Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

hifa

Üye
  • Content Count

    69
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by hifa


  1. çok şaşırdım ama bunda planlı bir şeyler olduğunu düşünüyorum, zira başka bir grubun lideri de artık işin hizmet değil koltuk kavgasına dönüşeceğini söylemiş, tabi ki bu kötü partiyi destekleyeceğimiz anlamına gelmiyor ama içeride muhalefetin olması da iktidarın gücünü artırıyor bence, muhalefetin iyice alçaldığı ve sempatizanlarının gözünden düştüğünü görüyoruz.. "


  2.  

    Allah tez zamanda içinde bulundukları gafletten uyanmayı nasibetsin.

     

     

     

     

    Heralde yeni açılan bölge araştırma hastanesini anlatmak istemiş :)

     

    önceden Erzuruma'da gez mahallesinde özel şifa hastanesi vardı, şimdi de ılıca yolu üzerinde daha faklı kişilerin kurduğu Özel şifa hastanesi var.

     

    bazı şehirlerle kıyasladığımda erzurumun daha müsbet olduğunu ve daha az yozlaştığını görüyorum..

     

    Üstadın notlarından derlenen bir kitabında İstanbulu anımsadığı ve özlediği iki şehrin olduğu yazıyordu; Paris ve Erzurum :) bunu öğrenmek bir erzurumlu ve üstad hayranı olarak çok hoşuma gitmişti, tabi Erzurum O'nun döneminden maddi ve manevi olarak şuan çok faklı inşâallah özüne döner..


  3. LİLİ'YE MÜTEKERRİR MÜSEDDES

     

    Gözlerimden kıpkırmızı damlayan hüzündür, Lili

    Beni Vâmık'a çeviren bengisu yüzündür, Lili

    Cimri davranma, belki de, gelen son güzündür Lili

    Hâmil-i sevdâdır içim, senin öksüzündür, Lili

    Gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür Lili

    Ya gel, parlasın yıldızım; ya nazınla söndür Lili

     

    Ne mihrüvefâdır benim sıkıntılarımı çeken

    Ne de ölüm meleğine teslim olup, boyun büken

    Sen, yeryüzü kültürümde tatlı bir muammâ iken

    Vuslat ankâ yurdundadır; hicran yüreğimde diken

    Gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür Lili

    Ya gel, parlasın yıldızım; ya nazınla söndür Lili

     

    Nurullah Genç / Yankı ve Hüzün

     

    :)bestesini dinlemek isteyenler için:

    http://www.serdengecti.org/ezgiilahisiir/file.php?f=2027

    • Like 1

  4. Hifa kardeşim; Allah niyetinizi makbul kılsın inşaallah..

     

     

     

     

    Lakin; insanlık öyle 1 milyon yıla yaslanan bir geçmişe sahip değildir. Ehli sünnet alimlerinin ittifak ettiği husustur ki; Hazreti Adem aleyhisselam 7 bin yıl öncesinde kadar yaşamıştır. Şöyle böyle en fazla 10 bin yıla kadar gider bu hesap...

     

     

     

     

    Öyle milyonluk bir geçmişi yoktur insanlığın..

     

    Evrim teorisinde yine Yahudi parmağı vardır. Zira O'nlara göre insan oğlu yalnız kendileridir. Diğer insanlar maymundan dönmüşlerdir ve bu yüzden esir olmalıdırlar.. E Yahudi kafası da; insanlığı uyutması için böyle bir cahilliği modern dünyanın bilim alanına sokmaya pek bir müsait...

     

    .......................

     

     

     

     

    Ahmed Hulusi'ye gelince; evinde oturması pek bir münasip olur. Zira; herkes bildiğini anlatır. Ve bu adam bilmekten öte üretmek çabasında. Kaynaksız nakilsiz ürettiklerini anlatıyorsa Avrupa'da Vay o yeni Müslümanların haline...

     

    duanız için teşekkürler, binlerce amin...Sizin verdiğiniz bilgileri de değerlendireceğim.

     

    Ahmet Hulisi konusunda da en azından insanlara Allah'ı ve Peygamber Efendimizi tanıtarak müslüman olmalarına vesile olması açısından boş bir insan olmadığını söylemek istedim, bir kişinin ataist ve ya başka dinden olmaktansa bilgisiz samimi bir müslüman olması daha iyidir . Ahmet Hulisi'nin zaten bilinçli müslümanlara katkısı yok, kimsenin ulaşamadığı kişilere ulaşıyor belkide...


  5. Ahmed Hulusi Beyefendi; kaâle alınabilecek bir şahıs değildir. Hele bu konularda..

     

     

     

     

    Kendisinin, ismini hatırlayamacağım ama bir arkadaşın ricası üzerine bir eserini okudum.. Kendisi; ayetleri hadisleri kafasına göre yorumlayıp durmuş. Hiç bir nakli kabul etmeyen bu şahıs; üstelik mezhepsiz bir sapıktır. Kitabının önsözünde; ne bir tarikata ne de bir mezhebe bağlıyız. Bizim görüşümüz herkesin kendi görüşlerini benimsemesi; bir mezhep imamına bağlanmamasıdır."diye bahsetmişti..

     

     

     

     

    Lütfen okuduğumuz şahısları araştıralım..

     

    Bende Ahmet Hulisi'nin dar bir alanda sıkışıp kaldığını düşünenlerdenim, bilgileri çok sığ,yorumları beni hiç mi hiç tatmin etmiyor, sadece bir bakış açısı kazandırıyor. yinede Allah razı olsun yurt dışında islamı tanıtıp insanların müslüman olmasına vesile olacak işlerle uğraşıyor, bu da bir hizmet..


  6. Efendim bir cihetten değil tamamen haklıyım.. şimdi kaınatta hersey kademeli oluyor dıye ben kalkayım o zamn Darwin'in maymundan gelme insan ideasını da kabil goreyim mi?! adam gayet kendisince guzel asamalarla bana maymundan geldiğimi ispatlamaya calısıyor. farklı görüşlere açık olalım diye cevherin kalitesini zedelememeli. Bana dolaylı olarak kardeşim sen hayvanımsı bır seydin sonra ınsana benzedin diyen sahs-ı munhasırın hakaretine niye kulak asayım?! ayrıca bu sitede yer almasından değil; doğru gördüğüm ve doğru olan fikrimin mudafasını yapıyorum.. herkes bu bahislere derinine vakıf olmayabilir, akılları bulandırmanın manası yok. elbet farklı görüşlere açığız ama antitez daha mantıklı ve içi dolu olduğu muddetçe.. saygılar

     

     

    akılları bulandırmamak için konuyu biraz daha açalım biizinillah.. evrim denince ilk olarak Darwin ismi akla geliyor ve daha sonrada onun dayanağı tesadüf olan tezleri.. ilk önce bu yanlışları ortadan kaldırmak lazım, Evrim teorisi ilk olarak avrupada Darwin tarafından çıkmadı, ondan yüzyıllar öncesinde doğuda da bu teoriyi öne süren bir çok bilim adamı vardı. Avrupa Darwinin evrim teorisini kendi ideolojilerine malzeme yaparak zaten cahil olan halkı yanlış bilgilendirdi ve ataizme doğru sürükledi. evrim ve ataizm aynı cümlede yer alınca müslümanlar da sorgulamadan bu düşünceden kaçtılar..

    Darwinizme değil de Evrim teorisine göre konuşmak gerekirse insan nesli maymundan gelmiyor, insan ve maymunun köken aldığı dal aynı sadece. aslında her tür tek bir türden köken alıp dallanıyor, bir ağacın gövdesi ve dalları gibi düşünürseniz insan ve maymun ve ya diğer hayvan türleri birbirlerine yakın dallardan köken almıştır. Bilimsel verilere baktığınız zamanda her türün ortaya çıkışı ve bazısının neslinin tükenişi farklı devirlerde olmuştur. İlk olarak tek hücreliler daha sonrada daha gelişmiş canlılar yaradılmış. insanlık tarihi de son bir milyon yıl öncesinde başlamıştır, 4 milyon yıl önce olduğu söylenen devirde de ilk insan benzeri varlıklar ortaya çıkmıştır ve bunlar maymundan evrimleşmiş değildir, Evrim teorisindeki yanılgı işte bu noktadır daha doğrusu darwinin teorisindeki yanılgı...

    işte bu son 1 milyon yıl öncesinde hz Adem ilk insani özelliklerin verildiği yani vahye muhatap kılınan ve Allah'ın halifesi olan üstün varlık topluluğunun başlangıcını ifade eder. Doğrusunu Allah bilir, bazı müfessirler kuranı kerimde hz Ademin tek bir kişiyi değil insanlığı temsil ettiğini söylüyorlar..

    Ben biyolojide yüksek lisans yapan ve bu konuyu hem dini hemde pozitif ilimle 2 senedir araştırmakta olan bir öğrenciyim.. elime geçen her bilgi bana yeni bakış açıları kazandırıyor, ufkumu genişletiyor. hayatta her şey mümkün ve hiç bir şey kesin değildir mutlak bilginin dışında.. Allah hepimize doğruyu göstersin..

     

    bir bakış açısıda şu yazıdan

    buyrunuz efendim

    http://www.keremdoksat.com/2009/03/31/evri...-islam-ulemasi/


  7. Merhabalar arkadaşlar bende bu konuyla ilgili bir paylaşımda bulunmak istiyorum

     

    5-6 sene önce cemalnur sargut hanımefendiyi radyodaki sohbetleriyle tanıdım ve daha sonra başımı yeni örtmüş bir bayan olarak onun buna riayet etmediğini öğrenmek aklımı çok karıştırdı. burada paylaştığınız bilgileri küçük bir araştırmayla bende öğrendim ve aklım iyice karıştı. bilgilerine ve yaşayış tarzına çok güvendiğim bir kişiye bu konuyu sordum bana yazdıklarını aynen aktarıyorum..

    Cemalnur Sargut hanımın tesettür hakkındaki ifadeleriyle zihni karışmış bir kardeşimizin sorusuna verdiğim cevabın herkese hitap edecek kısmını aktarmak istiyorum. İnşaallah istifadeye medar olur.

     

    Mesajınızı okuyunca bir cihetten üzüldüm bir cihetten de eksikliklerimizi gördüm. Öncelikle şunu diyeyim: Bu mesajımı okuduktan sonra elinize bir kaç meal alıp Tevbe suresini baştan sona kadar dikkatle bir okuyacaksınız.( Emir gibi yazıyorum ki işin ciddi olduğunu anlayın. ) Ve göreceksiniz ki " Mümin, Allah'a kendini, hayatını, zevklerini, aklını, malını, her şeyini veren ve adayandır. Kendisi için değil Allah için yaşar. Sahabeler gibi olana mümin denilir. " İkinci olarak da, Üstad Bediüzzaman'ın hazırladığı 24. Lem'a olan Tesettür Risalesi'ni ve Hanımlar Rehberi adlı derleme risaleyi dikkatle okuyacaksınız. ( Bunlar da emirler. Ferzedin ki size bunu Üstad Bediüzzaman emrediyor. ) Cemalnur Sargut'un " ehil olmadığı " konularda konuşmasının ve Kur'anın ruhuna nüfuz edememesinin onu nerelere götürdüğünü göreceksiniz. Üstad hem imani yani itikadi, hem islami yani amelî konularda uzmandır. Üstad sadece akla değil, fıtrata, tabiata, nakle yani Kitab ve Sünnete, mantığa, fenlere istinaden bir meseleyi yazar. Maalesef, Cemalnur Sargut, bu konuda " inandığı gibi yaşamadığı için yaşadığı gibi inanmaya çalışıyor. " Mesuliyeti var. Faraza şu an Hz. Hatice veyahut Hz. Fatıma yaşasa onun gibi kafası açık mı gezerdi? Yoksa cenazesini hiç bir erkek görmesin diye, kendine has özel bir tabut yaptırtan ve defnedilmesini erkekler görmesin diye özellikle gece karanlığında isteyen o haya âbidesi Fatımatü'z-Zehra ve Fatıma Betül anamız o zaman nasılsa şimdi de öyle mi kendini örterdi? Hiç kimse kalkıp kendini savunamaz. Hikmetini bilmediği mevzuda illetine bakar ve " Allah'ın emridir, farzdır; veyahut Peygamberin emridir, müekked sünnettir " der " yapmak zorundayım " diye kendimizi hissederiz. Mesela Üstad, 28. Lem'ada " kaylule uykusu " bahsini inceler. Ve bu uykunun hem yöresel yönü olduğunu, bu cihetle sıhhate iyi geldiğini açıklar. Hem de " gece teheccüde kalkmaya vesile olması cihetiyle " de Efendimiz tarafından bir sünnet olarak uygulandığını anlatır. Ayrıca Kur'anda hem Kehf suresinde, hem de başka surelerde kaylule uykusundan bahsedilmesi, gizli bir emr-i İlahinin ve tavsiyenin bu konuda olduğunu gösterir. Kur'ana bakabilirsiniz. Bu noktadan mesela sakal, kadınla erkek ayrımına yol açtığı; hem erkeğin -tasavvufî açıdan söylüyorum- Allah'ın celali esmasına mazhariyetini ifade ettiği cihetten, hem İslamiyetin zıdları ayırmakla bir cennet ortamını hayatta inşa etmesi cihetinden sakal da hem yöresel bir âdettir, sıhhate bakan yönü var, hem de müekked sünnettir. Hadisin tabiriyle eski peygamberlerin sünneti olan ve fıtrata uygun bir emirdir. Yapmayan, bu cihetten bir sünneti terketmiş olur. Üstad Bediüzzaman ve Fethullah Gülen Hocaefendi gerek dönemin hizmet şartları cihetiyle gerekse başka sebeplerle sakalı ve evliliği yapamamalarına rağmen asla kalkıp dememişler " sakal ve evlilik " sünnet değildir. Hatta hayatları boyunca çektikleri sıkıntı ve çileleri bu sünnetlerin keffareti olarak görmüşler. Kısacası biz, dinin emirlerinin hikmetini bulmakla aklımızı tatmin etmeliyiz. Bulamazsak da emr-i İlahi ve emr-i Nebevidir diye yine onu yapmalıyız. Asla kalkıp da " Böyle bir emr-i İlahi ve emr-i Nebevi yoktur " dememeliyiz. Dersek 1400 senelik İslam tarihi ve içindeki ehl-i takva bizim yüzümüze bakmaz ve başta Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt ve Ashab-ı Kiramı sözlerimizi yüzümüze çarparlar. Sanırım Cemalnur Hanım, yeryüzünde hakiki bir tesettürün ve hatta tesettür için ölmenin ancak vahiylerle geldiğini anlayamamış ki böyle bir fikirde bulunuyor. Yazık, derim. Allah ıslah etsin.

     

    Tesettür, kadınlık hakikatinin ortaya çıkışıdır. Kadın, mücessem aşktır. Aşk ise, tek bir kişiye müteveccihdir. Bu cihetten, tesettürsüzlükle çok kişiye açılan bir kadındaki aşk ve hüsn-ü cemal, kadının fıtratına terstir. Bu cihetten, kadın, din nazarında bir tarladır ve tek bir sahibi vardır ve yalnızca o ondan istifade edebilir ve bunun için de bu istifade mehir gibi, ömür boyu çilesine katlanmak gibi bedel ödeyen kocası buna layıktır. Tesettürsüzlük buna engel olur.

     

    Kadın, mahremiyeti, ruhaniliği ve sırları simgeler. Bu cihetten tesettür, emredilir. Erkekte ise, açıklık esastır. Kadın, vücudunu örterek, ruhunu gösteren yüzünü açıkta bırakır. Yüz, insanı manevi sonsuzluğa açar. Beden ise, dar noktalarda boğar. Kadının toplumda kalıbı değil, kalbi önemlidir. Erkeğin ise, daha çok kalıbı ön plandadır. Hatta erkek kalıbıyla, kadının kalbini kendine çeker ve cezbeder.

     

    Kadın, hiçliği; erkek ise, varlığı ve vücudu simgeler. Bundan dolayı tesettür ve gizlilik kadına aittir; zuhur ve açıklık, erkeğe aittir. Evlilik ise, kadın denen hiçlik kanallarında erkeğin manen gezmesi ve çocuğuyla da, o kadını varlık alemine çıkarması demektir. Bu cihetten, çocuk kadını var eder, ihya eder. Ana olmayan kadın tamamen hiçtir. Çocuk ananın varlık ve ebediyet umududur. Hele erkek çocuksa tam manasıyla...

     

    Kadın cemali ve ehadiyeti, erkek celali ve vahidiyeti temsil ettiği için bir erkek çok kadınla evlenebilir, onları kanatları altına alabilir. Fakat kadın, sadece eşine odaklanır. Bu cihetten Allah denge kurulsun diye, kadına aidiyet hissi, aczini görüp bir nokta-yı istinad arama arzusu, intisab etme meyli vermiş; erkeğe ise mâlikiyet hissi, fakrını görüp nokta-yı istimdad arama arzusu koymuş. Bu cihetten bir evlilik vahidiyet içinde ehadiyeti, celal içinde cemali temin ederek Allah'ın " vahdaniyet ve kemali " nin aynası ve arşını teşkil eder. Bu noktalardan bu asırda görüldüğü üzere malikiyet iddia eden bir kadın maalesef, sureti kadın ama hakikati erkekleşmiş bir müterecciledir. Tek bir kadına aidiyet iddia eden erkek de maalesef sureti erkek ama hakikati kadınlaşmış bir muhannesdir. Üstad eski eserlerinden birinde bekar bir erkeğin 1/3 kız çocuğu, 2/3 erkek olduğunu; bâkire bir kızın ise 1/3 erkek ve 2/3 kadın olduğunu; evliliğin ise erkekteki kız çocukluğunu kıza geçirip onu tam kadın yaptığını, kızdaki erkekliğin ise erkeğe geçip erkeği tam erkek yaptığını belirtiyor. Bu cihetten evli kadınların içinde ve bekar erkeklerde küçük bir kız çocuğu saklıdır. Genç kızlarda erkeklik vardır. Hatta Üstad Lemeatta, bu noktayı anlatarak der ki erkeğin nefsi dişi, kadının nefsi erkek olduğundan nefsinin heva ve heveslerine göre hareket eden erkekler, kadınlaşır; bunu yapan kadınlar ise, erkekleşirler. Din ise hem evlilikle, hem nefis tezkiyesiyle, hem de din hizmetindeki çile ve sıkıntılarla erkeği tam erkek ve tam celal; kadını tam kadın ve tam cemal haline getirir. Ahirette erkekler mücessem celal, kadınlar mücessem cemal olacaklar. Kamil erkekler mücessem kemal, kamil kadınlar ise mücessem kibriya olacaklar... Haticetü'l-Kübra gibi...

     

    Bu asırdaki hem erkeklerin hem kadınların nefisleri, heva ve hevesleri çeşitli vasıtalarla çok şişirildiği ve büyütüldüğü için gerçek bir kadın ve gerçek bir erkek çok nadirdir. Gerçek bir erkeğin yanında bir kadın ve hele hakiki bir susar ve utanır. Oysa bu asırda kadınların çoğu geveze olmuş. Hocasına hürmet edip onu celal aynası görmüyor. Erkekler de kadınlarına muhabbet edip onu cemal aynası görmüyor. Bilakis erkekler kadınlarından korkuyor. Demek ki roller değişmiş...

     

    Yazıdaki ifadelerden bazıları rahatsızlık verici ise ilmî olduğu için nazar-ı müsamaha ile bakmalarını rica ederim.

    Eymen...

     

    Allah hepimizi bağışlasın AMİN..

×
×
  • Create New...