine geçine

    Akıl yordum herşeyine, hiçine

    Söküp yüreğimi atsam içine

    Göl yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Alev alev ruhta, canda bu ateş

    Bakmakla görülmez bende bu ateş

    Bırakılsa hangi günde bu ateş

    Yıl yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    Dosta mektup yazma vakti gelirse

    Yazar, postalarım kısmet olursa

    Mektubumun mahiyetin bilirse

    Pul yanmazsa ben yanarım sultanım

     

    ÜSTAD Abdurrahim Karakoç

     

     

     

    KOMPOZİSYON

    Öküzlere öküz demek

    Affedilmez suçtur evlat!

    Doyurmuyor artık ekmek

    Ekmek bile açtır evlat...

    ***

    Kepazelik boydan aştı

    Sabır küpü doldu taştı

    Koçum demek kolaylaştı

    Her boynuzlu koçtur evlat...

    ***

    Dur dolaşma daldan dala

    Pislik akar bir kanala

    Kolayca girersin amma

    Çıkabilmek güçtür evlat...

    ***

    Kaşıdıkça ihtilafı

    Aptallık kuşatır safı

    Büyüklerin küçük lafı

    Hiçyüz kere hiçtir evlat...

    ***

    Bocalar emelsiz mürşit

    Tez çöker temelsiz mürşit

    İlimsiz amelsiz mürşit

    Tenekeden taçtır evlat...

    ***

    Akar durmaz aşk rüyası

    Siler kalplerdeki pası

    Arif olanın dünyası

    İki değil üçtür evlat...

    ***

    Her katırdan tekme yersin

    Korkar Allah Kerim dersin

    Yarını neden beklersin

    Bugün bile geçtir evlat...

     

    ÜSTAD Abdurrahim Karakoç


  3. Şiir çok güzel, ama ben şu bölümlerde 11 heceye göre 6 + 5 : değil şöyle ki

     

    Hep fırtınada iskambilden kule : 5 + 4 + 2 olmuş... heceleri sayarsak

    Hayatım,bildiklerim,çözdüklerim : 3 + 4 + 4 : 11 olmuş: 4 + 4 + 3 : 11 böyle olsaydı keşke...

    Diktiğim kulede yalnız Rapunzele : burda da 12 hece var , 11 hece olması gerekir

    Yaktığım gemilerim nerdesiniz? : burda da 3 + 4 + 4 : olmuş / 4 + 4 + 3 : 11 böyle olsaydı keşke...

    Hep sıcak beton üstünde damlaymış : 6 + 5 : 11 heceye uymamış,

    Türk Halk Şiiri Hece kalıpları :

     

     

    6 + 5 : 11 hece

     

    4 + 4 : 8 hece

     

    7 + 7 : 14 hece

    biraz hecelere dikkat et kardeşim hepsi bu... ŞAİR sek eğer ŞİİR in her harfinden sorumluyuz...

     

    Kırılmayasın , Darılmayasın yoksa ben üzülürüm...

     

    DUA İLE...


  4. Mihriban(Aşk)

     

    Sarı saçlarına deli gönlümü

    Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.

    Ayrılıktan zor belleme ölümü

    Görmeyince sezilmiyor Mihriban.

     

    'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor

    Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor

    Lâmbamda titreyen alev üşüyor

    Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban.

     

    Önce naz, sonra söz ve sonra hile...

    Sevilen, seveni düşürür dile

    Seneler, asırlar değişse bile

    Eski töre bozulmuyor Mihriban.

     

    Tabiplerde ilâç yoktur yarama

    Aşk deyince ötesini arama

    Her nesnenin bir bitimi var ama

    Aşka hudut cizilmiyor Mihriban.

     

    Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne

    Kar koysan köz olur aşkın külüne...

    Şaştım kara bahtın tahammülüne

    Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.

     

    Tarife sığmıyor aşkın anlamı

    Ancak çeken bilir bu derdi, gamı

    Bir kördüğüm baştan sona tamamı...

    Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban.

     

    Üstad Abdurrahim Karakoç

     

     

    MİHRİBAN VE SEN UNUTULMAYACAKSIN ÜSTADIM... TÜRK HALK EDEBİYATININ EN BÜYÜK ŞİİRİ ŞÜPHESİZ MİHRİBAN dır...

     

    KURBAN OLURUM O DURUŞUNA ÜSTADIM ...


  5. Dünyanın gurbetinden Ahiretin rahmetine iltica eden NECİP FAZIL KISAKÜREK ve EROL GÜNGÖR ün aziz hatıralarına...

     

    YOL

     

    Hayat kapısından tek tek

    Her giriş ecele doğru.

    Toprakta sürünür bebek

    Her karış ecele doğru.

     

    İster yürü, ister bekle

    İster çıkart, ister ekle

    'Geç kaldım' diye gam çekme

    Her varış ecele doğru.

     

    Ayaklar zemine değer

    Analar yavrusun döğer

    Kalpten damara kan yağar

    Her vuruş ecele doğru.

     

    Yürü, koş, uyu, otur, kalk

    Yukarı bak, aşağı bak

    Dört yana dönmeyi bırak

    Her duruş ecele doğru.

     

    Bir el yapar, bin el bozar

    Gün alçalır, gölge uzar

    Önü kundak, sonu mezar

    Her yarış ecele doğru.

     

    Suları Islatamadım(sh.53)

     

    Üstad Abdurrahim Karakoç


  6. Abdullah Işılak UGUR IŞILAK ın abisidir... Kendisi de OZAN dır... Sesi çok güzeldir muhteremin...

     

    Dostlarla muhabbet ederken şunu diyoruz biz

     

    ABDULLAH IŞILAK ı herkes dinleyemez...

     

    ABDULLAH IŞILAK dinlemenizi tavsiye ediyorum ...

     

     

    Muhabbetle...


  7. Ayrılık Havası

     

    Ben nefret eyledim sizin gerçekten

    Yalanı severim, yalanı gayrı..

    Tiksindim bülbülden, gülden, çiçekten

    Yılanı severim, yılanı gayrı..

     

    'Sapıtmış bu' diye beni yeriniz

    Hakkımda bin türlü hüküm veriniz

    Omuzumda yüktür dirileriniz

    Öleni severim, öleni gayrı..

     

    Uzun yaşamayı saymadım sanat

    Kurda yürek oldum,kartala kanat

    Oturup ağlayan korkağa inat

    Güleni severim, güleni gayrı..

     

    İyinin ardından 'kötü' demezdim

    Kötünün elinden ekmek yemezdim

    Birlikten kopana selâm vermezdim

    Böleni severim, böleni gayrı..

     

    Yıllarca boş yere canımı sıktım

    Nihayet yol buldum, çığırdan çıktım

    'Bey'den, 'efendi'den, 'sayın'dan bıktım

    'Ulan'ı severim, 'ulan'ı gayrı..

     

    Vur Emri(sh.204)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

     

    Benzettiler

     

    Yeni bir afyondur yenen her lokma

    Biber avrupalı, tuz avrupalı.

    Gülücükler sahte, kirpikler takma

    Dudak Avrupalı, göz Avrupalı.

     

    Bebeklikte benliğini yitiren

    Tepe tepe tepemizde oturan

    Bizi çıkmazlara alıp götüren

    Ayak Avrupalı, iz avrupalı.

     

    Birisi diskoda içer, kıvırır

    Birisi kulüpte konken çevirir

    Yapmasını bilmez, yıkar devirir

    Ana avrupalı, kız avrupalı.

     

    Kalıba uydurdu uyduklarımız

    Yazmakla bitmez ki duyduklarımız

    Paris modasıdır giydiklerimiz

    Astar avrupalı, yüz avrupalı.

     

    En mahrem yerlerin kalktı örtüsü

    Beş santim tırnaktır ellerin süsü

    Bütün bunlar medenîlik ölçüsü

    Cilve avrupalı, naz avrupalı.

     

    İster sâri deyin, isterse irsî,

    Büyük revaç buldu makbulün tersi

    Duyduğumuz 'okey,adiyö,mersi'

    Ağız avrupalı, söz avrupalı.

     

    Her gün karşımıza on zıpır çıkar

    Bağırır,çağırır,devirir yıkar

    Dinler kulağımız, gözümüz bakar

    Sürü Avrupalı, yoz avrupalı.

     

    Başımız ayıkmaz binlerce halttan

    Örf,adet gemimiz delindi alttan

    Analar Muğla'dan, Van'dan, Tokat'tan

    Bebek avrupalı, bez avrupalı.

     

    Sahnede ekranda hıyar dinleriz

    Deliye,densize uyar dinleriz

    Saçma çığlıkları duyar dinleriz

    Şarkı avrupalı, saz avrupalı.

     

    Herkes soyunuyor, açılmıyor ki

    Sokakta boynuzdan geçilmiyor ki

    Müslüman gâvurdan seçilmiyor ki

    Şekil avrupalı,poz avrupalı.

     

    'Türklük bu mu? ' desem 'bu' diyecekler

    Şampanyayı sorsam 'su' diyecekler

    Bir gün kökümüze 'hu' diyecekler

    Kabuk avrupalı,öz avrupalı.

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

     

     

    Böyükler Bilir(Röportaj)

     

    Yalan-dolan ile devran sürmeyi

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

    Milletin başına çorap örmeyi

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Rüşvet vermek, rüşvet almak nasıl şey

    Hazineden para çalmak nasıl şey

    Terlemeden zengin olmak nasıl şey

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Erken palazlanıp erken ötmeyi

    Değirmenler kurup baş öğütmeyi

    Hele meydan meydan adam gütmeyi

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Anlamayız kopya nedir, asıl ne

    Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne

    Üçkağıtta erkân nedir, usul ne

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Viski, votka çekip keyif çatmayı

    Dansöz kucağında stres atmayı

    Milleti bölmeyi, vatan satmayı

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Kaç tür hokkabazlık, kâhinlik varsa

    Kaç şeytanlık varsa, kaç cinlik varsa

    Dünyada ne hile, ne hinlik varsa

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Namussuzluk yapın derler.. yaparız

    El uzatır öpün derler.. öperiz

    Put gösterir tapın derler.. taparız

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Seyrettikçe ana-baba filmini

    Hissederiz baskısını, zulmünü

    Lisansüstü maskaralık ilmini

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    Âdettir gerekmez mâluma ilâm

    Taklide günaydın, asıla selâm

    Ne ki hınzırlık var hâsılıkelâm

    Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.

     

    10.12.1991

    Akıl Karaya Vurdu(sh.28)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    Garibin Garip Türküsü

     

    Sılada sılasız kaldım;

    Suyum garip, aşım garip.

    Ben kendime gurbet oldum;

    İçim garip, dışım garip.

     

    Bayram diye insem düze,

    Düşman olur astar yüze.

    Kattım geceyi gündüze;

    Uykum garip, düşüm garip.

     

    Temmuzda üşür gezerim,

    Zemheride akar terim;

    Dört mevsimde derbederim..

    Yazım garip, kışım garip.

     

    Felek bir gün rahat koymaz;

    Çağırsam kaderim duymaz.

    Ayağım aklıma uymaz..

    Gövdem garip, başım garip.

     

    Parasız kesem suç olur.

    Acıkıp yesem suç olur.

    Sözüm var, desem suç olur.

    Dilim garip, dişim garip.

     

    Ben bu devre nerden geldim..

    Kırk parçayı bire böldüm.

    Bugün doğdum, dünden öldüm..

    Vaktim garip, yaşım garip.

     

    Koştum hakikat ardına,

    Yandım ayrılık derdine,

    Git, bak, ölüler yurduna;

    Kabrim garip, taşım garip.

     

    Vur Emri(sh.132)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    Hakim Beğ

     

    Gene tehir etme üç ay öteye

    Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.

    Otuz yıl da babam düştü ardına

    Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.

     

    Kırk yıl önce; yani babam ölünce

    Kadılıklar hâkimliğe dönünce

    Mirasçılar tarla, takım bölünce

    İrezillik beni buldu hâkim beğ.

     

    Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git

    Bini buldu burda yediğim zılgıt

    Eğer diyeceksen: 'bana ne, öl git!

    Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.

     

    Sekiz evlek tarla, bir geverlik su

    Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?

    Kazanmasam da hu, kazansam da hu!

    Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.

     

    Keşife-meşife, damgaya, harc'a

    Kanımız kurudu harca da, harca..

    Sayenizde avukatlar yıllarca,

    Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ.

     

    Mübaşir itekler, kâtip zavırlar

    Değişti bizde de göya devirler

    Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar

    Tapucuyu aya saldı hâkim beğ.

     

    Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?

    Şaşırdım billâhi yolu yordamı..

    Kızma sözlerime alam kadanı

    Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ.

     

    Mülkün temeliydi adalet hani? ...

    Bizim hak temelde saklı mı yani?

    Çıkartıp ta versen kim olur mâni?

    Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ? !

     

    Hem davacı pişman, hem de davalı..

    Bu yolda tükettik çulu, çuvalı.

    'Sabret makamı'ndan çalma kavalı,

    Sürüler ekine daldı hâkim beğ.

     

    Vur Emri(sh.247)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    İncitme

     

    Gölgesinde otur amma

    Yaprak senden incinmesin.

    Temizlen de gir mezara

    Toprak senden incinmesin.

     

    Yollar uzun, yollar ince

    Yol kısalır aşk gelince

    Yat kurban ol İsmail’ce

    Bıçak senden incinmesin.

     

    Burdayım de ararlarsa

    Doğru söyle sorarlarsa

    Tabutuna sararlarsa

    Bayrak senden incinmesin.

     

    İl göçsün göçtüğün vakit

    Yol yansın geçtiğin vakit

    Suyundan içtiğin vakit

    Kaynak senden incinmesin.

     

    Toz konmasın sakın sana

    Hakkı geçer halkın sana

    Gücenmesin yakın sana

    Uzak senden incinmesin.

     

    Yasaklı Rüyalar(sh.42)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    İsyanlı Sükût

     

    Gitmişti makama arz-ı hâl için

    'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Bir azar yedi ki oldu o biçim..

    'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı

    Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

    Bir baktı konağa alttan yukarı

    'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    Çekti ayakları kahveye vardı

    Açtı tabakasın, sigara sardı

    Daldı.. neden sonra garsonu gördü

    'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    İçmedi, masada unuttu çayı

    Kalktı ki garsona vere parayı

    Uzattı çakmağı ve sigarayı

    'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş

    Sandım can evime döktüler ateş

    Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '

    'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden

    Ağzına küfürler doldu zehirden

    Salladı dilini.. vazgeçti birden,

    'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

     

    Vur Emri(sh.190)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

     

     

    Köroğlu'na Mektup

     

    Benden selâm olsun Koç Köroğlu’na

    Şimdi devir başka, zaman değişti.

    Karga konar kır atların beline

    Arpa bulunmuyor, saman değişti.

     

    Gayri ne Kenan var, ne Demircioğlu

    Tarihe karıştı, Ayvaz’la Hoylu

    Herkes Bolu Beyi, her taraf Bolu

    Yiğitlik kalmadı, insan değişti.

     

    Sır tutmuyor suya giden testiler

    Kılınçları müzelere astılar

    Çamlıbel’in çamlarını kestiler

    Dağlar çıplak kaldı, orman değişti.

     

    Kale yoktur, ok atılmaz burçlardan

    İnsanoğlu yüksek uçar kuşlardan

    Boz tavşanlar haraç alır kurtlardan

    Erlik başkalaştı, meydan değişti.

     

    Kervan geçmez, uçurdular hanları

    Hile satar asrın bezirgânları

    Banka kurup biriktirdik kanları

    Dertler yenilendi, derman değişti.

     

    Günden güne küçülüyor Arz'ımız

    Şimdi ise Ay'a gitmek arzumuz

    Feza elbisesi diker terzimiz

    Gökleri fethettik, mekan değişti.

     

    Tad bozuldu, küp, kokutur turşular

    Haydutlara yatak oldu çarşılar

    Şişkin cüzdan bin belâyı karşılar

    Boynuzlar gürz oldu, kalkan değişti.

     

    Vur Emri(sh.246)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    Maya

     

    “Sılaya dön” diye mektubun geldi;

    Sılayı sılada yitirdim anam.

    Biten takvimlere sattım geçliği,

    Uykuyu rüyada yitirdim anam.

     

    Özü bulmak için indim derine;

    Geç değdi ellerim dost ellerine.

    Salınca gönlümü mahşer yerine,

    Dünyayı dünyada yitirdim anam.

     

    Öteyi ötede, burayı burda,

    Güneşin nurunu bir başka nurda,

    İsa’yı çarmıhta, Musa’yı Tur’da,

    Adem’i Havva’da yitirdim anam.

     

    Kapattım kapımı of ile ah’a,

    Açtım penceremi sonsuz sabaha..

    Ağrımı, sızımı sorma bir daha,

    Onları orada yitirdim anam.

     

    Bu hiç, o herşeyden verince müjde,

    Silindi hayâller kalmadı gözde.

    Aşkım çiçek açtı yandığım közde,

    Aklımı, sevdada yitirdim anam.

     

    Ölçtüm ve düşündüm inceden ince;

    Sıyrıldı kılıftan “son” ile “önce”

    Mânâlar zihnimde şekillenince,

    Ben beni aynada yitirdim anam.

     

    Önce kökü dalda, dalı çiçekte;

    Çiçeği meyvede, meyveyi renkte;

    Var olan herşeyi bir çekirdekte,

    Onu da MEVLÂ’da yitirdim anam.

     

    Dosta Doğru(sh.58)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

    Misilleme

     

    'İki kere iki dört' ediyorsa,

    Ben de seni seviyorum, darılma.

    Bir de 'Her gecenin sabahı var' sa,

    Ben de seni seviyorum, darılma.

     

    Demişler ki: 'Çivi, çiviyi söker'

    Her eşek çamura bir defa çöker.

    Madem 'Kar üşütür, ateş te yakar'

    Ben de seni seviyorum, darılma.

     

    'Her yokuşun bir inişi olur' sa,

    'Aka aka, su çukuru bulur' sa,

    İnsan doğar, yaşar, sonra ölürse,

    Ben de seni seviyorum, darılma.

     

    Durup dinlenmeden akarsa pınar,

    Her yıl kıştan sonra gelirse bahar,

    Balıkların suyu sevdiği kadar,

    Ben de seni seviyorum, darılma.

     

    Dikkat eyle geçmiyorum sırayı;

    Bozar ise kader bozsun arayı.

    Aç ekmeği sever, fakir parayı...

    Ben de seni seviyorum, darılma.

     

    Dosta Doğru(sh.17)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

    Müjde

     

    Su değdi çekirdeğe, sevda doldu yeşile

    Filizlenen mânâlar arza 'DESTUR' diyecek.

     

    Seksenlik ihtiyarlar nursuz geberse bile

    Yeni doğan bebekler doğarken 'NUR' diyecek.

     

    Bu akışı durdurmak gayri kimin haddine

    Denizler gel edecek, göller 'BUYUR' diyecek.

     

    Devrim yobazlarının çırpınması nafile

    İman yüklü genç nesil dinsize 'DUR' diyecek.

     

    Putları devirecek İslâm'ın sesi yine

    Görenler 'GİTTİ ZULMET-GELDİ HUZUR' diyecek.

     

    Dolaşacak KUR'AN'ın müjdesi dilden dile

    İnsanlar istisnasız 'GERÇEK BUDUR' diyecek.

     

    Ülkeler ve kıtalar koşacak bu hak dine

    'İSLÂMİYET MÜHRÜNÜ BANA DA VUR' diyecek.

     

    Her takvim altun harfle yazacak sinesine

    'VAKTİ NAMAZ” diyecek, ”VAKTİ SAHUR' diyecek.

     

    Sevgi, kardeşlik hissi çıkacak zirvesine

    Kâinat 'HİÇ DİNMESE AH BU YAĞMUR' diyecek.

     

    Ve herkes Lâilâhe İllallah zikri ile

    'MUHAMMED RASULULLAH-ŞÜPHE YOKTUR' diyecek.

     

    Vur Emri(sh.39)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

    Suları Islatamadım

     

    Savaştayım elli yıldır

    Ömrüm geçti boşalt, doldur

    Anlamadım bu ne hâldir

    Birgün silah çatamadım

     

    Suları ıslatamadım.

     

    Ekin ektim başak yılan

    Kuşandığım kuşak yılan

    Yorgan akrep, döşek yılan

    Birgün rahat yatamadım

     

    Suları ıslatamadım.

     

    Ne payem oldu, ne sayem

    En doğruya varmak gayem

    Düşüncemdir tek sermayem

    Alan yoktur satamadım

     

    Suları ıslatamadım.

     

    Yolum yokuş, izim ayrı

    Dilim yağsız, sözüm ayrı

    Bedenimden özüm ayrı

    Biri bire katamadım

     

    Suları ıslatamadım.

     

    Talipli yoktur sevgiye

    Anlamadım, neden? Niye?

    Canlar gücenmesin diye

    Can attım, gül atamadım

     

    Suları ıslatamadım.

     

    Suları Islatamadım(sh.28)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

    Taksim

     

    Bana Mevlana'yı, Yunus'u verin

    Mecnun'u, Leyla'yı size bıraktım

    Kırk yıldır susuzum, bir tas su verin

    Irmağı, deryayı size bıraktım

     

    Talipli değilim şöhrete, şana,

    Makamı, rütbeyi yük etmem cana

    Dostluk, sevgi, şefkat yetişir bana,

    Dövüşü, kavgayı size bıraktım.

     

    Zaman yoktur ekip, biçip, sürmeme

    Ham topraktan haram mahsul dermeme

    Bir tek gönül kâfi gelir girmeme

    Konağı, sarayı size bıraktım.

     

    Çokta değil, hakta buldum huzuru,

    İstediğim alın teri, göz nuru

    Benliği, kibiri, iğrenç gururu

    Faizi, bankayı size bıraktım.

     

    Hiçbiriniz telaş etmesin boşa

    Doyacak gözünüz toprağa, taşa..

    Beni inancımla koyun baş başa..

    Topyekûn dünyayı size bıraktım.

     

    Suları Islatamadım(sh.85)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    Tut Ellerimden

     

    Sırat’tan incedir sevda köprüsü

    Beraber geçelim tut ellerimden.

    Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

    Beraber uçalım tut ellerimden

     

    Gönüldeki birlik kalkandır dışa

    Aldırma ayaza, yele, yağışa

    Giden ilkbahara, gelecek kışa

    Beraber göçelim tut ellerimden.

     

    Birleşmek üzredir şafakla gurûp

    Korku beklenilmez kapıda durup

    İster zehir olsun, isterse şurup

    Beraber içelim tut ellerimden.

     

    Çağır hayallerin en ötesini

    Yakından duyarsın aşkın sesini

    Sonsuz mutluluğun penceresini

    Beraber açalım tut ellerimden.

     

    Hatırla kaybolan hatıraları

    Elmastan ışıklı, altundan sarı

    Zaman tortusundan işte onları

    Beraber seçelim tut ellerimden.

     

    Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”

    Zamanı zamana etme şikayet

    Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

    Beraber kaçalım tut ellerimden.

     

    Akıl Karaya Vurdu(sh.13)

     

     

     

    Yemin

     

    Canım sağ oldukça rahmetli babam

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

    Ak sütün emziren ihtiyar anam,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Yerindedir daha aklım, iradem

    Ve işte yeminim, işte ifadem!

    İlk insan, ilk nebi Hazreti Âdem,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Meylim ne şöhrete, ne saltanata;

    Hak için sarıldım ben bu sanata;

    Kür-Şad, Bilge Kağan, Oğuzhan Ata,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Önümde dururken Türklüğün hâli,

    Susup da boynuma almam vebali;

    Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali(r.a)

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Esir iken Kırım, Kerkük, Türkistan,

    Bana zindan olur Maraş, Elbistan

    İbni Sîna, Dedem Korkut, Alparslan

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    İmanda bu fire, zillete bu zam!

    Doymuyor yüreğim ne kadar yazsam.

    Farabi, Gazali, İmamı Azam,

    Susarsam, hakkını helal etmesin.

     

    Nusret versin yeri, göğü yaratan

    Çekip çıkartalım akı karadan

    Ertuğrul Bey, Osman Gazi, Murat Han,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Ülküm aşk çölünde Veysel Karani

    Ulubatlı Hasan eyler göreni

    Fatih, Ak Şemsettin, Molla Gürani

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Bu yol bahadırlar, ermişler yolu;

    Kendini davaya vermişler yolu!

    Şeyh Mevlana, Derviş Yunus, Köroğlu,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Türkçe sevdalanan, İslâmca yanan

    Adar milletine bir değil bin can

    Yavuz Sultan Selim, Barbaros, Sinan

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Uyutulmuş köy, nahiye, ilçe, il

    Yüreğimi yetmiş yerden yara bil;

    Mehmet Âkif, Osman Batur, Şeyh Şâmil

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Usta savaşçılar, genç mücahitler

    İmkanıma hizmetime şahitler

    Basbuğ, ülküdaşlar, aziz şehitler,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    İçimde İslâm'ın ince mânâsı

    Önümde Türklüğün soylu davası

    Of'lu Kör Şakir'in Elif anası,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Sevdim, milletime gönlümü verdim

    Zalimin zulmüne göğsümü gerdim

    Kırıkhanlı Kâzım, Niksarlı Nedim,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Kemal'imiz, Turan'ımız, Hacı'mız

    Beraberdir sevincimiz, acımız

    Mut'ta davar güden Zeynep bacımız,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Mühim değil güceneni, küseni

    Allah sevmez haksızlığa susanı

    Yozgat'ın Yerköy'lü Yetim Hasan'ı,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Komünist, siyonist, pusudan çıktı

    Dinime saldırdı, töremi yıktı

    Gönen'li Gülizar, Bünyan'lı Sıtkı,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Yurdum bir kağıttır ışık beyazı

    Üstünde insanlar mukaddes yazı

    Genci, ihtiyarı gelini kızı,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Mazlumlar hakkını almayıp ele,

    Günü gün edersem zalimler ile

    Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile,

    Susarsam, hakkını helâl etmesin.

     

    Allah rızasıdır arzum, emelim!

    Bu necip milleti ondan severim

    Hazreti Muhammed(S.A.V) gerçek rehberim,

    Susarsam, hakkını helal etmesin.

     

    Kan Yazısı(sh.48)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

    Zayıfım Sanma

     

    Ya Allah,deyince yedi zinciri

    Kıracak güçtesin, zayıfım sanma.

    Fikir koşusunda çok dingişleri

    Yoracak güçtesin, zayıfım sanma.

     

    İlmi azık eyle,sabırı silâh;

    Gittiğin Hak yoldur,yardımcın Allah;

    Kırk geceden sonra kırk milyon sabah

    Görecek güçtesin, zayıfım sanma.

     

    Sevda kelep kelep, kin deste deste;

    Eller tetikdedir, kulaklar seste;

    En uzak menzile iki nefeste

    Varacak güçtesin, zayıfım sanma.

     

    Günahkar ne orman, ne balta, ne sap;

    Akıl yor.. müşkülü halletmez âsap;

    Mazlumlar adına zalimden hesap

    Soracak güçtesin, zayıfım sanma.

     

    Kötülük beklenmez yiğitten, mertten

    Milletim sizinle kurtulur dertten;

    Haini, zalimi mübarek yurttan

    Sürecek güçtesin, zayıfım sanma.

     

    Vaktiken çadır kuraşk diyarına;

    Her şeyin sahibi sensin yarına;

    Yumruğu TÜRKLÜĞÜN düşmanlarına

    Vuracak güçtesin, zayıfım sanma.

     

    Kan Yazısı(sh.26)

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

     

    Alışkanlık

     

    Bu kirli düzenin düzenbazları

    Azrail'e rüşvet vermeyi dener;

    Ölünce dünyanın en kurnazları

    Torpille cennete girmeyi dener.

     

    Abdurrahim Karakoç

     

     

    NOT : ÜSTADIN BU ŞİİRLERİNİ HERKES BİR DAHA OKUSUN ZAHMET OLMAZSA ...

     

    O ÜSTAD tan ziyade BÜYÜK BİR ÜSTAD tır... MİLLETÇE KIYMETİNİ BİLELİM, O TÜRKİYEYE LAZIM...

     

    ÜSTAD NECİP FAZILDAN SONRA ŞÜPHESİZ ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKOÇ GELİR

     

    TÜRK HALK ŞİİRİNİN ŞÜPHESİZ EN BÜYÜK İSMİ MUHABBET FEDAİSİ YAŞAYAN TEK EFSANE ÜSTADA CANIMIZ KURBAN

     

     

    ONUN GÖNÜL TASINDAN MİLYONLAR SU İÇTİ...

     

     

    MUHABBET DUA İLE...


  8. cihat : Şahsen Abdurrahim Karakoç'un şiir kumaşını beğenmiyor ve onun hakiki ve yüksek şiir mertebesine layık görmüyorum

     

    bu sözü kime söylersen söyle ama ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKAÇ 'a söyleme kardeşim ...

     

    MİHRİBAN ŞİİRİ: Türk Edebiyatının vazgeçilmez şiiri dir...

     

     

    Ve Hakim beğ, Garibin Garip Türküsü, Suları Islatamadım, Hak Yol İslam Yazacağız, Benzettiler, Yemin, İsyanlı Suküt, Zayıfım Sanma, Böyükler Bilir...... Üstadın bu şiirlerini bir oku hele belki yukardaki sözünden vazgeçersin...

     

    NECİP FAZILDAN SONRA ŞÜPHESİZ ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKOÇ GELİR BU BÖYLEDİR...

     

    ÜSTAD NECİP FAZILIN ŞİİRLERİ ŞUAN BİLE ÇAĞLARA HÜKMEDİYOR,

     

    VE GÜN GELECEK ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKOÇ un ŞİİRLERİ DE ÇAĞLARA HÜKMEDECEK...

     

     

    BİR ÜSTADA; onun hakiki ve yüksek şiir mertebesine layık görmüyorum denilemez...

     

    GÜZEL OLAN GÜZELDİR KİMSE ONA ÇİRKİN DİYEMEZ...

     

    SELAMET İLE...


  9. Üstad Abdurrahim Karakoç ile Hasbihal (Röpartaj) 21 / 8 / 2007

     

    Şiir nedir? Şiirlerinizi nasıl bir ruh haliyle yazıyorsunuz? Şairler nereden beslenmelidir?

     

    Şiir nedir sorusu bir defa cevaplanmayacak bir sorudur. Çünkü, tarih boyunca bunu herkes sormuş herkes bir cevap vermiş. Verilen cevaplar da farklı doğrultuda olmuştur.

     

    Bazı aklı hafiflerin kalıba falan döktüğü konuşmalardır.

     

    Şair nereden beslenmeli? Şair önce çevresinden, sonra ülkesinden ve sonra bütün dünyadan, insanlardan, en doğrusu insandır zaten. Hitap ettiği de şairin insan olduğuna göre oradan beslenecek, kaynak o olmalıdır. İnsana hitap ederken insani kaynaklar nedir bu tartışılır. Biri der ki siyahtır biri der ki gridir, biri der ki beyaz. Bunlar da artık şairin dünya görüşüne, ahlak görüşüne göre seçilir. Başka türlü olmaz.

     

    Ben hangi ruh haliyle yazdığımı bilmem. Ya çok öfkelenir yazarım ben şiiri ya çok rahat olup neşelendiğim zaman yazarım. Bir de geceleyin çok yazarım ben. Sessizlik anı bana duygu verir. Yani işte her zaman yağmur yağmadığı gibi, her zaman şiir de yazılmaz. Benim ki, ya bir şiir üzerine yoğunlaşırım ya aniden gelir. Yazmaya gayret ederim.

     

    Şiir için üst dildir deniyor. Peki sizce şiirde alt kültürle üst kültür birleşebiliyor mu?

     

    Vallahi şimdi belirli bir kitleye hitap etmek gerek bence.. Alt kültür- üst kültür filan değil, herkese birden. Yani şu tarlaya yağmur yağsın da şu tarlaya yağmasın demek olmuyor. Ben mesela yazıyorum, yazdıklarımı bir profesör de anlıyor, severek okuyor. Bir çoban da severek okuyor. Budur işte şiir. Bazıları yazıyor profesörler anlasın, sırf edebiyatçılar anlasın diyor. Ben bunu uygun bulmuyorum. Herkes anlamalı.

     

    Şiir evrensel midir? Şiirin kalıcı olması neye bağlıdır?

     

    Evrensel olabilmesi için güçlü olması lazım, imkanlar olması lazım. Milli olmadan da hiçbir şey evrensel olmaz. Şairin gücüne, zarafetine, kullandığı imajlara bağlıdır, neye bağlı olacak ki. Bir de içten yazılmasına samimiyetine. Yürekten yazılan bir şey kalıcı olur. Hangi ülkenin insanına okutursan okut. Bakarım mesela hiç tanımadığım bir adamın, bir yabancının memleketini de bilmiyorum Edgar Allan Poe şairdir. “Anabella” diye karısına yazar ve ölür kendisi de. Veremden ölmüş karısı. Kendisi fakir düşüyor ama müthiş bir şiir. Burada benim ülkemde de var, bunlara benzeyen. Mesela Kağızmanlı Hıfzı; iki şiiri var. İkisi de meşhur, çok yaşamamış zaten, Ermeniler öldürmüş o genç yaşta. 25 yaşında. Amcasının kızına yazdığı bir şiir var.

     

    “Sefil baykuş ne yatarsın burada

     

    Yok mudur vatanın ellerin hani”

     

    diye. Çok müthiş. O da Poe'nin yazdığı şiire benzer. İkisini de hiç ayırt etmem ben. İkisi de insanı muhatap alıyor. İkisi de aynı konuyu, sevgiyi-acıyı dile getiriyor.

     

    Şiir tahlilinde ölçü ne olmalıdır? Tahlil yapanlarda, yapmaya meraklı olanlarda hangi alt yapı olmalıdır? Şiir yazmayan insanlar da şiir tahlili yapmalı mıdır?

     

    Bilmiyorum da Türkiye de şiir tahlilcisi yok denecek kadar azdır. Son zamanlarda bir Ahmet Kavaklı yapmaya kalkıştı. Daha önceden Mehmet Kaplan vardı, daha başka kişilerde var da hatırlamıyorum çoğunu. Fakat şu anda hiç yoktur şiir tahlilcisi. Herkes kendi tayfasını, kendi grubunun adamlarının şiirini tahlil ediyor. Böyle olmaz şiir, evrensel diyenler bir gruba mal ediyorlar onlarınkini. Öbürlerini görmüyorlar, görmüyorlar. Görseler de göstermek istemiyorlar. Bu da çok yanlıştır. Ha şu da var ki eleştirmenler yani şiir tahlilcileri hiçbir zaman büyük bir şair olmamışlardır. O ayrı bir konu, ayrı bir meslek, tahlil ayrı bir meslektir. Şairlik ayrı bir meslektir. Bana şiir tahlil et deseler ben edemem. Ama şiiri yazarım.

     

    Hece şiirinin ömrünü doldurduğu söyleniyor? Hece şiiri için “kalıplar içinde hapsediliyor, duygular sınırlanıyor” deniyor? Hece de iç duraklara dikkat etmek gerekir mi yoksa iç duraklarda sapmalar olabilir mi? Siz ne düşünüyorsunuz?

     

    Türkiye de şiire meraklı, muktedir olamayan insanlar haklılar. Hemi hece, hemi kafiye, hemi de maksadı nasıl yapacaksın?

     

    Hece neden gitsin. Serbest yazanlara gitmediniz de buraya geldiniz o zaman.

     

    O mahareti eğer o dörtlüklerle edeceği tarzda yazarsa onunda zevkini aldı mı da bırakamaz. Ama bakınız bir çok insan şiirle başlar, heceyle falan başlar serbeste geçer. Serbest kolay ne dersen de. Şu televizyonda Şebnem Kısaparmak mektuplar okuyor. Ama şiir gibi okuyor, dinleyen şiir zanneder, değil. Bütün mektupları şiir havasında okuyor şiir zannediliyor. Bu bir çokları yazdıklarını şiir zannediyor ve bize dinletiyorlar. Şiir değil onlar şiirin belirli kuralları olacak, belirli kalıpları olacak. Hiç olmazsa kendini nesirden ayırt edecek bir unsur bulunacak içinde. Ya nasıl ayıracağım ben senin şiirini? Hiç bir şey yoktur. Eskiden bazen serbest yazan şairler vardı onlar dahi genellikle kafiye, iç kafiye, dış kafiye. Serbest ama yeri geldi mi küt küt vururdu kafiyeye. Bugünkülerde oda yoktur. Siz Arif Nihat Asya'yı okur musunuz? Serbeste benzer ama kafiyeli hep şiir, yani zor bu.

     

    Henüz tarifi yapılmayan/yapılamayan ama günümüzde çok kullanılan “imge” sizce nedir? Şiirlerde imgenin özellikleri neler olmalıdır?

     

    Olması lazım da sadece imgeye boğmamalı. Şiiri imgelere boğmak da doğru değil ama olacak içinde. Latifeler şakalar nasıl olsun ya Resulallah diyorlar, Peygamber Efendimize yemekteki tuz gibi olsun diyor. Ölçüye bakın siz fazla tuzlu da rahatsız eder insanı tuzsuz da. Şiirde de öyle. Sembollere imgelere falan boğmayacaksın şiiri. Ama onsuz da olmayacak yeteri kadar. Ölçüsüyle olacak her şey. Kararında olursa güzeldir.

     

    Hicivde ölçü ne olmalıdır? Edebi aşan bir hicve aynı tarzda cevap vermek doğru mudur?

     

    Hiciv zor bir sanattır. Şimdilerde de yazması pek mümkün değil, işte yazamıyorlar da. Hele Türkiye'de hiciv yazan yoktu, ben başlattım onu Türkiye'de. Tarihimize baktığımızda hiciv şairleri ya kelleyi vermişler ya zindanlarda yatmışlar. Hicivi kime yazacaksın sıradan bir adama, bakkala ya da şuradaki bir komşuya değil. Hiciv yazıldı mı devlet yönetenleri hedef alacak, zirvedekilere. Zirvedekileri rahatsız edince de fincancı katırları gelip haşat eder çıkarlar. Hep öyle olursun. Yalnız bunu usulüne göre yazarsan bazıları düpedüz ismini de veriyor. Hakaret ediyor. Hakaret hiciv değildir. Ölçülü böyle mizah olacak. Hiciv demek mizahla karışık oldu muydu hem güldürür hem düşündürür hem de karşıdaki insanı yaralarsa. Hiciv budur. Bunları ne edeyim ben. Ben bazı şeyleri yazarken içine katıyorum katmamak olmuyor. Çünkü benim yaradılışımda hiciv var. Ama hicivi bir küfürleşme, sövme değil. Benim büyükler bilir diye bir şiirim var duydunuz değil mi onu?

     

    “Yalan dolan ile devran sürmeyi

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

    Milletin başına çorap örmeyi

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey

    Hazineden para çalmak nasıl şey

    Terlemeden zengin olmak nasıl şey

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Erken palazlanıp erken ötmeyi

    Değirmenler kurup baş öğütmeyi

    Hele... meydan meydan adam gütmeyi

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Anlamayız kopya nedir, asıl ne

    Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne

    Üçkağıtta erkan nedir usul ne

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Viski, votka çekip keyif çatmayı

    Dansöz kucağında stres atmayı

    Milleti bölmeyi, vatan satmayı

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Seyrettikçe ana-baba filmini

    Hissederiz baskısını zulmünü

    Lisans üstü maskaralık ilmini

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir

     

    Adettir gerekmez malumu ilam

    Taklide günaydın, asıla selam

    Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir”

     

    Hatta bir yerinde de,

     

    “Milleti bölmeyi, vatan satmayı

     

    Biz ne bilek beyim büyükler bilir”

     

    Büyükler vatanı da satar milleti de böler ama biz yapamayız onu. Çünkü hukuk yakamıza yapışır. Ha kimse demiyor ki bana denmiştir. Dava açmıyorlar. Öyle kalıyor demek ki hiciv yerine oturuyor. Hiciv böyle yazılıyor. Ha edep, edep her yerde lazımdır. Hicivde de lazımdır da hicivde bazen o kuralların dışına çıkacağın zamanlar olur. Çünkü Karşındaki muhatabın sana o şiiri yazdıran öyle bir abesle iştigal ediyor ki zorlar seni. Bana ne söylersen söyle demiş. Küfür bile söylersin.

     

    Günümüz Türkiye şiirini nasıl değerlendiriyorsunuz?

     

    Pek okumuyorum. Günümüzde nasıl şiirler yazılıyor, ne ediyorlar bilmiyorum. Bana çok şiir kitapları geliyor gazeteci olduğum için tanıtmam için de. 3-5 güzel parçalar görebiliyorum...

     

    Bazen var, yani hiç yok değil, gençler, onlarında elinden tutan yoktur. Herkes kendine göre bir göl bulmuş orada işte büyük balıklardan istifade ediyor, onların gölgesinde dolaşıyor. Bazıları var ki hiç suyun kenarına yaklaştırılmıyor ama iyi kabiliyetler. Bu insanların verimli olabilmesi için imkanlar olacak, imkanlar da ellerinde yoktur. Günümüz şiiri de yok demiyorum çok değerli şairler de var da hangisini anlatacağım. Hep parça parça bölünmüşler. Siyasi, ideolojik, her biri bir yere hizmet edince, metanetli olmuyor,birbirlerini de gölgeliyorlar maalesef.

     

    Şair kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kadınlar şair olabilir mi?

     

    Olur niye olmasın. Bugün kadınlar milletvekili oluyor, kasap oluyor, doktor oluyor, hekim oluyor, hakim oluyor, futbolcu oluyor da şair neden olmasın ki. Fakat size şunu da söyleyim, tarihimizde hiç meşhur kadın yoktur,şairlerimizden onlar çok hassastır. Kadınlar çok hassastır. Her şeye şefkat ile bakınca olmuyor şiirin tadı kaçıyor. Şefkatle olmuyor bu iş. Şefkatle baktığın ama yazarken bir de şu olsun. Ha Güzel şiir yazanlar oluyor belki de dediğim gibi kalıcı olmuyor. Demin dediniz ya kalıcılık önemli diye. Siz bana söyleyin büyük bir şair söyleyin. Osmanlı da Türkiye de yahut da yabancı dilde yok sayamazsınız.

     

    Herkesin küreselleşme diye tutturduğu bir dönemde hangi sanat anlayışını savunuyorsunuz, nasıl şiirden yanasınız?

     

    Şimdi küreselleşme falan filan bunlar nedir bilmiyorum ki? . Her zaman diyorlar işte küreselleşmeden bahsederler, evrenselleşmeden falan da. Herkes önce milli olacak. Ben önce şuradan başladım kendimi tanıtmaya, sonra komşulardan,sonra Sincan'daki çevreden, sonra Türkiye'den başladım, sonra dışarı taşabildim. Benim komşum değildi Geote ama, ben severek okurum ama Şekspir de öyleydi. Tanıdığım birisi değildi. Ama onlar birisi Almanya'nın, birisi İngiltere'nin medarı iftiharıdır görüyorsunuz. Bizim de Fuzuli'lerimiz, işte Yunus Emre'lerimiz hatta Karacaoğlan'larımız falan bizim medarı iftarımızdır. Bunlar küreselleşelim diye yazmadılar ama vurguları güçleri fevkaladeyi aştığı zaman onlarda kabulleniyorlar. Mevlana Avrupa beni beğensin diye yazmadı yani Mevlana'nın Mesnevisi Avrupa'ya hitap etmiyordu bulunduğu Selçuklu devletine hitap ediyordu. Fakat yayıldı İslam ülkelerinde sonra Avrupa'ya da taştı bu senin gücün varsa taşar dışarıya. Bu mimaride böyledir. Her sanat öyledir. Bugün Mimar Sinan bambaşkadır. Onların ki ayrıdır bizimki ayrıdır. Hiçbir batılı mimar hiçbir cami yapmamıştır. Neden yapsın ki onlar katadrel yapmış bizimkiler de cami yapmış ama yapılan köprüler de var onlarınkiyle bizimkiler birbirine benzer orda inançların dışına çıkıyor onlar heykeli çok yapmış bizimkiler heykel yapmamıştır. Heykel meselesi batıda çoktur Hristiyanlıkta çoktur. Zaten Hristiyanların yapısı heykelciliktir. Bir dinde üç şey olmaz. Allah, Meryem, İsa diye üçleme olmaz. Biz de tek olduğu için, bizde olmaz onlar üçleyince istavroz çıkarırlar haç döşlerinde. Haçı da kilisede takındıkları bir şey olarak görüyorlar, dolayısıyla yani bizden farklılar. Onların kültürü öyle gösteriyor bizim kültürümüz başka türlü gösteriyor.

     

    Edebiyat öğretmenlerini şiiri çok iyi bilenler olarak kabul etmeli miyiz? Ve şiir adına ahkam kesmelerini nasıl buluyorsunuz?

     

    Şimdi ahkam kesmezler de, elbette edebiyat öğretmenleri de edebiyatı çocuklara anlatacaklar. Kendi bilgi birikimlerine göre. Söz ve kabiliyetlerine göre. Anlatmaları lazım başka kim anlatacak çocuklara edebiyatı. Onlarda öğreniyorlar. Edebiyat öğrenirler şiirde anlatılır onlara üniversitede lisede falan. Bir takım Onlarında birikimi vardır. Ancak herkes aynı şeyi aynı uslüpla aynı başarıyla götüremez.elbetteki. Çok benim tanıdığım güzel öğretmenler var. Üniversitedeki hocalardan daha ağır lise öğretmenleri var.

     

    Hissederek yazmak ile yazmış olma arasında fark var dediniz? Mihriban şiiri hissedilerek yazılan bir şiir midir?

     

    Vallahi hissetmek ve bizzat olması lazım gelen bir şeyin üzerine. Yani karşıdaki birisi var mı ona bakmaya kalk. Öyle hayali hissederek yazsaydım o kadar tutmazdı. Mümkünü yoktu. Karşısında o gün bir muhatap vardı. Ha..! Kim diyeceksiniz? Valla ben onu sakladım kimseye de demedim.

     

    Şiir yazmaya başladığınızda bugünkü geldiğiniz yeri düşünmüş müydünüz?

     

    Şimdi ben çocukken yazmaya merak ettim. Gençliğimde yazdım, bana derlerdi; “ya bir köy yerdesin burada yaşıyorsun, ne olacak, yazsan ne olacak.” “Ne olacak” derdim. “Türkiye'nin hepsine duyuracağım.” “Hatta Türkiye'nin dışına gidecek benim ismim.” “Git canım olur mu Ankara'yı, İstanbul'u bütün parsellemişler heriflerin elinde matbaaları var işte şunları var bunarı var.” “Olsun ya ben başarılı olursam ben köprüleri yıka yıka geçerim oraya” dedim inanmadılar fakat ben inanıyordum. Ben inanarak başladım eğer azim olmasa idi ben yolda kalırdım. Sonuna kadar çıkacağım zirveye kadar çıkacağım diyerek yola çıkmayan bir dağcı zirveye ulaşamaz. Şiirde de öyle hangi sanatta olursa olsun en ilerde ben olacağım. Bir çocuğu seviyorum. İnternette devamlı bana yazıyor. “Hocam seni geçeceğim ben” diyor. Gökan Öztürk bir tek o çıkıyor “hocam ben seni geçeceğim” diyor.doğrusu budur. Yok adam şu şunu yazmış, ben onu geçemem, bu bunu yazmış, ben onu geçemem demek olmaz. İlla şunu geçeceğim desin elinden alan mı var canım?

     

     

    Hasan Sağındık ve Musa Eroğlu iki ayrı uçta iki sanatçı sizin şiirlerinizde buluşuyor ne düşünüyorsunuz?

     

    Ben şiirlerimi bestelenip okunacak şarkı sözü olarak yazmadım, şiir olarak yazdım. Fakat bunların hoşuna gitti hazır da buldular. Dinleyenlerinde hoşuna gideceğini bildikleri için benim şiirlerimi bestelediler. Birisinin beste türü ayrı, bir başkasının ki ayrı. Hasan'ınki ayrı Musa'nınki ayrı. Bunlar da değil çok var daha. O kadar çok ki şimdi bile veriyorum. Yazıyorlar, besteliyorlar o onların meselesi beni hiç ilgilendirmiyor. Haa doyuruyor mu? Bazıları doyurmuyor, bazıları doyurabiliyor. Musa'nın mesela Mihriban şiirini bestelemesi filan güzeldir. Musa iyi besteler. Geçen şey okudu bir tane vardı o da çok hoşuma gitti. Zafer İşleyen.tanımıyorsunuz değil mi? Hasan Sağındık'la çıkardı bazen buralarda. Öğretmen o müzik öğretmeni Çok güzel bestelemişti benim bir şiirimi. Başkaları besteledi onu tutmuyor. Onunki çok güzeldi yakında birini daha okuyacak herhalde. Besteciler de işte şairler gibi nasıl yapıyorlarsa bir şey oluyor. Hasan'ınki biraz orijinaldir “sentez benimki” diyor.

     

    Mihriban şiiri insanları çok etkiledi. Kitlelerle kucaklaştı. Bunu sağlayan duygu dediniz? Bir Mihriban daha yazabilir misiniz?

     

    Yok nerden yazayım, yaşlanmış bir adamım neye yazayım. Yazamam ki, yazamazsın. Bir örnek vereyim Çanakkale'deki Seyit Çavuş 275 kiloluk mermiyi tek başına kaldırıp topun içine atıyor ve İngilizlerin en büyük zırhlısını batırıyor. Sonra diyorlar ki şunu kaldır da fotoğrafını çekelim. Kaldıramıyor. O andaki duygu ona bunu kaldırttı. “Allah başımıza vermesin, başımıza böyle bir şey vermesinde yine olursa yine kaldırım” diyor ama şimdi kaldıramıyorum. Kaldıramaz. Ben de öyleyim. Öyle bir gençlik ele geçecek de öyle bir duygu yüklenecek de yazacaksın yoksa şimdi nasıl yazayım onu?

     

    Bugünkü edebiyat dünyasında Abdurrahim Karakoç'un yeri neresidir? Kendi şiirinizi nasıl anlatırsınız?

     

    Ben yazıp yazıp bırakıyorum, yerim neresi bilmem, onu okuyucu tayin eder. Onu zaman tayin eder. Ha şunu da söyleyebilirim. Benimle yüzlerce binlerce aynı yaşta şiir yazanlar vardı şimdi bugüne gelmedi hiç biri. Benim ilk kitabın 1964 de basıldı. 42 sene oluyor ve hala basılıyor hala baskı yapıyor bu kitaplar. Demek ki götürüyor bir şeyler var ya ötekiler neden yoklar. Türkiye'de 5000 in üzerinde şiir kitabı bastıran yok 10.000 basıldı. Şimdi bile ben ilk kitap olunca 5.000 basıyor arkadaşlar yayıncımız sonra 2.500 -2.500 kolay mı bu 12 kitap 30.000. tüketiliyor vur emri benim 2 milyonu buldu o günden beri. Valla şiirde kalıcı bir şeyler vermişim. Okuyanım çok sevenim çoktur. Hastaneye gittim de bir hemşerim var. Genel müdür idi emekli oldu o da benim gibi, benim köyde. “Bende geleyim” illa falan dedi “ya ne yapacaksın” dedim hastaneye ilk defa gidiyorum muayeneye geldi. Ben vardım, o da geldi. Çeşitli doktorlara çıktım.hani tahliller falan yapılıyor.Tahlil yapanların hepsi de tanıyanlar çıktı. Hürmet filan doktorlar, oradakiler. Dedi ki “vallaha kabul ettirmişsin” dedi. “Boşa değilmiş bütün emeğin hiç boşa gitmemiş” dedi. “Bundan dolayı iftihar et” dedi. Adam nerede gördü hadi resimden falan desek. “Doktorlar Abdurrahim Karakoç” deyince afallıyor dedi. “Boşuna gitmemiş emeğin” dedi. Ve öyledir gitmiyor.

     

    Biz şiir çok seven bir milletiz. sokaktaki her 10 insandan 6-7 tanesi şairdir. Buna rağmen kitap satışları çok düşük. Bunu neye bağlıyorsunuz?

     

    Televizyona bağlıyorum. kasetlere bağlıyorum. Okumak faydalıdır. Kitap okuyan çok azaldı okumuyorlar. Gazete de okumuyorlar. Yani Türkiye'deki gazetelerin tiraj toplamını okunan gazete toplamı kabul etmeyin. 5 milyon basılan gazete varsa 2 milyonu bile okunmuyor. 3 milyonu büyük şirketlerin falan öyle alaraktan sponsorluk yapıp aldığı reklamını yayınlamış ya bu böyledir. Okunmuyor. Aldığını okuyan insan yok benim gibi 3-4 gazete alıp. Aha şimdi yarı bile olmadı daha okuyamadım gece okuyacağım. 4-5 tane kitap yine birikti. Zaman zaman okuyup tanıtıyorum.

     

    Sesli şiirler ve şiir seslendirmeleri konusunda ne dersiniz?

     

    Seslendirilirken gerek seslendirenin kabiliyeti gerekse fon müzikleri şiirdeki kalitesizliği örtüyor mu? Fon müziği sizce olmalı mı?

     

    Olur yani bunlar şiiri sevdirir. Çünkü bizim millet okumuyor. Türklerin aklı gözünde derler ya görüyor onları bir de kulağı duyuyor kolay geliyor. Onlara baktı mı hevesleniyor. E tabi iyisi olursa iyidir. İbrahim Sadri'ye dedim ki bir gün “ulan oğlum okudukların şiir değil ama güzel okuyorsun sevdiriyorsun” dedim. “Bende biliyorum abi” dedi. O İbrahim Sadri'ler, Bedirhan Gökçe'ler, Uğur Aslan'lar olmasa idi şiiri pek kimse şey etmiyor, onlar okuyunca da şiiri seviyorlar. Bana deseler, ben gidip kimsenin yanında şiir okumuyorum ki.

     

    Gerekinternet gerekse ulusal yayın yapan radyolarda şiir konusu belirli bir yere geldi. Sizce program yapan insanların nelere dikkat etmesi ve hangi konulara ağırlık vermesi gerekir. Davet edilen konukların vasıfları neler olmalı?

     

    Hiç görmedim ki ben hiç denk gelmedi bana, şiir programları yok, şiir üzerine yok. Radyolarda var da televizyonlarda yok. Radyolarda var imiş vallahi bilmiyorum. Halkın bazı şeyleri böyle unutmaması için faydası olur. Niye olmasın ki…

     

    İnternette şiir sitelerinin çokluğu, sürekli internet üzerinden şiir siteleri açılıyor. İnternet ortamında şiirin çok konuşulması - yazılması şiir adına bir olumsuzluk mudur?

     

    Yok internet üzerinde olumsuzluk değildir. Bugün Avrupa'da, Amerika da bilmem Asya'da, Arabistan'da yaşayan Türkler var. Hepsine gazete ile kitap ile ulaşamıyorum. İnternet üzerinden onlarda ulaşıyor. Bana bir çokları yazdığım gün daha yazımı Avusturalya'dan, Güney Afrika'dan telefonla ulaşıyorlar. Ne bu, okuduk internetten okuduk diyorlar. Demek ki ona da ihtiyaç var artık. O şartlardan da faydalanacağız ama ben faydalanamıyorum çünkü 10 aya yaklaştı ben diz üstü bilgisayar aldım daha kullanmadım, kullanmayı da bilmiyorum.

     

    Dergilerin tirajlarının düşük olması ve dergilerin internetteki şiir olayına karşı olması ekonomik bir kaygı mıdır?

     

    Genellikle edebi dergilerin tirajı düşük Türkiye'de fazla şey yapan yoktur. Edebi dergiler hele. Ha dedikodu dergisi yayınlarsanız çok satar, artar tiraj. Edebi ve şiir olmaz. Mümkünü yoktur edebiyata bakan azdır. Fakat yine de güzel hizmet veriyorlar. Bir çok dergilere falan bakıyorum geliyor bana hoşuma gidiyor ama hepsini okuyamıyorum gücüm yetmiyor bu yaştan sonra benim.

     

    Şiiri adına kurulan dernekler şiire katkı sağlıyor mu sağlar mı?

     

    Bizim sormayı unuttuğumuz ya da sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı? Ya da şunu sorsalardı dediğiniz bir soru var mı?

     

    Yok onlar aklıma gelmez şunu da sorsalardı diye daha fazlasına uzatmam da. Fakat bu memlekete biz okumayı öğretirsek çok büyük işler başarırız. Ama başkalarının talimatıyla değil verilen emirle okuyanlardan ben hoşlanmam. Kendi okuyacak severek okuyan okuma alışkanlığı edinecek. ama siyasiler diyor ki şunu oku şunu okuma diyor. Mesela bu da var Türkiye de. Bazı siyasi grupların içinde benim şiirlerim okunsa adamlar yasaklarlar, o adamı da döverler. Çoğundan biliyorum bunu bıraksalar iyi olur. Şiir okumuş, kitap okumuş, müzikten şunu dinlemiş. Ya ne yaparsa yapsın Caz da dinler, Halk Müziği de dinler, Türk Sanat musikisi de sever, yabancı da dinler olur bunlar. Şiir evrenseldir diyoruz hani. Evrensel olmasını istiyoruz. Yapılanlara yasak koyduk gerçekten yasakların hepsine karşısındayım. Beğendiği neyse onu kullansınlar.

     

    Teşekkür ederim hocam.

     

    -Sağ olasınız. Ben teşekkür ederim...


  10. 7 Kasım 2007 Vakit Gazetesi / Üstad Abdurrahim Karakoç

     

    Bir Şair - iki şiir

     

    Aşkı, terennüm etmeyen, aşka atıfta bulunmayan şiir

    tuzsuz çorbaya benzer...

     

    Genç şair Gökan Öztürk ile telefonda tanışmıştım.. Bilahere

    geldi ve yakından tanıdım...

     

    Gökan Öztürk, benim yıllar önceki gençliğimi hatırlatan kabiliyetli ve

    milli duygusu gelişmiş bir şairdir.

     

    İnşallah ilerde şiirlerinin kitaplaşmasına yardımcı olacağım..

     

    Hele bir şiiriyle söze başlayalım olmaz mı?

     

     

    Aşkta Sitem

     

    Aşkta sitemim var sana sevdiğim

    Gözlerimi, kaşlarımı geri ver

    Izdırap çektirdin bana sevdiğim

    Aklım sende başlarımı geri ver

     

    Tutmadı merdiven indi hayalim

    Baştan sona doğru döndü hayalim

    Arsız bir sevdada söndü hayalim

    Yedi yıllık düşlerimi geri ver

     

    Derman oldum ilaç oldum ağrına

    Anladım ki neşter yatmış bağrına

    Ömrüm gitti senelerdir uğruna

    Sana akan yaşlarımı geri ver

     

    İster vursun ister dünyadan sürsün

    Alınma sevdiğim sen aşkta körsün

    Ellere '' vefasız deme '' nankörsün

    İçlerimi - dışlarımı geri ver

     

    Zaten sızıdayım, sızımdan çekil

    Bundan sonra hayır nazımdan çekil

    Cayır cayır yaktın özümden çekil

    Ben mutluydum, kışlarımı geri ver

     

    Bilen bilir benim aşkta huyumu

    Topraktan çıkardım ki öz suyumu

    Kendi ellerimle kazdım kuyumu

    Mezardaki taşlarımı geri ver

     

     

     

    Şairler, genellikle kırılgan olurlar, sitemkar olurlar..

     

    Zaten turşu küpü gibi düz adamdan şair olmuyor, Olsa da

    makbulü yakalayamıyor...

     

    Sevgili Gökan Öztürk'ün ikinci bir şiiriyle kepengi bu günlüğüne kapatmak istiyorum..

     

     

     

    Merhamete Gel

     

    Aşkta son noktayı koyma, bir düşün

    Eller gitme diyor, merhamete gel

    Yandım Azrail'e çattığım o gün

    Yollar gitme diyor, merhamete gel

     

    Lekeleri sürdün bırak elleme

    Her seven yüreği sevdi belleme

    Kıpırdamam balta vursan kelleme

    Diller gitme diyor, merhamete gel

     

    Aşktan sağlam olsun aşkta direğin

    Ben kazarım, mezar kalsın yüreğin

    Dikenlere ruh vermesin küreğin

    Güller gitme diyor, merhamete gel

     

    Ayrılık olursa, çekilmez hayat

    Tazeler çürümez bu sevda bayat

    Bir gün unuttursam silahı dayat

    Yıllar gitme diyor, merhamete gel

     

    Aşka yanıp ben çağları inlettim

    Arsızlara yüreğini dinlettim

    Şimdi ozanlara seni anlattım

    Teller gitme diyor, merhamete gel

     

    Sırra kavuşmaya çile gerekir

    Nankör bir sevdaya hile gerekir

    Yanmak varsa bile bile gerekir

    Küller gitme diyor, merhamete gel

     

     

    Ben bu aracılık yayınını usanmadan sürdüreceğim.. Gökan Öztürk gibi bir kıyameti gereği kadar anlatırım inşallah...

     

    Bu günlük güle güle sevgili okurlar

     

    Yarın Allah (c.c) kerim...

     

    Paylaşmak istedim sizlerle...

     

    DUA İLE...


  11. ÜSTAD ABDURRAHİM KARAKOÇ - GÖKAN ÖZTÜRK Ziyaretin Ardından

     

    Selamun Aleyküm...

     

    ALLAH (c.c) bana ÜSTAD ı kavuşturdu şükürler olsun...

     

    13 sene hasretim bitmiş oldu... Şimdi uzun uzun ayrıntılı bir şekilde anlatmaya başlayacağım...

     

     

    BİSMİLLLAH...

     

    24 - EKİM -2007 - ANKARA - Sincan

     

    Yer : ÜSTADIN EVİ

     

     

    16:00 sularında ÜSTAD ın evine gittik,

     

    Ben, Bana eşlik eden, Cemil Abi, Üstadın can dostu şair - aşık CEMAL GÖREN ve Cemal Görenin bir dostu vardı..

     

     

    Evine doğru giderken CEMAL GÖREN bakın şu gördüğünüz balkondaki BAYRAK üstadın evidir, Heyecanlandım git gide ona yaklaşırken daraldım iyice, halimi ALLAH (C.C) bilir ve de benimle beraber onlarlar...

     

    Evine doğru ilerlledik çıktık yukarı, ÜSTAD bize kapıyı açtı, hele dostlar o kapıyı açarken duruşuna bakacaktınız vicdansızı merhamete getirirdi...

     

    Hoşgeldiniz dedi içeri solana geçtik...

     

     

    Selamlarımı söyledim ÜSTAD a bana kim selam dediyse tek tek olmasa da küçükken büyüye size çok çok selamları var ellerinizden öper dedim ilk baş... ALLAH (C.C) RAZI OLSUN dedi...

     

    Ve hemen ÜSTAD söze başladı... Çay içiyorduk çay üstüne çay içiyorduk, Biz ÜSTAD ı can kulağı ile dinliyorduk eskilere döndü gençliğinden anlattı, Ve bana dedi ki Gökan sen benim gençliğime benziyorsun hemde zayıfsın dedi...

     

    Cemal Gören hocam TRT e bile Gökan doğru düzgün bırsey yemedi, ÜSTAD bana çekmiş dedi...

     

    Üstad çok güzel konulara parmak bastı, biz dinliyorduk öyle güzeldi ki, Bazen de sinirleniyordu haklıydı ÜSTAD ne derse haklıydı çok çekmişti, 75 yaşında ÜSTAD. Yaşlılık işte ÜSTAD yaşlanmış ama yürüyor geziyor... Elinden öptürmedi hiç kimseyi, Elini öptürmezmiş kimseye, Çok alçak gönüllü ..

     

    BEN ÜSTAD DEĞİLİM BANA ÜSTAD DEMEYİN DİYOR, ÜSTAD OLDUĞU HAL DE düşünün artık...

     

    İkindi namazını kıldık ...

     

    Plaketleri 20 in üstündeydi, İstanbul Adalet Başkanlığından bir altın kaplama ÜSTAD ın şiiri HAKİM BEĞ ne güzel duruyordu bir görecektiniz...

     

     

    Artık söz sırası bana gelmişti...

     

    Çantamdan şiirlerimi çıkardım 90 şiir götürdüm üstada oku dedi hele

     

    Art arda şiirlerimi okudum 10 tane felan ben okudukça ÜSTAD oku kulağım sende diyordu

     

    Bir şiirimi okudum çok beğendi CEMAL GÖREN e hele bu deli oğlana bak beni geçecek göreceksiniz diyordu

     

     

    Daha gençsin Gökan TAKMA KAFANA, İNANMAN VE KENDİNE GÜVENMEN YETER unutma...

     

    Ben senin yaşında 1 tutarlık şiirlerimi yaktım ama dönüpte arkama bakmadım, Ondan sonra yazdıklaırmı kitaplaştırdım hepsi tutuldu dedi...

     

    MİHRİBAN ı konuşmadan edemezdik tabi. 1960 ta yazdım MİHRİBAN ı, Ama 1970 li yıllarda herkesin dilinde idi, Herkes bu şiiri ben yazdım birisi ben yazdım birisi ben yazıyorum diyordu, Allah kulu demedi bu şiiri yazan kim diye ?

     

    HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ, şiiri üstüne dedim ki ÜSTAD a bu şiiriniz için size hapis vermişler doğru mudur

     

    Hayır yok öyle birşey dedi, Ama ömrüm mahkeme solanlarında geçti dedi avukat tutmadım tüm mahkemeleri kazandım dedi...

     

    ÜSTAD GERÇEKTEN TARTIŞILMAZ DI DURUŞYLA KONUŞUYLA HAKKI SAVUNUŞUYLA...

     

     

    Şiirlerimi ÜSTAD a verdim, Daha ben demeden ÜSTAD dedi ki,

     

    Gökan ben sana ŞİİR KİTABI çıkaracağım tek tek şiirlerine bakacağım deyince ben şunu dedim, ÜSTAD ım bu şiirleri gözümden kıyamadığımdı, Dedi ki BEN SENİN GÖZÜNDEN BİLE İYİ BAKARIM ŞİİRLERİNE merak etme dedi, Bu bir emanettir emanete bakmayandan ADAM OLMAZ dedi...

     

    Saat: 18 : 30 olmuştu, Biz gidelim artık ÜSTAD ım dedik, Olur mu öyle şey bendesiniz bu gece, Üstadım sizi rahatsız etmek istemeyiz işimiz de var bize müsade artık yolu öğrendik başka bir gün inşallah deyince siz bilirsiniz o zaman kalkıyorduk artık... Vedalaştık kapıya doğru ilerledik, Ama ben yine duygulanmıştım gitmek istemedim... ÜSTAD kapıyı kapatırken baktım arkamı dönüp aklım ondaydı...

     

    ÜSTAD GERÇEKTEN MÜKEMMEL BİR İNSANDI HER YÖNÜ İLE...

     

    ALLAH (C.C) ÜSTADIMIZA UZUN ÖMÜRLER VERSİN... O BU MİLLETE LAZIM...

     

    Rüya mıydı - gerçek miydi ama bu sefer gerçekti rüya değildi...

     

    ÜSTADA CANLAR FEDA OLSUN

     

    24 - EKİM - 2007 - inanın 50 sene geçse unutmam... Çok etkilendim, hala daha etkisindeyim...

     

     

    Paylaşmak istedim sizlerle

     

    DUA İLE...

×
×
  • Create New...