Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

İslamiyetten Kıl Kadar Ayrılmamak Ve Ehl-i Sünnetin Önemi

Recommended Posts

İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat kitabında bildirdikleri İslamiyetten kıl kadar ayrılmamak ve Ehl-i Sünnetin önemi hakkındaki mektublarından derlenmiştir:

 

 

*59. Mektubdan:

 

Bu mektûb, yine seyyid Mahmûda yazılmışdır. Ehl-i sünnet vel cemâate rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn uymıyanların, Cehenneme girmekden kurtulamıyacağı bildirilmekdedir:

 

Hak teâlâ, hepimize islâmiyyet yolunda yürümek ihsân eylesin. Kendisine esîr eylesin! Kıymetli mektûbunuz ve tatlı yazılarınız, bu fakîrleri çok sevindirdi. Büyüklerimize olan sevginizi ve onlara karşı ihlâsınızı okumakla mesrûr olduk. Allahü teâlâ, bu nimetini dahâ artdırsın! Nasîhat istiyorsunuz. Yavrum! Sonsuz kurtuluşa kavuşabilmek için, üç şey, muhakkak lâzımdır:

İlm, amel, ihlâs. İlm de, iki kısmdır: Birisi yapılacak seyleri öğrenmekdir ki, bunları öğreten ilme (Fıkh ilmi) denir. İkincisi, itikâd edilecek, kalb ile inanılacak şeylerin bilgisidir ki, bunları bildiren ilme (İlm-i kelâm) denir. İlm-i kelâmda Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin, Kurân-ı kerîmden ve hadîs-i serîflerden anladığı bilgiler vardır. Cehennemden kurtulan, yalnız bu âlimlerdir. Bunlara uymıyan, Cehenneme girmekden kurtulamaz. Bu büyüklerin bildirdiği itikâddan kıl ucu kadar ayrılmanın, büyük tehlüke olduğu, Evliyânın keşfi ve kalblerine gelen ilhâm ile de anlasılmakdadır. Yanlışlık ihtimâli yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara, onların yolunda bulunanlara müjdeler olsun. Onlara uymıyanlara, yollarından sapanlara, onların bilgilerini beğenmiyenlere ve aralarından ayrılanlara, yazıklar olsun! Ayrıldılar, başkalarını da sapdırdılar. Müminlerin Cennetde Allahü teâlâyı göreceklerine inanmıyanlar oldu. Kıyâmet günü, iyilerin, günâhlılara şefâat edeceklerine inanmıyanlar oldu. Eshâb-ı kirâmın aleyhi-mürrıdvân kıymetini ve yüksekliğini anlamıyanlar ve Ehl-i beyt-i Resûlü radıyallahü anhüm sevmiyenler oldu.

Ehl-i sünnet âlimleri rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn diyor ki: (Eshâbı kirâm aleyhimürrıdvân kendileri arasında, en yükseği, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk oldugunu sözbirliği ile söylemişdir). Ehl-i sünnet âlimlerinden,

Eshâb-ı kirâm üzerindeki bilgisi çok kuvvetli olan, imâm-ı Muhammed bin İdrîs-i Şâfiî rahmetullahi aleyh, buyuruyor ki: (Fahr-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem âhıreti şereflendirdigi zemân, Eshâb-ı kirâm, aradı, taradı, yeryüzünde hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdan dahâ üstün birini bulamadı. Onu halîfe yapıp emrine girdiler). Bu söz, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın, Sahâbenin en üstünü olduğunda, müttefik olduklarını göstermekdedir. Yanî Eshâb-ı kirâmın en yükseği oldugunda icmâ-i ümmet bulunduğunu göstermekdedir. Icmâ-i ümmet ise seneddir, şübhe olamaz. Ehl-i beyt için ise, (Ehl-i beytim, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmiyen boğulur) hadîs-i şerîfi yetişir. Büyüklerimizden bazısı buyurdu ki, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı

kirâmı yıldızlara benzetdi. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemiye benzetdi. Çünki gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldızlara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünki, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazîleti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir. İste bunun için, Tâbiînin en üstünü olan Veysel Karânî, Eshâb-ı kirâmın en aşağısının derecesine yetişememişdir. [Peygamberimizi sallallahü aleyhi ve sellem îmânı var iken görenlere (Eshâb ) denir. Göremiyen, fekat Eshâbdan birini görenlere (Tâbiîn) denir.] Hiçbir üstünlük, sohbetin

üstünlüğü kadar olamaz. Çünki, sohbete kavuşanların [yanî Eshâb-ı kirâmın] îmânları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sâyesinde, görmüş gibi kuvvetli îmân olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin îmânı, bu kadar

yüksek olmamışdır. Ameller, ibâdetler, îmâna bağlıdır ve yükseklikleri, îmânın yüksekliği gibi olur. Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân arasındaki uygunsuzluklar ve muhârebeler iyi düşünceler ve olgun görüşler ile idi. Nefsin arzûları ile ve cehâlet ile değildi. İlm ile idi. İctihâd ayrılığından idi. Evet bir kısmı ictihâdda hatâ etmişdi. Fekat, Allahü teâlâ, ictihâdda hatâ edene, yanılana da, bir sevâb vermekdedir.

İşte, Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân için, Ehl-i sünnet âlimlerinin tutduğu yol, bu orta yoldur. Yanî, taşkınlık da, gevşeklik de etmeyip, doğruyu söylemişlerdir. En sâlim ve sağlam yol da budur.

 

 

*69. Mektubdan:

 

Sözün özü sudur ki, kurtulus yolu, ancak Ehl-i sünnet vel-cemâate uymakdır. Allahü teâlâ, onların sözlerine, işlerine, îmân edenleri ve ibâdetlerdeki bildirdiklerine uyanları çoğaltsın! Çünki, Cehennemden kurtulacağı müjdelenmiş olan bir fırka, bunlardır. Bunlardan başka olan fırkalar, helâk olacak, felâkete sürüklenecekdir.

Bugün bir kimse, böyle olduğunu bilse de, bilmese de, yarın herkes anlayacakdır. Fekat, o zemân fâidesi olmayacakdır. Yâ Rabbî! Ölüm bizi uyandırmadan önce, sen bizi uyandır!

 

 

*71. Mektubdan:

 

Allahü teâlâya şükr etmek için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine uygun bir itikâd edinmek lâzımdır. Çünki, Cehennemden kurtulan, yalnız bu fırkadır. Itikâdı düzeltdikden sonra, islâmiyyete uygun hareket etmelidir. İslâmiyyeti de, bu fırkanın müctehidlerinin kitâblarından öğrenmelidir. [Dinden haberi olmıyan, reformcu müftîden, câhil hâfızdan, dinsizlerin, gençleri aldatmak için gazetelerdeki, dîni medh eden, aldatıcı yazılarından

öğrenmemelidir.] Bundan sonra, Ehl-i sünnetden olan, tesavvuf büyüklerinin gösterdigi yolda [Kalbi] tasfiye ve [Nefsi] tezkiyeye sıra gelir.

Şükrün bu üçüncü kısmı, şart değilse de, fâidesi pek büyükdür. Fekat, iki önceki kısm şartdır. Çünki, islâmiyyetin aslı, temeli bu ikisidir. Islâmiyyetin kemâli, olgunlaşması ise, üçüncü kısm ile olur. Bu üç kısm, yanî Ehl-i sünnet itikâdı ve islâmiyyetin emrleri ve tesavvuf büyüklerinin yolu dışında kalan herşey, sıkıntılı riyâzetler ve şiddetli mücâhedeler olsa dahî, hep günâhdır ve itâatsizlikdir ve şükr etmemekdir. Hind Berehmenleri ve eski Yunan felesofları, çok riyâzet ve mücâhede yapdı. Fekat, Peygamberlere aleyhimüsselâm uymadıkları için, Allahü teâlâya şükr değil, günâh oldu. Hiçbiri kabûl edilmedi. Kıyâmetde Cehennemden kurtulamıyacaklardır.

O hâlde, seyyidimizin, efendimizin, kurtarıcımızın ve günâhlarımızın afvı için sefâatcimizin, kalblerimizi, rûhlarımızı tedâvî eden mütehassısımızın, yanî Muhammed Resûlullah sallallahü aleyhi ve alâ âlihi ve sellem efendimizin yoluna ve Onun dört halîfesinin yoluna yapısınız! Onun dört halîfesi rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn hidâyete ulaşdırıcı, seâdete erdiricidir. Allahü teâlâ, bu yolda gidenlerden râzı olur.

 

 

*75.Mektubdan:

 

Allahü teâlâ, size selâmet ve âfiyet versin! Dünyâ ve âhıret seâdetlerine kavuşmak için, dünyâ ve âhıretin efendisine aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ uymak lâzımdır. Ona uymak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak, önce itikâdı düzeltmek lâzımdır. Bundan sonra, o büyüklerin Kurân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anlayıp bildirdikleri halâl, harâm, farz, vâcib, sünnet, mendûb, mubâh ve müstebeh [şübheli] bilgilerini öğrenmek ve bütün işlerini bunlara uygun olarak yapmak lâzımdır. Bu iki itikâd ve amel kanadları elde edildikden sonra, eğer ezelde mesûd olmuş ise, mukaddes âleme uçmak nasîb olur. Bu iki kanat olmadan yükselmek olamaz. Bu alçak dünyâ, arkasından koşmağa değmez. Bunun, malının, mevkıinin değeri yokdur ki özenilsin. Değerli, kıymetli şeyleri aramalıdır. Allahü teâlâ, herşeyi bir sebeble yaratdığı, gönderdigi için, kendisine kavuşduran sebebi, o vesîleyi Ondan istemelidir. Fârisî mısra tercemesi:

İş budur, bundan başkası hiçdir.

 

 

*80.Mektubdan:

 

Bu mektûb, mirzâ Fethullah-i Hakîme yazılmışdır. Yetmişüç fırka içinde, kurtulan bir fırkanın, Ehl-i sünnet fırkası olduğunu bildirmekdedir:

 

Hak teâlâ, Muhammed Mustafânın alâ sâhibihessalâtü vesselâm nûrlu caddesinde yürümek nasîb eylesin! Fârisî mısra tercemesi:

İş budur. Bundan başkası hiçdir.

 

Hadîs-i şerîfde, müslimânların yetmişüç fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu yetmişüç fırkadan herbiri, islâmiyyete uyduğunu iddiâ etmekdedir. Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası oldugunu söylemekdedir. Müminûn sûresi, ellidördüncü [54] ve Rûm sûresi otuzikinci âyetinde meâlen, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinmekdedir) buyuruldu. Hâlbuki, bu çesidli fırkalar arasında kurtulucu olan birinin

alâmetini, işâretini, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem şöyle bildirmekdedir: (Bu fırkada olanlar, benim ve Eshâbımın gitdiği yolda bulunanlardır). Islâmiyyetin sâhibi kendini söyledikden sonra, Eshâb-ı kirâmı da rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn, söylemesine lüzûm olmadıgı hâlde, bunları da söylemesi, (Benim yolum, Eshâbımın gitdiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshâbımın gitdiği yoldur) demekdir. Nitekim Nisâ sûresi, yetmişdokuzuncu âyetinde meâlen, (Resûlüme itâat eden, elbette Allahü teâlâya itâat etmişdir) buyuruldu. Resûle itâat, Hak teâlâya itâat demekdir. Ona sallallahü aleyhi ve sellem uymamak, Allahü teâlâya

isyândır. Allahü teâlâya itâatin, Resûlüne itâatden baska olduğunu sananlar için nâzil olan, Nisâ sûresinin, (Allahü teâlânın yolu ile, Resûlünün yolunu birbirinden ayırmak istiyorlar. Senin söylediklerinin bazısına inanırız, bazısına inanmayız diyorlar. İkisi arasında ayrı bir yol açmak istiyorlar. Bunlar, elbette kâfirdir) meâlindeki yüzkırkdokuzuncu âyeti, bunların kâfir olduklarını bildiriyor. Eshâb-ı kirâmın rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn

yolunda gitmeyip de, Peygambere aleyhissalâtü vesselâm uyduğunu söyliyen, yanılıyor. Ona sallallahü aleyhi ve sellem uymuş değil, isyân etmiş oluyor. Böyle yol tutan, kıyâmetde kurtulamıyacakdır. Mücâdele sûresinin, (Doğru birşey yapdıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalancıdır, kâfirdir) meâlindeki onsekizinci âyeti bu gibilerin hâlini gösteriyor. Eshâb-ı kirâmın aleyhimürrıdvân yolunda giden, hiç şübhe yok ki, Ehl-i sünnet vel cemâat fırkasıdır. Allahü teâlâ, bu fırkanın yorulmadan, yılmadan çalısan büyüklerine, bol bol mükâfat versin! Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. Çünki, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem Eshâbına aleyhimürrıdvân dil uzatan, bunlara uymakdan, elbette mahrûmdur.

 

 

*107. Mektubdan:

 

Gözü açmalı, iyi görmeli ki, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri ilmler, marifetler, nisan yağmuru gibi yağmakdadır. O kadar çok oldukları hâlde, hepsi islâmiyyete uygundur. Islâmiyyetden kıl kadar ayrılanı yokdur.

Bu da, hepsinin doğru olduğuna açık bir alâmetdir. Zâten, yüksek hocam Muhammed Bâkîbillah kuddise sirruh, (Size ilhâm olunan ilmlerin hepsi doğrudur) buyurmuşdur.

 

 

*177. Mektubdan:

 

Bu mektûb, Cemâleddîn Hüseyn-i Bedahsîye yazılmışdır. İtikâdı, Ehl-i sünnet itikâdına göre düzeltmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:

 

Hâce Cemâleddîn-i Hüseyn, gençlik zemânını büyük nimet biliniz! Elden geldiği kadar, bu zemânı, Allahü teâlânın râzı oldugu işleri yapmakla geçiriniz! Bunun için de, herşeyden önce, itikâdı, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine

göre düzeltmek lâzımdır. İkinci olarak fıkh bilgisini ögrenmeli ve işleri, bu bilgiye uygun yapmalıdır. Ancak bunlardan sonra, tesavvuf yo-lunda

ilerlemeğe sıra gelir. Bunları yapabilen, felâketlerden kurtulur. Yapmıyanlar kurtulamaz.

 

 

*193. Mektubdan:

 

Bu mektûb, seyyid Ferîd rahmetullahi teâlâ aleyh hazretlerine yazılmışdır. Ehl-i sünnet itikâdına göre inanmak lâzım olduğu, fıkh bilgilerini öğrenmenin ehemmiyyeti bildirilmekdedir:

 

Allahü teâlâ yardımcınız olsun! İşlerinizi kolaylaşdırsın! Ayb ve çirkin olan şeylerden korusun!

Âkıl ve bâliğ olan erkeğin ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmakdır. Allahü teâlâ, o büyük âlimlerin çalışmalarına bol bol sevâb versin!

Âmîn. Kıyâmetde Cehennem azâbından kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaga bağlıdır. Cehennemden kurtulacak olanlar, yalnız bunların yolunda gidenlerdir. [Onların yolunda gidenlere (Sünnî) denir.] Resûlullahın

sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâbının rıdvânullahi aleyhim ecmaîn yolunda gidenler, yalnız bunlardır. Kitâbdan, yanî Kurân-ı kerîmden ve Sünnetden, yanî hadîs-i şerîflerden çıkarılan bilgiler içinde kıymetli, doğru olan yalnız bu büyük âlimlerin, Kitâbdan ve sünnetden anlayıp bildirdikleri bilgilerdir. Çünki her bidat sâhibi, yanî her reformcu ve her sapık kimse, bozuk düşüncelerini, kısa aklı ile, Kitâbdan ve sünnetden çıkardığını söylüyor. Ehl-i sünnet âlimlerini rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn gölgelemeğe, küçültmeğe kalkışıyor. Demek ki, Kitâbdan ve sünnetden çıkarıldığı bildirilen her sözü, her yazıyı dogru sanmamalı, yaldızlı propagandalarına aldanmamalıdır.

 

 

*217. Mektubdan:

 

Her ne şeklde olursanız olunuz, doğru yoldan sapmamalısınız. Îmân edilecek şeylerde ve ibâdetlerde ve her işde, islâmiyyetden kıl kadar ayrılmamağa, çok dikkat etmelisiniz. Kalbin nisbetini [bağlılığını] korumak ve büyüklerimizin gösterdiği şeklde temizlenmesine çalışmak da, çok mühimdir.

 

 

*271. Mektubdan:

 

İslâmiyyetin emrlerine uymakda kıl kadar gevşeklik göstermeyiniz. Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin rahmetullahi teâlâ aleyhim ec-maîn bildirdiklerine uygun, doğru itikâd ile kalbinizi süsleyiniz.

Fârisî mısra tercemesi:

İş budur. Bundan başkası hiçdir!

 

 

*286. Mektubdan:

 

Bu mektûb, mevlânâ Emânullaha yazılmışdır. Kurân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden çıkarılan doğru itikâdın, Ehl-i sünnet itikâdı olduğu bildirilmekdedir:

 

Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâ, sana doğru yolu göstersin! İyi bil ki, Allah yolunda bulunmak isteyene, önce lâzım olan şey, itikâdını düzeltmekdir. Doğru itikâd, Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kurân-ı kerîmden ve

hadîs-i şerîflerden ve Eshâb-ı kirâmdan öğrendikleri, anladıkları itikâddır. Kurân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin manâsını doğru anlıyan, doğru yolun âlimleridir. Bunlar da, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimleridir. Bunların anladığı,

bildirdiği manâlara uymıyan herşeye, akla, fikre, hayâle iyi gelse de ve tesavvuf yolunda keşf ve ilhâm ile anlaşılsa da, hiç kıymet vermemelidir.

Bu büyüklerin anladığına uymıyan bilgilerden, buluşlardan Allahü teâlâya sığınmalıdır. Meselâ, bazı âyetlerden ve hadîs-i serîflerden (Tevhîd-i vücûdî) anlaşılmakdadır. Bazılarından da, ihâta, sereyân, kurb ve maıyyet manâları çıkmakdadır. Fekat, (Ehl-i sünnet âlimleri), bu âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden, böyle manâlar anlamadı. Yanî Allahü teâlânın bu âlem içinde olmasını, mahlûkları kapladığını, bunlarla birleşik

olduğunu, kendisinin yakın olduğunu, berâber olduğunu anlamadılar. Böyle olmadığını söylediler. O hâlde, tesavvuf yolunda ilerliyen bir kimseye böyle bilgiler hâsıl olursa, her varlığı, bir varlık olarak görürse, yâhud herşeyi bir varlığın kapladığını, Allahü teâlânın zâtının, mahlûklara yakın olduğunu anlarsa, bu bilginin, görüşün yanlış ve tehlükeli olduğunu anlamalıdır.

Böyle bir yolcu, bu zemânında, serhoş gibi bir hâlde olduğundan, özrlü, suçsuz sayılırsa da, böyle tehlükeli bilgilerden kurtulması için, Allahü teâlâya yalvarmalı, ağlamalı, sızlamalıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği

doğru hâllere, görüşlere kavuşmak için düâ etmelidir. Bu büyüklerin bildirdiği doğru itikâddan kıl kadar ayrı şeylerin gösterilmemesi için Allahü teâlâya sığınmalıdır. Demek ki, tesavvuf yolcularının keşflerinin, buluşlarının

doğru olup olmadıkları, Ehl-i sünnet âlimlerinin rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn bildirdikleri doğru manâlara uygun olup olmamaları ile anlaşılır. Bu yolculara ilhâm olunan bilgilerin doğruluğu, ancak o doğru manâlara uymaları ile belli olur. Çünki, onların bildirdiği manâlara uymıyan, her manâ, her buluş kıymetsizdir, yanlışdır. Çünki her sapık, her bozuk kimse, Kurân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uyduğunu sanır ve iddiâ eder.

Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manâlar çıkarır. Doğru yoldan kayar. Felâkete gider. Bekara sûresinin yirmialtıncı âyetinde meâlen, (Kurân-ı kerîmde bildirilen misâller, örnekler, çoklarını küfre sürükler. Çoklarını da hidâyete ulaşdırır) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları manâlar doğrudur, kıymetlidir

rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn. Bunlara uymıyanlar kıymetsizdir. Çünki bu manâları, Eshâb-ı kirâmın ve Selef-i sâlihînin eserlerini inceliyerek elde etmişlerdir. O hidâyet yıldızlarının ışıkları ile parlamışlardır. Bunun

için, ebedî kurtuluş bunlara mahsûs oldu. Sonsuz seâdete bunlar kavuşdu. Allah yolunda giden kâfile bunlar oldu. Kurtuluş, ancak Allah yolunda bulunanlar içindir.

İtikâdı bunlara uygun olan din âlimlerinden biri, ferıyyâtda, yanî islâmiyyete yapışmakda gevşek davranırsa, kusûrlu olursa, buna bakarak, bütün âlimleri kötülemek yersiz olur. İnâdcılık olur. Onların doğru bilgilerini

inkâr etmek, kötülemek olur. Çünki, doğru bilgileri bizlere ulasdıran onlardır. Kurtuluş yolunu, bozuklarından, sapıklarından ayıran onlardır. Onların hidâyet ışıkları olmasaydı, bizler doğru yolu bulamazdık. Doğruyu, bozuk olanlardan ayırmasalardı, bizler taşkınlık, azgınlık uçurumlarına düşerdik. İslâmiyyeti bozulmakdan koruyan, her yere yayan onların çalışmasıdır. İnsanları kurtuluş yoluna kavuşduran onlardır. Onlara uyan kurtulur, seâdete kavuşur. Onların yolundan ayrılan sapıtır, herkesi de sapdırır.

İyi biliniz ki, tesavvuf yolunun sonuna, yanî bu yolun konaklarının hepsini geçerek, vilâyet derecelerinin sonuna varanlara hâsıl olan itikâd, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdigine tâm uygun olur. Bu doğru itikâda, Ehl-i sünnet âlimleri, Kurân-ı kerîmden, hadîs-i şerîflerden ve Eshâb-ı kirâmdan alarak, tesavvuf büyükleri ise, keşf veyâ kalblerine ilhâm olunarak kavuşmuslardır. Evet, bazı tesavvuf yolcusuna, yolda iken, tesavvuf serhoşluğu ve hâl kaplaması ile, bu itikâdlara uymıyan bazı şeyler hâsıl olmuşdur. Fekat, bu hâllerin kapladığı makâmları geçip, ilerleyince, nihâyete varınca, bu uygunsuz şeyler yok olur. Eğer ilerlemeyip, yarı yolda kalırlarsa yok olmaz. Bozuk görüşlere saplanıp kalırlar. Fekat, böyle kalanlara kıyâmetde cezâ yapılmaz. Bunlar, yanılan müctehidlere benzer. Müctehid, ictihâd yaparken yanılmışdır. Bu ise, keşfinde yanılmakdadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites
*69. Mektubdan:

 

Sözün özü sudur ki, kurtulus yolu, ancak Ehl-i sünnet vel-cemâate uymakdır. Allahü teâlâ, onların sözlerine, işlerine, îmân edenleri ve ibâdetlerdeki bildirdiklerine uyanları çoğaltsın! Çünki, Cehennemden kurtulacağı müjdelenmiş olan bir fırka, bunlardır. Bunlardan başka olan fırkalar, helâk olacak, felâkete sürüklenecekdir.

Bugün bir kimse, böyle olduğunu bilse de, bilmese de, yarın herkes anlayacakdır. Fekat, o zemân fâidesi olmayacakdır. Yâ Rabbî! Ölüm bizi uyandırmadan önce, sen bizi uyandır!

Amin.....

 

 

 

Çok teşekkürler Ablacığım konu için.O büyüklerin kalbinden gelen feyizlerden deryada damla kadar bile olsa nasiplenebilmek için elimden geldiğince her gün bir mektup okumaya çalışıyorum.Mektubat kitabını okumamış olanlara ise kesinlikle tavsiye ederim

Share this post


Link to post
Share on other sites
*271. Mektubdan:

 

İslâmiyyetin emrlerine uymakda kıl kadar gevşeklik göstermeyiniz. Ehl-i sünnet vel-cemâ'at âlimlerinin 'rahmetullahi teâlâ aleyhim ec-ma'în' bildirdiklerine uygun, doğru i'tikâd ile kalbinizi süsleyiniz.

Fârisî mısra' tercemesi:

İş budur. Bundan başkası hiçdir!

 

Allah(celle celaluhu) razı olsun Reyhan Abla... Vesileniz ile istifâde ettik.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...