Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kureyşi

Mürşid-i Kamil Şart Mı?

Recommended Posts

Mürit ‘Sultanım himmet’ dedikçe, mürşidi ‘önce çalış, hizmet et evladım!’ der. Buradaki hizmet dünyalık bir istek değildir. Müritten istenen salih amellerdir. Arifler şöyle der: 

“Mürşidin himmeti, müridin gayreti nispetinde olur.”

Tarlasında güzel ekin isteyen bir kimseye düşen ilk iş tohum elde etmektir. Tarlayı temizlemek, tohumu ekmek, gerekli sulamayı yapmak daha sonra gelir.

 

Bunun akabinde de el açılır, dua edilir.

Artık hayırlısını isteme zamanı gelmiştir.

Dini gerektirdiği amelleri yapmayan bir mürit, dünyadaki bütün velileri dolaşmış olsa bile bir şey elde edemez.

 

Netice itibariyle şunları söyleyebiliriz:

 

Bu dünyada asıl hedefimiz âlemlerin sahibi Allahu Teala’yı sevmek ve O’na bir mümin olarak sevilmektir. Tasavvuf yolunun büyükleri bunun yolunun iman, irfan ve edep olduğunu söylüyorlar.

 

Cüneyd el-Bağdadî (k.s) Hazretleri bunu şu veciz sözleriyle dile getirir: 

 

“Allah’ın Sevgilisi Rasulullah (s.a.v)’in izinden ve yolundan başka, Allah’a giden hiçbir yol yoktur. Onun dışındaki bütün yollar kapalıdır.”

 

Bir başka arif de şu temel usulü bize hatırlatır: 

 

“Sünnetin tasdik etmediği bütün hâl ve ameller batıldır, zarardır.”

 

Rasulullah (s.a.v) Efendimizin başında bulunduğu Allah yolu, bütün insanlara açıktır. Herkes bu nurlu yolda Rabbine kulluk etmekle mükelleftir.

 

Ne var ki bu güzel yola girmek ve samimi olarak yol alabilmek o kadar kolay olmamıştır. Ashab-ı Kiram’dan sonra insanlarda genellikle dünya hırsı ağır basmış, kalpler sâfiyetini kaybedip ihlas, ihsan ve takva hâli zayıflamıştır. 

 

Ancak bu din, Allahu Teala’nın koruması altında olduğundan, Ümmet-i Muhammed’in içinden “sabikûn” sınıfında ve “mukarrabûn” makamında olan takva imamları bu güzel yolun müdâvimleri olarak hayat sürmüşlerdir.

 

Sabikûn hayırlarda en önde gidenler; Mukarrabûn ise Yüce Allah tarafından sevilen ve ilâhi huzurda kabul gören kamil velilerdir.

 

Onlar Rasulullah’ın (s.a.v) vârisi olarak Allahu Teala’nın dinini korumuş, yaşamış, yaymış ve ilâhi sırları nice müminlere yaşanır İslam olarak sunmuşlardır.

 

Biz bu kamil Allah dostlarına, “ehlullah,insanı kamil, arif, Rabbanî alim, sufî, mürşidi kamil gibi isimler veriyoruz. 

 

Hicrî II. asırda sufî adıyla toplumda tanınmaya başlayan bu ihya ve ıslah ordusu, önce geniş kitleler içinde sohbet, vaaz ve nasihat yoluyla irşat faaliyetlerine devam ettiler.

 

Hicrî V. asırdan sonra bu örnek ve önder şahsiyetler, Kur’an ve Sünnetin ölçülerine göre özel irfan mektepleri ve irşat okullarını kurdular. Özel terbiye metotları ile insanları dini eğitime tâbi tuttular.

 

Bu irfan okullarına tasavvuf, tarikat; irşat imamlarına ise mürşit, şeyh ismi verildi.

 

Ümmeti Muhammed, bu nur kaynaklarından ve takva imamlarından istifade etmek için çevrelerinde toplandı. Onların istikamet hâline bakıp kendilerini düzeltti. 

 

Onların kemâlat aynasında nefsinin hastalıklarını, kalbinin dertlerini gördüler. Allah’ın halifelik ve dostluk nurunu yansıtan velilerin yüzlerine bakıp Allahu Teala’yı hatırladılar. Ahireti düşünüp gönüllerinde günahlara tövbe etme arzusunu uyandırdılar.

 

Ellerini tutup biat ettikleri mürşidi kamilleri şahit tutup Rabblerine söz verdiler. Onların gönül sohbetlerine girip, Allahu Teala’yı zikreder hâle geldiler. Allah’ın rızasını elde etmek için de hayırlara ısındılar, yolun edebini öğrendiler.

 

Kibri, riya, tevazuu öğrenip hayatlarına aktardılar. İkram ve ihsana alışıp maddi kaygıları aştılar. Bu yüzden cimrilikten kaçtılar. Yüce Allah’a kulluk zevkine ulaştılar. Bu zevk ile yaşadılar. Böylece din onların hayatlarında tat oldu.

 

Onlar sayesinde insanlık, insanlığını buldu. Bütün bu anlatılan hallere Kur’an’ın ifadesiyle, ‘tezkiye’ yani manevi arınma dendi. Ama halk arasında tasavvuf adıyla bilindi.

 

İsim ne olursa olsun varılan sonuç takva oldu. 

 

Hem takva kulluğun hedef noktasıdır. İnsanın gerçekten insan olmasıdır. Yüce Allah’a dost olma sanatıdır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) ahlakıdır. Kalbin nur ile hayat bulmasıdır. 

 

İşte bu sıfatta olanlara muttaki dendi. Takva sahipleri anlamına gelen, muttakiler kainatın sigortasıdır. 

 

Biz bu çalışmamızla Rasulullah (s.a.v) Efendimizden sonra irşat, ıslah ve takvanın ancak kamil bir mürşide teslim ve tâbi olarak elde edilebileceğini, bunun bundan başka hiçbir yolunun bulunmadığını iddia etmedik, etmiyoruz.

 

Ama bir velinin, ‘Sünnet ışığında sırat-ı müstakim caddesinde gittikten sonra, Allah’a ulaşma halleri, kulların nefesleri kadar farklı ve çeşitlidir’ sözlerini doğru kabul ettik.

 

Akıl da kabul eder ki, herkes değişik bir hâl ve sıfatıyla Rabbinin rızasını bulabilir. Bunun sadece bir şekli vardır, denilemez. Ancak dinimiz, takvaya ulaşma ve kemâle erme yolu olarak en güzel gidişatın, Allah için birlik (cemaat) olmak, böylece birbirini tamamlamak gerektiğini söyler. Bu yüzden de salihlere tâbi olmamızı emreder. 

 

Herkese vacip olan vazife Allah’a kulluktur. Bir vacibin yerine gelmesini temin eden sebepler de o vacip kadar önemlidir. 

 

İmam Gazâlî’nin (rah.) belirttiği gibi, bir İslam beldesini düşman istila etse, gücü yeten bütün müslümanlara düşmanla savaşmak ve Allah için cihad etmek farzı ayındır.924 

 

Aynı şekilde, insanın iman merkezi olan kalbi saran manevi düşmanların kalpten atılması da farzdır. Bu düşmanlar nefis ve şeytandır. Onların kalbe attığı kin, kibir, haset, hile, ucup, riya, dünya hırsı, şöhret hevesi, şehvet ateşi, cimrilik, pintilik, gaflet, inkar gibi manevî düşman ve hastalıkların kalpten defedilmesi, kalbin temizlenmesi gerekir. 

 

Bu temizlikten sonra sıra kalbin güzelleşmesine gelir. Kalp Yüce Allah’ı tanımak ve O’nun zikriyle güzel olur, huzur bulur. Bu farzdır. 

 

İşte biz de bu farzın Allah Teala’nın istediği şekilde yerine gelmesi için Kur’an ve sünnetin beyanlarına, tarihteki uygulama ve neticelere bakarak şöyle diyoruz:

 

Peygamber vârisi olduğu âşikâr olan bir kamil mürşidin elinde terbiye görüp onu örnek almak İslam’ı yaşamak bir şarttır. 

 

Bu tercih Allah’a giden yolların en güvenilir olanıdır. Çünkü yolu bilenle giden kimse, menziline hem tez, hem de tehlikelerden emin olarak ulaşır. Buna dostluk yolu denir.

 

Bu yol hep canlı kalmıştır; dipdiri... 

 

Çünkü her halinde ilâhi aşk, her işinde manevi bir heyecan vardır. Bu yolun ana sermayesi Allah sevgisidir. Bunun da zevki yok olmaz. Tadan hiç bıkmaz. Bulan biteceğinden korkmaz.

 

Bu yol en bereketlidir. Çünkü bu yolda her amel ihlasla yapılır. Bütün amellerin sevabı kalben ona katılanlara da dağıtılır. 

 

Böylece bir amel yapan kimse onunla birlikte, sevgi ve rızasıyla katıldığı diğer kardeşlerinin amellerinden de manen bir hisse alır, kârı binlere katlanır.

 

Bu yol en tecrübelidir. Çünkü, bu yolda bütün ameller binlerce kamil insan tarafından yapılarak sahiplerini kemale erdirmiştir. Gayretler en güzel meyvelerini vermiştir. İyi kötüden, sağlam çürükten seçilmiş, bütün güzel hâl ve ahlaklar silsile hâlinde sonrakilere intikal etmiştir. 

 

Bu yüzden yol çok işlek, seyir net, kafile kalabalık, kılavuzlar uyanıktır.  

 

Bu yol en istikametli yoldur. Çünkü bu yolun imam ve cemaatinin tek derdi ve biricik hedefi şudur:

 

Kalp ve kalıplarıyla, gizli ve açıklarıyla, ruh ve maddeleriyle, zevk ve vecdleriyle, his ve hevesleriyle bütün hallerde Kur’an ve sünnete uyarak ilâhi rızaya ulaşmaktır. 

 

Kamil mürşitler Rasulullah (s.a.v) Efendimizin normal bir oturuş-kalkış şeklinde bile kendisine uymaya çok ehemmiyet vermişlerdir. Öyle ki sünnetleri bile farz hassasiyeti ile yerine getirmişler, çok önem vermişler; asla terk etmemişlerdir. 

 

Bu yol Allah’a en yakın yoldur. Çünkü bu yol Allah’a boyun bükmüş bir hâl ister. Her adımında, bütün menzil ve duraklarında Cenâbı Hak hatırlanır. Böylece Allahu Teala’nın:

 

“Beni zikredin ki ben de sizi özel olarak zikredeyim.”

 

“Ben, beni zikredenle beraberim.” müjdelerine eriştirir. 

 

Bu yolda edep ve tevazu hakimdir. Nafile ibadetlere özen gösterilir. İnsanı Yüce Rabbine yaklaştıracak ve sevdirecek ameller tercih edilir. Özellikle, ilâhi huzura girmeye mani olan kibir ve ucub gibi huylara set çekilir.

 

Ve...Özetle şöyle diyoruz:

 

Manevî hilafeti üstlenmiş kamil bir mürşide takva yolunda intisap etmek, bütün hayırların başı ve sonu olan Allah’ı bilmek ve tanımak (marifetullah) için lazımdır. Bu takva hâlini elde edebilmek için en kolay yoldur.

 

Gücü yettiği kadar ahdine vefa ve yola sadakat gösteren bir mümin için, kamil bir mürşide intisabın en önemli faydası, imanı muhafaza ve takviye etmektir. 

 

Bu intisabın alimlere kazandıracağı en önemli fayda kalpten kibri temizlemez tevazuu elde etmektir. Zaten bütün hayırların başı, insanın acizliğini anlayıp nefsine değil Rabbine güvenmesidir. 

 

İslam cemaat dinidir. Din en güzel şekilde ancak cemaat halinde yaşanabilir. Ben tek başıma Rabbime giderim diyen kimsenin işi hem zor, hem tatsız, hem de tehlikelidir. Tek başına kalan kimseye şeytan arkadaş olur. İnsan tek başına dini bütünüyle uygulayamaz. 

 

Bir mürşit elinde terbiye görmek esastır. Alemde iki ilâh, bir insanın iki peygamberi, bir kadının iki kocası, bir vücudun iki kalbi olmayacağı gibi; bir insanın da aynı zamanda terbiye veren iki mürşidi olmaz. Olur diyen yol alamaz. 

 

Ancak bir mürşit elinde terbiye gören kimse, diğer mürşitleri gıyaben hayırla anmalı, karşılaştığında da onlara hürmet ve saygıda kusur etmemeli. Çünkü bütün ehlullah Allah’ın hidayet ordusu, Rasulullah’ın (s.a.v) vârisi ve birbirlerinin ruhanî kardeşleridir.

 

İnsan kendi mürşidini Allah için çok sevmeli. Fakat, ‘Âlemde benim mürşidimden başkası irşada ehil değildir’ dememeli. Mürşitler arasında kıyas yapmak veya kendi mürşidi için hiç tecrübe etmediği makamları anlatmak, olmadık kerametlerle mürşidini yüceltmeye çalışmak doğru değildir. Bu, tasavvuf adabına sığmaz.

 

‘Bir mürşide intisap etmeyenler imanını kurtaramaz, Allah’a vasıl olamaz’ demek doğru değildir. Çünkü ilk devirlerde selefi salihin, daha sonraki anlamda, tekke ve tarikat disiplini içinde bir mürşide intisap etmiş değillerdi.

 

Ancak her biri zamanlarında yaşayan, sayıları hayli kabarık salihlerden özel veya genel olarak istifade etmişlerdir. Onlardaki takva ve yakin hali, kendilerini sıratı müstakimde tutmaya yetiyordu. 

 

Nübüvvet devrinden uzaklaştıkça, gönül dünyasında dünya muhabbeti, rızk ve geçim endişesi, övülme ve sevilme hevesi hakim olan insanların, kendi başlarına takvaya ulaşmaları çok zor olmuştur. 

 

Bunun en kolay ve emniyetli yolu, irşatla görevli bir kamil mürşidin sohbet ve terbiyesine girmek olmuştur.

 

Takva ve irşat adına yapılan biat ve intisap, İslam’ın diğer hükümlerini ihmal ettirmez. Çünkü Kur’an’ın hedefi kalbi, ferdi, cemiyeti ve bütün hayatı ıslah etmektir. 

 

Bütün hükümleriyle ve birimleriyle İslam’ın tam yaşanamadığı devirlerde mümkün olan uygulamalar hayata geçirilmiştir. Tasavvuf tarihi de şahittir ki, toplum olarak olmasa da fert planında takva hâli yaşanmıştır. 

 

Bir şey tamamıyla yapılamaz ise tamamı da terk edilemez. Güç yettiği kadar ilâhi emanetler korunur, korunmalıdır. Bunun için peygamber vârisi bir mürşide biat edip intisap edenler şu hadisi şeriflerin tehdidinden kurtulmuşlardır: 

 

“Bir imama biat etmeden ölen kimse, cahiliye ölümü ile ölmüş olur.”925

 

“Kim hak üzere giden cemaatten ayrılırsa, boynundan İslam bağını çıkarmış olur, ateşe girer.”926

 

Her işte ve ibadette önce kulun niyeti dikkate alınır. Allah adına yapılacak bir şeyi, dünya adına ve nefis hesabına yapmak gizli şirktir ve kesin haramdır. 

 

Dini âlet ederek dünyalık kazanmaya çalışanların düşmanı Allah’tır. Takva ve nur kaynağı mürşitlere, dünya hesapları için intisap edenler ya cahil ya ahmaktır. Niyetini düzeltenler Allah’a dönmüş olur. Bütün işi dünya hedefli olanlar ise ahirette pişman olurlar.

 

Tasavvuf birlik demektir. Biat ve intisap, İslam kardeşliğini kuvvetlendirmelidir. “Lâ ilâhe illallah” tevhidini hedef edinen mürşitlerin cemaati, din birliğini bozacak hâl ve tutumlara giremez, girmemeli. Tasavvuf buna âlet edilmemeli. 

 

Bir takva imamının arkasında nefis, şeytan ve Allah düşmanlarına karşı cephe açanlar, bir gaflete düşüp, hal ve hareketleri ile müslümanlar arasında çekişmeye girmemeli. Müminlerin tek bir vücut gibi olduğu, o vücuttaki bir tek hücrenin bile büyük bir ehemmiyeti, bulunduğu unutulmamalı.

 

Peygamberlik tamamlanmıştır. Fakat velâyet kapısı açıktır. Rasulullah (s.a.v) en son peygamberdir. Fakat, velilerin sonuncusu yani hatmü’l-evliya belli değildir. Onun kim olacağını Allahu Teala bilir. Bu kervan kıyamete kadar devam edecektir.

 

Fıkıh alimleri, müçtehitler, dinin zahirî ibadet ve işlerinde söz sahibidirler. Aynı şekilde kamil mürşitler de dinin manevi terbiye alanında, ahlâk sahasında söz ve içtihat sahibidirler. 

 

Bu yüzden insanların hâl ve hastalığına göre, Kur’an ve sünnet eczanesinden manevi ilaç verme, kalp hastalıklarını tedavi etme yetkileri vardır. Bu kıyamete kadar devam eder. Çünkü dinimiz, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın ıslahını garanti etmektedir. Onun için dinin gerçek alimleri eksik olmaz, ümmet başıboş ve rehbersiz kalmaz.

 

Müslümanların çaresi Rasulullah (s.a.v) ile kainata sunulan ilâhi ahlaktır; Kur’an ve İslam’dır. Ancak Kur’an’ın mesajı doğru anlaşılmalı. İnsanların keyfi değerlendirmeleri din değildir. Din Yüce Allah’ın istedikleridir.

 

Tarih şahittir ki, müslüman memleketlerde İslam’ın gerçek tadı ve neşesi, tasavvuf mekteplerinin eğitimiyle olmuş; mürşidi kamiller toplumun manevi dinamikleri kabul edilmiştir. Bu gün de durum aynıdır. Onun için bu irfan ve sevgi ocakları kurutulmamalı, kapatılmamalı ve Muhammedî nura sahip çıkılmalıdır.

 

Kamil mürşitler ve salih insanlar bulundukları ülke ve beldelerin rahmet vesilesi, huzur sebebidirler. Çünkü onlar bir taraftan samimi aşk ve ihlasları, halis dua ve niyazlarıyla gökten ilâhi rahmet çekerler; diğer yandan güzel ahlak ve örnek yaşantıları ile yeryüzünde huzur ve sükuneti temin ederler.

 

İlâhi aşkı ve güzel ahlakı kendine hedef edinmiş olan tasavvuf, hiçbir zaman ve mekanda gerileme sebebi, tembellik yuvası, miskinler merkezi olmamıştır. Aksine hakiki mürşitler, Hz. Peygamberin (s.a.v) şu sözlerini kendisine prensip edinmiştir:

 

“İki günü eşit olan, zarardadır.”

 

“Mümin cennete girene kadar hayırlara doymaz” 

 

Bu yüzden hedefi ilâhi rıza olan bu tasavvuf yolunun yolcuları rahatlığı hizmete tercih etmemişler, insanlığın hizmetine kendilerini vakfetmişlerdir.  

 

Onlar Kur’an ve sünneti hayatlarıyla yorumlamışlardır. 

 

Onları var eden Allahu Teala’dır. Son söz Rabbimizin:

 

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse şunu iyi bilsin: Allah onların yerine başka bir topluluk getirir. Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler.

 

Onlar, müminlere karşı çok alçak gönüllü davranırlar. Kafirlere karşı ise çok izzetli ve onurludurlar. Allah yolunda mücahede ederler.

 

Bu uğurda hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın bir ihsanıdır. Onu dilediğine verir. Allah bol ihsan sahibidir ve her şeyi hakkıyla bilendir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Lisan-ı Alemi bilene mürşid gerekmez.

Mürşidden gayrısı bu lisanı çözemez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kutlu Nebi'nin Kutlu Varisleri , Alemlerin Efendisi'nden(s.a.v) esintiler taşırlar Onlar, bakmaya kıyamazsın Onlara..

 

Bir kuru ağaç idim, yol üzere düşmüştüm,

Er bana nazar kıldı, taze civan oldum ben,

 

demiş Hz.Yunus (k.s);

 

Yunus sen bu dünyaya niye geldin

Gece gündüz hakkı zikretsin dilin

Evliyaya uğramaz ise yolun

Göçtü kervan kaldık dağlar başında.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Lisan-ı Alemi bilene mürşid gerekmez.

Mürşidden gayrısı bu lisanı çözemez.

 

Ah kardeşim ah, desene yine mürşid gerekli...

 

Bu yol öyle bir yol ki, takvim yaprağında ateş resmine bakmayla bile yakıyor bizi ya, kaldıkı tam manasıyla yananlar acep nasıl yandılar?.. İnsan öyle bir ruh haline bürünürki böylesine bir yolun başlarında, kendisinin yaptığı her türden işler, konuşmalar... hep günah gelir insana... Bazende günahlarının acı bedeli olarak beynine ve vicdanına üşüşen vehim oklarından kurtulabilmek için başka bir çukura yuvarlanır insan. İşte ne bileyim, sırf bu yüzden kumarda çare arayanlar vardı. Mesela Üstadın gözlerine nazarlı bir bakış gelmeden önce, beynine üşüşen vehim oklarını nasıl kovmaya çalışıyordu veya tam bu yüzden çareyi nerelerden arıyordu. Çok şükür, nazarlı bakışlar ile aydınlattı yolunu Üstad...

Nasıl birşeydir acep nefsini öldürmek, var mı bunun hakikatini söyleyen, kilişe laflar dışında... Laf ne demek, hal gerekli, hal yani yanmak... Hele varya, şu ateş etrafında dönenler atar ya kendilerini ateşe, boyanırlar ya O'nun boyasına, Allah'ım nasıl birşeydir bu öyle? Gazali öyle bir hale geliyorki, kürsüde konuşamıyacak hale geliyor, söz yok, kelimeler boğuldu, hal dile gelmiyor o an Gazali'de, Of nasıl bir haldir bu, nasıl? Veysel Karani ağlar ha ağlar, içten ağlar, durmadan ağlar Peygamberi için ve Görmeden aşıkını aşık olur ona, Yahu nasıl bir aşktır bu ki kelimeler yetersiz kalıyor. Mansur'a o nispet kabul etmez lafları söyleten şey neydi, var mı yanmadan söyleyecek olan... Sizin hiç hancerenizde düğümlendi mi kelimeler? Ethem'i Kral yatağından, avından eden hal nedir, nasıl bir şey ki bu, insanı sultanlar sultanı yapıyor. Hüdayi'yi at sırtında bir oradan bir buraya deliler gibi koşturan şey nasıl bir şeydir? Mevlana'yı Şemse bağlayan neydi, var mı bilen, bu hali yaşayan? Yunus'u Bektaşiye geri döndüren duygu neydi? Hadi bakalım mürşidsiz çık yola, bul bu halleri kendinde... Bulabilir misin? Bulursun, bulursun ama bulduğunla yetinirsin arkadaş yani bulduğunu sanırsın ve yine şeytanın oyununa gelirsin. Sen sevap işlediğini sanırsın da, nefs tam bir yılan gibi sokulur içine... İşte bu yüzden Üstad bir şiirinde derki benim nefsim ne köpek! Yer seni diş diş sen beş vakit namaz kılarken. Vay o namaz kılanların haline... Bir iyiliğinin neticesinde, az bir kibirlenme nefse gedik açar kalede de anlayamazsın bile... Kalblerde karalık uzar gider böylece, karalık kalınlaşınca da kapanır ötelerin kapısı... Yahu sen mecnun olmadan alırlar mı seni kapıdan içeriye? Mecnun nasıl olunur? Mecnunlara takılmak lazım bunun için. Mürşidlere...

Share this post


Link to post
Share on other sites

yok hocam yok mürşid-i kamil %100 gerekli.smile.gif

Share this post


Link to post
Share on other sites

GEÇİLMEZ

 

 

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;

Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.

 

 

İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;

Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.

 

 

Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,

Bütün fâni lezzetlere darılmadan geçilmez.

 

 

Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün?

Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.

 

 

Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi;

Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.

 

 

Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhavâ;

Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.

 

 

Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi;

İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!

 

http://www.youtube.com/watch?v=q8htwMO6pE4

Share this post


Link to post
Share on other sites

Niceleri gittiler mürşid arayı

Arayanlar buldu derde devayı,

Yüzbin okurısan akdan kareyi

Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz.

 

Kadılar müftüler cümle geldiler

Kitapların hep bir araya yığdılar.

Sen bu ilmi kimden aldın dediler

Bir kâmil mürşide varmayınca olmaz

 

Mürşid-i kamil, seyru sülükle,Allah'a kavuşma nimetine eren, cezbeyle beşeri sıfatlardan kurtulan, ilahi güzellikleri kazanan, güzel ahlakla edeplenen; nazarı bakışları deva, kelamı şifa olan kimsedir.İrşad ise irfan sahibinin insanları Allah'ın yolunda ilerlemeleri için söz ve davranışları ile teşvik etmesidir.

Tabiri diğer ile mübarekler kal ile olduğu gibi hal ilede irşad ederler.

Tasavvuf bir nevi takva eğitimidir.Nefsini ıslah edemeyen hayvani bir hayat yaşar.Allah'ımız korusun.

Peygamberlerden boşalan bu görev alimlere tevdi edilmiştir.

Cenab-ı Allah bizleri onlara ittiba eden onların rengine boyanan onlarla hemhal olan kullarından eyleye

kanaatimce dünyadaki en büyük sermayemiz onlar,onlarsız olmaz

Gayret bizden tevfik Allah'tan.nacizane

 

Sevgi ve Saygılar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...