Panik Atak - İsmaili Bakış ( İdris Yılmaz )

[Justice 18]

( Panik Atak Nedir ? Tedavisi Var mıdır ? ) İsmaili Bakış

 

 

 

Karşılığı olmayan sözlerle zihinlerin darlaştığı, ilkel zaman insanları gibi el-kol işaretleriyle anlaşılmaya çalışıldığı günlerin girdabındayız. Bunca eğitim-öğretim kurumları, basın-yayın organları, sanal âlemin facebook, twitter'lerine rağmen söz haznesi daralmış. Daralan söz haznesi tasavvur ve tahayyülü ıssız çöllere çevirmiş. Çölün ürküten ıssızlığının aksine toplumu vahşi bir gürültü kaplamış. Bu gürültü de neyin nesi kimin fesi!

 

Alanında uzman bir psikologun verdiği habere göre, dünyada her dört insandan biri "Panik Atak" hastası. İşin korkutan yanı, oranın gün geçtikçe arttığıdır. Kadınlarda daha sık görülen bu hastalığın yaş dilimi 18-45 yaş olarak görülmüş. İnsanın en verimli yaş ortalaması olduğu görüldüğünde, vehâmet daha da korkutuyor. Bir zihin problemi olduğu söylenen Panik Atak tedavisinin, telkîn ve uzun süreli ilaç kullanımına bağlanıyor.

 

Her dört insandan birinin Panik Atak olması toplumun cinnet kampına döndüğünün göstergesidir. Cinnet kampı diyorum; çünkü Panik Atak hastalığı cinnî bir hastalıktır. Modern ilimler, cin, şeytân ve onun avânesi olan can tâifesini tanımaz. Tanımadığı için de tanımlayamaz. Tanımsız, tanımlamasız bir hastalığa kendi içinde bir isim vermiş, bu isimle hastalara muamele etmiştir. İsim, panik atak, panik bozukluğu, somatik... Diye dallara ayrılıyor.

 

Yeni bir şey yok aslında. Yeni olarak tanımlanan şeyler daha öncesinde de başka sözlerle tanınmıştı. Her tanı-teşhîs beraberinde kendi tanımını-tarifi- getirir. Her tanım da tedavisini tayin eder. Modern ilimlerin panik olarak tanıdığı bu davranış "acele, acil" olarak tanınmış, tanımlanmıştı. İlmî kisve, halka indirgenmiş, halkla bütünleşmiş acil sözünü panikleterek paniğe çevirdi. Karşılığı olmayan, karşılıksız bir söz doğdu. Karşılığı olmayan her şey gibi panik de zihnî bir karmaşa, kalbî bir kasâvet doğurdu.

 

Panik sözünün karşılığının olmadığını anlamak için lügat bilgini veya psikolog olmaya gerek yok. Panik, acil sözünün yerine getirilmiş psikolojik bir terimdir. Psikoloji ise davranış ilmi olarak ilmihâlin karşılığına kondu. İlmihâlden, hâlin ilminden mahrûm kalmış birine psikolojik tedavilerin şifa vereceğini beklemek, kasaptan doktorluk beklemek olur.

 

Bir şeyin teşhis ve tarifindeki farklılık, onun ayrıcalığını gösterir. Ne psikoloji ile ilmihâl ne panik atak ile acele davranış aynıdır. Aynı olmadığı için de tedavi yöntemi farklıdır.

 

Panik atak ve ondan doğan hastalıkları zihnî saplantıya bağlayan psikoloji ilmi, saplantıya sebep fâili tanıyamamaktadır. Bir saplantı varsa onu oraya saplayan bir fâil olmalıdır. Kapalı alan korkusu-fobi- yalnızlık korkusu, yükseklik korkusu, ölüm korkusu, hastalık korkusu, korku korkusu... Gibi birçok korkularla kurulan panik atak hastalığının temeli korkuya dayandırılır. Ne var ki korkuya sebep olan şeyler birer hastalık-zihnî bozukluk- sebebi iken, korkunun fâili, korkuyu tetikleyen şey tespit edilememektedir.

 

Bilgi ve Anlayış Rehberi Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz'in verdiği şu bilgiyi anlayabilene panik atak hastalığının fâili gizli kalmaz. "Acele etmek şeytândandır."

 

Şeytân, cin ve can tâifesini tanıyıp tanımlayamayan zihin, saplantı ve kalp hastalıklarından kurtulamaz. Panik atak hastalarının ilk önce nöroloji ve kardiyoloji uzmanlarına başvurmaları boşuna değildir. İlk önce kalp daralması, baş dönmesi, vücudun çeşitli yerlerinde oluşan hararet, panik atakları acile yönlendirir. Bütün tetkiklerden sonra herhangi bir bulguya rastlanmaması, özellikle kalp ve beyinde bir şeyin bulunmaması panik atak hastasını hayrete düşürür. Nasıl olur! Kalbim çatlayacak derecede sıkışmış, beynim patlayacak şekilde, baş dönmesi, kulak uğuldaması ve göz kararması olmuştu. Bunu hissettiğim an aşırı bir korku-öleceğim korkusu- duymuştum. Bunun içindir ki tansiyonum on sekize çıkmıştı.

 

Panik hastası gerçekten bunları vücudunda hissetmişti. Bu hissediş bir kurgu, evham değildi. Kendisi bunları hissetmesine rağmen neden doktorlar onda bir hastalık bulamıyorlardı? Çünkü vücudunun herhangi bir yerinde herhangi bir arıza görülmüyordu. Yalnızca midesinde aşırı bir gaz yoğunluğu vardı ki bu da stresten mütevellitti. Stres denilen olgu, bir şeye karşı gösterilen aşırı yoğunluktan doğan gazlanma hâlidir.

 

Madde ile mânâ, zâhir ile bâtın birbirini tamamlayan bütündür. Bunları birbirinden ayrı düşünmek her birini ayrı bir yere koymak olur. Bu da bir şeyi yarım tanımak olur ki, hiçbir şeyin yarısı bütünü ifade ve temsil edemez. Bir şey kâmil mânâda görünen ve görünmeyen yönüyle tamdır. Her şeyin bir görünen bir de görünmeyen yanı vardır. Sütü yoğurda dönüştüren maya yoğurt içinde görülseydi hiç kimse yoğurdu yeme cesaretinde bulunamazdı. Bakteriler, hücreler, DNA'ları hangi göz görmeye tahammül eder.

 

Panik atak veya acele davranış, gerçek yüzüyle şeytân-ı racimden kaynaklanır. Şeytân, insanoğlunun en büyük düşmanı, her an gafletini kollayan suikastçısıdır. Hakk Teâlâ'nın ihbarıyla mübin-açık- bir tehdit, azılı bir âsidir. Allah'ın ihbarını hak bilenler şeytân-ı racimin beş duyuyla tanınabilip tanımlanabileceğini bilmelidirler. Aksine taklîdî, gâfil bir inancın içinde olduklarını kabul etmelidirler. Şeytân, "Kur'ân-ı Mübin" gibi "Adüvvün mübin"dir. Nasıl ki Kur'ân; ses, harf, kelime ve cümle gibi mübin ise, şeytân-ı racim de öyledir.

 

Şeytân-ı racim, herhangi bir gaflet anında kalpte oluşturduğu haşyetle, kişiyi korkuya sevk eder. Bu korku, ismi ne olursa olsun, -ölüm, kapalı mekân, hastalık-Hakk Teâlâ'yı hatırlamakla izale edilmezse kalıcı olur. Hatırlamak; hayata, hakîkate, duyusal gerçekliğe dönüştür. Şeytân-ı racim ve âvânesi duyusal gerçeklikten nefret eder. Bundandır ki, musallat olduğu kişiyi hayale, evhama, karanlığa sevk ederler. Gerçeklik; yaşanılan, şâhit olunan ve onun tezahürü olan şey ve olaylardır.

 

Zihin bozukluğu veya zihnî saplantı şeklinde tarif edilen Panik Atak ve onun dalları ancak sağlam bir zihin yapısıyla tedavi edilebilir. Sağlam bir zihin yapısının kurulumu ise şu İhbâr-ı Hak'tadır. Nahl Sûresi 99. âyet-i kerimede mânâen şöyle haber veriliyor: "Gerçekten onun, îmân edip rablerine tevekkül edenler üzerinde gücü ve etkisi yoktur." devamı olan İhbâr-ı Şerîf, şeytân-ı recimin kimin üzerinde etkin ve yetkin olduğunu haber veriyor: "Onun gücü ve etkisi ancak onu dost ve koruyucu edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerinedir."

 

Şimdi, bu ihbâr-ı şerîfte Müslümanlar Panik Atak olmaz ancak kâfir ve müşrikler olur mânâsı çıkarılmasın. İhbâr-ı şerîfte gelen: "Onun gücü ve etkisi ancak onu dost ve koruyucu edinenler ve Allah'a ortak koşanlar üzerinedir."

 

Dost ve koruyucu haberi münkirlere hitab ederken, Allah'a ortak koşanlar müşrik ve mürâileri muhatab almaktadır. Her halde şeytân-ı racimden Allahu Teâlâ'ya sığınılmadığı sürece, şeytân-ı racimin taarruz ve tahakkümünden emin olmak mümkün değildir. Şeytân-ı racimin en çok vesvese verdiği kişiler inananlardır. Kendisine tâbi olanlara düşmanlık yapmaz, aksine onu mümin ve Müslimler üzerine kışkırtır.

 

Şeytân-ı racim ve tâifesi, mü'minlere vesvese vererek -ümit ve korku yollu-onu tevekkülden uzaklaştırır. Şeytân-ı racimin vesvesesine tâbi olan, onunla amel eden kişi, Allahu Teâlâ'nın hâkimiyet ve tasarrufundan uzaklaşır. Mü'min ve Müslim, acele davranışlarda-câiz olan yerler dışında- bulunduğu an, şeytân-ı racimin adımlarına uymuş demektir.

 

Acil davranış-panik atak- hastası, şeytân-ı racimin verdiği vesveseyle aniden korkup heyecanlanır. Bu korkuyla, kalbi patlayacak derecede daralır. Başı döner, midesi bulanır. O an dışarı koşmak, bulunduğu ortamdan kaçmak ister. Maksimum korkunun verdiği hâlle tansiyonu yükselir. Kalp atışları tavan yapar. Tüm bunlar irâdeyi iptal ederken, zihni ölüm korkusuna saplar. Kişi bu halde îmân üzere değildir. Şirk üzeredir. Kişi bu halde iken şeytân kıs kıs gülmektedir. Açık düşman olan âsi, düşmanını maskara etmenin keyfiyle zevklenmektedir.

 

Allahu Teâlâ'ya tevekkül edenler, şeytânın dürtüşüne, dürtüşündeki basitliğe gülüp geçerler. Âraf Sûresi 201. âyet-i kerimede gelen haber bunun ispatıdır: "Takvâya erenler -yalnızca Allah'tan korkanlar- onlara şeytân'dan bir arıza iliştiği zaman, düşünürler. Bir de bakarsın ki, onlar görüp bilmişlerdir."

 

Bu ihbârdan anlaşılacağı üzere, panik geldiği an zihnî olarak bunun şeytândan geldiğini düşünen, atağa geçmez. Böylelikle, şeytânın tuzağına düşmekten, şeytânı kendi tuzağına düşürür.

 

Dünya üzerinde her dört insandan birinin bu hastalığa müptela olması, Hakk Teâlâ Tekaddes Hazretlerinin "ekserennas" Lafzatullâhıyla ihbâr ettiği hakîkat anlaşılır. İnsanların çoğunluğunun îmân etmediğini, şeytânın vesvesesiyle hayat sürdüğünü haber veren "ekserennas" Lafzatullâhıyla Panik Atak'a bakan, hakîkati anlar.

 

Zihni, şeytân-ı racimin ihbârına teslim eden, böylelikle irâdesini kullanmayan Panik Atak hastasının şifâsı tevekküldür. Tevekkül; Allah'a dayanma, Allah'ı kâfi görme, Allah'ı vekil kılma hâlidir ki, Allah beni korur, zâyi etmez, benim dostumdur şeklinde gelen tam teslimiyettir. İsmail aleyhisselâmın şeytân-ı racimin vesvesesine attığı taş misali, Panik Atak hastası da, iğvâ geldiği an: "Bismillah tevekkeltü teallellâh lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" deyip şehâdet parmağını kaldırdığı an, panik geçer inşâallah. Şeytân-ı racime taşı atıp, kurbanlık taşa boynunu koyan İsmail, Allah'a teslim olmuş, şeytânı maskara etmişti.

 

Evet, panik atak, tam olarak acil davranışın karşılığı değil ama şifâsı tevekküldür. Şeytân en çok mü'min ve Müslime taarruz eder. İsmail aleyhisselâmda görüldüğü gibi şeytânı yalnız cemrede taşlayanlar, hakîkati anlamazlar. Şeytân damarlarda dolaşır, kalbin üzerinde karargâh kurup zihinde mevzilenir. Düşmanını(mü'mini) panikletip-korkutup- atağa-davranışa- geçirir.

 

İdris Yılmaz - Çilingir (2012)

idrisyilmaz.blogspot.com

[Guest Gülten]

Çok güzel