Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

***ß!r!c!k***

Üye
  • Content Count

    36
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by ***ß!r!c!k***


  1. En büyük ve bence gerekli bir takıntım olan takıntım =)

    Yoldaki yürüyüş , hal ve hareketlerimdir...

    Dışarda yüksek sesli konuşulmasına , pata küte yürünüp sokakta kahkahalarla gülerek gösteriş yapılması fena rahatsızlık verir bana...

    Telefonum kesinlikle cebimde olmalıdır .Şarj durumları dışında nedense yanımdan ayırmam.

    Kitap okurken içine koyduğum ayraç muhakkak anlamlı bir resim ve yazılı olmalıdır . O ayraca baktığımda içime soka soka bana birşeyleri hatırlatmalıdır...


  2. Benzer bir konuyu şahsım açmıştı ...

    http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=10548

     

    Ama buraya düşüncelerimi yazmaktan hoşluk duyacağım...

     

    Aşk'ın kesin bir tanımı olmadığını düşünüyorum.

    Bana sorarsanız tarifide olmamalı ki bir anlamı olsun...

    Anlatılamamalı ki kutsal olsun , yüce olsun...

    Her satırda,cümlede hissedilmeli ama hiçbir kelime anlatmaya yetmemeli...

     

    İnandığınız AŞK neyse...

    Hakkında milyonlarca cümle destanlaşıcak bir çırpıda fakat hiç bir kelime onu anlatmaya yetmeyecek ki AŞK olsun...

    Öyle ki inandığınız AŞK , Hakiki olan karşısında utanıcak...


  3. "Biz onu (Kur’an’ı) kadir gecesinde indirdik.

    Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır..

    O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar.

    O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar.”

    (kadir Suresi )

     

    ALLAHUMME İNNEKE AFUVVUN KERİMÜN TUHİBBULNAFFVE FA'FÜ ANNA

     

    Gün gelir hayatımızda her şey ters gider,Yüzümüz gülmez .

    Ömür bir su gibi akıp gider ,Elimizden bir şey gelmez .

    İşte o zaman hatırlarız .

    Ona yöneliriz Bizi görsün diye

    Dualarımızda haykırırız Bizi duysun diye

    Halbuki o her yerdedir.

    Darda kalınca değil ,

    Zorda kalınca değil ,

    İyilikte , güzellikte

    Gecede , gündüzde

    Aldığımız her nefeste

    Biz O’nun eserleriyiz !

    O büyülü saatlerde,pencereden sızan ay ışığının her bir cilvesinde,

    Sen’i düşünüyorum.

    Yürüdüğüm yollarda, konuştuğum insanlarda,

    ikliminde uçuşan altın kanatlı kuşlarda,

    hep sanatını görüyorum.

    Rahmetine sığınıyorum…

    Rahmetin;hem hazanı, hem kışı,

    hem baharı, hem yazı,

    hem arzı, hem semâyı kucaklıyor.

    İkliminde fânî olmak,ebetlere yelken açmak istiyorum.

    Ey bîçarelerin çaresi, yolda kalmışların, gariplerin,kimsesizlerin yardımcısı…

    Ey Mâbûd-u Mutlak!

    Ümitle kapına geldim; girmeme izin verir misin?

    Kirpiklerimi yıkayan gözyaşlarım, ıslak seccadem,

    seherlerde semaya açılan avuçlarım şâhittir;

    yalan değil sevdam!

    Ürperen kalbim, titreyen bedenim,

    vücudumun bütün zerreleri şâhittir,

    Sen’den başkasına yönelmedim.

    Bir tomurcuğun,şehbâl açması gibi, Ya Fettâh,

    Şu kalbi de Sana aç ki kurtuluşa ereyim!

     

    DualarıMız kabul , KADİR GECEMİZ Hayırlara Vesile Olsun

     

     

    !!!... AMİN ...!!!


  4. Ne münasebet

     

    Ablam evlenmeden önce saatlerce odamıza kapanır, sigara ve kahve ikilisi eşliğinde sırlarımızı dökerdik. Böyle anlardan birinde, kısık sesle "Müzik açalım mı? Babam yan odada, bizi dinliyor olabilir." dedim. Yan odadan gelen ve hala hatırladığımızda bizi kahkahalara boğan ses: "Ne dinleyecem sizi beee!"

     

     

     

    Yanlış telefon

     

    İşe giderken cep telefonumu evde unutmuşum, ama televizyon kumandasını almayı ihmal etmemişim.

     

     

     

    Çocuklar kimden?

     

    Annemle babam tartışıyor. Tartışma esnasında annemin kafası o kadar çok karışıyor ki, kendisini aldatmakla suçladığı babama "O çocuklar benden mi??" diyor! Zaten tartışma o anda bitiyor, gülmekten tabii.

     

     

     

    Nur topu

     

    İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum: "Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!"

     

     

     

    Düz mantık

     

     

    Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.

     

     

     

    Toplamda

     

    Geçen gece nöbetteyken acile 3 yaşında, para yutmuş bir hasta geliyor. Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; "1 YTL" diyor. Yapılan tetkikler sonucunda bir adet 50 Kuruş ve iki adet 25 Kuruş tespit ediyoruz. Baba bir şekilde haklı olduğu için sadece aramızda gülüşerek konuyu kapatıyoruz.

     

     

     

    Helallik

     

     

     

    Tatile giden, hayat dolu yaşlı teyzemiz güya helalleşiyor. "Hadi çocuğum, hakkınızı helal edin, hayat bu; siz ölürsünüz ben göremem, veya siz kör olursunuz beni göremezsiniz..."

     

     

     

    Köpük köpük

     

    8 yaşımdaki yeğenim "Dayı nasıl oluyor da renkli sabundan beyaz köpük çıkıyor?" diye sordu. "Dur bir düşüneyim." dedim, hala düşünüyorum...

     

     

     

    Araba sevdası

     

     

    Annem arabasını torpidosu için dantel örecek kadar çok seviyor. Geçenlerde arabayı çarpmış ve farı kırılmış. Babamın anlattığına göre trafik polisinin önünde "Yavrumun gözü çıktııııı!" diye ağladığı için polisler heyecanlanıp ambulans çağırmışlar.

     

     

     

    Hevesli

     

    Kardeşime araba kullanmayı öğretiyorum. Çok hevesli... Bana; "Abi çok kolay yaa, aynı bilgisayar oyunu gibi!" diyor. Cevabım; "Hııı... Ama tek canın var..."

     

     

     

    Potansiyel müşteri

     

     

     

    Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve tek tekerlek üzerinde geçti. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana: ''Gördün mü bizim müşterileri... Hey maşAllah!'' dedi.

     

     

     

    Un merakı

     

     

     

    Komşumuzun kızı ilk fırıncıya kaçtı. Geri geldi, 5 ay sonra un fabrikasının sahibine kaçtı. Bunlara annesinin yorumu; "Ben bu gızı una doyaramadım!"

     

     

     

    Sütün faydaları

     

     

     

    Sabah erken okula gidecek oğlumu uyandırmadan önce, kalkar kalkmaz içsin diye hazırladığım sütün bardak ebadını o kadar abartmışım ki, henüz uyanmaya çalışan, tek gözü açık oğlumdan gelen cümle: "İneğin kendisini getirseydin bari."

     

     

     

    Giyim kuşam

     

     

     

    Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi olmuşsun!"

     

     

     

    Cadaloz kaynana

     

     

     

    İş arkadaşımın düğünündeyiz. Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında elektrikler kesiliyor. Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, arkadaşımın annesi oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor. "Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı."

     

     

     

    Direksiyon eğitimi

     

     

     

    Sene 1993. Sevgilime (şu an karım olur kendileri) araba kullanmayı öğretiyorum. İzmir'in o zamanki halini bilenler bilir. Üçkuyular-Narlıdere yolu şimdiki gibi değil. Sakin... Stres olmasın, panik yapmasın diye çok karışmamaya çalışıyorum. Ayrıca çok sakin bir ses tonuyla konuşuyorum. Direğe 3 santim farkla geçiyor benim güzel sevgilim. "Direğe çok yakın geçtin hayatım." diyorum. Cevap "Hangi direğe?"


  5. http://www.dailymotion.com/video/x9s2uf_fa...mlereyliy_music

     

    Farsça bir marş.Çok etkiler bu marş beni .Gerek müziği gerekse sözleri . Dinleyin derim .

     

    Buyrun buda Türkçe çevirilmiş hali.

     

    KALBİN AHENGİ

     

    Kalp pençesi kalbi ahenge sürüklüyor

    Aşkın feryadı ve ateş şulesidir bu…

     

    Hoşa gider gönül kıssası ve okumaya değer

    Sonsuza dek bu aşk ve gönül tüter

    Gönül derdin ve şerrin merkezi

    Ateş şulesi yapar ve yakar ateşi

    Bir sahranın söylemi bir mecnun onun pençesinde

    Bir sazlık ki onda aşk ahengi söylenmekte

    Nağmeyi güzelleştirir bazen, bazen bozar nağmeyi

    Bir harman ki hep artırır bu alevi

    Ve aşk ateş şulelerinin ev sahibi

     

    Kalp pençesi kalbi ahenge sürüklüyor

    Aşkın feryadı ve ateş şulesidir bu…

     

    Kim aşkı öne geçirirse orada yok olur kendi

    Her kalp ki kendinde değilse daha etkili

    Benim kalbimde ise lale bahçeleri

    İşte ney tutsak ve tutsaklığı feryadından belli

    Nurdan bir sahrada lalelerin hayali

    Geçmeli dert ayağı ile çölü geçmeli

    Bir yürüyüşle yürüyor ki yer aşk ve kan

    Ta ki görsün nasıldır hali

    Her taraftan can kokusu geliyor

    Derdin aşkın ve yarin kokusu

     

    Kalp pençesi kalbi ahenge sürüklüyor

    Aşkın feryadı ve ateş şulesidir bu…

     

    Sözü geçmiştir bu topraktan yaratılanın

    Ve feleklerde yükselişi

    İşte aşk burada zirveye çıkıyor

    Burada bir damla kan denizler gibi oluyor

    Bu varlık âlemini bir izinle terk et

    Kır bu şişeyi ki mest olasın

    Perde kalktı gördüm varı yoğu

    Gördüm görünmezin görünür olduğunu

     

    Kalp pençesi kalbi ahenge sürüklüyor

    Aşkın feryadı ve ateş şulesidir bu…


  6. O büyülü saatlerde,

    pencereden sızan ay ışığının

    her bir cilvesinde,

    Sen’i düşünüyorum.

    Yürüdüğüm yollarda,

    konuştuğum insanlarda,

    ikliminde uçuşan altın kanatlı kuşlarda,

    hep sanatını görüyorum.

    Rahmetine sığınıyorum…

    Rahmetin;

    hem hazanı, hem kışı,

    hem baharı, hem yazı,

    hem arzı, hem semâyı kucaklıyor.

    İkliminde fânî olmak,

    ebetlere yelken açmak istiyorum.

    Ey bîçarelerin çaresi,

    yolda kalmışların, gariplerin,

    kimsesizlerin yardımcısı…

    Ey Mâbûd-u Mutlak!

    Ümitle kapına geldim; girmeme izin verir misin?

    Kirpiklerimi yıkayan gözyaşlarım,

    ıslak seccadem,

    seherlerde semaya açılan avuçlarım şâhittir;

    yalan değil sevdam!

    Ürperen kalbim, titreyen bedenim,

    vücudumun bütün zerreleri şâhittir,

    Sen’den başkasına yönelmedim.

    Bir tomurcuğun,şehbâl açması gibi, Ya Fettâh,

    şu kalbi de Sana aç ki kurtuluşa ereyim!

     

     

    !!!... AMİN ...!!!


  7. Uçurum etrafında dolaşan oraya düşebilir,

    Günahtan daha büyük uçurum hangisidir?

     

     

    E Vallahi hepside güzelll...

    Gerçekten yürekten bir "eyvallah" cümlesi döküldü dudaklarımdan.Ben bu "eyvallah" sözünü çok severim.Ama öyle sokak tarzı ile değil.Yürekten gelenini seviyorum.Özünde teslimiyetin ötesi,sevilenden gelen her şeyin kabulü olduğunu düşünüyorum.(Bu düşünceyi bana kazandıran sevdiğim bir hocamdır.Allah rağzı olsun ondan.)

    Bu yüzden yüreğinizden süzülüp satırlara dökülen bu güzel satırları paylaştığınız için içten bir ''Eyvallah'' diyorum vesselam...


  8. VAR’A ‘yok’ demekle, nesi değişir ki ‘var’ın?

     

    Varsın Allah’ım varsın! Diller yok diyorsa yalan, kalplerde senin adın yazılı...

     

    Canlar Seninle yaşıyor...

     

    Eller, sen istersen tutabilir, dizler de öyle...

     

    Alâim-i Semâ senin.

    Gökkuşağında renkler Seni gösteriyor, ‘ressam’ yok dese dert midir?

     

    Şarkılarda ismin geçmese ne gam? Sesler seni söylüyor.

     

    Senin besteni şakıyor bülbüller!

    Gül ümsüyorsa senin güzelliğinden...

    Rahmetinin katresidir yağmur, bahçeler hep senin.

    En şefkatli sensin Allah’ım.

     

    Çünkü sensin anneleri yaratan...

    En kudretli sensin Allah’ım Çünkü sensin dağları dik tutan...

    Çocukların pamukçacık ellerinde, çimenlerin yeşermelerinde, sevdâlıların sıcacık yüreklerinde ‘apaçık’ sen ‘saklısın’...

    Sana ‘yok’ diyeni ‘yok’tan ‘var’ eden de sensin.

    Bolluklar mükâfatın, kıtlıklar ikazın... Ferahlıklar, sıkıntılarımıza teselli, üzüntüler seni hatırlamamız için...

    O kadar varsın ki...

    Varlığının heybeti karşısında başımız dönüyor, tıpkı dünya gibi...

    Sensiz yaşanmıyor...

    Milyonlarca yıldır, milyarlarca hayat ve her hayat sahibine her an taptaze nefesler veren nasıl ‘yok’ olur, nasıl ‘yaşamaz’?

     

    Hayatı veren sensin.

     

    Hayat da, hayatım da senin. Kendini bilmeyen seni tanımamış; kim neylesin?

    Anlamayı, bir adıma karşılık bin adımla koşuşturan sensin.

    ‘İnanılan’ da sensin ‘inandıran’ da...

    ‘Var’ daha ‘yok’ iken ‘var’ olan da sensin.

    Her zaman her yerde ‘var’ olan da!

    Sevgin zerre eksilse üzerimizden ve bir an çevrilse bakışların, tutuşur yanarız...

    Asırlar bir ince perde, mekân bildiğimiz, ayak bastığımız, paylaşamadığımız dünya bir durak...

    Bir hak verdin... Akıl, duygu, dudak verdin, söyleyeceğiz...

    Kaderimizi kendimize ‘yazdıran’ da sensin.

    Yarattın, yaşatıyorsun, dirilişimiz vaadin...

    Sen vaadinden dönmeyensin, senindir sonsuzluk!

    ‘Küçükler’ Senden uzaklaştıkça küçüldüler, ‘büyükler’ sana yaklaştıkça büyüdüler.

    Yûnus balığın karnında, Yûsuf zindanda senin kölendi. Hürriyet sendeydi, sen Rabbimizsin...

    Serinlik Sendendi, İbrahim’i ateşin yakışından kurtaran... Mûsa’yı Firavun’un sarayında büyüten sendin.

    Sendin hem yetim, hem öksüz Muhammed’i (asm) Mirâc’a çıkaran...

    Yûsuf Züleyha’yı senin için reddetti...

    O, her şeyi!

    Allahım:

    Rüzgârdan, ışıktan, lisandan, insandan deliller gönderdin.. Her oluş, her tükeniş işâretindi!

    Peygamberlerin, nizâmını anlatan yazının satırbaşlarıydı, kelimelerindi velilerin: dostların, senin imla işaretlerin...

     

     

    Geylânî seni söyledi, Rabbanî seni, Mevlânâ sana çağırdı, Gazâlî sana. Bediüzzaman’ın “çağına ve sonrasına” seni anlatan sözü binlerce sayfa sürdü...

    “Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur” dedi Necip Fazıl, Sen çileyi mutluluk yapansın.

    Varsın Allah’ım varsın...

    Hilekârsa bilim, edepsizse edebiyat, sahteyse san’at,gerçeğini; amacını kaybetmişse ‘yok’ diyorsa desin!

    Küçük kitaplar ‘yok’ yazsa?

    Kâinat ‘var’ yazan koca kitap!

    Yazan sensin, okutan sensin.

    Selâm sana sevgili.

    “Bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş...”

    Atomundan galaksisine, zerresinden küresine, yarattığın ne varsa, hepsi içimde dönüyor... Dalgalanıyor denizlerin damarlarımda, buğulanıyor gökyüzü gözlerimde, rüyalar içindeyim, çiçekler içinde, güneşler açıyorum... Bir küçük kâinatım!

    İnsanım ve inanıyorum sana.

    Kundaktan kefene, beşikten musallaya ve oradan ‘asıl hayata’ uzanan rahmetine... Şelâlelerde çağıldayan, mercanlarda parıldayan güzelliğine... Toprak kokan mahsuller, kovanlar, peteklerce ikram ikram üstüne bereketine... Kan kırmızı karanfillerden, gözbebeklerine kadar, binbir çeşit ve rengârenk sanatına inanıyorum...

    ‘Yok’a inanmak ‘yok!’

    Şüphesiz inanılacak yalnız sensin.

    Sebepler! Size söylüyorum, sizi sebep gösterenlerde suç, Sevgilim ‘ol’der ve ‘olur’...

     

    Allahım...

    Bir sevdâdır sana inanmak...

    Gurbette âniden kavuşmaktır!

    Her şeyimi sen verdin, her şeyim senin.

    Seni sana lâyık anlatamadım affet! Kelimem yetmedi!

    İşte Allah’ım bu kulunun bütün söyleyebildiği bu kadar.

    Ben bu kadarım...

    Şükür ki sen bu kadar değilsin


  9. Buyurun aşk ile şevk ile:

    -Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh…

    -Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve rasülüdür.

     

    Aşkla – şevkle girilir İslam’a… Aşkla – şevkle tazelenir İslam’la bağlar… Müslümanlık bu aşkın sürekli yaşanma halidir.

     

    “Allah’ım beni sana ulaştırmayan bu dini, bu inancı ben ateşe atar da yakarım.”

    Bu çetin söz Hazreti Mevlânâ’ya aittir.

     

    İnsanı “Allah’a ulaştırmayan din” nasıl bir dindir acaba?

    Acaba içinde aşk coşkusu bulunmayan bir şey mi?

     

    Ya şu insan profiline ne dersiniz?

     

    “Bazan melekler bizim temizliğimizi kıskanır, bazan da şeytanlar kötülüğümüzden kaçarlar.

    “İnsan vücudu, içinde yırtıcı hayvanların dolaştığı bir ormana benzer, parçalanmamak, yok olmamak için çok uyanık bulunmamız lazım. Bizim vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz, temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfatlar vardır.”

     

    Nasıl bir insandır içinde şeytanı barındıran insan? Acaba aşktan yoksun olan mı? Acaba bizim içimiz nasıl? Kimler kaynaşıp vuruşuyor içimizde? Mevlânâ Hazretleri aşka çağırıyor insanı:

     

    “Aşıkların coşkun akan bir sel gibi, yüzlerini, başlarını yerlere sürerek, taşlara vurarak, dostun deresine varıncaya kadar koşması gerekir.”

     

    “Aşk göklere uçmaktır”, diyor. “Aşksız geçen ömrü, hiç hesaba katma, yaşadım sanma. Aşk âb-ı hayattır, onu canla, gönülle kabul et.” diyor. “Aşk ölü ekmeği can yapar, fani olan canı ebedileştirir.” diyor. Ve “Göklerin dönüşünü, aşkın dalgasından bil. Eğer aşk olmasaydı, dünya donar kalırdı.” diyor.

     

    “Aşk” deyince Muhammed İkbal, Mevlânâ’dan alıyor sözü ve o da aşkı çağırıyor:

     

    “Gel ey aşk, ey gönlümün remzi, mânâsı, gel ey bizim tarlamız, mahsulümüz gel bu balçıktan yaratılan insanlar artık eskidiler, köhneleştiler. Gel çamurumuzdan yeni bir insan yap.”

     

    Çamurdan insan inşa etmek için aşkın iksiri lâzım büyük gönül adamına göre…

     

    Sonra yeniden alıyor sözü Hazreti Mevlânâ. Aşkın terennümleri içinde bir mü’mini işaretliyor insana:

     

    “İnle inle ki, bu iniltiyi işiten bir komşun vardır. Bu komşu, sana, şah damarından daha yakındır. İnle inle ki çocuğun inlemesi, ağlaması, süt annesinin sevgisini uyandırır.”

     

    “Gerçek bir mü’min, gerçek bir insan, Allah’ı canla, başla anar, O’nu daima zikr ederse, o mü’mine dikkatle bak da gör, onda Hakk’ın nurundan gelen güzellik ne parlak olur! Bu ilâhi erlerin içleri, gönülleri ne acaib, ne şaşılacak bir denizdir.”

     

    Sonra aşkın yolunu Rasûlü Ekrem’le buluşturuyor ve kendi dünyasını ona bağlıyor.

     

    “Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz, aşk oğullarıyız, bizim anamız da aşktır.”

     

    Aşk! “Hurma kütüğü kadar olsun aşk taşı, canlan!” demek bu


  10. Hiçbir şey yoktu, yalnız Sen vardın.

    Hiçbir şey yoktu, aşkın vardı.

    Aşkını izhâr ettin, yarattın bizi.

    Vahdaniyetinin tecellîsiyle bütün kalplere bir katre aşk iksiri serptin.

    Ehadiyetinin tecellisiyle bütün kalpler Sana âşık…

    Bildim, seven sendin beni!..

    Bütün varlıklarda yansıyan güneş gibi,

    sevgisiyle saran Sendin beni…

    Annemin merhamet yüklü sesi,

    yüreğini yüreğimin üstüne koyan dostun merhabası,

    başımı okşayan Peygamber eli,

    hâtırasıyla hüznümü alan sevgilinin sohbeti…

    bildim hep Sendendi.

    Sevdin, sonra kopmaz bir zincirle kendine çektin.

    Zincirin her bir halkası, Senden tecellîlerdi.

    Aşkına âşık olduğum Mecnûn “Sen”din.

    Aynalarda seyrettiğim Yûsuf, “Sen”!..

    Sonsuz siyah güller,

    lâcivert akşamların iğde kokusu,

    hüzün yüklü sonbahar,

    yağmurun toprağa dokunuşu,

    bir gül renginde eriyen akşamlar,

    Dost'un yüzü, sevdiğim ne varsa, hep “Sen”dendi.

    Sevgili, en Sevgili!..

    Sûretlerden geçerek, Sana erdir beni!..

    Merhametinle arındır, kalbimi!..

     

    !!!... AMİN ...!!!

     

    “Tecellî, tecellî edeni gösterir.” ( Hazret-i Mevlânâ)


  11. Sorduğun suale "bela" dediğim günden bu yana, ismine sığan meale kulak veriyorum.

    Hayattan uzaklaşıp, gerçeğe yaklaşırken, va'dedilen günü bekliyor,ömrün gelip geçiciliğine tebessümler gönderiyorum.

    Ben; kulaklarım, gözlerim ve zihnimin işgal altına alındığı bir devirde seviyorum Seni.

    İstemelerim olmasa Senin için bir ehemmiyetim olmayacağını bilerek geldim kapına.

    Ve bunun için bağlıyım adına.

    Seni razı edecek bir gün istiyorum Senden.

    Ey "saltanatında kadim" olan, adın düşüyor aklıma.

    Adın ki kuluna uzak olmayan...

    Adın, esirgeyen ve bağışlayan...

    Sen olmasan,sınırsız sema gözbebeğime nasıl sığardı?

    Varlığımın sebebi, kalbimin sahibi,musibetimin ümidisin.

    Rahledeki Kitap,neydeki nefes,içimdeki ses adını fısıldıyor.

    Adın "Baki" , adın "Kafi"...

    Adın en güzel isimler sahibi...

    Kimi sevsem,Sensin.

    Nasıl ki en çok alnım yere değdiğinde hissediyorsam Seni,

    öyle bir anda kapatmak istiyorum gözlerimi.

     

     

    !!!... AMİN ...!!!


  12. Fragman etkiliyor.Sanırım Güzel Bir Film Geliyor.Yüzbaşının konuşması gerçekten etkileyici.Fragmanı izlemenizi tavsiye ederim.

     

    http://www.dailymotion.com/video/x8ow4a_ne...gman_shortfilms

    /link düzeltilmiştir/reyhan/

     

     

     

    ÖLECEKSİN..!

    SEN UYURSAN ÖLÜRSÜN..

    SEN UYURSAN ÖLÜRSÜN...

    SEN UYURSAN HERKEZ ÖLÜR

     

    NEFES

     

    Nefes bir yüzbaşının komuta ettiği 40 kişilik bir timin hikâyesidir. 2365 metre yükseklikteki Karabal tepesinde bulunan bir röle istasyonunu korumakla görevlendirilen bu 40 askerin görevlerini yerine getirirken yaşadıkları acıları, sevinçleri ve yaşam mücadelelerini anlatıyor.

     

    Şehit olan askerlerin hikâyesinin anlatılacağı filmin öyküsü, Güneydoğu'daki bir sınır karakolunda geçiyor. Bu nedenle çekimlerin yapılacağı Tahtalı Dağı'na bir karakol kurulacak. Karakolu koruyacak olan 40 kişiyi oynayacak oyuncular ise Türkiye'nin farklı illerindeki konservatuarlarda okuyan öğrencilerinin arasından seçilmiş.


  13. Bence arkadaş yanlış anlamamış.Doğru yere değinmiş aslında.Allah katında o mertebeye kimin eriştiğini bilemeyiz.Ama uslupta biraz sertlik olunca yanlış anlaşılmalar çıkmış doğal olarak.

    Bu konu hakkında evet o şehittir yada değildir hükmünü yapıştırmak yanlıştır.Şehitlik konusunda Zatlardan örnek vermek yerine Kur'an-ı Kerim'deki ayetleri ele almak daha doğru olur sanırım.

     

    **Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız./Bakara154

     

    **Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır./Ali İmran157

     

    **Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar./Ali İmran169

     

    ** Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler. Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar: Onlar için korku yoktur; tasalanmayacaklardır onlar. /Ali İmran170

     

    **İğreti hayatı âhiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Allah yolunda çarpışıp da öldürülen yahut galip gelene biz, yakında, büyük bir ödül vereceğiz./Nisa74

     

    **O müminler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve resulün çağrısına cevap verdiler. Onlar içinden, güzel işler yapıp takvaya sarılanlara büyük bir ödül vardır./Ali İmran172

     

    Ayetler böyle.Yani Kur'anda şöyle ölenler böyle ölenler şehittir demiyor.Kendi iradeleriyle Allah yolunda ölmeyi yaşamaya tercih eden kimselerdir deniliyor vesselam...

     

    Şehitliği geçip asıl konuya gelecek olursakta.Güzel paylaşım olmuş Sağolasın :)


  14. Güzel bir şey yap kardeşim. Dünyaya kırk kerre gelinmez.

    Madem yaşıyorsun, sıhhatli nefesler alıyorsun... Bir şey yap.

     

    Bir şey yap... Güzel olsun.

    Çok mu zor?

    O vakit güzel bir şey söyle.

    Dilin mi dönmüyor?

    Güzel bir şey gör.

    Veya:

    Güzel bir şey yaz.

    Beceremez misin? Öyleyse,

    Güzel bir şeye başla.

     

    •••

     

    Herkesin üstesinden geleceği bir şey mutlaka olmalı.

    O gayretten uzak duramayız. Vakit geçiyor.

    Vaktin geçişi ömrün beşinci vitese takılı olduğunu gösterir, unutma.

     

    "HER İNSAN ÖLECEK YAŞTADIR"

     

     

    Buyurun, biraz da sizler sarsılın.

     

    •••

     

    . Yıkılmaz sandığım sabrımı, dirâyetimi, zihnimi yerlerde arıyorum.

     

     

    Döküldüm.

    Demek öyle ha?

    Her insan ölecek yaşta...

    Bir de kalkar savaşırız. Kavgalaşır, kuyular kazarız.

    Az sonra ölecek olan bizler... Ne kadar da cahiliz.

     

    •••

     

    Bu cümleyi gördükten sonra içimde "Büyük Patlama"yı duydum. Edecek iki çift sözüm olmalıydı.

     

    İnsanlara, insanlığa bir şeyler demeliydim.

    Sonunda ard arda ve şimşek hızıyle bağırdım.

    Beynimden yüreğime doğru bir haykırıştı bu.

    Yüreğimden dalga dalga cevaplar yetişti:

     

     

    Bir şey yap.

    Zor ise:

    Bir şey söyle.

    Beceremiyorsan:

    Bir şeyler gör.

    Birşeyler yaz.

    O da mı güç?

    Bir şeylere başla.

    Ama hep güzel şeyler olsun.

     

    •••

     

    Çünkü:

     

    "HER İNSAN ÖLECEK YAŞTA"

     

    Geç kalmayasın!

     

    •••

     

    Koca Mimar Sinan... yapmış da gitmiş.

    Yunus Emrem... söylemiş de gitmiş.

    Şeyh Edebalı... görmüş de gitmiş.

    Fuzulî, Nedim, Şeyh Galip... yazmış da gitmiş.

    Nene Hatun, Sütçü İmam, Antepli Şahin... başlamış da gitmiş.

     

    •••

     

    Kimse kimseden eksikli değil.

     

    Büyük değil, küçük değil, farklı hiç değil.

    Düşünebilen kişinin, üstesinden geleceği görevler mutlaka vardır.

     

    Tekrarlıyorum:

     

    Güzel bir şey yap,

    Güzel bir şey söyle,

    Güzel bir şey gör,

    Güzel bir şey yaz, veya

    Güzel bir şeye başla.

     

    •••

     

     

    Geç kalıyorsun... geç.

     

    "Her insan ölecek yaştadır!"

     


  15. Sorun Kürtlerde değil sorun insani düşüncelerimizde benimsediğimiz her neyse kırılma noktası tam orda.

    Bir takım kırılma noktalarıda şöyle boy göstermiş .

    Biraz empati yapmaya çalışıyorumda 1943 Van Özalp olayına sanırım bir çoğumuzun hiç yoktan bir kulak aşinalığı vardır. Tabi bu olay her nekadar artık geride kaldı , yavaş yavaş sular çekildi gibi gözüksede ozaman yapılan oradaki 33 kişiyi kurşuna dizip katledip daha sonrada katliamın yapıldığı yere gelip o katliamı yapanın adını jandarma karakoluna vermek ne kadar doğruydu...

    Tabiri caizse ''kör göze parmak''.

     

    Bizler Türkten , Kürtten Önce hepimizin İnsan olduğunu unuttuk sanırım..İŞTE SORUN BENCE BURDA

    Tamamen içte .. teferruata bakayım derken bütünü kaybediveriyoruz işte.Yada ağaca bakayım derken ormanı görmüyoruz.


  16. Aklıma Hz. Ali ile ilgili bir kıssa geldi izninizle anlatayım.

     

    Hz.Ali sohpet verecektir ve sohpeti güzel olduğundan dolayı her dinden insan Hz.Ali yi dinlemeye gelir.

    Hz.Ali sohpetin bitiminde şöyle buyurur.

    -Ben görmediğim Allah'a iman etmem . diyerek sohpeti bitirir.

    Yahudilerden biri hemen Hz.Alinin yanına gider.Kapıyı Ali açar. "buyur" der Hz Ali.Yahudi

    "Ya Ali sen böyle diyorsun ozaman aramızdaki fark ne bende görmediğim Allah a iman etmiyorum"

    Hz. Ali

    "Ya öylemi ne güzel gel bak içeri sana ne göstericem" der. BiR alana gelirler. O gün ayın 14 üdür.Hz. Ali adama ''başını yukarı kaldır ve bak ne görüceksiN'' der.Adam başını kaldırır bakar ve şöYle der

    "Ya Ali bu gün ayın 14 ü ay çok güzel parıltısı üstünde onu görüyorum''.

    Hz.Ali "yaa öylemi ne güzel bak bende aynı şeyleri görüyorum ,,peki şimdi gözlerini kapat ve yukarı bak ne görüceksin''

    Adam Alinin dediğini yapar ve şöyle der "Ya Ali gözlerim kapalıyken ne görebilirimki hiç bişey görünmez ki" Hz. Ali bunun üzerine cevaben şöyle buyurur.

    -Bak işte aramızdaki fark budur.Bizler gözlerimiz kapalıykende görürüz.

     

     

    Kendi düşüncelerime gelecek olursam.İnanmak istemeyene ne derseniz diyin vereceğiniz örnekler ne olursa olsun inanmak istemedikten sonra vereceğiniz hiç bir cevap tam olarak yerine oturmaz.

    Taktir edersiniz ki Allah'a inanmak ve inanmamak imani bir meseledir.İmanın esası da görmeden inanmaya dayanır.

    Ateizim kendi varlığını bile anlatmakta , ispat etmekte sıfırdır.Hiç kendi varlığını ispat edemeyene VARLIĞI gösterebilirmiyiz.

×
×
  • Create New...