Çilekeş 5 Report post Posted August 27, 2006 eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse, yalnızca birkaç günlügüne aniden çalsa kapınızı, merak ediyorum neler yapacagınızı... biliyorum ama böylesine serefli bir konuga açacagınızı en güzel odanızı, ona sunacagınız yemeklerin en iyisi olacagını, ve inandırmaya çalısacagınızı, onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacagınızı; gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacagınız hazzı. fakat söyleyin bana, efendimizi evinize dogru gelirken gördügünüzde, onu kapıda mı karsılayacaksınız? yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle, bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp yerine kur'anı mı koyacaksınız? peki hala amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda? yoksa kapatmaya mı kosacaksınız aceleyle, o size kızmadan önce? kimbilir? belki de agzınızdan hiç çıkmamıs olmasını mı dilerdiniz, hatırlayamadıgınız en son çirkin kelimeyi... peki ya dünyalık müziginizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız? ve bunun yerine ortalıga, kitaplıgınızın raflarında tozlanmıs¸, hadis kitapları mı çıkaracaksınız? hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz? yoksa telas¸la ne yapayım diyerek, saga sola mı kosturacaksınız? merak ediyorum: eger peygamber efendimiz, bir kaç günlügüne sizinle birlikte yasasa, yapmaya devam edecek misiniz, her zaman yaptıgınız seyleri? ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı? her yemekten sonra sofra duası etmeyi, yine zor mu bulacaksınız? hiç yüzünüzü asmadan, oflayıp puflamadan, her vakit namazınızı kılacak mısınız? ya sabah namazı için, sıcacık yatagınızdan, erkenden fırlayacak mısınız? peki ya yine mırıldanacak mısınız, her zaman söylediginiz sarkıları? ve okuyacak mısınız, her zaman okudugunuz kitapları? peki bilmesine izin verecek misiniz, aklınızın ve ruhunuzun beslendigi seyleri? yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz? söyle diyelim ya da: gideceginiz her yere götürebilecek misiniz peygamberi de? yoksa birkaç günlügüne degisecek mi planlarınız? tanıstırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadasınızı onunla? yoksa hiç karsılasmamalarını mı umardınız, peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle? simdi söyleyin açık yüreklilikle, onun kalmasını ister misiniz sizinle? sonsuza dek, hep birlikte... yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız, ziyareti bitip gittiginde? gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir degil mi? bilmek ve düsünmek, eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse yapacagımız seyleri... eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse, yalnızca birkaç günlügüne aniden çalsa kapınızı, merak ediyorum neler yapacagınızı ... İBRAHİM SADRİ Quote Share this post Link to post Share on other sites
gençkurt 1 Report post Posted June 15, 2007 Sen içerdeyken ben Sinemalara gittim Bütün filmlerini seyrettim O sevdiğimiz artistin Sen içerdeyken ben Vita kutularında çiçek yetiştirdim Sokakta top oynadım çocuklarla Ayakkabılarımı eskittim Güneşe karşı durdum sabahları Geceleri bir başıma yıldızları bekledim Annenin gönlüne su serptim Aldırma dedim aldırma Bir şarkı söyle, bir dilek tut herkes için Bir ada rüzgarı gibi Sürtünerek geç hayata Bir sarmaşık gibi tutun Ve değer ver hatıralara Aldırma dedim Sen annesin, aldırma Sen içerdeyken ben Kiramı ödedim, pijamalarımı giydim Haber bültenlerini izledim Gazetelerden kupon kestim Sen içerdeyken ben Sigara içtim, öksürdüm Otobüse bindim Fotoğraflarımıza baktım Acıyan yanlarımı körelttim Deniz kıyısında yürüdüm Manavdan soğan aldım Yeni çıkan şarkıları dinledim Kafeste beslediğimiz kuşu saldım Islık çaldım Sen içerdeyken ben Hep uyandım, sayıkladım Kanadım boyuna Takvimler aldım Her gün bir yaprağını kopardım Deli ayrılığın Sen içerdeyken ben Gömleğimi ütüledim Sobada elimi yaktım Bir şiir yazdım Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden Hani o alnına kader değmiş Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş Hani o erken vurulmuş Gençliğimiz gibi dağıldım Sen içerdeyken ben Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Kapı kapattım, pencere açtım Mutfakta oyalandım Kanepede yattım Hatta bir yolluk aldım odaya Çok da kulak asmadım Çok da koymadı bu bana Alt tarafı içerdeydin Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün Bir yanımı Yani adamlığımı Yani gözlerimin ferini Yani canımı Alt tarafı şarkılar ölecekti Alt tarafı kanayacaktı kalbim İşte sensiz İşte nefessiz İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı Her tarafım Yıldızlar yine oradaydı oysa Yazdıklarım Gözden kaçan o defter yapraklarında Boşver 128 Hayat bir gemi Yürüt onu göreyim seni Boşver 128 Boşveriyor ya Aldırma reis Reis aldırmıyor ya Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben Vitrinlerin önünden geçtim Minibüs duraklarında bekledim Simitçilerle yarenlik ettim Üstüme bir ceket aldım El tezgahlarında kitaplara baktım Sen içerdeyken ben Hiç oturup ağlamadım Hiç karartmadım umudu Hiç bulandırmadım onuru Öyle dimdik durdum ortada İşte burada ulan işte burada Böyle burada Hiç yıkılmadan Hiç utanmadan Ve hiç unutmadan Sen içerdeyken ben Gülen resmimi yaptırdım Sokaktaki ressama Her zaman yaptığım gibi Buzdolabını ayağımla kapadım Parkların banklarına adını kazıdım Adını kazıdım duvarlara Adını, adımın yanına yazdım Hiç unutmadım, utanmadım Korkmadım Parmaklarımı şıklattım Fidayda'da Hani vardı ya Fidayda'da hanım kızım Fidayda Gelip geçen her tren bağırtısında Kalkıp aynaya baktım sonra Sen içerdeyken ben Perdeleri hiç kapatmadım Hiç bakmadım arkama Başını ellerinin arasına alan Üç-beşinin arasında olmadım Öyle bıraktığın gibi Öyle yaşadığımız gibi yaşadım Sen içerdeyken ben Bir adını söyleyemedim Şöyle bağıra bağıra Bir yüzünü göremedim Görüş günlerinde Bir de eline değemedim Bir de yüreğine Şöyle kucaklayamadım bir de Ölümüne Sen içerdeyken ben... Quote Share this post Link to post Share on other sites
rmzn70 0 Report post Posted June 15, 2007 GERİYE DÖNEN ADAM Yağmur yağıyordu... Benim saçalarımda kırağılar vardı, Onun omuzuna konmuş bir gül. Kapıyı açtım Elinde eski bir bavul Yüzünde daha eski bir hikaye Geldim dedi, geldim işte. Sana kendimi getirdim Belki unutmuşsundur Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim Birkaç gömlek bir pijama altı Tuttuğum notları Serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi Gökyüzüne verdiğim dualarımı Çakmağımı sigaramı tabakamı Ve kitaplarımı getirdim Döndüm dedi, döndüm işte. İçeri girdi, aksıyordu ayağı Oysa; nasıl da akardı bayrak gibi önümüzde Nasıl da oynardı saçları rüzgârı bulanda Bir ceylan gibi nasıl da koşardı Ayağın, dedim... İçerde, dedi Bir bakır tas bıraktım Bir kehribar tesbih Birkaç kitap Bir kaç iyi arkadaş Tüketilmiş bir ceza Ve bir ayak Güldü sonra Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı Ben içeride bıraktım, Kurban olsun ikimizinki de, memlekete. Oturduk uzun uzun baktık birbirimize Onüçyıl sonra yeniden karşı karşıya Bir deli gençliği Birlikte düşürmüştük yollara Bir yüreğimiz vardı, onu koymuştuk ortaya Ben başımı onun omzuna yaslardım O tale'al bedrü okurdu kulağıma Ben bazı geceler oturup ağlardım O dua ederdi hepimizin adına Bir sonbahar akşamı ayrılmıştık Caddelerde arabalar akıyordu Yağmur yağıyordu Babalar,ekmekleri saklamış ceketlerinin altına Korkuyla evlerine koşuyordu Düdükler ötüyordu, sirenler çalıyordu Şehri kimler çalıyordu? Oysa; biz onunla Yüreğimizi koymuştuk ortaya... Arkasından baktım Elinde bir bavul Cebinde ikimizin yüreği Şifadan ayrılık, rahmetten yoksulluk Şenolasın mapusluk! Kaldır gözlerini yerden, dedi Onüç yıl dediğin ne ki? Bana mektup yaz Bir menekşe resmi yap Ve bir gül gönder anama Kaldır gözlerini yerden, dedi Onüçyıl dediğin ne ki? Yürüdü Yusuf Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine Onüçyıl bekleyecektim Onüçyıl.. Kavuşmak için Cebinde rehin götürdüğü gençliğime. İBRAHİM SADRİ çok sevdiğim bir şiir paylaşıyım istedim selamlar Quote Share this post Link to post Share on other sites
hafakan 195 Report post Posted June 15, 2007 Boşver 128 Hayat bir gemi Yürüt onu göreyim seni Boşver 128 Boşveriyor ya Aldırma reis Reis aldırmıyor ya *** Hiç karartmadım umudu Hiç bulandırmadım onuru Öyle dimdik durdum ortada İşte burada ulan işte burada eline sağlık gençkurt .şiirin tamamı çok güzel. Amaben bu mısraların söyleyiş tarzına bayılıyorum.( buarada ibrahim sadri 128 derken ne yi kastediyor acaba billen bi arkadaşım varmı) Quote Share this post Link to post Share on other sites
eko 5 Report post Posted July 23, 2007 Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz Sana gelmek Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz Başımızın okşanmasını gözyaşımızın silinmesini,kolumuza girilmesini istiyoruz Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz Rüzgarın sesini, ırmağın sesini Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek, olduğu bir dünyayı yeniden isterken Seni istiyoruz aslında.Bunu söyleyemiyoruz Her yer gece, çok gece Ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim Çok yenildik yetmez mi ? Bir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında, bir günahın tenhasında Büyütüp durduk siyahı Gece gece gece Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne Her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi Bilmiyoruz Çünkü Bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu Kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşkulüz şuan Sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları Yusuf’u düşüneceğiz, Yakup’u, Musa’yı İsa’yı düşüneceğiz, Nuh’u ve öbürlerini Ve Efendimizi Efendimizi Kuyular kuyular kuyular kazdık Bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık Kestik kendimizi deldik yaktık Sonra sana değil dünyaya aktık Dünya ki mescid dir biz onu otel yapmışız Kalktık ki yenilmişiz değişmişiz azmışız Bir sızı kalmış içimizde başka şey yok Bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız Bir çocuk oyuncağını alamamış Bir kız sevdiğini saramamış Bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu Bir adam paramparça bir çift göz için Birisi ekmek götürememiş evine Birisi aşk Birimiz dünyayı kurtaracak Birimiz yarını Birimizin aklı tutuşmuş yanıyor Birimiz bomboş kalbine bakıp birini anıyor Birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor Birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor Birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hala açık sanıyor Geldik işte bunlar ellerimiz Açılmış bak bilirsin ne diye Ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik Açtık işte bunlar ellerimiz Burası dünya Şu biziz Bunlarda ellerimiz Öyle açık öyle acemi öyle boş Öyle mahcup öyle dalgın öyle boş Öyle boş Senin değilmiyiz hepimiz Senin değilmi her şey Alırsın kime ne verirsin kime ne Ve bu açtığımız eller senin değilmi Senin değilmiyiz hepimiz Rabbim Bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar Kimsesiziz kime gidelim Yaralarımız var kime Sıcak birşey arıyoruz kime Merhamet istiyoruz kime Bağışlanmak istiyoruz kime gidelim Sorumuz ve cevabımız sen değilmisin Yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz Bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim Çok yürüdük yollar kayboldu yol olduk sana geldik Ne getirdim deme bize senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur. Geldik işte bunlar ellerimiz Bunlarda ellerimizin büyük boşluğu Beş duygum harab, altı yönüm harab On parmağımda on acı Ya Rab Denize dalan bir desti nasıl tahammül etsin suya Fırlattın beni dünyaya Yeniden al kucağına, çağır beni yeniden Bu saman çöpünü kasırgada bırakma Büyük bir kapının önünde bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor Kapı açılacak yoksa niye var Rahmet örtecek günahı Geride kalacak gazabın adımları Duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları Sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz Görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz Görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz Ol dedin olduk senden Gel dedin geldik sana Başımız yerde Açtık ellerimizi sevgilinle birlikte Bize bak çekip çıkalım uçurumlardan Bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından Parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım Yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım Elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz Sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına İnşirah inşirah inşirah Ayetin değilmiyiz senin Ya Allah arkadaslar bu lirik ibrahim sadrinin bırakıp gittiğin kadarız albümünden bir parçadır o albümü tavsiye ederim çok güzel şiirleri var esenlikle kalın konular tek başlık altında toplanmıştır // Cihat / Quote Share this post Link to post Share on other sites
rembo 2 Report post Posted August 18, 2007 KIRMIZI ARABA Süleyman kara bıyıklı bir işçidir Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte Ve götürdüğü ekmeği yemektedir Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte Ne kadar zalim esse de rüzgar Ne kadar belini bükse de ekmek parası Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman Onun Cevahir’i vardır Cevahir altı yaşındadır Çünkü gözleri çakmak çakmaktır Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır Bir pazar sabahı Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman Çıkarlar gezmeye İstanbul’u inadına Bir yol düşünür Süleyman Ulan bu bahtı kapalı kentte Yürümek de parayla değildir elbette Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle Canından özgü Cevahirine Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar Para da vardır cepte Yürürler İstanbul şehrinin kalbine Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e Anlatır işçi baba Süleyman İş ararken adım adım arşınladığı sokakları Bak Cevahir işte şu Yeni Cami Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır O pazar günü Kara bıyıklı işçi Süleyman Karısı can yoldaşı Neriman Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan Ve birden mumun alevi söner İstanbul’un yalanı biter Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü Bir oyuncakçı vitrininde Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a Bana şu kırmızı arabayı alsana baba Alsana be Süleyman Canına can parçana Bir oyuncak araba almayacaksan eğer Yuh olsun sana Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman Bir karısı Neriman’a Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına Ulan alt tarafı bir oyuncak araba Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman Bakarsın cepteki son gazoz parasına Cevahir’in o kocaman umuduna Yakışır şu kırmızı araba Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda Girer iflah etmez bir umutla dükkana Sorar dağ gibi Süleyman Usta şu vitrindeki nazlı gelin Şu zalımın ışıltısı Şu bahtımın kara yıldızı Şu İstanbul ağrısı Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri Şu kırmızı araba kaç para Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya Çok para der hemşerim yani çok para Süleyman cebinde bir gazoz parası Yıkılmış bir dağ artığı Bir tufan sonrası perişanlığı Döner kapıya çıkmak için dışarı Oğlu Cevahir Kırmızı arabayla getirecek Babasını beklemektedir Nasıl olsa babası ordan O kırmızı arabayla çıkacaktır Nasıl olsa Kara bıyıklı dağ gibi İşçi Süleyman babasıdır Yani Cevahir’in gözünde o Dünyanın en güçlü Dünyanın en zengin Dünyanın en büyük adamıdır Süleyman Ama Süleyman Eli boş çıkar dükkandan Sorar Cevahir hani baba Hani kırmızı araba Sorar hesabı bulutlar dağa Nasıl desin Süleyman Nasıl desin adam yüreği Ben onu sana alamadım Benim ona param yetmedi diye Başlar ağlamaya Cevahir Başlar bulutlar ağlamaya Yanar yerin yedi arzı Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın Sorar Cevahir Hani baba hani kırmızı araba Martıları gösterir Süleyman Bak ne güzel uçuyor Cevahir martılar havada Boş ver kırmızı arabayı Baksana martılara Bakmaz martılara Cevahir Bakar yangın gibi arabaya Ama bak der Süleyman Ne güzel uçuyor martılar havada Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur Takılır gözü martılara Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler Evet der ne güzel uçuyor martılar havada Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı Unutur gider dalar gözleri martılara Cevahir unutur unutmasına ya Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı Her gece döşeğine yattığında Uyumak için gözlerini kapadığında Demir lokma gibi Bir kırmızı araba takılır durur kursağına Bütün ömrü boyunca İşte bu Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir Ve herkesin bir yerine Birgün bir Süleyman acısı değmiştir Quote Share this post Link to post Share on other sites
yusuf ziya karataş 2 Report post Posted December 2, 2007 İSTANBUL ÜSTÜME DÜŞER Ben sana nasıl küseyim İstanbul üstüme düşer Karaköy'den vapur kalkmaz Sezen Aksu şarkı yapmaz Üsküdar'da yangın çıkar Hey kanar yüreği güvercinlerin Minübüsler bağırmaz olur Aşk üstüne yenim etmez martıları boğazın Ulan poyrazı küser, olan lodosu esmez Yağmuru yağmaz nisanın Ben sana nasıl küseyim İstanbul üstüme gelir İçim yanar içim Bir aşk için bir içim Kendini varur sokaklarına Cihangir'in Eyüpsultan sabahlarına Ve ekmek kavgasına yemin olsun Bir de umuduna Kavgaya düşmüş yeni gencin Beyoğlu Arsız bir gece beyim Hayat üryan edilmiştir Ve sevilmiştir, ve sevmiştir Gül pavyonda sevim Söyle Söyle ben sana nasıl küseyim Yolda yürürsün Canın çeker Kestane satarım Taksim'in köşesinde Beyoğlu'da sinemaların kapısında dururum Her filimde Türkan Şoray oynar Ben sana nasıl küseyim İstanbul üstüme düşer Minibüslerin kapısında bağırırım Sen binersen ön kolduğu ayırırım Bir de teyibe attım mı şarkımızı Bir tek dileğim var Mutlu ol yeter Ben sana küsmem İstanbul üstüme düşer Yangın çıkar üsküdarın içinde Aslan arkadaşla belalardan geçerim Her bi şeyi taşır yüreğim Her bi şeyi taşır Bir senin yokluğunu çekemez Söyle Söyle ben sana nasıl küseyim Ben sana nasıl küseyim İstanbul üstüme düşer Karaköy'den vapur kalkmaz Sezen Aksu şarkı yapmaz Üsküdar'da yangın çıkar Ey kanar yüreği güvercinlerin Minübüsler bağırmaz olur Aşk üstüne yenim etmez martıları boğazın Ulan poyrazı küser Olan lodosu esmez Yağmuru yağmaz nisanın Ben sana nasıl küseyim İstanbul üstüme gelir İstanbul üstüme düşer Söyle Söyle ben sana nasıl küseyim İbrahim SADRİ Quote Share this post Link to post Share on other sites
Abdulhamid 6 Report post Posted January 27, 2008 BİZİM YAŞADIĞIMIZ bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyasıişlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları kalbim ağrıyorsa da kardeşim gönlüm bulanıyorsa tedirginsem kuşkuluysam kalın kitapların yazdığına bakarsan acaip suçluysam havada ihanetdışarıda sıcak duvarda yazılar kalbimizde acılar varsa da bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim mektubun geldi bugün haziran kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından haberin geldi haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta çok bakarsın yağmur yağanda ıslak ve buğulu camların ardından bilirim bilirim, acı nasıl oturur adam yüreğine ne var yani işte iyiyim diyorum ya inan olsun iyiyim anne insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe bak üzülme yazıyorum bir daha nolur üzülme üzülmüyor analar oğulları üzülmüyorum dedikçe bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim biz de soluk alıp vermedeyiz yani her insan gib isevmekteyiz, seviecek şeyleri bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği kurban bayramlarında kınalı koçları başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları bu şiiri dinlemek için tıklayın Quote Share this post Link to post Share on other sites
oğuzhan kürşat 0 Report post Posted March 22, 2008 BENİ KAVGADA GÖR Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına Binlerce çocuğa adımızı verirler Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer Geçer gözüm Memleket kadar bir nağra düşer yıkılmış sokakların pusularına Akşam sofralarına aç karnına yüreğim düşer Beni adamdan sayma İlk gözyaşı İlk yere düşen damla İlk kancık tuzaklara düştüğümüz hayınlığın hatrına Hani cebimizde iki satır mektubu yarım bıraktığımız sevdanın Hani son bir umutta tutunduğumuz arkadaşlarımız Ve kaygan ve ıslak ve kaypak sabahı Ankara'nın Ve bilsen Tek başına büyür intikam aşk ve sen Tek basma büyür elif misali mezarıma bıraktığın menekşen Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer Beni son kez kavgada gör Son kez ölsün arkadan vurmacasına bütün ihanetler Sonra şöyle saçlarımı savurup ecel saatine Sonra son kez alnından vurulmacasına aşkın Bir eşkıyalık yapıp Basınca bütün evlerini bu şaşkın İstanbul'un Bir de kendimi denize dökünce Üsküdar'dan Nasıl da patlar içimde çığlığın Bana bu şehri yakmış desinler Beni son kez kavgada gör Bana kendini satmış desinler Beni son kez kavgada gör Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına Binlerce çocuğa adımızı verirler Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer Ya bir de sen düşersen ellerimden Ya bir de kimsesizsem Ya ölüm kadar sevdiğim cesaretim yan çizmişse Sonu yok uğraşlarda yılgınsam Son mermim avucumda Fiyakalı bir eylül sabahı Basar giderim kalbine namımın Sıkar giderim Avucumda mermim menekşem ve arkadaşlarım Geçer gözüm İçimizden bir aşk geçer Ve keder Ve heder olmuş bir hayat Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan Öyle yavaş öyle deşer de geçer İBRAHİM SADRİ Quote Share this post Link to post Share on other sites
oğuzhan kürşat 0 Report post Posted March 22, 2008 İSTANBULA KAR YAĞIYORDU Yetmiş dokuzun kışıydı, Sertti, soğuktu İstanbul’a kar yağıyordu.. Kömür yanıyordu sobalarda Geceleri polisler, bekçiler oluyordu.. Bir de biz oluyorduk Ölümüne üşüyorduk ha Yalan yok polisler de üşüyordu On altı yaşındaydım.. Her şeyi bükecek bileğim vardı On altı yaşındaydım Aslan gibi ortadaydım Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına Senin için şiirler, Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için Kahrolsun yazacak kadar adamdım On altı yaşındaydım Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden Ne de birileri kahroluyordu Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden On altı yaşındaydım Yalan yok Ben yazmaya böyle başladım Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer Yıkıldı gitti.. Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum, Kocaman laflar ediyorum Marşlar biliyordum, Kitaplar okuyordum. Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum. Bak İstanbul’u seviyordum Seni seviyordum Dualar öğreniyordum Meydanlarda toplanıp bağırıyordum Herkes gibiydim, Herkes kadar cesur.. Herkes kadar korkak Herkes kadar filinta delikanlı Ve herkes kadar buralı.. Yetmiş dokuzun kışıydı, Sertti, soğuktu İstanbul’a kar yağıyordu.. Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken.. Haliç’ in arkasında toplanıyorduk Gece adamı içine çekiyordu Biz geceyi içimize çekiyorduk.. En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları Herkes beni seviyordu.. En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa Coğrafya defterimin arkasına.. Bunu kimse bilmiyordu Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum Ve hızla kaçıyordum Sizin evin duvarına bir kez olsun Seni seviyorum diye yazamadım O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu Dedim ya Yetmişdokuzun kışıydı Sertti, soğuktu İstanbul'a kar yağıyordu. İBRAHİM SADRİ Quote Share this post Link to post Share on other sites
oğuzhan kürşat 0 Report post Posted March 22, 2008 YALAN hadi gidiyorsun yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun herşey gidiyor gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor solgun bir gül oluyor insan bir demet kır çiçeği ölüyor sen gidiyorsun ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun bakma öyle ben kanıyorum sen üşüyorsun kolay değil bir yalan bu yaralayan kanayan koca bir yalan yalan işte sevdiğim yalan şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi yumuşak sıcak bir yalan ıslak gözlerimle geçiyorum yaralı bir ceylanın kalbinden ceplerimde kül var bir yangından arta kalan sorduğum adreslerde kimse olmuyor ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman her şey bir yalan gibi yandığı zaman yalnız olduğunu anlıyor insan anladım ve geçtim yaralı bir ceylanın kalbinden aynamı kırdım fotoğraflarımı yaktım nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı nasıl da umarsız su gördüm düşümde karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu ceplerimde kül vardı ve yanıyordu sonra sabah oluyor ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu hayır diyordu bir dağ köylüsü hiçbir şey için geç değil ve geç değil bir şey için hiçbir şey bişey vardı öyleyse bişey beni çeken gecenin duldasından uzağa kocaman çayırlara çeken bişey gümrah ırmaklara sonra sıcağa sonra acıya sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan bişey tutsana beni,bırakmasana olsun yaralasana olsun,ağrısa da yalan da olsa,kalsana dağ köylüsü aşkın olduğu yerde ben varım sen olmasan da ben varım yağmur yağar saçlarım filizlenir bir yıldız düşer omuzlarıma ıslık çalar ıslanır şarkılarımı söyler geçerim kapından camların buğusundan ve yağmurun kokusundan tanırlar beni bilirler en iyi yalanlarını ben alırım onların adresler sorarım kimseler oturmaz orda ve kimseler olmaz ben sordukça dağ köylüsü şimdi gidersen şimdi git kalırsan şimdi Quote Share this post Link to post Share on other sites
Ebediahenk 0 Report post Posted October 9, 2009 KIRGIN BİR GÜL Ansızın sofalarda sesin, Arkasından ağlanılan… Bir resim gibisin, Kanar ya bazen derininde bir yeri insanın Cam kırığıdır batar ya hatıraların, Solaksındır sakarsındır Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının, Bir resim gibisin, Kahverengi, SEPİA Solgun sonbahar tadında Soğuk havalarda çay içilen küçük tabureler üstünde Köşe başı kasaba kahvehanelerinde İçinden şehzadeler mor cübbeli dervişler geçen hikaylerin Akşam lakırdılarında bir efsane olur arkanda bıraktıkların. Bu kadar KIRGIN BİR GÜL BUKADARMI YAKIŞIR şahdamarına yakın İNSAN EN İYİ KENDİNE YANLIŞ YAPAR Ve kanar Bir de aynalar Bakınca nasıl sırrındadır bahtının Füsus, Sükût Elzem bir ağrıdır alnına çalınan Kimse bilmez yanlarıdır En güzel tadı hayatın O şarkılar herkese mi bu kadar yakışır Çalar çalar çalar Bir kemane bir tambur bir ney KIRGIN BİR GÜL Anısızın sofalarda sesin Arakasından ağlanılan Bir resim gibisin Kanar ya bazen derininde bir yeri insanın Cam kırıdığır batar ya hatırların Kapından bir an geçer Bir an Bir kıyı Bir sandal Bir deniz sesi Bir heyecan Yoksa yalan Yoksa çığlık Yoksa intihara yeltenen martılar kadar Cesurda değilsindir. Hep üstünde biten mezarlar Onlar da olmalı sofalarda Bir ses bir resim kadar Durduğu yerde durmayan yüreğin Kabına sığmayan delişmenliğin Yıkıp gidecek vurup devirecek Tutup çevirecek gülüp geçeceksindir, Ama resim Ama SEPİA Ama solgun bir güldür ömrün Seni tren istasyonlarında Kır kahvelerinde banklar üstünde Maç kuyruklarında Hayatın bütün bekleme salonlarında konuşurlar Allah etmesindir anlatılanlar Onlara uğramasındır Düşmanların başına gelmesindir Olup olanlar Bu şiiri Nasıl bir bileğini keserek Öbürünü de kesmeye yeltenerek Yazdığındır Oysa bakmayı unuttukları aynalar kadar Onlarada yakınsındır En güzeli sonbahardır Kağıt helvalar ince bir soğuk Makul bir yağmur,duman,çamur ve SENSİZLİK Bukadar mı güzel durur KIRGIN BİR GÜL Ansızın sofalarda sesin Arkasından ağlanılan Bir resim gibisin Kanar ya bazen derininde bir yer insanın Cam kırıdığıdır batar ya hatıralrın Solaksındır sakarsındır Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının Aslında arkasındasındır bütün Aslında arkasındasındır Aslında Arkasındasındır bütün yaşadıklarının… Quote Share this post Link to post Share on other sites