Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
müznib

Diziler

Recommended Posts

Diziler

Tarık Danişmend

 

Yıllardır beni rahatsız eden; fırsat buldukça çesitli ortamlarda zaman zaman dile getirmeye çalıştığım bir konuya değinmek istiyorum bugün.Televizyon daha doğrusu DİZİLER…

 

Türkiye'nin ilk özel televizyon kanalı Star-1, ilk adıyla, İsviçre’den ülkemize yayın yapan Magic Box, Cem Uzan ile Ahmet Özal ortaklığında, 1989 yılında kurulmuş ve yaklaşık bir yıllık deneme yayınının ardından 5 Mayıs 1990’da sürekli yayın hayatına geçmiştir. Sonra onu Flash TV, TeleON, SHOW TV gibi kanalların açılışı takip etmiştir.

 

Bu tarihe kadar Türkiye’mizde yayın yapan tek kanal, daha cok askeriyenin emir ve denetiminde olan resmi TRT televizyonudur. Özel kanallar yayın hayatına başlayınca, yayıncılık yeni bir iş sektörü olduğundan ve bir ön hazırlık yapılmayıp yeterince eleman yetiştirilmediğinden haliyle kanallar arasında rekabet ve çalışanların yüksek maaşlarla transferi baslamıştır, tıpkı spor klüplerini andırır şekilde. Yayın içeriği hususunda ise ekranları başındaki seyircileri kapmak, reytingleri tavan yapmak, sırf cepleri doldurmak adına bizim kültüre uyup uymadığı hiç düşünülmeden, hiçbir değeri gözetmeden herşey mübah anlayışıyla yabancı yayınları aynen aktarmalarına göz zumulmuştur. Örneğin meşhur Brezilya dizileri gibi…

 

1994 yılında her ne kadar resmi bir denetleme kurumu olan Radyo Televizyon Üst Kurulu, kısaca RTÜK, kurulmuş olsa da yukarıda belirtiğimiz gibi temelde hazırlıksız bir geçiş olduğundan bu devlet kurumunun uyarı ve kapatma cezaları bu sınır tanımayıp değerleri yıkan yayınları kontrol ed(e)memiş, çoğu özel kanallar, daha doğrusu medya patronları, mantar misali yeni türemiş zengin birkaç aile, buldukları kanun boşluklarını kötü kullanıp kısa sürede kendilerini, daha seyretme kültürünü tam edinenemiş olan halka benimseterek tabiri caizse “Halk seyrediyor, ben de yayınlıyorum” anlayışıyla kendi aralarında bu toplumun ahlaki düzleminde bir ekonomik yarışa, pastanın en büyük dilimini kapma savaşına girişmişlerdir.

 

İlk yıllarda, ithal pembe diziler ve önemli futbol müsabakalarıyla seyirci ekran başına çekilmeye çalışılmış sonra magazin proğramları da devreye sokulmustur. Böylelikle istisnasız her evin başköşesine diskolar, meyhaneler, gazinolar, futbol sahaları kurulmuştur. Büyük şehirlerdeki evlerden tutun da anadolunun en ücra köşesindeki herhangi bir köydeki herhangi bir eve kadar bu yıkımdan hemen hemen her ev payına düşeni almıştır. Eğitim ve öğretim kurumlarıyla ailelerin çocuk yetiştirme hususundaki donanımlarının eksikliklerinden dolayı daha gece klübünün adını duymayan gençler ve televizyon seyretme bilincine sahip olmayan aile bireyleri bu fırtınaya kendilerini çok çabuk kaptırmışlardır. Tıpkı bulanık suda saklı timsahın göremeyip onun üzerine basarak suyun karşı tarafına geçmek isteyen birinin biraz sonra olacak olanlardan habersiz olduğu gibi, öyle hazırlıksız, öyle ani ve öylesine tehlikeli bir oyunun içinde bulmuşlardır kendilerini…

 

Magazin proğramlarının tutması ve halkın onu ahlaki bazda kabullendiğinin sezilmesinin ardından, akıllara “Brezilyalılar dizi yaparda biz yapamaz mıyız?”, “Neden yerli dizi değil de yabancı dizi” yaftaları yapıştırılarak doksanlı yılların bitiminde bir sonraki ve asıl safha olan ahlakı çökertme, aile birimini dinamitleme safhasına geçilmiştir. Gece klüplerinde adlarına sanatçı denilen bu kültüre yabancı, bir o kadar da bu kültürden bihaber yetişmiş olan bir takım belirsiz insanların yaptığı şeyler artık aile bireyleri arasında yaşanan normal şeylermiş gibi dizilerin konularını teşkil eder olmuştur. Örneğin; bu geleneğe ait çay, kahve ikramının yerini kadehler almış, ilişkiler; şehvet, kadın, erkek, aldatma, ihanet, dolandırma, kandırma kokar olmuş ve namus mefkuresi ayaklar altına alınarak, zinanın adı ‘kaçamak’, ‘çıkmak’ olmuştur. Yıllarca bu yaşananlara “seyirci “ olan ve “seyirci” kalan yetkililer, anneler, babalar magazin ve dizilerle büyüttükleri çocukları, ekranlarda görüp, onlarla büyüdüklerini uygulamaya geçince dizlerini dövmeye baslamışlar fakat çok geç kalmışlardır. Bir kere ocaklarına ateş düşmüş, yuvaları yangın sarmış; alevler başını alıp gitmiştir. Evlilik, evciliğe dönüşmüştür.

 

Böylelikle savaş meydanlarında yenilmeyen bir milletin torunları bir siyah kutunun içinde can çekişir duruma düşmüştür. Kale içten fethedilmiş; değerini bilmediği „değerleri” çalınıp onu ayakta tutan ahlak gibi en ulvi hazinesini kaybeder olmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Diziler

Tarık Danişmend

 

Yıllardır beni rahatsız eden; fırsat buldukça çesitli ortamlarda zaman zaman dile getirmeye çalıştığım bir konuya değinmek istiyorum bugün.Televizyon daha doğrusu DİZİLER…

 

Türkiye'nin ilk özel televizyon kanalı Star-1, ilk adıyla, İsviçre’den ülkemize yayın yapan Magic Box, Cem Uzan ile Ahmet Özal ortaklığında, 1989 yılında kurulmuş ve yaklaşık bir yıllık deneme yayınının ardından 5 Mayıs 1990’da sürekli yayın hayatına geçmiştir. Sonra onu Flash TV, TeleON, SHOW TV gibi kanalların açılışı takip etmiştir.

 

Bu tarihe kadar Türkiye’mizde yayın yapan tek kanal, daha cok askeriyenin emir ve denetiminde olan resmi TRT televizyonudur. Özel kanallar yayın hayatına başlayınca, yayıncılık yeni bir iş sektörü olduğundan ve bir ön hazırlık yapılmayıp yeterince eleman yetiştirilmediğinden haliyle kanallar arasında rekabet ve çalışanların yüksek maaşlarla transferi baslamıştır, tıpkı spor klüplerini andırır şekilde. Yayın içeriği hususunda ise ekranları başındaki seyircileri kapmak, reytingleri tavan yapmak, sırf cepleri doldurmak adına bizim kültüre uyup uymadığı hiç düşünülmeden, hiçbir değeri gözetmeden herşey mübah anlayışıyla yabancı yayınları aynen aktarmalarına göz zumulmuştur. Örneğin meşhur Brezilya dizileri gibi…

 

1994 yılında her ne kadar resmi bir denetleme kurumu olan Radyo Televizyon Üst Kurulu, kısaca RTÜK, kurulmuş olsa da yukarıda belirtiğimiz gibi temelde hazırlıksız bir geçiş olduğundan bu devlet kurumunun uyarı ve kapatma cezaları bu sınır tanımayıp değerleri yıkan yayınları kontrol ed(e)memiş, çoğu özel kanallar, daha doğrusu medya patronları, mantar misali yeni türemiş zengin birkaç aile, buldukları kanun boşluklarını kötü kullanıp kısa sürede kendilerini, daha seyretme kültürünü tam edinenemiş olan halka benimseterek tabiri caizse “Halk seyrediyor, ben de yayınlıyorum” anlayışıyla kendi aralarında bu toplumun ahlaki düzleminde bir ekonomik yarışa, pastanın en büyük dilimini kapma savaşına girişmişlerdir.

 

İlk yıllarda, ithal pembe diziler ve önemli futbol müsabakalarıyla seyirci ekran başına çekilmeye çalışılmış sonra magazin proğramları da devreye sokulmustur. Böylelikle istisnasız her evin başköşesine diskolar, meyhaneler, gazinolar, futbol sahaları kurulmuştur. Büyük şehirlerdeki evlerden tutun da anadolunun en ücra köşesindeki herhangi bir köydeki herhangi bir eve kadar bu yıkımdan hemen hemen her ev payına düşeni almıştır. Eğitim ve öğretim kurumlarıyla ailelerin çocuk yetiştirme hususundaki donanımlarının eksikliklerinden dolayı daha gece klübünün adını duymayan gençler ve televizyon seyretme bilincine sahip olmayan aile bireyleri bu fırtınaya kendilerini çok çabuk kaptırmışlardır. Tıpkı bulanık suda saklı timsahın göremeyip onun üzerine basarak suyun karşı tarafına geçmek isteyen birinin biraz sonra olacak olanlardan habersiz olduğu gibi, öyle hazırlıksız, öyle ani ve öylesine tehlikeli bir oyunun içinde bulmuşlardır kendilerini…

 

Magazin proğramlarının tutması ve halkın onu ahlaki bazda kabullendiğinin sezilmesinin ardından, akıllara “Brezilyalılar dizi yaparda biz yapamaz mıyız?”, “Neden yerli dizi değil de yabancı dizi” yaftaları yapıştırılarak doksanlı yılların bitiminde bir sonraki ve asıl safha olan ahlakı çökertme, aile birimini dinamitleme safhasına geçilmiştir. Gece klüplerinde adlarına sanatçı denilen bu kültüre yabancı, bir o kadar da bu kültürden bihaber yetişmiş olan bir takım belirsiz insanların yaptığı şeyler artık aile bireyleri arasında yaşanan normal şeylermiş gibi dizilerin konularını teşkil eder olmuştur. Örneğin; bu geleneğe ait çay, kahve ikramının yerini kadehler almış, ilişkiler; şehvet, kadın, erkek, aldatma, ihanet, dolandırma, kandırma kokar olmuş ve namus mefkuresi ayaklar altına alınarak, zinanın adı ‘kaçamak’, ‘çıkmak’ olmuştur. Yıllarca bu yaşananlara “seyirci “ olan ve “seyirci” kalan yetkililer, anneler, babalar magazin ve dizilerle büyüttükleri çocukları, ekranlarda görüp, onlarla büyüdüklerini uygulamaya geçince dizlerini dövmeye baslamışlar fakat çok geç kalmışlardır. Bir kere ocaklarına ateş düşmüş, yuvaları yangın sarmış; alevler başını alıp gitmiştir. Evlilik, evciliğe dönüşmüştür.

 

Böylelikle savaş meydanlarında yenilmeyen bir milletin torunları bir siyah kutunun içinde can çekişir duruma düşmüştür. Kale içten fethedilmiş; değerini bilmediği „değerleri” çalınıp onu ayakta tutan ahlak gibi en ulvi hazinesini kaybeder olmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Veliahd kardeşim hakkını helal et cevap vermek isterken yanlışlıkla senin sayfanı kopyalımışın bu konu hakkında söylemek istediğim bir gün üstadın ruh kökünden bir sanatkar gelirse gerçek sinemayı onlara gösterecektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...