Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
trradomir

Günümüz Müslümanının Tahlili

Recommended Posts

Böyle bir tahlile ihtiyacımız var sanırım. Türkiye ciddi bir değişim geçirirken Müslümanların ülkedeki konumu bir 15 yıl öncesine göre dahi radikal şekilde değişmiş vaziyette. Liberalleşme, laikleşme, materyalistleşme benim dejenerasyonu çerçevelemek üzere kullandığım ilk 3 kelime. Bu konuyu irdeleyen kaliteli yazıları bu başlık altında toplayarak kendi tahlillerimizin de yardımıyla bir terkibe varmaya çalışalım, biraz ciddi iş yapalım hadi bakalım.

 

Ömer Lekesiz'in yazısıyla başlayalım:

 

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=30.07.2011&y=OmerLekesiz

 

Zorunla modernlerin iman testi

 

Müslümanların modernleştiğini kabul etmekle birlikte, onların modernliğe olan imanlarının derecesinden sürekli kuşku duyan yerli müsteşrikler, zaman zaman onların bu halini test etmek için kaleme sarılırlar. Bu yazılarını, çoğunlukla amaçladıkları test için somut denekleri de ortaya çıkaracak şekilde tahrik edici bir üslupla yazarlar.

Müslümanlar sanattan anlamazlar, derler örneğin, çağdaş müzikle başları hoş değildir; modern tapınma alanları olan konser salonlarına girmezler; futbolu bilmezler, heykele "ucube" diyen başbakana itiraz edemezler, çünkü biat ehlidirler ve heykelin değerini de ölçemezler, derler.

 

Üzücü olan, son beş yılın medya kayıtlarına baktığımızda, İslami kimliğe sahip (olan ya da o izlenimi veren) kimi program sunucularının, konuşmacılarının veya köşe yazarlarının "modernliğe iman testi tuzağı"nı göremeyip, hemen birer deneğe dönüşüvermiş olmalarıdır. Yerli bir müsteşrik "Müslümanlar sanattan anlamazlar" demeye görsün, hemen, "Müslümanlar sanattan niye anlamasın?" sorusuyla itiraz ederek, bununla o müsteşrik tarafından kastedilen "sanat"ın tanımında anlaşma sağladıklarını ve onun kendi bildiği, benimsediği sanata "göre" konuşmaya başladıklarını fark etmedikleri gibi, "Ne demek canım, siz bizi küçümseyemezsiniz. Başörtülü kadınlarımızdan bir grup Amy Winehouse'un cenazesine gideceklerdi ama uçaklarda yer bulamadılar; piyano çalan bir başörtülü kızımız daha geçen gün bir konserde milleti kırdı geçirdi; siz Jennifer Lopez'de kalmışsınız, biz artık Snoop Dogg-Sweat dinliyoruz" yollu örneklerle modernlik yarışına girerler.

 

Yerli müsteşriklerin asıl niyetini yukarıda söyledim. Bu niyet, ilk bakışta doğal görünen "kendini savunma refleksi"yle her karşılaştığında gemi azıya alarak, belirttiğim tarzda süregelmiş, söz konusu refleksin sahipleri de onlara daha çarpıcı gelecek, onları hayretten şaşkına çevirecek kendi "modernlik tablolarını" açıklama gayretini her vesileyle sürdürmüşlerdir.

 

Konunun beni endişelendiren tarafı, bu gidişatın bir gün "Modern olduğunuzu söylüyorsunuz ama henüz bir pavyon işlettiğinizi görmedik" sorgusuna karşı, "Kör olduğunuz için görmemişsinizdir, sizi Nişantaşı'nda yeni açtığımız ultra-lüks pavyona davet ediyoruz" şeklinde bir cevabın üretilmesi noktasına gelip dayanmasıdır.

 

İlk okunuşunda, endişeli modernlerin endişelerini gidermeye kendilerini ödevli sayan bu deneklerin –özellikle de feminist olanlarının– bu tehlikeli "ezberi", öyle sanıyorum ki, kendilerini "Müslümanca düşünce"nin "içinde" sanma yanılsamasından kaynaklanmaktadır.

 

Bir önceki yazımda yerli müsteşrikler için kullandığım "aydınlanmış despot" kavramı bu denekler için de geçerlidir. Çünkü bunlar, modern bir zihne sahip olduklarını, daha açık bir söyleyişle Müslüman ve –eğitim, öğretim etkisiyle veya siyasal dayatmalar nedeniyle– "zorunlu modernler" olarak zihni bir kirlilik yaşadıklarını fark etmeksizin, sadece İslam kimliğinin kendilerini temiz tuttuğu vehmine kapılarak modenlikte müsteşriklerle yarışmaktalar.

 

Bu nedenle söz konusu ezberi, kanıksanmış bir "savunma refleksi" olarak değil, benim kişisel endişemi de aşan, itikadi bir problem, düşünsel bir yarılma, bir tür müşrikleşme eğilimi olarak konuşmanın zamanı geldi de geçiyor bile.

 

Öncelikle, "Müslümanca düşünmek" ile "Müslümanca düşünmeyi düşünmek" arasındaki farka dikkat çekmeliyim.

 

Çünkü "Müslümanca düşünmek", tüm ilgilerini ve eylemlerini din'de toplamış, din merkezli kılmış olmakla mümkündür.

 

Oysa ki, Türkiye'de yaşayan, Batılı eğitimin tezgahından geçmiş, modernliği gönüllü ya da gönülsüz olarak benimsemiş olan Müslümanlar (ben, sen, o farketmez) "Müslümanca düşünmeyi düşünmek"le "de" yükümlüdürler; modern bir yaşantı içinde kendi zihni kirliliğinin bilincinde olarak yer almak, ancak referanslara (Kur'an'a ve Hadis'e) tekrar tekrar dönmeyi, dolayısıyla bu sayede Müslümanca düşünmeyi "de" düşünerek zihnî temizliği süreklileştirmeyi gerektirir.

 

Nasip olursa çarşamba günkü yazımda da bu konuyu işleyeceğim.

 

 

Diyor hoca ve bitiriyor. Bakalım yarın ne yazacak?

Share this post


Link to post
Share on other sites

İlk aklıma gelen şey 90'lardaki idealizmin kalmamış olması. 90'ların başından 28 şubata kadar geçen dönemde milli görüşün de katkılarıyla ilerleyen konferanslar, dernekler, kermesler ve benzeri organizasyonlar bugün tamamen tükendi, bu tip işler artık daha çok tasavvuf karşıtı kesim tarafından yürütülüyor. Bu da çok hoş değil.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Müslümanlar o bahsi geçen idealizmi, siyasetin potasında erimek suretiyle 1980 lerin başında kaybetmişti zaten. MTTB bünyesinde yetişen Üstadın tabiriyle alacadan sütbeyaza inkilap etmiş maneviyat ve mukaddesat bağımlısı, Allah yolunun yolcusu o gençlik topluluğunun çoğunluğu siyasetin içine çekilmiş ve eritilmiştir. Şimdi cumhuriyet bayramlarını coşkuyla kutlayanlar 1970 li yıllarda "Tek Yol İslam" yazılı dövizleri ellerine taşıyorlardı. Yazık ki ne yazık! Müslümanların siyasete girmesi müslümanlara 40 sene kaybettirdi. O zamanki şuur korunabilseydi belki şu anda çok daha farklı bir şekilde yönetilecektik. Demek ki daha buna layık konuma gelmedik ki layık olduğumuzla yönetiliyoruz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bence o tam öyle değil. İslami hareketin zirvesi arkadaşımızın dediği gibi 70'ler değil, 90'ların ilk yarısıydı. Bana kalırsa Üstad'ın attığı tohumların yeşermeye yüz tuttuğu bir dönemdi o sıralar. Zira yalnızca siyaset değil, kültür ve sanatta, ekonomide, iletişimde ve eğitimde ilk kalkınışlar büyük heyecanların eşliğinde bu döneme denk düşüyordu. Her ne kadar temeli yeterince güçlü olmasa da topyekün bir heyecanın ayak sesleri o dönemde gümbürdemeye başlamıştı. 70'lerde de elbette bir kalkınış, bir heyecan vardı fakat bu heyecanı biz daha ziyade milliyetçi kesimde gördük, İslami kesim nisbeten arkada kaldı bu yıllarda. Çatışmaya girmektense geleceğine yatırım yapıp derslerine çalışmayı tercih ettiler, milliyetçi arkadaşlarına ders notu verdiler. Hemen her konuda daha sönüktüler. Milliyetçilerle -tatsız tabiri hoşgörün- İslamcıların o dönemde birbirinden tamamen kopmasını önleyen ve İslami hassasiyeti yüksek ülkücülerin güç kazanmasını sağlayan en büyük sebep de Üstad'dı. Çerçeve'leri incelediğinizde görüyorsunuz ki, o dönemde sahip olduğu kalem gücünün çok önemli bir kısmını Üstad bu iki grubu birleştirmeye, yakınlaştırmaya, aynı doğrultuda toplamaya tahsis ediyor. 90'lı yıllarda bir Üstad yoktu, merhum Erbakan'a şimdi bir laf söyleyip de vatandaşların hışmına uğramak istemem, o yüzden geçeyim; fakat gerçek liderin eksikliği sebebiyle bu heyecanlı kalkınış paldır küldür devrildi. Geride Üstad'ın yetiştirdiği zihinlerin sürüklediği bir ruh kaldı, o kalmasaydı şu anki durum daha da beter olacaktı belki, bilemeyiz.

 

Siyasetin karşısında olmayı da ben şahsen çok doğru bulmuyorum. Siyasetten uzak durarak siyasetin geniş kapsama alanında kalan hiçbir şeyi düzeltemezsiniz, İslami yaşayışı çok yakından ilgilendiren kararların merkezindeki anayasa mahkemesinin yapısını değiştirme mecburiyeti dahi siyasete mecbur. Siyaset kurumları içerisinde hareket etmektense topyekun devrimle işi bitirme düşüncesi de aslında siyasetin ta kendisi. Üstad'ı diğer İslami figürlerden ayıran önemli faktörlerden biri de, onun siyasi sahada gür bir sesle, kimsenin söyleyemedikleriyle mücadeleye girişmesi ve kemalist rejime karşı ayağı yere en sağlam basan muhalefeti göstermesiydi. Üstad'ı siyasetinden ayırdığınızda elinizde kalan yarım bir portredir. Onu, günün şartlarında Demirel'e destek vermek işkencesine katlandıran şartlar üzerinde kafa patlatmak gerekiyor.

 

Yalnız Müslümanlar olarak amaçla aracı fazlaca karıştırdığımız doğru. Benim başlığı açarken temas etmek istediğim nokta da buydu. Misal başörtüsü mücadelesinde konjönktür gereği 90'ların hızlı Müslümanları liberal doktrinin görüşlerine sarılmak durumunda kaldı. Siyaset sahasında yapmak gereken de oydu, çünkü bir diktatörlük içinde siyasi bir kimlikle 'Başörtüsü Allah'ın emridir!' dediğiniz zaman başarı elde edemiyor, üstüne üstlük bir temiz tepeleniyorsunuz. Sesiniz 28 şubatta olduğu gibi tamamen kısılabiliyor, hatta geleceğinizi önleyecek adımlar atıyorlar, İHL'leri ve Kuran kurslarını sağcı etiketli bir şerefsizin eliyle kapatıveriyorlar. Allah sürüm sürüm süründürmeden canını çıkarmasın o Rizeli şeytan uşağının. Neyse. Ne diyorduk? Bizimkiler meseleyi düzeltmek siyasi mücadeleyi mecburi kıldığından tuttular, 'Başörtüsü takmak bir insan hakkıdır' falan demeye başladılar. İyi de yaptılar, daha geniş bir çevreden destek görüp oyunu kurallarına göre oynayarak yasağı yıllar içinde yumuşattılar. Ama sonra ne oldu?

 

Malesef İslami inançlarının önüne dünyevi bir düşünce olan liberalizmi geçiren Müslümanlar doğdu. Müslüman kadınlarla Hristiyan erkeklerin evlenmesini hak olarak görmeye başlayıp 'Ben Müslümanım' diye gezen insanlar türedi. Be hey ahmak, misal eşcinsellere evlenme hakkını Allah tanımamışken sana ne oluyor, kendini ondan daha üstün bir mevkide görüyorsan söyle de bilelim. Bir koldan liberal Müslümanlar, öte koldan da Şeriati izinden giden sosyalizmin pençesine etini kaptırmış müminler ilerliyor ve her ikisi de gerçek ve derin müslümanı zedeleyerek yürüyor bugün. Demokrasi sazı eline aldığında dininin emirlerinden taviz verecek çok fazla insan türedi. Düpedüz saçmalayıp PKK'ya takdirkar bakanlar dahi çıkıyor.

 

Refahın da artmasıyla insanlarımızın hareketlerindeki amil artık dini temelden uzaklaşıyor. Şımardık bildiğin. Siyaseti liberalizm için, para kazanmayı sadece zengin olmak için, yazı yazmayı yalnızca şöhret ve takdir kazanmak için yapmaya başlamış bir kitle var karşımızda. İnanılmaz bir şekilde, umre resmen dine uzak kesimin turistik gezisi haline gelmeye başladı.

 

Anam müezzin efendi çağırıyor, beni kimse burada tutamaz!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

trradomir kardeşim yorumunun sonuç kısmında olayı açıklığa kavuşturmuşsun. Burada en mühim husus da bu zaten. Batıl bir yol ile hakkın gelemeyeceği. Görüldüğü gibi insanlar ne hale geliyor. Çünkü metod metod değil. demokrasiyi, politikayı, bir yerlere gelmeyi müslümanlar kendilerine hedef haline getiriyorlarken asıl hedef ve öncelikli vazife olan kulluğu ikinci plana atıyorlar ve netice özünden uzaklaşmış , farklı bir kimliğe bürünmüş müslüman kitleleri.

 

demek ki bu yol , bu metod doğru değil, netice ortada.

 

şunu söyleyim, biz gerçek manada, herşeyiyle yüce İslam dinine sarılmadığımız müddetçe, bizden hiçbir şey olmaz anca boş hedeflerin peşinde koşar dururuz. böylece geçer bir kırk sene daha...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tam bir çökmüşlük. Adamının gözü yuvanın içerisini görmez, kadınınki dışarıdan beri gelmez. Çocuk odasında bilgisayarın başında, kalksa televizyona nakil olur.

 

En ufak nüveyi aileyi ele almalı. Yok sanat ziraat siyaset bilmem ne meret..Mesele bu denli tepede ele alınmasın, gerçekten felaket bir tahrip var ailede. Kadında, erkekte..Bireyleri hallettiğimiz ölçüde cemiyet ihya olur. Ve bu elbette islamla mümkündür.

 

"Akil İnsanlar" projesiyle bir anda Türkiye'nin dört bir yanında seferberlik başlatan bir yönetici şimdiye kadar neden "islam kanaat önderleri" adı altında bir birlik kurup salmıyor tüm Anadolu'ya? Yapılamaz mı elbette mümkün. Ama o kadar dünyevi hevesler sarmış ki tecevüz edilen kadınlar, ünilerde ve hatta lisede hamile kalan körpe kızlar, içkiden, uyuşturucudan beri gelmeyen genç dimağlar, aldatan aldatılan eşler hem de komşuyla ya da nette iğrenç sohbet sitelerde tanıştıkları hafif meşreplerle..Tam bir kanalizasyon..İğrenç bir hava var, nefes almaya yer yok. Hadise, siyasete ya da modern islamcılığa varmadan o kadar taş gibi soğuk misalleriyle gözümüzün önündeki..

 

Tamam bu asırda olmak Efendimiz'in kardeşi olmaya namzetti, tamam yaptığım bir ibadet Asr-ı Saadette olana nazaran daha efdal olacak. Ama bu çağ, tüm hayasını yitirmiş bu devir..İğreniyorum!

 

Kendimi ne denli muhafaza edebiliyorum o ayrı muhasebe. Ama istemezdim şehirler şaşalı olmayıversindi, yollar dar ama basan ayaklar "adam gibi adam" olsundu. Burada Merhum Topçu'nun kırsala kaçınız tavsiyesi bana çok makul görünüyor. Yanımdan bir şişe koku boşanmış geçen kadın, gözü ile adete kadını yiyen erkek, ağzı küfür kokan çocuk..Daha ne desem ki..Bu çerçevenin içinde kalsam sağlam kalamam, dışında kalmaya hayat müsade etmiyor. Değirmen taşında öğütülen dini hassasiyetlerimiz olmasa keşki.

 

Her neyse Allah hakiki salih ve saliha kullara katsın bizleri. Ya cemİyet adına muzdarip olmayacaksın ya da kıldığın 5 vakit namaz sana yetecek.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...