Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Rindlerin Doğumu

Üye
  • Content Count

    33
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Rindlerin Doğumu


  1. Şu an hakim olan Kürt siyasetinin -ki bu siyasete yön veren ana unsur hâlâ İmralı'dır- demokratik ve meşru taleplerden kastı 'demokratik özerklik'tir.Üniter yapının parçalanması demek olan bu talebin devlet nazarında hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.Zaten demokratik özerklik Kürt siyaseti tarafından bağımsız devlet kurma hayalinin ilk adımı olarak görülmektedir.Kürt hareketine yön veren kadronun siyasi söylemleri arasında sıkça dillendirdiği bu söylemin rasyonelliği ise tartışılır.Acaba Kürt hareketinin bu söylemi ne kadar makuldür?Böyle bir devletin kurulmasına Amerika müsaade eder mi?Bunlar tartışılır.

     

    Gelelim benim demokratik hak ve taleplerden anladığıma.Ben Kürt'lerin büyük çoğunluğunun devlete karşı mesafeli olduğunu düşünüyorum.Bu mesafeli duruşun sebepleri arasında devlet politikalarının büyük rolü var bana göre.Benim gözlemlerime göre Kürt'ler bugün başta anadilde eğitim istiyor.Yıllardır devletin uyguladığı ötekileştirme politikasından vazgeçilmesini istiyor.Güneydoğu'nun eğitim, sağlık vb. hususlarda daha sık desteklenmesini istiyor.Benim demokratik ve meşru talepten anladığım budur.Bu taleplerin karşılanması için esasen AB sürecinin yavaşlamaması geriyor.Dolayısıyla Kürt'lerin AB sürecini sıkı takip etmesi ve bu yönde hükümetten talepte bulunmaları gerekir.

     

    Ben bu sorunun çözüleceğini düşünmüyorum.Mesele nereye gider onu zaman gösterecek zaten.

     

     

    Önümüzde yaşanmış bir örnek var: Yugoslavya.

    Yazıdıkların çoğu uygulandı fakat çözülmenin önüne geçemediler..


  2. O soruyu başa koysaydım uslup sahibi olacakmışım. Sona koyduğum için olamamışım.

     

    Üstad ile tarih anlayışınız müşterek noktada niçin buluşmadığını sordum. Bu soruyla meselenin şahsileştirlmesiyle ne alakası var?

     

    Bir yoruma katılmıyorsanız bunun sebebi olmalıdır. Bu sebeblerde hükümleri teşkil eder. Bizde bu sebebleri soruyoruz. Yorum yapınca illa hüküm çıkarılmaz diye bir kaide mi var?

     

    Siz analizlerimde ve üslûbumda sürçlerimi görmüşsünüz. Ben menfi birşey görünce herşeyiyle açıklıyorum. Siz kayılmıyorum diyerek yorum yapıyor ve hüküm koymuyorsunuz.

     

    Umumi bir görüşü dar kalıplara soktuğumu düşünmüyorum. O görüşün oraya nasıl yansıdığını belirttim.

     

    Elbette bir tarih anlayışım var. Bu tarih anlayışım Üstad ile çelişmiyor.

     

    "Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet.......""

     

    Buna katılmadığınızı belirtmişsiniz. Bu toprak eksenli bir görüş değil. Osmanlı tarihinin devreleriyle alakalı bir görüş. Osmanlı'nın tarihi devreleri tamamiyle toprak eksenli devrelere bölünmemiştir.

     

    Değerli kardeşim yazdıklarımı iyi idrak edemiyorsun galiba tekrar başa dönmek istemiyorum..

    Bu başlık altında değil özel msj ile kafana takılanları yazarsın artık..

     

    Selametle


  3. Genç Arkadaşım

     

    Uslub sahibi olman gerek ki fikirlerini daha iyi anlatabilesin en başta sorman gerekeni en sonda sormuşsun..

     

    "Bizim tarih anlayışımızın üstad ile müşterek noktada buluşmuyormuşmuş. Sizin tarih anlayışınız nedir? Müşterek nokta neresidir? Kurduğunuz cümle 'çamur atıp kaçmaya benziyor.'"

     

    Sence bu nedir meseleyi şahsileştirmek mi nedir? Kendinle çelişme lütfen.

     

    ikincisi tarihi romana gönderme yaparken ne demek istediğimi anlamamışsın. Genç arkadaş, edindiğin intibaya

    vurgu yapıyorum.

     

    "Şöyle bir örnekte umarım kendimi ifade etmekte yardımcı olur;

    Kuruluş, yükseliş, gibi devirlere inanmıyorum. Toprak eksenli değil medeniyet eksenli bir tarih anlayışımızın olmasın gerektiğini düşünüyorum millet olarak.."

     

    Arkadaşım yazdıklarımı iyi okumuyorsun galiba buradan Necip Fazıl ın tarihi telakkisi nasıl çıkardın acaba?

    Umumi bir hükümü nasıl dar kalıplara sokuyorsun..(başa dönmemek için yazıyorum tekrar)

     

     

    "Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet.......""

     

    Örnek mi istiyorsun, yukarıda yazdıklarım. Ben bu yorum katılmıyorum dikkat edersen yorum diyorum -hüküm çıkaramayacagımız için sen çıkarırsan bilemiyorum-

     

    Ben de sana bir soru sorayım o zaman Tarih telakkin var anladığım Üstad dan farklı bir düşüncen mevcud mu acaba -örneklerle izah edebilirsin- yoksa ... (burası sana ait istediğin gibi doludurabilirsin).

     

     

    "Üstad ile tarih anlayışımız örtüşmüyor deyip, sebebini belirtmeyince ve bir başka yerdede yine Üstad'ın o hususta ki fikri hakkında yanlış hüküm belirtince ister istemez eleştiriyorum."

     

    değerli kardeşim ben sana eleştirme mi dedim, kullandığın uslubdan yaptığın analize kadar, sürçlerini gördüm.

    Mesela sana bir açılım yapayım müşterek nokta, 100 de 100 her fikirde mutabıkız anlamına gelıyor..

     

    Bİr de ufacık bir tavsiye sana "Devler Konuşuyor" adlı ktiabı bir yerden bulursan okumanı isterim NEcip Fazıl ın tarih anlayışı bir de sohbet havasında dinle ne demek istediğimi daha rahat anlayacaksın..

     

    "Meselenin çözümü bu kadar basit ve kolay. "

     

    Herşey gördündüğü gibi basit ve kolay değildir...


  4. "Bizim tarih anlayışımızın üstad ile müşterek noktada buluşmuyormuşmuş. Sizin tarih anlayışınız nedir? Müşterek nokta neresidir? Kurduğunuz cümle 'çamur atıp kaçmaya benziyor.'"

     

    Öncelikle kelime seçimi için teşekkürler..Su-i zannın için de..

     

    "Üstad yukarıda tarih anlayışını özetle bu şekilde ortaya koymuştur. Buradan yola çıkarak, tarih vakıaları olduğu gibi kopyalayıp anlatmak değil. Vakıaları cins kafa mütalaalarıyla dimağa nakşetmektir. Sizin tarih anlayışınızla Üstad'ın tarih anlayışı neden uyuşmadığı belli... Kopyeci tarih için yazılmış nice kaynak var. Akıcı üslup için bazı tarihî romanları okumak daha efdaldir. Sadece akıcı üslubun kıymeti yoktur. Sizin istediğiniz tarih, akıcı üslup ile yazılan ve 'fotoğrafçı' hamleleriyle dizilen manzumeler."

     

    Demek benim okuduğum kitapları benden iyi biliyorsun sana zahmet bir önce okuduğum kitabın ismini alabilir miyim? -yavuz bahadıroğlu mu diyeceksin artık neyse- -şu da var tarihi romanları pek sevemem-

     

    "Üstad, yükselişi toprağa bağlamamıştır. Bu 'Ulu Hakan' adlı kitabında açıkça anlaşılır. Bir konferansında toprakta şu kadar manada bu kadar yol aldık diye kendisine has mukayesi vardır. Sizin yazdığınız son cümlelerden 'Üstad'ın tarih anlayışı bu değildir, benim ki doğrudur' manası çıkıyor."

     

    Arkadaşım ben bu lafı kendimi ifade etmek için kullandım Üstad kullandı demedim yazdıklarımı dikkatli okursan sevinirim."O" manayı nasıl cıkardım merak ediyorum doğrusu..

    Fark etmedin galiba eleştirindiğin noktaya kendin düşüyorsun..

     

    "Sizin yazdıklarınız satıhta kalan derinliğe nüfuz edemeyen ve bildikleri eleştirdiği mevzuu hakkında bilmediklerinden daha fazla olan mütalaaların tezahürü"

     

    Hiç değilse hakikatı arama peşinde emekliyorum -sana göre-.. Ne kadar bilgim olduğu aldığına göre elindeki ölçü birimi nedir acaba? yahut öyle bir keşif var mıydı?

     

    "'Umarım yanlış anlaşılmamışım' demişsiniz. Biz yanlış anlamayız, yazılanı anlarız. "

     

    Yazıklarımı yanlış anladığını yukarıda yazdım demek ki bu da benım senedim olur..

     

    Lüften bu sefer yanlış anlama bari..

     

    Eleştirmek için eleştirmişsin yazık kullandığın kelimelerden takındın halet-i ruhiyeden belli, sağlık olsun.

    Tanımadan yorum yapmak bu olsa gerek verdiğin örnekler için teşekkürler


  5. Kaç mütefekkirimiz var ve bunların kaçına sahip çıkıyoruz? Yakın tarihimizde Üstad, Sâmiha Ayverdi ve Seyyid Ahmet Arvasi'den başka kayda değer mütefekkir bilmiyorum. Sezai Karakoç'un hiçbir kitabını okumadım, onu da sayabiliriz sanırım. Başka bildiğiniz mühim mütefekkir varsa siz de söyleyin.

     

    Hocam bu yazdıklarına katılmıyorum. Cemil Meriç, Nurullah Topçu vb ...

     

    Kitapların yeniden basılması tadir-e şayan.. Bir kerecik okunacak kitaplar değidir hususi olarak, kendini arayan insan..


  6. neyzen tevfiki hiç sevmedim..bundan sonra da seveceğimi düşünmüyorum...onun okuduğum ilk şiiridir aşağıdaki şiir...bir daha da ciddiye alıp okumadım diğer şiirlerini....

     

     

     

     

     

    Ne arasın ALLAH ile aramda..

    Sen kimsin ki orucumu sorarsın..?

    Hakikaten gözün yoksa haramda..

    Başı açığa niye türban sorarsın..?

     

    Rakı şarap içiyorsam sana ne..

    Yoksa kimseye bi zararım içerim..

    İkimizde gelsek kıldan köprüye..

    Ben dürüstsem sarhoşkende geçerim..

     

    Esir iken mümkünmüdür ibadet..?

    Yatıp kalkıp ATATÜRK'e dua et..

    senin gibi dürzülerin yüzünden

    Dininden de soğuyacak bu millet.!!!!

     

    İşgaldeki hali sakın unutma..

    ATATÜRK'e dil uzatma sebepsiz.

    Sen anandan gene çıkardın amma..

    Baban kimdi bilemezdin Şerefsiz..

     

    Neyzen TEVFİK

     

    Merhabalar,

     

    Fikirlerinize saygı duyuyorum. Lakin bir iki sorum olacak, Neyzenin hayatını biliyor musunuz(Biraz araştırın rica etsem, yanlışı muhakkak vardır fakat böyle kestirip atmak doğru mu sizce). İkincisi bu şiir onun değil bundan haberiniz var mıydı? (Azab-ı mukaddes onun tek şiir kitabı)..

     

    Eğer şiirin mantığına karşı iseniz adım adım konuşalım, tartışalım fakat bu başlık altında değıl :)

    (Şöyle bir mantık da yürütebilirsiniz NEyzen, heccav, şiirilerinde övmeye yer vermez)


  7. Hicivin üstadına selamlar olsun...

     

    Anladın mı?

     

    Hicran destanını kendinden oku,

    Mecnun'dan duyup da rivayet etme.

    Aşkın Leyla'sını gördünse söyle.

    Söz temsili bulup hikayet etme.

     

    Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,

    Senin aradığın zevk, sefa düğün.

    Tutacağın işi önceden düşün;

    Daha ilk adımda nedamet etme.

     

    Sevdanın oduna pek güvenilmez,

    Tutuşurşan eğer kolay sönülmez.

    Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,

    Canına kıymazsan seyahat etme.

     

    İyi bak kabına, olmasın delik,

    Boşuna taşırsın ,gider gündelik.

    Anında olmalı, ettiğin iyilik,

    Alem duysun diye, inayet etme.

     

    Kabe'den maksadın varmaktır yara,

    Kör gibi tapınma, kara duvara,

    Hızır'ı ararsan kendinde ara,

    Bulamadım gibi rezalet etme.

     

    Muhabbet herkesin aklını çelmez,

    Gönül viranesi kolay düzelmez.

    Alemden çekinme bir zarar gelmez,

    Sen kendi kendine hıyanet etme.

     

    Şen şatır gönlüne hicran dolmasın,

    Gençliğin gülşeni gamla solmasın.

    Neyzen gibi aklın yarda olmasın,

    Özründen çok büyük kabahat etme.

     

     

    Kabe'den maksadın varmaktır yara,

    Kör gibi tapınma, kara duvara,

    Hızır'ı ararsan kendinde ara,

    Bulamadım gibi rezalet etme.

     

    ilk okuduğum vakit '-ne oluyoruz' demiştim şimdi ise daha net anlıyorum, yaranın adı belli "MArka Müslümanlığı"


  8. İbnülemin Mahmud Kemal

     

    Eski İstanbul vali ve belediye başkanlarından Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay bir hatırasını şöyle anlatıyor:

     

    “ Valiliğim sırasında bir gün Celal Bayar, Adnan Menderes ve bazı bakanlar İstanbul’a geldiler. Efendi hazretlerini buraya getir de kendisiyle bir de yüz yüze görüşelim, diye haber gönderdiler. Derhal Mahmud Kemal Bey’e gittim ve durumu arzettim. Sinirli ve öfkeli bir tavırla, “ben o heriflerin ayağına gitmem” dedi. Israr ettim; yalvardım, yakardım. Sonunda ikna ettim. Bin naz ile ve söylene söylene Florya deniz köşküne götürdüm. Yenilip içildikten sonra sohbet faslı başladı. Bir ara Celal Bayar, Mahmut Kemal Bey’e hitaben şöyle dedi:

     

    -Efendi hazretleri! Son sadrazamlar adındaki eserinizi okudum. Hakikaten güzel yazmışsınız. Lakin hep Osmanlı döneminin sadrazamlarını, devlet adamlarını anlatıyorsunuz. Bir eser daha kaleme alsanız, orada da cumhuriyet devri başvekillerini, cumhurbaşkanlarını tanıtsanız acaba nasıl olur?

     

    İbnülemin Mahmut Kemal Bey, karşısındakinin cumhurbaşkanı olduğunu düşünmeye bile gerek görmeden “kim o herifler?” diye sorar ve konuşmasına şöyle devam eder:

     

    -Ben son sadrazamları yazarken öyle rastgele hareket etmedim. Hepsini yakından tanıdım. Kimisinin hizmetinde bizzat bulundum, kimisiyle birlikte görev yaptım. Merhum babam Mehmet Emin paşa sayesinde bir çoğunun aile mahremiyetine kadar sokuldum. Meziyetlerine, kusurlarına, bir aile ocağı samimiyeti içinde şahit oldum. Onlarla düştüm onlarla kalktım. Halbuki yenileri tanımıyorum. Zaten yazılacak yönlerinin bulunduğuna da inanmıyorum.

     

    Hem eskiden bir adam sadaret makamının çıkacağı zaman belli bir kademeden geçer, belli bir merhale kat ederdi. Mesela önce vali olur, sonra nâzır (bakan) olur, derken sadrazamlığa kadar yükselirdi. Şimdi öyle mi? Ne idiğü belirsiz bir adam, beklemedik bir anda milletin başına geçiyor. Sonra o nevzuhur (yeni çıkma) şahıs, âlimi, ulemayı ayağına çağırıyor.” (1)

     

    Gözünü ve sözünü esirgemeyen Esseyyid İbnülemin Mahmut Kemal İnal, böyle birisiydi. Bulunduğu yerde fiziği ve fikri ile bulunan, söylenmesi gerekenleri söylemekten çekinmeyen, ben bunu söylersem başıma şu gelir veya yerimden olurum kaygısı gütmeyen değerli bir şahsiyetti.

     

    Dursun Gürlek, Çınaraltı Kitap Sohbetleri...

     

     

    Arkadaşlar Dursun Hocanın Ayaklı Kütüphaneler adlı kitabını bulabilirseniz okuyu, istifade edebileceğiniz bir eser.

    Bana da dua edersin.. :) (içinde İbnülemin Mahmud Kemal in hayatı da bulunmaktadır)


  9. üstadın en değerli şiirlerinden bir tanesi daha...........gündeme getirdiğin için Allah razı olsun 'Rindlerin Doğumu'

    selam ve duayla............

     

    Bil'mukabil, cümlemizden razı olsun Rabbim..

     

    Selametle


  10. Şiddetle tavsiyemdir, gerici Edebiyet Fakultesi ile pek alakam yoktur:).

     

    Cemil Meriç içinde bir iki kelam etmek isterim. Günümüz sosloglarını cebinden çıkarabilecek kadar mutefekkir olan Üstad kelimeleri inci gibi dizmesini de iyi bilirdi.

     

    "izmler idrakimize giydirilmis deli gömlekleridir"

     

    Vesselam.

     

    Ufak bir sürçme olmuş, 'gerici' değil 'gerci' olacaktı.:)


  11. Biraz geç oldu..Selamlar Büyükdoğu..

     

    "Çok kelam edilir bu mesele hakkında hatta halkayı geniş tutalım Türk Tarihini de diyebiliriz."

     

    bu sözümü biraz yanlış anladın galiba ben devlet terakkisi için söylemiştim; benim nazarımda yıkılan devlet yoktur sadece isim değişikliği olmuştur ben Türk Tarihine bir bütün olarak bakarım ona göre mütalaa ederim..

     

    "Bu meselede farklı düşünüyoruz sanırım. Osmanlı'yı bu tarihin içine dahil edebilir miyiz, orası tartışılır. Orta Asya devletleri, Türk'ler tarafından kurulan İslam devletleri (Karahanlı, Ihşitler, Tolunoğulları v.b.) ve belki birazda Büyük Selçuklu diyebiliriz. Fakat Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletini diğer Türk devletlerinden ayıran ciddi farklılıklar vardı. Yönetim, halk, kültür vs. gibi unsurlar diyebiliriz. Bilhassa Devlet-i Ali'yi Türk tarihi kalıbında tutmak/telakki etmek bana pek mantıklı gelmiyor"

     

    Eğer vaktin olursa Osman Turan Hocanın "Türk Cihan HAkimiyeti Mefkuresi" kitabını okumanı tavsiye ederim..

     

    "Yunan, Bizans, Pers tarihi/medeniyeti gibi bir durum bu; Osmanlı medeniyeti. Pek çok tarihi, kültürü, değeri içinde barındıran bir medeniyet."

     

    Bu konuda hemfikiriz. Grek Kültürü de var, Kafkas Kültürü de. Asıl olan bunları bir potada eritebilmek, işte o zaman millet olma, devlet kurma, medeniyet oluşturma merhalesi başlar..

     

     

    Bu arada A.S Yunuscoskun


  12. Mühendislik Okumakla Adam Olunmaz

     

    Sözümü sakınmam bilirsin beni,

    Ajanlıktan yadigâr, sanma ki yeni.

    Şimdi diyeceğim laflarım seni,

    Gereceğe benziyor, kızma eski dost.

     

    Mühendislik dediğin riyazî ilim,

    Geçen gün pazardan aldım bir kilim,

    Türevine kıl olup integralini sevdiğim,

    Alakaya maydanoz oldu bu dediğim.

     

    mitajanı der ki; Mühendissin tamam,

    Karizman bin beş yüz, havansa tavan!

    Sana olan muhabbetim şimdiler yavan,

    Kırdığın vazo değil bir kalp vesselam!..

     

    mitajanı

     

    Mühendis olan yok galiba:)


  13. Kuruluş, yükseliş gibi devirlere inanmıyorum derken; inanılmaması gereken bir durumu dile getirmişsiniz. Bu meseleyle alakalı Halil İnalcık Hoca'nın bir sözü var:

     

    ''Osmanlı'yı kuruluş, yükseliş, gerileme gibi tanımlamaktan/değerlendirmekten vazgeçmelidir tarihçilerimiz. Onu bir bütün olara ele almak durumundayız, mecburiyetindeyiz''

     

    İşte böyle bir sıkıntı var bizde; şöyle kurulduk, şöyle yükseldik derken her şey iyi, güzel, destansı. Duraklama ve gerileme dediğimiz tarih dilimlerine geldiğimizde; kötü, berbat, değersiz bilmem ne.

     

    Osmanlı'yı toprak fethedici bir kuru devlet anlayışından ayrı tutup; ona evrensel bir oluşum, devletler üstü bir yapı, insan eksenli bir değer gözüyle bakmalıyız. Çünkü onun başlattığı medeniyet yürüyüşü, sekteye uğratılmıştır.

     

    Velhasıl; tarih bilincinde olmak lazım. Bu bilinç yarım yırtık değil, bütünüyle olmalı derim.

     

     

    Çok kelam edilir bu mesele hakkında hatta halkayı geniş tutalım Türk Tarihini de diyebiliriz.


  14. Evet, aslında iyi bir konuya temas etmişsiniz. Meselelere bakarken ''nereden ve nasıl bakıldığı'' esasdır. Zaten tarih ilminde müştereklikten ziyade; yorum/görüş belirtme durumu vardır. Tarih nesnel bir mesele diyebilir miyiz, bilmiyorum? Fakat herkes kendi birikimini, belgesini, arşivini, kaynağını veya müşahadesini ayrı ayrı ortaya koyuyor. Bir tarihçinin kesin budur dediğine, başka bir tarihçi olmayada bilir diyor.

     

    Tarih olanı/sunulanı olduğu gibi kabul etmek olamaz. Araştırma, bilgi ve yorum merkezli olmaktır, tarihle ilgilenmek. Zaten Üstad bir tarihçi/tarih ilimci değildir; Naima'dan, Ahmet Cevdet Paşa'dan, Hammer'den istifade etmiştir/etmeye mecburdur. Bunu bazı kitaplarında da dile getiriyor. (Naima'dan falan)

     

    Üstad fikir, duygu ve aksiyonunu katarak yazmıştır tarih muhtevalı eserlerini, akademik dille değil. İşte bu sebeble; müşterek bir bakış açınız olmayabilir. Lakin görüyoruz ki; son dönemdeki kayda değer tarihçilerimiz de Yeniçeri, Abdülhamid Han, Sultan Vahdettin gibi ihtilaflı mevzularda müspet fikirler ortaya koymuşlardır.

     

    Tıpkı İlber Ortaylı'nın: Vahdettin istese krallar gibi yaşardı Avrupa'da, ama o bunu tercih etmedi. Çünkü onurlu/gurulu bir insandı diyor. Yine Abdülhamid Han'ın yaptıklarının ve yapmak istediklerinin tarihi kıymet payını veriyor, onun siyasi bir manevracı olduğunu söylüyor bize kitaplarında.

     

    Aslında müştereklikten kasıt; yukarda dediğim gibi: Hissi ve fikri farklılıktan/bakıştan kaynaklanıyor. Fakat bu demek değildir ki; Üstad tarih bilgisinden yoksundur, karartmadır. O, Kanuni sonrası aşksız/şevksiz/pusulasız bir harekete dönüşen Yeniçeri'lerin, daha sonra kökten başkaldırmacı bir güruha dönüştüğünü söylüyor-dur sanırım. Buda pek çoğumuzun mutabık kaldığı tarihi kırılmalardan birisidir.

     

     

    Siz de güzel bir yere parmak bastınız.Şöyle ki; Tarih ilmi -kanaatimce- bir fizik, bir matematik gibi rasyonel bir tavrı yoktur. Realiteyi alır keser, biçer tarihçi de buna birşeyler katarak toplumun önüne sürer. Sizin de ifade ettiğinizi ben bir adım öteye götüreyim, tarih ilminde 'sebebler sonuçlar' silsilesinde kesinlik yoktur..

    MEsela "Devlet-i Ali niye yıkıldı?" desem, zaviyesine göre yorumlar gelir hatta bir taraf yıkılmaması gerekir derken diğer cenahsa yıkılmak zorundaydı bile diyebilir.

     

    Diğer mesele de ben üstadın mesnedine değil o malumatlar dizisinden yola çıkarak vardığı kanılar da müşterek değiliz dedim. Şöyle de diyebiliriz yeniçerilerle ilgili kesin hükümler içeren cümlelerden kaçınmak gibi..

     

    Aslında benim tarihe bakışımı örneklemesi için(siz kullandığınızdan ötürü): Abdülhamid Han ile ilgili okuduğum ,hatta çapraz okuma da diyebiliriz, kitaplar makaleler sonuçu oluşan kanı farz-ı muhal Necip Fazıl ın Abdülhamid le alakalı olup menfi bir duruş sergilediği bir kitabını okuduktan sonra öğrendiklerimi tarih anlayışımından süzgeç gibi geçirir bahsettiğim kanıyala test ederim..(tersini de düşünmek fikir zenginliği açısında evladır)

     

    "O, Kanuni sonrası aşksız/şevksiz/pusulasız bir harekete dönüşen Yeniçeri'lerin, daha sonra kökten başkaldırmacı bir güruha dönüştüğünü söylüyor-dur sanırım."

     

    bu cümlede mesela benim açımdan tahlil edilmesi gerek yönleri var; eger böyle bir tespit yapıp bırakırsak bize bence faydası olmaz. "evveliye ahiriyle kişileriyle sebebleriyle sonuçlarıyla vb"

     

    Şöyle bir örnekte umarım kendimi ifade etmekte yardımcı olur;

    Kuruluş, yükseliş, gibi devirlere inanmıyorum. Toprak eksenli değil medeniyet eksenli bir tarih anlayışımızın olmasın gerektiğini düşünüyorum millet olarak..

     

    Not: Abdülhamid, VAhdettin gibi hakanlara karşı deruni bir saygım vardır bunu da belirtmekte fayda görüyorum.

     

    Umarım yanlış anlaşılmamışımdır.


  15. "Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi."

     

    Cemil Meriç Üstad böyle diyorsa; yeni yetme aydınlarımız herhalde çağımızın ibn Haldunu, nietzsche si ya da hegel i oluyor galiba. Ayaklar ile başlar yer değiştiriyor..

×
×
  • Create New...