Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Hareket Merkezi

Çeçenistan’a Farklı Bir Bakış

Recommended Posts

mustafagurbuz.jpg

 

Gazeteciliğin en güzel taraflarından biri, sürprizli bir meslek olması... Karşınıza ne çıkacağını ya da ne yaşayacağınızı asla önceden kestiremiyorsunuz. Geçtiğimiz günlerde bir grup meslektaşla Moskova üzerinden Grozny Avia (Çeçen Hava Yolları) ile Çeçenistan’a uçmaya hazırlanırken de bizi nelerin beklediğini bilmeden, biraz merak, biraz da tedirgin bir halet-i ruhiye içindeydik.

 

Öyle ya; gittiğimiz ülke yakın geçmişten beri sürekli savaş ve eylemlerle gündeme gelen kaotik bir bölgeydi.

 

Gerçi son zamanlarda bazı programlarda ülkede savaşın bittiğini ve durumun hızla normalleştiğini izliyorduk ama yine de insan ister istemez geriliyor...

 

Neyse ki daha uçağa adım attığımızda bu tedirginliğimiz kaybolmaya başladı. Masumiyetin simgesi gibi duran, aydınlık yüzlü Çeçen hostesler büyük bir nezaket ve misafirperverlikle bizi karşıladılar ve uçağımızın havalanmasıyla birlikte hiç bitmeyen bir ikram servisine başladılar. Yolcuların kendilerini evlerinde gibi hissetmeleri için terlik servisi dahi düşünülmüştü. Daha yeni yeni ayakları üzerinde durmaya başlayan Çeçen Havayolları’nın mönüsünde havyar bile vardı desem, medarı iftiharımız THY’yi kıskandırmış olur muyum!

 

UYUMLU VE RENKLİ BİR EKİP

 

Yeni Şafak gazetesi yazarlarından, eski milletvekili Resul Tosun, vakarlı duruşu ve engin tecrübesiyle heyetimizin doğal reisliğine soyunmuştu. Anadolu Ajansı’ndan Abdurrahman Fatih Tekcan, Sabah Gazetesi’nden Bülent Ergün, TV5’te program yapan Yavuz Selim Kurt, TRT Türk’ten Saime Toktaş ve Ahmet Kavi, deneyimli gazeteci Seyfullah Türksoy ile kameraman Mehmet Turan ve Moskova’da bize dahil olup, gezi boyunca mihmandarlığımızı üstlenen sevgili İsmail Şovhalov’la birlikte uyumlu bir ekip oluşturmuştuk.

 

“Çeçenistan”, Türkler için en az Filistin kadar hassas bir mevzu... Bir kere o coğrafya ile tarihten gelen güçlü bir gönül bağımız var... Türkiye’de yaşayan Kafkas kökenli milyonlarca insanı bir kenara bırakalım; dini ve milli değerlerine bağlı her Türk’ün sevgi ve sempati duyduğu bir millettir Çeçenler...

 

İşte biz de üç saatlik bir yolculuğun ardından bu duygu ve düşüncelerle Grozni’ye indik. Hava kararmış olmasına rağmen ilk dikkatimi çeken havalimanının gayet geniş ve bakımlı olmasıydı. Bizi, Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un en yakınındaki isimlerden, başdanışmanı Emruddin Edilgiriyev karşıladı. Sıcak bir kucaklaşma ve hoş geldin faslının ardından araçlarla yollara düştük. Çılgın Çeçen şoförlerle ilk tanışmamız da böylece gerçekleşmiş oldu!.. Bu bahse ileride daha ayrıntılı gireceğim çünkü dönüşte bizi Moskova’da İstanbul uçağına yetiştiren ekip dahil neredeyse tüm şoförler rallici kıvamındaydı ve bunun Çeçenler’in geleneksel karakteriyle ilgili bir özellik olduğunu sonradan keşfettim. Bu millet her şeyi uçlarda yaşamayı seviyordu!..

 

CUMHURBAŞKANI İLE TANIŞIYORUZ

 

Tam otelimize varmıştık ki gelen bir telefon üzerine apar topar eşyalarımızı bile yerleştirmeden yeniden yollara düştük. Meğerse Cumhurbaşkanı Türk Heyeti’ni Başkanlık Sarayı’nda bekliyormuş. Hükümet binası ve Başkanlık Sarayı’ndan oluşan komplekse vardığımızda Ramzan Kadirov da yanındakilerle mescidden çıkıyordu.

 

O da bizi aynı sıcaklıkla karşıladı ve Seyfullah Bey bizleri tek tek takdim ettikten sonra hep birlikte makamına geçtik. Bizim için hazırlanan özel bir odada ikramda bulunan Cumhurbaşkanı hakkındaki ilk gözlemlerim şunlar oldu: Kendisine son derece güvenen, iddialı bir duruşu var. Meraklı ve detaycı olduğunu tüm soruları en ince ayrıntısına kadar tercüme ettirmesinden ve anlamak istemesinden hissediyorsunuz. Konulara süratle intikal edip, hızlı ve pratik yaklaşımlar, çözümler sergiliyor. Hiperaktif bir yapıya sahip çünkü ilgisi çabuk dağılıyor ve sıkıldığını belli ediyor. Ayrıca -biraz kilolu olmasına rağmen- sportmen ve atletik bir fiziği olduğu dikkatimden kaçmadı.

 

Derken sıra röportajlara geldi. O ana kadar spor bir mont ve kumaş pantolon kombinasyonuyla oturan Ramazan Kadirov, röportajlara başlamadan önce üstünü değiştirmek istedi ve karşımıza Çeçenlere özgü yerel ama çok şık bir kıyafetle çıktı. Zaten giyim konusunda oldukça zevkli olduğunu hatta özgün tarzı dünya modacıları tarafından takdir edilen Afgan lider Karzai’yi zorlayacağını bile söyleyebilirim.

 

YOK OLUŞUN EŞİĞİNDEN ZİRVEYE

 

Ramazan Kadirov, röportajlar boyunca diplomatik nezaketten taviz vermeden iddialı söylemlerini sürdürdü ve kendisi hakkındaki tüm ithamlara açık yüreklilikle cevap verdi. Türkler’e nasıl köklü bir sevgi beslediğini ve Çeçenistan hakkındaki müthiş hayallerini paylaştı. Bu ülkeyi, bu çilekeş ve mazlum milleti yok oluşun eşiğinden nasıl bölgenin iddialı temsilcisi haline getirdiğini anlattı. Tarafsız ve gönlü katılaşmamış bir insanın bu sözlerden etkilenmemesi imkansızdı ve bende heyetimizdeki herkes gibi Ramzan Kadirov’un halkını gerçekten seven, cesur bir lider olduğuna kanaat getirdim. Belki gençliğinin verdiği tezcanlılıkla bir takım hatalar yapmış olabilir ama kendi canına kast etmiş düşmanlarını bile bir çırpıda affedebilen biri, ancak erdemli, cömert ve alçak gönüllü bir lider olabilir. Kadirov da bu çizgisini koruduğu sürece her zaman kazanmaya ve gönülleri fethetmeye yakın olacaktır.

 

Röportajlar bittiğinde tüm ekip Çeçenistan’ın kalbi sayılan muhteşem Hacı Ahmet Kadirov Camii’ne gittik. Çünkü 19 yıl aradan sonra Çeçenistan’ın dış dünya ile bağlantısı yeniden başlıyordu ve ilk uçuş seferi de Medine’ye gerçekleştirilecekti. Sultanahmet Camii’nden ilham alınarak Türk ustalar tarafından inşa edilen Hacı Ahmet Kadirov Camii’nde işte bunun kutlaması vardı. İlk Hac kafilesini uğurlama merasiminde öyle bir Kadiri zikri izledik ki, ekipteki herkesin tüyleri diken diken oldu. Hani denir ya “Anlatması zor, yaşamak lazım” işte öyle etkileyici bir manzaraya şahit oluyorduk. Gecenin sonunda yorgun ama mutlu bize ayrılan Arena Otel’e döndük ve Azeri garsonların servis yaptığı restoranda Emruddin Bey’le koyu bir sohbet halkası oluşturduk.

 

HER YERDE OSMANLI İZLERİ

 

Ertesi gün boyunca başta Grozni olmak üzere Kurçaloy, Urusmartan, Hosiyurt gibi Çeçenistan’ın önemli şehir ve kasabalarını dolaştık. Alışveriş merkezlerini, pazar yerlerini, inşaat halindeki camileri ve Çeçenler’in en büyük manevi önderlerinden Kunta Hacı Hazretleri’nin validesi Hedi Ana’nın kabrini ziyaret ettik. Gittiğimiz her yerde ama özellikle camilerde Osmanlı mimarisinin belirgin izlerine tanık olduk. Şantiyelerdeki Türk işçileri ve oraya hizmet götüren Türk firmalarının sahipleriyle sohbet ettik.

 

Hepsi sözleşmiş gibi, günümüz Çeçenistan’ının artık güvenli ve hızla kalkınan bir ülke olduğundan bahsediyor ve bunu rahmetli Hacı Ahmet Kadirov zamanında başlayıp, Ramazan Kadirov’la devam eden başarılı yönetim çizgisine bağlıyordu. Zaten manzarayı umumiye de bunu doğruluyordu. Bizim kafamızdaki Çeçenistan algısının çok dışında bir ülke bulmuştuk. Bazı sınır bölgelerindeki askerleri ve meydanlardaki güvenlik önlemlerini saymazsak burada birkaç yıl öncesine kadar yıkıcı bir savaş yaşandığına dair en ufak bir iz yoktu.

 

TOKALAŞMALARI BİLE SERT!

 

Dikkat çeken bir husus da kadınların gündelik hayattaki ağırlığıydı. Ekserisi geleneksel yarım eşarplı ya da bandanalı Çeçen kadınlar... Çöp kamyonlarından kuyumcu tezgahlarına kadar hemen her yerde kadınlar işbaşında... Bunda savaş sırasında yetişkin erkek nüfusunun çok önemli bir bölümünün şehit edilmesi kadar Çeçenlerin o meşhur sert karakter özelliklerinin de payı vardı. Tokalaşırken ve selamlaşırken bile sertliklerinden ödün vermeyen Çeçen erkeklerinin anlayışına göre temizlik, çöpçülük ve garsonluk gibi hizmet sektöründe yer alan meslekler gurur kırıcı... Bu yüzden bu gibi işleri ya kadınlara havale etmişler ya da mesela restoran ve garsonluk işini hakkıyla yapan Azerilere... Ülkedeki belli başlı restoranlar Azerilere ait... Duyduğumuz kadarıyla Grozni’de kısa bir süre önce ilk Türk lokantası da açılmış ama görmek nasip olmadı. Bu arada Tekbir Giyim, Aydınlı ve İnto Jeans gibi bazı Türk markalarının da Grozni’ye şube açtıklarını öğrendik.

 

Bir sonraki akşam Kültür Merkezi’nde bizim için sergilenen Çeçen çocuklardan mütevellit folklor ekibinin gösterileri ise tek kelime ile olağanüstüydü. Bize Kafkas halk danslarının tüm güzelliklerini sergilediler. Cin bakışlı çocuklar ve genç erkekler, olanca heybetleriyle naralar atarken, kızlar da muhteşem yöresel kıyafetleriyle sahnede kuğu gibi süzülüyordu.

 

Hele Hamzat isimli ufaklığa hepimiz hayran kaldık.

 

TÜRK DOSTLUĞU NEREDEN GELİYOR?

 

Ekipteki herkes hem şaşkın, hem de halinden memnundu. Hiç bilmediğimiz bir ülkede, hiç beklemediğimiz bir sevgi ve güven atmosferinde dostça ağırlanıyorduk. Bu yüzden son akşam meraklı çocuklar gibi Emruddin Bey’i soru yağmuruna tutmaya başladık.

 

Emruddin Edilgiriyev, tüm Çeçenler’de rastlanan o karakteristik özelliklere sahip olmasının ötesinde nevi şahsına münhasır bir insan... Son derece sempatik ve dobra biri... Lafını, sözünü hiç esirgemiyor. Bu dobralığı zaman zaman bazı yanlış anlamalara sebep olsa da gayet samimi bir şekilde gönül almasını biliyor.

 

Daha da önemlisi; sohbetimiz ilerledikçe bugünkü Çeçenistan yönetiminin Türkiye’ye ve Türk insanına karşı sergilediği dostane tutumda onun büyük etkisi olduğunu hissettik. Çünkü Emruddin Bey, öğrencilik hayatının önemli bir bölümünü Konya’da ve İstanbul’da geçirmiş. Katıksız bir Türk ve Osmanlı dostu...

 

Sadece o da değil; Marmara İlahiyat mezunu Ziyaüddin Mahayev, Konya Selçuk İnşaat mezunu Ruslan Elmahanov ve sevgili mihmandarımız Ankara İlahiyat mezunu İsmail Şovhalov... Hepsi Türkiye’de yetişmiş ve Çeçenistan’ın Türkiye stratejisini etkileyen, Kadirov’un beyin takımı...

 

“3 YIL BAĞIMSIZ KALDIK KİMSE TINMADI!”

 

Türk devletinin ve münevverlerinin iyi okuması gereken bir durum bu... Kafkasya’nın bu en kritik ülkesi, kadim dostumuz Çeçenistan Türkiye’ye kucak açmış, kollarını uzatmış; kendisini çepeçevre kuşatan vehhabilik tehlikesine karşı ehli sünnet anlayışına ve Osmanlı-Türk ekolüne sıkı sıkı sarılmak istiyor, buna her türlü zemin hazırlıyor, bizler ise meydanı kim bilir hangi karanlık hesaplar içerisindeki birkaç oluşuma ve kerameti kendilerinden menkul bazı STK’lara bırakmışız!..

 

Emruddin Bey, sohbetin bir yerinde Çeçenistan’ın tam bağımsızlık isteyip istemediği sorusu üzerine, “Biz 1991’de ilk bağımsızlığımızı ilan ettiğimizde üç yıl boyunca kimse bizi devlet olarak tanımadı. Türkiye bile!..” şeklinde sitemkâr bir yaklaşımda bulundu.

 

Ve bugünkü Çeçenistan’ın gerçekçi yaklaşımlarının altında yatan nedenleri anlattı. Kendilerini en çok “Rus yanlısı” şeklindeki yaftaların ve yakıştırmaların incittiğini gizlemedi.

 

5 YIL SONRASINA RANDEVULAŞTIK

 

Çeçen halkı olarak savaştan hiçbir zaman kaçmadıklarını ama savaşın da bir mantığı ve hedefinin olması gerektiğini izah etti. Sırf savaşmış olmak için savaşmanın ya da sonunda yok olmak anlamına gelen bir savaşın mantıksızlığını, “Bizim de sizin gibi çocuklarımız var ve bizimkiler de sizin çocuklarınız kadar değerli...” cümlesiyle özetledi. Çeçenler’in ne çektiyse savaş sırasında dış ülkelerden “mücahit” adı altında gelen gruplardan çektiğini vurgulayan Emruddin Edilgiriyev’in bu ifadesi anlayanlar için çok şey anlatıyordu! Daha fazla söze hacet yoktu. Dönüş yolunda ekipteki herkesin ortak düşüncesi, Çeçenistan’ın bu hızla kalkınması halinde 5 yıl sonra tanınmayacak kadar gelişme kat edeceği yönündeydi. Zaten Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov da mülakatların sonunda bize beş yıl sonrasına yeniden randevu vererek bu gerçeğe işaret etmişti!..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...