Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
muratti

Ülkücü Yemini

Recommended Posts

Allah'a , Kur-an'a , Vatana , Bayrağa yemin olsun.

Şehitlerim , Gazilerim emin olsun

ülkücü Türk Gençliği olarak , Komunizme , Kapitalizme ,

Faşizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz sürecektir.

Mücadelemiz son nefer , son nefes , son damla kana kadardır.

Mücadelemiz milliyetçi Türkiye'ye turana kadardır.

ülkücü Türk Gençliği olarak ,

Yılmayacağız , Yıkılmayacağız , Başaracağız , Başaracağız ,

Başaracağız .

Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin.

 

 

 

 

Böyleymiş ülkücülerin yemini.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Allah'a , Kur-an'a , Vatana , Bayrağa yemin olsun.

Şehitlerim , Gazilerim emin olsun.

 

Efendim, dinimizce Allah’tan başkasına yemin edilmez. Ülkücü yeminin başı sakat, sonunda sakatlık var. Oraya geleceğiz. Allah, vatan, millet yolunda gitmek, mücadele etmek ayrıdır, vatan, millet, bayrak Kur’an üzerine yemin etmek apayrı… Bu vatanımızı, milletimizi sevmiyoruz manasına gelmez.

 

Son cümlede gaziler ve şehitlerden bahsedilerek milliyetçilikten dem vurulmuş.

ülkücü Türk Gençliği olarak , Komunizme , Kapitalizme ,

Faşizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz sürecektir

 

Burada tamamen siyasi bir söylem var. Ayrıca ülkücülerin faşist olmadıklarını imâ etmişler. Faşizimle de mücadele edeceklerini beyan ediyorlar. Buradan şöyle bir mana da çıkarılabilir: Cümlenin sonunda ve tamamına bakarak ''her türlü emperyalizme karşı mücadelimiz sürecektir'' derken davalarının milliyetçilik olduğunu ifade ediyorlar.

Mücadelemiz son nefer , son nefes , son damla kana kadardır.

 

Bu cümlede Osman Yüksel Serdengeçti’den alınma… Tabi bu cümleyi Serdengeçti başka bir yerde ülkücülerle alakası olmadan kullanıyor. Ülkücüler bu cümleyi almışlar.

Mücadelemiz milliyetçi Türkiye'ye turana kadardır.

 

İnsanın milliyetini sevmesine sözümüz yok ama bunu sürekli öne çıkartıp, İslâmî hakikatler kadar çok söylenmesi insana rahatsızlık veriyor.

ülkücü Türk Gençliği olarak ,

Yılmayacağız , Yıkılmayacağız , Başaracağız , Başaracağız ,

Başaracağız .

Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin

 

İnançlarını ortaya koyup dua etmişler. Bu dua sadece bizim milletimiz kapsıyor. Kendimiz için istediğimiz şeyi mümin kardeşlerimiz için istememekte ne oluyor?

 

''Allah, Türk’ü korusun ve yüceltsin.'' Nihal Atsız’ın ''Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin'' diye ortaya çıkardığı ırkçı ibarenin ‘Tanrı’ kelimesiyle ''Allah'' kelimesinin değiştirimiş hâli… Nihal Atsız İslâmiyet’e laf ettikten sonra kendisini ‘Ben Tanrı’ya inanıyorum. Tanrı, Türk’ü korusun ve yüceltsin bizim sloganımızdır’ gibi laflar ederek saçmaladığı yazısı var.

 

Bakın ilk cümlede Allah’tan başkasına yemin ediliyor. Sonra ırkçılığa kaçan vurgular… Nihayet sadece Türk milletine dua edilerek, İslâm’ı kullanarak, ırkçılığı milliyetçilik diye kamufle etmeye çalışarak maskeler sıyrılıp düşüyor. Kimi bunları görmüyor, kimi anlamıyor, kimiyse bambaşka -iyi niyetle- anlayıp (onlara sözümüz yok) ülkücüyüm diyor.

 

Bir zamanlar aşkla, bağırarak terennüm ettiğim adına ülkücü yemini denilen saçmalık budur.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vakıf'ım yine çok güzel tespitlerde bulunmuşsun :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Düşmanın bize yumruk atıp bizi yıkmasına gerek yok, biz zaten kendi kendimize yumruk atıyoruz.yahudi mescidi aksayı yakmaya gidiyor biz burda ne yapalımı değil ülkücü yeminini tartışıyoruz,ülkücülerin Allah inancını sorguluyoruz ülkücüler gibi bir başka konuda bu seferde ibdayı sorguluyoruz diğer konuda erbakan hocayı suçluyoruz ama kendi kendimize hiç muhasebe yapmıyoruz varsa yoksa klavye mücahidliği yapıp egomuzu tatmin ediyoruz..Kardeşlerim gönüldaşlarım hepimiz Allah yolunda birşeyler yapmak istiyorsak bu diğerlerini küçümseyerek dışlayarak değil birlik ederek, önlerine taşlar koyarak değil taşları hep birlikte temizleyerek olmaz mı? Bakın doğu türkistan kan revan, ortadoğuyu kana bulayanlara nobel barış ödülleri verilirken biz kendimizi sınırladığımız duvarlara kafa ata ata kafamızı parçalıyoruz...Namazdan sonra dua ederken Allahım vatanımızı koru ,müslümanları koru, birliğimize güç ver demiyormuyuz? Üstad ne güzel demiş zaten ' madem gaye Türklükse Türk Müslüman olduktan sonra Türktür.'Müslümanlıkla Türklüğü ayırabilirmiyiz, bunu böyle düstür edinmiş kişilere ırkçılığı yakıştırabilirmiyiz? Zaten liselerde, üniversitelerde hatta ilkokullarda bile Allah demenin yasaklandığı, ibadet eden kardeşlerimizle dalga geçildiği, bırakın necip fazılı alemlerin efendisi olan peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) mi bilmeyen, evinde zerre kadar dini konu konuşmamış,ibadet etmeyi çağdışı saymış insanlara doğru yolu hak yoluna ufacık olsa bile küçücük olsa bile aydınlatan yerlere böyle üstten bakıp küçümsemek müslümana yaraşırmı...Bende birçoğumuz gibi ortaokul çağlarında said nursi sevdalıları ile tanıştım.nur cemaatinin dersanelerine gittim, yurtlarında kaldım,hoş sohbetlerini dinledim, okulumda solcular cirit atarken ülkü ocaklarında en ön safta yer aldım.Dilimin döndüğü kadar Allah davasını anlattım, ülkücü bir kardeşim nakşibendiliği anlattı, tövbe ettik tövbe aldık bir anda bizim devre Allahın yolunda yürürken koşmaya başladı,bi baktık ki ocak başkanımda orda hatmede zikirde, Yarabbi biz ne güzel bir yoldaymışız dedik.Bizim sınıfta küçükken annelerinin yanında laiklik gösterilerinde dururken lise çağların da cumhuriyet mitinglerine karşı okulumda, müslümanların ezilmişliğine karşı bildiri yapıp dağıtıyordu ülkü ocakları olmasaydı cemaat evleri olmasaydı akıncı kardeşlerimle iştişareler etmeseydik tek çatı altında toplanmayıp biribirimize küfretseydik bunu gerçekleştirebilirmiydik.Üstadın şiirlerini babam daha ben küçükken ezberletmeye çalışıyordu, üstad sadece şairmi derken büyük doğuyla tanıştık evin kütüphanesinden aynadaki yalanı bulduk yalanları öğrendik, bir kaç konferansını bozuk bir kasede kayıt edildiğini buldum dinledim dinledim dinledim.Yarabbi ben ne güzel bir aileye mensupmuşum...burası büyük doğunun forumu ise Allah yolunda giden kardeşlerimize tepeden bakıp onları küçümsemek yerine onlara yardımcı olmamız gerekmez mi?Allah diyen herkesle kucaklaşmamız onları kardeş bellememiz gerekmezmi? Gözümüzün önünde filistin var hamasla el fetihi çatıştıranlar,ırakta şii sünni ayrımı yapıp kardeşi kardeşe vurduranları görürken bari biz bunları görürken, kendi yurdumuzda bunu yapmayalım, yeniden İslam aleminin dirilişi için çalışalım, bir olalım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir olalim tamam kardesim lakin birlik icin tum islam unsurlarini bir tutmak gerek bu toprakta arap kardeslerimiz yok mu ? ben burada kesmirli kardeslerimizi de gordum hepsi var hintli , pakistanli , misirli vb... turk oldugumu duyunca nasil bir sevinc var gozlerinde ve onlarin dertlerini dinleyince bi o kadar da derin bir huzur... hadi siyrilalim herturlu milliyetcilikten ki perdeler kalksin tum islam aleminde bu gun katarda muzelerde arabistanli lawrance bir kahraman olarak lanse ediliyorsa bunda bizim hatamiz nedir bir dusunelim...yuce ALLAH turku korusundan ziyade rabbim rahim sifati ile tum ummet-i muhammede rahmetle muamele etsin...saygilarimla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hepsi çok iyi çok güzel insanlar yalnız şu kavmiyetçilik, ırkçılık yada "kafatası milliyetçilikleri" yokmu! bunu nasıl benimsiyorlar ben anlamış değilim. hakikaten çok garip hele hele ben Ehl-i Sünnet yaşıyorum diyen bir ülkücü dediğinde dahada garibime gidiyor...

 

demekki her Kul'a nasip olmuyor nasiplenmek ..

 

Mevlam Hidayet nasip etsin ..

Share this post


Link to post
Share on other sites

ülkücülük (turancılık)

ilk kimin zamanında ortaya atıldı _?

kızıl elma nedir ?

Enver paşa hangi sebeplerden ötürü bu hayali bize dayattı ?

1960 larda ülkücüler atsızla neden ayrıldılar ?

ayrılık öncesi ülkücü kesimin durumu ne idi ?

Bana bunların cevabını verebilicek biri varsa zaten ülkücülerin gerçek yüzünü ortaya çıkartmış olur ...

Share this post


Link to post
Share on other sites

yunus coskun kardeşim elimden geldiğince ben anlatayım biraz;

Türkeş bir hatırasında şöyle der; Dönemin Emniyet Müdürü Ahmet Demir ve Savcı Kazım Alöç tarafından Nihal Atsız'a yazmış olduğu mektuplar yüzünden sorguya çekildim. Hükümeti devirmek amacıyla ihtilal hazırlığı yapmakla suçlandım. "Biz, milliyetçiyiz. Biz bütün Türklerin,dünyada yaşayan Türklerin mutlu olmasını istiyoruz, esaretten kurtulmasını istiyoruz. Yani bu fikir, eğer Turancılıksa; bu fikri taşıyoruz. Biz komünizme karşıyız. Komünizm ideolojisi, beğenmediğimiz bir siyasi ve iktisadi görüştür. Biz milliyetçi yazılar yazmayı, memlekete hizmet kabul ettik. Onun için, Orkun dergisine yazı gönderdim. Nihal Atsız Bey'le zaman zaman memleket meseleleri üzerine mektuplaştık." Alpaslan Türkeş, anılarında kendisine yapılan işkenceler hususunda ise şunları söylemektedir; "Acımasızca parmaklarımdan birini yakalayıp, tırnağımı çektiler. Aslında, ben o görevlilere acıyordum. Yönetim, bizi faşistlikle suçluyor ama, tüm faşizan yöntemleri kendileri kullanıyordu. İçimden bu da geçer yahu, diyordum. Memurların gözü bir şey görmüyordu" . İlerleyen yıllarda mahkeme ve hapishane hayatı sona erdi.

 

Türkeş ve arkadaşları daha sonra CKMP'ye geçti.Daha sonraki seçimlerde CKMP'nin genel başkanı seçildi.Adana kongresi öncesinde parti içinde Türkçüler ve İslamclar olarak 2ye ayrılmıştı.Türkçüler parti ambleminin bozkurt olmasını istemiş diğer grup ise osmanlı geleneğinin sürdürülmesini anadolunun değerlerini benimsenmesini istemişlerdir.Parti amblemide 3 hilal olmuştu.Partinin adı milliyetçi hareket olmuştu ve parti içindeki aşırı Türkçü grup tasviye edilmişti parti ve hareketin İslamı dava edindiği açıkca dosta düşmana tekrar ilan edilmiş Türkün İslam ülküsüde ülkülerin en nazlısı olduğu belirtilmişti.Rehber Kuran hedef Turan sloganı ve kanımız aksada zafer İslamın sloganları benimsenmişti.Daha sonraki yıllarda Necip Fazıl ülkücü gençliğe seminerler vermiş mukeddesatçı insanlar Ahmed arvasi ve diğerleri ülkücülerin idolü haline gelmişti.Nihal Atsız bu gelişmelerden sonra Türkeşi Türk olmamakla suçlamış partiyi ümmetçi çizgiye oturttuğunu söylemiştir.Diğer makalelerinde Türkeşe ağır ithamlarda bulunmuştu.Türkeş ise atsızın aşırı milliyetçi fikirlere sahip olduğunu, bu yüzden fikir ayrılığının olduğunu belirtmişti.

 

Türkeş vefatından bir süre önce fethullah gülenin istanbul fatih üniversitesinin açılışına katılmış, Türkeş hocaefendiye Türk okullarında yaptıklarından dolayı övündüklerini söylemiş;hocada biz bunları sizlerden öğrendik demişti.

 

ülkücü hareket geçmişindede geleceğindede türklüğün islamiyetsiz hiçbirşey olduğunu kafatasçı zihniyeti reddettiğini defalarca söylemiştir,Türkeş meclisteki bir konuşmasında türkler ve kürtlerin müslüman kardeşler olduğunu, müminler arasında ayrımın olmadığını söylemiştir.Türk kelimesinin İslamın kılıcı olduğunu belirtmiş,Türk milliyetçiliğinin biyolojik değil içtimai ırkçılığa dayandığı yani kültürel birliğin önemsenmesi gerektiğini söylemişti...

Share this post


Link to post
Share on other sites

daha önce söylediğim gibi; ülkücüler doğu türkistan için çini lanetlerken,şehit cenazelerinde şehide sahip çıktığını gösterirken onlar kafatasçı, alperenler ayasofyada namaz kılıp, topkapı sarayındaki içkili konseri protesto ederken alperenler ergenekonun yeni tuzağı, akıncılar israil mallarını boykot edelim dediğinde biz boykot etsek ne olur diye boykotu küçük görüp, oturduğumuz sıcak koltuktan klavye başında caka sattığımız sürece....Birlik olmazsak harekete geçip aktif olamazsak vay bu müslümanların haline ki vayyy

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ülkücülük.. Cılkını çıkarttılar bu sözün.

 

Buradaki tepki, ülkücülüğe, ya da vakti zamanında herkes rahat koltuğunda otururken canları pahasına gayret sarfedip zindanlarda sessiz sedasız şehit olan samimiyet timsali insanlara değildir. Burada tepki, bu müessesenin suyunu çıkartan ırkçı nesledir.

 

Siz, hiç liseleri, üniversieleri gezdiniz mi son yıllarda? Yahut, ocakları dolduran çoğu kirpi kafalı, ağzı bozuk, serseri tipleri ve bu hazin hali seyrettiniz mi?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hımmm, konuya bak. Yine pis sinekler düşmüş içine. Yani forumda şöyle keyfle izleyecebileceğimiz bir film seçiyoruz bi de bakıyoruz ki karga sesli sinekler keyfimizin içine kurt düşürüyorlar. Burada vakıfcığım birşeyler yazmış. Eh diyeyim her ne kadar gerçek ve doğru olan hükümlere yaklaşamasa da. Hele bizene diyenler tutup da bizene diye cevap yazmazlar mı. Al sana kaşarlaşmış karga sineği. Neyse ki, "ülkücülük"e inanan birisi çıkıp da dili döndüğünce cevap vermiş. Sağolsun. Doğru düzgün cevap veren de çıkmasa biz de ülkücü yemini ve ardını yanlış anlayacağız. Hani şimdi burda cemaatcilerden bahsedilce bin tane koruyucu meleği çıkar ya, temiz der, öve öve bitiremezler. Bakıyoruz o tipler kayık. :) Kendilerinden olmayan ve doğru olmadığına inandıkları birileri de oldu mu hurraaa bataklığı göl zannedip atlıyorlar içine. Tabi batan kişinin çırpınır ifadeleri vardır ya, onun gibi, fikirsiz tiplerin de alerjik cevapları var, mesela cılkını cıkarttılar, bizene, ortamın kokusunu alıp nabız ölçenler vs... :) Konuya dair de birşey söylemek gerekirse ben de ülkücü yeminini tutan biri değilim. Artık demode oldu. Anlayışı yenilemek lazım... Yoksa sineklerin hep eski ve bayatlamışlara çöreklenmesi boşuna mı? :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili dokuz şafak kardeşime

 

Öncelikle verdiğin cevaplardan ötürü teşekürü bir borç bilirim. Ben büyük bir çoğunluğu ülkücü olan bir ailenin mensubuyum ve babamda vaktti zamanında ülkü ocaklarında başkanlık yapmış ve hala daha reis diye anılmaktadır. Bunca şeye rağmen içimin almadıgı bazı konular var. müsadenle bunları arz etmek isterim.

1_ Ülkücülük yada turancılık kızıl elma hedefi adriyatikten çin seddine kadar tüm türkleri bir bayrak altında toplama ütopyası şimdi bu şiar içinde kast edilen bazı topluluklar müslüman değil. yani islami bir birlikten ziyade ırki bir birliktelik isteniyor doğru mudur ?

2_Enver paşa ile ortaya çıkan bu fikriyat onun türkistan yollarında rus silahları önünde can vermesiyle son buldu. Burada Enver paşa için bir anti parantez açalım. İttihat ve terakkinin askeri kolunun en güçlü isimlerinden ittihat ve terakkiyi anlatmaya lüzum yok zaten. Kutul amarede binlerce askeri çekip sarıkamışta kırdırdıktan sonra bir başka hayal yolunda yok olup giden bir güruhun neferidir bu adam. Ve siz bu adamın fikirleri ışığında yoldasınız. doğru mu ?

3_Alparslan türkeş içinde bir şey soracağım... kimdir bu vatandaş ? 27 mayıs 1960 darbesinde sesi radyolardan yankılanan yüzbaşı bu olmasın... darbenin simgesi ve bir anda ortaya çıkıpta islam davasının baş kahramanı mı kesiliyor... afedersiniz ama ben buna sadece gülerim... 27 mayıs ve sonuçları ortadadır... doğru mu ?

4_ Ve efendim ülkücülük adana kongresinden önce ne haldeydi. kımız içen şaman ayinleri yapan kişilerle birlikteydiler... sonra değiştiklerini iddaa ediyorlarsa onun hakkında bir malumata sahip olmadığımı ifade etmek isterim...

5_ Son olarak gençliğin ülkü ocaklarındaki davranışları onları kullanması... benim ortaokul dönemimde yani 10 yıl evvel ülkü ocaklarından olanlar şöyle derdi... - oglum arkamda ocak var ocaktan adam topladımmı onları şöyle döverim böyle döverim yada - benim kıza laf atmışlar ocaktan adam topladım dövdük... defalarca şahit olduğum ve babamın bile birçok defa beni o ocak denen yere göndermeye çalışıp -oğlum git arkan olur demesi vehametin ne derecelere vardığının bir göstergesiydi... bana kimse demesinki ülkücülük islam adına uğraşıyor. Ülkücülük sadece hala daha hır gür ile uğraşıyor ve çok iyi hatırlıyorum şehit cenazelerinde dua yerine slogan atan ülkücüleri ve çok iyi biliyorum o gençliğin neler yaptığını... kimse burada şahit oldu mu ? abiler birisi beni dövdü ona hep beraber saldıralım.... bunlar burada gündeme gelmez çünkü burası gerçek islam kalesi.... saygılarımla....

Share this post


Link to post
Share on other sites

TÜRKES:

27 Mayıs 1960 gece baskını, eğer fikirde plânlı ve menfi ve müspet bütün hedeflerini seçici, her

seyi kafasındaki kıyas vahidine bağlayıcı ve hesaba çekici bir hareket olsaydı onu ilk tebcil edecek,

Sabık Sair olurdu. Hattâ o, Malatya hapsindeki hücresinde, yatağında, yarı baygın, yarı uyanık, yarı

hayâl, yarı ciddi, bulutlar üzerinden tank paleti sesleriyle gelecek bir ihtilâli bekliyor ve

özlüyordu... Demokrat Partiye ve onun arkasında topyekûn Halk Partisine karsı, Demokrat Parti halislerini de kurtaracak bir ihtilâl... Hattâ bu ihtilâli, sabaha karsı, Ankara'da, oteldeki odasının

kapısını yumruklayarak haber aldığı zaman, onu, Adnan Menderes'in, devlet içinde devlet darbesi

olarak yaptırdığını sanmıs, sevincinden uçmus ve fikrini hemen telefon hatlarını kesmeyi unutacak

kadar acemi ihtilâlcilerin gafletinden faydalanarak, dostu, Đzmir Mebusu Sadık Gız'e bildirmisti.

Henüz süngülü Harbıyelilerin, kapısına dikilmemis olduğu Sadık Giz

söyle demisti:

- Sanmıyorum! Biraz önce Konya Mebusu Bibioğ-lu da telefonda aynı seyi söyledi ama,

zannetmiyorum. Ben, yakın akrabam Adnan Menderes'in mizacını tanırım! Zannetmem!

Đhtilâlin imzası radyoda Orgeneral Cemâl Gürsel

316

olarak çıkınca da yine telefona sarılıp sağa, sola sormustu:

- Nasıl adam bu, tanıyor musunuz?

- Gayet namuslu ve dürüst, maneviyatçı, bes vakit namazında bir adam...

Baska biri:

- Bezik oynamaktan baska zevki olmayan, fikir ve

maneviyatla alâkasız, seri malı bir tip... Neredesin (Sekspir)?

- Polonyüs, su bulut neye benziyor?

Ve onu, (Hamlet)in değisik görüslerine uydurmaya çalısarak gelincikten fareye kadar bin seye

benzeten Polonyüs...

Ve Türkes'in radyodan, gür ve kalın sesi: - Özlediğiniz ve güvendiğiniz Silâllı Kuvvetler... Toptası

Cezaevinde tam birbuçuk yıl kaldıktan, arada, çıkardıkları her suça sâmil af kanunundan bu defa

Atatürk'e hakaretin istisna edildiğini gördükten, Türkes Ve birkaç arkadasının da öteye beriye

sürüldüklerine sahit olduktan sonra, zindana veda, bir gazetede basmakale,fı-kra ve tefrika; ve

Türkes'le evvelâ Sabık Sair'in Erenkö-yü'ndeki ve sonra Türkes'in Ankara'daki evinde bulusma...

- Türkes Bey! Sizin yaptığınız ihtilâl değildir; yoğurttan bir hükümete mukavvadan bir hançer

sokmaktan ibaret... Eğer en küçük bir direnis görseydiniz bükülür,

çarpılır, kırılır, giderdiniz!

Bu tesbihi çok seven Türkes harekete katılısındaki saiki söyle açıklıyor.

- Ben sonradan katıldım ve sırf ihtilâlin Halk Partisi yararına bir yön almaması, buna engel olmak

için... Basını almıs giden bir tertibi dağıtamayacağıma göre, onun, ters istikamete saptırılmaması

fikriyle içine girdim.

- İyi ama siz halk nazarında ihtilâli yapanlardansınız, sanıksınız! Öbür baskıncılarla ortaklasa kapısını kırdığınız bir ev mevzuunda sonradan

öbürlerine sırt çevirmis olmanız sizi temize çıkaramaz! Bunun, inandırıcı, güven verici izahını nasıl

yapabilirsiniz?

- Yaptık ve yapmaktayız!

- Bu, lâf isi değil, kelâmla beraber hareket isi... Partiniz bu isi ifade ve teahhüt etmiyor. O, birtakım

pör-sümüs partilere hulul yoliyle elde edilen, sonra adını değistiren ve sizden ibaret kalan, seri

mallarından biri... Yeni bir nefes, dünya görüsü, mazi hükmü, istikbâl ölçüsü getirebileceğinizi,

bunu gerçeklestirmek için ihtilâle katıldığınız ve arkadasalarınızla anlasamayıp uzaklastığınızı ve

iste simdi parti yolundan bu (misyon)u yerine getirmek yolunda olduğunuzu iddia edebilir misiniz?

Türkes yerine, yanındaki, dinleyisi ve söyleyisiyle olgun bir kafa tasıdığı besbelli; Dündar Taser

cevap verdi:

- Bu yoldayız ve gün geçtikçe bu yolda olduğumuzu göstereceğiz.

- Bu, yavas yavas olacak, olusturulacak bir is değil... Bütün (statik) gidisleri biryana bırakarak

(dina-mizm)e geçmek ve infilâk halinde zuhur etmek lâzım... Đste o zaman birkaç gün içinde

bayatlayan, kokan ve sadece devirmek için devirdiği belli olan harekete katılısınız mazur

görülebilir. Sizin en zaif tarafınız, basta müdir fikre malik olamamak, inkılâpların üslûp ve ruhunu kesti-rememek ve tepenize mânâsız bir rütbe taassubiyle bir orgeneral getirmek olmustur. Bu,

fikirsizliğin, aslî hareket kadrosuna ait fikir hakkım kullanamayısın delilidir. Millî Birlik

Komitesinde rütbelerinizi söküp generallere emredici ihtilâl sefleri sıfatiyle davranmayı bilseydiniz

hiç olmazsa dâvanın hâkimiyet üslûbunu olsun sağlamıs ve muhkem bir kadro halinde dayanağınızı

bulmus, en kısa zamanda apısıp kalmak ve pörsümeye baslamaktan kur-

318

tulmus olurdunuz. Kendinizi en sağlam zırh içine alır, hava - cıvacılar tarafından sınır dısı edilmek

felâketine uğramazdınız. Evet, Türkes Bey, ben sizi ihtilâle katılmıs olmaktan değil, sonradan sizi

tasfiye etmeye kalkanları pesinen tasfiye edememekten ve kendinizi gösterememekten kabahatli

buluyorum.

- Bu noktada haklısınız! Fakat memleketin sosyal ve ruhî sartlarını düsünecek olursanız böyle bir

atılıs için insanların ne kadar yalınız kaldığını anlarsınız. Güvenilecek arkadas ve kadro

bulamazdım. Sebep budur.

- Sebebini, memleketin sosyal ve sizi takip edecek insanların ruh sartlarından önce ters bir misalle,

kendinizde, veba gibi sâri bir fikir hamulesi olup olmadığında aramak gerekir. Ne mutlu fikir

vebalılarına; ve yazıklar olsun, esek sıhhati içinde, günübirlik hayat çayırında otla-y anlara!..

Türkes ve dostu Dündar Taser'le Ankara'da bir lokantada ve Türkes'in evinde bir iki bulusma daha

oldu. Hattâ Büyük Doğu'cularla aralarında, belki bütün Anadolu gençliğini kusatıcı ve kaynasma

olup olmayacağı noktasına kadar varıldı. Sabık Sair bu dâvanın protokolünü madde madde yazdı;

Ankara'da tenha bir lokantanın büsbütün tenha bir kösesinde Türkes ve Taser'e okudu. Protokolün

mihrakında, yerden en uzak yıldıza kadar varan harflerle "İslâm" kelimesi ısıldadığı için cevap,

Taser tarafından gayet kestirme oldu:

- Biz bu protokolü imzalarsak partimizi kapatırlar.

- Öyleyse kapatılmayacak partiyi sürdürmekte devam edebilirsiniz!

Sabık Sair "sürdürmekte" derken, içinden "sürün-dürmekte"yi kasdediyor; fakat bu insanları,

değerli bir maden gibi üzerine fikir kazınması mümkün nadirlerden saydığı için kalblerini

burkutmak istemiyordu.

Türkes bir defasında Sabık Sair'e demistir:

319

- Ah, ben sizi niçin ihtilâlin basında tanımadım?

- Aman Albayım; ihtilâlin basında, tanınmayan, meçhul bulunan sizdiniz! Bense, komitenizin (1)

numaralı emriyle, zaten kapalı gazetesi kapatılan, üstünde esrarlı hiyeroglifler yazılı Dikilitas gibi

ortada ve malûm sahıs!.. Niçin siz beni aramadınız? Hattâ size bir mektup da gönderdim ve sizi

cedlerimizin "sahib -üs-seyf vel'kalem" dediği, kılıçlı bir fikir adamı bildiğimi ve tarafınızdan

kabulümü istediğimi yazdım.

- Böyle bir mektup almadım

- Olabilir. Belki arkadaslarınız almıs ve sizden kaçırmıslardır. Sizin ve onların, kaçırdığınız nice

sey gibi...

Bu kadarı, Sabık Sair'in Alparslan Türkes'e ne gözle baktığını, ondan ne beklediğini ve ne

beklenebileceğini göstermeye yeter.

BABIALİ'nden alıntıdır.

Alparslan Türkeşle ilgili en doğru kaynak ve o devrin canlı şahidi olarak Üstaddır.Bundan dolayı atıp tutmamak lazım.Ülkücü yemininin basit,fikirsiz bir ezber düşünceler manzumesinden oluştuğunu konuşuyoruz.Ama Alparslan Türkeş'e karşı saygılı olmak lazım,atıp tutmayla peynir gemisi yürümez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eğer üstad demişse türkeş hakkında yazdıklarımı tamamen geri alıyorum saygılarımla....

Share this post


Link to post
Share on other sites

yunus kardeşim şöyle söyleyeyim; kızıl elma islamiyet öncesi türk devletlerinin ülküsüydü, bilirsiniz ki bu ülkü dünya hakimiyetiydi göktürkler zamanında inandıkları göktanrı tarafından dönemin hükümdarına verilmiş bir emir olarak düşünülüyordu.İslamiyetle nasiplenen türk halkı bu seferde cihadı kendine ülkü edinmişti.selçuklu ve osmanlıda buna en iyi örnektir.

 

Bizler insan olduğumuza göre elbette hatalarımız vardır.Ülkücüler enver paşaya olduğu gibi diğer türk büyüklerinede sahip çıkarlar, her kişi ozamanın şartlarına göre değerlendirilmelidir.enver paşaya almancı, 1.dünya savaşına bizi soktu diye yaftalamak vahdettin hana vatan hainliğiyle suçlayanların ortak fikridir.biliyoruzki osmanlının o zamanlarda düşman sayısı hayli fazlaydı.enver paşa cihan savaşıdan önce gruplaşan devletler görüşmeler yapmış ilk evvel ingiliz devletinle görüşmüş ama neticesinde rusların türkiye üzerindeki emellerini dikkate alındığından rus ingiliz ittifakının bozulmaması düşünülmüştür ki ingilizler osmanlıya sırt çevirmişlerdir.bunun neticesinde almanya ile ittifak yapılmıştır.çanakkalede 250 bin şehid verilip zafer kazanılınca o tarihten övünüp sarıkamışta o kadar şehid verilip sonuç alaınamayınca enver paşayı kötülemek olmaz.Mekkede, medinede, kuduste, trablusgarpta, kafkasyada, balkanlarda bizimdi ve vatan toğrağı bizim için kutsal olduğu için hiçbir yeri bırakamazdık.sarıkamışı savaşı kaybederiz diye düşünüp o toprağı ruslara bırakamazdık.enver paşa son olarak osmanlıcılığın (osmanlı akımı) bir fayda etmediğini osmanlı içindeki etnik grupların teker teker bağımsızlığını kavuştuğunu görünce turan fikriyle orta asyaya gitmiştir.

 

şimdi islam birliği diyoruz ama ilk evvel ülkemiz içinde sonra türkçe konuşan devletlerle bir birlik olmamız gerekir ki ardından islam birliğinin liderliğini yapalım.turancılık aslında dediğin gibi bir ırk birliği gibi gözüksede, aslında islam birliğinin temelini oluşturan unsurlardan biridir.müslüman olmayan çok az bir türk topluluğu vardır mesela gagavuz türklerinin bir bölümü, diğerleride zaten müslümanlıkla nasiplenemediği için kültürlerini ünutmuş durumdadırlar.

 

mesela demişsin benim ailemde de ülkücü insanlar var onlarda kımız içip şaman ayinleri düzenliyorlarsa demek ki ülkücüler ırkçıtır dersin :) şaka bir yana, rahmetli türkeş ırkçıları partiden uzaklaştırmıştır.ben izmirde yaşıyorum burada da senin dediğin öyle bir guruh var.köprü altlarına dünya türk olsun, bir cana bin can isteriz diye yazılar yazıyorlar, dernekleri bile var DTO diye bilmeyenler bu yazıları ülkücüler yazıyor diyorlar bir ara hatta dtonun yazdığı şeyleri ülkücüler silmişti boyalarla.ırkçılık zaten bizim toplumumuzda tutunması mümkün değildir.

 

şehit cenazelerini provake eden gruplar vardır örnek vermek gerekirse veli küçük ve ahalisi bir cenazeye katılmış orda ırkçı sloganlar atılmıştı ama bunlar ülkücüler değildi son zamanlarda ise bazı cenazlerde şehidin naaşı giderken halk alkışlıyor buda şehide bir saygısızlıktır bunları yapanların hepsi ülkücü olsaydı eğer %70lerle mhp iktidarda olurdu.

 

ülkücü hareket belkide şuanda en etkili gençlik hareketi durumunda.28 şubat öncesinde akıncı gençliğin dinamikliği şuanda eskisi gibi değil.alperenler olsun ülkücüler olsun gerçekten içinde anadolu çocukları bulunuyor.birkaç kişinin yaptığı terbiyesizlik o gruba mal edilemez.hüseyin üzmez olayında görüyoruz üstad ne güzel diyor "biz ayağa kalk sakarya dedik bunu bir hüseyin anladı o da amuda kalktı'' diye.''

 

büyük doğu mukaddesatçı gençliğin birleşme noktasıdır. ve bu grupların adları partileri farklı olsada davaları birdir, bu Alah davasıdır, ezilen müslüman halklarının kurtuluş reçetesidir.önemli olan bu birliği ilk evvel kendi içimizde gerçekleştirmek.üstadtan şiir okuyup büyük doğu ideolocyasıyla alakasız şeyleri yaparsak ancak üstadı sadece bir şair olarak algılarız.onun için etrafımızdakilere çevremizdekiler üstadın fikir adamı olduğunu ve kurtuluşun büyük doğuyla olduğunu anlatmamız gerekir.çeşitli miting ve protestolarda bu grupların büyük doğu altında birleşmeleri gerekir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
büyük doğu mukaddesatçı gençliğin birleşme noktasıdır. ve bu grupların adları partileri farklı olsada davaları birdir, bu Alah davasıdır, ezilen müslüman halklarının kurtuluş reçetesidir.önemli olan bu birliği ilk evvel kendi içimizde gerçekleştirmek.üstadtan şiir okuyup büyük doğu ideolocyasıyla alakasız şeyleri yaparsak ancak üstadı sadece bir şair olarak algılarız.onun için etrafımızdakilere çevremizdekiler üstadın fikir adamı olduğunu ve kurtuluşun büyük doğuyla olduğunu anlatmamız gerekir.çeşitli miting ve protestolarda bu grupların büyük doğu altında birleşmeleri gerekir.[/b]

 

Tesbit, tertib, tesdid ve Efkar-ı umumiyeye nakış nakış işlenmesi gereken hülasa budur işte.

Allah razı olsun kardeşim...

 

 

Eğer üstad demişse türkeş hakkında yazdıklarımı tamamen geri alıyorum saygılarımla....

 

İntisab da ancak bu kadar güzel olabilir. Allah senden de razı olsun kardeşim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

sevgili kardesim dokuzsafaga

Tartismamizin sebebinin sadece ufak fikri ayrilik oldugunu hatirlatir ve konuyu daha cok uzatmak istemem , lakin buna da verilecek cevaplar bulunur kardesimin kirilmamasi icin tartismadan cekilmekteyim. Bana dua ile mukabele eden adidegmen ve muratti kardesim asil Allah sizin gibilerden razi olsun yanlisimi gorurseniz yakamdan dusmeyiniz... saygi ve sevgi ile hepinizi selamliyorum katardan...

Share this post


Link to post
Share on other sites
sevgili kardesim dokuzsafaga

Tartismamizin sebebinin sadece ufak fikri ayrilik oldugunu hatirlatir ve konuyu daha cok uzatmak istemem , lakin buna da verilecek cevaplar bulunur kardesimin kirilmamasi icin tartismadan cekilmekteyim. Bana dua ile mukabele eden adidegmen ve muratti kardesim asil Allah sizin gibilerden razi olsun yanlisimi gorurseniz yakamdan dusmeyiniz... saygi ve sevgi ile hepinizi selamliyorum katardan...

Sevgili kardeşim sende haklısın,camia çok bozulmuş durumda.Düzeltmek için bir kaç harekete değinilmişti olmadı.Bunu ülkücülerde ifade etmekte.

Dayak çomak için ocağa giriş olayıysa liselerde olmakta.Ama tüm ülkücüler lise kollarınınsadece öğrencileri diğer akımlardan korumak için var olduğunu, işlevsiz olduğunu bilmekteler.Bu konuyu Üstadın MHP ve Ülkücüler hakkındaki yazısıyla sonlandıralım, ülkücüleri Adale ve Fikir adamı olarak ikiye ayırması gerçekten çok hoş bir tesbit:

 

• ALPARSLAN TÜRKEŞ

 

 

 

 

 

Yüzü içinden, içi yüzünden işaret veren bir insan... Yani bir içe sahip olduğunu, bir iç taşıdığını belirten bir ifâde... Umumiyetle olduğu gibi, içinin sığlığı veya derinliği yüzünde cemadlaşmış olanlardan değil... Gizli ve hattâ acı bir iç... Kendisini fâşetmeyen, dışına doğru gayet ihtiyatlı, sâkin, telâşsız ağırbaşlı bir seciye...

 

Besbelli ki, bu adam, günün (standard), aynı kalıptan dökme ucuz politikacılarından uzak... Onu, 27 Mayıs gece baskınını ihtilâl kabul etmeksizin, gerçek ihtilâlci tipine yakın görebilirsiniz.

 

Kendisini, partisine ümit elini uzattığım son seçimlerden 9-10 yıl önce tanımış, evimde ve evinde birkaç kere görmüş, derin bir nefs muhasebesine davet etmiş; ve açık söyleyeyim, hayalimdeki lidere nispetle fazla vâdedici bulamamıştım.

 

Bu arada, o, ağır ve dengeli adımlarla yürümeyi bildi; hiçbir tarafa kapılanmadı, saman alevinden âni zuhurlarla imtiyaz kazanma yoluna iltifat etmedi, kendine göre bir plân ve strateji sahibi olduğu hissini verdi ve bilhassa en mühim eseri olarak, ruhun fikrî kuvvetinden ziyade adale ve hareket gücüne bağlı bir gençlik örgütleştirmeyi bildi.

Gerisi ve kendisine seçimlerde ettiğim hizmet malûm... Bunda âmil, onun çekiciliğinden ziyade dâvamızı kalpazanca yürütmeye bakanların iticiliği oldu.

 

Ezel ve ebed arası büyük dâva yolunda, Millî Türk Talebe Birliğinin misallendirdiği fikir ve iman mihrakına Türkeş'in hareketli gençliğini oturtmak, stratejilerin en yamanı olabilirdi. Türkeş bu sırrı anladı ve seçimlere doğru ilk karşılaşmamızda meşhur "Bildiri"sini yüzbinlerce bastırıp dağıttı.

 

Türkün ruh muhtevâsını kayıtsız ve şartsız İslâm olarak tespit eden ve her şeyi bu muhtevâya tabî kılan, metbûluğu islâma ve tâbiliği milliyetçiliğe bağlayan bu tarihî "Bildiri", tamamlığından zerre feda etmez ideolocyamızın Türkeş tarafından nasıl kucaklandığına ait huccet ve onun portresinde yepyeni bir renk... Bizim seçimlerdeki davranışımız ise bu ilk kucaklayışa verilmiş bir avans. Asıl ödenek ruhumuzun kasalarında ve mahfuzdur.

Bir portre içinde daha fazla tafsilât verilemeyeceğine göre, şu anda Türkeş, sadakat göstermemesini imkânsız gördüğümüz bu ilk kucak açışın ve bugüne dek kendisini yıpratmayışın, israf etmeyişin hakkiyle ümit beslemek zorunda olduğumuz tek çehre...

 

 

• • •

 

Türkeş'in Partisine gelince, daha ortada Erbakan yokken aramızda bazı temaslar olmuştu. Benim, Erenköyündeki evimde ve onun Ankara'daki apartmanında yemekler yendi. Bana kafalı ve kültürlü bir insan intibaını veren Dündar Taşer'in de katıldığı bu toplantılarda kendilerine bir anlaşma protokolü vermiş ve tek şartım olarak cihana İslâm projektöründen bakmak ve mihrak tefekkürü İslâmda merkezleştirmek esasını öne sürmüştüm.

 

Dündar Taşer'in cevabı şu olmuştu:

- Eğer biz bu protokolü imza edersek, Partimizi kapatırlar!

Diyememişti ki:

- Biz bu protokolü, meydan yerinde, Agorada, rejimin gözü önünde imzalayamayız; fakat parmaklarımızın tuttuğu kalemle atılacak imza yerine ruhumuzun parmağını basarak doğrulayabiliriz.

 

O gün, bugün, 10-12 yıldır, dâvamızın köprüsü altından nice sular geçti ve tam bir anlaşma ve kenedleşme imkânını bulamadığımız Türkeş ve arkadaşlarıyle aramızda hiçbir yakınlık istidadı beliremedi.

 

Son hâdiseler "Kimya kâğıdı" teşhisimizde dokunduğumuz gibi, artık bütün sahteliklerin ortaya dökülmesini ve hakikat ne taraftaysa gösterilmesini emrediyor artık...

Bir röportaj münasebetiyle suallerini cevaplandırdığım Ülkücü Gençliğe ve dolayısiyle MHP'ye bağlılığını bilenler, beni, kiralık vicdan esnafı gibi bu defa MHP'den yana sanıyorlarsa, yalnız kendilerini görmekle kalıyorlar ve görüşlerinin sığlığında boğuluyorlar demektir.

 

Ben yalnız Hak'tan ve onun yoluna yol veren Büyük Doğu'dan yanayım...

Ülkücü Gençlik veya Milliyetçi Hareket Partisi'ne karşı durumumu, bundan 10 yıl evvelki Büyük Doğu'da, "Kısakürek ve Türkeş anlaşması" başlığıyla çıkmış şu yazı, bütün tazeliğini muhafaza ederek gösterir:

- Haberiniz var mı. Kısakürek ile Türkeş anlaştılar!

- Necip Fazıl'ı kazandık! Bundan böyle onunla el eleyiz!

- Büyük Doğu'nun ilk sayısında kapak resmi Türkeş'e ait... Derginin altı sahifesi de bize tahsis ediliyor!

- Büyük Doğu'nun çıkmaya hazırlandığı günlerde habire çalıştırdıkları şifahî rotatiflerle, bazı siyasî mahfeller ve yüksek tahsil gençliği muhitinde yayılan yukarıdaki ve benzeri haberlere verilecek cevap, şu, elinizdeki Büyük Doğu'nun ifade ettiğinden başka bir şey olamaz. Böyleyken, değil Türkeş ve C.M.K.P., Roma'daki Vatikan'dan, Moskova'adaki Kremlin'e kadar bütün ideolocya merkezleriyle derhal anlaşmaya ve el ele vermeye hazır olduğumuzu bildirir ve bunun tek şartı olarak şu ana ölçünün kabulünü ileri süreriz:

"Bütün emirleriyle Allah ve Resûlü... Gerisi topyekûn bâtıl!"

 

İsa Peygambere, atfedilen, doğruluk derecesini bilmediğimiz, fakat söz olarak çok sevdiğimiz bir düstur, bizi tam mânasıyle ifade eder:

"- Bizden olmayanlar bize zıttır; bizimle cem etmeyenler dağıtır!"

Bugün ise benim için MHP ve Ülkücü Gençlik, ümidimi kökünden baltalamış olanlara karşılık, Bozkurdu söğüt ağacına döndüreceği günün hasreti içinde, uzaklarda çakan bir "Ümid Burnu" feneri... Büyük Doğu gemisi Kâbe yolunda, Süveyş Kanalını ellerinde tutanlara mukabil, Ümid Burnu'ndan dolaşmaya katlanacak kadar fedakârlık gösterir de oradan da yol bulamazsa artık paraşütçü birliklerle tepeden inmeyi düşünmekten gayri bir hesap sahibi olamayacaktır.

 

İster arkamızda milyonlar olsun, ister tek başımıza kalalım, yolumuz budur!

Aynen mürşidimizin diliyle:

"- O ki Allah'tan mahrumdur, neye maliktir; ve o ki, Allah'a maliktir, neden mahrumdur?.."

 

 

MEĞER NEYMİŞ?

 

Neticede ne oldu? Muradımız meğer neymiş?

Benim MHP'li bir gazetede, içimde uzun zamandır bir su seviyesi gibi yükselen iradî bir davranışla, bellibaşlı bir plân çerçevesi içinde, fakat belki biraz gecikecek olduğu halde sırf bazı anlayışsız ve nasipsizlerin itişi yüzünden kaleme aldığım yazılar meğer ne gibi bir hedef kolluyormuş?

 

Bu gaye, 3 Mayıs günü Alpaslan Türkeş'in bütün ajanslara ve gazetelere verdiği el ilânı şeklinde bastırıp Anadolu'nun her tarafına dağıttırdığı (Türk Milletine Beyanname) isimli bildiri ortaya çıkıncaya kadar sezilemedi. Sadece anlaşılamamakla da kalmadı; bütün maskaralık ve sahtekârlıklara karşı şahlanma zemini arayan iki büyük gençlik grubundan ruh pınarı Millî Türk Talebe Birliği topluluğu ile adale şelâlesi ülkücü Gençlik arasında kurmaya çalıştığım köprü hikmetini de anlayan olmadı. Aksine, bu hareketimi, yavrusunu boğan kedi misaline kadar tersinden yorumlayanlar görüldü.

 

İslâm stratejisini patikalarda ve çıkmaz sokaklarda hebâ eden Millî Selâmet Partisi'ne karşı tavrım da, özlediğim parti veya için için yetişme muhitlerini körleştirmekten başka bir rol oynamaması bakımından en büyük takdirle karşılanacağına, iç ve gizli maktâları göremeyenlerce üzüntülere ve şahsım hakkında şüphelere yol açtı.

 

İster gençlik safları, ister parti blokları arasında gûya mânamızdan izler taşıyıp da o izler adına bize nâdanlık gösterenlere topyekûn cevabımız, eski Yunan'ın (Attik) devresinde (lirik) şiirin babası (Pindaros)un, hem de (Perikles) çığırının pırlanta cemiyeti hakkında söylediği bir sözdür:

- "Meğerse ben, bütün bir ömür, katırlara saman yedirmek dururken yemliklerine çiçek doldurmuşum! Vâh emeklerime!"

 

Bu hal o kadar gücüme gitti ki, onun dâvamızı nasıl iflâsa götürdüğünü göstermek için, kalbime, Türkiye çapında bir haykırış koparmak arzusu düştü. Haykırışımı bir basın toplantısı halinde bütün ajanslara ve gazetelere vermeye kadar düşündüm.

 

İşte:

"Son zamanlarda MHP'den yana bir gazetede vâki neşriyatım, hâdiseleri, topraktaki süprüntülük ağaç döküntülerinden ele alıp dallara uzanamayan ve köke inemeyen bazı cüceler âleminde, şahsıma ve fikirlerime karşı dil uzatma vesilesi olmuştur.

Vaziyetimi, böylelerine karşı değil de, mâneviyatçı ve mukaddesatçı, sâf ve som Türk Gençliğine ve umumî efkârına belirtmekte isabet görüyorum:

1 - Kurulduğu ândan başlayarak hakkında daima şüpheci bir ihtiyat muhafaza ettiğim, türlü koalisyon ve muvazaalarla hükûmete girdiği günden beri de hiçbir tutum ve davranışını benimsemediğim, kendi öz gazetesinde bile en acı tenkitlere hedef tuttuğum, nihayet 4 yıldır belki 40 mahrem toplantıda gerekli yüksek stratejiye çağırdığım, fakat hiçbir defa hiçbir semere alamadığım ve "Büyük Doğu idealinin düşük çocuğu" diye vasıflandırdığım Millî Selâmet Partisi'ni, güdücüsü bakımından, bugün, devam ettirdiği hal ve tavır üzerine, manevî kursağında ekmeği yatan bir baba hakkiyle, aziz dâvamızın harcayıcısı ve batırıcısı olarak ilân ederim! Ne yazık ki, bugünedek küfrün halis müslümanlar hakkında kullandığı "istismar" kelimesi, şimdi aynı müslümanlar tarafından bu güdücü ve tâbileri hakkında kullanılsa yeredir. Taban münezzeh, fakat zirve müttehim...

2 - Yazılarımda motor ve adale kuvveti olarak gösterdiğim Ülkücüler çevresiyle, beyin ve kalb merkezi diye nitelediğim M.T.T.B. muhitini, herbirinin eksiğini öbüründe tamamlaması, halis milliyetçiliği kabukta değil, ruhî muhtevada bulması ve mutlaka elele kucak kucağa gelmesi gereken iki ana topluluk şeklinde gösterir ve yazılarımdaki temel plânın bu gâyeden ibaret olduğunu belirtirim.

3 - Mebusluğu, Senatörüğü, Bakanlığı, şu veya bu makamı Hakk'ın bana bahşettiği bugünkü manevî makam yanında ancak küçülme diye ele aldığımın bilinmesini diler ve böylece tam bir hasbîlik kürsüsünden haykırırım ki, İslâmı başına taç diye giyecek ve o tacın altındaki gövdeyi sadece taca hizetçi bilecek ve 150 yıllık sahte inkılâplar boyunca bu dâvanın en ince ve üstün stratejisini sürdürecek partiye talibim; onun mevcutlar içinden ve dışından olup olamayacağını dikkatle takip durumundayım ve karanlık ufuklarımızda beklediğimiz müjdeden bazı çakıntılar görmekte ve pek yakında bir güneş bombasının infilâkını beklemekteyim.

 

Bana çatanlara gelince, bunlar, bazı başlıklarına yeni moda kelle resimleri yerine kara sinek markası konulması gereken (amip) kalemler... (Amip)lere kurşun sıkılmaz.

Hakk'ın bu ve öbür dünyada mîzanına inanmış müminlerin rahatlığı içindeyim."

 

Fakat sonradan vazgeçtim. Belki İlâhî bir tecelli ile kendi kendilerini ıslah yoluna girerler diye, işi Allah düşmanlarınca istismar edilmesi mümkün çapta ayyûka çıkarmayı doğru bulmadım ve bir (oto kritik) mahiyetinde bizden bir iki neşir organiyle "Rapor 3"e tahsis etmeyi uygun buldum.

 

Ve işte "bildiri"de beklediğimi kaydettiğim güneş bombası patladı.

Alparaslan Türkeş, 13 Mayıs günü "Türk Milletine Beyanname" başlığı altında kaleme alıp bütün ajanslar ve gazetelere gönderdiği ve milyonlarca nüsha bastırıp her tarafa yağdırdığı tarihî bildiri ile, takip ettiğim stratejiyi taclandırmış ve kendisini hilkatindeki altun mâdenin 24 âyarlık keyfiyeti içinde göstermiş oldu.

 

TÜRK MİLLETİNE BEYANNAME

 

"MHP'nin lideri Alparslan Türkeş, 1977 seçimi eşiğinde nefsinin ve partisinin hesabını şöylece vermek mevkiindedir:

1 - Alparaslan Türkeş, yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilâline, başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ihtilâli sömürmesine mâni olmak için katılmış fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış, Türk Milleti ve tarihinin ihtilâl kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.

2 - Alparslan Türkeş ve Parti'sinin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiiliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslâm imanıdır.

3 - Alparaslan Türkeş ve Partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kâse şeklinde görür, ana kıymeti kâsede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kâseye değer verir.

4 - Alparslan Türkeş ve Partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kâinatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlâk ölçüleri olarak ilân eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.

5 - Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tâyinde kıstaslarımız şudur ki: Ferd, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakk'ın düşmanları düşmanımız, Hakk'ın dostları dostumuzdur.

 

Türk Milletinin maruz bulunduğu derin bunalımın tarihî gelişmesi bakımından yöneticilerin Türk Milletinin dert ve ızdıraplarının sebeplerini teşhis edemediklerini, tedbir ve çarelerde revizyona tabi tutamadıklarını ve taklitçi kaldıklarını görüyoruz.

Türk'ün ruh köküne inmeyen ve bağlanmayan her tedbirin temelsiz kalacağı inancındayız.

 

1977 seçimlerinin eşiğinde, başta milliyetçi, mukaddesatçı Türk gençliği bulunmak üzere, Alparslan Türkeş ve Partisinin hüviyeti bu satırların ifade ettiği derin mânalardan ibarettir."

 

ALPARSLAN TÜRKEŞ

MHP GENEL BAŞKANI

 

 

 

 

Onu da benim beyannamem takip etti:

 

 

BEYANNAME

 

M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in "Türk Milletine Beyannamesi"ni okudum.

Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mâna ve hüviyet sahibidir. Onu, müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.

Bu beyanname, tâ Cava'daki mü'minle Amerika'daki zenci müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizaza getirecek ve oluş dâvasını temellendirecek kıymette tarihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslâm âleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...

 

Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:

1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.

2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.

3 - Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM'dır.

4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih (revizyon)una taliptir.

 

Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu !.. Allah'ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.

150 yıldır hergün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine "beklediğin geliyor!" müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî ândır.

 

"Emin olmaya yakın ümid" ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmıyan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum!

 

İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.

Allah'ın inayeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..

 

Necip FAZIL

 

 

 

 

 

 

• • •

 

İhtimal âleminde, nefsini böyle bir beyannamenin bağı ile sımsıkı sarıp da sonra onu çözebilmenin özür ve çaresini tedarik etmek diye bir şey mevcut olmadığına, beyannamenin her harfinden ihlâs ve samimiyet aktığına, esasen Türkeş her haliyle böyle bir şüpheden münezzeh ve herhangi bir menfaat hesabından müstağni bulunduğuna göre...

Bütün bu gayretler,

Meğer neymiş?

Neye imiş?

Niçin imiş?

El-cevab:

Sadece Allah ile Resûlünün, en ince, en nâzik ve en halis mânada yolunu açmak içinmiş!

 

www.necipfazil.com adlı siteden alıntıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Müslüman, barışın sembolüdür ve onun düşüncesinde kendi ırkının yahut başka bir milletin üstünlüğü yoktur.O sadece Allah'ın ve peygamberinin milliyetçisidir.Ne buyuruyor peygamber efendimiz:''Bir mümin,kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz''.Öyleyse yürüdüğümüz bu kudsi yolda arkamızda da kalmış olsalar,kendimiz için istediğimiz sonsuzluğa onlarıda katarak ilerleyeceğiz.

 

Yani kısacası şunu demek istemiyorum:Bazılarının imanındaki çatlaklar onlara,kendilerinin dahi belki de şaşırdığı sözleri söyleterek___...vatana,bayrağa yemin olsun gibi____nasıl yanlış bir itikadda olduklarını gösterir.Çünkü andımız yalnızca Allah'adır ve yalnızca Allah'ının,peygamberinin,dininin ve en önemlisi hiçbir ırkın birbirine üstün olmadığını bilerek,tevhidin ve barışın semboldür.

 

 

NOT:Milliyetçilik yalnızca kendi ırkının,vatanının,milletinin,toprağının menfaati değildir.Milliyetçilik,kendi kanımca,Allah'ın ve dininin menfaatidir.Bu menfaat,bilinen anlamı ile değil,hakikatin gerçeği iledir.

 

 

 

saygılarımla...

 

 

 

 

GÖKHAN ÇAKMAZ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Milliyetçilik bir histir, tatmayan bilmez, tanımı manımıda olmaz, ama bir kez dahi tadınca senelerce uğraşılsa komunist dahi olunsa içeriden çıkmaz.Sizede bu rahatsızlık verir.Taki onu başınız yapıncaya kadar.

Saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Müslüman, barışın sembolüdür ve onun düşüncesinde kendi ırkının yahut başka bir milletin üstünlüğü yoktur.O sadece Allah'ın ve peygamberinin milliyetçisidir.Ne buyuruyor peygamber efendimiz:''Bir mümin,kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz''.Öyleyse yürüdüğümüz bu kudsi yolda arkamızda da kalmış olsalar,kendimiz için istediğimiz sonsuzluğa onlarıda katarak ilerleyeceğiz.

 

Yani kısacası şunu demek istemiyorum:Bazılarının imanındaki çatlaklar onlara,kendilerinin dahi belki de şaşırdığı sözleri söyleterek___...vatana,bayrağa yemin olsun gibi____nasıl yanlış bir itikadda olduklarını gösterir.Çünkü andımız yalnızca Allah'adır ve yalnızca Allah'ının,peygamberinin,dininin ve en önemlisi hiçbir ırkın birbirine üstün olmadığını bilerek,tevhidin ve barışın semboldür.

 

 

NOT:Milliyetçilik yalnızca kendi ırkının,vatanının,milletinin,toprağının menfaati değildir.Milliyetçilik,kendi kanımca,Allah'ın ve dininin menfaatidir.Bu menfaat,bilinen anlamı ile değil,hakikatin gerçeği iledir.

 

 

 

saygılarımla...

 

 

 

 

GÖKHAN ÇAKMAZ

 

 

kardesım sende ıman olcer ya da ıtıkat olcermı varkı hmen tespıt edıyosun tevbe et bence haklarına gırıyosun bende dahıl eger hala daha ısrar edıyosan hakkımı helel etmıyorum bılmıs olasın

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...