Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Münteha

Üye
  • Content Count

    44
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by Münteha


  1. İlk defa Deli Balta dizisinin başlangıcında dinlediğim ve Osmanlı'nın ihtişamını yansıtan dizeleriyle büyüsünden hiç sıyrılamadığım bir şiir. Şiirin Hayri Küçükdeniz tarafından seslendirilmesi ve fonda mehter marşı kullanılması, şiiri daha bir tesirli hale getiriyor.

     

    http://www.dailymotion.com/video/xcs7q4_dynle-evlat-osmanli-ceddyny-byl_music

     

    Deli Balta ^_^

     

    http://video.google.com/videoplay?docid=-1083911823378003871#

    • Like 1

  2. Adnan Oktar, nâm-ı diğer sahte mehdi, Üstad'ın Sakarya Türküsü şiirini kendi sapkın emelleri doğrultusunda yorumluyor. Üstad'ın şiirlerini bu derecede saptırarak yorumlayanı da ilk kez görüyorum, Şiir manasını sapıtma oskarı olsa birincilik alacak kadar başarılı (!) bir yorum. Buyrun dinleyin :D :

     

     

    http://www.dailymotion.com/video/xe8eep_adnan-oktar-necip-fazyl-kysakurek-i_news


  3. Nükte rumuzlu kardeş, bu yazdığınız şeye katılmak mümkün değil. Üstad 39 yaşında Neslihan hanımefendiyle evlenmiştir. Yani "Necip Fazıl aynalara takılır yaşlandığını görür ve ona uygun olmadığını düşünür" bu cümlenize binaen, Üstad orta yaşta iken evlenen bir insan olarak yaşlıyken de, orta yaşını geçtikten sonra da böyle bir şey yaşamadığı için yorumunuzun doğruluk derecesi eksilerde. Allah iyiliğinizi versin e mi, nereden buluyorsunuz böyle acaip garaip yorumları.


  4. Kabul Üstad'ın başlangıç itibariyle Sayın Erbakan hakkında kanatleri menfi doğrultudadır. Kendi değer yargısıyla Sayın Erbakan'ı Büyük Doğu ideolocyasına hizmette akim ve de samimiyetsiz buluyor. Hatta ciddi ağır lafları var; ben bunları dile getirmeyeceğim.

     

    Öncelikle bir yanlışı düzeltelim kardeşim. Üstad başlangıçta Erbakan hakkında müspet bir kanaate sahip. Erbakan'ın hatalarını ve doğruyu kabul etmez tavrını gördükçe kanaati menfiye dönüyor. Ciddi ağır laflar dediğiniz o sözleri de başta değil, Erbakan'ın ruh portresini gördükten sonra söylüyor. Lütfen tarihi süreci yanlış yansıtmayalım.

    Üstad, Erbakan'ın siyaset sahnesine girdiği ilk dönemini desteklemiştir, ki İskender paşa cemaati de (M.Zahid Kotku, Esad Coşan hocaefendiler) desteklemiştir (tıklayınız) Lakin hem Üstad, hem İskender paşa cemaati Erbakan'ın davaya zarar veren tutumlarını görünce desteklemekten vazgeçmişlerdir.

     

    Ben de siz gönüldaşlarımla Kadir Mısıroğlu'nun Erbakan hakkındaki yorumlarını paylaşayım. Buyrun izleyiniz:

     

     

     

    Kadir Mısıroğlu Milli Görüşü Yorumluyor:


  5. İngilizler'in İslam birliğini bozmak için kurdurmuş oldukları ehli sünnet dışı Vehhabiliğin kendileri için kalem oynatması gayesiyle bir çok ülkede adam satın aldığını biliyordum da, Üstad'ın da birebir bu hadise ile karşılaşmış olduğunu öğrenmek meseleye olan yakînimi artırdı. Üstad'ın Müslümanlar üzerindeki müthiş tesirini biliyor olmaları onları öncelikle Üstad'a yönletmiş olmalı. Demek ki hangi ülkede hangi yazarın Müslümanlar üzerinde tesir sahibi olduğunun araştırmasını, istihbaratını iyi yapıyorlar.

    Recep Peker'in rüşvet teklifiyle birlikte bu iki oluyor, kimbilir daha bilmediğimiz ne rüşvet teklifleri yapıldı Üstad'a. İslam davasının derdinde olan Üstad böylelerine pirim verir mi hiç.


  6. Belliki siz başkalarının yazıp çizdikleri ile fikir sahibi oluyor (..)

    Arkadaşa katılıyorum. Lütfen başkalarının yazıp çizdikleri ile fikir sahibi olmayın. Mesela Üstad'ın yazıp çizdikleri ile de fikir sahibi olmayın, yazılıp çizilenlere bakmadan kendi fikrinizi kendiniz doğurun. Fikir sahibi olmak için başkalarının yazıp çizdiklerine ihtiyacımız yok !


  7. Bu başlıktaki bütün mesajları okursanız, ilgili nüktenin Üstad ile Sadettin Ökten arasında geçtiğini görebilirsiniz kardeş. Yani rivayet değil, %100 gerçek. Direkt hadisenin içinde yer alan biri anlatıyor bunu. Üstad'ın kendi büyüklüğünü dile getirme meselesine dair de gene bu başlıkta arkadaşlarımız güzel izahatlarda bulunmuşlar. Başlıktaki tüm mesajları okursanız epey faydası olacaktır. Selamletle.


  8. 40 derginin katılımıyla tam bir dergi şölenine dönüşecek olan Türkiye Dergi Fuarı 20-24 Ekim tarihlerinde İstanbul Sultanahmet’te..

     

    20518.jpg

     

    20-24 Ekim tarihleri arasında Türkiye'de bir ilk gerçekleşecek. Halen yayın hayatına devam eden 40 dergi bu fuarda okurlarıyla buluşacak. Bu yıl ilki gerçekleşecek Türkiye Dergi Fuarı, TÜRDEB (Türkiye Dergi Editörü ve Yayın Yönetmenleri Birliği) ve TYB İstanbul şubesi tarafından düzenleniyor.

     

    Fuarı ziyaret eden okurları, editöründen yazarına takip ettikleri dergilere emek veren insanlarla tanışma, birbirinden farklı dergilerin düzenleyeceği etkinliklere katılabilme, fuara özel indirimli aboneliklerden faydalanabilme gibi birçok fırsat bekliyor olacak. İlgilisi için, yaklaşık 300 derginin nüshalarından oluşan kapanmış dergiler ve fanzin dergiler sergileri de fuar boyunca devam edecek.

     

    Açılışı 20 Ekim Çarşamba 14:00’da yapılacak olan fuarda bir kısım söyleşiler, konferanslar ve birbirinden güzel sürpriz hediyeler bulunuyor.

     

    Açılışa önemli panel

     

    Fuarın ilk günü Türkiye’de dergiciliğin dünü bugünü üzerine önemli bir panel gerçekleştirilecek. Ali Bulaç, Mustafa Armağan, Ali Ural, Metin Karabaşoğlu, Hamza Türkmen gibi isimler Edebiyat, Tarih ve Düşünce dergiciliği gibi başlıklarda sunumlar yapacaklar.

     

    20521.jpg

     

    Perşembe günü, fuar ziyaretçilerini saat 13:00’da Birdirbir Dergisi’nin düzenlediği Çağrı Cebeci ile çizgi saati ve saat 16:00’da Rıhle Dergisi’nin düzenlediği, Dr. Ebubekir Sifil’in konuşmacı olarak katılacağı Türkiye’de ilmi dergicilik konferansı bekliyor.

     

    Cuma günü, saat 14:00’da Tasfiye Dergisi’nden Ahmet Örs’ün Edebiyat ve Direniş konulu konferansı ve 17:00’da Bizim Aile Dergisi programı var.

     

    20529.jpg

     

    Cumartesi günü Gerçek Hayat Dergisi’nden Hüsrev Hatemi ile Sibel Eraslan konferansı, Cafcaf Mizah Dergisi’nden Yasir Eryılmaz’ın karikatür saati ve aylık gençlik dergisi Genç Dergi editörü M. Lütfi Arslan’ın konferansı yer alıyor.

     

    Pazar günü ise fuar ziyaretçilerini şu etkinlikler bekliyor. Saat 14:00’da Moral Dünyası Dergisi programı. 16:00’da Dergilerden Güldeste isimli Gülistan Dergisi programı ve 18:00’da da İttihad-ı İslam ve Kurtuba konulu Kurtuba Dergisi etkinliği.

     

    Hangi dergiler yer alacak?

     

    Sultanahmet’te Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul şubesinde düzenlenecek fuar beş gün boyunca katılımcıların gezebileceği bir dergi şölenine dönüşecek. Birçok yazarın davet edildiği dergi fuarına şu dergiler katılacak:

     

    Adı Yok, Altınoluk, Ayraç, Ay Vakti, Birdirbir, Bizim Aile, Cafcaf, Can Kardeş, Eğitim Yazıları, Yumuşak Ğ, Genç, Genç Doku, Genç Yaklaşım, Gerçek Hayat, Gezgin, Gülistan, Haksöz, Hayal Treni, Karakalem, Keşkül, Köprü, Kültür, Kur'ani Hayat, Kurtuba, Moral Dünyası, Mostar, Müfredat, Nida, Özgün Düşünce, Özgün İrade, Rıhle, Semerkand, Semerkand Aile, Tasfiye, Temrin, Türk Edebiyatı, Umran, Yedi İklim, Yeni Dünya, Yolcu.

     

    http://www.turkiyedergifuari.com[email protected]

     

    Yavuz Selim Güneş haber verdi

     

    Haber kaynak*: http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=4738


  9. İskender Pala'nın sohbetini indirdim, dinliyorum. Dil ve medeniyet üzerinde başlayan şahane bir sohbet. İskender hocaya doyum olmuyor doğrusu. Söz uçar, yazı kalır derlerdi eskiden. Şimdi teknoloji sayesinde söz de uçmuyor, kaydediliyor, nesilden nesile aktarılıyor :) Üstad'ın konferanslarını da bu sayede dinlemiyor muyuz. Kıymetli insanların kıymetli sohbetlerinin kaydedilip arşivlenmesi gerek. Ki internetin en sevdiğim taraflarından biri, müthiş bir ses ve görüntü arşivi ihtiva etmesi. 10 yıl önceki bir belgeseli bile bulmak mümkün. Bu ses kayıtları da çok güzel, teşekkürler.


  10. Yahudi asıllı Taraf yazarı Roni Margulies, Necip Fazıl için Başbakan ve hükümetine hitaben tam olarak şöyle dedi: “Azgın bir ırkçının, altı milyon kişinin ölümünü onaylayan ve az bulan bir yaratığın adını Nazım Hikmet'le birlikte anamazsınız. Ve bu yaratığın adını Kültür Merkezlerine veremezsiniz.”

     

    "Bir Yahudi ile el sıkıştıktan sonra parmaklarınızı saymayı unutmayın, birkaçı eksilmiş olabilir” esprilerinin mucidi Avrupa edebiyatının şaheserleri sayılan yüzlerce eserde Shakespeare'in Yahudi tefeci karakteri “Shylock” gibi binlerce örnek var.

    Roni Margulies ve dindaşları acaba onlardan da hesap sorabiliyorlar mı? Yoksa onlar söz konusu olduğunda “bunlar sadece dekoratif unsur olarak Yahudi düşmanı” zırvasıyla tevil yoluna mı gidiyorlar?

    Roni de biliyor ki onlar şimdilik yaralı birer aslan değil. Bir aslanı yaralayacak ancak onun kanından kimseler çıkana dek, tıpkı Shakespeare'in Shylock karakteri gibi o aslanların kalplerine yakın bölgelerden et koparmak kabil olmayacak.

    Türkiye'de ise referandumda “evet” oyu vermenin karşılığı olarak Necip Fazıl'ın kalbine yakın bir bölgeden et koparmak, şu sıralar Paris'te, Londra'da, Sen Petersburg'da, Viyana'da, Berlin'de iz süren sırtlanlar için Türkiye'den gelecek kolay bir ara öğün gibi olacak.

     

    Ali Eyvaz'ın yazısını okumak için tıklayın…

     

    http://www.habervaktim.com/haber/145110/si...saldirsana.html


  11. Bahçesiz

     

    Ekonomiyi batırıp hemen ardından erken seçime gittiklerinde (2002), ortaya çıkan ummadığı sonuç üzerine rahmetli Ecevit "kendi kendimize intihar ettik" demişti...

    "Nodallık olasılıkları" falan gibi saçma sapan laflar etmeye başladığı, "kafasının gitmeye yüz tuttuğu" sıralar...

    Kendi kendine intihar... Demek ki bunun bir de "el yardımıyla" edilen cinsi vardı...

    Hem de vardı vallahi... İntiharda "yardımcı kullanan" bir tek Japonlar'ı bilirdik ama (sen karnına bıçağı saplarken yardımcın da kılıcıyla kafanı uçuruyor), demek ki bazı Türkler de bu yola gidiyorlardı. Üçlü koalisyon "el ele" intihar edebiliyordu.

    Bunu Devlet Bahçeli de sevmiş anlaşılan.

    Sonuç olarak 2002 yılında kendi kendine intihar edenlerden biri de o değil miydi?

    Şimdi, referandumda uğradığı hezimet üzerine, hükümetin "hemen erken seçime gitmesini" istedi.

    Yani, bir kere daha intihar edecek. Referandumun gazıyla hükümet yüzde 50 oy toplasa, MHP belki meclise bile giremeyecek!

    O karnına bıçağı saplayacak, başbakan da kellesini uçuracak.

    Neyse ki başbakan "bu gaza" gelmedi de Sayın Bahçeli'ye on ay kadar daha yaşama olanağı sağladı, "hayat öpücüğü" verdi.

    Umur görmüş koskoca devlet adamı Devlet, bu şartlarda yapılacak bir erken seçimde yerlere düşeceğini bilmez mi, göremez mi?

    Görür tabii de, "bir şey söylemiş olmak için" konuşuyor.

    Ne desin? "Bütün politikalarım yanlış çıktı, aziz Türk milletinden özür dilerim" mi desin?

    Ya da, "Tanrı Türk'ü benim gibi politikacılardan korusun" mu diyecek?

    Hayır canım, tehditler savurmaya devam edecek.

    Çünkü Sayın Bahçeli'nin Türk milletine söyleyebileceği, verebileceği hiçbir şey yoktur.

    Hiçbir "projesi" yok, hiçbir "alternatif" önerisi yok.

    Nedir MHP'nin, iktidara gelirse yapacakları? Hiçkimse bilmiyor. Kendileri de bilmiyorlar.

    Peki, Aydın Doğan ile Zafer Mutlu'nun "olmayacak yerlerde tasarladıkları alakasız sitelere inşaat izni çıkarabilmek ve birkaç milyon dolar daha kazanabilmek için" ısrarla istedikleri CHP-MHP koalisyonu gerçekleşse, o zaman "hükümetin küçük ortağı" sıfatıyla icraatı ne olacaktır MHP'nin? O da belli değil.

    Sayın Bahçeli bir "başbuğ" değildir.

    İktidar programı, iç savaşı daha da şiddetlendirmeyi önermekten ileri gidemiyor. ("Daha fazla bomba!")

    Bunu da en çok PKK istiyor ne yazık ki...

    "Ortalama Türk" ile "ortalama Kürt" de savaşın bitmesini istediklerinden, MHP oy alamıyor.

    Sayın Bahçeli, ülkücülerin başına yakışmamaktadır. O mevkiin, o koltuğun adamı değildir.

    12 Eylül döneminde işkence gören ve bu yüzden Kenan Evren'in Anayasası'na hayır oyu veren ülkücüleri "zavallılar" diye aşağılaması, bunun en basit kanıtıdır. Partiyi ortadan ikiye çatlatması da, liderlik başarısının kanıtı!

    Aslına bakarsanız, Sayın Bahçeli, koalisyon ortağı olup da Apo'yu "asamadığı" gün bitmişti...

    O günden beri uzatmaları oynuyor.

    "Doksan artı en az kaç dakika" daha oynar bilmem ama, Türkiye gelecekte "kerinçsiz" olacağı gibi "bahçesiz" de olacaktır.

     

    20/09/2010


  12. Cevabınız için teşekkür ederim kardeşim. Dediğiniz gibi bir teşkilat içinde çatlak sesler vuku bulabilir. Lakin tam olarak öğrenmek istediğim, Nurettin Şirin'in yazdığı gibi, o sapıkların ülkemizde okunmasına Milli Görüş, daha yalın ifadeyle Erbakan hoca vesile olmuş mudur? İtikat konusu, malumunuzdur ki her şeyden önemli olan bir meseledir. Milli Görüş akımı içinde üst düzeydeki insanlar içinden ehl-i sünnete aykırı sesler çıkaranların temizlenmesi gerekmez miydi? İslami bir dava için bayrak açanlar, kendi teşkilatları içinden çıkan bu tür çatlak seslerin yaptıklarından da mesul değiller midir? Birisi çıkar, şahsi olarak hiç bir teşkilata bağlı olmadan istediği yayını, çeviriyi, propagandayı yapar, ama bir teşkilata bağlı olarak o işi yapıyorsanız ve yaptığınız iş teşkilatın mayasına aykırıysa, o işin teşkilatın başındakiler tarafından engellenmesi gerekmez mi? Engellenemiyorsa orada büyük bir denetim ve iktidar eksikliği vardır. Hani yapılan iş itikat bozan kitapların ülke çapında yayılması ve okutturulması gibi çok çok ehemmiyetli bir mevzu olmasa hoş görülebilir ama ortada en önemli mesele var. Nurettin Şirin ciddi ciddi diyor ki:

    "Türkiyeli Müslümanlar İmam Hasan el Benna’yı, Şehid Seyyid Kutub’u, Allame Mevdudi’yi, Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u Milli Görüş hareketi içinde tanıdılar; Milli Görüş hareketinin sağladığı imkan ve vasıtalarla bu şahsiyetlerin fikirleri, mücadeleleri ve şahsiyetlerini öğrendiler."

    Yani bu ne demek? Erbakan hocanın denetiminde, yönetiminde olan Milli Görüş bu sapıkların tanınmasını, okunmasını sağladı ve Erbakan hoca bunu destekledi. Bu cümleden bu neticeyi çıkarıyorum ben. Tabi yazar da bu sapıkları sevdiği için meseleden övgüyle bahsediyor.

    Yazdıklarınız tam olarak tatmin etmediği için meseleyi devam ettirmek istedim kardeşim. Selametle.


  13. Kureyşi kardeşim, ben size bir soru sormak istiyorum izninizle. Bu meseleyi hakikatan merak ettiğim ve öğrenmek istediğim için soruyorum.

    Erbakan hocanın itikadını hep merak etmişimdir, ehl-i sünnet midir, yoksa değil midir diye. Siyasi hayatını kaba hatlarıyla bilsem de, bu hassas konuda herhangi bir bilgim bulunmuyor. Geçenlerde Nurettin Şirin'in bir yazısını okudum. Yazıda geçen bir bölümü buraya iktibas ederek sorumu yöneltmek istiyorum:

     

    "Bazı kardeşlerimiz bize, Milli Görüş ve Erbakan hocadan söz ettiğimizde, İmam Hasan El Benna, Şehid Seyyid Kutub, Allame Mevdudi, İmam Humeyni vb. önder şahsiyetleri, İslami hareket liderlerini hatırlatarak, bu önderlerin gösterdiği yol ve istikamet varken, "Milli Görüş" vurgusu yapmanın bir yanılgı olduğunu, "Milli Görüş hareketinin kimlik ve misyonu" ile söz konusu önderlerin ortaya koydukları mücadele yolunun birbiriyle çeliştiğini ifade ederek, bizi sorguluyor, eleştiriyor, bundan da öte, gittiğimiz yoldan sapmakla suçluyorlar.

     

    Bu kardeşlerimizi iyi niyetli görerek, kendilerine şunu hatırlatmak isterim.

     

    Türkiyeli Müslümanlar İmam Hasan el Benna’yı, Şehid Seyyid Kutub’u, Allame Mevdudi’yi, Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u Milli Görüş hareketi içinde tanıdılar; Milli Görüş hareketinin sağladığı imkan ve vasıtalarla bu şahsiyetlerin fikirleri, mücadeleleri ve şahsiyetlerini öğrendiler.

     

    Milli Görüş hareketi Türkiyeli Müslümanlardan, özellikle gençlerden İmam Hasan el Benna’yı, Allame Mevdudi’yi tanımasını, onların eserlerini takip etmesini, onların fikirleriyle donanmalarını istedi; buna çalıştı, bunu teşvik etti.

    Örneğin, merkezi Kuveyt’te bulunan IIFSO (Uluslar arası Müslüman Öğrenciler Teşkilatları Federasyonu) tarafından basılan Türkçe eserler, Milli Görüş aracılığıyla Türkiyeli Müslümanların eline ulaşmıştı; bizler Şehid Seyyid Kutub’u, Şehid Abdulkadir Udeh’i, Muhammed Kutub’u, Muhammed Hamidullah’ı, öncelikle IIFSO yayınlarından tanıdık. Daha sonra onların eserleri Türkiye’deki yayınevleri tarafından basılmaya başlandı.

     

    Şehid İmam Hasan El Benna’nın "Risaleler"i basılmaya başlandığında, Fizilalil Kur’an basıldığında bu eserleri Müslümanların alıp okumasını sağlayan, teşvik eden ve özellikle de gençlerin bu fikir ve idealler uğruna yetişmesini isteyen Milli Görüş hareketi idi...

    Eğer bu aktardığım bilgilerin doğruluğunda şüphe eden ve yanıltıcı bilgi verdiğimizi düşünen varsa, lütfen o dönemleri yaşayan büyüklerinden ve ağabeylerinden sorsunlar."

    (Yazının tamamı için tıklayınız: http://www.velfecr.com/index.php?yazi_id=1...zar=&dil=tr )

     

    Burada adı geçen "alim" sıfatlı şahısların ehl-i sünnete bağlı olmadığını sanırım ehl-i sünnet olan herkes bilir. Cübbeli hocamız olsun, onun hocası olan Mahmut efendi olsun, ehl-i sünnete bağlı alimlerdir. Nurettin Şirin'in vurguladığı gibi o sapık kişiler Milli Görüş sayesinde ülkemize girip okunmaya başlandıysa, Milli Görüş büyük bir hata yapmamış mıdır, hem de itikat hususunda? Erbakan hocanın, Milli Görüşün itikadı Mevdudi'ye, S.Kutub'a, Hasan el Benna'ya mı dayanıyor? Cübbeli hocamız bu isimlerin ne olduğunu gayet iyi bilir, iyi bildiği ve sohbetlerinde hep itikadın öneminden bahsettiği halde, bu kişilerin okunmasını yayan Milli Görüşü, onun kurucusunu nasıl oluyor da muteber buluyor? Bu sorular kafamda dolaşıp duruyor. Cevap verirseniz memnun olacağım. Selametle.

×
×
  • Create New...