Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mukarrabin

İlgimizi Çekenler...

Recommended Posts

Şu sıralar okuduğumuz, merhum M. Esad Çoşan (k.s.) Hazretleri'nin yaptığı çeşitli konferans, açılış ve kapanış konuşmaları ile ilgili yazılarından oluşturulmuş "Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler" isimli eserden (ve okuyacak olur isek diğer eserlerinden) dikkatimizi celbeden bölümleri paylaşmak arzu ettik...

İstifade edilmesi dileği ile...

 

Anlamak Var, Anlamak Var!...

 

Geçenlerde Yunus'la ilgili bir konferans verdik. Ben iddia ediyorum. Yunus'u çok kimse anlamamıştır. Yunus Dîvanı'nı neşreden kimseler, Yunus Dîvanı'nın açıklamasını yapan kimselerin çoğu anlamamıştır. Misaller gösterebilirim...

 

Birisi Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i üzerinde doktora yapmış. Allah selamet versin, iyi bir insan. Sevgim, hürmetim var. Kitabını bana gönderdiler, ben fakültede hocayım. "Bunun hakkında bir rapor yaz." dediler. Oturdum. üç sayfalık bir rapor yazdım. "Ben bu şahıs güzel hazırlamış ama tezinin şuraları fazla tekrar. Tez bu kadar olmaz." dedim.

 

İngiliz'in birisi ötekisine uzun bir mektup yazmış. Özür dilemiş, "Kusura bakma! Vaktim az da mektubu uzun yazdım." demiş. Yanlış duymadınız. Kısa ve özlü yazmak için düşünmek lazım, zaman lazım. Bu kadar tez olmaz. Bu kadar tez, insanın tezi anlamadığına işarettir. Tez az olur. Aynştayn'ın izafiyet teorisi bir fasikülmüş. İnsan konsantre etmesini bilmeli, fazlalığını atabilmelidir.

 

"Şurasında anlamamış, burasında anlamamış" diye yazdım. Diyanet İşleri Başkanlığı kitabı basacak, benden rapor istemişti. Ben de, "Şu şartlarda basılır, şurasında anlamamış, şunun da düzeltilmesi lazım" dedim. Raporu müellife göndermişler. Müellif, "Vay ben bu konuda doktora yapmışım da bu şahıs bana, bunu anlamamış, demiş. Nasıl der?" diye bana dehşetli kızmış. Sonra tanıştık görüştük; o bizi tanıdı, biz onu tanıdık, aramız düzeldi. Neticede Diyanet İşleri Başkanlığı aramızı bozamadı. Ama Süleyman Çelebi'nin beyitlerini anlayamamış.

 

Faruk Kadri Timuraş edebiyatçıdır. Bir makalesinde;

"Ben hırsız kelimesinin etimolojisini çıkaramadım, anlayamadım." diyor. Dilcidir.

 

Faruk Kadri Timurtaş bizim Barbaros muhallebicisinin karşısında otururdu. Arada bizim camiye de gelirdi. Tanıdığımız bir kimseydi. Allah rahmet eylesin!

 

Hır, hırlı, hırsız. Çok basit. "Hayır" kelimesi İran'da "hır" okunur. Hırlı, "hayırlı"; hırsız, "hayırsız" demektir. "Bu adam hırsız çıktı." demek aslında hayırsız çıktı demektir. Sârik, çalan kimse mânasına hayırsız kelimesini kullanmışlar. Bizim ecdadımızın isimlendirmesi böyle. Mesela, çok afedersiniz, bugün, "yüznumaraya çıktı" diyoruz. Ne demek? 99'dan 100 numaraya mı? Yüz rakamıyla ne ilgisi var? Bu başka bir mâna. Eskiler de "helâya gitmek" demişler. Helâ, "boşluk, tenhalık" demektir. "Tenha yere gitti, abdest bozmaya gitti." diyor. Aslında abdest, namaz kılmak için alınan bir şeydir. Yani oraya gittiği zaman bu bozulduğu için "abdest bozmaya gitti" demiş, kibar söylemişler. Profesör ama "hırsız" kelimesinin etimolojisini düşünememiş, tartamamış. İnsan bazen düşünemiyor da sonra aklına geliyor. Bazen kelimelerin üzerinde düşünürken aklıma enterasan şeyler geliyor.

 

"Su uyur düşman uyumaz." Su uyuyor mu? Bu sözün mânası ne? Su bazen durgun olur, hiç rüzgar esmez, dal kıpırdamaz, böyle durgun olabilir. Buradaki su değil, "sü" dür. Sü eski Türkçe'de "asker" demektir. Sü uyur, ey komutan, sen savaşa gittiğin zaman öyle ordugâhta, kenarda, çadırda horul horul uyuma. Nöbetçi koy, uyanık ol. "Sü uyur düşman uyumaz." Düşman, insanın gafil zamanını arar. Dağın arkasına saklanır, senin uyuma zamanını kollar saldırır, baskın yapar. Sü uyur ama düşman uyumaz. Bu, "aman komutan tedbirini al" demektir. Sü'nün su olmayıp da sü olduğunu anlayınca mâna canlanıyor. Ama su dersen, bu suyun gözü neresi, uyuması ne zaman? Saat dokuzda mı uyur, altı da mı kalkar? İnsan meseleyi anlayamıyor.

 

Yunus'u herkes anlamıyor, anlatamıyor. Yunus gibi yaşamayan Yunus'un duygularını nasıl anlasın? Yunus'u anlamak için mutasavvıf olmak lazım. Yunus'un bildiği ilimleri öğrenmek lazım, Kur'an'ı, hadisi bilmek, İslâm kültürüne aşinâ olmak lazım. Türkçe'yi iyi bilmek lazım. Dervişliği bilmek lazım, dervişliğin içine girmek lazım, tekkeye hizmet etmiş olmak lazım. Anlamayanlar "Ben edebiyatçıyım" diye çıkıp Yunus'u anlatmaya kalkıyor, hata ediyor, yanlış şeyler söylüyor. Birisi kalkmış;

"Tasavvuf ayrı bir dindir." diyor. Hayır, hâşâ sümme hâşâ. Öyle şey olur mu? Tasavvuf, İslâm'ın özüdür, kendisidir, aslıdır, anlamıdır, mahiyetidir, ruhudur, canıdır. "Tasavvuf başka bir şey" diyor. Anlamamış, anlamaz. "Mutasavvıflar birliği anlamaz." Sen mutasavvıfların anladığı kadar birliğin onda birini anlasan mest olursun. Mutasavvıf birliği öyle bir anlıyor ki mest oluyor. İnsan kuru kuruya Yunus olmaz, Mevlânâ, Eşrefoğlu Rûmî, İsmail Hakkı olmaz.

 

İlm kân nebûd ze-hû bî-vâsıta

Ân nepâyed hem çû reng mâşıta

 

"İlim Allah'tan vasıtasız olarak insanın gönlüne güldür güldür aka aka gelmezse, devam etmez. Gelinin yüzüne sürdükleri allık ve boyalar gibi yıkandığı zaman akar gider." (Mevlânâ, Mesnevî, I, 276.) Gelin anasından babasından ayrılıyorum diye ağlar. Eyvah yanaktaki allıklar gözyaşıyla bozuldu. Yanağı kudretten allıklı olsaydı, ağladığı zaman tesir etmez, gitmezdi. İlim aslî olarak gelir, kökü sende olursa, devamı olursa, çamura düşmekle cevher kıymetten sakıt olmaz. Elmas yüzük yere düşer yine elmas yüzüktür. Altın para yere düşer yine altındır. Ama kalp olursa, bakırsa, mangırsa yemyeşil olur, ilk rengi kalmaz. İmalden çıktığı zaman pırıl pırıldır, toprağın altından çıktığı zaman halis olmadığı için kapkaradır, yemyeşildir. İlim de Allah'tan vasıtasız gelmeyince, o çoşkunluk ana kaynaktan gelmeyince insan sanatkâr olmaz. Lafla sanatkâr olunmaz. Niye yedi asırdır kolay kolay Yunus gibisi, Mevlânâ gibisi gelmiyor? Niye o kadar büyük kimse gelmiyor. Necip Fazıl Abdülhakim Arvâsî Efendi'ye intisap etmiştir de ondan çoşkundur. İnsanların ruhunu besleyen gıda olmazsa insanın ruhu cılız kalır. İnsan ruhunu besleyen de ilimdir, imandır, irfandır. İrfan mârifetullah demektir. İrfan mârifet kelimesinin müradifidir, aynıdır; aynı mânaya gelir. İnsan irfana sahip olmayınca olmaz. İşte Yunus Emre o çoşkunluğu, o hayatı yaşadıktan sonra o sözleri buldu ve öyle söyledi. O halde hayatı yaşamayan o sözleri anlayamaz. Frekanslar eşit olmayınca vericinin frekansında olmayan alıcı, vericini sinyallerini alamaz. Frekanslar aynı olacak ki öbür taraftaki cihaz tarafından alınabilsin. O bakımdan anlayamıyorlar.

 

Kaynak: M. Esad Çoşan, Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler, s. 158-161.

Bahis: Tasavvufî Edebiyat...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nükteleriyle Mevlânâ...

 

Mevlânâ hazretleri büyük bir mürşid. Büyük kelimesi biraz soğuk kaçıyor. Bir muhteşem şahsiyet. Fakat nükteyi çok seviyor, kaçırmıyor. Kübreviyye hulefâsından Mirsâdü'l-ibâd sahibi Necmeddîn-i Dâye hazretleri Konya'ya gelmiş. Sadreddîn-i Konevî de Konya'da. Namaz kılacaklar. Necmeddîn-i Dâye de, mübarek, sebep ne ise, birinci rekâtta Kâfirûn sûresini, ikinci rekatta da yine aynı sûreyi okumuş. Halbuki bir başka sebep yoksa bütün rekâtlarda aynı sûreyi okumak mekruhtur. İmamet yapıyor, yüksek sesle iki rekâtta da Kâfirun'u okumuş. Namaz bitince, Mevlânâ hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'ye dönüyor; "Birinciyi senin için ikinciyi benim için okudu." diyor. Bu tevazu mudur, nükte midir, şaka mıdır? Sadreddîn-i Konevî'ye bir ikaz mıdır?

Minberde hatipler:

"Ûsîküm ve nefsiyel-âsiyete bitakva'llâhi ve tâatihî"

"Kendi âsî nefsime ve sizlere takvayı tavsiye ederim." der. Kendisini de zikreder ki ötekisi alınmasın. Ben iyiyim, siz kötüsünüz mânasına söylemiyorum, diye. Mübarek nükteyi bırakmıyor; "Birincisini senin için okudu, ikincisini benim için..." diyor.

 

Semâ etmiş. Hediye olarak elbiselerini semâ edenlere vermiş. Onun hediye verdiğini ve üstünün açık kaldığını görünce bir yönetici ona çok güzel elbiseler hediye etmiş. O elbiseleri sırtına giymiş, gitmiş meyhanenin önüne tekrar semâya etmiş. Dışarıda bir olay oluyor diye meyhanedeki Ermeni çocuklar vesaire çıkmış. Semâ bitince kıymetli elbiseleri götürmüş, hepsini onlara vermiş. Onların da tabii gönlü İslâm'a ısınıyor.

 

Mevlânâ semâ ederken sarhoşun birisi de meydana gelmiş. O da semâ ediyor ama dolanırken Mevlânâ hazretlerine çarpıyormuş. Bazıları onu iteleyip, tartaklayıp dışarı atmak istemişler. Öyle yapanlara: "O içmiş ama siz sarhoşluk ediyorsunuz." demiş. Sarhoş kavgacı olur ya. O kavga etmiyor, semâ etmek istiyor. Siz semâdasınız ama kavga etmek istiyorsunuz. Nükteyi kaçırmayan bir insan.

 

Hüsameddin Çelebi hazretlerinin bağına giderken, Şihâbüddîn-i Gûyende isimli şahıs eşeğine binmiş, o da geliyor. Merkep anırmış. Anırınca da tabii Mevlânâ hazretleri vesaire olduğu için Şihâbüddîn, niye anırıyor diye kızdığından kafasına kafasına vurmuş. Ona cevabı; "Bu hayvana niye vuruyorsun?" olmuş. Gönlü razı olmuyor. "Niye ezâ cefâ ediyorsun bu hayvana? Hayvancağızın ya karnı aç ya başka bir isteği var. Sanki bütün dünyada insanlar bu iki derde müptelâ değil mi? Kim, kaç kişi kendini bunlardan kurtarabilmiş.? Onun tabiatının iktizâsıdır."

 

Esas itibariyle hayvanı dövdürmek istemiyor. Anırdığı için onu dövmek gerekmez, demek istiyor. Kaç kişi bu iki duygudan, batn ve şehvetten kurtulabilmiş diye sorması da Kanûnî merhumun beytini hatırlattı:

Nefs hazzın ey Muhibbî vermedi hayvan sıfat

Zabt-ı nefs et, arif ol âlemde insanlık budur. (Muhibbî Divanı, s. 290)

İnsanlık nefsini zaptetmekte. Nefsinin arzusuna hayvanlar normal olarak uyar.

 

Rahmetli vaiz Küçük Cemal Efendi mâruf, mübarek, nüktedan bir kimseydi. Ramazan'ın ilk haftası içinde vaaz veriyor. Diyor ki:

"Sabahleyin evde bizim hatun bir bağırdı:

"'Ay ay ay', dedi.

"'Ne oldu hatun?' dedim.

"'Hoca, kedi su içiyor', dedi.

"'Kedi su içerse ne olmuş?' dedim.

"'Hocaefendi, Ramazan değil mi?' dedi.

"'Mübarek hatun! Ramazan ama hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz!' dedim."

 

Kızı hizmetçisini incitmiş, üzmüş. Hizmet eden kimseye bağırmış, çağırmış; kalbini kırmış. Mevlânâ hazretleri kendi kızına;

"İstersen şimdi fetva vereyim: Âlemde ne kul var, ne câriye, hepimiz kardeşiz." Kendisi de hiç köle ve câriye edinmemiş.

 

"Efendim zât-ı âlînize çok az maaş veriliyor. Halbuki Sadreddîn-i Konevî hazretlerine çok veriliyor." demişler. "Hazretin misafirleri çok, ihtiyacı fazla. Benimkini de ona vermek lazım." diye cevap vermiş. Dedikoducuya hiç fırsat vermeyen bir mizacı var. Bir de kale gibi sağlam bir hali...

 

Sultan İzzeddin, emirleri ve komutanlarıyla beraber Mevlânâ'yı ziyarete geliyor da kapıyı açmıyor. Sultan gelmiş, kapıyı açmamış, içeri almamış. Başka zaman bilmem ne kadar kese para göndermiş; parasını almamış, hendeğe attırmış. "Sebebi nedir?" dedim biraz araştırdım. Bir zamanlar aynı sultan yanına gelmiş. Yanına almış ama hiç hal hatır sorup iltifat etmemiş. Çelebi Hüsameddin onun dervişi, ona bin bir türlü iltifat yağdırıyor, sultana hiç iltifat etmemiş. Padişah biraz durmuş. Zamanın adeti böyle;

"Efendimiz, bana bir nasihat etseniz, bir öğütte bulunsanız." diyor. Cevaba bak:

"Ne diyeyim sana?" Çoban ol demişler, kurt oluyorsun. Bekçilik et demişler, hırsızlık yapıyorsun. Rahman seni padişah yapmış, sen tutuyorsun şeytana uyuyorsun." Padişah hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yanından ağlayarak çıkmış. Peygamberimiz:

Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî

"Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz."

 

Mevlânâ hazretleri fakir babası, zenginden ziyade fakirlerin yanında kalmış.

"Mevlânâ hazretleri iyi ama dervişler fena." demişler.

"Onlar iyi olsa benim onların başında işim ne?" demiş.

 

...

 

Bizim Nakşî veya başka bir derviş ile Mevlevî derviş karşılaşmışlar. Nakşî derviş Mevlevî dervişe;

"Siz ne yaparsınız?" diye sormuş. Mevlevî;

"Biz Allah der, döneriz. Ya siz ne yaparsınız?" diye Nakşî'ye mukabelede bulunmuş. Nakşî de;

"Biz Allah der, dururuz." demiş.

 

Kaynak: M. Esad Çoşan, Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler, s. 134-137. ve 143.

Bahis: Mevlânâ Celâdeddîn-i Rûmî

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok güzel bir paylaşım.

Paylaşımlar böyle faydalı olmalı ki izzetlene.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...