Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
trradomir

Doğu, Batı Ve İslam

Recommended Posts

DOĞU, BATI VE İSLAM

 

Aklın iki büyük prensibi; aynilik (yeni adıyla özdeşlik) ve tenakuz (yeni adıyla çelişmezlik) prensipleridir. Tarihe aklın bu prensipleri açısından bakarsak, dünya kıtaları arasında bir mantık iş bölümü bulunduğunu görürüz : Doğu, yani Asya (en saf haliyle Çin ve Hint), aklın özdeşlik yani aynilik prensibi etrafında kümelenmiş, çelişmezlik prensibini latan halde, bir körbarsak halinde, sırf Özdeşlik prensibinin bir ayarlayıcısı olarak kullanmışken, Batı yani Avrupa, çelişmezlik prensibinin yöresinde dönmüş durmuş, özdeşliği bir değişmenin ekseni, nirengi noktası olarak kullanmıştır. Bu yüzden, Doğu için ideal eskidedir, mükemmellik eskiye yaklaşıldığı Ölçüdedir; Atalar vardır; Oğulun tek işi atalara uyma, şahsında ataları gerçekleştirmektir. Din, Atalar Dinidir. Atalar ilâhlaştırılır (Konfüçyüs ahlâkı); En büyük fazilet, hiç bir şey yapmamak, Wu - Wei'-dir (Taoizm Prensibi). Hayatın sonu ve ideal noktası, ulaşılması gerekli son nokta,. Nirvana, yani yokoluş, hiçleşme, yani sıfırdır (Budizmin temeli). Hiç değişmemek, statik durum : Doğulunun yüzyıllarca çalışması bunun İçindir. Batı ise, bunun aksine yenicidir, hakikat geçmişte değil gelecektedir (A. Gide ve R.M. Rilke). Hakikat yoktur, yapılır (W. James). Doğu mutlakçı olduğu halde Batı rölativisttir. Bu yüzdendir ki, din mutlak bir sistem olduğu için, Batı dinini bile Doğudan almıştır. Buna karşılık, Batı, eşyadaki rölativiteleri tesbit demek olan müsbet ilimlerin ve onun sonucu tekniğin sahibi oldu. Tarih, Batıya göre, inkılâpların (revolüs-yonların) tarihidir. Doğu için, gerçek ve değer, hiç değişmemekte ölçüsünü bulurken, Batı için değişmekte, sadece ve boyuna değişmekte bulur. Yani bir oluş veya varlık, Doğuda, değişmedikçe ve değişmediği ölçüde, Batı'da ise, değiştikçe ve değiştiği ölçüde, değişebildiği kadar doğru, güzel, iyi ve değerlidir.

İslâm, bu anlamda ne doğulu, ne batılıdır. Onların dışında ve üstünde, kendi başına var, suigeneris, aklın iki prensibini de yapıları ve şiddetleri Ölçüsünde çalıştıran, temelinde özdeşlik prensibini bulundururken çelişmezliği bir yapı prensibi olarak koruyan, mutlakçılık ve rölativizmin altın sulh noktasını yakalamış, geçmişle gelecek arasına soylu çelik köprüyü kurmuş bir din ve dünya görüşüdür. Doğu bir akıl miyopluğu, Batı bir akıl hipermetropluğu iken İslâm, sıhhatli bir aklı kucaklar. Bu yüzden, doğru görmek için, Doğunun, bir Batı gözlüğü, Batının da bir Doğu gözlüğü takması gerektiği halde, Islâmın ve müslümanların ne Doğu ve ne Batı gözlüğüne ihtiyacı vardır. İslâm, hakikati çıplak görmek demektir. Doğu özdeşlik ve Batı çelişmezlik demekken, İslâm, gerçek ve tam akıldır.

 

Doğu sadece anatomi ve batı sadece fizyoloji iken, İslâm canlı vücuttur. Diğer bir deyişle, Doğu natür - mort, Batı non - figüratif, İslâm, portre'dir.

 

İslâmı, sırf doğulu ve sırf batılı veya ikisinin uyuşması saymak yanlıştır. İslâm ortadadır, ortalama değildir. Doğunun ve Batının yanında Orta, Sağ ve Sol diye adlandırılan Kapitalist ve Komünist dünyalar yanında Orta; Hıristiyanlıkla yahudilik ifratlarının ortasında Orta; Tanrıtanımazlıkla çok tanrıya tapıcılık arasında bir Allah'a inanıcılık olarak Orta. Ne ifrat, ne tefrit, Orta. Başın ve yüreğin, bir vücudun simetrik yapısında, eksen etrafına düşmesi gibi orta.

 

Doğu ve Batı, gerçeğin sağa ve sola sapmaları olduğu, biri aklın sağına, öbürü, aklın soluna toplandığı için, gerçek Ortadadır.

 

Bütün yönler, Orta içindir. Sağ ona göre Sağ, Sol ona göre Soldur. Doğu ona göre Doğu, Batı ona göre Batıdır.

 

«Bu din garip geldi, garip gidecek» kutsal tesbitinin tarihe uygulanmasının kaçınılmaz sonucu, İslâmın istiklâlidir. Batı fikir adamlarının aldandığı en büyük nokta, Islâmın, herhangi bir doğu sistemi olduğunu sanmalarıdır.

 

Bizden öncekiler, kendilerini, Islâmla yetinmeyip bir parça doğululaştırdıkları için kültürümüzü, medeniyetimiz ve gücümüzü kaybettik.

 

Bizler de kendimizi, hep batılılaştırmak, boyuna batılılaştırmak istediğimiz için bir türlü gerçek ve sağlam bir kültür ve medeniyet gücünü elde edemiyoruz.

 

 

Sezai Karakoç, İslam, s.93-96

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

öncelikle teşekkür etmek istiyorum; güncel olupta hiç ilgimizi çekmeyen bu konuya 'İSLAM ve diger dinler karşılaştırılması' hatırlattıgınız için. bizler müslümanlar olarak karşı tarafın tarihini, yaşamını ve yeri gelirse kozlarını iyi bilmekle mükellefiz. onların dinlerini ve kendi dinimizi iyi bilip, ona göre çalışmalarımızı sürdürürek hazırlığımıza başlamış olacağız.

 

İSMET ÖZEL BEYEFENDİ'NİN 'SURAT ASMAK HAKKIMIZ' adlı kitabında yazmış olduklarını ben de bu satırlarda zikretmek istedim.

 

-müslüman olmak alim-i mutlak vasfının ALLAH'ta olduğu bilmekle gerçekleşir. bu yüzden bir müşrikle bir müslüman arasında bilgi sahibi olma konusunda temelli bir fark vardır. bu ikisinden her birinin dünyadan bekledikleri aynı şey değildir. günlük hayatlarını düzenlerken benzer esaslardan hareket etmezler. bu yüzden zihni kapasiteleri de eşit seviyede değildir.

 

- mü'minler nazil olan hükümlere herhangi bir sosyal, felsefi veya siyasi dolayımı devreye sokmaksızın itaat eden 'gerçek' insanlardır. münafıklar ise ALLAH'ın koyduğu düzene ancak ve sadece sosyal hayatın gerekleri, siyasi durumların ruhsatı veya felsefi yaklaşımların sağladığı alan içinde uyum gösteren 'sahte' insanlardır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...