Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Çilekeş

İbrahim Sadri

Recommended Posts

eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse,

yalnızca birkaç günlügüne aniden çalsa kapınızı,

merak ediyorum neler yapacagınızı...

biliyorum ama

böylesine serefli bir konuga açacagınızı en güzel odanızı,

ona sunacagınız yemeklerin en iyisi olacagını,

ve inandırmaya çalısacagınızı,

onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacagınızı;

gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacagınız hazzı.

fakat söyleyin bana,

efendimizi evinize dogru gelirken gördügünüzde,

onu kapıda mı karsılayacaksınız?

yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle,

bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp

yerine kur'anı mı koyacaksınız?

peki hala amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda?

yoksa kapatmaya mı kosacaksınız aceleyle,

o size kızmadan önce?

kimbilir?

belki de agzınızdan hiç çıkmamıs olmasını mı dilerdiniz,

hatırlayamadıgınız en son çirkin kelimeyi...

peki ya dünyalık müziginizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?

ve bunun yerine ortalıga,

kitaplıgınızın raflarında tozlanmıs¸,

hadis kitapları mı çıkaracaksınız?

hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?

yoksa telas¸la ne yapayım diyerek,

saga sola mı kosturacaksınız?

merak ediyorum:

eger peygamber efendimiz,

bir kaç günlügüne sizinle birlikte yasasa,

yapmaya devam edecek misiniz,

her zaman yaptıgınız seyleri?

ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı?

her yemekten sonra sofra duası etmeyi,

yine zor mu bulacaksınız?

hiç yüzünüzü asmadan,

oflayıp puflamadan,

her vakit namazınızı kılacak mısınız?

ya sabah namazı için,

sıcacık yatagınızdan,

erkenden fırlayacak mısınız?

peki ya yine mırıldanacak mısınız,

her zaman söylediginiz sarkıları?

ve okuyacak mısınız,

her zaman okudugunuz kitapları?

peki bilmesine izin verecek misiniz,

aklınızın ve ruhunuzun beslendigi seyleri?

yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz?

söyle diyelim ya da:

gideceginiz her yere götürebilecek misiniz peygamberi de?

yoksa birkaç günlügüne degisecek mi planlarınız?

tanıstırmaktan onur duyacak mısınız en yakın arkadasınızı onunla?

yoksa hiç karsılasmamalarını mı umardınız,

peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?

simdi söyleyin açık yüreklilikle,

onun kalmasını ister misiniz sizinle?

sonsuza dek, hep birlikte...

yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,

ziyareti bitip gittiginde?

gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir degil mi?

bilmek ve düsünmek,

eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse

yapacagımız seyleri...

eger bir gün peygamber efendimiz ziyaretinize gelse,

yalnızca birkaç günlügüne aniden çalsa kapınızı,

merak ediyorum neler yapacagınızı ...

 

İBRAHİM SADRİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sen içerdeyken ben

Sinemalara gittim

Bütün filmlerini seyrettim

O sevdiğimiz artistin

Sen içerdeyken ben

Vita kutularında çiçek yetiştirdim

Sokakta top oynadım çocuklarla

Ayakkabılarımı eskittim

Güneşe karşı durdum sabahları

Geceleri bir başıma yıldızları bekledim

Annenin gönlüne su serptim

Aldırma dedim aldırma

Bir şarkı söyle, bir dilek tut herkes için

Bir ada rüzgarı gibi

Sürtünerek geç hayata

Bir sarmaşık gibi tutun

Ve değer ver hatıralara

Aldırma dedim

Sen annesin, aldırma

 

Sen içerdeyken ben

Kiramı ödedim, pijamalarımı giydim

Haber bültenlerini izledim

Gazetelerden kupon kestim

Sen içerdeyken ben

Sigara içtim, öksürdüm

Otobüse bindim

Fotoğraflarımıza baktım

Acıyan yanlarımı körelttim

Deniz kıyısında yürüdüm

Manavdan soğan aldım

Yeni çıkan şarkıları dinledim

Kafeste beslediğimiz kuşu saldım

Islık çaldım

Sen içerdeyken ben

Hep uyandım, sayıkladım

Kanadım boyuna

Takvimler aldım

Her gün bir yaprağını kopardım

Deli ayrılığın

 

Sen içerdeyken ben

Gömleğimi ütüledim

Sobada elimi yaktım

Bir şiir yazdım

Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden

Hani o alnına kader değmiş

Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş

Hani o erken vurulmuş

Gençliğimiz gibi dağıldım

Sen içerdeyken ben

 

Bir adını söyleyemedim

Şöyle bağıra bağıra

Bir yüzünü göremedim

Görüş günlerinde

Bir de eline değemedim

Bir de yüreğine

Şöyle kucaklayamadım bir de

Ölümüne

 

Sen içerdeyken ben

Kapı kapattım, pencere açtım

Mutfakta oyalandım

Kanepede yattım

Hatta bir yolluk aldım odaya

Çok da kulak asmadım

Çok da koymadı bu bana

Alt tarafı içerdeydin

Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün

Bir yanımı

Yani adamlığımı

Yani gözlerimin ferini

Yani canımı

Alt tarafı şarkılar ölecekti

Alt tarafı kanayacaktı kalbim

İşte sensiz

İşte nefessiz

İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı

Her tarafım

 

Yıldızlar yine oradaydı oysa

Yazdıklarım

Gözden kaçan o defter yapraklarında

Boşver 128

Hayat bir gemi

Yürüt onu göreyim seni

Boşver 128

Boşveriyor ya

Aldırma reis

Reis aldırmıyor ya

 

Bir adını söyleyemedim

Şöyle bağıra bağıra

Bir yüzünü göremedim

Görüş günlerinde

Bir de eline değemedim

Bir de yüreğine

Şöyle kucaklayamadım bir de

Ölümüne

 

Sen içerdeyken ben

Vitrinlerin önünden geçtim

Minibüs duraklarında bekledim

Simitçilerle yarenlik ettim

Üstüme bir ceket aldım

El tezgahlarında kitaplara baktım

Sen içerdeyken ben

Hiç oturup ağlamadım

Hiç karartmadım umudu

Hiç bulandırmadım onuru

Öyle dimdik durdum ortada

İşte burada ulan işte burada

Böyle burada

Hiç yıkılmadan

Hiç utanmadan

Ve hiç unutmadan

 

Sen içerdeyken ben

Gülen resmimi yaptırdım

Sokaktaki ressama

Her zaman yaptığım gibi

Buzdolabını ayağımla kapadım

Parkların banklarına adını kazıdım

Adını kazıdım duvarlara

Adını, adımın yanına yazdım

Hiç unutmadım, utanmadım

Korkmadım

Parmaklarımı şıklattım Fidayda'da

Hani vardı ya

Fidayda'da hanım kızım Fidayda

Gelip geçen her tren bağırtısında

Kalkıp aynaya baktım sonra

 

Sen içerdeyken ben

Perdeleri hiç kapatmadım

Hiç bakmadım arkama

Başını ellerinin arasına alan

Üç-beşinin arasında olmadım

Öyle bıraktığın gibi

Öyle yaşadığımız gibi yaşadım

Sen içerdeyken ben

 

Bir adını söyleyemedim

Şöyle bağıra bağıra

Bir yüzünü göremedim

Görüş günlerinde

Bir de eline değemedim

Bir de yüreğine

Şöyle kucaklayamadım bir de

Ölümüne

Sen içerdeyken ben...

Share this post


Link to post
Share on other sites

GERİYE DÖNEN ADAM

 

Yağmur yağıyordu...

Benim saçalarımda kırağılar vardı,

Onun omuzuna konmuş bir gül.

 

Kapıyı açtım

Elinde eski bir bavul

Yüzünde daha eski bir hikaye

Geldim dedi, geldim işte.

 

Sana kendimi getirdim

Belki unutmuşsundur

Birlikte söylediğimiz şarkıları getirdim

Birkaç gömlek bir pijama altı

Tuttuğum notları

Serin volta boylarında adımları sayıp susuşlarımı

Elimle büyüttüğüm nazlı bir menekşeyi

Gökyüzüne verdiğim dualarımı

Çakmağımı sigaramı tabakamı

Ve kitaplarımı getirdim

Döndüm dedi, döndüm işte.

 

İçeri girdi, aksıyordu ayağı

Oysa; nasıl da akardı bayrak gibi önümüzde

Nasıl da oynardı saçları rüzgârı bulanda

Bir ceylan gibi nasıl da koşardı

 

Ayağın, dedim...

İçerde, dedi

Bir bakır tas bıraktım

Bir kehribar tesbih

Birkaç kitap

Bir kaç iyi arkadaş

Tüketilmiş bir ceza

Ve bir ayak

Güldü sonra

Dedemin yemen çölünde bıraktığı ayağı

Ben içeride bıraktım,

Kurban olsun ikimizinki de, memlekete.

 

Oturduk

uzun uzun baktık birbirimize

Onüçyıl sonra yeniden karşı karşıya

Bir deli gençliği

Birlikte düşürmüştük yollara

Bir yüreğimiz vardı, onu koymuştuk ortaya

Ben başımı onun omzuna yaslardım

O tale'al bedrü okurdu kulağıma

Ben bazı geceler oturup ağlardım

O dua ederdi hepimizin adına

 

Bir sonbahar akşamı ayrılmıştık

Caddelerde arabalar akıyordu

Yağmur yağıyordu

Babalar,ekmekleri saklamış ceketlerinin altına

Korkuyla evlerine koşuyordu

Düdükler ötüyordu, sirenler çalıyordu

Şehri kimler çalıyordu?

Oysa; biz onunla

Yüreğimizi koymuştuk ortaya...

 

Arkasından baktım

Elinde bir bavul

Cebinde ikimizin yüreği

Şifadan ayrılık, rahmetten yoksulluk

Şenolasın mapusluk!

 

Kaldır gözlerini yerden, dedi

Onüç yıl dediğin ne ki?

Bana mektup yaz

Bir menekşe resmi yap

Ve bir gül gönder anama

Kaldır gözlerini yerden, dedi

Onüçyıl dediğin ne ki?

 

Yürüdü Yusuf

Yanıp sönen mavi ışıklar düştü gölgesine

Onüçyıl bekleyecektim

Onüçyıl..

Kavuşmak için

Cebinde rehin götürdüğü gençliğime.

 

İBRAHİM SADRİ

 

çok sevdiğim bir şiir paylaşıyım istedim selamlar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Boşver 128

Hayat bir gemi

Yürüt onu göreyim seni

Boşver 128

Boşveriyor ya

Aldırma reis

Reis aldırmıyor ya

 

***

Hiç karartmadım umudu

Hiç bulandırmadım onuru

Öyle dimdik durdum ortada

İşte burada ulan işte burada

 

eline sağlık gençkurt .şiirin tamamı çok güzel. Amaben bu mısraların söyleyiş tarzına bayılıyorum.( buarada ibrahim sadri 128 derken ne yi kastediyor acaba billen bi arkadaşım varmı)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık

Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz

Sana gelmek

Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz

Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz

Başımızın okşanmasını gözyaşımızın silinmesini,kolumuza girilmesini istiyoruz

Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz

Rüzgarın sesini, ırmağın sesini

Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk

Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek, olduğu bir dünyayı yeniden isterken

Seni istiyoruz aslında.Bunu söyleyemiyoruz

 

Her yer gece, çok gece

Ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim

Çok yenildik yetmez mi ?

Bir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında,

 

bir günahın tenhasında

Büyütüp durduk siyahı

 

Gece gece gece

Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne

Her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi

Bilmiyoruz

Çünkü

Bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu

Kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşkulüz şuan

Sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları

Yusuf’u düşüneceğiz, Yakup’u, Musa’yı

İsa’yı düşüneceğiz, Nuh’u ve öbürlerini

Ve Efendimizi

Efendimizi

 

Kuyular kuyular kuyular kazdık

Bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık

Kestik kendimizi deldik yaktık

Sonra sana değil dünyaya aktık

Dünya ki mescid dir biz onu otel yapmışız

Kalktık ki yenilmişiz değişmişiz azmışız

Bir sızı kalmış içimizde başka şey yok

Bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız

 

Bir çocuk oyuncağını alamamış

Bir kız sevdiğini saramamış

Bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu

Bir adam paramparça bir çift göz için

Birisi ekmek götürememiş evine

Birisi aşk

Birimiz dünyayı kurtaracak

Birimiz yarını

Birimizin aklı tutuşmuş yanıyor

Birimiz bomboş kalbine bakıp birini anıyor

Birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor

Birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor

Birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hala açık sanıyor

 

Geldik işte bunlar ellerimiz

Açılmış bak bilirsin ne diye

Ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik

Açtık işte bunlar ellerimiz

Burası dünya

Şu biziz

Bunlarda ellerimiz

Öyle açık öyle acemi öyle boş

Öyle mahcup öyle dalgın öyle boş

Öyle boş

 

Senin değilmiyiz hepimiz

Senin değilmi her şey

Alırsın kime ne verirsin kime ne

Ve bu açtığımız eller senin değilmi

Senin değilmiyiz hepimiz Rabbim

Bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar

 

Kimsesiziz kime gidelim

Yaralarımız var kime

Sıcak birşey arıyoruz kime

Merhamet istiyoruz kime

Bağışlanmak istiyoruz kime gidelim

Sorumuz ve cevabımız sen değilmisin

Yorgunuz kaybetmişiz dalgınız kırgınız küsmüşüz

Bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim

Çok yürüdük yollar kayboldu yol olduk sana geldik

Ne getirdim deme bize senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur.

 

Geldik işte bunlar ellerimiz

Bunlarda ellerimizin büyük boşluğu

Beş duygum harab, altı yönüm harab

On parmağımda on acı Ya Rab

Denize dalan bir desti nasıl tahammül etsin suya

Fırlattın beni dünyaya

Yeniden al kucağına, çağır beni yeniden

Bu saman çöpünü kasırgada bırakma

Büyük bir kapının önünde bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor

Kapı açılacak yoksa niye var

Rahmet örtecek günahı

Geride kalacak gazabın adımları

Duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları

Sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz

Görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz

Görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz

 

Ol dedin olduk senden

Gel dedin geldik sana

Başımız yerde

Açtık ellerimizi sevgilinle birlikte

Bize bak çekip çıkalım uçurumlardan

Bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından

Parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım

Yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım

Elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz

Sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına

İnşirah inşirah inşirah

Ayetin değilmiyiz senin Ya Allah

 

 

arkadaslar bu lirik ibrahim sadrinin bırakıp gittiğin kadarız albümünden bir parçadır o albümü tavsiye ederim çok güzel şiirleri var

 

esenlikle kalın

 

 

konular tek başlık altında toplanmıştır // Cihat /

Share this post


Link to post
Share on other sites

KIRMIZI ARABA

 

 

 

Süleyman kara bıyıklı bir işçidir

 

Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir

 

İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte

 

Ve götürdüğü ekmeği yemektedir

 

Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte

 

 

 

Ne kadar zalim esse de rüzgar

 

Ne kadar belini bükse de ekmek parası

 

Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman

 

 

 

Onun Cevahir’i vardır

 

Cevahir altı yaşındadır

 

Çünkü gözleri çakmak çakmaktır

 

Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır

 

 

 

Bir pazar sabahı

 

Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden

 

Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman

 

Çıkarlar gezmeye İstanbul’u inadına

 

Bir yol düşünür Süleyman

 

Ulan bu bahtı kapalı kentte

 

Yürümek de parayla değildir elbette

 

Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle

 

Canından özgü Cevahirine

 

Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar

 

Para da vardır cepte

 

 

 

Yürürler İstanbul şehrinin kalbine

 

Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan

 

Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e

 

 

 

Anlatır işçi baba Süleyman

 

İş ararken adım adım arşınladığı sokakları

 

Bak Cevahir işte şu Yeni Cami

 

Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır

 

 

 

Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur

 

Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır

 

Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır

 

Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür

 

Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır

 

 

 

O pazar günü

 

Kara bıyıklı işçi Süleyman

 

Karısı can yoldaşı Neriman

 

Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir

 

Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan

 

 

 

Ve birden mumun alevi söner

 

İstanbul’un yalanı biter

 

Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü

 

Bir oyuncakçı vitrininde

 

Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya

 

Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a

 

Bana şu kırmızı arabayı alsana baba

 

Alsana be Süleyman

 

Canına can parçana

 

Bir oyuncak araba almayacaksan eğer

 

Yuh olsun sana

 

Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir

 

İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir

 

 

 

Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman

 

Bir karısı Neriman’a

 

Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına

 

Ulan alt tarafı bir oyuncak araba

 

Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman

 

Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman

 

Bakarsın cepteki son gazoz parasına

 

Cevahir’in o kocaman umuduna

 

Yakışır şu kırmızı araba

 

 

 

Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda

 

Girer iflah etmez bir umutla dükkana

 

Sorar dağ gibi Süleyman

 

Usta şu vitrindeki nazlı gelin

 

Şu zalımın ışıltısı

 

Şu bahtımın kara yıldızı

 

Şu İstanbul ağrısı

 

Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri

 

Şu kırmızı araba kaç para

 

Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya

 

Çok para der hemşerim yani çok para

 

Süleyman cebinde bir gazoz parası

 

Yıkılmış bir dağ artığı

 

Bir tufan sonrası perişanlığı

 

Döner kapıya çıkmak için dışarı

 

Oğlu Cevahir

 

Kırmızı arabayla getirecek

 

Babasını beklemektedir

 

Nasıl olsa babası ordan

 

O kırmızı arabayla çıkacaktır

 

Nasıl olsa

 

Kara bıyıklı dağ gibi

 

İşçi Süleyman babasıdır

 

Yani Cevahir’in gözünde o

 

Dünyanın en güçlü

 

Dünyanın en zengin

 

Dünyanın en büyük adamıdır

 

Süleyman

 

 

 

Ama Süleyman

 

Eli boş çıkar dükkandan

 

Sorar Cevahir hani baba

 

Hani kırmızı araba

 

Sorar hesabı bulutlar dağa

 

Nasıl desin Süleyman

 

Nasıl desin adam yüreği

 

Ben onu sana alamadım

 

Benim ona param yetmedi diye

 

Başlar ağlamaya Cevahir

 

Başlar bulutlar ağlamaya

 

Yanar yerin yedi arzı

 

Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya

 

Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın

 

Sorar Cevahir

 

Hani baba hani kırmızı araba

 

Martıları gösterir Süleyman

 

Bak ne güzel uçuyor

 

Cevahir martılar havada

 

Boş ver kırmızı arabayı

 

Baksana martılara

 

Bakmaz martılara Cevahir

 

Bakar yangın gibi arabaya

 

Ama bak der Süleyman

 

Ne güzel uçuyor martılar havada

 

Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur

 

Takılır gözü martılara

 

Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler

 

Evet der ne güzel uçuyor martılar havada

 

Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı

 

 

 

Unutur gider dalar gözleri martılara

 

Cevahir unutur unutmasına ya

 

Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman

 

Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı

 

Her gece döşeğine yattığında

 

Uyumak için gözlerini kapadığında

 

Demir lokma gibi

 

Bir kırmızı araba takılır durur kursağına

 

Bütün ömrü boyunca

 

 

 

İşte bu

 

Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir

 

Ve herkesin bir yerine

 

Birgün bir Süleyman acısı değmiştir

Share this post


Link to post
Share on other sites

İSTANBUL ÜSTÜME DÜŞER

 

 

Ben sana nasıl küseyim

İstanbul üstüme düşer

Karaköy'den vapur kalkmaz

Sezen Aksu şarkı yapmaz

Üsküdar'da yangın çıkar

Hey kanar yüreği güvercinlerin

Minübüsler bağırmaz olur

Aşk üstüne yenim etmez martıları boğazın

Ulan poyrazı küser, olan lodosu esmez

Yağmuru yağmaz nisanın

Ben sana nasıl küseyim

İstanbul üstüme gelir

 

İçim yanar içim

Bir aşk için bir içim

Kendini varur sokaklarına Cihangir'in

Eyüpsultan sabahlarına

Ve ekmek kavgasına yemin olsun

Bir de umuduna

Kavgaya düşmüş yeni gencin

 

Beyoğlu

Arsız bir gece beyim

Hayat üryan edilmiştir

Ve sevilmiştir, ve sevmiştir

Gül pavyonda sevim

Söyle

Söyle ben sana nasıl küseyim

Yolda yürürsün

Canın çeker

Kestane satarım Taksim'in köşesinde

Beyoğlu'da sinemaların kapısında dururum

Her filimde Türkan Şoray oynar

Ben sana nasıl küseyim

İstanbul üstüme düşer

Minibüslerin kapısında bağırırım

Sen binersen ön kolduğu ayırırım

Bir de teyibe attım mı şarkımızı

Bir tek dileğim var

Mutlu ol yeter

Ben sana küsmem

İstanbul üstüme düşer

Yangın çıkar üsküdarın içinde

Aslan arkadaşla belalardan geçerim

Her bi şeyi taşır yüreğim

Her bi şeyi taşır

Bir senin yokluğunu çekemez

Söyle

Söyle ben sana nasıl küseyim

Ben sana nasıl küseyim

İstanbul üstüme düşer

Karaköy'den vapur kalkmaz

Sezen Aksu şarkı yapmaz

Üsküdar'da yangın çıkar

Ey kanar yüreği güvercinlerin

Minübüsler bağırmaz olur

Aşk üstüne yenim etmez martıları boğazın

Ulan poyrazı küser

Olan lodosu esmez

Yağmuru yağmaz nisanın

Ben sana nasıl küseyim

İstanbul üstüme gelir

İstanbul üstüme düşer

Söyle

Söyle ben sana nasıl küseyim

 

 

İbrahim SADRİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİZİM YAŞADIĞIMIZ

 

 

 

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim

 

biz de soluk alıp vermedeyiz

 

yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri

 

bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği

 

kurban bayramlarında kınalı koçları

 

başları eloyasıişlemeli yemeni ile kapalı

 

bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı

 

pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları

 

 

 

kalbim ağrıyorsa da kardeşim

 

gönlüm bulanıyorsa

 

tedirginsem kuşkuluysam

 

kalın kitapların yazdığına bakarsan

 

acaip suçluysam

 

havada ihanetdışarıda sıcak

 

duvarda yazılar

 

kalbimizde acılar varsa da

 

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim

 

 

 

mektubun geldi bugün haziran

 

kimselere göstermediğin ak saçlarının kıvrımlarından

 

haberin geldi

 

haberin geldi iki damla gözyaşın kağıtta

 

çok bakarsın yağmur yağanda

 

ıslak ve buğulu camların ardından bilirim

 

bilirim, acı

 

nasıl oturur adam yüreğine

 

ne var yani işte

 

iyiyim diyorum ya

 

inan olsun iyiyim anne

 

insan gerçekten iyi oluyor, iyiyim dedikçe

 

bak üzülme

 

yazıyorum bir daha

 

nolur üzülme

 

üzülmüyor analar

 

oğulları üzülmüyorum dedikçe

 

 

 

bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim

 

biz de soluk alıp vermedeyiz

 

yani her insan gib isevmekteyiz, seviecek şeyleri

 

bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği

 

kurban bayramlarında kınalı koçları

 

başları eloyası işlemeli yemeni ile kapalı

 

bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı

 

pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları

 

bu şiiri dinlemek için tıklayın

Share this post


Link to post
Share on other sites

BENİ KAVGADA GÖR

 

Geçer gözüm

İçimizden bir aşk geçer

Ve keder

Ve heder olmuş bir hayat

Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan

Öyle yavaş öyle deşer de geçer

Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına

Binlerce çocuğa adımızı verirler

Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler

Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

 

Geçer gözüm

Memleket kadar bir nağra düşer yıkılmış sokakların pusularına

Akşam sofralarına aç karnına yüreğim düşer

Beni adamdan sayma

İlk gözyaşı

İlk yere düşen damla

İlk kancık tuzaklara düştüğümüz hayınlığın hatrına

Hani cebimizde iki satır mektubu yarım bıraktığımız sevdanın

 

Hani son bir umutta tutunduğumuz arkadaşlarımız

Ve kaygan ve ıslak ve kaypak sabahı Ankara'nın

Ve bilsen

Tek başına büyür intikam aşk ve sen

Tek basma büyür elif misali

mezarıma bıraktığın menekşen

Geçer gözüm

İçimizden bir aşk geçer

Ve keder

Ve heder olmuş bir hayat

Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan

Öyle yavaş öyle deşer de geçer

 

Beni son kez kavgada gör

Son kez ölsün arkadan vurmacasına bütün ihanetler

Sonra şöyle saçlarımı savurup ecel saatine

Sonra son kez alnından vurulmacasına aşkın

Bir eşkıyalık yapıp

Basınca bütün evlerini bu şaşkın İstanbul'un

Bir de kendimi denize dökünce Üsküdar'dan

Nasıl da patlar içimde çığlığın

Bana bu şehri yakmış desinler

Beni son kez kavgada gör

Bana kendini satmış desinler

Beni son kez kavgada gör

 

Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına

Binlerce çocuğa adımızı verirler

Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler

Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

 

Ya bir de sen düşersen ellerimden

Ya bir de kimsesizsem

Ya ölüm kadar sevdiğim cesaretim yan çizmişse

Sonu yok uğraşlarda yılgınsam

Son mermim avucumda

Fiyakalı bir eylül sabahı

Basar giderim kalbine namımın

Sıkar giderim

Avucumda mermim menekşem ve arkadaşlarım

 

Geçer gözüm

İçimizden bir aşk geçer

Ve keder

Ve heder olmuş bir hayat

Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan

Öyle yavaş öyle deşer de geçer

 

İBRAHİM SADRİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

İSTANBULA KAR YAĞIYORDU

 

Yetmiş dokuzun kışıydı,

Sertti, soğuktu

İstanbul’a kar yağıyordu..

Kömür yanıyordu sobalarda

Geceleri polisler, bekçiler oluyordu..

Bir de biz oluyorduk

Ölümüne üşüyorduk ha

Yalan yok polisler de üşüyordu

 

On altı yaşındaydım..

Her şeyi bükecek bileğim vardı

On altı yaşındaydım

 

Aslan gibi ortadaydım

Gündüzleri okulda coğrafya defterimin arkasına

Senin için şiirler,

Geceleri duvarlara ülkemi kurtarmak için

Kahrolsun yazacak kadar adamdım

On altı yaşındaydım

Ne senin haberin oluyordu şiirlerimden

Ne de birileri kahroluyordu

Mahalle duvarlarına çiziktirdiğim harflerimden

On altı yaşındaydım

Yalan yok

 

Ben yazmaya böyle başladım

Coğrafya defterim bir eskiciye kurban gitti

Duvarlarına yüreğimi bağırdığım o evler birer birer

Yıkıldı gitti..

 

Şimdi güzel kağıtlara yazıyorum,

Kocaman laflar ediyorum

Marşlar biliyordum,

Kitaplar okuyordum.

Koşarak ve ıslanmadan geçiyordum sulardan

Koşarak ve ıslanmadan yaşıyordum.

Bak

İstanbul’u seviyordum

Seni seviyordum

Dualar öğreniyordum

Meydanlarda toplanıp bağırıyordum

Herkes gibiydim,

Herkes kadar cesur..

Herkes kadar korkak

Herkes kadar filinta delikanlı

Ve herkes kadar buralı..

 

Yetmiş dokuzun kışıydı,

Sertti, soğuktu

İstanbul’a kar yağıyordu..

Ağzımızdan dumanlar çıkıyordu konuşurken..

Haliç’ in arkasında toplanıyorduk

Gece adamı içine çekiyordu

Biz geceyi içimize çekiyorduk..

En güzel ben yazıyordum duvarlara yazıları

Herkes beni seviyordu..

En güzel şiirleri de ben yazıyordum oysa

Coğrafya defterimin arkasına..

Bunu kimse bilmiyordu

 

Sizin evin duvarına kahrolsun diye yazıyordum

Ve hızla kaçıyordum

Sizin evin duvarına bir kez olsun

Seni seviyorum diye yazamadım

O zaman duvarlara öyle şeyler yazılmıyordu

Dedim ya

Yetmişdokuzun kışıydı

Sertti, soğuktu

İstanbul'a kar yağıyordu.

 

İBRAHİM SADRİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

YALAN

 

hadi gidiyorsun

yürekten kan gidiyor,sen gidiyorsun

herşey gidiyor

gökte bulut,dağda kar,düzde kervan gidiyor

solgun bir gül oluyor insan

bir demet kır çiçeği ölüyor sen gidiyorsun

ne ucuz yaşıyorsun,ne kolay

bir kristal gibi ellerimden düşüyorsun

bakma öyle

ben kanıyorum sen üşüyorsun

 

kolay değil bir yalan bu

yaralayan kanayan koca bir yalan

yalan işte

sevdiğim yalan

şarkılardan arta kalan ve sabah buğusu

ve tarla faresi ve ekmek derdindeki işçi kalbi gibi

yumuşak sıcak bir yalan

ıslak gözlerimle geçiyorum

yaralı bir ceylanın kalbinden

ceplerimde kül var

bir yangından arta kalan

 

sorduğum adreslerde kimse olmuyor

ve kimse olmuyor ben sorduğum zaman

her şey bir yalan gibi yandığı zaman

yalnız olduğunu anlıyor insan

anladım ve geçtim

yaralı bir ceylanın kalbinden

 

aynamı kırdım fotoğraflarımı yaktım

nasıl da acımasızdım tafralarıma karşı

nasıl da umarsız

 

su gördüm düşümde

karanlıktı ve gürültüyle çağlıyordu

ceplerimde kül vardı ve yanıyordu

sonra sabah oluyor

ve bir ceylan kalbinde alem ağlıyordu

 

hayır diyordu bir dağ köylüsü

hiçbir şey için geç değil

ve geç değil bir şey için hiçbir şey

bişey vardı öyleyse bişey

beni çeken

gecenin duldasından uzağa

kocaman çayırlara çeken bişey

gümrah ırmaklara

sonra sıcağa sonra acıya

sonra yaralarıma merhem olmaya kapıma dayanan

bişey

 

tutsana beni,bırakmasana

olsun yaralasana

olsun,ağrısa da

yalan da olsa,kalsana

 

dağ köylüsü

aşkın olduğu yerde ben varım

sen olmasan da ben varım

yağmur yağar saçlarım filizlenir

bir yıldız düşer omuzlarıma

ıslık çalar ıslanır şarkılarımı söyler geçerim kapından

camların buğusundan ve yağmurun kokusundan

tanırlar beni

bilirler

en iyi yalanlarını ben alırım onların

adresler sorarım kimseler oturmaz orda

ve kimseler olmaz ben sordukça

 

dağ köylüsü

şimdi gidersen

şimdi git

kalırsan şimdi

Share this post


Link to post
Share on other sites

KIRGIN BİR GÜL

Ansızın sofalarda sesin, Arkasından ağlanılan…

Bir resim gibisin, Kanar ya bazen derininde bir yeri insanın

Cam kırığıdır batar ya hatıraların, Solaksındır sakarsındır

Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının,

Bir resim gibisin,

Kahverengi,

SEPİA

Solgun sonbahar tadında

Soğuk havalarda çay içilen küçük tabureler üstünde

Köşe başı kasaba kahvehanelerinde

İçinden şehzadeler mor cübbeli dervişler geçen hikaylerin

Akşam lakırdılarında bir efsane olur arkanda bıraktıkların.

 

 

Bu kadar

KIRGIN BİR GÜL

BUKADARMI YAKIŞIR şahdamarına yakın

İNSAN EN İYİ KENDİNE YANLIŞ YAPAR

Ve kanar

Bir de aynalar

Bakınca nasıl sırrındadır bahtının

Füsus, Sükût

Elzem bir ağrıdır alnına çalınan

Kimse bilmez yanlarıdır

En güzel tadı hayatın

O şarkılar herkese mi bu kadar yakışır

Çalar çalar çalar

Bir kemane bir tambur bir ney

 

 

 

KIRGIN BİR GÜL

Anısızın sofalarda sesin

Arakasından ağlanılan

Bir resim gibisin

 

 

 

Kanar ya bazen derininde bir yeri insanın

Cam kırıdığır batar ya hatırların

Kapından bir an geçer

Bir an

Bir kıyı

Bir sandal

Bir deniz sesi

Bir heyecan

Yoksa

 

yalan

 

Yoksa çığlık

Yoksa intihara yeltenen martılar kadar

Cesurda değilsindir.

 

 

 

Hep üstünde biten mezarlar

Onlar da olmalı sofalarda

Bir ses bir resim kadar

Durduğu yerde durmayan yüreğin

Kabına sığmayan delişmenliğin

Yıkıp gidecek vurup devirecek

Tutup çevirecek gülüp geçeceksindir,

Ama resim

Ama SEPİA

Ama solgun bir güldür ömrün

 

 

 

Seni tren istasyonlarında

Kır kahvelerinde banklar üstünde

Maç kuyruklarında

Hayatın bütün bekleme salonlarında konuşurlar

Allah etmesindir anlatılanlar

Onlara uğramasındır

Düşmanların başına gelmesindir

Olup olanlar

Bu şiiri

Nasıl bir bileğini keserek

Öbürünü de kesmeye yeltenerek

Yazdığındır

Oysa bakmayı unuttukları aynalar kadar

Onlarada yakınsındır

 

 

 

En güzeli sonbahardır

Kağıt helvalar ince bir soğuk

Makul bir yağmur,duman,çamur ve SENSİZLİK

Bukadar mı güzel durur

 

 

 

KIRGIN BİR GÜL

Ansızın sofalarda sesin

Arkasından ağlanılan

Bir resim gibisin

Kanar ya bazen derininde bir yer insanın

Cam kırıdığıdır batar ya hatıralrın

Solaksındır sakarsındır

Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının

Aslında arkasındasındır bütün yaşadıklarının

Aslında arkasındasındır bütün

Aslında arkasındasındır

Aslında

Arkasındasındır bütün yaşadıklarının…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...