Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Kalemdar

Kur'an Meali Allah Kelamı Değildir !

Recommended Posts

‘Kur’an okumayın demiyorum; meal okumayın diyorum’ diyen Dr. Ebubekir Sifil, önemli noktalara dikkat çekiyor…

Eskiden meal mi vardı?

‘Meal okunmasın diyorsunuz. Kur'an'ı anlamak için yerküredeki insanlar ne yapsın?’ yönünde sıklaşan sorulara Dr. Ebubekir Sifil, açık ve net cevaplar getirmiş.

 

Konuyu önemsiyor ve Darulhikme’de yayınlanan uzun yazısının bir kısmını paylaşıyoruz:

 

Niye Elmalılı okumuyorsunuz?

“Biz insanları "Kur'an okumaktan" değil, "meal okumaktan" sakındırıyoruz. "Kur'an okumak" ile "meal okumak" arasındaki fark, "Kur'an" ile "meal" arasındaki farktan kaynaklanıyor. Meal okuyan kişi, aslında Kur'an'ı değil, meal yazarının Kur'an'dan anlayıp aktardığı şeyi okuyor. Mesele sadece bu değil. En az bunun kadar iki önemli nokta daha var: Meal olgusunun sınırlı imkânları ve en önemlisi de meal üzerine din tasavvuru inşa etme hastalığı.

 

Şimdi soralım: Meal okuma eylemini ısrarla savunan kardeşlerimizin büyük bir yekûnu niçin Elmalılı, Ö. N. Bilmen veya H. B. Çantay merhumlar adına neşredilen mealleri değil de "yenilik" ve "farklılık" iddiasındaki meal yazarlarının çalışmalarını tercih ediyor?

 

Meselemizin bu sorunun cevabıyla hayatî bir bağlantısı var. Var, zira insanımızın büyük bir çoğunluğu ne yazık ki meal üzerinden "farklı din anlayışları"nın muhatabı kılınıyor. Türlü çeşit bid'at görüş ve yaklaşımlar insanımıza "meal çalışması" örtüsü altında servis ediliyor. İnsanımız da "Kur'an'ın gereği" zannederek meal yazarlarının (tabii ki hepsini kasdetmiyorum) bid'at düşünce ve yaklaşımlarını benimseyip itikat ediniyor.

Meal "Allah kelamı" değildir

 

Biz insanlara "Meal okumayın, şunu okuyun" derken Allah kelamının yerine başka bir şeyi ikame ediyor değiliz. Zira her şeyden önce meal "Allah kelamı" değildir. Hatta şunu söyleyelim: Arapça yazılmış bir tefsir için dahi "Kur'an'ın Arapça'ya tercüme edilmesidir" diyebiliriz, ancak açıklanarak, şerh, beyan ve tefsir edilerek...

 

Kur'an'la aramızdaki fıtrî bağ, onu bir "entelektüel bilgi nesnesi" olarak görmemize engel olmalı. Biz onu okurken -Efendimiz (s.a.v)'in tavsiye ve talimatı gereği- ağlayabilmeli, ağlayamıyorsak dahi "ağlar gibi" yapabilmeliyiz.

 

"Meal okumayın"ile"Kur'an'dan habersiz kalmayın" birbirinin aynısı değildir. Kur'an'dan haberdar olmak, ilahî hitabın muhtevasını mealde aramaya çalışmakla kaim değildir. Aksi takdirde şu sorunun cevabını vermekte acze düşeriz: "Bizden önceki nesiller "meal" olgusunu tanımadıkları halde Kur'an'la irtibatlarını nasıl canlı tuttu?" Onların Kur'an'ı anlamadığını, Kur'an'la irtibatsız yaşadığını söylemenin ciddiye alınır yanı olmadığına göre, bu noktada ciddi bir tefekküre ihtiyacımız var demektir.

 

Son olarak "illa meal okuyacağım" diyenlere tavsiyem, önce itikad ve amel planında sağlam bir altyapı edinsinler; kendilerini garantiye alsınlar. Bunun üstüne yapacakları meal okumalarında da "farklılık arayışı" olarak ifade ettiğim zihnî sürecin sahte cazibesine kapılmadan, amele ve ihlasa dönüştürebilecekleri pasajlara ağırlık versinler. Meali, entelektüel ukalalık tavrını beslemek için değil, ibret ve öğüt almak, kalp rikkatine ve ruh inceliğine ulaşmak için okusunlar. Ve elbette yanlarında mutlaka -muhtasar da olsa- bir tefsir bulundursunlar...”

 

 

Hakikaten eskiden insanlarımız sadece Kur’an’ı yüzünden okur, yine de akıllı uslu olurlardı. Şimdi onca mealden geçilmiyor ama akıllı müslüman parmakla gösterilecek kadar azaldı. Bu yaman çelişki uzmanları teyakkuza sevketmeli. Sifil Hoca, onlardan biri.

 

Sıkı takip etmek gerektiğini düşünüyoruz…

 

Elif Bilge Ceylan-HaberKültür.Net

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu tür hususlar gereksiz bence. Sadece Kur'an'ın Arapçasını okursak Allah'ın, Resulüne ve insanlığa emir ve yasaklarını öğrenemeyiz. Sadece tercüme okursak da Kur'an'ın asli dilindeki huşuyu, huzuru yakalayamayız. Meal konusuna gelince, mücedditler her asrın başında gelerek Kur'an'ın o çağa bakan ve çok kişinin göremediği hakikatleri sunarlar muhataplarına.... Kanımca burada asıl önemli husus, Mehmed Akif'in de dediği gibi Kur'an ölüye indirilmiş gibi hareket etme tavrında, yani Kur'an okumama yanlışlığındadır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

elbette değildir. Hatta çoğu yerde yanlış veya eksik manalı tercümelerden kaynaklanan bir sürü sıkıntı çıkıyor. Kelimelerin manasını orijinaliyle kavramak lazım ama malesef biz bu şansı kaybedeli çok oldu. Fakat gereğinden fazla kıymet vermeden mutlaka okumamız da lazım.Çünkü misal geçende bir tanesi ev abiliği yapan 3 tane Nurcu arkadaşla konuşurken hiçbirinin Müslüman bir kadının Hristiyan bir erkekle evlenemeyeceğini bilmediğini şaşkınlık içerinde fark ettim. Bu cehaletin sebebi doğru kitabıokumamak olarak düşünülebilir ama yine de bir kez olsun bir meal okusalardı bu bilgisizliklerinden kurtulurlardı.Nurcu örneğini karalamak için vermedim.Başka bir cemaate mensup başka bir kişi de bu basit konuda bilgisiz kalabilir,kalıyor. Yanlış anlaşılmasın. Severim ben Nurcuları :D

 

Bir de son zamanlarda orijinal metnin hemen bir satır altında üstteki kelimenin Türkçe'de karşılık geldiği kelimeyi gösteren mushaf baskıları hazırlıyorlar, bence onlardan bir tane alıp incelemek lazım, hem Arapça'ya vukufiyetimiz arttar hem de takıldığımız kelimeler üzerine daha derin araştırma yapma şansımız olur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

HZ.Kur'an-ı Azümüşşanı anlamak? Bu çetinler çetini soruyu ,bu sefiller sefili sözüm ona münekkitlik sıfatile kavramak aklı selimin karı değildir. Her şeyden önce İtikadi ve ameli hususlar kelam dairesinde bir noktaya kadar izah etmek mümkündür. Vaktile, Belh sultanı olan İbrahim Ethem Hazretleri Dünya ve kelam sultanlığından dervişliğe terfi edince çağdaşı olan ,İmam-ı Azam Ebu hanife'nin talebeleri ile ders halkasında iken yanından geçer. Büyük imam hemen yerinden kalkıp kendisine ihtimam ederek ; Buyrun efendim'' diye yerini gösterir , fakat eski sultan yeni dost oralı olmaz çeker gider. Bu durumu hayretler içerisinde gözleyen talebeler ; '' Aman hocam siz koca imam ,büyük müçtehid nasıl oluyor da bir avare dervişe bu kadar ihtimam gösteriyor yerinizi verebiliyorsunuz ? '' Büyük imam büyük cevabı vermekte gecikmiyor ; BİZ İŞİN DEDİKODUSİLE MEŞGULUZ O ZAT-I MUHTEREM BİZZATİHİ KENDİSİLE...

 

SELAM VE DUA İLE..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Vaktimin kısıtlı olmasından mütevellit an dahilinde site bazında kısamı kısa keşif sadedinde hem devr-i hemde seyr-i alem yaptıktan sonra gözüm bu başlığa ilişiverdi yorumlarda birbirinden fiyakalı faideli ve şifalı olmuş azizan kimi itibar edilir nitelikte kimide taltif edilmeye müsait hakikatı can damarından yakalamış nitelikte.

 

Sifil hocanın değinmek istediği velevki eğilmek istediği mesele şudur kıymetli yarenler .

Günümüzde alleme geçinen halkın pohpohlamasıyla yada tarafı etrafının gazlamasıyla hocalık alimlik kisvesine bürünen hakiki manada ehliyet sahibi olmadan torpille diplomayı eline geçirdikten sonra meal yazma cür'etini gösteren egosunu tatmin, insanların nezdinde belli bir makamı işgal, sevgilerini celb etmek, niyetine haiz aymazları işaret ediyor.Bu adamların meallerinin okunmasını istemiyor dolayısıyla cevaz vermiyor. Hoca doğru yapmamış mı? Hiç okunmasın demiyor muhterem.Siz olsanız o mevkide bu konuda cevaz verirmisiniz? ne münasebet.

 

Aynı mantaliteden yola çıkarak misyonerler müsteşrikler bu işe müthiş bir alaka gösteriyorlar. Öyle azimlilerki hafzalanız almaz yahu, idrakiniz dumura uğrar adamlar on cilt tefsir yazıyor bilindiği üzere tefsir yazmak için en az on ilimde selahiyet sahibi olmak luzümu vardır dokuzuncu cilde kadar başımızın tacı serlevhalarımız ehl-i sünnet vel cemaat alimlerinin şer-i şerifine uygun yazan misyoncuklar onuncu cilde zehirlerini zerk ediyorlar densizler külliyen kahrolsunlar bizde farkına varmaksızın alıp okuyoruz sonra safi âr-i gönüllerimiz bulanık bir hal alıyor.Gözlüğü buğulanan yada arabası ile yolda sür'atle giden bir aracın camının buğulanması gibi virajı alamazsa akıbetini siz tahayyül edin.

 

Son demlerde ahir zamana atıfda bulunuyor Meşayih-i Kiram şu asırda bidat safsata inkar riya kol geziyor buyuruyor her nane var bir Mürşid-i Kamilin, Allah dostunun eteğinden tutunmayan bu kuyunun içinden çıkamaz tepe taklak olur mazallah. Kuyu o kuyu ki dipsiz kuyu cehennemin gayyasına doğru seyr-ü sefer ederiz Rabbülalemin muhafaza buyursun.Teşbihde hata olmazmış, nasıl ki hastalanınca beden coğrafyasının hangi ülkesine hangi hain virüs girmiş bunu kestiremiyorsunuz ve işin ehli olan hazık doktarların kapılarına varıyorsunuz onlarda sizi muayene ettikten sonra birader sen şifayı kapmışın grip virüsü volta atıyor bedeninde haberin yok deyup ilacınızı perhizinizi veriyor ve sizi hastalıktan müberra kılıyor aynen Allah dostları kainatta olup bitenlere biiznillah Hak Teala Hz. tecellileri ile vakıflar ayağınızın hangi buz üzerinde kaydığını firasetiyle, sırrıyla müşahede eyleyip sıfır hata ile tespit ediyorlar dikkat buyurun tahmin değil tespit buyuruyorlar kumpasla ölçer gibi mikro milim hata yapmıyor mübarekler ve bir daha aynı delikten sokulmamanız için ebedi hayat reçetinizi elinize tutuşturuveriyorlar.Gassalın elindeki meyyit gibi teslim olunup reçeteyi uygulayan şifayab oluyor İnşallah-u Teala...

 

Demem o ki onlar fuzuli gelmediler masivaya İlay-ı Kelimetullah davasının yegane alemdarları olarak neşet ettiler burada vazife erleri onlar El ülemaü verasetül enbiya” sırrının tam sahibi bunlardır.”Ulemai ümmeti enbiyai beni israil” hadisinin delalet ettiği zatlarda bunlardır.Fırsattan istifade sermayey-i ömür tükenmezden evvel ya onları bulun yada bulamıyorsanız bulmak arzusu iştiyakı ile sinelerinizi dağlayın.Size kayıtsız kalmaları tasavvur dahi edilemez onları seven onlardan olur...

Bu forumdan nasıl olmuşta bugüne kadar gafil bulunmuşum veyl olsun bana tez elden tekrar döneceğim aranıza inşallah-u Teala Mevlay-ı Müteal zümre-i gafilinden eylemesin bizleri inşallah.

 

Fi Emanillah...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kur'an'ın Arapçası gibi Türkçesi de okunmalı, dileyen de mealleri okuyabilmeli... Sanırım sorun yok. Elbette her gelenin meal yazması doğru değil, hepsinin de müspet olduğunu söylemek de olası değil. Bugüne dek, yanılmıyorum herhalde, yüzbinlerce Kur'an Meali yazılmıştır. Kur'an'ın zahiri ve batıni anlamları da halk ile ulemaya göre anlam kazanır. Elmalılı ve Bediüzzaman'ın çağa bakan tespitleri de yabana atılmamalı. Yani Kur'an'ı, tercümesini ve mealini okumamız gerekir.

 

Tam da burada Kutsal kitabımızı ne denli okuyup yaşadığımız sorunsalı boy gösterir. Vesselam.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selef alimleri meal yazılmasına yanında arapça metninin bulunması şartıyla cevaz vermişler.ancak meal okumanın alışkanlık haline getirilmesinin ve kuran metni bulunmayan meal yazmanın şiddetle menedilmesi şartıyla.

 

"buna kalkışan ya zındıktır ya delidir.deli tedavi edilir zındık öldürülür" şeklinde fetva var.

 

 

günümüzde arka cebe konmak için hazırlanmış mealleri görünce ne diyeceğini şaşıyor insan.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli Sifil hocamız içimizdeki gizli özneyi bulmuş ve açıklamış. Evet ortalık meal kitaplarından geçilmiyor, herkez harıl harıl okuyor anlıyor ama anladığı halde ortada amel icresı sıfırın altında diyebiliriz. Birde buna mealin ne kadar sahih olduğu eklenince durum dahada içler acısı. Rabbim bizleri Ehl-i Sünnet çizgisi ve Sırat-i Müstakîm'den ayırmasın İnşa Allah (amin)

 

Kapandı kapanalı tekke ve zaviyeler bu millet birdahada iflah olmadı malesef..

 

İsmet paşaya zamanın bakırköy ruh ve sinir hastalıkları başhekimi diyor ki Paşam tekke ve zaviyeler kapanınca ruh hastaları arttıda artı gelin buraya bir hoca tahsis edin bu sözü duyan paşa sen ne diyorsun biz onlardan kurtulmak için bu işi yaptık birdaha böyle birşey duymayacağım ikazı ile konuyu kesip atıyor. en akıllımız en delidende deli halde. 21. yüzyılda herşey ortada sefil durumdayız ahlak yaralarımız sarhoşların elinde neşter üstüne neşterle dağlanıyor adeta..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli Sifil hocamız içimizdeki gizli özneyi bulmuş ve açıklamış. Evet ortalık meal kitaplarından geçilmiyor, herkez harıl harıl okuyor anlıyor ama anladığı halde ortada amel icresı sıfırın altında diyebiliriz. Birde buna mealin ne kadar sahih olduğu eklenince durum dahada içler acısı. Rabbim bizleri Ehl-i Sünnet çizgisi ve Sırat-i Müstakîm'den ayırmasın İnşa Allah (amin)

 

Kapandı kapanalı tekke ve zaviyeler bu millet birdahada iflah olmadı malesef..

 

İsmet paşaya zamanın bakırköy ruh ve sinir hastalıkları başhekimi diyor ki Paşam tekke ve zaviyeler kapanınca ruh hastaları arttıda artı gelin buraya bir hoca tahsis edin bu sözü duyan paşa sen ne diyorsun biz onlardan kurtulmak için bu işi yaptık birdaha böyle birşey duymayacağım ikazı ile konuyu kesip atıyor. en akıllımız en delidende deli halde. 21. yüzyılda herşey ortada sefil durumdayız ahlak yaralarımız sarhoşların elinde neşter üstüne neşterle dağlanıyor adeta..

 

 

Aynen işte bu düzenin karın ağrıları.

 

Dediğiniz gibi hepimiz gafletle mücadele ediyoruz ve bu düzenden yakınıyoruz ama elden gelmiyor bir çare malesef. Ancak gafiller seviyor bu düzeni.İşte koskoca 600 senelik imparatorluk yıkılıp tamamiyle kökünden kaldırılmaya çalışılırsa olacağı buydu.Hatta ve hatta 1500 senelik sapasağlam dine de leke sürülmeye çalışıyor işte buna izin vermeyiz İnşallah.

 

Kur'an-ı Kerim Arapça inmiştir ve Arapça okunmalıdır hepinizin de dediği gibi.

 

Selametle Kalın;

 

Saygılarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

FIKIH KİTAPLARI VE MEALLER

Ondört asırdır, dinimizi meallerden öğrenme kültürümüz yok iken, son yıllarda niçin bu yola yönelindi, bunda maksat neydi? Sebilürreşad Mecmuası’nın 18 Safer 1924 tarihli ve 618 numaralı sayısındaki, “Yeni Kur’an Tercümesi” başlıklı yazıda, bu sorunun cevabı özetle şöyle veriliyor:

Kur’an-ı kerim’i tercüme etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. Fakat isminin duyulması üzerine, tercümeyi neşirden vazgeçti.

Daha sonra Cihan Kütüphanesi(yayınevi) sahibi Ermeni Mihran Efendi acele olarak, diğer bir tercümenin basımına başladı ve az zamanda sona erdirerek, “Türkçe Kur’an” ismiyle yayınladı.

Asırlardır, bütün ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İslâm âlimlerinin, Kur’an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da, gayrı müslimlerin böyle bir çalışma yapması, düşündürücü olsa gerekdir... Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm büyükleri bu faaliyeti gayrı müslimlere bırakırlar mıydı?

Hıristiyan yayımcılar tarafından başlatılan Kur’an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur’an-ı kerimin tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla o tarihte bir beyanname yayımlamıştır.

Bu beyanname özetle şöyleydi:

1- Kur’an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.

2 - İkinci Meşrutiyet’ten önce, Osmanlı devleti, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.

3- Meşrutiyet’ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayrı müslimler, sinsi gayelerine uygun Kur’an tercümeleri neşrine başlamışlardır.

4- Türkçe Kur’an demek, küfür sözüdür. Kur’an-ı kerim İlâhidir. Kur’an’ın tercümesi olmaz.

5- Kur’an tercümeleri vasıtasıyla, İslâm dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.

6- İslâmiyeti halka ve gençlere Kur’an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur. İslâmiyet, Kur’an tercümesinden değil, islam âlimlerinin, halk için yazdıkları ilmihâl (akaid, fıkıh, ahlâk) kitaplarından öğrenilir.

Bilhassa ilk zamanlar çeşitli maksatlarla kimler Kur’an tercümesi yapmamıştır ki? Tercüme paraları ile meyhanede her akşam arkadaşlarına içki ısmarlayan Ömer Rıza Doğrul... Arapça bilmeyen İsmail Hakkı Baltacıoğlu... Yıllar geçtikten sonra nasıl bir inanca sahip olduğunu, kendisi ilan eden Abdülbaki Gölpınarlı ve daha niceleri...

Anadolu’muzun yetiştirdiği büyük âlimlerden İmam-ı Birgivî hazretleri, bu konu ile ilgili olarak şu hadis-i şerifleri bildirmektedir:“Bir kimse, Allahın kitabını kendi fikri, görüşü ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa, açıklaması doğru olsa bile hata etmiş olur.” “Kim ki, Kur’an hakkında, ilmi olmadığı hâlde, kendi kafasına göre açıklarsa, cehennemdeki yerine hazırlansın.”

Son devrin büyük din âlimlerinden Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mes’eletü Tercümeti’l-Kur’an adlı eserinde, Kur’an tercümesi modasının arkasındaki gizli ve sinsi emelleri ve dinimizi içten yıkma plânlarını açıklamaktadır. Bu kitap Bedir Yayınevi tarafından basılmıştır.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Asırlardır din, meallerden, Kur’an tercümelerinden değil, fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için, bu sağlam yolu devam ettirmemiz, çıkmaz yollara sapmamamız şarttır. Çıkmaz yollara sapan, kurda kuşa yem

olmaya mahkûmdur!

 

Mehmet Oruç/Dinlerarası Diyalog ve Dinde Reform

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...