Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
MÜNZEVİ

Sözü Arıtmak

Recommended Posts

Sözü Arıtmak

Cafer Durmuş

 

Yaratılmışlar içinde bizi farklı kılan düşünme ve onun ifadesi olan söz söyleme yeteneğini yeterince dikkatli kullanıyor muyuz? Şahsî kazanımlarımızı harcarken gösterdiğimiz özenin asgarisini kelâm sıfatının üzerimizde tezahürü olan beyân kabiliyetini kullanırken gösteriyor muyuz?

 

Halbuki Cenâb-ı Hak muhtelif ayetlerde sözümüze sahip çıkmayı emrediyor. Ağızdan çıkan her kelimeyi imbikten süzercesine tartıp seçerek söylemeyi emrediyor.

Nitekim İsrâ sûresinde “Kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (17/53) buyruluyor.

Burada zaman ve mekan tahsis edilmeden konuşma kabiliyeti olan herkese sözün en güzelini söylemesi emrediliyor. Buna riayet edilmediği taktirde olabilecek tehlike haber veriliyor: İnsanoğlunun apaçık düşmanı olan şeytanın sözü kapıp götüreceği ve ortalığı ifsad edeceği bildiriliyor.

 

Demek ki daima sözün en güzelini söylemek bu mümkün olmazsa en güzel söze yakın ve uygun söz söylemek ve ağzımızdan çıkanı çirkin kılacak unsurlardan arındırmak gibi bir mesuliyetimiz var…

Rûhu’l-Beyân’da en güzel söz samimiyetle “Lâ ilâhe illallah” diyerek Allah’a dua etmektir deniyor.

 

Sözlerin en güzeli samimiyetle “Lâ ilâhe illallah”demekse ona muvafık olacak “güzel sözler” hangileridir diye sorulsa herhalde şöyle cevap verilebilir:

Güzel söz az ve öz olandır. Gerektiği yerde gerektiği zaman gereği kadar söylenendir. Doğru ve faydalı olup muhatabını hayra sevk edendir. İnsanların arasını ıslah edendir. İçimizdeki ulvi duyguları uyandırandır.

 

Bu durumda bir söz yukarıda sayılan meziyetlere uzaklığı ve zıt oluşu nisbetinde çirkin ve gereksizdir. İçinde yalan dedikodu gıybet gibi ifsad edici unsurlar bulunması kuvvetle muhtemeldir. En iyi ihtimalle malayani ile mülevvestir ki o derece “en güzel söz”den uzaktır. Şeytan ve avanesinin istimaline müsaittir…

 

Bu noktada lisanın muhafazası ile ilgili dilimize yerleşmiş atasözlerini düşünüyorum. Zihnimde resm-i geçit yapan onlarcası içinden “söz gümüş ise sükut altındır” deyimini seçiyorum. Sevgili Peygamberimiz’in “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun” (Müslim İman 74.) uyarısını bir daha dikkatle okumaya çalışıyorum. Tasavvufî eserlede lisanı muhafaza ile ilgili açılan bahisleri sükut sohbetlerini yeniden düşünüyorum.

 

Biliyorum ki söz iki tarafı keskin bıçak gibidir. Yerinde zamanında ve gereğince söylenirse pek çok hayırlara kapı açacağı gibi ölçüsüz sözler nice felaketlere sebep olabilir.

Nitekim her sözün dünyada ve ahirette sahibine dönen neticeleri olduğunu bildirmek üzere “İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın” (Kaf 50/18) buyruluyor. Ağızdan çıkan her sözün mutlaka kayda alınmakta olduğu en yalın haliyle hatırlatılıyor…

 

İslam inancıyla zenginleşen kültürümüzde “Dokuz kere yutkun bir kere söyle!” gibi onlarca altın öğüt sahibiyiz. Bununla birlikte sözün en güzelini en doğrusunu en iyisini arama zahmetine ne kadar katlandığımızı kendimize sormak durumundayız:

Aklı başında olan hiç kimse kazancını olur olmaz yere harcayarak saçıp savurmaz. Ve biz sahip olduğumuz dünyalıkları başkalarından korumak için tedbirler alırız gerekirse etrafına korunaklar yaparız…

 

Sözün zâyi olup gitmemesi için tedbirlerimiz var mı? Söylediklerimizin başını sonunu ortasını doğruluk hakka yarayışlı olmak ve gereksiz unsurlardan arındırmak gibi korunaklarla çeviriyor muyuz? Sözümüz özümüzdeki sâfiyeti cümle aleme gösterecek kadar berrak mı?

 

Bu ve benzeri sorularla tatminkar cevabının gönlümüzde yer etmesi şu sebeple önemlidir ki; bu vesileyle İslam’ın nasıl bir insan inşa etmek istediği zihnimizde berraklaşmış olsun. Güzel dinmizin bizden somurtkan abus suratlı olmayı istediği sanılmasın... Nasıl istemiş olsun ki “Kardeşini güler yüzle karşılamak şeklinde olsa bile hiçbir iyiliği küçük görme” (Ebû Davud Libas 24.) buyuran Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemdir.

Şu kadar var ki söz kuvveden fiile geçmeden önce düşüncenin ifadesidir. İcra edilmeden evvel niyetlerin rengini öğrenebileceğimiz son noktadır. Ve söz gönülden neş’et ettiği halde muhataplarla birlikte söyleyenin de zamanla kişiliğini şekillendirir. Bu itibarla söz özün aynasıdır.

 

Öyleyse hayatı özüne vuslat için fırsat bilenlerin her sözü güzel hatta “en güzel” denecek kadar ölçülü olmalıdır.

Dünyayı Cennet Kılabilir miyiz?

“(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkartıp atarız. Ve onlar derler ki: “hidâyetiyle bizi (bu nimetlere) kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden onu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri doğru söylemişler.” Onlara: “İşte size cennet! Yapmış olduğunuz salih amellere karşılık ona vâris kılındınız” diye seslenilir.” (A’râf 7/43)

Âyetlerde ileride olacak hâdiseler anlatılırken genellikle gelecek zaman kipi değil geçmiş veya şimdiki zaman kipi kullanılır. Bu hem bahsedilen hadiselerin mutlaka vuku bulacağını gösterirhem de resmedilen tabloyu sanki karşınıza getirir. Cennettekilerin yüzlerine yansıyan süruru görür gibi olursunuz.

 

Eğer Kur’ân-ı Kerim’i hissederek okuyabilirseniz; mücerret mânâların şekillendiğini karakterlerin tecessüm ettiğini geçmişle geleceğin gözünüzün önünde canlandığını sanırsınız. Bu yönüyle yukarıdaki ayet-i kerîme baktıkça içimizi ferahlatan bir tabloyu andırıyor. Tabloda sözü edilenlerin huzuru sanki yüzlerinden okunuyor; dünyayı insanlığa dar eden hislerden arınmışlar. Kötülük namına hiçbir şey kalmamış kalplerinde…

Bulunduğumuz mekanları iç açıcı manzaralarla süsleriz. Bir de şu ayette resmedilen tabloyu gönlümüze nakşedebilsek; “orada ebediyyen gülen yüzlerden biri de ben olmalıyım” diye heves etsek kalplerimizden kini söküp atabilsek…

 

Ne dersiniz? Cennet hayatından bir nefha dünyaya taşıyabilir miyiz?

Share this post


Link to post
Share on other sites

kutadgu bilig'den

Sözüne dikkat et başın gitmesin, dilini tut dişin

kırılmasın. Söz bilerek söylenirse bilgi sayılır; bilgisizin sözü kendi başını

yer. Çok sözden fayda görmedim, ama söylemek de faydasız değildir.

Dilini iyi gözet başın gözetilmiş olur; sözünü kısa kes ömrün uzun olur.

İnsan iki şey ile kendisini ihtiyarlamaktan kurtarır. Biri iyi iş, diğeri iyi

söz. Kendine ölümsüz bir hayat dilersen, ey hakîm, işin ve sözün iyi olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Cennet; yemek yediren selâmı yaygınlaştıran ve güzel söz söyleyenlerin mekânıdır." (Tirmizî Kıyamet 42

Cennette öyle yüksek köşkler vardır ki; içi dışından dışı içinden görülür. Buralara; ancak tatlı/ yumuşak söz söyleyen yemek yediren ve insanlar uykuda iken namaz kılanlar girecektir."(Tirmizî Birr 53/1984)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Söz, suya atılan taşın etrafındaki hâleler gibidir.

Suyun etrafındaki halkaların ne kadar genişleyebileceğini

bilemeyeceğiniz gibi, sözün gönüllerde ne etki yapabileceğini de

bilemezsiniz, burada anlatırsınız, kim bilir kimin gönlünde ne etkiler bırakır!

Sabahattin Zaim

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsan, sözünü yağmur gibi yumuşakça indirmeli kulaklara;

Kırıp dökmemeli, damla damla söylemeli, ince ince sevmeli..”

.

Hz. Mevlana

Share this post


Link to post
Share on other sites

Latif’e latif gerek” demişler. Sözü de övmüşler dili de övmüşler. ”İnsanda bir dil iki kulak vardır. Bir söyle iki dinle” gibi dinlemeyi ön plana çıkaranlar, sözün değerinin kendisiyle anlaşılırlığını, muhtevasının değeri kadar sözün söyleniş şeklinin ehemmiyetini ifade etmek istemişlerdir. Söz vardır “lakırdıdır”.Söz vardır ”kelamdır”. Vahiy de kelamdır. Sözün değer kazanması onun güzelleştirilmesiyle ilgilidir. Sözün güzel olmazsa, onun ne değeri olur ki. Demiş ya Necip Fazıl Kısakürek şiir petek ve baldır. Balsız petek tatsız, yenmesi işkence, petek olmadan da bal olmaz. Belâgat demişler. Beliğ demişler, güzel söz için. Sözlerin en güzeli kelama, vahye de belâgatın en güzeli, zirvesi demek bir ”hal” tespiti olur.

Demiş ki Beethoven: ”Kalbimdekini dışarı dökmek için yaşıyorum.” Kalbi de, beyni de dolu olanlar boşaltsınlar dışarıya. Sözün güzeliyle, sözün özüyle...

“ Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Bal ile yağ ide bir söz “

 

Evet, Yunusumuz böyle demiş çağlar öncesinden bütün çağlara. Sözün bir maksada yönelik olmasını yeğlemiş. ”Söz yerinde kullanılırsa kulu yükseltir. Fazla söz sormadan söylenip usandıran sözdür. Az söz sorulunca söylenen, ihtiyacı karşılayan sözdür.

“Doğru söyleyeceksen dilin kımıldasın.

Sözün eğri ise onu saklamalısın.”

Demiş Yusuf Has Hacip de ”mutluluk bilgisi” dolu eserinde yüzyıllar öncesinden bütün yüzyıllara…

“Bir kez Allah dise, şevk ile lisan,

Dökülür cümle günah misl-i hazan”

(Dil şevk ile bir kere Allah dese, bütün günahları güz yaprakları gibi dökülür.)

Yüzyıllardır “Mevlid”i ile Müslüman halkımıza Allah ve peygamber sevgisi aşılayan Peygamber aşığı Bursalı Süleyman Çelebi sözün misyonunu nasıl da eksiksiz ortaya koymuş.

Söz olmasa şahadet edemezdik (kelime-i şahadet) Âlemlerin Rabbini onun sevdiklerini övemezdik. Kalbimizle tasdik ederdik; ama dilimizle ikrar edemezdik söz olmasa. Yaratıcıyı anamazdık, anlatamazdık.

“Selam verdim rüşvet degüldür deyü almadılar”

Sözü ile bir dönemin yarasına bütün yönleriyle neşteri vururken aynı şair: “Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne virmezler.” Kelamıyla da, sorunun maksadına yönelik cevap verilmesini, ne kadar veciz ifade etmiş. Sırf cevap olsun diye soruyu cevaplamanın yanlışlığı ortaya koyulmuş. Onbeşinci yüzyıldan seslenen Leyla ve Mecnun’un şairi Fuzuli şikâyetçi olmuş yaşananlardan ve yaşatanlardan...

Fuzuli deyince andık ya Leyla ve Mecnun’u. Ondan bir nükteyi de anlatalım. Leyla’ya sormuşlar “Kays’(Mecnun)ın aşkı mı büyük seninki mi büyük?” Cevap vermiş: “Benim aşkım büyük tabi ki…” Şaşırmış soruyu soran: ”Peki ama ne için Kays, Mecnun oldu (cinnet geçirdi, aklını kaybetti) çöllere düştü, hayvanlarla dost oldu? Ya sen ne yaptın?” Demiş ki Leyla “Mecnun aşkını fâşetti (âleme anlattı, yaydı) kalbinde tutmadı. Ben aşkı kalbimde tuttum. Ondan büyüktür benim aşkım.” demiş.

“ Önün ardın gözet, fikri dakik et, onda bir söyle

Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb âsâ(değirmen gibi)”

Nevres, iki buçuk asır evvelinden, ”söyleyeceğin sözün önünü arkasını gözet, ince ele sık doku, az söyle çok sus, ağzına her geleni de söyleme” demiş ve çok konuşanları değirmene benzetmiş.

İbrahim Çiftci

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...