Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Horanta

Yukarıdakiler Öyle Istedi 14 Yıldır Hücredeyim

Recommended Posts

Yukarıdakiler öyle istedi 14 yıldır hücredeyim

 

İBDA-C ile örgüt liderliği ilişkisi ispatlanamadığı halde önce idam sonra 'ağırlaştırılmış müebbet hapis' alan gazeteci-yazar Salih Mirzabeyoğlu ilk kez konuştu. Son 10 yıldır tek kişilik hücrede 'tecrid' altında tutulan Mirzabeyoğlu; 'Yukarıdakiler öyle istiyor diyerek yargılandım. Yukarıdakilere selam söyleyin!' diye konuştu. Son 4 aydır yürümekten kesildiğini söyleyen Mirzabeyoğlu, 'Amaçlarını biliyorum. Beni deli gibi göstermeye çalışacaklar' dedi.

 

 

19 Haziran 2012 Salı 09:43

 

yukaridakiler_oyle_istedi_14_yildir_hucredeyim_h696.jpg

14 yıldır hapiste, son 10 yıldır tecrit altında... Suçunun ne olduğunu, onu yargılayan hakim bile çözemedi. 60'a yakın kitabın yazarı Salih Mirzabeyoğlu 14 yıllık tutsak hayatında ilk kez Yeni Şafak'a konuştu. Mirzabeyoğlu, Yeni Şafak'ın Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli İnfaz Kurumu'nda yüz yüze yapılan 4 saatlik görüşmede yargılama sürecinden başlayarak günlük yaşamını anlattı. '14 yıl geçti. 9 yıldır da hücrede yaşıyorum. Geçmişe baktığımda itibarsızlaştırma, aşağılamanın bir arada olduğu bir süreç görüyorum 28 Şubat böyle bir şey... Beni sorgulayanlar 'Yukarıdakiler öyle istiyor' diyerek yargıladı' diyen Mirzabeyoğlu, bundan sonraki yargı süreciyle ilgili olarak, 'Bu kadar hukuksuzluğa uğramış bir adam olarak ne düşünebilirim ki...' diyor. Telegram yoluyla yıllardır işkence maruz kaldığını söyleyen Mirzabeyoğlu, 'Beni bu yöntemle delirtmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Amaçları itibarsızlaştırmak' diyor.

 

14 YIL SONRA İLK KEZ

 

Burası 'Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'... Yuvarlak bir masa etrafına muntazam dizilmiş üç sandalye... Kırmızı karton kapaklı bir defter ve tükenmez kalemle o masada bekliyorum. 'Acaba ne kadar yaşlandı. Elleri titremeye başlamış mıdır?' diye içimden geçirirken, mahkum ve tutukluların ziyaretçi odasına giriş yaptıkları demir kapı açılıyor. Önce açık mavi gömleği üzerinde apoletlerin olduğu genç bir infaz memurunu görüyorum. Ardından bir memur daha... Bana 'mahkumla ilgili' bir şeyler söylemeye geldiklerini düşünürken, ardından saçları ensesinde Mirzabeyoğlu görünüveriyor.

 

'NASILSIN' DİYE O SORDU

 

Cezaevi öncesi fotoğraflarda siyah saçlarıyla aklıma kazınan Mirzabeyoğlu, 48 yaşında iken tıkıldığı bu hücrede şimdi 62 yaşında ama düşündüğümden daha dinç gözüküyor. Kalemi defteri bırakıp ayağa kalkıyorum. Aradaki 3 metreyi ağır adımlarla yürüyerek bulunduğum masaya doğru, hafif tebessüm eşliğinde gözlerime bakarak ilerliyor. Hiçbir şey söylemeden gözlerine bakıyorum.

 

Kendimi tanıtmayı unuttuğum o andan sonra adımı ancak söyleyebiliyorum. 'Nasılsın' sorusunu ise önce ben değil o soruyor. Utandığım için 'İyiyim' bile diyemiyorum. Garip bir his... Bir dahlim var mı bilemem ama sanki olup biten ne varsa kendi hesabıma düşen bir sorumluluğu yerine getirmemişim gibi hissettiriyor yaşadıklarım.

 

YARGI HİÇ BU KADAR HIZLI OLMAMIŞTI

 

Türkiye'de şikayet edilen yargılama uzunluğu bir anda tarih olmuş, 1998'de başlayan yargılama 2003'te noktalanmıştı. 99 suçun faili birkaç yılda sadece bir tek adamın üzerine yıkılarak bulunmuştu. Davanın ilk hâkimi olan Sedat Karagül, emekli olduktan sonra, DGM hâkimliği sırasında hep baskı gördüğünü itiraf edecekti. Bu yüzden Adalet Bakanlığı'nın açtığı davadan dolayı da tazminatla cezalandırılacaktı. Davayı bir an önce sonuçlandırmadığı için dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk tarafından görevden alındı. Ancak vitrindeki sebep, hatalı kararlardan dolayı görevden alındığı' yönünde olacaktı.

 

'ÖRGÜTSEL FAALİYETİ YOKTUR'

 

Önce Metris, Kartal F Tipi ve son olarak Bolu... Yıllarca bir tür zihin kontrol yöntemi olan Telegram işkencesine maruz kaldığını söyledi. Geçtiğimiz 22 Ocak'ta annesi vefat ettiğinde onu hiç kimse duymadı. Hatta gözaltına alınmadan önce, yakalanması için talimat gönderen Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin talebine İstanbul DGM 'Kendisi kitap basan, dergilerde makaleleri çıkan bir şahıs. İstanbul hudutları dâhilinde hiçbir örgütsel faaliyete katıldığı, talimat ve emir verdiği bilgisi yoktur' diye cevap verdiğinde bile O'nun sesini kimseler duymayacaktı.

 

Beni sorgulayanlar iBDA-C'nin ne olduğunu bile bilmiyordu

 

'Tarih 28 Aralık 1998... Saat 14.30... Yer Tuzla... O zaman için ilkokula giden çocuğumu okuldan almak için bekliyorum... Çocuk okuldan çıkıp, onu beklediğim caddenin karşısına geliyordu ki, hızla yaklaşan birkaç sivil otomobil, ani bir frenla ikimizin arasına giriverdi. Hatta araç biraz daha geç frene bassaydı, çocuğuma çarpabilirdi. Otomobilden inen kişiler hiçbir kimlik, arama, yakalama vb. karar ibraz etmeksizin "gidiyoruz' dedi... Onlara "ne demek gidiyoruz, siz kimsiniz?" deyince, "kim olduğumuzu şubede görürsün" diyerek ellerime kelepçe, gözüme bandaj takıp beni İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'ne götürdüler. Terörle mücadelede günlerce gözaltında kaldım. Sorgudan geçirildim. Dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve savcı olduğunu tahmin ettiğim dördüncü kişi de sorgu sürecine katıldı. Bizim dava başı sonundan belli bir tiyatroydu. Zaten bunu açıkça da ifade ettiler. Komiser Bahri bana, 'Aslanım, kimse kitaplarını okumayacak. Buradan savcının önüne ne giderse o...' diyerek, bu sorgulamanın asıl amacına dair işareti veriyordu. Bizi hiç tanımadıkları sordukları sorulardan belliydi... O güne kadar yazdığım onlarca kitabın birini bile okumamışlardı. İBDA'nın ne olduğunu bile bilmiyorlardı.

 

LİDERSİZ ÖRGÜT OLUR MU...

 

Terörle mücade kapsamında gözaltına alındım. 4-5 gün gözaltında tutuldum. Hakkımda açılan davanın mahkeme kararında ise 'Kumandan Salih Kod Salih İzzet Erdiş'in örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlere doğrudan doğruya katıldığı tespit edilememiş olmakla beraber... Lidersiz bir örgüt düşünülemediği gibi örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlerden de örgüt liderinin sorumlu tutulmaması eşyanın tabiatına aykırı düşer' ifadeleri yer aldı.

 

Jandarmanın copuna çarptı

 

Tutuklandıktan sonra 6 ay boyunca duruşmalara katılmayan Mirzabeyoğlu için 25 Ocak 2000'de sabaha karşı, Metris Cezaevi'ne büyük bir operasyon yapıldı. Noel Baba operasyonu ile Mirzabeyoğlu'na kaydadeğer bir 'yeni yıl hediyesi' verildiği düşünülüyor olmalıydı. Mirzabeyoğlu adliyeye getirildiğinde, ağır işkenceden geçtiği anlaşılıyordu. Ayakta zor duruyordu, saçı sakalı zorla tıraş edilmişti. Yüzü kanlıydı. Medya olayı, 'Metris'in üç aslanı yolunmuş tavuk', 'İşte bu kadar', 'Kafasını jandarmanın copuna çarptı' gibi başlıklarıyla verdi. Akıl tutulması gibi atılan manşetlerin en dikkat çekeni Star Gazetesi'nin 27 Ocak 2000 tarihli 'Tıraş olurken yüzünü kesti' başlıklı manşeti oldu. Gazete işkenceyi alaylı bir üslupla 10 başlıkta veriyordu: '1- Jandarma koğuşa dalınca uyanıp alnını ranzaya çarptı. 2- Sendeleyerek kalktı, ayağı kayınca burun üstü düştü düştü. 3- Kalkayım dedi, uyku sersemiydi. Dipçiğe gözünü vurdu. 4. Kendini topladı. Kapıdaki askılığı görmedi, kulağını taktı. 5. Jandarma sıkı sıkı sarılınca boynuna kan dolandı. 6. Koğuştan çıkıyordu, kapıyı açık zannetti...

 

28 Şubat: Aşağılama itibarsızlaştırma ve yıpratma

 

Mirzabeyoğlu, muhabirimizin "28 Şubat size ne hatırlatıyor" sorusuna '14 yıl geçti. 9 yıldır da hücrede yaşıyorsunuz. Geçmişe baktığınızda manzara size ne söyletiyor' diye soruyorum. 'İtibarsızlaştırma, aşağılamanın bir arada olduğu bir süreçti' cevabı verdi.

 

Yürümekten kesildim dışarı çıkamıyorum

 

'Günüm, Telegram'ın bendeki etkisine göre değişiyor. Üç hücrenin ortak kullandığı bir havalandırma var. Her gün 13.00 ile 16.00 arasında buraya çıkılabiliyor. Ancak saat 13.00'e geldiğinde, ben çıkmak istesem de Telegram'ın üzerimde bıraktığı etki sebebiyle bitkinlikten o havalandırmaya çıkacak halim bile olmuyor. 4-5 aydır yürümekten kesildim. O yüzden dışarıya çıkamıyorum. Kimi zaman namaz kılarken bile Telegramcıların sözlü ve fiilî tacizlerine uğruyorum. Meselâ secdeye varıyor, "Subhanerabbiyel alâ..." diyorum... O ânda bile, küfürlü sözlerle karşılık veriyorlar. Bu yüzden namazlarımda zorlanıyorum. Bazen namazımı kesmek durumunda kalıyorum. Kur'an okurken, özellikle bazı harfler üzerine geldiğimde adeta şok uyguluyorlar. Genelde saat 17.00'de yatıyorum. Akşam saat 20.00'de sayım yapılıyor. Sayım sonrası 22.00'den sabah 6-7'ye kadar yazı yazıyorum. Ancak bu sistematik değil. Telegram'dan dolayı bu program kimi zaman tam tersi şeklinde gelişiyor. Bazı günler hiç yazamıyorum."

 

Başı sonu belli tiyatro

 

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Mirzabeyoğlu, "Ne yaptınız da bu cezayı aldınız" sorusunu şöyle cevapladı: Bu süreç öncesinde, beni şu anda nasıl görüyorsanız, sivil hayatımda da aynı yaşantımı sürdürüyordum. Yani yazıyordum. Benim niyetim belli. En başında ben Müslümanım. Hayatımı buna göre şekillendiririm. Böyle olduğuna göre yazdıklarım da bu çizgide şekillenir. Şimdi ben de size subjektif bir takım yargılarla yaklaşabilirim. Buraya benimle görüşmek için gelmişsiniz, sizi polis de göndermiş olabilir. Savcı tarafından görevlendirilmiş de olabilirsiniz. Bir kere, ben öyle görmek istedikten sonra size bu ön yargıyla yaklaşır ve her hareketinizi bu kurguya nispetle değerlendiririm. Tekrar ediyorum; bizim dava, başı sonundan belli bir davaydı, bir tiyatroydu...

 

Sokakta yakaladılar hücrede basıldı dediler

 

Bizim davada sürecin nasıl işletildiğine dair televizyon haberleri, en bariz örnektir. Ben Tuzla'da, evimin yakınındaki okulun önünde saldırıya uğradım, gözaltına alındım. Ama buna rağmen birçok tv. kanalı haberi çok farklı bir şekilde verdi. Meselâ zannediyorum Show TV'deydi... Haber, 'Hücre evine baskın' başlığıyla geçti... Haberde, sanki aranıyorduk, sanki kaçıyorduk ve sanki kaçtığımız yerde yakalanmışız gibi göste-rildik... Yakalandığımız yer olarak da koyun ağılı gibi bir yeri gösteriyorlardı... Benimle birlikte Saadettin Ustaosmanoğlu'nu da almışlar, güya korumammış. Oysa ki Mahmut Ustaosmanoğlu'nun yeğeni olan S. Ustaosmanoğlu'nu o zamana kadar ilk ve son kez Bursa'da görmüştüm. Ben İstanbul'un bir ucunda ikamet ediyordum. O ise Fatih'te... Ve buna rağmen benim korumam olduğu söylendi.

 

Komiser Bahri, araya İBDA-C sıkıştır

 

Gözaltına alındığım Aralık 1998 tarihi, Ramazan ayına denk gelmişti. Kimi zaman 14 saat aralıksız sorguda kalıyordum. İrademi kırmaya çalışıp, tüm suçları üzerime yıkmak niyetindeydiler. O kadardı ki, ifademi yazıya döken Komiser Bahri'nin yanında bulunan bir diğeri Bahri'ye, 'Bu ifadelerden birşey çıkmaz. Araya İBDA-C falan sıkıştır' tavrıyla ifadelerimi çarpıtıyordu. Günlerce süren polis safahatı, ardından savcılık, bir de oruçlusun... İnsan bir müddet sonra öyle bitkin düşüyor ki, 'ne olacaksa olsun' aşamasına gelebiliyor.'

 

Bu kadar hukuksuzluğa ne diyebilirim ki

 

Geçtiğimiz ay CHP milletvekili Veli Ağbaba'nın kendisine yaptığı ziyareti değerlendiren Mirzabeyoğlu, şöyle konuştu: "Evet Veli Bey, avukatıyla ziyarete gelmişlerdi. Kendilerinin bu ziyareti sadece bana özel değildi elbette ancak beni de ziyaret etme nezaketini gösterdiler. Ben kendisine teşekkür ettim. Buradan ne çıkar ne çıkmaz. Önemli değil. Bu kadar hukuksuzluğa uğramış bir adam olarak ne düşünebilirim ki... Siyaset; bir keyfiyet işidir. Keyfiyeti getirmenin işidir. Kim, hangi keyfiyete mâlik olarak ne getirecek... Sistem çapında kim, ne teklif ediyor. Evvelâ bunun konuşulması ve ortaya koyulması lâzım. Basit itiş-kakışların haricinde birşey yok. Çünkü olması gerekene dair kimsenin söyleyecek birşeyi yok. Hücremde bir televizyon var. Telegram'ın yoğun olduğu zamanlar tv. işkenceyi daha yoğunlaştırıcı bir etki yapabiliyor. O yüzden çoğu zaman televizyon seyretmiyorum."

 

Devlet telegram yok desin

 

On dört yıldır ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını çeken gazeteci yazar Salih Mirzabeyoğlu, son 10 yıldır telegrama "uzaktan manyetik dalga kontrolü" maruz kaldığını söylüyor. Her defasında 'İncelensin' dediği telegramla ilgili şu ana kadar tek bir incelemenin dahi yapılmadığını anlatan Mirzabeyoğlu, 'Devlet manyetik yolla böyle bir etkinin olamayacağını açıklasın' diye konuştu. Bolu F Tipi Cezaevi Müdürü Cevat Berber, Mirzabeyoğlu'nun iddialarıyla ilgili inceleme yaptınız mı sorumuza, 'Hayır. Olsa ben bilirim' cevabını veriyor. Bolu Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Yurtseven ise 'Resmi bir incelemeye gerek yok' yanıtıyla 'araştırmaya gerek olmadığını' söylüyor.

 

ÖLÜM ODASI B-7

 

Kaldığı hücrenin numarası B-7. 2.80'e, 3. 50 bir hücre... Yemek, yatak, tuvalet, banyo, kitap okuma hepsi orada. Cezaevine geldiğinden bu yana şikâyetinin bilindiğini söyleyen Mirzabeyoğlu, bugüne kadar tek bir incelemenin yapılmadığını belirterek, 'Eğer bu telegram teknik olarak yapılabilecek bir iş değilse devletten açıklama bekliyorum. Denilsin ki, böyle bir şey mümkün değil' diyor.

 

İSTİHBARAT DEVLET İŞİDİR

 

Mirzabeyoğlu, yapılan manyetik etkinin bedeninde izler bıraktığını söylüyor. Ancak altını çizdiği nokta 'Telegram altında bir fizikî rahatsızlığın bile, ondan mı yoksa tâbiî bir şekilde bünyeden mi olduğu' konusunun anlaşılamaması... Bu etkinin 'Bizzat bunu yaşayan için bile birbirine karışan bir mevzu' olduğunu söyleyen Mirzabeyoğlu, 'Zaten bu muğlaklıkla birlikte sağlam insanın tıbbî tedaviye tâbi olması, hele 'kafayı bozmuş' niyetine tedavi bir yana böyle zannettirilmesinin' amaçlandığını söylüyor. Yapılanın asıl amacının itibarsızlaştırma olduğuna değinen Mirzabeyoğlu, 'Takdir edersiniz ki, bilgi almasından psikolojik savaşına, bir adamı itibarsızlaştırma gayesine kadar istihbarat bir devlet işi olduğuna göre, bir bakıma hâdiseyi yapanı hadiseyi yapana şikâyet gibi bir komiklik var' diyor.

 

12 YILDIR UYGULANIYOR

 

2000 yılının başından beri kesintisiz telegram altında olduğunu anlatan Mirzabeyoğlu, 'zihin kontrolü'nün genel anlamına nisbetle hususilerinden olmak üzere, 'ilaçla, şu, bu' çeşitlerinden psikolojik nitelikte olanlara kadar hepsinin içinde, telegram davasını genel niteliğiyle vurgulayan bir eser yazdım. Ondan sonra, onunla ilgili olsa da, ondan mustakil eserler. Giderek, onun üzerimdeki fizikî ve ruhî tesirlerinin nefs muhasebesi mevkiinde, yine kendi öz mevzuu ile çerçeveli eserler; telegram altında, onunla birlikte, ama yaşayan bir adam... Karın açlığını telegrama benzetirseniz, onun ne kadar tesirinde olsa da, neticede çevresindeki mevzuların kendisindeki çözümlerini bir hayat refleksi hâlinde gösteren adam. Yat kalk, telegramın senin etrafındaki hadisevî kurgularını ve tekrar tekrar fizikî tesirlerini anlatmaya çalışarak 'kafayı üşütmek' yerine, nefes alma tabiîliğimle bu...'

 

'OLSAYDI BİLİRDİK'

 

Bolu Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Yurtseven, Mirzabeyoğlu ve avukatlarının 'telegram' iddialarına inanmıyor. Başsavcısı, "Elimin altındaki bir yerde böyle bir şey olsa, benim haberim nasıl olmaz' dedi. Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi Müdürü Cevat Berber de Mirzabeyoğlu'nun 2002'den beri Bolu F Tipi Cezaevi'nde bulunduğunu yaklaşık 10 yıldır burada kaldığını söylüyor. Kendisinin cezaevi müdürü olduğunu söyleyerek, 'Buranın yöneticisi olarak, cezaevi içerisinden böyle bir şeyin yapılamayacağını söyleyebilirim' diyor.

 

Nokta vuruşla zihin kontrolü

 

Telegram zihin kontrol operasyonlarının genel adı. Telgraf gibi beynin belirlenmiş bölgelerine nokta vuruşlarla gerçekleştiriliyor. Dünyada sayısı pek çok mağduru vardır fakat ispat edilmesi oldukça güç olduğu için "psikiyatrik vaka" olarak değerlendiriliyor.

 

Mirzabeyoğlu ise aslında kelime anlamı olarak telegram diye bir sözcük olmadığını, bu kelimeyi ilk defa Kartal Cezaevi'nde, yani ilk kez uzaktan zihin kontrolüne maruz kaldığını söylediği süreçte, kendisine bu zihin kontrolünü yapanlar tarafından söylendiğini belirtiyor. 'Bu kelimeyi Kartal Cezaevi'ndeki 'uzaktan zihin kontrolü' yapan kişi bana bizzat aynı yoldan alay olsun diye söyledi. Kelime 'uzaktan haber iletilmesi' anlamına geliyor. Böylece hâdiseyi ifşâ etme imkanı bulmuş olduk. Kelime aslî anlamına nazaran kazandığı muhtevayla, yüzde yüz Türkçe bir muhtevaya bürünmüştür'

 

Dersim İsyanı ile hiçbir ilgimiz yok

 

Salih Mirzabeyoğlu, nereli olduğu ve babasının Dersim İsyanı'na katılıp katılmadığı ile ilgili basında yer alan haberleri hatırlattığımda noktayı şu sözlerle koyuyor. 'Ben Dersim'li değilim. Muşluyum. Büyük büyük dedem de, dedem de, babam da öyle... Dersim'le hiçbir alakamız yok. Bu mevzu ben yargılanırken, istihbarat kaynaklı bazı dosyaların mahkemeye sunulmasından kaynaklandı. Dersim İsyanı ile de alakamız yok' diyor. Mirzabeyoğlu, ailece Konya'ya yapılan sürgünün nedeni olarak Şeyh Sait İsyanı'nı gösteriyor. Büyük büyük dedesi Hacı Musa Hamidiye Alayları'nda ünlü bir komutan... Onun oğlu izzet bey de tanınmış isimlerden biriymiş. ... Dedesi İzzet Bey Şeyh Sait İsyanı'na karışmış. O yüzden de memleketleri Muş'tan dedesi İzzet Bey ve babası Muammer Şerif ile birlikte Konya'ya sürgüne gönderilmişler.

 

Her günümü yazsam 50 ciltlik kitap olurdu

 

Salih Mirzabeyoğlu, telegramın fiziksel etkilerinin birbirinden çok farklı olduğunu belirterek, 'Vücut mimiklerden beden hareketlerine kadar etki altında kalır. 13 senede her günü yazmaya kalksaydım, ortaya 50 cilt çıkardı ki buna lüzum yok...'

 

Yenişafak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gazeteden okumuştum bu yazıyı. Allah senden razı olsun gönüldaş.

Ne denilebilir ki? İnşallah artık bu sıkıntısı biter. Ben asıl çıkınca ne olacak çok merak ediyorum doğrusu :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...