Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kureyşi

Tasavvuf'un Gerekliliği

Recommended Posts

Bazıları tasavvuf terbiyesi cahillere lazımdır, alim olanların ona ihtiyacı yoktur diye düşünür. Halbuki durum tam tersinedir. Tasavvufun yöneldiği ilme, irfana, hakikate, edebe, feyze, sevgiye, hizmete en fazla alim olanlar muhtaçtır. Çünkü alimin dini bizzat yaşama yanında onu tebliğ ve temsil etme görevi de vardır. İslam alimi, kendisini değil, Hz. Peygamberi (s.a.v) temsil eder, etmelidir. Dinin zahirî ve batınî yönü aynı derecede önemlidir. Bütün ilahi emirler hakkıyla korunmalıdır. Din, birinci derecede kalbe hitap eder, kalbin ıslahını öne alır ve her şey kalbe göre şekillenir, değerlenir, değerlendirilir.

Tasavvufun yöneldiği ilim ve ahlak, dinimizin her müminden istediği ilim ve ahlaklardır. Ümmetin bu ilim ve ahlakları öğrenmesi ve yaşaması gerekir. Bunu öğretecek ve o yolda örnek olacak alimlerdir. Alimin edebi ilminden fazla olmazsa, faydası az olur. Edep, Yüce Allah’ın boyası ile boyanmaktır. Edep, içi ve dışıyla Allah adamı olmaktır. Edep kalp, gönül, fikir, fiil, dil, ahlak ve bütün bir hayat ile Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize uymaktır. 

 

Tasavvuf, baştan sona edep okuludur ve terbiye mektebidir, sevgi merkezidir, hizmet ocağıdır. Tasavvuf, Kur’an ve sünnet edebinin kalbe işlendiği, hayata nakşedildiği bir sanattır, yani insan mimarlığıdır. O sistemde kamil insan yetişir, Allah dostluğu kazanılır, ilahi aşk tadılır, insanın kalbi işletilir, ruhu terakki ettirilir, nefsi arındırılır, huyu güzelleşir, kısaca insan melekleşir. İşte böyle bir insan yeryüzünde Yüce Allah’ın halifesi ve şahidi olur. Bu sıfat önce alimlerde bulunmalıdır, çünkü asıl vazife onlarındır. 

 

Bütün bunları bizden Kur’an ve sünnet istiyor. Hak olanı ancak kibirli nefisler istemez. Akıllı kimse, hiç zayi ve ziyan olmayan servete gönül verir, ebedi güzele yönelir. Yüce Allah’ı ve ahireti tercih edenler yeryüzünün en akıllı insanlarıdır. Onlar ilahi nura, marifetullaha, ihlas ve edebe aşıktırlar. Bu güzellikleri kimin yanında bulurlarsa ona yanaşırlar. 

 

Manevî ilimler ve haller, takva okulunda okutulmaktadır. İlahî aşk, ancak sadık ariflerin gönül ve sohbetlerinde tahsil edilmektedir. Onun için Cenab-ı Hakk, alim-cahil bütün müminlere onlarla beraber olmayı emretmiştir.76

 

Allahu Teala, hak aşıklarının şerefini göstermek için, Hz. Rasûlullah (a.s) Efendimize bile onların arasında bulunmasını ve buna candan sabretmesini emretmiştir: 

 

“Rasûlüm, Rablerinin rızasını isteyerek, sabah akşam O’na dua edenlerle beraber olmaya candan sabret. Dünya hayatının süsünü isteyerek sakın onlardan gözünü çevirme. Bizim zikrimizden kalbini gafil kıldığımız, hevasına tabi olan ve işi devamlı aşırılık olan kimseye itaat etme.”77 Mealindeki ayeti, her mümin iyi anlamalıdır.

 

Hiç şüphesiz Rasûlullah (a.s), mealini verdiğimiz ayette bahsi geçen ve kendileriyle bulunması emredilen kimselerden üstün ve faziletlidir. Onlarla oturması, kendilerine manen destek ve feyiz vermesi içindir. Bir diğer husus da Allah’ın rızasına yönelen kimselere verilen kıymettir. İlahi aşk kimde varsa o, şereflidir, sevilmeye layıktır. Hak aşıklarının işi ise, onları kimde ve nerede bulursa almaktır. O ilahî nura ve ebedî aşka iltifat etmeyenler ne kadar zavallıdır. Bu halden Yüce Allah’a sığınırız.

 

İşte gerçek tasavvuf, İslam dininin ihsan kısmıyla ilgili ilimleri ve halleri içerdiğinden, ondan kaçan veya onu ihmal eden kimse büyük bir boşluk yaşar, tehlikeye düşer. 

 

İhsan, ilahi nur ile kalbin ihya edilmesidir. İhsan, kalbin gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınıp Yüce Allah’ı müşahede edecek bir temizliğe ulaşmasıdır. İhsan ilminin dinin bir parçası olduğunu bizzat Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz belirtmiştir.78

 

Bu ilmi kim elde etmişse, o kimse hak yolunda örnek ve önderdir. İslam tarihinde bu ilim bir disiplin içinde daha çok tasavvuf mekteplerinde okutulmuştur. Büyük veliler bu ilimde mütehassıs olmuş, zirveye çıkmışlardır. Onu isteyenlere kabiliyetlerine göre öğretmişlerdir. Herkes nasibi kadar bu ilimden ve ilahi sevgiden istifade etmiştir. Bu hizmet, tarih boyunca böyle yapılmıştır. Arifler, kalplerindeki Allah aşkını yaşayışları ile ispat etmişlerdir. Onlar hak etmedikleri bir övünmenin peşinde değiller. Onların işleri ortada, hizmetleri meydandadır. İslam aleminde fakihler, müfessirler ve muhaddisler, nasıl kendi alanlarında büyük hizmet görmüş iseler, sufiler de dinin en önemli bir alanında büyük hizmet görmüşlerdir. 

 

Bu ilmin önemini İmam Malik (rah) şöyle ifade eder:

 

“Kim tasavvufun öğrettiği ahlak ve manevi hal ilmiyle yetinip fıkıh öğrenmezse, dinden çıkacak işler yapar, zındık olur. Kim de fıkıhla yetinir, ahlak ve manevi hâlleri öğreten tasavvuf ilmini öğrenmezse büyük günahları işler, fasık olur. Her iki ilmi öğrenen kimse gerçek bir müslüman olur.”79

 

Bu manada İmam Şafii (rah) şöyle der:

Hem fakih hem sufi ol, sakın birisiyle yetinme.

Bu sana hak için bir nasihattir dostum, incinme.

 

Sade fakihin kalbi katı olur, tadamaz takvayı,

Öbürü de cahil kalır, nasıl yapar ıslahı.80

 

İmam Malik (rah) der ki: “İnsan kendi nefsine bir hayır veremezse, insanlara da bir hayır veremez.”81

 

Hanefi Mezhebinin imamı, İmam Azam (rah), her iki ilmi bünyesinde toplamış bir kamil insandı. Öyle bir rabbani alimdi ki, takva ve edebiyle herkese örnek olmuştu. Devrindeki tasavvuf büyükleri ondan ilim ve feyiz almışlardı. Meşhur velilerden Davud et-Taî (k.s), ilim ve tarikat terbiyesi aldığı hocalarını sayarken İmam Azam’ı zikreder.82

 

Davud et-Taî’yi (k.s), zühd ve tasavvuf yoluna sevk eden İmam Azam’dır. (rah). Davud et-Taî, İmam Azam’ın meclisine devam ederdi. Bir gün İmam Azam (rah) kendisine künyesi ile hitap ederek:

 

-Ya Eba Süleyman! Sana yeterince ilim örettik, dedi. Davud et-Taî:

-Bundan sonra ne yapayım? diye sordu: İmam:

-Öğrendiğin ilimle amel et, cevabını verdi.83

İmam Şaranî (k.s) demiştir ki: İmam Şafii (rah), ilim ve hâlinin yüceliğine rağmen hakka aşık sufilerle otururdu. Kendisine: 

-Şunların meclis ve sohbetinden ne istifade ettin? diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi: 

-Onların en fazla şu sözlerinden istifade ettim: 

Vakit bir kılıçtır. Sen onu kesmezsen, o seni keser. Yani, sen vakitten istifade etmezsen, o senin ömründen bir parça kesip atar. 

Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni kötülüklerle meşgul eder.84

Aynı şekilde, İmam Ahmed b. Hanbel de (rah.), sufî Ebu Hamza el-Bağdâdî (k.s) ile oturup kalkar, marifet meselelerinde bir müşkili olduğunda:

 

-Ya sufî! Bu konuda ne diyorsunuz? diye ona sorardı.

İbnu Eymen, İmam Ahmed’le ilgili risalesinde şunları anlatır: 

“İmam Ahmed (rah.) önceleri insanların sufilerle oturmasına mani olur ve: 

-Onların bizim bildiklerimizden başka herhangi bir şeyleri yoktur! derdi. Bir gece evinin dehlizinde yanına velilerden bir topluluk geldi. Kendisine şeriatın inceliklerinden bir takım sorular sorup onu cevaptan aciz bıraktılar. Sonra uçarak havaya çıkıp: 

 

-Hadi sen de gel, bizimle uç! dediler; imam buna güç yetiremedi. O günden sonra insanları sufilerle oturmaya teşvik etmeye başladı ve şöyle derdi: 

 

-Onlar bildikleriyle amel ederek bize üstünlük sağladılar.85

 

Yine İmam Ahmed b. Hanbel (rah.) sık sık Bişr-i Hafi’nin (k.s.) yanına gider, meclisinde otururdu. Tam manası ile ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri kendisine:

 

-Sen hadis ve fıkıh alimi bir müçtehitsin, muhtelif ilimlerde bir benzerin daha yok. Buna rağmen, niçin böyle hali ahvali basit bir insanın yanına gidip geliyorsun, bu sana yakışır mı? dediklerinde, İmam:

 

-Evet, şu saymış olduğunuz ilimlerin hepsini ben ondan daha iyi bilirim, ama; o da yücelerden yüce Allah’ı benden daha iyi tanımaktadır, dedi. Sonra Bişr’in yanına giderek: Haddisnî an Rabbî: (Bana izzet ve celal sahibi Rabbimden bahset) dedi.86

 

Başka bir defasında da benzeri bir soruya: 

“İşin başı olan Allah korkusu ve marifetullah onun yanındadır.”87 demiştir.

Bazı insanlar şunu sorarlar: Ashab-ı Kiram ve mezhep imamları zamanında tasavvuf, tarikat, şeyh var mıydı? Bunlar sonradan ortaya çıkmış şeylerdir. Onlar niçin din gibi anlatılıyor? Neden tasavvuf terbiyesi olmadan din noksan olur, mürşidi olmayan yolda kalır deniyor? Kur an ve sünnet bize yetmez mi?

 

Evet şeyh, mürşit, tarikat, tasavvuf kelimeleri Ashab-ı Kiram (r. anhüm) zamanında yoktu. Fakat bunlarla anlatılan her şey vardı. O devirde iman, ilim, ihlas, ibadet, amel, takva, edep, hizmet, cihat gibi dinin bütün emirlerinin üzerinde aynı derecede duruluyor ve gereği yapılıyordu. Zaten hepimizden istenen de bunlardır. Ancak, zaman içinde ümmet belirli vazifeleri yerine getirdi, fakat bir çok ilahi emri ya ihmal ya da terk etti. İşte ihmal edilen bu vazifelerin başında kalbe ait ilimler, edepler, hâl ve ahlaklar geliyordu. Namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi zahirdeki ibadetlere sahip çıkılıyor, fakat yakin, ihlas, huşu, huzur, zikir, rıza, şükür, sabır, tevekkül, tefekkür, murakabe gibi kalbe ait ibadet ve ahlaklar üzerinde pek durulmuyordu. 

 

Yine müslümanlar umumiyetle içki, kumar, hırsızlık, faiz, rüşvet, yalan gibi görünen ve bedenle yapılan günahlardan uzak durmaya çalışıyordu. Fakat çoğunluk kibir, haset, benlik, gösteriş, gaflet, aşırı dünya sevgisi, ölümü unutma, ilahi rahmetten ümidini kesme, halka bel bağlama, eşya ve varlığa güvenme, tövbeyi terk, kader ve kazaya itiraz gibi kalple işlenen ve görülmeyen büyük günahlara gerekli duyarlılığı göstermiyorlardı. 

 

İşte gerçek sufiler, rabbani alimler, kamil mürşitler bu eksikliği gidermek, müslümanları gafletten uyandırmak, dışı gibi içini de güzelleştirmek ve dini ihlasla bütünüyle yaşamak için gayret ettiler. Öncelikle kalbe yöneldiler, nefsin terbiyesi ile meşgul oldular, ilahi sevgiye ulaşmanın yollarını aradılar. Buna mani olan şeyleri tespit ettiler. Kalple Allah arasına giren engelleri temizlediler. Böylece güzel kulluğun yolunu açtılar. 

 

Allah dostlarını tanıyan hak aşığı alimler, tevazu gösterip onların meclislerine girdiler, onların sohbet ve muhabbetinden istifade ettiler. Bu davranış, o büyük alimlerin ihlas ve ferasetinden kaynaklanıyordu. Çünkü onlar, Yüce Allah’ın rızasına aşık idiler. 

 

Onların davranışı bizler için bir ibret taşır. Bu büyükler, Cenab-ı Hakk’a ait nur ve marifeti kimin yanında buldularsa, büyük bir edep ve tevazu ile ona yanaşıp, onlara emanet edilen ilim ve irfandan almaya bakmışlardır. Çünkü, ilahî nur ve hayrın kimde olduğunu en iyi Allahu Teala bilir. 

 

Efendimiz (s.a.v) bizleri şöyle uyarır:

“Nice başı saçı dağınık, kimsenin şekil olarak kıymet vermeyip basit gördüğü insanlar vardır ki, bir şeyin olması için Allah’a yemin etseler, Allah onları yalancı çıkarmaz, istediklerini verir. Onlar Allah katında böyle hatırlı kimselerdir. Bera b. Malik de onlardan birisidir.”88

 

Hadiste, Allah dostu olmak için, üstün başın pejmürde olmasının gerekliliği anlatılmıyor. Büyük arif Eşref et-Tanevî’nin işaret ettiği gibi, hadiste dikkat çekilen husus şudur:

 

Kibir sahibi olanların, hakir görüp yanaşmadığı nice kimseler, Yüce Allah’ın dostu olabilir. Yüce Allah insanın içine bakar. Esas olan kıyafet değil, kalptir. Fakirlik ve sade giyim kişinin, kamil insan olmasına mani değildir.89

 

Büyük veli İmam Şarani (k.s), sırf zahirî ilimlerle yetinip, kamil bir mürşide ihtiyaç hissetmeyen ve Rabbine öylece kavuşmak isteyenleri şöyle uyarıyor:

 

“Hak talibine düşen işlerden birisi de, kendisi zahirî ilimde şeyhu’l-İslam dahi olsa, mürşidindeki marifet ilmine muhtaç olduğunu bilmesidir. Çünkü, bu büyüklerin yolu, zahir ilimlerin üstünde özel bir hâle sahiptir. Zahir ilim sahiplerinin çoğu, batınî amellerle ilgili hastalıkları tedavi etmeye güç yetiremezler. Mesela, kalple ilgili bir hastalığın ilacını soran kimseye, zahiri ilim sahibi bir alim, bunun tedavi yolundan hiç bahsetmeden, sadece: “Allah’a tövbe et!” deyip, bırakır. Kalp erbabı olan arifler ise böyle yapmaz. Onlar, kendilerine müracaat eden bir kalp hastasına şu yolu gösterirler:

 

“Allahu Teala’yı şu şekilde çokça zikret. Buna devam et ki, zikrin nuru ile kalbin aydınlansın ve nefsinin azgınlığı gitsin. Kalbin nurlanınca hak ile batılı, iyi ile kötüyü fark edersin, Rabbinle senin aranda yetmiş bin perde olduğunu anlarsın. O zaman zarurî olarak sana bu yolun edep ve usulünü öğretmesi için bir mürşit ararsın. Nefsinin Allah dostlarının yolundan hiçbir manevi koku koklamadığını görürsün. El-hasıl, asıl ihtiyacını ve ilacını öğrenmiş olursun.”

 

Şeyh Ebu l-Abbas (rah.) derdi ki: Bir alim tasavvuf yolunun büyükleri ile beraber olursa, muhakkak ilminin nuru artar, nur üstüne nur kazanır. Akıllı kimse, zahir ilmiyle yetinmeyip kendisine bir mürşit edinen kimsedir. Çünkü, mürşid-i kamil, onu Allahu Teala’nın huzuruna, kurbiyyet mahalline ulaştırır. Alim, o huzurda kabul gördüğünde, tabiî olarak kötülüklerden nefret eder. Öyle bir hâle gelir ki, kendisine: Allahu Teala’ya isyan et denilse, haya ve edeb perdesini kaldırıp isyana güç yetiremez.”90

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allaha kavuşmak isteyen insana türlü türlü tenbihler vardır ve bunun için yollar gösterilmiştir. Biz Allaha kavuşmak için, Onun rızasını kazanmak için yaratıldık. Ona ibadet etmek için yaratıldık. Hiçbir fert bundan hariç değildir.

İnsanın yanında kalacak olan: Allahı bilmek ve ibadet etmektir. Bundan gayrı her şey gidecek, hangi rütbenin sahibi olunursa olunsun, elden çıkacak. Elden çıkmayacak nedir? Allahın rızasını kazanmak, onun emirleri gereğince hareket etmek.

 

Şerİat Bİlmeyen Bİlmez Tarİkat

Tarİkat Bİlmeyen Bİlmez Hakİkat

Hakİkat Bİlmeyen Bİlmez Şerİat

Nİhayet İstİkametle Şerİat

 

Şerİat Hablİyle Hakka Gİdelİm

Cemalİ Ba Kemale Seyredelİm

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tasavvuf kâl (laf) ilmi değil,hal ilmidir.Tasavvuf Allah'ın istediği gibi insan olma çabasıdır..Gerekliliği inkar edilemez..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tasavvuf yâr olup,bâr olmamaktır,

Gül-i gülizar olup hâr olmamaktır.

 

(Tasavvuf yar olup yük olmamaktır,gül bahçesinde gül olup diken olmamaktır.)

Share this post


Link to post
Share on other sites

ibni.ss kardeşim. Foruma koymuş olduğun metin hangi kitaptan. dipnot numaraları var fakat dipnotları yok. Eserin ismini verebilirsen memnun olurum. Paylaşımın için ççok teşekkürler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...