sark 208 Report post Posted August 8, 2010 bir.adam. bir.adam. bir.adam.var.odamda. perdeleri sallayan. bir adam.var. havluda.sarındığım leylak. bir adam var.mutfakta. bir.adam.yarım ekmeğimden ısıran. bir adam var. parmaklarımda. hep benim.hiç yaşamadığım sokakta.'kuruttuğum gül altın tasta'. bir.adam.varr. hastalıkta.bir kaşık limon. çorba. birr adamm varrr. gitmek isterim. rüzgar karaltısı.bir adam.var! bir.adam.var. açık.makas gözleri. bir adam.var. otobüs.dolaşır şehirleri bir.adam.var.odamda. toz.içinde. bir adam.var! Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Ferman Ferman Ben ağzından şelale dökülen bir padişahtım Kendi elimle fermanını yazdığım bestekarın Mihriban nağmeleriyle yaşardım Duran ve kımıldanan her şeye soluğum yeterken Ne oldu de içimdeki geceye hükmedemedim Sisli bir kement gözüne efendim dedim O gitti... Kemendi yeni bir nağmeye çevirdi Üstelik her gece geldi ruhu önümde eğildi Söyleyin bana benim kehribar saçlarım Döşeğimde çarşaflara bürünmüş bir göç gibi yatarken Ötelerden yükselen bu dilsuz sesler kimin Ben ağzından şelale dökülen bir padişahtım Geçerken önlerinden kahkaha arabasıyla Alkışlardı beni her cuma o güzel halkım Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Lal Sen nesin ki yanarsın Sisten bir kafeste lal İçlenişin gül yağmuru, nar Karışır kalbe vuran sese her bahar Dünya evvelinde sislerin de bir dili var Ağır, dalgalı ve sessiz Ömrün gövdesine kaybolarak dokunurlar Bense... Büyük bir merak yüzünden indim bu bahçeye Ey sis bürü beni al sinene sar Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Üsküdar üsküdar üsküdar asyadır çine kadar her kış bıraksa da köpük saçlı kızlarını kıyıya öfkeli bir yağmurla iner rüzgar mihrimah güneş saati yanından ince dar bir merdiven uzar soğuk ve dönmez bir kilit çocuk kütüphanesi önünden insanlar yürür ve susar şemsipaşa ceviz bir cami, demirinden yan gözle cihangire bakar demişti ki tanpınar üsküdar uçarsa gider istanbul yürüyemez sokaklarında çocuklar üsküdar asyadır çine kadar Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Ömer Erdem (1967) Bir Şehri Yitiriş ‘Mustafa Ruhi Şirin’için Buraya gelmek kolay olmadı! Dolanıp hayatın çalılığından yola, Dargın ve ergen başaklarla vardım; Rüyaları tarumar bahçelere sarkan ilkbaharlara Kalbine yakın bir aldanışın uzağında Savrulan nice baba vardır hani ölümden Döl diye kıvranır yatakların gölgesinde Onlarla ve kara vagonlarla geldim buraya Buraya gelmek kolay olmadı! Aktım suların coşan ağzından Güneşin yurduna kovarak yaseminleri Durdum tenin toprağa vardığı tahtaların ucunda Kâğıtlara inmez sesler yakan bir suskunlukla Konacak değildim kötülüğün taşlığına Evini doğuran kadınların çağından Şehir, şehir ey “Medinetü’l Fazıla” Senin tozlarındır yıkayan yollarını ışığımın Bir gün bu kubbeden inersem… Yedi kapından yedi defa varacağım sana Buraya gelmek kolay olmadı! Bebek potinlerinin balonlu çağrısında Kabardı dalgın bir su gibi günlerim Ve bilsen Yitirdim bir şehri diyerek Ne düşündüm seni, Pervazları, gülibrişimleri, merdivenleri… Buraya gelmek kolay olmadı Her nefesi kalbe ışıtarak geldim buraya Ey şehir şimdi soruyorum sana! Burada… “Sen benim neyim oluyorsun” Sana dokundukça rüyada Ufalanıyor aşkın mirası gömlek Açılıp kapanıyor kanatlarım havada (Yitirişler’den) Bir Anneyi Yitiriş Cevdet Karal’a ‘Oğul Erkek ve eskisin Suların zarı gerilmeden yosunlarda Zamansız bir çağrı gibi bekledim seni Sonra… Sana indin ağır Taşların ve camların terlemesinde Vınlayan bir yokluk olmasın adın. Gözlerimi gönderdim aşkın ağzında çözülme diye Oğul bir kelimedir dünya Çalkalanır özsuyunda nabzı toprağın Sen erkek ve eskisin Unutma!’ bu ses derimden mi sızıyor şehre tartılan eksik ekmeklerden mi duyuyorum sabah tıraşlarında ayna buğularının ardında bağladığım ayakkabılar değil ellerim anne ben erkek ve eksik miyim çoğaldık pencerelerimiz var yağmurdan portakalı cazibemiz soyuyor dalında kışın beraberiz suda haberliyiz olanlardan çocuklarımızla parklarda yürüyoruz inanıyoruz eskidiğine elmaların da ‘Oğul Kasıklarımda sarmaladım seni alnımda ay Aşerdim ve düştüm diline yazın Yol gözledim kumaş biçtim Gecenin atına binerek geldi adın Beni dilinle şaşkınlık diye sakla Oğul bir ateştir dünya’ bu ses saatimden mi düşüyor şehre perdelerin hışırtısı mı örten beni öyle ince kesiliyor ki lifleri iplerin su içsem dolanıyor bana gün bir ip çektikçe çoğalıyor burada soğan kabuğuna mı inanalım gömlekliyiz ve anlıyoruz ya renginden arabaların yol kimin çocuğuna bakıyor böyle vitaminler ve resimli bir üveylik sızıyor dansından kızların şimdi beraberiz suda bakıyoruz birbirimize singin çünki inanıyoruz artık eskidiğine merhametin ‘Oğul bir dişidir dünya’ lekeli yeni doğmuş bebeğin dudağında annemi “yitirdim”… “oğul” bir kelimeymiş bu dünya (Yitirişler’den) Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 evvel söylenecekler daha söylenmeden evvel sen gelmeden ve ben gitmeden evvel taşları kaldıracak kaslar gelişmeden evvel toprak ve sudan ve tüf ve lavdan evvel damladan evvel ve baldan ve kanattan evvel bilinen ve bilinmeyen ne varsa onlardan evvel tutamıyorum dilimi yerimde duramıyorum öyle evvel ormanların gölgelerinde ışıklar kaybolmadan evvel böcek yankıları kalplerden göçmeden evvel nehirlerden evvel meşenin şarkısından evvel balığın dişinden evvel ateşin külünden evvel gitmiştik her şeyden öteye bir gölün dibinden evvel mercanlardan evvel steplerden evvel kuş cama çarpmadan yumurta ve salyadan evvel önünde yattığımız taşın resimlerinden evvel boynuzdan evvel ve yosunun nazından evvel basmadığımız yoldan evvel ve koparmadığımız elmadan evvel gazozlardan evvel ve yaz sinemalarından evvel kirpikler ok olmadan evvel ve gözler tuzak kurmadan evvel petrol köpüğünden evvel ve motor çalımından evvel kulağa gelen ilk sesten evvel ve düşen ilk yapraktan evvel daha mezar yokken ve yusuf rüyayı bilmeden evvel tüyden evvel ve köpeğin kuyruğundan evvel naldan evvel atın şahından inmeden evvel verilen sözden evvel ve sözden dönmeden evvel terazide toz ve saatte akıl çınlamadan evvel yüz kreminden evvel aynadan ve köprüden evvel dize derman küsmeden evvel ve bel bükülmeden evvel yunustan evvel ve miryakefalondan evvel kılıç vınlamasından evvel tekbir ağacından evvel ekmek bulanmadan evvel buğday çoğalmadan evvel şiir Allahın dilinden düşmeden evvel kamış dağlanmadan evvel kumaş biçilmeden evvel narh konulmadan evvel taht çakılmadan evvel töreden evvel ve buzul banyosundan evvel kerpiçten evvel ve çamurun okulunda samandan evvel nar çiçeğe patlamadan evvel burçlar düşmeden evvel yay gerilmeden evvel ve ok ateşlenmeden evvel kum panayırlarından evvel ve kan kızarmadan evvel davul vurulmadan evvel duman şişelere sığmazdan evvel mey damlamadan evvel söz testiden sızmadan evvel ay vurulmadan evvel demir erimeden evvel pamuk lif lif atılıp ak beyaz olmadan evvel el el üstünden kaydırılıp sırta hançer vurulmadan evvel şimdi neredeyiz diye soruyorsun ondan evvel yaşanacak başka gümüşler olmalı bundan evvel kitaptan evvel ve mağaradaki örümcekten evvel davet gelmeden evvel ve O dağdan inmeden evvel biz orada olmadan oradayken orada olanlardan evvel üzümün ve incirin ve hurmanın çapağından evvel dönüp durup kendi kepeğimizden elenmeden evvel moğol çığlığından evvel ana karalardan evvel rüzgarda kabaran gemilerden evvel kırbadan evvel baharat ambarından evvel zenci zincirinden evvel altın külünden evvel borsa sütünden evvel çandan evvel ve çobansız sürüden evvel yerin altından ve göğün kulelerinden evvel şimşeğin kalayından evvel ve depremin kanadından evvel yastıklardan evvel ve çiçek zehrinden evvel biz ordaydık ve bunu bilmeden bildirilmeden evvel çıplaklıktan evvel ve doymaktan ve açlıktan evvel biz ordaydık ve bunu bilmeden bildirilmeden evvel biz ordaydık ve burayı bilmeden buraya düşmeden evvel Ömer ERDEM | Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 sesle bayat silgilerden sesle beni ters dönmüş gül şemsiyelerinden sesle patlamış balonlardan balkon içlerinden sesle iğneyle kuyu kazan bekârlardan sesle kayıp eşya bürolarından küflü oda bekçilerinden sesle tuzlu ve hızlı köpüren sulardan sesle kırk uçlu kalemlerden sesle bileğiyle alnını silen ustalardan sesle ilk düşen ak telden sesle külün odunundan sesle aynalardan değil tuğlalardan sesle keçiboynuzu çekirdeklerinden sesle son köprü cambazlarından sesle uykusuz gazetecilerden sesle gözlük kemiklerinden bile çıkmaz sokaklardan sesle henüz tekerleği piste değen uçaktan sesle bitmez kış iğnelerinden sesle iğde yastıklarından belki sesle işte cilt tutkallarından kumaş biçen ellerden bile sesle çok okunan roman kahramanından sesle kaplıca killerinden sesle çevrilmeyen dillerle sesle tıraş jiletlerinin ışıltısıyla sesle oltadaki balık gözüyle sesle okuyucusuz kütüphanelerle sesle lügatlerden sesle çilek dikenlerinden iki ileri bir geri yürüyüşlerden sesle daha sütten başka bir tat bilmeyen ağızlardan sesle beni camlara tünemiş el izlerinden de sesle kömür karalarından sesle kurşun sisinden sesle kapalı masalardan gizli zarf makaslarından sesle peynir sularından, köşelerden, alman mürekkebinden sesle soyulmuş domates yeşilinden sesle aşk dememek için her şeyi söyleyen kem gözlerden sesle mart kedisinden sesle tünel esintisinden sesle etek içlerinden sesle kulak incilerinden bile sesle pantolon kırışığından sesle elektrik voltajından sesle yumurta zarında titreyen cıvıltıdan sesle yangın merdiveninden sesle kuyucu murat medresesinden sesle patrona bıyığından sesle yukarıdan sesle bulut kuyruğundan yağmur şamatasından sesle cengizhan nallarından sesle boru çiçeklerinden sesle fuzuli bağdadından sesle kükürt yarasından sesle araba yağlarından sesle kol büküklerinden sesle güreşin nerdeyim oradan sesle bilmemenin aydınlığından sesle vurulmadan girilmez kapılardan sesle yalı kuşlarından sesle ikinci mehmedin su yolundan sesle vezir küheylanından sesle mapushane tozlarından sesle ranza çarklarından sesle şimdi değil takvim şansından sesle tren lokomotifinden sesle içanadoludan sesle kum obruğundan sesle güneş şapkasından niğde elmalarından sesle çerçi lokumundan sesle esnaf lokantalarından sesle beni çuvaldız sayaçlarından sesle beni sen sesle benden sesle sana sesle seni senle sesle türkçe sesle uyur gibi sesle kavuşur gibi sesle koşar gibi sesle Ömer ERDEM | Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 eski zarf eski bir zarftan çıktı bunlar dün gece gezmedeydim sınırda bir sigara külü tutuyordu bir askeri yel oldum savruldum gözüne asker değil maketmiş meğer vatan dedim sınırda başlamıyor şimdi kalmadı kıymeti ne silahın ne neferin bak bana güle batmış güneş gibi bak kaç kaşlıyım üstelik kaç gözlü bir ölünün uykusundan uyandım kalktım sana rastladım ufff benimkisi de iş mi bir maket bu sözleri duyabilir mi beyaz bina parlıyor siste kışla mı bir eski ne kaç yaşında böyle genç böyle dolgun kıyısında geniş parkın bir adam elinde ayna bıyıklarını düzeltiyor aldırmadan kollarını balonlar gibi yukarı kaldırmış öyle koşarken karşılıklı bir çocukla bir kadın arada bir çaycı gelir çay lekesi üstünde zarfın çayıma bakar her gelişte üşüyor mu diye çaycının dili yanmış çay ağrıda askerken aslında japonyadan gelmiş bu zarf içinde çiçekli takvim nippon japonya takvim her yıl fotoğrafı basılan en yaşlı asker dünya bu zarfa sığsaydım kendimi kime postalardım belki de bu soru yüzünden eskidim masalarda kaldım Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Kağıt Yorganlarla Örttük Üstümüzü Tanrım Kağıt yorganlarla örttük üstümüzü Karanlığın rüzgarından koru bizi Ellerimiz küçük ve tenhadır Yalnızlığın yağmurundan ırak tut bizi Tanrım Libaslara güvenerek solmayalım Öykümüz sade olsun bizim Paçalarından kirlenenlerden eyleme bizi Gün sırtımızda ışıktan bir kırbaç Kemiklerimiz yaşarken sızlar bizim Saçımızın bir telinde bin yol var ‘Tenini saçının teline asanlar’dan koru bizi Tanrım Bugünlerde bir köşede yığılabiliriz Bize şiir ver dua ver bize Hem kağıttan yorganlarla örttük üstümüzü Ne olur Tanrım Yalnızlığın yağmurundan ırak tut bizi Şair : Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 Çapraz Çaprazdı o, doğuştan avcı ve türlü kötülükler etti gündüz sakladığı saçlarını kollamak için tuttu hukuk kitaplarını masaların altına itti çaprazdı o, koynuma sığmadı, dilimin altında hiç durmadı alnıma çizik attım, elime ip bağladım bellek taşları dizdim yollara çaprazdı o, doğuştan avcı ve türlü kötülükler etti eğilir gibi bir dal söğütün söylemesi gibi suya ben buralarda kalayım sen ak git dedi Şair : Ömer Erdem Quote Share this post Link to post Share on other sites
sark 208 Report post Posted August 8, 2010 “Ağaç bütün Işık bütün Meyve bütün Benim dünyam paramparça.” * * * Quote Share this post Link to post Share on other sites