Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sark

İskilipli Atıf Hoca

Recommended Posts

İskilipli Muhammed Atıf Hoca

 

'Frenk Mukallitliği ve Şapka'

 

Atıf efendi, 1340, (12 Temmuz 1924) tarihinde "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı bir risale yazmıştı. Diğer kitaplarında yaptığı gibi, kitabı yayınlamadan önce Maarif Vekaletinden yazılı izin aldı. Hatta yaptığı faydalı çalışma dolayısıyla takdirkâr bir yazı aldı. Ayrıca Kastamonu'daki şapka nutkundan çok önce. 1 Kasım 1925 tarihinde de Meclis'ten Şapka İktisası Kanunu çıktı. Bütün millet, tüm devlet memurları ve milletvekillerinin şapka giymesi mecburiydi.

 

Ben şapkayla ilgili konuları Kadıhan, Bezzaziye, Feteva-i Hindiyye ve Muhit-i Burhani gibi en muteber Hukuk kitaplarından alarak tercüme ettim. Meselenin ruhuna kendim bir şey ilave etmedim."

 

Görüldüğü gibi her üç eser de yönünü Avrupa'ya çeviren, milletçe savaşarak Çanakkale'den kovduklarımıza imrenen ve İslami hayata sırtını dönen modernist yönetimi rahatsız edecek niteliktedir.

 

Sistem gardını alır. Atıf hoca ve O'nun düşüncesini paylaşan aydınlardan kendini korumak zorundaydı. Eğer Mehmet Akif, zorunlu sürgün ülkesi Mısır'da değil de Türkiye'de olsaydı muhtemelen O'nu da İskilipli'nin sallandırıldığı gibi bir sehpada görecektik.

 

Ev ödevi-Şapka İktisası Kanunu

 

Yaz mevsiminin en sıcak günlerinden biri.

 

24 Ağustos 1925.

 

Burası Kastamonu şehir meydanı.

 

Arka planda Nasrullah camii şadırvanı.

 

Kürsüde devlet başkanı.

 

Elindeki Panama şapkasını meydanda toplanan millete gösteren Mustafa Kemal, Cumhuriyet dönemi tarihi nutuklarından birini daha irad ediyor.

 

"...Efendiler, uygar ve milletler arası kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir.

 

Onu giyeceğiz!

 

Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kıravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş.

 

Bu serpuşun adına şapka denir.

 

Redingot gibi, Bonjur gibi, simokin gibi işte şapkamız!

 

İsterseniz bildireyim ki: Bu kadar yüksek ve önemli sonuca varmak için gerekirse bazı kurbanlar da verelim!..."

 

Mesaj alınmıştı. Ancak cümlelerde dayatma ve açık tehdit vardı.

 

Demek ki, artık sözlerinde ve eserlerinde ifade özgürlüğünü kullanarak halkı uyaran, tarihin Cumhuriyet dönemine armağan ettiği son Osmanlı aydınları için zor günler gelip-çatmıştı.

 

Atıf efendi, 1340 (12 Temmuz 1924) tarihinde "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı bir risale yazmıştı. Diğer kitaplarında yaptığı gibi, kitabı yayınlamadan önce Maarif Vekaletinden yazılı izin aldı. Hatta yaptığı faydalı çalışma dolayısıyla takdirkâr bir yazı aldı. Ayrıca Kastamonu'daki şapka nutkundan çok önce. 1 Kasım 1925 tarihinde de Meclisten Şapka İktisası Kanunu çıktı. Bütün millet, tüm devlet memurları ve milletvekillerinin şapka giymesi mecburiydi. Rize'den Erzurum'a, Maraş'tan Düzce'ye, Giresun'dan Diyarbakır'a kadar şapka giymeye direnenler ve kanunun aleyhinde konuşanlar oldu. Trabzonun Of ilçesi Hamidiye zırhlısı tarafından topa tutuldu. Rize çarşısında sekiz ilim adamı şapka karşıtlığı nedeniyle sehpaya çekildi. Erzurum'da otuz iki kişiyle birlikte, şapka yüzünden şalcı Şöhret hanım adında bir kadın meydanda asıldı. Erzincan'ın Kemah ilçesine bağlı uzak bir köyde hakkında verilen idam kararından sonra vefat eden bilge bir insan, mezardan çıkarıldı hatta rivayete olunur ki yazılı karara göre bir ağaca asıldı. Konya, Maraş, Giresun, Rize, Erzurum, Kayseri, Diyarbakır ve Sivas şehirlerinde millet şapkaya karşı tavır alınca adı geçen bu şehirlerde seyyar İstiklal mahkemeleri kuruldu. Birer acımasız infaz mangası gibi çalıştılar.

 

Bu arada Şapka isyanlarında kışkırtıcı, azmettirici olması muhtemel Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabı toplatıldı. Yazarı hakkında da soruşturma başlatmakla kalınmadı doğruca Laleli'deki evi basıldı. Bir tek kitap bulamadılar ama Atıf Hoca'yı Aksaray karakoluna çektiler.

 

Kanunların makabline şamil olamayacağı açık iken yani kanunların geçmişe yönelik işlememesi Hamurabi'den, Roma hukukundan Mecelleye kadar tüm hukuk sistemlerinin temel esasıydı. Bu ilke İskilipli Atıf için çiğnenecekti.

 

Nezarethanede

 

Atıf efendi son kitabın neşrinden bir buçuk yıl sonra, yani 9 Aralık 1925 günü, hanımı ve küçük kızı Ayşe Melahat'la birlikte yaşadıkları Laleli'de, Fethi bey caddesindeki küçük bahçeli evinden alınıp Polis Müdüriyeti'ne getirilmişti. Bir hafta nezaretteki güneş girmeyen soğuk ve karanlık odada tutuldu. Akabinde yine bir gemi ambarında Giresun'a doğru yola çıkarıldı. İstiklal Mahkemesi'nde eseriyle suça azmettiren sıfatıyla diğer tutuklularla yüzleştirildi. Giresunlu tutuklular, özellikle Karadeniz'de şapka olaylarının elebaşısı olarak yargılanan Muharrem, Atıf Efendiyi ilk defa gördüklerini ve tanımadıklarını söyleyince serbest bırakılmasına karar verilmişti.

 

Yani 25 Kasım 1925'te çıkan "Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun"a muhalefetten mahkeme edilmişse de suç unsuru bulunmadığından serbest bırakılmıştır. Seyyar İstiklal Mahkemesi heyetiyle birlikte aynı gemide İstanbula döndüler. Fakat berat ettiği halde yine ambarda Atıf Efendi, güvertede hâkimler heyeti ile birlikte döndükleri İstanbul'da hoca evine bırakılmadı.

 

Bir hafta sonra Atıf Efendi Haydarpaşa garından Ankara İstiklal Mahkemesi'ne havale edilmiştir. Rejim kurbanını seçmiştir. 8 Ocak1926 akşam üzeri Ankara Ulucanlar cezaevinin bir hücresine konmuştur.

 

İhtilal Mahkemesi

 

1920 de asker kaçaklarıyla, düşmanla işbirliği yapanlar için kurulan mahkemenin ilk adı İhtilal Mahkemesi'dir. Dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın teklifiyle İstiklal Mahkemesi olmuştur.

 

Birinci dönem İstiklal Mahkemesi beş ay içinde 54 bin insanı yargılamıştır. Bunların 43 bin zanlı hapis ve sürgün cezasına çarpılmış, 1054 insan idam edilmiş, gerisi berat etmiş ve beraat edenlerin hapiste geçen yılları yanlarına kâr kalmıştır (!).

 

Ankara İstiklal Mahkemesi'nde savcı Necip Ali, hukuk tahsili yapmıştır. Mahkeme reisi Ali Çetinkaya nam-ı diğer Kel Ali'dir. Diğer Hakim de Altemur Kılıcın babası Kılıç Ali olup, ikisi de hukuk adamı değildir. İkisi de asker kökenli milletvekilleridir.

 

Mahkemedeki kararlar hukuk normları içinde değil diktatörce verilmektedir.

 

İstiklal Mahkemesi zabıtlarını okurken dehşete kapılmamak mümkün değildir.

 

Üç duruşma sonucu sehpaya doğru yürüyen İskilipli Atıf Efendi'nin ilk duruşmasında Mahkeme reisi Kel Ali bağırır:

 

"Sakın inkâr edeyim deme!

 

Temyizsiz ve istinafsız bir mahkeme karşısında bulunuyorsun!

 

Ufak bir yalan söylersen okkanın altına gidersin!" "İstiklal mahkemesi kanunlarına biraz daha şiddet lazım.

 

Senin gibi zararlı adamlara bir iki sual sorduktan sonra hemen hükmü vermeli!"

 

"Hocam senin ruhun karanlık!"

 

Sanıkları azarlayan, tehdit eden, hatta hakaret eden Mahkeme heyetinin fikri seviyesi anlatılır ve anlaşılır gibi değildir.

 

Atıf Efendi'nin hapishane arkadaşı Tahirul Mevlevi'ye anlattıkları: Mensup olduğu Teali-i İslam cemiyetinin Anadolu'ya Milli Mücadele aleyhine hiçbir beyanname göndermemiş olduğuna dair Vakit gazetesindeki ilanın para kesesinde sakladığı makbuzunu mahkeme heyetine gösterdiğini, şapka risalesinin kanunun kabulünden bir buçuk sene evvel yayınlanmış olduğunu, bırakın ikinci baskısını, birinci baskısı dahi tamamen satılmamış olduğunu ispat ettiğini söyledi.

 

Hoca çok ümitliydi ve iyimserdi. "Cürüm yok ki ceza verilsin." Diyordu ve kurtulacağına inanıyordu.

 

Fakat mahkeme reisi Ali Çetinkaya çok gergin ve asabiydi.

 

Atıf Hoca sükunetle cevap veriyordu:

 

"Belgeyi arz ediyorum. Vakit gazetesinin 1034 nüshasında tekzibnamem duruyor. Buna karşı bendenize başka bir vesika sormak bilmem nasıl olur?

 

"Sen bu tekzibnameyi ancak bir gizli maksat için yaparsın!"

 

"Ne maksadı beyefendi?","

 

"Gördünüz ki Yunan teyyareleriyle atılanlar aksi tesir yaptı. Sen de bu kötü durumdan kurtulmak için bunu yaptın!"

 

"Eğer öyle olsaydı cemiyete devam ederdim. Halbuki devam etmedim, bu bir delildir."

 

"Sus bizi çileden çıkarma. Budala olmalıyız ki, bu sözlere inanalım. Bol bol atıyorsun. Çıkarın dışarı!"

 

İkinci duruşmadan bir diyalog:

 

"Beyefendi, ben Ferit Paşa hükümetine karşı resmi belge sunarak yaptığım mücadeleyi açıkça ispat ettim."

 

"Neyle ispat ettin? Sıkılmıyor musun? Sözlerine inanmak mecburiyetinde miyiz?"

 

"Vakit gazetesinin 1134 nüshasındaki tekzibi kim yazdı?"

 

"Bunu din perdesi altında kötülüklerinize devam edebilmek için yaptınız!"

 

"Beyefendi ben deli olmalıyım ki, yaptığım işleri kendim yalanlayayım!"

 

" Sen Cemiyet namına rol yapıyorsun. Sorarım sana, Tüzüğünüzde vatan müdafasına dair ufak bir madde göster!"

 

"Beyefendi Teali-i İslam bir hayır cemiyetidir!"

 

"Sus, sus bir parça utan. Saçın sakalın ağarmış da utanmak nedir bilmiyorsun!"

 

Aynı mahkemede sanık sandelyesinde bekleyen bir görgü şahidi anlatıyor:

 

"Atıf Hocayı getirdiler. Mahkeme reisi elindeki şapkayı göstererek: Hocam bu şapkayı giymekte bir beis yoktur deyiver! Hoca cevaben "Hayır!" dedi.

 

Ankarada İstiklal Mahkemesi'nin duruşmalarını takip eden bir canlı şahit Bolulu Nizamettin Saraç anlatıyor: Mahkeme reisi Ali Çetinkaya hışımla bağırıyor:

 

"Sen şapka aleyhinde bulunmuşsun!"

 

"Evet efendim, şapka kanunu çıkmadan iki sene önce şapkanın bir Müslüman kisvesi olmadığına dair bir risale yazmıştım."

 

"Şimdi ne yapıyorsun!"

 

"Kanunlara itaat ediyorum!"

 

"Sen bilmiyor musun ki, şapka da bezdir, fes de bezdir?"

 

"Evet biliyorum ancak hakim heyetinin arkasındaki bayrak da bezdir, lütfen o bezi kaldırın da yerine bir İngiliz bayrağı asınız!"

 

"Sen Ne konuşuyorsun?"

 

"Efendim şapka bir alamettir. Adet ile alamet arasındaki farkı düşünerek o risaleyi yazmıştım."

 

3 Şubat1926 Çarşamba günü yayınlanan Devletin resmi yayın organı Hakimiyeti Milliye gazetesinde bir manşet okuyoruz.

 

"Müddeiumumi (savcı) Maznunların Mahkumiyetini İstedi"

 

Savcı Necip Ali, tek idam talebi sahipsiz ve savunmasız Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi içindi. İskilipli Atıf ise 3 ile 10 yıl mahkûmiyet istenen diğer mazlumlar arasındaydı.

 

Normalde savcının talep ettiği ceza verilir veya iyi hali dolayısıyla ceza daha da azaltılır.

 

Ancak bu hükmi gelenek Atıf Efendi için değişecekti.

 

Maznunların son savunmalarını almak üzere mahkeme ertelendi.

 

İskilipli Atıf'ın rüyası

 

Ulucanlar cezaevini sekiz numaralı umumi koğuşunda Atıf Efendi gayet güzel cümlelerle dört sayfalık savunmasını yazar. Ranzaya yaslandığında rüyasında Resulullah (s.a.v.)ı görür. Heyecanlanır. Resulullah (s.a.v.) buyurur, " Atıf, neden bize kavuşmayı erteliyorsun?"

 

Tekbirle uyanan Atıf Efendi, hemen özenerek yazdığı savunmayı yırtıp atıyor.

 

İkinci gün yapılan duruşmada, mahkeme başkanı Kel Ali müdafaasını isteyince:

 

"Müdafaa etmeyi mucip bir günahımız olmadığı esasen ortaya çıkmıştır. Binaenaleyh vicdanınızın vereceği hükme intizar ediyorum." diyor.

 

Bu, bir suç icat etmek için çırpınan mahkeme heyetine koz oluyor. Aslında daha mahkeme başlamadan Atıf efendi için kalem kırılmıştır.

 

Aslında, müdafaa hazırlanmış ve fakat rüyasında Peygamber Efendimizi görüp, Onun "Kendisine iltihak etmekten içtinap edip, müdafaa hazırlamakla mı meşgul" olduğu tarzındaki hitabı karşısında, bundan vazgeçmiştir.

 

İdama mahkûm edilmesi üzerine 4 Şubat 1926 Perşembe günü şafağında hükmü infaz edilmiştir.

 

Yazar Şevket Süreyya Aydemir, yargılama sırasında yaşanan zulmü "Suyu Arayan Adam" eserinde irkilerek anlatır:

 

"Hükümlüler arasında sarıklı bir müderris göze çarpıyordu. Müderrisin başında fes ve sarık vardı. Cübbesi ve kıyafeti temizdi. Suçu, o sıralar yayınlanan şapka kanununa muhalefet etmekti. Fakat bu suç, bir takım ithamlarla da karışınca mahkemeden en ağır hükmü yemişti. Artık son saatlerini yaşıyordu. Hocanın yüzü sakindi. Metanetini muhafaza ediyordu. Yalnız dudakları kımıldıyor ve galiba bir dua okuyordu. Fakat eskiden kalpaklı ve şimdi hasır şapkalı zat bu hükmüyle de kanmamış gibiydi. Bağırıyor, çağırıyordu. Acaba Hocayı bir tekmeyle merdivenlerden aşağıya yuvarlayacak mı diye bekledim. Fakat olmadı. Müderris bu sözler üzerine kendisine değilmiş gibi bekledi. Sonra öfke sağanağı geçince yürüdü. Muhafızların arasında merdivenlerden indi.

 

Önümüzden geçerken yine dudakları kımıldıyordu."

 

Aynı cezaevinde yatan Hasan Tahmilci gördüklerini anlatıyor.

 

"Mahkeme bitmiş, kararlar verilmiş ve her şey belli olmuştur. Ulucanlar cezaevinin hücrelerine çekilen hükümlüler, infaz anını bekliyorlar. İdam sırası gelenlerin çoğu kapıyı şaşırır, bacakları titrer, yürümekte güçlük çekermiş. Sıra kendisine geldiğinde bir görevli "İskilipli Mehmet Atıf" diye bağırdığında Hoca yerinden metin ve mütevekkil kalktı. Ağır adımlarla, vakar içinde dualar mırıldanarak sehpaya doğru yürüyüp gitti..."

 

Atıf Hoca'ya uygulanan zulüm hısım akrabalarına da yaygınlaştırıldı. 1950 yılında Eskişehirde Üstad Bediüzzamanı evinde misafir eden zat anlatıyor: Eskişehir'de Atıf Hoca'nın yakın akrabalarından Abdulmecit İmal'in bütün tırnakları çekilmişti. Atıf Hoca hakkındaki soruşturma sırasında sökmüşler."

 

Şaşırtan karar

 

Atıf Hoca, ağır havası içinde kasvet dolu salonu terk ederken ağzından: "Bu zalimlerle Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağım!" cümleleri dökülüyordu. Verilen karar memleketimizde yaşanan hukuk tarihinin en kara sayfalarından biri olarak kayıtlara geçmiştir.

 

3 Şubat- Çarşamba 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde İstiklal Mahkemesiyle ilgili bir haber yayınlanır. "Müddeiumumi maznunların mahkumiyetini istedi." İskilipli Atıf Hoca ve bir gurup mahkum için 3 ile on yıl arası hapis ve kürek cezası istemişti.

 

Ertesi gün (4 şubat Perşembe-1926) yayınlanan resmi ideolojinin yayın kuruluşu Hakimiyet-i Milliye gazetesinde İskilipli Atıf efendinin infaz haberi manşetten verilmiştir.

 

"İstiklal mahkemesi dün çok kalabalık samiinin yüreğinden kopan alkışları arasında mürteciler hakkındaki kararını tefhim etti."

 

"İSKİLİPLİ ATIF HOCA VE MÜFTİ-İ SABIK ALİ RIZA İDAM EDİLDİ"

 

Şeyh Süleyman, Hasankale telgraf müdürü Halit, Uşaklı Ahmet, Ayıntabi-Antepli Salih,Yusuf Kenan ve Suudul Mevlevi'nin on sene, Süleyman ve Muhlisin on beş sene küreğe,

 

Murakıp Ali, Hoca Osman, Hacı bey, Hoca Muhammed, Kara Sabri, Mütekait Yüzbaşı İsmail yedi sene, Fatih türbedarı Hasan'ın beş sene hapsine,

 

Hoca Tahir ve Hoca Fettahın üç sene Adana'ya, Hasan Fehmi'nin üç sene Isparta'ya nefyine karar verilmiştir.

 

İstiklal mahkemesi dün şapka giymek yüzünden çıkarılan hadiselerin amil-i manevileriyle Erzurumlular hakkında kararını alkışlar arasında tefhim etmiştir.

 

Maznunların tahriri müdafaları tetkik edildikten sonra hükm-ü ati ittihaz olunmuştur.

 

Babaeski müftü-i sabık Ali Rıza ile İskilipli Atıf Hoca idama,

 

Şeyh Süleyman, Hasankale telgraf müdürü Halit, Uşaklı Köseoğlu Ahmet, Antepli Salih, Yusuf Kenan, Suudul Mevlevi on sene küreğe,

 

Saatçi Süleyman, Kamil Paşazade Muhlis On beş sene küreğe,

 

Murakıp Ali, Hoca Osman, Hacı bey, Hoca Muhammed, Kara Sabri, Erzurumlu mutekait Yüzbaşı İsmail efendiler yedi sene ve Fatih türbedarı Hasan efendi beş sene hapse mahkum edilmişlerdir...

 

İdama mahkûm edilen Atıf Hoca ile Kırk kilise müftü-i sabıkı Ali Rıza dün gece sabaha karşı eski meclis binasının önünde idam edilmişlerdir."

 

"Bu zalimlerle Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağım!"

 

Savcı Necip Ali'nin üç yıl hapis istediği İskilipli Atıf Hoca için mahkeme safahatında ön yargılarını kin ve nefretle dile getiren Kel Ali (Mahkeme reisi) ve Altemur Kılıçın babası Kılıç Ali birlikte ve daha ikinci duruşmada kalem kırarak idam cezası verdiler. Bu kararı da sanıkların yüzüne karşı bağıra-çağıra, tehdit ve hakaret dolu cümlelerle tebliğ ettiler.

 

Atıf Hoca, ağır havası içinde kasvet dolu salonu terk ederken ağzından: "Bu zalimlerle Mahkeme-i Kübra'da hesaplaşacağım!" cümleleri dökülüyordu.

 

Verilen karar memleketimizde yaşanan hukuk tarihinin en kara sayfalarından biri olarak kayıtlara geçmiştir.

 

Peygamber Efendimiz ilim adamlarını över: "Ümmetimin alimleri İsrail peygamberlerine denktir!"

 

Allah şehitlere cennet ve şefaat hakkı lutfeder. Biz fisebilillah şehit olan Muhammed Atıf'ın indallahta kıymet ve itibarına inanıyoruz.

 

Resmi ideoloji öncelikle Müslümanlardan özür dileyerek yaşanan toplumsal travmayı rehabilite etmelidir!

 

Devlet, milletiyle barışmak zorundadır!

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden İskilipli Atıf Hoca için çıkarılacak olan "İade-i İtibar" Çorum Milletvekilleri için onur vesilesi olacaktır.

 

Çalışkan ve dinamik Belediye Başkanı sayın Numan Sezer beyefendinin şahsında İskilipliler iftihar ettikleri bu aziz hemşerileri için bir vakıf kurarak şehit âlimin ruhunu şad edecek ve hatırasını ebedileştirecekler.

 

İskilipli artık sakıncalı değil

 

Selçuklu ve Osmanlı devletleri döneminde, hatta tarih boyunca İskilip hiç işgal görmedi. Amasya, Antakya ve Trabzon gibi kendi içinden, sokaklarından, medreselerinden, dergahlarından ve mekteplerinden yetenekli alimler, idareciler ve liderler yetiştirdi. Tarih koridorunda her zaman bir ilim ve kültür merkezi olmayı sürdürdü.

 

İskilip belediye başkanlarından Mehmet Lokum, 1990 yılında belediye binasının önündeki parka İskilipli alimlerin, velilerin ve paşaların büstlerini dikmek için bir proje-dosya hazırladı.

 

Ankara'ya gitti. Genelkurmay Başkanlığı'ndaki İskilipli hemşerisi Albay Hidayet Vahapoğlu'na başvurdu. Dosyada, getirdiği listede adı geçen Hak dostaları, paşa ve alimlerden resmi ideoloji karşısında, hangilerinin büstünün dikilip dikilmeyeceğini öğrenmek ister. Albay Vahapoğlu, Belediye başkanı Mehmet Lokum'u konunun uzmanı olan Binbaşı'ya yönlendirir.

 

Alim Ebusuud Efendi ile Şeyh-ül İslam Sunullah Efendi dahil listede adı geçenlere onay çıkar. Başkan halkın isteklerini, beklentilerini ve ihtiyaçlarını konuşmaya başlar. Belediye başkanı Mehmet Lokum uzman Binbaşı'ya sorar.

 

"Efendim bir şey sorabilir miyim?"

 

"Buyurun başkan!"

 

"Yazdığı bir kitap yüzünden zulmen idam edilen, Atıf hocanın da büstünü bu listeye ilave edebilir miyim?"

 

"Kesinlikle olmaz. O sakıncalıdır."

 

İdamının üzerinden 60 yıl geçtiği halde böyle bir vehim ve obsasyon suçluluk duygusunun tezahüründen başka bir şey değildir.

 

Bir Osmanlı aydını olan İskilipli Atıf Hoca da herhalde heykel ve büstünün dikilmesini istemezdi. Ancak Mamak kimsesizler kabristanında tam 82 yıl üzerine ismi yazılı bir hece taşı olmadı. Fakat şimdi İskilip halkının yüreğinde onun için mutevazi bir anıt mezar projesi var.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah rahmet eylesin İskilipli Atıf Hocamıza. Büyük bir şehittir kendisi. Mesut Uçakan'ın yönetmenliğini yaptığı "Kelebekler Sonsuza Uçar" diye güzel bir film var bu süreçle alakalı. Yapılan zulümlere yüreği katlanabilecek olanlara tavsiye ederim...

 

http://www.youtube.com/watch?v=xSnHgcNBo6Q

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

"4 Şubat 1926 sabahı Fatih Dersiamı İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi; şapka kanununa muhalefetten, irticai faaliyetlerden ve halkı isyana teşvik etmekten şehit edildiler."

 

mecal kardeşim Allah razı olsun hatırlattığın için.

 

İskilipli Atıf Hoca ne o sebeple ne bu sebeple sadece ve sadece müslüman olduğu için şehit edildi. Hiçbir suçu yokken yazdığı risale kanundan önce neşredilmişken dünyanın neresinde böyle bir mahkeme ve böyle bir mahkeme kararı vardır?

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

İskilipli Atıf Hoca

 

 

 

Dünya üzerinde bizim milletimiz kadar “zor zamanlar” geçiren başka bir halk yoktur.

Her milletin elbet tarihi vardır. Ama bu tarih içerisinde yine bizimki kadar yalan söyleyen başka tarihe rastlanamaz.

Soru şu:

-“Bir milletin tarihi o topluma neden doğru şekilde anlatılmaz?” Böyle bir soru, bizden başka milletlerde de sorulmaz. Sadece bizde sorulur ve sorunun cevabı verilemez.

En az beş nesil, yalan söyleyen tarihle eğitim gördü. Yalan söyleyen tarihe inandırıldı.

 

¥

Savaşların en berbatı, “tarih ve kültür savaşıdır.” Bir milletin tarihinden, kültüründen, inancından, değerlerinden koparılma savaşıdır.

Dilimizle oynandı, dinimizle oynandı, örf, adet ve geleneklerimizle oynandı. Tarihimiz karalandı, yalanlandı. “Yalan” tarih, “doğru” diye dayatıldı.

 

¥

İşte İskilipli Atıf hocamız (1874- 4 Şubat 1926) kültür savaşının kurbanlarındandır.

4 Şubat 1926 yılında Ankara Ulus’taki eski meclisin karşısında bulunan ve bugün yüzüncüyıl çarşısı olan sahada idam edilmişti?

-“Suçu neydi İskilipli Atıf hocamızın?”

Şapka Kanunu çıkmadan 1,5 yıl önce devletin resmi organlarının izni ile basılan “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitabı yüzünden idam edilmişti.

 

¥

Türkiye’nin zor yıllarından birisi de 1993 yılındaki, “gizemli ölümler,” ve “gizli darbeler”dir.

İşte böylesine kargaşalı günlerde bir adam çıktı ve İskilipli Atıf hocamızın hayatını filme aldı.

Milli sinemanın yalnız kahramanı ve zor zamanların yönetmeni Mesut Uçakan, tabiri caizse kelleyi koltuğa alarak, hiç olmaz bir zamanda, İskilipli Atıf hocamızın idamını, “Kelebekler Sonsuza Uçar” ismiyle beyaz perdeye aktardı.

Kendime pay çıkarmak istemem ama ben de kişisel hayatımın en zor zamanlarında böylesine bir filmde Mesut Uçakan’ın yardımcısıydım.

Kendi adıma söyleyemem fakat Mesut Uçakan adına şunu söylemeliyim.

-“Uçakan, Türkiye’nin bunalımlı yıllarında Atıf hocamıza iaede-i itibar isteyen bir filmi çekme gücünü nereden bulmuştu?” Halen bu soruyu sorarım.

Böyle bir film, para için çekilmezdi. Şan, şöhret, makam, mevki için yapılamazdı.

Demek ki, ister uhrevi, ister dünyevi olsun, bir işin başarılması için “inanmak” yetiyor.

Uçakan, Atıf hocamızın mücadelesine inanmış, ondaki iman gücünü görmüş ve neticesi ne olursa olsun filmi yapmıştı.

 

¥

Kısacası, İskilipli Atıf hocamızın hayatı ve mücadelesi, Müslüman milletimizin hayatı ve mücadelesidir.

Savunmasını yapacağı günün gecesi, savunmasını hazırlarken, uykuya daldığı bir sırada, Peygamberimiz (s.a.v.)i rüyasında görüp, Efendimizin (s.a.v.)in;

-“Bize gelmek istemiyor musun ki, savunma hazırlıyorsun Atıf efendi” hitabı üzerine uyanır ve savunmasını yırtar.

İşte bu milleti yoğuran mayanın temelinde böylesine iman bağları vardır. Atıf hocamız bize şunu öğretmiştir.

“Allah istemedikçe kuldan imanını kimse alamaz, hüküm O’nundur.” El fatiha.

 

Hüseyin Öztürk / Yeni Akit

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...