Yunus Emre Delioğlu 2 Report post Posted September 8, 2012 FADIL Eline sopayı aldı: “Gözlerini kapa, sana aç deyinceye kadar açma!” Belli belirsiz bir ses geldi, gözünü aç sesiyle beraber. Sopa çok uzaktaydı, belki üçbeş saniye kapalı tutmuştu gözlerini: “Şu anda gözünün önünde olanlar gözünü açıp kapama ferahlığına kadar, bir anda olmayabilir. Gözlerini açtığında önündekilerin kıymetini bil” dedi Fikri abi. Fadıl’ın daha yedi yaşında duyduğu bu hakikat onu beş yıl daha oyalayacaktı. Bilyalısının tahtasını tamir etmeyi, uçurtmasının iplerinin kesmeye, elindeki bilyeleri mahallenin çocuklarına tektek dağıtmaya karar verdiği ana kadar. Çocukken istediği üç şey vardı; bisiklet, bilye ve uçurtma. Mahallenin çocuklarını izleyip onları içinde büyüttüğü... Yağmurdan ıslanmış çocukların misket oynayışlarını, ipi germekten elleri yara içinde kalan çocukların uçurtmalarını, lastiği patlamış bisikleti tamir eden çocukları, hepsini, kıskanmıştı. En yakın arkadaşı Atıf ile yine okul dönüşü sokak taşlarından, yol asfaltından, bina tuğlalarından bahsediyorlardı. Yedi yaşındaki bir çocuğun mantığıyla; binalar ve taşlar yerden bitme bir bitki idi onlara göre. Tohumunu kim vermişti, yağmur neresine yağmıştı, ilk fotosentezini ne zaman yaşamıştı? Bunlara girmeden bellemişlerdi binaların canlı olduğunu. Fadıl, ilk uçurtmayı da o zamanlar görmüştü. -Koş! Koş! Koş! Şimdi düşecek! Hadi!... dedi Atıf. Atıf’ın küçük plastik asker çalma gibi bir alışkanlığı vardı. Fadıl’ı da zoraki küçük büfelerin tıklım tıklım olduğu yerlere götürür ve nasıl çaldığını izletirdi. Arada birlikte yaparlardı bu ufak mecarayı. Biriktirdikleri Vicadansızlar ile evin bir köşesine kurulup oynarlardı; Vicdansızlar Köleler’e karşı! Uçurtmayı bulduklarında Atıf hemen onu sahiplendi ve Fadıl’a toz kondurtmadı. Asabi bir halde uçurtmayı alıp giden arkadaşını seyretti. Fadıl alınayak adımlarla uzaklaştı oradan... Quote Share this post Link to post Share on other sites