Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sark

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç

Recommended Posts

Geçtiğimiz çarşamba vefatının 7. devriyesi olan, İslam Mücahidlerimizden Aliya İzzetbegoviç'i üstadseverler olarak bizler de yâd etmeyi bir vefa borcu biliriz.. Evvela kendisi hakkında malumatları arz edelim, istifadenize..

 

 

BİLGE İNSAN ALİYA İZZET BEGOVİÇ...

 

Aliya İzzetbagoviç, 8 Ağustos 1925 yılında Bosna-Hersek'in Şamaç kasabasında dünyaya geldi. Osmanlı ordusunda subay olan dedesi Aliya, 1868'de Belgrad'dan Şamac kasabasına tayini üzerine, burada toprak satın alarak yerleşti. Osmanlı Sultanı Abdulaziz döneminde bu bölgeye Sırpların baskılarından kaçan müslüman ailelerin yerleşmesi üzerine kasaba Aziziye adını aldı. Aziziye’nin daha sonraki yıllarda Hırvat milliyetçileri tarafından işgal edilmesi üzerine müslümanlar buradan göçe zorlandılar, Aliya’nın ailesi de 1927'de Saraybosna'ya yerleşti.

 

Dinî terbiyesini, önce ailesinden, özellikle de annesinden alan Aliya, mahalle camisindeki sabah namazlarını ve hocanın okuduğu Rahman suresini unutamadığını söylemekte, daha sonraki yıllarda ise Ali Mütevellic’in yazdığı “İslam Işığında” adlı eseri ile Osman Nuri Haciç’in “Hz. Muhammed ve Kur’an” isimli eserlerinin, İslam’ı anlamasında önemli rolünün olduğunu ifade etmektedir.

 

Bir yanda, Hırvat Ustaşalarının , diğer yandan Sırp Çetniklerinin saldırıları karşısında Müslüman Boşnak halkı, her şeylerini bırakıp belli bölgelere çekilmişti. Müslüman Boşnak halkının varlığını korumak amacıyla II. Dünya Savaşından önce, Boşnak, Arnavut ve diğer Balkan müslümanları tarafından kurulan 'Mladi Muslimani' ‘Genç Müslümanlar Teşkilatı’ kısa zamanda Avrupa’da örgütlenmeyi başardı.

 

Ortaöğrenimini Saraybosna’da tamamlayan Aliya, henüz 16 yaşındayken, yani II. Dünya Savaşı sırasında “Genç Müslümanlar Teşkilatı”ne üye oldu. Belgrad Üniversitesi'ne devam eden ve teşkilatın önde gelenlerinden Tarık Muftiç, Esad Karadozoviç, Nusret Başagiç ve Emin Granov'la tanıştı. Aliya, Almanya'nın yardımıyla 1941'de kurulan Bağımsız Hırvat Devleti'nin işgali altında bulunan Saraybosna'da 1943'te liseyi bitirdi.

 

Hırvatların Aliya’yı askere almak istemesi üzerine Saraybosna'dan Gradaçac'a kaçtı. O zaman kuzeydoğu Bosna'nın bir kısmını Müslüman milisler, diğer bir kısmını Sırp Çetnikler kontrol altında tutuyordu.

 

1945'te Partizanlar (Tito'nun ordusu) Saraybosna'ya hakim olunca Aliya Saraybosna'ya geri döndü. Sırplar tarafından zorla askere alındı. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, henüz askerliği bitmeden 1 Mart 1946'da tutuklandı. İddianame'de Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi olmak, Tito'nun fikirlerini eleştirmek ve onun fikirlerini devletleştirmek isteyen savaşcı önderler kabul edilen Partizanlar'a karşı muhalefet oluşturmak ve Sovyet karşıtı gizli propaganda yapmak gibi iddialar yer almıştı. 1946 -1949 yılları arasında Zenitsa, Stolac, Bele Cezaevi’da yattı.

 

Hitler ile işbirliği yapan Hırvat Ustaşa'ları ile Sırp milliyetçiliğini temel esas alan Draja Mihailoviç önderliğindeki Çetniklere karşı elde edilen zaferden sonra devletini kuran Josef Broz Tito Yugoslavya toprakları içindeki müslüman nüfusun varlığından korkuyordu. Müslümanları yeni rejim içinde eritmeyi hedefleyen Tito, bu görüşe engel olan tüm teşkilatları yasaklamış ve üyelerinin mahkum edilmesini emretmişti. Başlatılan bu kampanya sonucu cezaevleri müslümanlarla doldu. Mladi Muslimanií (Genç Müslümanlar Teşkilatı) öncüsü çok sayıda kişi ağır cezalara çarptırıldı.

 

Aliya’da İslamcılık suçlamasıyla 1949 yılında beş yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıktıktan sonra, hukuk, ziraat, sanat ve bilim konularında eğitim gördü. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı. “Genç Müslümanlar” teşkilatında aldıkları karar doğrultusunda, dinî eğitim almaya başlayan Aliya İzzetbegoviç, Yugoslavya’da yayınlanan birçok dergi ve gazetenin yanısıra, İslam dünyasında da yazılar neşretti.

 

Bütün dünyada büyük bir yankı uyandıran en önemli eserleri 1970 yılında kaleme aldığı ve dünya Müslümanlarını dirilişe ve direnişe çağıran “İslam Manifestosu” ile büyük kısmını cezaevinde yazdığı ve 1980 yılında tamamladığı “Doğu ile Batı Arasında İslam” adlı kitaplarıdır. İslamı ve mücadele şuurunu Mevdudi, Seyyit Kutup, Hasan El Benna ve Fazlurrahman gibi âlimlerin kitaplarından edindiğini belirten İzzetbegoviç'in entellektüel birikiminin zenginliğini ve derinliğini "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı eserinde görülmektedir.

 

Ağustos 1983’te “İslam Manifestosu” kitabı delil gösterilerek birçok müslüman aydınla birlikte tutuklandı ve Mladi Müslümani örgütü yeniden örgütlemek suçlamasıyla 14 yıl hapse çarptırıldı. Önce 12, arkasından 9 yıla indirilen cezası, 1987’de, ‘yaptığının hatalı olduğunu söylemesi’ neticesinde çıkarılacağı ifade edilmesine rağmen bu teklifi şiddetle reddetti. 1988’de ise uluslararası baskının da etkisiyle ve Yugoslavya`nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu.

 

1989’da, doğu blokunun dağıldığı yıl hapisten çıktı. Henüz hapisteyken komünist bloğun dağılacağını ifade eden Aliya, yakın arkadaşlarıyla beraber bu durumun kritiğini yapmıştı, nitekim çıktıktan bir müddet sonra Mart 1990 yılında sanatçı arkadaşı Saffet İseviç ismini koyduğu “Demokratik Hareket Partisi - Stranka Demokratske Akcije” SDA’yı kurdular. Oybirliği ile ilk başkanı seçilen Aliya, ölünceye dek genel başkan olarak kaldı. SDA Yugoslavya tarihinde en hızlı örgütlenen parti oldu.

 

Henüz Boşnak, Sırp ve Hırvat ayrılığı olmamışken, Yugoslavya'da yüz küsur parti vardı. SDA’nın kazandığı zaferler sayesinde İslam yeniden hayat bulmaya başladı. İlk seçimde oyların % 33'ünü alarak 130 sandalyeli parlamentoda 42 Milletvekilliği kazandı. Bu Müslüman Boşnak halkının ilk demokrasi zaferi oldu. Kısacası yok edilmek istenen bir halkın kimliğini ayağa kalktı.

 

1990 yılında İslam Manifestosu`nu yeniden bastırdı. Bu kitap İzzetbegoviç`in İslâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu. (6 cumhuriyet)

 

 

 

1991’de dağılma sürecine giren Yugoslavya’da Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya parlamentoları bağımsızlıkları resmen ilan ettiler. Bunun ardından, bir zamanlar devletin ortak ordusu olan “Yugoslavya Halk Ordusu” (JNA) kısa sürede Sırp ordusuna dönüşerek önce 27 Haziran’da Slovenya’ya, sonra da Hırvatistan’a saldırdı.

3 Mart 1992 gerçekleşen referandumun sonuçlarından yola çıkılarak, Bosna-Hersek’in bağımsızlığı ilan edildi. Söz konusu referandum Bosnalı Sırplar tarafından boykot edilmişti.

6 Nisan 1992 Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Aynı gün Bosna Savaşı başladı.

 

20. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın ortasında, Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç’in desteği ile sözde Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan eski bir psikiyatri doktoru Radovan Karadziç ve General Ratko Miladiç'in öncülüğünde Bosna Hersek’teki etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar uluslar arası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler.

 

Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenica’yı ele geçirmek maksadıyla bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler. BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenica, 1995 yılının yaz ayında II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu katliamının kurbanı oldu.

 

Boşnak halkı 6 Nisan 1992 tarihinden 14 Eylül 1995 tarihine kadar sürmüş olan savaşta 200 bin şehid vererek ve yurtlarından kopan 2 milyon mülteci insana rağmen özgürlüklerine kavuştular. ABD'nin Dayton kentinde parafe edilen ve Paris'te imzalanan anlaşmayla 4 yıl süren savaş resmen bitmiş olsada Bosna Hersek'te normal hayata dönüş kolay değildi.

 

İzzetbegoviç, savaşın ardından, Bosna-Hersek'in Yugoslavya'dan bağımsızlığını kazanmasında büyük bir rol üstlenmiş ve Batı dünyası ile İslam ülkelerinin desteğini kazanmıştı. Kasım 1990'da ikinci tur seçimlerde yüzde 44 oyla Bosna-Hersek'in ilk devlet başkanı seçilen İzzetbegoviç, bu görevi 2000 yılındaki üçlü devlet başkanlığı dönemine kadar sürdürdü.

 

Müslüman Boşnak, Hırvat ve Sırplardan oluşan taraflar kadar Dayton antlaşmasına imza koyan garantör ülkeler de, seçimin sonucunu merak ediyorlardı. 14 Eylül 1996'daki seçimlerde 24 ayrı parti ve bağımsızlarla birlikte 3398 aday yarıştı. En çok oyu toplayan Aliya ikinci defa Cumhurbaşkanı seçildi. Sırp ve Hırvatlar tarafından bölgeden kovulmak istenen müslümanlar verdikleri onurlu direniş sonunda hem bu bölgede kalmayı hem ülke yönetimini yeniden ele geçirmeyi başardılar.

Aliya 1998'e kadar Cumhurbaşkanlığı yaptı. 13-14 Eylül 1998'da yapılan Devlet Başkanlığı seçiminde Aliya'nın şahsında müslüman Boşnak halkı bu zaferi yenilemiş oldu. Özgür ve Demokrat Bosna Hersek adı altında SDA (Demokratik Eylem Partisi), ZABİH (Herşey Bosna İçin Partisi) ve LP (Liberal Parti)'den oluşan seçim koalisyonu Aliya'yı Devlet Başkanlığına aday gösterdi. Aliya Bosna Hersek Cumhurbaşkanlık Konseyi Başkanlığına seçildi. Sırp aday Zivko Radişik ve Hırvat aday Ante Yelaviç, Aliya'ya yardımcı olarak seçildiler. Böylece Aliya, halkı tarafından kabul bulmuş karizmatik lider olduğunu bir kere daha isbatlamış oldu.

 

İzzetbegoviç daha önce yaptığı açıklamalarda istifa gerekçesinin sadece sağlık sorunları olmadığını, Avrupa'nın kurduğu Bosna yönetiminin Müslümanlar'a baskı uyguladığını ve kabul edilemeyecekleri tavizlere zorladığını dile getirmişti.

 

Cesaret ve kararlılığıyla hemen herkesin dikkatini üzerinde toplayan İzzetbegoviç, bütün baskılara rağmen boyun eğmeyen ve inandığını hiç çekinmeden her yerde savunan bir insandı. İslamî kimliğini her zaman ve mekanda sergilemekten çekinmeyen, inancından taviz vermeyen bir şahsiyet idi. Bu tavrını mahkemelerde yargıçlara karşı olduğu gibi birçok uluslararası kurum ve kuruluşların düzenlediği toplantılarda da ortaya koymuştur.

 

Evet, o genç yaşta başlattığı mücadelesini, asimile edilmek istenen milletini, İslam kültürüyle ayağa kaldırmaya çalıştı. Bu yüzyılın başlarında Hind yarım kıtasında nasıl Muhammed İkbal Doğu İslamı'nın derin ve şiirsel bir soluğu oldu ise, onun gibi aynı yüzyılın sonlarında İzzetbegoviç de Batı İslamı'nın soluğu olmaya aday bilge bir kişiliktir. İzzetbegoviç yakın tarihimizin en önemli ve seçkin Müslüman bilge düşünürlerinden biridir.

Mütevazı, ama onurlu bir kişiliği vardı. Eleştiriye açıktı. Hayatı boyunca, Allah’a ve İslam’a göre şekillenen şahsiyetiyle, kendine olan güveniyle hep dik durmuştu.

Aliya, mücadelesi ve siyasi kararlılığı nedeniyle tüm Müslümanların kalbinde taht kurmuştu.

 

 

 

Aliya, SDA'nın Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasında şunları söylüyordu: "Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım."

 

“Çektiğimiz zulümleri imanımızla göğüsledik”, “Hayat kısa değil, ben onu uzun buluyorum.” diyen, İslam dünyası için bir model lider olan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, 78 yaşında Saraybosna hastanesinde 19 Ekim 2003’te vefat etti.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olark bakılmalıdır."

 

Aliya İzzetbegoviç

 

"Bir İslam Cumhuriyeti kurmanın peşinde değilim; ancak -hoşlansınlar veya hoşlanmasınlar- dünyanın bu parçasında İslâm'ın kurtulmasını istiyorum

 

"Size sadece neyi arzuladığımı ve ne için mücadele edeceğimi söyleyebilirim. O da, içerisinde herkesin arzuladığı ve inandığı biçimde Tanrı'ya ibadet edebildiği bölünmez bir şehirdir. "

 

Vecernje Novine, Saraybosna, 15 Ekim 1994

 

 

 

Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz,size asla intikam peşinden koşun demiyorum ama yapılanlarıda asla unutmayın!

 

 

"Ben bir müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”

 

 

"Bizler insan olmaya ve insan kalmaya çalıştık ve başarılı olduk. Ancak bunu onlardan(sırplardan) dolayı yapmadığımızın altını çizmeliyim. Kendimizden dolayı insan kalmaya çalıştık, onlardan dolayı değil. Onlara hiçbirşey borçlu değiliz. İnsan olmak ve insan kalmak, Allaha ve kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Onlara karşı değil."

 

 

"Hiçkimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın."

 

 

"HER ŞEYE KADİR OLAN ALLAH'A ANDOLSUN Kİ KÖLE OLMAYACAĞIZ"

 

 

Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa, onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”

 

 

Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna'nın özünü de zedeliyor

 

 

"Ey teslimiyet, senin adın İslam'dır!"

 

 

Kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olark bakılmalıdır."

 

Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.

 

 

Hukuk benim için sadece meslek değil inancım, yaşam tercihim ve hayat felsefem.

 

 

Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.

 

 

"Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın."

(Aliya'nın SDA'nın Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasından)

 

 

Neden sık sık İslâma vurgu yaptığı sorularına şöyle cevap vermiştir..

 

"Boşnakları Boşnak yapan; Sırplardan, Hırvatlardan ayıran dinidir. O olmazsa biz de olmayız"

 

Savaşın devam ettiği yıllarda havanın sisli olduğu bir kış günü cuma namazını kılmak için Gazi Hüsrev Bey camiine gider. Bombardımana rağmen cami tıklım tıklım doludur. Aliya görününce İmam hutbeyi durdurur, ön saflardan ayağa kalkanlar kendisine yer vermek isterler. Ancak Aliya kişiliği yansıtan şu sözleri söyler; "Burası Allah'ın evidir. Burada farklılık olmaz.. Allah katında en üstün olan, takva sahibi olandır. Camide herkes bulduğu yere oturur. Ben burada oturacağım. Bilmiyoruz, belki hepimiz çiğnenecek, öleceğiz; ama, İslam'ı inşallah çiğnetmeyeceğiz.. Hocam lütfen hutbeyi tamamlayın!

 

 

Bir gün sokakta top mermileri düşer ve yerde yatmakta olan kadın "Başkanım toplar düşüyor ve siz hala yürüyorsunuz" der. Aliya bu çok düşünülmüş ve uzun yürüyüştür diyerek yürüyüşünü sürdürür.

 

 

Milliyetçilik Üzerine

 

Bilgisiz kimselerin zihinlerinde kargasa yaratmak icin basvurulacak ilk ve en etkili yol, milli olanla milliyetci olan arasindaki farki gozden kacirmaktir. Aslinda bu fark bazen sevgi ve nefret arasindaki fark kadar buyuk olabilir.

 

Milli duygulari olan bir insan, kendi halkini sever, onlarin kusurlarini da erdemlerini de kendi ustunde tasir, o halka aittir. Bir milliyetci ise kendi halkini sevmekten cok baskalarindan nefret eder, daha da onemlisi, uygulamada, baskalarinin mulku olan seyi ister. Baskalarina ait farkliliklari bogar, hosgorusuzdur, fiziksel baski uygular. Kendisine ait olani savunmaz, kendisine ait olmayani da ister. Asiri milliyetciligin ozunde Tanri’ya inanc yoktur. Dunyanin butun buyuk dinleri su basit hakikati ogretmeye calisir (ve butun hakikatler basittir): Sana yapilmasini istemedigin seyi sen de baskasina yapma. Ya da oyle hareket et ki, davranislarin herkes icin gecerli olsun; ne sana gore degissin ne de baskalarina gore…

 

Aliya Izzetbegovic (Dnevni Avaz, 8 Nisan 1999)

 

 

İlerlemiş yaşıma rağmen, ümit ediyorum ki, halkımın özgürlüğe ve kurtuluşa ulaştığını görecek kadar yaşayacağım. 70 yaşındayım ve önümüzde daha uzunca bir yol var. Kişiler ölür, halklar yaşar. Mücadelemiz bana bağlı değildir. Önemli olan da bu! Sancağı binlerce insan taşıyor...”

Share this post


Link to post
Share on other sites

İSTANBUL'U MERKEZ OLARAK GÖRDÜ

 

Aliya'nın her zaman İstanbul'u merkez olarak kabul ettiğini anlatan Yalsızuçanlar, şunları söyledi: "Yanlış hatırlamıyorsam Bürüksel'de bir toplantının akabinde Aliya iyice bunalmıştı. Toplantının sonunda gazeteciler Aliya'nın yanına gidiyorlar ve onu sıkıştıran bazı sorular soruyorlar. Her şeyin adeta bittiği bir zamanda gazetecilerin, 'şimdi ne yapacaksınız' sorusuna, 'şimdi ben İstanbul'a gidiyorum' diyerek, İstanbul'a verdiği önemi göstermiştir. Gerçi o zaman Allah selamet versin dönemin başbakanı Süleyman Demirel, İstanbul'a gelen Aliya ile görüşmemişti. Fakat rahmetli Turgut Özal'ın bu konuda çok duyarlı olduğunu söylememiz gerekiyor. Aliya bir sözünde şöyle diyor: "Bu dünyada mücadele vererek, ızdırap çeken büyük trajik şahsiyetleri mağlup değil galip sayabildiğimiz için bir dünyanın hakikati daha aşikar görünmez mi? Çünkü ahlak ne faydacıdır ne de insana bir çıkar sağlar. Çoğu zaman ahlak rasyonel olan değildir. İşte Aliya ahlakı, menfaate ve faydaya feda etmeyen bir şahsiyettir."

 

Yazar İsmail Kılıçarslan da Aliya İzzetbegoviç'in tek başına bir şahsiyet olmadığını belirterek, "Biz Aliya'nın ardındaki medeniyeti görmezden gelirsek, Aliya'yı sadece Che Guevara ve Fidel Castro gibi kahramanlaştırmış oluruz ki bunu Aliya da istemez. Bu yüzden Aliya'yı anlarken, doğduğu büyüdüğü ortamı iyi bilmemiz, içindeki bulunduğu kültür ve medeniyetin izlerini tanımamız gerekli. Yani Aliya biraz Mostar Köprüsü, biraz Bosna'daki dergahlar, biraz Sinan Ağa Tekkesi, biraz baş çarşıdaki sebil çeşmesidir" dedi.

 

Aliya'yı tek başına bir adam olarak değerlendirmenin son derece yanlış olduğunu anlatan Kılıçarslan, sözlerini şöyle tamamladı: "Aliya İzzetbegoviç koca bir medeniyet yeti'ştirmiştir. 'Mahallemizin imamının okuduğu rahman suresinin tınıları kulağımdaydı. Ben böyle bir çocukluk geçirdim' diyen bir şahsiyetten bahsediyoruz. Asla batıya hayranlık duyarak yetişmiş bir adam değil, batının içinden doğuyu anlamış bir adam. O yüzden kafası çok berrak, çok net. Kumandanlık yaparken de, nükleer fizikten bahsederken de, cemaate namaz kıldırırken de her zaman bu netliğini muhafaza etmiş birisidir."

 

Dipnot: Bosna Hersek'in efsanevi lideri Aliya İzzetbegoviç, ölümünün 7. yıldönümünün Sakarya Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği programa iştirak eden konuşmacıların tebliğlerinden iktibastır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

BAŞINI HEP DİK TUT

 

PORUKA SEBİ

başını hep dik tut

yıldızlar altından geçmemiz gerek

hangi yolu seçersen seç

sonunda ölüm var

ve her şey bitecek

ve sen de öleceksin

bu dünya da ölecek

bu yüzden başını hep dik tut

 

şiirin orjinali : dnevni avaz

Çeviri :Emira Albayrak

 

dipnot:2001 yılında hastanede yatarken bu şiiri yazmıştır. Oğlu Bakir'in yatağında bulmuştur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun; hatırlattığınız ve bir Fatiha okumamıza sebep olduğunuz için. Bilge Kral'ın İslam, adalet, kin, savaş, adalet ve özgürlükle alakalı düşüncelerini okuduğumda kendime kızdım ama mensubu olduğumuz bu dinin/medeniyetin ve bu dine/medeniyete teslim olanların büyüklüğüne sevindim, hamdolsun.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Anma gecesinde Yazar Sadık Yalsızuçanlar'ın Merhum Aliya hakkında dile getirdiği şu anısını hassaten zikretmek istiyorum.

 

Aliya günlerdir hastahanede tabiri caizse ölüm döşeğindedir. Sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan kendilerini ziyaret ederler. Gayet samimi bir mukabelenin ardından şu sözleri başbakanımıza ithaf ederler; ''Ölüyorum. Ama gözüm asla arkada kalmayacak. Sizin devletinizin bugunün İslam alemi için çok şey arz ettiğini biliyorum. Bosna'yı evel Allah sozra size emanet ediyorum!''

Share this post


Link to post
Share on other sites
Anma gecesinde Yazar Sadık Yalsızuçanlar'ın Merhum Aliya hakkında dile getirdiği şu anısını hassaten zikretmek istiyorum.

 

Aliya günlerdir hastahanede tabiri caizse ölüm döşeğindedir. Sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan kendilerini ziyaret ederler. Gayet samimi bir mukabelenin ardından şu sözleri başbakanımıza ithaf ederler; ''Ölüyorum. Ama gözüm asla arkada kalmayacak. Sizin devletinizin bugunün İslam alemi için çok şey arz ettiğini biliyorum. Bosna'yı evel Allah sozra size emanet ediyorum!''

 

Evet bu olayin oncesinde yanlis hatirlamiyorsam bill clinton da ziyaretine gitmis fakat Aliya Izzetbegovic tarafindan reddedilerek odasina alinmamis.

 

Ayrica Rahmetli Turgut Ozal Bosna savasi esnasinda hirvatistana 2 milyon dolar rusvet vererek hirvat sinirlarindan Bosna'daki mucahidlere silah, techizat yardimi yapmis ve bu vesileyle sirp gucleri geri puskurtulmustur.

Adi birlesmis milletler, Muslumanlarin toparlanisini gordukten sonra ateskes emri verip dunyada gorulmemis bir sistemle Bosna nufusunun fazla oldugu topraklarin 3 devlet baskaniyla yonetilmesine karar vermistir.

Bosna' da Muslumanlarin katledilmesi senelerce surerken, mezhep farkliliklari neticesinde ayrilan diger hristiyan yugoslav ulkeri arasindaki savaslar birer, ikiser hafta sonrasinda birlesmis milletler tarafindan sonlandirilmistir.

sirplar savas esnasinda ruslar icin av partileri duzenlemis. Kafir tek millet...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hapisteyken yazdığı eser; "Doğu ve Batı Arasında İslam". Eminim süper eserdir, kütüphanemde okunmayı bekliyor.. Aliya da islami dirilişin önderlerinden. Ben bu abide şahsiyetlerin hepsine topyekun hayranım.

 

Bakınıyorum da hep mazinin kahramanlarını yad eder olduk. Günümüzdeki ruhlardan ne haber?

Share this post


Link to post
Share on other sites

ozgurluge-kacisim-big-1-1.jpg

 

 

Aliya İzzet Begoviç… Yüzyılımızın yetiştirdiği, yüzyılımızda yetişen büyük düşünce ve siyaset adamı. Kendini teori ve teoremlere teslim etmeyen… Düşüncenin fildişi kulelerinden dünyaya kibirle bakmayan… Pratik siyasetin içinde yitip gitmeyen… Siyasetin menfaat ve çıkar ilişkileriyle dönen çarkına kendini kaptırmayan… Teorinin ve pratiğin kusursuz bileşkesini, denklemini kurabilmeyi başarabilen…

Biz O’nu her ne kadar doksanlı yıllarda, Bosna’nın özgürlük mücadelesinde tanımış olsak da o, hayatının her döneminde hem düşünsel hem de siyasi bütün gelişmelerin içinde yer aldı. Bir anda ortaya çıkmış biri değildir. Lise yıllarında arkadaşlarıyla “Müslüman Gençler Kulübü”nü kurdu. İleriki yıllarda İslamcı çalışmalarından dolayı Yugoslav rejiminin gazabına uğradı. Yirmi dört yaşında İslamcı mücadelesi dolayısıyla beş yıl hapse mahkûm edildi.

Kırk beş yaşlarında İslam Manifestosu kitabını yayınladı. Yeniden on dört yıl hapse mahkûm edildi. Doğu Batı Arasında İslam adıyla enfes bir kitap yazdı bu arada. Komünist rejimin çökmeye başlamasıyla birlikte hapisten çıktı ve Demokratik Eylem Partisi’ni kurdu. 5 Aralık 1990’da girdikleri ilk seçimi kazanarak Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı oldu. Sonrası zaten hepimizce malum. Bağımsızlığını kazanan Bosna Hersek’e karşı Sırpların katliamı ve modern dünyanın seyirci olması…ozgurluge-kacisim-big-1.jpg

Özgürlüğe Kaçışım aforizmalardan meydana gelmiş gibidir

Hayatının her dönemi zorlu şartlarda geçen Aliya İzzet Begoviç, hiçbir zaman düşünmekten ve yazmaktan vazgeçmemiştir. En çetrefilli, en zor meseleleri çözerken bile bir an olsun ilmî ve insanî değerlerden uzaklaşmamıştır. Her zaman bilgeliğin engin, aydınlık ufuklarından bakmıştır.

Aliya’nın hapishanede yazdığı, adeta onun şifrelerini çözmeye yarayan kitabı Özgürlüğe Kaçışım, anlattığımız siyasi ve düşünsel ortamın imbiğinden süzülüp gelmiştir. Çok zor şartlar altında vücuda gelmiş bir kitaptır söz konusu edilen. Hapishanede okumak yasak olmasına rağmen Aliya değişik kitaplardan günde otuz kırk sayfa okumakta ve bunları not almaktadır. Bu notlardan on üç tane defter oluşmuştur. Defterleri dışarı çıkan bir mahkûma vermiş. Daha sonra bu notlar Özgürlüğe Kaçışım adıyla kitaplaştırılmış.

Kitap tek bir konudan bahsetmez. Okuma notlarından oluştuğundan savruk ve kopuk gelebilir. Aynı zamanda hapishanede konuşması yasak bir mahkûmun yoğun düşünce atmosferini yansıtır. Kitap, aforizmalardan meydana gelmiş gibidir. Hayat, varlık, sanat, din, felsefe… İnsani haller: İhtiyarlık, aşk, ayrılık, ölüm, gurur, servet, ideal, resim… Kitapta mülahaza edilen konulardır. Bunların yanında siyasi, kültürel, sosyal, psikolojik, iktisadi etütler de yer alır. Aliya’nın şu sözü bile kitabın değerini anlamak açısından yeterlidir: “En kötü kombinasyon, boş bir ruh ile dolu bir midedir.”

Aliya’nın okuma serüveni de kitapta yer alıyor

Özgürlüğe Kaçışım, Aliya’nın duygusal dünyasını da bize açtığı bir kitaptır. Oğluyla ve kızıyla mektuplaşmaları… Onlardan mektup gelmediğinde içine düştüğü ruh hali… Onlarla haberleşmenin zorlukları karşısında yaşadıkları. Bütün bunlar ayrıca değerlendirilebilir.

Bir düşünce ve siyaset adamının sanata, müziğe, resme verdiği önemi de satır aralarından yakalayabiliriz. Aliya tek boyutlu bir insan değildir. Doğuyu ve Batıyı layıkıyla okumuş ve çözümlemiştir. O, kuru metinlere hapsolmuş bir düşünceden hazzetmez. Canlı, insanın, hayatın içinde olan bir düşüncedir onun murat ettiği.

Kitapta dikkati çeken en önemli olgulardan biri de Aliya’nın çok geniş bir yelpazeye sahip okuma serüvenidir. Şaşırıp kalabileceğimiz denli bir renktedir. Bir yanda Şark klasikleri, öbür yanda Batı Klasikleri. Şairler, felsefeciler, hukukçular, teologlar… Bunların hepsine atıfta bulunur. Konuyu derinleştirir. Shakspeare bir yanda, Sadi-i Şiraz öbür yanda. Emmanuel Kant, İbn Sina, Ortega Y. Gasset, Kierkegard, İbn Haldun, Max Weber, İbn Rüşd, Karl Marks, Engels, İmam-ı Azam, Dostoyevski, Tolstoy, İbn Hazm, İmam Gazali, Fazlurrahman, Muhammed İkbal, B. Russel, Nietczhe, J. P. Sartre, Heidegger, Adam Smith, Emile Zola, Gunter Grass, Ziya 7677-1.jpgGökalp, Newton, Darwin, Freud, Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Ernest Gellner… Liste gittikçe uzar. Bütün bunlara ilaveten İncil, Tevrat, Kur’an-ı Kerim ve Doğu’ya ait kadim metinler…

Aliya hapishanede hangi kitapları okudu?

Dikkate şayan bir durum daha var ki O, bir meseleye bakarken o meseleyle ilgili bütün literatüre neredeyse hâkimdir. Geçmişte yazılanlar ve yeniler… Konfüçyüs, Sokrates, Gandhi, Martin Buber, Thomas More, Platon, Bacon, Campanella, Saint-Simon… Ayrıca bir felsefî konuyu açıklarken bir bakmışız ki bir romandan bir pasaj, bir şiirden bir mısra… Bu kadar geniş perspektife rağmen düşüncesinin ayaklarını bastığı yeri, merkezi kaybetmemesi büyük bir başarıdır.

Özgürlüğe Kaçışım kitabından anladığımıza göre Dostoyevski ve Tolstoy’un bütün külliyatı, Bergson’dan Yaratıcı Evrim kitabı, Kant’tan Saf Aklın Eleştirisi, Spengler’den Batı’nın Çöküşü, Hegel’den Hukuk Felsefesi ve Ruhun Fenomolojisi, Shakespeare’den Kral Lear, Venedik Taciri ve Romeo ve Julyet, Herman Hesse’den Boncuk Oyunu, C. Dickens’den David Copperfield, Henrik İbsen’den Brand, Kierkegard’dan Korku ve Titreme, Knut Hamsun’dan Açlık, Huxley’den Cesur Yeni Dünya, Makyavelli’den Hükümdar ve Floransa Tarihi, Erich Fromm’dan Özgürlükten Kaçışım, Aristo’dan Metafizik, Thomas Mann’dan Tonio Kröger, Adorno’dan Sanatta Sosyal Olan, Taberî’den Nebiler Hükümdarlar, İbn Nedim’den Kitab’ül-Fihrist, İbn Tufeyl’den Hayy Bin Yakzan, Muhammed İkbal’den İslam’da Dini Düşüncenin İhyası, H. Marcuse’den End Of Utopia, Andre Gorz’dan Proleteryaya Elveda, Ernest Gellner’den Uluslar ve Ulusçuluk, Karl Mear Schildern’den Soyguncular, Adam Smith’ten Wealth Of Natıons kitapları Aliya’nın zindan zamanlarında okuduklarındandır.

Aliya İzzetbegoviç dendiğinde sıradan bir siyasetçi, düşünür ya da devlet adamından bahsetmeyiz. Alabildiğine derin bir kavrayış, tecessüs, ahlak, azim ve analitik düşünceden bahsederiz. Düşüncenin burçlarında dalgalanan bir bayrak, aynı zamanda gerektiğinde halkıyla omuz omuza, kol kola düşmana sallanan bir yumruk olur.

 

Muaz Ergü

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnşallah ölmez sağ çıkarsak ikinci eğitim dönemimizde Borna Hersek ve Merhum Aliya üzerine bir pogram çalışmamız olacak, Doğu ve Batı Arasında islam eserinin de kritiğini yapacağız.

 

Özgürlüğe Kaçısım eserini de edinmek lazım elbet. Üstte de demişim, bu sefer başladım ama öyle bir bilgi birikimi var ki satırları yakalamam mümkün olmadı, ben de bıraktım. Alıntı yaptığım yazıddan da anlamış bulunmaktayım ki anlamam için Bilge Kral'ı daha çok kitap devirmeliyim. Ben böyle islami kimliğiyle önde olup, her dalda at koşturan ve daha mühimi hakkını veren insanların ayak tozu olsam şereftir diyorum.

 

Bakıyorum da kendime ehh sıkı bir okuyucu sayılırım da adam lisede teşkilat kurmuş, kendime bakıyorum hala kendi içimde oku-not et-konuş üçlemesini aşamamışım.

 

Taşlar eksik taş, hani dağınık olsa koyacak yerini bulamasam neyse, taş eksik. Bu meseledir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...