Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
MÜNZEVİ

Gavurlar Bizden Ümidi Kesti Mi!

Recommended Posts

dsc00534.JPG

Türkiye’de bazen güzel şeyler de oluyor… Bu güzelliklerden bir tanesine şahit oldum. Geçen hafta Cuma namazını Küçük Çekmece’de bir camide kıldım. Büyük bir camiiydi, her zamanki gibi cami ağzına kadar doluydu. Caminin dışındaki çimenlere de hasırlar döşenmiş; bir o kadar cemaat de dışarıda vardı. İşin güzel tarafı şuydu ki bu cemaatin neredeyse tamamı gençlerden oluşuyordu ve bu pırıl pırıl gençlere vaaz u nasihat eden vaiz ise Şifa Tefsiri’nin müfessiri Muhterem Mahmut Toptaş Hoca idi. Bu güzel ve mübarek vakitte Mahmut Toptaş Hoca’dan şunları dinledim:

Fatiha Suresi’nin önemi

Müslümanların yüzde doksanın ezberinde olan sure Fatiha Suresi’dir. Son yüzyılda en fazla tefsiri yapılan sure de yine Fatiha Suresi’dir. Yani normal tefsirin dışında sırf Fatiha Suresi’ni tefsir eden değerli ilim adamlarımız da olmuştur. Kimisi bu sure için iki yüz sayfa tefsir yapmış, kimisi de daha fazla... Böyle uzun bir tefsir yapan müfessirimiz tefsirin sonunda demiş ki: “Bu sadece benim anladığım, benden sonra gelenler daha başka şeyler de anlayacaktır.” Bu misal Fatiha’nın anlam bakımından ne kadar zengin olduğunu göstermektedir.

Abdullah bin Mesud radıyallahüanh Hz. Ömer döneminde Kûfe’de halka tefsir dersi verirken demiş ki: “Benim söylediklerim benim anladıklarımdır. Bundan sonra gelecek olanlar da kendi dönemlerinin ihtiyacını bu ayet-i kerimelerden alacaklardır.”

Kur’an ve tabiat…

Kur’an Allah celle celalüh’ün kelamı; kainat da Allah celle celalüh’ün yarattığıdır. Çocuklukta hocalarımızdan öğrendiğimiz çok güzel şeyler vardı. Rabbimizin sıfatları bize tanıtılırken, hayat, ilim, semi, basar, irade, kudret, kelam, tekvin diye, kelamla tekvin sıfatını yan yana koyup öyle öğretirlerdi. Kelam sıfatının tecellisi Kur’an-ı Kerim, tekvin sıfatının tecellisi de “kün” emri ile oluşan kâinat yani yaratılanların tamamıdır.

İnsanoğlu hem kâinatı keşfetmekle görevli hem de Kur’an’ı tefsir etmekle görevli. Herkes kendi çağının ihtiyacını alıyor Kur’an’dan ve tabiattan... Hipokrat döneminde doktorlar kendi dönemlerinin hastalıkları için ilacı tabiattan alıyorlardı. Lokman Hekim de kendi dönemi için yine tabiattan ilaç buluyordu. İbni Sina geldi o da aynı tabiattan kendi çağının hastalıklarına ilaç buldu. Günümüz ilaç sanayindeki araştırma geliştirme merkezleri de yine aynı tabiattan ilaç buluyorlar. Tıp ilmi de diğer ilimler gibi hiçbir zaman sona ermeyeceği için bundan sonra da aynı tabiattan ilaçlar bulunmaya devam edecektir. Bunun için tabiat üzerinde sürekli araştırmalar yapılacaktır. İşte Allah’ın kitabı da aynı öyledir. Kur’an her dönemin ihtiyacına cevap vermeye devam etmektedir.

Allah’a şükür

Cenab-ı Allah’a nasıl en güzel şekilde şükredebiliriz bunu bize Kur’an-ı Kerim öğretmiştir. ”Elhamdü lillahi Rabbil alemin” diyerek en güzel şükredebiliriz. Çünkü biz Allah’ın gösterdiği övgü ile onu en güzel şekilde överiz. Onun; “Rabbül Alemin” oluşu bütün her şeyi düzene koyması demektir. Yani arının ne yapacağını, kelebeğin ne yapacağını, ağacın, çiçeğin, böceğin, ayın, yıldızın ne yapacağını Allah celle celalüh belirlemiş ve kâinatı da O düzene koymuştur. İnsanın da neyi nasıl yapacağını öğretmek için ona ilahi kitaplar indirmiştir. O kitapların nasıl uygulanacağını göstermek üzere de Peygamberler göndermiştir. Ve son olarak Hz Muhamammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem’i göndermiş ve o sizin en güzel örneğinizdir demiştir. Yani “Kur’an nasıl yaşanacak” diye bir soru mu soruyorsunuz? Size gönderilen emir ve yasakların tamamı Peygamber aleyhisselam tarafından uygulanmıştır; o halde onu önder ve örnek olarak kabul edin…

Allah zikri

Esma’ül Hüsna’nın yani Rabbimizin en güzel isimleri içerisinden en çok zikrettiğimiz yani andığımız “Allah” ismidir. “Subhanallah, Elhamdülilllah, Allahüekber” derken hep bu ismi zikrediyoruz. Ondan sonra en çok Rahman ve Rahim isimlerini zikir ediyoruz. Her işimize başlarken; “Bismillah’ir-Rahman’ir-Rahim” diyoruz yani bu isimleri söylüyoruz. Sonra bu isimleri her namazda Fatiha’nın içinde de ayrıca söylüyoruz.

Ben size “Siz günde en az beş yüz kere Allah’ı zikredersiniz” desem. “Ben o kadar zikir etmiyorum Hocam” dersiniz. Oysa ediyorsunuz. Sabah kalkarken, elbise giyerken, yemek yerken, su içerken, evden çıkarken, abdest alırken, arabaya binerken “Bismillah’ir-Rahman’ir-Rahim” diyorsunuz. Bakın burada bu üç ismi defalarca zikretmiş oldunuz. Bir de namazlarda söylediklerimizi ve namaz sonunda teşbihte söylediğimiz zikirleri de hesap edersek bu beş yüzü de geçiyor.

Gavurların ümidi kırıldı

Bundan otuz kırk sene önce bir gazetede şöyle bir haber yapılmıştı. Fransız kültür ataşesinin ülkesine gönderdiği bir mektup gazetelere konu olmuştu. Bu raporda deniliyor ki: “Yetmiş yıldır verdiğimiz emeklerin hepsi boşa gitti. Açık tarafı kapalı tarafından fazla bir kadın bile arabasına binerken hala “Bismillah’ir-Rahman’ir-Rahim”diyor.”

Demek ki bizi gâvur etmek için çok uğraştılar, çok para harcadılar, çok sinsi programlar uyguladılar ama bunu başaramadılar. Diyor ki: “Ümidinizi kesin. Üzerinde elbise bırakmadığımız kadın sahneye çıkarken besmele çekiyor. Bizim bunları gâvur etme imkân ve ihtimalimiz kalmamıştır.” Bu adam çok isabetli bir araştırma yapmış ve böylece raporunda bildirmiş.

Zikirden murat ne peki?

Biz demek ki Allah’ı gün içerisinde defalarca zikrediyoruz. Ancak doktora gittiniz, doktor reçeteyi yazdı, verdi elinize siz de eve geldiniz reçetedeki kelimeleri saymaya başladınız. Elinize tesbihi aldınız “aspirin, gripin” diye çekmeye başladınız. Yetmiş bin defa bunu söyleseniz hastalığınız iyileşir mi? Veya bir yemek kitabını alıp üç günde baştan sona okusanız karnınız doyar mı? Demek ki doktorun verdiği reçeteyi alıp uygulamazsak hastalığımız iyileşmiyor. Yemek kitabındaki tarifi de alıp yapmazsak karnımız doymuyor.

Neyi söylemeye çalışıyorum? Besmeleyi evet çok sık tekrar edeceğiz ama onun bir içeriği var; onu da alıp hayatımıza uygulayacağız. Peygamberimiz: “Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki Allah da size merhamet etsin” buyurmuştur. Bunu kıymetli hattatlarımız çok güzel levhalara yazmışlar etrafını da süslemişlerdir. Birçok yerde asılıdır bu hadis-i şerif…

Ne kadar merhametliyiz?

Şimdi biz her besmelede Rahman diyoruz, Rahim diyoruz. Bu yaptığımız zikir merhametli olmamızı sağlamıyorsa bu zikirden maksat hâsıl olmuyor demektir. Günde yüz kere besmele çekiyorsak, kendimize karşı, anne babamıza karşı, eşimize karşı, çocuklarımıza karşı, çevreye karşı ve tüm mahlûkata karşı merhametli olmuyorsak, Allah da bize karşı merhametli olmayacaktır. Hadiste ne diyordu? Yeryüzündekilere merhamet ederseniz Allah da size merhamet eder. Demek ki çiçeğinden böceğine kadar yeryüzündeki her şeye merhamet etmek zorundayız.

Eskiden nezaket vardı

Şimdilerde ben pek görmüyorum ama eskiden bizim çocukluğumuzda nezaket diye bir şey vardı. Çocukların oynadığı taşı ayağı ile yana itelemeyen bu da bir mahlûktur diyerek eğilip onu eliyle yana iten adamlar vardı. Ayağının ucuyla taşı itelemeyi onu aşağılamak olarak gördüğü için eliyle kaldıran nazik insanlardı bunlar. Adamın okuma yazması yoktu ama böyle incelikleri yapıyordu.

Efendimiz: “Yola eza veren şeyi kaldırmak imandandır” buyuruyor. Bunun için o adam geliyor başkasının ayağı takılmasın diye o taşı eliyle kaldırıyor. Yol konusundaki bu hadisten anladığımız kadarıyla yolun ortasına araba koymak ve diğer arabaların geçmesine mani olmak da iman zayıflığından kaynaklanıyor.

Birleşmiş Milletlere öneri

“Bismillah’ir-Rahman’ir-Rahim”i söyleyen bir insan ilk önce kendisine karşı merhametli olmalıdır. Çünkü ayet-i kerimede Cenab-ı Allah cehennem narından önce kendinizi koruyun sonra ailenizi koruyun buyurmaktadır. Aileniz; ilk önce yakın akrabalarınız, sonra uzak akrabalarınız, sonra komşularınız ve sonra da insanlık ailesidir. Evet, tüm insanlar bir ailedir. Delilimiz ne? Efendimiz son haccında Arafat Dağı’nda okuduğu veda hutbesinde; “Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü yoktur, Arap olmayanın da Arap olana üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır” diye buyurdu. Sonra şu ayeti okudu: “Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır.” Bu ayeti Birleşmiş Milletlerin kapısına yazsalar ne güzel olur. Demek ki biz Âdem aleyhisselam’a ulaşan bir aileyiz.

İstikbal 80 sene değil

İşte Rahman ve Rahim’e inanan bir kimse önce kendi canını sonra cananını dünyada rezil bir hayat yaşamaktan, iffetsiz, şahsiyetsiz bir hayat yaşamaktan kurtaracak; sonra kendisini ve ailesini ahirette yanmaktan kurtaracaktır. Bazı anneler babalar var, bütün gelirini varlığını, çocuğunu istikbaline harcıyor ama istikbali seksen doksan seneyle sınırlıyor. Oğlunun veya kızının saçının teline zarar gelmemesi için anne baba titriyor ama onların öldükten sonraki hayatı ile hiç ilgilenmiyor.

Rabbim merhametli olduğundan dolayı peygamberler göndermiştir. Ve hayatınıza tatbik edin diye de bir kitap göndermiştir. Buna göre hareket ederseniz hem bu dünyada hem ahirette hayatınız güzel olacaktır.

Aydın Başar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...