Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Cile54

Çöl

Recommended Posts

Çöl

 

Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür!

Sana çöl gibi gelen, O göl diyorsa göldür...

 

1977

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

Burda her müslümanda olması gereken teslimiyet vurgulanmış,müslüman kelime anlamıyla teslim olmuş demektir zaten yani kendini,aklını fikrini düşüncelerini ruhunu tam manasiyle Allah’a vermiş ,O’nun emirleri doğrultusunda hareket eden ve fikirlerini ,aklını bu emirlere göre kullanan insan demek.Üstad bu bağlılığı ne güzel ifade etmiş,gözüm aklım fikrim deme hepsini öldür ,sana çöl gibi gelen o göl diyorsa göldür.Bu bağlılığı elde etmemiz lazım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok isabetli bir yazı olmuş gardenya,bana Üstadın şiirini hatırlattı:

 

''Akıl akıl olsaydı,ismi gönül olurdu,

Gönül gönlü bulsaydı,bozkırlar gül olurdu.''

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hay Allah'ım ya!

Bu nasıl bir teslimiyettir. Daha doğrusu bu nasıl bir şiirdir ki teslimiyeti bu kadar iyi anlatabiliyor.

Sana şükür ya Rab, bize Üstad'ı hediye ettiğin için.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Çok isabetli bir yazı olmuş gardenya,bana Üstadın şiirini hatırlattı:

 

''Akıl akıl olsaydı,ismi gönül olurdu,

Gönül gönlü bulsaydı,bozkırlar gül olurdu.''

İnsanın ruhuna işleyen bu sözleri hatırlattığın için teşekkürler.

 

Bir türlü gönülden teslim olamamanın çilesindekilere seslenmiş sanki merhum.

 

Selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Teslim olabildik mi bilemem ama duaya devam!... Bir yandan dua ederken öte yandan teslim olanların, şiirden evvel hallerine ve haliyle hallerinin aksettiği sözlerine yani şiirlerine dair; sanki teslim olmuş biri gibi yahut teslim olanların mukallidi misali kaydedelim!... Ve diyelim ki;

 

Hakk'ın ve hakîkatin, İslâm'ın yani Kur'an ve Sünnet'in yaşanan zâhirî ve bâtınî mânâsından ibaret olan ve görünüşte malum mânânın ehli; "Peygamber aleyhisselam'ın Varisi" bir mirasçı, bir mürebbi, bir mürşid-i kâmil tarafından idare edilen Tasavvuf Yolu'nda, Tarikat Okulları'nda, (rûhî ve bedenî) Terbiye Mektepleri'nde, bu yola; yanmak, varmak, olmak için başkoyan bir misafirden, talipten, müridden istenen şeylerin başında "feda" gelir!... Yani; teslimiyet!... O'nun için sâlikin O'na ulaşma yolunda kendisinin (nefsinin) fedası istenir ki; maksad hasıl olsun!...

 

Bu davanın bidayetinde ne kadar erken teslim olunabilirse (hakîkatte olmayan) nihayetine; Allah'a o kadar er varılabilir!... Er yahut geç; varan ve varacak olan kim varsa, teslim olduğu ve olacağı için varmış ve varacaktır!... O'nun büsbütün esiri olmayan, hürriyetin tastamam kokusunu duyamaz!...

 

Hayatı öylece Kur'an ve Sünnet'le çerçevelenmiş bir mürşid-i kâmile teslim olmak, aklın verebileceği en akıllı karardır ve bu karar aklın (arzu edilen anlayış ve kavrayışa ulaşılana dek) alacağı son karardır!... Bundan sonra akıl aradan çıkar ve iş gönüle düşer!... Ve bu yolda artık seyir; hedefe varmak için yapılması icab edenleri yapmak noktasında gönüllü (yahut gönülsüz) ama inanarak girişilecek işlerle şekillenir!...

 

Allah için çıkılan Allah'a Varma Yolculuğu'nda; itiraz makamının daimi sahibi nefs'e ve nefisle beraber akla yatmayan ne varsa; kendisine biat edilmiş mirasçıya, mürşide, mürebbiye uymak ve; "O, söylüyorsa doğrudur" teslimiyetini arzetmek gereklidir!... Aksi halde yollar uzar!... Ve uzayan yollar; kısalan akıldan, büyüyen nefsten ve (mürşid-i kamil'e karşı duyulan) her an azalan imandan işaretler verir!...

 

Hâbibi aleyhisselam'ın mübarek dili ile Alemlerin Rabbi olan Mahbublar Mahbubu Allah azze ve celle'nin; "Ben bir kulumu seversem onun gören gözü () olurum..." kudsi hadisinin muhatabı bir Allah Dostu'nun, bir şeyhin, bir mürşid-i kâmil'in (mânevi) gözünü kendi (maddi ve mânevi) gözüne tercihle beraber; bu tercih gözden daha kıymetli nimetler olan (O'nun) aklı ve fikrini de kendi akıl ve fikrine tercihle bütünleşmeli ki; (temiz) akıl görevini ifa etsin, yolcu bir bilene teslim olsun ve yollar kısalsın!... Kendisine inanılan ve güvenilen bir kimseye (her halükarda) uymak imanın, muhabbetin ve aklın gereğidir!... Hele hele bu mü'min ve emin kimse, mü'minlerin baştacı ve eminlerin sultanı olan bir Zât (aleyhisselam)'ın göğsündeki mirasın varisi, sahibi ve mutasarrıfı bir Velî ise!...

 

Bu yüzden şu dünya sahrasında bizim (baş) gözümüzle bir bakış attığımız ve bize, bizim gözümüze göl gibi gelen (seraplara) Veli bir an dahi nazar etmeden, nakış nakış başlara, başlardaki gözlere, akıllara, fikirlere ve taşlaşmaya yüz tutmuş kalplere işleyen (gönül) gözüyle; "çöl..." diyorsa çöldür!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsan aklı hayli ukala, hayli nazlı. Ne zaman ihtiyaç duyulsa kapının arkasına saklanan bu şımarık çocuk, sözkonusu bağlı olduğu İslam'ın hükümleri oldu mu hikmet kovalamaya başlıyor. Uyduruyor. Beğenmiyor. İkna olmuyor. Reddediyor. Açık dini hükümleri çok irdelediğiniz zaman Yaşar Nuri'ler gibi sapıtıyorsunuz, çünkü akıl ve kıyl-u kal ilminiz kibrinizi arttırıyor, neticede kibriniz imanınızı boğuyor. İslam'ın teslimiyet manası da var. Doğru menbaa teslim olup selamet bulmak... Dine girmeden önce sorgulamaları en derin şekilde yapmak gerek, fakat bu adımı selametle atlattıktan sonra efendimizin buyurduğu kesin olan emirleri tartmak Allah'a kafa tutmak kadar abesle iştigal.

Üstad bunu biliyor ve ne de güzel anlatıyor. Allah kendisinden razı olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben sapkınlığın akıldan ve akletmekten kaynaklandığını düşünmüyorum. Öyle olsaydı Allah kitabında defalarca akletmeyi,düşünmeyi emretmezdi.Bence sapkınlık kalb kıblesinin hakikate dönmemesinden kaynaklanıyor.Kalbi meylin, çıkarına uymasada,nefsine hoş gelmesede bütün istinad noktaları yıkılacak olsada doğru olanı bulmayı amaçlaması gerekir.Yani kitaba uymak değilde kitabına uydurmaktan bahsediyorum. Tabii bu akıl ile herşeyin hallolacağı anlamına gelmiyor.

 

15.Bedevi Araplar iman ettik dediler. De ki:Siz inanmadınız, fakat "teslim olduk" deyiniz. Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allh'a ve elçisine uyarsanız, O hiçbir işinizin boşa gitmesine izin vermez; çünkü kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, rahmetle muamele edendir. (Hucurat suresi)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akletmek yanlıştır iddiası savunuldu mu, ben farketmedim. Yalnız sapkınlığın temel sebebinin de nefsin güttüğü akla teslimiyet olduğu aşikar. Abdülaziz Bayındır, Yaşar Nuri, İhsan Eliaçık, Edip Yüksel gibi tiplerin akleden nice müslümanın gözü önündeki açık sapkınlığınin sebebi akıllarının peşinden koşarak teslimiyeti unutmaları, ulvi sese teslim olmayarak nefslerinin güdümündeki akıllarıyla hareket etmeye çalışmalarıdır. Akletmeyince kaba softa, durup teslim olmanız gereken yerde hikmet uydurmaya başlayıp aklınıza köle olduğunuzda da sapık oluyorsunuz. İslam tarihinin hemen hemen tüm sapıklıkları akıllarının peşinden koşarak daireden ayrılanların hikayesidir. Peygamber buyruğu akılla tartılmaz, bunlar üzerinde tefekkür elbette edilebilir fakat müspet tefekkürü de başıboş akıldan ayırmak gerekir. En yüksek aklın emrine teslim olmak yerine, "Ben ateşten yaratıldım, o aşağılık canlı topraktan yaratıldı, o zaman benim ona doğru secde etmeme gerek yok" çıkarımını yapan basbaya nefsani akıldır ve insanı zelile götüren de budur. Hazret-i İbrahim'in mağaradan çıkıp etrafını inceleyerek Allah'a ulaşması ise nefsaniyetten uzak tefekküre bir misal olarak gösterilebilir (akletmek diyelim). Fakat kendisinin bir peygamber olarak Allah buyruklarını kendince yorumlamaya, tartmaya, aklının süzgecinde sınamaya teşebbüs ettiğini zannetmiyorum. İnanıyorsan ve onu Allah diyorsa, peygamber diyorsa bunun üzerinde ancak nefsaniyetini bırakarak derinleşmek amacıyla tefekkür edebilirsin, akıl yetiremediğin yerde ise durmayı bilmelisin. Aksi takdirde "ayın yarılmasına dair dünyanın hiçbir bölgesinde kayıt yok, bu olsa olsa kafirin illüzyonudur yahut Allah alegori yapmıştır" filan deyip çıkarsın işin içinden, basit bir misal.

Share this post


Link to post
Share on other sites

×
×
  • Create New...