Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Hayy bin Yakzan

İmam-i Azam Ve Mustafa Kemal Üzerine Derkenar

Recommended Posts

Numan bin Sabit; İmam-ı Azam yahut Ebu Hanife olarak tüm İslam dünyasının belleğinde tartışmasız yerini alan büyük İslam hukukçusu. Fıkıhta ve İslam düşüncesinde İslam geleneğinin belki de en büyük kilometre taşı olarak kabul edilebilir.

 

Şimdilerde bu mümtaz sima ile asker, siyaset ve devlet adamı Mustafa Kemal’i özdeşleştiren bazı aklı evveller zuhur etti ülkemizde. Şüphesiz böyle bir karşılaştırmanın ne düşünsel, felsefi, ne akademik, ne epistemolojik, ne entelektüel ne de, tarihsel bir temeli var. İlmi ve fikri namusunu koruyan her bilim adamının kabul edeceği gibi, Mustafa Kemal ile İmam-ı Azam’ı kıyaslamak yahut düşüncelerinin ve yapmak istediklerinin aynı olduğunu söylemek kasıtlı, ideolojik ve siyasal menfaatlere yönelik bir saptırma olduğu gibi, aynı zamanda anakronizmin tavana vurmuş en uçuk noktasıdır. Şimdi maddeler halinde birkaç temel noktayı aydınlatalım.

 

1.

8. yüzyılda, farklı siyasal, tarihsel, sosyal, kültürel ve ekonomik koşullarda yaşamış bir İslam hukukçusunun fikir ve düşüncelerini, Batı’dan özelikle Fransız aydınlanmasından etkilenmiş, Türkiye’nin yönünü Batı medeniyeti, hatta muasır medeniyeti aşmak olarak göstermiş hayatının üçte ikisini asker olarak geçirmiş, harf inkılâbından, takvimlerin değiştirilmesinden, kılık kıyafet devrimine, medeni hukuka, keza ceza, borçlar, eşya ve aile hukukuna kadar Batı medeniyetini pozitif hukuku ölçü olarak kabul etmiş askeri ve siyasi bir lideri İmam-ı Azam’la eşitlemek tam manasıyla hem İmam-ı Azam’a hem de Mustafa Kemal’e iftira etmekle eş bir anlam taşımaktadır.

 

Zira İmam’ı Azam’ın hukuk metodolojisinin temel referansları Kur’an ve Sahih sünnettir. Halbuki, modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal, tüm devrim ve inkılap hocalarının, keza hukukçu öğretim üyelerinin de kabul edeceği gibi devletin kamusal alanında geçerli olacak hiçbir devrimi ve yasayı İslam Hukuk metodolojisine, keza İslam düşüncesine göre uyarlamamıştır. Zira bunu da açıkça söylemekten çekinmemiştir. ( Kaynak: Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. V, C. 20, Sa. 3 Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1937 Meclis konuşması. Bu apaçık bilinen bir gerçektir).

2.

Mustafa Kemal’in yaptığı devrimlerle İmam-ı Azam’ın intikamını aldığını söylemek, yazmak ciddi bir şekilde ilmi geleneğin yerleştiği ülkelerde sizi temin ederim kişinin akademik unvanının yanı sıra ilkokul diplomasının bile iptal edilmesine neden olabilir.

 

Neden? Hayatında İmam’ı Azam’ın hiçbir eserini okumayan Mustafa Kemal’in, 1225 yıl sonra 8. yüzyılda Halife Mansur tarafından işkence ile şehit edilen Ebu Hanife’nin intikamını aldığını söylemek hangi ciddi bir ilmi ve akademik araştırmaya sığar.

 

Sonra Mustafa Kemal onu şehit eden halife Mansur’u ve yardakçılarını en az 12 asır sonra Ankara’da bulamayacağına göre 20. yüzyılda onun intikamını kimden aldı. Anadolu halkından mı? Yoksa Mustafa Kemal döneminde yaşayan Anadolu halkı İmam-ı Azam düşmanı idi de biz mi bilmiyoruz? Yada Mustafa Kemal’in muhalifleri kategorisinde değerlendirilen Kazım Karabekir, Çerkez Ethem, Cavit Bey, İskilipli Atıf Hoca, Ali Şükrü, Şeyh Said, Said Nursi, Dr. Nazım, Ziya Hurşit, Laz İsmail, Topal Osman vs. İmam- Azam’ın düşmanı olduğu için mi cezalandırıldı. Yani bu adamlar Halife Mansur’un yardakçıları olarak İmam-ı Azam’ın şehit edilmesinde görev mi aldılar.? Bu ne biçim bir aklı yürütmedir? Muhaliflerin derdi Ebu Hanife’nin fikirlerinin ve hukuk anlayışının yayılmasına mani olmak mı idi.? Yada Atatürk döneminde İmam-ı Azam düşmanlığı ile meşhur, ona işkence edilmesinden zevk duyan din alimleri mi vardı? Pes doğrusu.

3.

Efendim İmam-ı Azam akılcılığın öncüsü imiş? Bundan dolayı Atatürk’le kıyaslanabilirmiş, hakikaten Armutla Elmaların bu derce karıştırılması her düşünce adamını çileden çıkarabilir. Zira en hafifinden Arsito mantığı, keza İsagoji okuyan her birey asla bu hatayı yapmaz. Zira İmam-ı Azam rey’e yani akıla önem verirdi ama onun akıl anlayışı asla Kur’an ve sünneti reddeden bir temele oturmazdı.. Yani akıl, vahiy ve sahih sünnetten sonra devreye girerdi. Hâlbuki az buçuk felsefe okuyanlar bilir ki, doktrinler anlamdaki rasyonalizm-akılcılık hiçbir konuda akıldan başka bir bilgi kaynağını temel referans olarak kabul etmez. Yani bir bilgi kaynağı olarak vahyi ve kutsal kitapları reddeder. Peki, bu bağlamda İmam-ı Azam nasıl akılcı oluyor yahut nasıl aydınlanmacı olduğu iddia edilen Mustafa Kemal’le aynı düşünüyor? Varın siz karar verin.

4.

Efendim o zulme ve adaletsizliğe karşıymış? El cevap doğru. Fakat burada da bir saptırma var. Zira İmam-ı Azam muhalefetini mazlum ve ezilen halka karşı değil düzenin simgesi ve uygulayıcısı olan zalim Mansur’a karşı yapıyordu. Yani İmam-ı azam ilim anlayışının yanında, aynı zamanda siyaseten muhalefeti de temsil ediyordu. Hâlbuki Atatürk Cumhuriyet Türkiye’sinde muhalefeti değil düzenin kurucusu ve simgesi olarak iktidarı temsil eder. Bundan dolayı bu nokta da İmam-ı Azam ve Mustafa Kemal arasında konum olarak hiçbir benzerlik yoktur. Sonra İmam-ı Azam gücünü Mansur’dan almıyordu ki, kendi imanından, ilminden ve ehlibeyt sevgisinden alıyordu,

Halbuki, hiçbir ilmi kritere sığmayacak bir şekilde İmam-ı Azam ve Mustafa Kemal’i özdeşleştirmeye çalışan yazar, Ebu Hanife’nin aksine, gücünü halktan değil, Mustafa Kemal’den yani cumhuriyetin kurucusundan, müesses düzenden alıyor, onun arkasına sığınıyor Ona, yani Ataürk’e sırtını dayayarak, hatta onun yaptıklarını ve düşüncelerini saptırarak tutarsız eleştiriler yapıyor. Diğer yandan İmam-ı Azam’ı hatta Hz. Peygamber’i de payanda yaparak dindar ve mütedeyyin Müslümanları keza cemaatleri hedef tahtasına koyuyor. Milletin özgür iradesi ile seçtiği iktidarı cumhuriyet düşmanı olarak gösteriyor. Halbuki, aydın olmanın en belirgin özelliklerinden birisi, adalet ve hak merkezli olarak müesses düzene karşı eleştirel bir tavır takınabilmektir..

5.

İmam-ı Azam ara bizimle mücadele etmiş bu da tam bir anakronik yaklaşım. Zira İmam-ı azam döneminde doktrinler anlamda bir Arap milliyetçiliği yoktu. Doktrinler anlamdaki milliyetçilikler aydınlanma ve Fransız ihtilalinden sonra uluslaşma sürecinde ortaya çıkmıştır, elbette ki, Emevi ve Abbasi halifelerinin kabile, asabiyet, ganimet merkezli olarak Mevali kökenlilere karşı zalimce uygulamaları olmuştur. Ancak bu doktrinler anlamdaki temelini Corci Zeydan, Mişel Eflak, Salah Bitar ve Zeki Arsuzi gibi Sorbon çıkışlı oryantalist kafalı yer yer İslam düşmanı bireylerin modern Baascı Arabizmiyle asla özdeşleştirilemez. Zira imamı-Azam’ın mücadelesinin odak noktasında İslam akidesine dayanan Kur’an ve ehli Beyti merkeze alan bir siyaset anlayışı vardır. Bundan dolayı onun mücadelesini modern anlamdaki 19.yüzyıl Arap ırkçılığına indirgemek son derece yüzeysel, derinliksiz ve o derece gayri ilmi bir anlayıştır.

6.

Ayrıca İmam-ı Azam’ın hukuk metodolojisini kabul etmeyen ve onun siyaset anlayışını ve fıkıh usulünü eleştiren her müctehid-i sanki onun düşmanı, keza saltanat yardakçısı gibi lanse etmek, en hafifinden böyle bir his uyandırmak gayri ahlakidir. Öyle ki, ehli beytin 6. imamı İmam Cafer’de İmam-I Azam’ın Kıyas metodunu kabul etmez, keza Süfyan’üs Sevri, İmam- Malik, İmam Hanbel’de tıpa tıp İmam-ı Azam’ın hukuk metodolojisini benimsemezler ama onlar ne saltanat yardakçısıdır ne de İmam-ı azam düşmanı. Halbuki, birileri Atatürk’le İmamı-ı Azam’ı özdeşleştirmeye çalışan yazara çok rahatlıkla Atatürkçülük üzerinden zinde kuvvetlere, darbeci odaklara, mütedeyin müslümanları aşağılayan layüsel, otoriter, jakoben ve tuzu kuru kesimlere yardakçılık yaptığını söyleyebilir.

7.

Yazar kitapta gelenekçiliği sürekli olumsuz anlamda kullanıyor. Hâlbuki Tradition düzleminde gelecek nesillere aktarılma anlamında din de bir gelenektir. Yani Kur’an ve İslam, önceki nesiller tarfından yazılıp, ezberlenip nesilden nesile bize aktarılmasaydı biz yeni bir peygamber gelmedikçe dinimizi özellikle kültür ve ritüelleriyle bilemezdik. Hatta bu anlamda her şeyin bir geleneği vardır. İlim, teknik, felsefe, sanat, irfan, edebiyat, musiki geleneksiz olarak anlaşılamaz ve aktarılamaz. Şüphesiz Kur’an’ın olumsuzladığı ilmi ve kadim(perennial) anlamdaki gelenek değil, müşriklerin Kur’an’a uymayan örf, adet ve alışkanlıklarıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

sözkonusu yazının nasıl bir olduğunu bile merak etmiyorum

ama böyle bir kıyasta bulunabilmişse yazarın söylediği gibi değil lisans ilköğretim diplamasının bile iptal edilmesinin ciddi vehameti ortada

lakin şunuda eklemek gerekir ki eğer böyle bir uygulama hayata geçirilecek olsa ülkemde aydın(?) kalmayacak

eeee! nede olsa çok uzak değil ÇALINTI tezlerle prof olmuşolanların rektör hatta yüksek öğretim kurumunun lideri olduğu dönemler...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...