Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Salihbey

Nazım Hikmet Ve Nihal Atsız

Recommended Posts

NÂZIM HİKMET VE NİHAL ATSIZ

 

 

Hakan Yaman

 

 

Nazım Hikmet hayatı, dünyayı ve insanları seviyordu.Türlü hapis, nezaret, sürgün ve gurbetle dolu ömründen kesitler sunduğu romanına “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adını vermesi boşuna değildir. Bir şiirinde de oğlu “Memed”e şöyle seslenir:

 

"Tohuma, toprağa, denize inan,

 

insana hepsinden önce.

 

Bulutu, makinayı, kitabı sev,

 

İnsanı hepsinden önce.

 

Kuruyan dalın,

 

sönen yıldızın,

 

sakat hayvanın

 

duy kederini,

 

ama hepsinden önce de insanın.

 

 

 

Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin

 

Sevindirsin seni karanlık ve aydınlık

 

Sevindirsin seni dört mevsim

 

Ama hepsinden önce insan sevindirsin seni."

 

 

 

Türk Milliyetçiliğinin efsane ismi Hüseyin Nihal ATSIZ’ın şiir ve yazıları, gözünü kan bürümüş bir ölüm manyağının mermileri gibidir. ATSIZ, “öldürme” dürtüsüyle kafayı yemiş hasta bir adamdır. İnsanlığın büyük zekalarını terleten ilim, sanat, felsefe gibi meselelere zerre kadar kıymet vermez:

 

"Anlamayız hayatı felsefeyle, ilimle,

 

Hayat çelik ellerle atılan zar olmalı

 

Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?

 

Kanlı sınır boyları bize mezar olmalı”

 

 

 

ATSIZ’ a sorarsanız, edebiyat, resim, mimari gibi üzerine medeniyet inşa edilen sütunlar beş para etmez:

 

"Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak!

 

Şaheserler süngülerle yazılır ancak!”

 

 

 

Nazım Hikmet’in şiirindeki yaşama bağlılık, kapitalizmin idealize ettiği bencil ve hazcı tutkuların aksine dünyayı güzelleştirme ve bütün insanlar için yaşanılır kılma arzusunun bir neticesidir. “Yaşamaya Dair “ yazdığı şiirlerden birisinde dünyayı ve hayatı sevmenin bedeli olarak sorumluluk ve risk almaya davet eder insanları:

 

"Yaşamayı ciddiye alacaksın

 

yani, o derecede, öylesine ki,

 

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

 

yahut, kocaman gözlüklerin

 

beyaz gömleğinle bir laboratuarda

 

insanlar için ölebileceksin,

 

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için

 

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken

 

hem de en güzel, en gerçek şeyin

 

yaşamak olduğunu bildiğin halde.”

 

ATSIZ’daki "ölmek ve öldürmek" tutkusunun böyle izaha gelir bir yanı yoktur. Sapık bir ırkçılık gayretiyle dünyayı, geleceği ve insanlığı bir alev deryasında boğuluyor görmekten zerre kadar kaygılanmadığı gibi, bu manzaraları tahayyül etmekten müthiş haz alır ve şehvetle tasvir eder:

 

"Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!

 

Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!

 

Sert dipçikler ezmelidir nice başlar!

 

Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!

 

En yiğitler serilmeli en önce yere!

 

Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!

 

Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!

 

Büyük devlet kurmak için büyük kan ister!

 

Damarında var mı seninin öyle bol kanın?

 

Türkün kanı bir eşidir lavlı volkanın!”

 

 

 

ATSIZ, kaleminin bütün gücünü hırıstıyan aleminin “barbar Türkler” propagandasını delillendirmek istercesine kullanmaktan hiç gocunmaz. Onun nazarında Türk, ata binip kılıç kuşanan ve vurup kırmadan başka hiçbir şeye aklı ermeyen cengaver bir kavimdir:

 

"Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa

 

Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.

 

........................................................

 

Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;

 

Hız verecek biricik şey ona savaştır!”

 

 

 

Kana susamışlıkta en tanınmış faşist liderlere taş çıkartır, ve hatta hızını alamayıp Musolini’ye “DAVETİYE” yazar:

 

"Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür.;

 

Din Arab’ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.”

 

 

 

Şamanizm sempatisiyle de meşhur Nihal ATSIZ’ın yanında Türkeş’in söylemi bile oldukça masum ve insancıl kalır.Zengin bir tarih bilgisi, sürükleyici bir üslubu vardır ATSIZ’ın. Bir “şaman” gibi beynini büyülediği “mankurtlaşmış” yüzbinlerce genç, “açlar nasıl koşarsa aşa” öylesine bir istekle, ağzından salyalar akarak “Türklük için” ölmeye ve öldürmeye koşmuş, binlercesi telef olmuştur. İşte ATSIZ’ın bir başka dörtlüğü:

 

"Sen ne kadar güzel şeysin ey şanlı ölüm!

 

Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.

 

Ey dünyada her yiğide nişanlı ölüm,

 

Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.”

 

 

 

Halbuki eğilmeden, bükülmeden, satılmadan mazlum halkımızın sesi olan yüzlerce solcu ve İslamcı derginin “şiddete teşvik” gerekçesiyle toplatılıp kapatıldığı; bırakın sorumlu müdür ve yazarlarını, okuyucularının bile işkenceden geçip hapse atıldığı ve inim inim inletildiği ülkemizde, bu despot basın yasalarıyla ayakta kalan sağcı iktidarlar, “şiddete teşvikin, kışkırtıcılığın” daniskasına imza atan Nihal ATSIZ’ın kitablarını sokmadık kütübhane bırakmamış, gençliğin bunlarla zehirlenmesini ve man kurtlaşmasını teşvik etmiştir.

 

Türk gençliğinin heyecanını “ vatan - millet - bayrak” sloganlarıyla şahsi menfaatlerine kanalize etmek ve “açlığa, yoksulluğa, sömürüye hayır” diyen halkımızı sindirmek isteyenler için Ülküsü” başlıklı yazısında;

 

Bu toprak için,

 

Bu bayrak için

 

Ölelim...

 

Fakat bilelim...

 

Diyen bir şairin bile düşüncelerini eksik ve yetersiz bulan Hüseyin Nihal ATSIZ, bu şiiri değiştirerek şöyle söyler:

 

Bu toprak için,

 

Bu bayrak için

 

Ölelim

 

Ne düşünelim, ne de bilelim!

 

 

 

Evet, ne düşünen, ne okuyan, ne üreten, ne sorgulayan; sadece “toprak” ve “bayrak” sloganı ekseninde ölüme ayarlı, gözü dönmüş bir gençlik sürüsü... ATSIZ gibilerin yetiştirdiği ve sağ iktidarların yıllardır sırtına basarak yürüdüğü “milliyetçi kitle” budur.

 

ATSIZ, bütün ömrünü "Kür Şad, Kül Tegin, Ötüken, Tanrı Dağı, Turan” diyerek tüketmiş, bir kez olsun gelir dağılımındaki adaletsizliği yazmamış, Türk milletini kırıp geçiren fukaralıktan bir defacık bile dem vurmamıştır. Onun lügatında “yolsuzluk”, “rüşvet”, “verem ve sıtma”, “sömürü”, “Hiroşima”, “atom bombası” gibi kavram ve kelimeler yoktur.

 

Resmi ideolojinin yapıştırdığı “vatan haini” etiketine aldanmayın.Nazım Hikmet Bu memleketi ve insanımızı onların hepsinden fazla seviyordu:

 

"Sen esirliğim ve hürriyetimsin,

 

çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,

 

sen memleketimsin."

 

 

 

Ama Nazım’ın sevgisi kuru bir bağlılık, kayıtsız şartsız bir teslimiyet değildir. Sevdiği için düzeltmeyi ve güzelleştirmeyi görev bilir. Sevmek, olduğu gibi kabul etmeyi gerektirmez ve “aslansın-kaplansın” gibi hamasi ninnilerle uyutmak yerine insanımıza kabahat ve sorumluluklarını hatırlatır:

 

 

 

"Koyun gibisin kardeşim,

 

gocuklu celep kaldırınca sopasını

 

sürüye katılıverirsin hemen

 

ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.

 

Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,

 

Hani şu derya içe olup

 

Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.

 

Ve bu dünyada, bu zulüm

 

Senin sayende.

 

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

 

Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

 

Kabahat senin,

 

-demeğe de dilim varmıyor ama-

 

kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

 

 

 

Nazım Hikmet “vatan severlik” maskesiyle bu memleketi babasının çiftliği gibi sayanlara göz yummadığı ve bunlarla uzlaşma noktası aramadığı için “vatan haini” damgası yemiş, ATSIZ gibiler ise “Türklüğün büyük evladı” olarak nam salmıştır.

 

Eğer “vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse... Ve vatan şose boylarında gebermekse açlıktan, soğuktan it gibi titremek ve sıtmadan kavrulmaksa yazın ve fabrikalarımızda al kanımızı içmekse ve ağalarınızın tırnaklarıysa ve polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa” böyle bir hainliği dünden razıdır Nazım Hikmet:

 

"vatan, Amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması, topuysa,

 

vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,

 

ben vatan hainiyim.

 

Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:

 

Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.”

 

* * * * * * * * * * * * * * *

 

ATSIZ’ın Türk tarihinde en beğendiği kahraman, “en büyük Türk” dediği “Kür Şad”dır. “Bozkurtların Ölümü” romanıyla bu Göktürk prensini efsaneleştirmiş, insan üstü bir varlık gibi kutsamıştır. Bu romanı okumayan ülkücü zor bulunur. Öyle ki, bütün bir milliyetçi nesil çocuklarına “Kürşat” adını vermenin ayrıcalığı ile gururlanmıştır.

 

Aslında tarihi kaynaklarda “Kür Şad”a dair bilgiler çok sınırlıdır. Asıl ismi bile bilinmemekte, ne doğum ne de ölüm tarihine ait kesin bir kayıt bulunmamaktadır. Onu Homeros’un sahte tanrıları gibi yücelten ve Türk tarihinin unutulmazları arasına sokan bizzat ATSIZ’ın büyüleyici üslubudur.

 

"Bozkurtların Ölümü” romanı “621 yılında bir yaz gecesi” başlar. Aynı zamanda Peygamberimizin hicret tarihi olan bu miladi yıl, ATSIZ’ın eserinde “Kür Şad”ın gençlik yıllarıdır. Peki, Kür Şad’ın doğum ve ölüm tarihine dair kesin kayıtlar olmadığı halde, ATSIZ, bütün bir ülkücü nesli büyüleyen bu “en büyük Türkün” efsanesini kronolojik tarih itibariyle niye Peygamberimizle aynı zamana denk getiriyor? Cevabını vermeye hacet var mı?

 

Nazım Hikmet “Meşin Kaplı Kitap” Şiirinde Kur’an’a ve Peygamberlere saldırır. ATSIZ’da Ötüken dergisinde yayınlanan “Yobazlık Bir Fikir Müstehâsesidir” başlıklı makalesinde en iğrenç mantık oyunlarıyla Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu reddeder ve İslam karşıtlığını açıkça belli eder. Bu yazı “Makaleler 3” adıyla kitablaştırılan derlemede aynen mevcuttur.

 

Siyahla beyaz kadar birbirinin zıddı ve düşmanı olan ATSIZ’la Nazım’ın birleştiği ve aynı renge büründüğü tek nokta İslam düşmanlığıdır.

 

 

 

 

 

FAYDALANDIĞIM KAYNAKLAR:

 

-Nazım Hikmet’in “Yatar Bursa Kalesinde”, “Yeni Şiirler”, “Son Şiirler” ve “835 Satır...”

 

-Hüseyin Nihal ATSIZ’ın “Yolların Sonu”, “Türk Ülküsü”, “Makaleler 3” ve “Bozkurtların Ölümü...”

Share this post


Link to post
Share on other sites

biraz taraflı bir yazı gibi geldi bana..evet nihal atsızın pek savunulacak tarafı yoktur bozkurtların ölümü kitabı hariç ama yinede nazımın karşısında biraz acımasızlık olmuş galiba..

nazım ın insan sevgisi ballandıra ballandıra anlatılmış; insanlıktan uzak,şahsiyeti olmayan,baştakinin her dediğini yapan ve cemiyetin MALI olan insanı nazım gibi açıkgöz insanlar tabiki sever..

ikiside benim için sapıktır ama teraziye koyduğumda atsızın bu ülkeye faydaları nazımdan daha ağır basmakta sanki..

 

selam ve dua ile....

Share this post


Link to post
Share on other sites

çilekeşe katılıyoum....

 

bu ülkenin önemli dinamiklerindendir atsız.. yok saymamak lazım ve olması gerekir... iyikide varmış.. diyeblirim..

 

 

 

 

 

Üstadın yanında ise hiç birisinin esamesi okunmaz , karşılaştırma yapılmaz... o bambaş alemlere açar bizleri...kendisi açıldığı için...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"İzmir Garnizonu ayaklanmasaydı Kazım Karabekir paşamızı da hain belleteceklerdi."

 

Gibi acı mı acı bir cümleyi okuduktan sonra kimseye nazarımda kolay kolay vatan haini olarak bakamıyorum. Nazım Hikmete de....

 

Nazım Hikmette Nihal Atsız Beyde bazı görüşler ideolojiler tarafından sahiplendikçe belli zümreler tarafından dinlenir sevilir oldu.. hoş birşey değil...Herkesin herkese anlatacak birşeyleri olmalı..

 

Nazım Hikmet gibi sevgiye bağlanan lakin Allah ını bulamayan insanlara da günübirlik refleks gösterilmemesi kanaatindeyim öteki türlü ilk fırsatta susturulsa Necip Fazıl gibi bir üstadı da göremeyecektik..

 

 

Ayrıca yazı ne kadar içerikli olursa olsun ihtilaf içerikli ve bu tarz yazılar çok kitleye hitap etmiyor, edemiyor sadece Nazım ı sevenlerin güzel yazı diyebileceği bir tarza dönüşüyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Atsız; benim nazarımda ve Üstad'la başlayan fikir aksiyonumuzda yeri olmayan bir şahsiyettir. Türk-Türkçü-Türkçülük kavramlarını

(sondan iki tanesi lüzumsuz ve zararlıdır bence); İman ve İslam mücerredinden daha fazla teleffuz etmiş ve savunmuş kişinin bizim ruh ve fikir dünyamızdaki yeri tartışılmalıdır derim.

 

Biz Türk'ün madde yapısını, İslam'ın mana yapısıyla eriterek; İslamlaşmış bir milletiz. Bu ölçünün dışındaki bütün fikir hareketi ve temsilcileri bize uzaktır.

 

...

 

ALİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın, Bab'ıAli eserinde Nihal Atsız üzerine kaleme aldığı bölümü, tek kelimesine dokunmadan aşağıya alıyorum...

 

 

Gelelim Nihâl Atsız'a...Sene 1950... Büyük Doğu idarehanesine gelmiştir. O zamana kadar tanıdığım ve yüzyüze geldiğim biri değil. Yalınız koyu ırkçılığı ve (Hitler) vâri sağ kaşı üzerine uzattığı saçlarıyla (karikatür)leştirdiğini bildiğim, Dr. Rıza Nur yetiştirmesi bir adam... Peyami Safa onun için, Nâzım Hikmet'e koyduğu teshis ile "tam bir ahmak!" derdi:

- Havası, esprisi, mizaç renkleri olmayan biri...Konuştuk. Büyük Doğu'ya hayranlığını ve hele "îdeolocya Örgüsü"ne diyalektiği bakımından büyük alâka duyduğunu belirtti. Onunla komünizma ve belli başlı bir şahsa düşmanlık mevzuunda birleşiyorduk; fakat bu (antitez)lere karsılık asıl (tez) bahsinde apayrıydık. O,

Türkçülük hissinden geliyor, bizse îslâm fikrinden yola çıkıyorduk. O, ideolocyalaştırılması imkânsız bir duygunun adamıydı; bizse her hissi potasında eriten bir düşüncenin bağlısı...

 

Bir gün onu evime çağırdım. Tam bir nefs ve dünya muhasebesine girişelim diye... Yanına iki arkadaşını alıp geldi: Fethi Tevetoğlu ve Nurullah Banman... Sabaha kadar konuştuk. Kafa ve ruh çilesine sahip bir insan olmaktan çok uzak göründü bana... Bir milletin hayrı diye bir dâva olamazdı. Ancak bütün insanlığa dağıtımı kabil, beşeriyet çapında bir dâva...

Ona sordum:

- İslâmiyet hakkında ne düsünüyorsunuz? Hemen cevap verdi:

- Milletimin dinidir; hürmet ederim!

- Ya milletinizin dini Şamanlık olsaydı?..

 

İslama böyle bir iltifat, onu topyekûn reddetmekten beterdi. Kıymet, millete verilmiş ve İslâm tâbi mevkiine düşürülmüs oluyordu. Halbuki biz, Türk'ü müslüman olduğu için sevecek ve müslümanlığı nispetinde değerlendirecek bir milliyetçilik anlayısı peşindeydik ve bu anlayışa "Anadoluculuk" ismini veriyorduk. Bir konferansımızda, 15 yıl sonra söyleyeceğimiz gibi, "eğer gaye Türklükse mutlaka bilmek lâzımdır ki, Türk müslüman olduktan sonra Türktür!" tezini güdüyorduk.

Nihâl Atsız'ı budalalığı ve ezberci kültürü içinde son derece sığ bir insan olarak böylece yaftaladıktan sonra, onunla ortak olduğumuz nefret kutupları üzerinde 1950 ve 1958 Büyük Doğu'larında bazı yazılarını da neşrettik. 1958 Büyük Doğularında beni, Adnan Menderes'in sermayelendirdiğini zanneden Nihâi Atsız, isminin imlâsını Etnan Bey diye yazdığı Adnan Menderes'in güya bize yağdırdığı nimetlerden pay istediğini bana mektupla bildirmeye ve yazılarına ödenen paranın azlığından şikâyet etmeye kadar gitmiştir.

 

Onunla asıl ayrılığımız ve karşılıklı nefrete kadar giden aykırılığımız, ismine ihtilâl dedikleri 1960 gece baskınından sonradır. Hadisenin ikinci günü telefon başındayım ve onunla konuşuyorum:

- Atsız, ne dersin bu hâllere?

- Ne diyeceğim, pekâlâ derim. Seni hâlâ tevkif etmediler mi?

- Niçin tevkif etsinler beni?

- Şeriatçiliğinden ve Etnan Bey'e bağlılığından ötürü...

- Ya seni niçin tevkif etmiyorlar?

- BEN DİNDAR DEĞİLİM Kİ!..

Telefonu nefretle yüzüne kapattım ve ölünceye kadar yüzünü bir kere bile görmedim. İhtilâlden sonraki Büyük Doğu'lar ve bütün Anadolu'yu telgraf hatları gibi ören konferanslarım, onun temsil ettiği, ruhî muhteva dışı posa Türkçülüğünün iflâsını bana gösterdi; ve Nihâl Atsız Bey, "Ötüken" ismiyle çıkardığı dergide Kâinatın Efendisine, hiç bir rezilin kullanamıyacağı sövme kelimeleriyle saldırırken, O'nun ümmetinden en hakîr fert olmanın üstüne şeref tanımayan beni de ihmâl etmedi ve şahsî hayatıma ait türlü iftiralarla lekelemeye davrandı. Nihayet, davasının, türlü sulandırılma ve diriltilme tecrübelerine rağmen silinen izleriyle beraber hiçbir iz bırakmadan silinip gitti.

 

Bir gün büyük Doğu neslinin pırıltılı neşterini saplayacağı ümidini muhafaza ettiğimiz "Babıâli" ufunetini göstermek için bu kadar misâl yeter. Türkiye'nin birbuçuk asırdır beklediği gerçek ruh ve kültür ihtilâli, önce "Bâbıâli"nin millileştirilmesi, ahlâkîleştirilmesi ve temel görüşe oturtulmasiyle başlayacaktır.

 

Necip Fazıl

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın Nihal Atsıza bakışlarını buraya aktaran Sayın Cihat'a teşekkür ediyorum. Sağolun. Dönemlerinde olduğu gibi şimdi de birçok kişi tarafından benimsenen şahsiyetlerden üstadımızı ve Nihal Atsız'ı bu pencereden(üstad penceresinden) de görmüş olduk

Share this post


Link to post
Share on other sites

Acaba bu Nazım Hikmetof Yoldaşın san'atta ne değeri var? Bazı budalalar tarafından asrın en yüksek şairi olduğu bile ilan edilen bu Sanso Pansa`nın şairliği hakikaten 100 numara mıdır? Bana sorarsanız sıfır. Şiirin bir tarifi vardır. Nazım Hikmetof Yoldaşın hezeyanları o tarife sığmaz. San'atta dar bir çerçeve içinde kapalı kalmak taraftarı değilim. Fakat tulumbacı argolarını, zevk fesadına uğramış naraları da san'at diye kabul edemem. Aklı başıda kimse de kabul edemez. Şiir vezinle ve kafiyeyle olur. Böyle olmuyan yazılara nesir derler. Gerçi nesirde de şiir yapılır ama bu, manzum şiirden daha güç, daha san'atkarane birşeydir ve Hikmetof Yoldaşta bunun zerresi yoktur. Nitekim gölgesi Orhan Selim`in yazıları da meydandadır. İşte Nazım Hikmetofun san'atından parçalar:

 

 

Bana bak:

Hey!

Avanak!

 

* * *

 

trrrrum,

trrrrum,

trrrrum!

trak tiki tak!

Makinalaşmak

İstiyorum,

 

* * *

 

Şiirerim içilmez

Ingiliz tuzu gibi.

 

 

Hakikaten, Ingiliz tuzunu, Moskof mushili içilerek yazılmış olan bu satırların üzerine içmek daha doğru olur. Sonra trrrrum diye makine taklidi yapmak hangi şiirin ve hangi zevkin kabul edeceği şeydir? Şiir yalnız taklidi lafizlarla mı meydana gelir? Kelimelerin ahengi yok mudur? Hikmetof Yoldaşın ağzındaki teneke düdüğün sesine çelik pistonlu makinelerin iniltisidir diyebilir miyiz? Hikmetof Yoldaş köpek veya sığır başlıklı şiirler yazsa havlıyacak yada böğürecek mi? Bütün bunlar yalnız şunu gösterir: Nazım Hikmetof Yoldaşta zevk fesada uğramış, tereddi etmiştir. Eğer onun şiirleri çok okunuyorsa bu da okuyucu kütlesinin bozuk zevkli olduğunu gösterir. Nitekim bazı edepsizce ve açık saçık kitaplar da el yazılarıyla yazıp dağıtılacak kadar çok rağbet bulmuştu. Nazım Hikmetof Yoldaşın çok mukallitleri çıkıyorsa bu da o tarzın kolay oluşundandır. Çünkü vezin ve kafiyeli ve aynı zamanda manalı şiir yazmanın güçlüğünü anlıyan kabiliyetsiz insanlar için başvurulacak yegane yol vezinsiz, kafiyesiz, manasız, mantıksız yazı yazmaktan ibarettir

 

alıntı (atsız.org KOMÜNİST DON KİŞOTU PROLETER - BURJUVA GOSPODİN NAZIM HİKMETOF YOLDAŞA)

 

makalenin devamını buraya aktarırsam sanırım nazım hikmetof yoldaşlar donup kalacaktır)

Share this post


Link to post
Share on other sites

(bütüüüün yorumlarıma geçmeden evvel salihbeyin makalesinde yer alan "Şamanizm sempatisiyle de meşhur Nihal ATSIZ’ın yanında Türkeş’in söylemi bile oldukça masum ve insancıl kalır" cümlesinden ötürü salihbeyin gözümde ne beyliği ne de salihliği kalmıştır bunu belirtmek isterim. Alparslan Türkeş Bey bütün ömrünü Türk İslam aleminin mutluluğuna adamış son yüzyılımızda yetişen ender şahsiyetlerdendir ve sorf İslam'a olan aşkı ve imanı, sırf necip fazıl kısakürek ile olan muhabbetinden ötürü sert eleştirlerle karşılaşmış, hakkında denilmedik kalmamıştır. "Türkeş'in söylemi insancıl kalır" demekde neyin nesi? imanım gereği ters birşeyler söylemekten kaçınıyorum. Başbuğ bir nesle önderlik etti ve o nesil soysuzluğa, haksızlığa , dinsizliğe karşı verdiği mücadelede 5000'e yakı şhidini tekbirlerle son yolculuğuna uğurladı. bu nesil kolay yetişmedi, bu nesil Üstad,Seyyid Ahmet Arvasi,Serdengeçti ve daha nicesinden aldığı iman ve aksiyon gücü ile bir tarihe damgasını vurdu.... bu mühür senin gibi Müslüman gözüken ama bir komünisti övemketen geri kalmayan ellerde değil, mübarek ellerde yüceldi.... biz dinimizde olmayanı övmedik, dinimizde olanada sövmedik çok şükür!)

 

 

Rahat yatağında,televizyon karşısında, bar köşelerinde, bilmem ne evlerinde ,....... koynunda ölmektense atsız'ın şiirinde belirtilen yerde ölmek daha onurludur:

 

Gam mı ceylan gözlüler bizlere yar olmasa?

Yeter ki kılıçlarla süngüler yar olmalı,

Rahat yatakta ölmek sanki değil mi tasa?

Savaş ve er meydanı bize mezar olmalı.

ATSIZ

"ATSIZ’ a sorarsanız, edebiyat, resim, mimari gibi üzerine medeniyet inşa edilen sütunlar beş para etmez" demekte salihbey kardeşim, halbuki atsız'ın şiiirlerini iyi tahlil etmek ve atsız'ı iyi tanımak, onun sanat şaheserlerinde oldukça fazla önem verdiğini anlamak için yeterlidir. örneğin türk kızlarına çağrı şeklinde yazılmış makalesinde, atsızın atalarımıza, şu müslüman şu müslüman değil, şu şamanist şeklinde bir ayrım yapmaksızın genç kızlarımıza örnek vermesi, büyük sanat eserlerini ve sanatçılarımızıda bu makalesine taşıması onun sanata verdiği önemi göstermesi açısından önemlidir:

 

GENÇ KIZLARIMIZA ÇAĞRI

Her sosyal yapı, kadın ve erkek dediğimiz iki cinsin birbirini tamamlamasıyla var olmuş bir bütündür. Tek başlarına düşünülemeyen bu bireyler, birlikte yaratıcı bir güç kazanırlar. Erkek, kadınla beraberken daha bahadır, daha erdemli ve daha bilge olmak zorunluluğunu duyar.Kadın da bir erkekle birlik olunca daha soylu, daha ince ve daha içlidir. Türk milletinin sosyal yapısını incelerken de Türk kadını ile Türk erkeğinin birbirini tamamlayan bir bütün oluşu gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Eğer yurt ve millet işlerinde kadın, gücünü erinin gücüne kalmışsa başarı elde edilmiş; tersine kadın, umursamaz olmuşsa her şey yarım kalmıştır. Bu gerçeği bilen Türk milliyetçileri, daha savaşın başında, Türk kadınını - bilhassa genç kızlarımızı - kendi aralarında görmenin büyük mutluluk olduğunu inanıyorlar. Onun için de sizleri kendi yanlarına, savaş alanına çağırıyorlar.

 

Ey genç Türk kızı; Atillalar, Alpaslanlar, Osman Beyler, Timurlar yaratıcı güçlerini hep sizin kucağınızda kazandılar, İbni Sinalar, Kaşgarlı Mahmutlar, Uluğ Beyler, Fuzuliler ve Barbaroslar sizden emdikleri sütün kudretiyle Türk tarihinin birer parlak yıldızı oldular.

Siz, her çağda Türkçülük davasına kucak açıp süt verdiniz.

 

Genç Türk kızı, Kurtuluş Savaşı yıllarında İnebolu'dan Ankara'ya dek uzanan yolları dolduran kağnı kafilelerinin bütün insanları cinsdaşlarınızdı. Yamalı yorganını çıplak çocuğunun değil, nem kapmasından korktuğu, mermi sandıklarının üstüne örten sizin veya benim anam veya bacımdı. O savaşın kadın Mehmetçikleri, tarihimizin birer adsız bahadırıdır.

 

Ey genç Türk Kızı, Türk tarihinin büyük anıtlarında da sizin adınız, sizin ruhunuz var. Dünyanın en ince sanat eserlerinden biri olan Tac-Mahal sizden biri için yaratılmadı mı?

Fuzuli veya Nedim'in şiirlerinde her biriniz kendinizi bulmuyor musunuz? Ankara'nın Zafer Anıtındaki mermi taşıyan kadın da yine sizden biri değil mi?

 

Bugün Türk tarihinin yeni bir hamle çağı başlarken, sizleri aralarında görmek, sizlerden ışık, sizlerden inanç, sizlerden heyecan istemek Türk milliyetçilerinin en doğal haklarıdır.

 

Türkçülüğün; sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerde kalkınmak için çadırlarını toplamış ve yeni ufuklara doğru göç hazırlığına başlamış damarlarınızdaki kanı ülkü yolunda karşı cinsin çabalarını katmak zorundasınız. Sizler de, Ankara'ya sırtında mermi taşıyan adsız dişi bozkurtlardan biri olunuz. Sizler de adı Zerrin Taç olan Kazvin'li Türk kızı gibi, inançlarınız uğruna, yüzünde tatlı bir gülümseme ile ateşe doğru erkek bir bozkurt gibi yürümesini biliniz.

 

Bir kocamış kurt, delikanlı Türk'e olduğu kadar -ve hatta belki de ondan fazla- siz genç Türk kızlarının yaratıcı atılışlarına inanan bir kişidir. Sizler isterseniz, toplulukları göz kırpmadan ateşe ve Ölüme sürebilirsiniz. Sizler isterseniz o toplumları kalkındırmak için yapılan her savaş kolay ve rahat bir savaş olur. Sizler isterseniz önünüzde eğilmeyecek baş ve devrilmeyecek kudret düşünülmez.

 

Ey Genç Türk Kızı, yarının mutlu ve büyük Türkiye'sini kendine ülkü edinen insanlar senin gücüne, senin inancına, senin desteğine muhtaçtırlar. Bu çetin yolda karşı cinsi - her zorluğu göze almış delikanlı Türk - yalnız bırakmamak sadece Ödevin değil, boyun borcundur da... Sen ona yardımcı oldukça tarihimiz yücelecek, sen, yüceleceksin...

 

Ey genç Türk Kızı, istedikten sonra her şeyi başaracağına inanıyorum. Çünkü: "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."

 

Atsız kuru bir kafatasçı değildir ve bunu çoğu zaman kendisine kafatasçı diyenlerle dalga geçmek için kullanmıştır ( kaynak: yağmur atsız(oğlu) ), atsız için büyük şair, islam aleminin yıldızlarından olan ve aslen türk olmayan mehmet akif ersoy'un kıymeti şu makalesinde net bir şekilde anlaşılır:

M. AKİF

Akif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.

 

Vatanperverliği, tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Akif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Akif’in vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.

 

Karakter adamı olmak bakımından ise Akif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.

 

İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü İslamcılık da o idi. Esasen İslamcılık Osmanlı Türklerinin milli mefküresiydi. On dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler İslamcılık mefküresi gütmüş değillerdir. Bir Osmanlı şairi olan Akifte milli mefküre kemaline ermiş, fakat yeni bir milli mefkürenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.

 

Mazide yaşayanların fikir ve mefküreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekan şartları içinde mütalea ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz. Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kafidir. Başka söz istemez...

 

Akif insandı, dönmedi ve öyle öldü.

 

(Kızılelma, 1947, Sayı: 9)

 

ATSIZ'I yaşadığı tarih ve şartlar içinde değerlendiriniz ve vermiş olduğum örnek makalelerde yer alan birkaç cümleyi çekip almak yerine , bu makaleleri hangi konu için örnek vermişsem o konu üzerinden değerlendiriniz. Nazım hikmet gibi değersiz ve kıymetsiz bir insanı - adeta bir komünist ağzıyla yazıp- bütün makalesinin sonunda nazım hikmet dine karşı olmakla kötü yaptı diyerek, bu tarfalı makaleyi aklınca meşrulaştırmaya çalışan "yoldaş salihbey'i" kınıyorum! "beni stalin yarattı" diyen ve her dönem aşka bir lidere yalakalık yapmasıyla nam salan bir nazım hikmetofu, türklük için büyük bir değer olan makaleleri kaleme almış olan ve tek parti ikdidarına karşı en sert eleştirileri kaleme almış bir kişi olan, kominizme ve siyonizme düşman olan ve bunları milletimiz için baş tehlike gören Atsız'la nasıl aynı terazide ve üstüne üstelik alenen taraflı kaleme alınmış bir makalede değerlendirebilirsiniz!!! sizin yaptığınız üstü kapalı bir şekilde, ölmüş bitmiş bir ideolojinin, ölmüş gitmiş sahte kahramanı nazım hikmetofu burada atsız'ı sevmeyen bir kitle önünde meşrulaştırma gayretinden başka birşey değildir. taraftar toplamak için yapılmış bu hareketin "yiğitçe" olduğunu düşünmüyorum. ATSIZ'I tek başına değerlendiriniz, karşılaştırma yapmayınız, çünkü o farklı bir ideolojinin kahramanıdır, ama en azından türklüğün içinden kopmuş gelmiş bir ideolojinin kahramanı. ithal bir ideolojiin kahramanı(!) olan hiktofla neyini karşılaştırıyorsun! ney imiş hikmetof insanları seviyormuş! milyonlarca türk'ü ve müslümanı katleden komünist sovyetlere haran olan bir manyak insan sevgisini gösteren(!) iki şiir yazınca insansever mi oluyor! o zaman hitlerde insan sevgisini içeren iki mısra yazsa imiş sizn gözünüzde insansever olacaktyı öyle mi? bu iş şiirle değil zikriyatla olur! atsız kimseye gidin adam öldürün ya da gidin kendinizi pencereden aşağı atın demiyor , vatan, millet ve gaye gibi hedefler uğrunda ölümü göze alın diyor, ve bu kahramanlık şiirlerinin yazıldığı dönemler eğerki türkiye'de komünist istilasının başladığı dönemlere denk geliyorsa,evet bu şiirler gerekliydi!!! bozkurtların ölümü ve dirilişi yine ülkemizde komünizmin ayak seslerinin duyulduğu dönemlere denk gelirki, bu dönemde başgösteren yabancı fason kahramanların karşısına bizlerinde tarihi kahranlarımızla çıkmamız gerekliydi ve atsız bu romanlarındaki kahramanlarla gençlere piskolojik bir destek sağlamıştır. kürşadın 40 kişiyle çin sarayını basması-çin kaynaklarında böyle geçer- o zamanlar komünistler karşısında azınlık durumunda olan milliyetçi-muhafazakar gençlere heyecan ve güç vermiştir. romanların, makalelerin ve şiirlerin yazıldığı dönemlere dikkat lütfen! ayrıca istirham ediyorum, atsız'ın dini açıdan ters makalelerini eleştirin fakat onu dini hakkında yorum yapmayın, çünkü bu çok çok çok büyük bir vebaldir-tabi bu vebali kabullenenler yorumlarına devam edebilir-.

selametle....

alelacele yazılmıştır, kusurumuz olmuşsa affola...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ya anlamıyorum ben sizi arkadaşlar anlayamıyorum

nedir bu erk kavgası???

dönün bir bakın yazdıklarınıza yakışıyor mu? yeri mi??amaca uygun mu???ve bu kaçıncı hata??

birbirinizi kızdırdığınıza küstürdüğünüze değecek mi???

niçin alpaslan türkeş için kötü söz söyleniyor??yeri mi???

neden üstad aksini söylediği ve bir arkadaşımız bunu beyan ettiği halde hala nihal atsız üzerinde tartışma oluşturabilecek yazılar yazıyorsunuz??

lütfen herkes biraz daha dikkatli olsun ben ve benim gibi düşünen arkadaşlar buraya idoloji kavgaları izlemeye değil üstaddan yazılanlarla bilgimizi artırmaya geliyoruz...rica edicem gereksiz gerilimlerinizi buraya taşımaktan artık vazgeçin....

herkes egosunu tatmin edecek başka yer bulsun lütfen...

ve lütfen bu yazdıklarımın tonu ne kadar sert olsa da istirham makamında kabul ediniz....

Share this post


Link to post
Share on other sites

sayın duru eleştirilerinizin üzerime alındığım kısımları için şunu söyleyebilirim: ilk olarak kızılması ve eleştirilmesi gereken kişi bu konuyu buraya taşıyan şahıstır. eğer bir başlık açılmışsa ve bu başlık altında benim değer verdiğim bir kimse eleştirilmişse ve hain bildiğim bir şahıs övülmüşse bu başlık burada tartışıldığı müdetçe cevap hakkımı kullanırım. ikincisi, bu konu bana göre,benim yazılarımda içerisinde dahil olarak buradan kaldırılmalıdır , burada bize zaman kaybettirecek bir yazı olmanın ötesine geçemeyecektir. son olarak edep sınırlarını aşan cümleler mevcud olan bu konu başlığı altında yazılan yazının çok evvelden kaldırılması gerekirdi.

Alparslan Türkeş Beyefendiye yapılan saldırı beli fazlasıyla üzmüştür. ve bu siteye üye birçok arkladaşında yazılan bu edepsizce cümleden rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum.

ayrıca salih ve beğ olmayan kişinin büyük uğraşlarla kaleme aldığı komünizm taraftarı makaleyi ayaküstü beş dakikada çürütmenin verdiği büyük hazzıda duymaktayım kendimde...

duru isimli gönüldaşımdan ve bütün site sakinlerinden eğerki yapmış olduğum bir hata var ise haklarını helal etmelerini diliyorum.

Üstad'ı daha yakından tanımak için kurulmuş bir forumda komünizmi -dolaylı yoldan- öven bu tür yazıların olmaması gerektiğini düşünür, son kararın site yönetiminde olduğunu üstüne basa basa tekrarlar ve n-f-k . com'a başarılar dilerim. n-f-k com ailesinde bulunmak güzel bir duygu .... Selamunaleyküm...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu siteye yeni katıldımm ve ilk izlenimim çok güzeldi. taa ki bu yazıyı görene kadar... nasıl olurda bir vatan haini ile nihal atsız karşılaştırılabilir..hataları olsa bile en azından vatan hainliği yapmamıştır..eminim değerli üstadımız ne kadar atsıza kızgın olsada bu karşılaştırma yüzünden bize çok kızardı...onun cenneti mekan,ruhu şad olsun!!!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...