Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
gençkurt

H. Nihal Atsız

Recommended Posts

Bu foruma sadece bu konuya yazmak, konuyla ilgili yanılgıları düzeltmek ve görüşlerimi yazmak için üye oldum. Zira, forum kurallarında "bölüm hakkında" kısmında bu hak bana verilmiştir.

 

Şimdi, Atsız gibi millî şuurun en üst seviyesine yükselmiş, savaş çıksa tam inanç ve manevi bir coşkunlukla kendini acımasız siperlere gözünü kırpmadan atabilecek kadar fikirlerinin arkasında ve savunucusu olan bir adama; ruhsuz komünistten, evrimci beyinsizden daha tehlikelidir yaftası vurmak vicdan işi midir? Yunan İzmir'de kalsaydı, İngilizin bayrağı İstanbul'da küstahça dalgalansaydı sizce oralarda ruhumuzu okşayan ezan seslerini yine duyabilir miydik? Milliyetçilik ve hatta Türkçülük sadece bu sebepten dolayı olsa bile şarttır ki bunun sayabileceğimiz birçok sebebi vardır. Bir kere "dil" diye son derece millî bir olgu varken siz nasıl milliyetçilike uzak olabilirsiniz? Yoksa siz dini, kültürü ve milliyeti bizden olmayan yabancılar tarafından mukaddes Anadolu toprağının işgal edilmesinden rahatsızlık duymayan seccade-vatan ilişkisinin savunucularından mısınız? Ya da o durumda mandacı hainlerin görüşlerini mi savunurdunuz? Öyleyse Necip Fazıl'ın adını dahi ağzınıza almayın! Değilse Atsız Hoca'yı bırakın yermeyi savunmak zorundasınız. Atsız Hoca, her ne kadar görüşlerinde aşırılığa kaçtıysa da, hatta yolundan giden bizler tarafından bile bazı görüşleri benimsenmese de, duruşuyla ve çabasıyla bir devire tek başına millî şuur aşılamıştır. Her şeyi ve hepsini bir kenara bırakalım; üstün bir kalem sahibi Necip Fazıl'ın fikirlerini savunan sizler, belki sadece bu sebepten dolayı da olsa edebiyata ilgilisinizdir. Açıp bir kere Ruh Adam'ı okudunuz mu? Geri Gelen Mektup diye bir şiir duydunuz mu? Veya Bozkurtlar serisindeki edebî zevki tattınız mı?

Velhasıl, Atsız Hoca yaşamı boyunca millî değerleri ve bu ülkenin insanlarını savunmuştur. Belki savunurken aşırılığa kaçmıştır ama sadece bu aşırılıkları baz alıp, ona ve bütün fikrî mücadelesine nefretle bakmak cahilliktir.

 

Bir de bir meseleye daha değineceğim.

İslâmî görüşe mensup kişilerin veya daha bir değişiği olan Büyük Doğucu diye tanımlayabileceğimiz Necip Fazıl'ın fikirlerini savunan kişilerin, Türklüğü ve Türkçülüğü anlayamamalarındaki en büyük engel ve bunu zararlı ve yok edilmesi gereken bir fikir gibi görenlerin önündeki en büyük sebep; yine Necip Fazıl'ın dillendirdiği "Türk, Müslüman olduktan sonra Türk'tür" şiarıdır.

Bu konuda benim görüşüm nettir ve her zaman savunurum:

Türk Milleti; İslam'la henüz tanışmadığı, müslümanlıkla uzaktan yakından alakası dönemlerdeki ahlak yapısıyla, zaten İslam'ın getirdiği "müslüman ahlak" yapısına sahiptiler. Yani o derecede idiler. Bu tarih kitaplarında bizlere okutulan "inanış benzerliği" öğretisinden çok daha ileridedir ve çok daha dikkate değerdir. Benim bahsettiğim; dini inanış, tek tanrılı inanç veya öldükten sonra yaşama inanç gibi ayrıntılar değil direk ahlak benzerliğidir. Biraz Türk Tarihi okumuş birisi bunun idrakine rahatça varabilir. Bu üstünde tez yazılacak konudur ama burasının forum olduğunu dikkate alarak Türk-Müslüman ahlak benzerliğiyle alakalı İslamiyet öncesi Türk Tarihinden kısa örnekler vereceğim. Bilirsiniz, şimdiki Moğol sınırlarında Göktürk ve Uygur Devletlerinden kalma Orhun Abideleri diye anılan dikili taşlar vardır. Orada koca bir tarih yatıyor. Orhun Abideleri İslamiyet öncesi döneme denk geldiği için ve Türk yaşayışını, ahlakını, sosyal durumunu ve yapılan savaşları; eşsiz samimiyet ve dürüstlükle anlattığı için konu için belki en nadide kaynaktır. Dürüstlükle anlatıldığını şurdan anlıyoruz ki; diğer milletlerde arkalarında yazıtlar bırakmışlardır ama onlarınkilerin istisnasız hepsi mütemadî zafer teranesinden başka bir şey değilken, hatta onların yazıtlarında tarihin sonradan ortaya çıkardığı savaş mağlubiyetleri bile galibiyet olarak gösterilmişken; bizim yazıtlarımız olduğu gibi tarih ne diyorsa aynısını yazmıştır. Mesela, kara günlerde Türk kanının su gibi aktığından, Türklerin kemiklerinin dağ gibi yattığından bahsolunuyor. Fakat zafer günlerinde düşmanın kanının su gibi aktığından bahis yoktur. Bu gerçekten böyle olmadığından değil, bahis etmeye değersiz olduğundandır. Bu da Türklerde yalan, mübalağa, boşa övünme gibi kavramlara yer olmadığını gösterir. Bilge Kağan Türk milletine seslenirken ne kadar lirik ve romantik ise tarihî vak'aları anlatmakta da bir o kadar realisttir. Bir yerinde çok anlamlı bir mesaj vardır: Başa geçen bazı kağanları milleti açken kendisinin tok durduğunu, bunun,Türk Töresine aykırı bir davranış olduğunu anlatarak eleştiriyor. Bu anlayışın "komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" anlayışıyla hiç bir farkı yoktur. Bu anlayışın İslâm'da ve onun getirdiği ahlak yapısında müstesna bir yeri yok mudur? Vardır. Yine yazıtın bir yerinde bir Türk komutanı bir Çinliye, ailesinin karnını doyurması ve fazladan yiyecek karşılığında Çin'e mektup götürme sözü veriyor. Ve ailesi zor durumda iken sırf sözünü tutmak için Çin'e gidiyor ve mektubu teslim ediyor. Bu bir övünme olarak değil de o zamanki açlık ve kıtlığa bir emsal olsun diye yazılıyor ve olağan bir durummuş gibi gösteriliyor. Bu ahlâk yapısı insanın gözünü yaşartacak derecede üstün değil midir? Orhun Abidelerinde daha buna benzer örnekler çoktur. Hatta merak edip açıp, sadece bu ahlâk normlarını göz önünde bulundurarak okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Örneklere devam etmek gerekirse Çin kaynaklarında da ahlak yapımıza örnek teşkil edecek belgeler vardır. Atsız'ın Türk Edebiyatı Tarihi kitabından bunlardan yüzlercesi kaynak gösterilerek yazılmıştır. Yine Çin kaynaklarında en dikkat çekici örnek; bir Çin casusunun, -o zaman kaynaklarda Türk adı geçmiyor, Türklere; Batılılar, Batılı savaşçılar veya Kunlar(hunlar) deniyor.- Türk yurduna gidip ve Türkler hakkında -veya kaynaktaki adı Hunlar hakkında- geniş çaplı bir istihbarat elde edip bunu bir rapor halinde sunmasıdır. Bu da Atsız'ın kitabında çevirisi, Çince yazılışı ve kaynağıyla mevcuttur. Raporda, Kunlar'ın verdikleri bir sözü tutmamalarının imkansızlığından bahsolunuyor. Yine hırsızlık eden kişinin, malının iki katı alınmak suretiyle sahibine teslim edilmesi; evli bir kadına saldırmanın ve savaştan kaçmanın cezasının ölüm olduğu; bir tutuklu hakkındaki hükmün en fazla 10 günde verilmesi gibi İslâm adalet ve ahlâk anlayışına çok yakın örnekler var. Kısacası, İslam'ın ve ona inanan insanların karakterlerinde tecelli eden ahlakî özelliklerin çoğunun İslamiyet öncesi Türklerin ruhunda olduğunu anlatmak istiyorum.

 

Türk İslamiyetten önce de Türk'tü,sonrasındaki İslamla yoğurulması ve onun sonrasındaki Selçuklu Osmanlı çağları, Türk'ün meziyetlerinin manevi bir hedefle donatılmasıdır. İslam Türk'e manevî bir hedef kazandırmıştır. Aynı hedef Müslüman Arapta da vardır ama o bunu sadece Türk'e devretme görevine kadar ilerletebilmiştir.Asıl aksiyona dökme işi Türkle başlar Türkle de devam edecektir.

 

Son sözü Necip Fazıl'dan dinleyelim:

 

(devşirmecilik ve yeniçerilik görüşüyle ilgili)

 

Bu görüş, bellibaşlı bir şart altında doğru, o şart yerine getirilmeyince de hataların en kaatiliyle yanlıştır. Yabancı unsur ve kan, İslâm ve Türklük havanında dövülüp kendisinden tek istiklâl zerresi kalmamacasına bünyeleştirilmedikçe, elde edilecek netice, hayat değil ölümdür. Nitekim pek kısa bir devre sonra, gereken maddî ve manevî baskıyı üzerinde bulamadığı için, Rum kanı, Türk ordusu içinde Türkten intikamını almaya başlamıştır.

 

Aslında yerden yere vurduğunuz Atsız'ın görüşlerinden pek de bir farkı yoktur ve ben inanın Necip Fazıl'ın, alıntısını yaptığım bu Yeniçeri kitabını okurken millî şuurum şahlanmıştır.Unutmayın ki Sakarya Türküsü'ndeki Sakarya ne Arap ne Fars ne de başka bir millet değil; Türk gençliğidir.

Bu sözdeki Türklük havanını iyi anlamanız ve Türklük - İslam çizgisini iyi tutturmanız dileğiyle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yine aklıma gelmişken, arşivimde bulunan ve konuya ilişkin çoğunluğu Uygur yazılarından(kağıt) alıntı(Uygurlar döneminde Türkler kağıtı sıkça kullanmaya başlamıştır), İslamiyet öncesi Türk ahlakının müslüman ahlak yapısıyla benzerliğini kanıtlar nitelikte bazı atasözleri-tavsiye sözleri yazacağım.

 

 

 

-

‎"Ata ulınıng atkan ogı da kaypas, aytkan sözi de kaytpas."

 

Açıklaması...

 

Oğul babası gibi olursa attığı ok da dönmez,

söyledeği söz de dönmez. (Dürütlük)

 

 

-

"Ak nietliding atı arımas, arbası tozbas."

 

Açıklaması..

 

İyi niyetlinin atı yorulmaz, arabası yolda kalmaz.( Yine iyi niyete, iyiliğe vurgu yapılmıştır.)

 

"Bilegi yuvan birdi yıgar, bilimi artık mıngdı yıgar."

 

Açıklaması..

 

Bileği güçlü biri yıkar, bilimi fazla olan bini yıkar. —

 

 

"Böri bolsang kök bol, er bolsang aytkanınga berk bol."

 

Açıklaması..

 

Kurt olursan gök (boz) ol, yiğit olursan sözüne sadık ol. (Söz veripte tutmaya, dürüstlüğe vurgu...)

 

 

 

‎"Kanı kanla yumazlar, kanı su ile yurlar"

 

Açıklaması...

 

Bir kötülük, kötülük yapılarak düzeltilemez; hatta böyle bir karşılıkta bulunmak işi daha da vahim hâle sokar, içinden çıkılmaz yapar. Kötülük ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılabilir.Ben bunu biraz daha tasavvufî düşünceye benzettim.

 

 

"Üzin kıyık utırsan da, süziñ turı bulsın"

 

Açıklaması..

 

Kendin eğri otursan da sözün doğru olsun. (Yine dürüstlük...)

 

 

"Aburlu bolmağa süysen, atan-anannı aburla."

 

Aҫıklaması...

 

Saygı görmek istersen, annene babana saygı göster.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...