Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Fâtih'in Portresi Ve...

Recommended Posts

FÂTİH'İN PORTRESİ VE...

 

1966 senesinde tedâvî zımnında Londra'da bulunuyordum. Ne hazin ki bundan birbuçuk asır evvel İngiltere hastahânelerinin ne ölçüde rağbet edilmez birer pislik, bakımsızlık ve iptidaîlik arzetmekte olduğunu biz değil, doğrudan doğruya hastahâne, hasta bakıcılık ve hemşirelik mesleğinin kurucusu olan Florance Nighthingale hâtıralarında acı acı anlatmaktadır. 80 kişilik rutubetli, duvarları, ıslaklıktan pamuklanmış, tuvalet ihtiyaçları koğuşun içine bırakılan birer pislik ve sağlıksızlık yuvaları idi. Hemşirelere gelince, müseccel ahlâksız kadınlardan başka, bu mesleğe rağbet eden kimse çıkmazdı.

Bir asilzade olan zavallı Florance Nighthingale, ailesinin şiddetli mümanaatına rağmen, tek başına devlet adamlarına dert anlattıktan başka Kraliçe'ye kadar sesini duyurarak, bugünkü içten dıştan akın edilen İngiliz hastahânelerinin temelini atmaya muvaffak oldu. Teşebbüs ve gayret sahibi, bir kadın dahî olsa, (himmet-ür-rical taklaul-cibâl) (1) nasıl denmez?

 

Şu halde «tek elin şamatası çıkmaz» denirse de gayret, himmet ve hüsnüniyete dayalı bir sebatkâr insanın olmazları olduracağına bu, tek canlı misâl değildir.

* * *

Tedâvî için İngiltere'ye gelmeden evvel, 1,5 ay Çapa Hastahânesi'nin Nöroloji bölümünde Prof. Kenan Tükel Bey'in hastası olarak yatmıştım. Tabib olarak da, insan olarak da, müstesnalar sınıfına giren bu zâtın alâkasına minnetim sonsuzdur.

Hastalığım diplopi'ye bağlı şiddetli baş ağrısı idi. Gerçi bütün gayretlere rağmen kat'İ bir teşhis konamadı. Ekibi olan doçent ve asistanları testler yoluna gidilmesini tavsiye ediyorlar idi ise de, Hoca buna yanaşamıyordu. Zira tümörle alâkalı bir beyin arızasına inanmadığı belli idi. Testlerin ise hem zor hem de tehlikeli tarafı olduğunu söylüyordu. Belki de testi tatbik edecek doktorların bilgi ve kabiliyetlerine güvenemiyordu.

London Clinic'e yatınca Prof. Tükel'in çekindiği her türlü test tatbik edildi. Basit olanlar yapıldıktan sonra otele dönmeme izin veriyorlardı. Fakat uyutularak yapılan ağır testlerden sonra birkaç gün müşahede altında hastahânede kalıyordum.

 

Şunu itiraf etmek lâzım ki bakım fevkalâde idi. Daha evvel Çapa Hastahânesi'nde gece nöbetçisinin taş koridora mantosunu sererek üstünde yatıp uyuduğunu bildiğim için burada, baş ağrımın son derece şiddetlendiği bir gece, zile basıp gece nöbetçisini çağırmaya, daha doğrusu uyandırmaya kıyamadığımdan uzun müddet dişimi sıktım. Fakat tahammülü zor bir an geldi ki elim zile dokundu. Aradan bir dakika geçmeden başında kepi, sırtında üniforması ile bir genç kız çıkageldi. Ona bir müsekkin istediğimi söydeyince cevap olarak: Neden daha evvel haber vermediğimi sordu ve: «Bizim vazifemiz şu an uyku değil, hastaya hizmettir» dedikten sonra, «2-3 dakika daha sabretmenizi rica edeceğim, zira boş mideye verilecek ilaç midenizi rahatsız edebilir, hemen bir fincan süt ısıtayım, ilâcı onunla alırsınız» dedi ve gitmesi ile elinde süt fincanı olarak geri dönmesi bir oldu.

* * *

Otelde kaldığım günler sokağa çıkmama izin verildiğinde, doğruca National Art Gallery'ye gidiyordum.

Koca bina kaloriferli, sıcacık idi. Yorulunca oturup dinlenecek maroken koltuklar her seksiyonda mevcuttu. Benim bu müzeye, gelmemin esas sebebi, Bellini tarafından yapılmış Fâtih Sultan Mehmed'in yağlıboya tablosunu bulup görmekti. Fakat bütün soruşturmalara, katalog ve listelere bakmamıza rağmen çağlar kapayıp çağlar açmış bu cihangirin böyle bir tablosunun mevcudiyetinden kimsenin haberi yoktu. Bazen yanımda, Peter Andrews isminde bir İngiliz mimar gençle karısı da bulunuyorlardı. Mimar, tahsil hayâtı boyunca burada çalıştığı halde böyle bir tablodan haberi olmadığını söyleyince, benim de aramaktan vazgeçmem îcâb ediyor idi ise de, aksine, büsbütün milli heyecanım kamçılanarak behemehal tabloyu bulmakta ısrar ediyor, adetâ direniyordum.

 

Beşinci sınıf ressamların alelade tablolarına duvarlar tahsis edildiği halde, İngilizlerin, ne yapıp yapıp elde ederek kendilerine mâl ettikleri İstanbul Fâtihi'nin portresi ortalarda görülmüyordu.

Bir ara öyle direndim ki nihayet tablonun bodrum katında olduğunu bir hademe söyledi. Aşağıya indik. bir alay abuk subuk levha arasında Fâtih'in portresi, iki duvar arasına sıkıştırılmış duruyordu.

Bu hazin ve Haçlı alâkasızlığından ziyâde, kendi kendimize kızdım. XV. asırda çalınıp buraya getirilen tablonun National Art Galery'de olduğunu Türkiye'de bilmeyen okur yazar taifesi yoktu.

Asırlardır, Londra'ya sefir olarak, konsolos, ataşe militer, ataşe neval, hattâ kültür ataşesi olarak gelmiş yüzlerce Türk, levhayı bodrumdan çıkarttırıp şerefine uygun bir salonun duvarına taktırmayı düşünmemiş olduktan sonra, İngiliz'in ona itibar etmemesi daha hafif kalmakta idi.

Millî hassasiyet, millî gurur, belki de, toptan tüfekten evvel kazanılması gereken bir koruyucu müdafaa silâhı idi.

Bari bundan sonra Türk gençliğinin eline bu kılıç ve kalkanı vermek sureti ile önce, kendi öz değerlerine sahip çıkacak idrâk ve anlayışta yetiştirmek yoluna gidebilelim...

 

--

(1) Ricalin himmeti dağları devirir, kökünden koparır.

 

(Sâmiha Ayverdi - Ne İdik Ne Olduk - Sh.22-25)

 

--

Bellini tarafından yapılan Fâtih Sultan Mehmed'in yağlıboya tablosu

 

bellini.jpg

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...