Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Cile54

“kadının Hal-i Pür Melali”

Recommended Posts

Kadının hal-i pür melali

 

1850’li yıllara kadar, bütün dünyada ailenin yapısı hemen hemen aynıydı. Erkek evin geçimi sağlar, kadın da ev işleri ile, çocuklarının eğitimi ve yetişmesiyle uğraşırdı. Sanayi devrimi ile beraber evin geçimine kadın da dahil edildi. Bu, görünüşte kadına bir iyilik olarak sunuldu. Fakat patronların gizli niyeti başkaydı. Bu da, kadını ucuz işçi olarak gördüklerinden, kadını istismar ederek zenginliklerine zenginlik katmaktı. Bu maksatla, “Kadınlara özgürlük”, “Ekonomik bağımsızlık” gibi cazip sloganlar ile zaten çok yorucu olan ev işlerine ilaveten kadına bir de geçim yükü yüklendi. Gücünün çok üzerinde yük yüklendiği için de kadının vücut kimyası bozuldu. Günümüz kadınının bu halini, “Kadının Hal-i Pür Melali” (Kadının perişan hali) yazısı ile “Bazaar” moda dergisinde Candan Turhan hanım çok güzel dile getirmiş:

 

Bu halimiz hal değil!

 

“Ne olacak bu halimiz? Bir türlü olamadık, olduramadık, dolduramadık; olunması gereken halleri halledemedik. Boşa koyduk dolmadı, doluya koyduk almadı. Bizden önce, kadınların sorunu hiçbir şey olamamaktı; bizimki her şey olabilmek. Yaş geliyor kemale, biz hâlâ kendimizi oradan buraya atıp, çırpınıp çabalayıp duruyoruz; böyle de olacağız, böyle de yapacağız diye diye perişan oluyoruz. Bu halimiz hal değil; gidişat gidiş değil!

 

Daha genç kızlardık; ilk seçeneğimiz annelerimiz gibi olmamak ya da annelerimizden farklı olmaktı. Hedef, annelerimizin tam tersi olmaktı: “Özgür kız” olacaktık. Okuyacak, çalışacak, gezip tozacak, günümüzü gün edecektik. Olunması gereken buydu. Evle, evlilikle, annelikle ilgili her şeyden uzak duracaktık. Bunun için, kendimizi eğitime verdik. Okuduk, öğrendik, doymadık, gidebileceğimiz kadar yükseldik.

Sonra çalışmaya giriştik. Bizden önceki neslin yapmadıklarını, yapamadıklarını yapmaya soyunduk. İşte yükseldik, kendimizle gurur duyduk. Ama bu durum da çabucak sıradanlaştı, tatminkârlığı azaldı, eksik bir seyler hissettik yine de.

 

Çevremizdeki tüm kadınlar gibi iyi eğitimli, evli, süper kariyerli, kendini geliştiren bir kadındık! Boşluğa düşmek üzereydik ki “kendimizi geliştirebileceğimiz” yeni bir alana dikkat çekti egemen güçler: Güzellik!.. Ve daldık estetik girdaplarına.

 

Neyse; biraz uğraş, biraz masrafla en güzel, en bakımlı da olundu. Ama çevredeki kariyersiz kadınlar çocuk yapmayı da beceriyordu arada. Elbette onu da yapabilirdik. Sağlıklı, akıllı, güzel hamileler olamaz mıydık? Olduk tabii. Eh, çocuğumuzu el yordamıyla, sıradan yöntemlerle yetiştirecek halimiz yok ya! Kitaplar, dergiler, pedagoglar, konferanslar, danışmanlar, çocuğa bol zaman mı ayıralım, kaliteli zaman mı falan derken zaten ayıracak ne zaman kaldı ne enerji.

Bu böyle sürüp giderken fark etmediğimiz, görmezlikten geldiğimiz bir şey vardı ama; çok temel bir hata, ta başından itibaren oyunu geçersiz kılan: Erkeklerin kurallarıyla, erkeklerin oyunuyla oynuyorduk! Erkek dünyasının taleplerini ve gereklerini hiç tereddütsüz birebir üzerimize almış, gereken bütün “safra”larımızı bırakmış ve onlarla “bir”miş gibi onların oyununda onlarla aşık atmaya kalkıyorduk. Beceriyorduk da, iyi rekabet koyuyorduk, ama pozisyon itibarıyla oyunun kazananı baştan belli değil mi?

Sen kalk kendi canım niteliklerini hor görüp bir kenara koy, ondan sonra “Aman ne başarılıyım, ne güçlü kadınım, nasıl da kendi dünyalarında erkeklere kök söktürüyorum!” diye gurur duy, bravo vallahi... Oyuna geldik, oyuna! Oyun onların oyunu, “kendinin” dişilik kısımlarını ezip erkek rolleri üstleniyorsun oynayabilmek için. Erkeklerin oyununu becerdin, aferin, ama içinde işkence çeken, küçük çürümüş, ezilip aşağılanmış, bir işe yaramaz sayılmış bir kadıncağız var şimdi, hayırlı uğurlu olsun...

 

Uyanalım bu tuhaf rüyadan

 

Haydi uyanalım bu tuhaf rüyadan: Daha fazlasını, daha iyisini, en mükemmelini istememiz en başta, bizim talebimiz değildi; bize ait olmayan bir dünyanın talebiydi. Her alanda, her anlamda rekabete girmek kadınlara ait bir dürtü değil. Kendimizi böylesine kırbaçlamak, böyle zora koşmak hiç kadınsı bir yaklaşım değil. Kendimizi içinde bulduğumuz dünyaya ayak uyduralım derken kadınlığa ait tüm güzelliklerimizi, en güzel niteliklerimizi bir kenara bıraktığımızın farkına varan yok mu? Ve bu uğraşımız sonucu ortaya pek de şaşırılmaması gereken bir karmaşa çıktığının: “Kadınlığı” azalmış ama çok güzel, çok seksi, en maharetli, süper anne ve harika eş olduğuna inanan kadınlar. Karşısındakinin rakibi mi, kadını mı olduğunu anlayamayan, neye göre davranacaklarını bilemeyen erkekler.

Hep karşıt şeyler sokuldu kafamıza. Seçemedik bu kadar çok seçenek arasından, hepsini almak istedik, her şeyi birden arzu ettik. Ne çok vazife yüklendik, ne beklentiler üstlendik: Muhteşem bakımlı ve çalışkan ve becerikli olduk, perişan olduk, sonra da ortaya agresif kadın türü çıktı, her zaman yırtıcı, savaşcı, istediğini elde etmeye odaklı, bunun için duruma göre ya aktif agresif, ya da pasif agresif olan. Hepsi bir yana: Mutsuz ve savaş içinde!”

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bence bir bakıma işsizliğin sebebide bu. Nedendir bilmem :) kadınlar iş hayatında erkeklere göre daha çok tercih ediliyor. Adım başı her köşede boş gezenin boş kalfası birsürü işsiz genç var. Bunların kimisi ortalıkta gezinen, işe gidip gelen insanlara (kadınlara) sarkıntılık yapıyor ve hatta parasız kaldıklarında savunmasız birini (kadını) gözüne kestirip çantasını kapıp kaçıyor. Kimisi bir yerlerde çay-may içip lak lak (genellikle didikodu) yapıyor. Ve bunun gibi birsürü rezil hal...

Bunlara sebep, tabiki tamamen böyle değil ama kadınların, asıl gerekli oldukları ve huzur bulacakları evlerinden kopup, görünebilecekleri her yerde cömertçe giydikleri iki parça elbiseleriyle salınıp geziyor (çalışıyor) olmaları.

Aslında dinimize göre kadınlar, islama uygun giyindikleri takdirde, bir kaç özel durum dışında toplumun her alanında boy gösterebilirler. Ama bana sevimli gelen evlerinin etrafında olmaları.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kendisinin ve içerisinde bulunduğu toplumun kadın ferdinin analizini güzel yapmış. Bunlardan şikayetçi olması güzel fakat çözüme ulaşamamış, İslamı bilmeden, özümsemeden, yaşamadan da ulaşması imkansız.

 

Gerçekten de, erkeklerin bulunması gereken iş ortamında bulunmak için can atan bi sürü kadın varken, kadınların bulunması gereken yerde ( evde ) olmak için can atan erkek yok. Erkeğin görevini üstlenmek için büyük bir hırs gösteren kadın çok, kadının işlerini üstlenmek için can atan erkek yok. ( Aile ve buna bağlı olarak toplumun bozulması için öncelikle kadının yaşamının bozulması gerektiğini iyi biliyor aile düşmanları )

İçiçe geçmiş bir düzende, ben kendi görevimi değil, senin görevini yapacağım diyen biri çıkarsa o düzen, düzen olaktan çıkar. Düzensizlik olur. Kapitalist sistem kadının gözünü öyle bir boyadı, onun zaafını öyle bir kullanıp sömürdü ki, kadın artık robotlaşmış gibi ne istediğini sorgulamadan yapıyor bunları. ( İslamın kıymetini bilen ve ona göre yaşayanlar hariç ) Toplumda öyle feci bir bakış açısı var ki, ailenin temeline bomba koyuyor. Kadın okumalı, çalışmalı parasını kazanmalı ve kendini erkeğe ezdirmemeli ! Eğer kendini ezen biriyle evlenirse de ekonomik özgürlüğü olduğu için kolayca boşanabilmeli.. Öyle çarpık, öylesine çürük bir tutunma noktası ki, . İslamın kadına verdiği değeri, önemi bilmemekten kaynaklanıyor ne yazıkki. Sen öyle güzel bir müslümanla evlen ki, zaten bir kadının hoşlanmayacağı davranışlara maruz kalmayasın. Sen zaten islam ahlakına sahip olmayan bir insanla evlenme düşüncesine bile sahip olma. Sen de anne olarak öyle bir evlat yetiştir ki, evleneceği hanımına dünyada cenneti yaşatsın. Hem erkekler hem kadınlar , asıl istedikleri, fıtratlarına uygun olan yaşam şeklini terkediyorlar da tam tersi istikamette bataklığa doğru yol alıyorlar. Bir de eve ek gelir getirsin diye eşinin çalışmasını isteyen erkekler var ki o ayrı bir facia.

 

Mehmet oruç aile konsunda çok hassas bir insan. Toplumdaki yarayı görür ve çaresini de çok güzel sunar. Huzurun Kaynağı Aile isimli çok güzel bir kitabı var. Onu tavsiye ediyorum. Kadın ve aile hakkındaki sorunları, çarpıklıkları, düzen için, kurtuluş için lazım olanları çok güzel anlatıyor.

Kitabı okumak için Bu siteye tıklayabilirsiniz.

"Kadın sokağa çekilmeliydi, sokakta gezmeyen, mağazaları dolaşmayan kadına nasıl mal satabilirdik. Onu tüketime katmanın ilk yolu onu sokağa çekmekti..."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...