Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
tutsak

Necip Fazıl’ın Tarihe Bakışı: Bir Avuç Tuz Olmak

Recommended Posts

T. S. Eliot, “Tarih kölelik de olabilir, özgürlük de” demişti. İki tarafı keskin bir Acem kılıcıyla karşı karşıyayız öyleyse. İsterseniz tarih yoluyla bir toplumu köle beyinli yetiştirebilir veya tam tersine, tarihi özgürleşmenin ateşleyicisi olarak okutabilirsiniz.

Tarih, ezeli ve ebedi akış içerisinde açtığımız bir hayat alanı, oyduğumuz bir özgürlük adası değil de nedir? Adam gibi hatırlamasını bilmediğimiz müddetçe tarih bizi rahat bırakmaz. Tarihin dünyamızı bu yakından markaja alması da tehlikelidir bir yerde. Bu, ondan yeterince uzaklaşamadığımızı gösterir. Adeta kişinin yediği gıdanın kaslarına, kemiklerine, dokularına dağılıp kişiyle beraber yürümesi gibi, hep bizde olan ama ehlileştirilmiş ve hayatın içinden olur olmaz bir noktada fırlayıp karşımıza çıkmasına engel olunmuş bir tarihle barışıklıktır hedeflenen. Nitekim Eliot’un dediği gibi, “tarihi olmayan bir halk kurtarılamaz zamandan”. Tarihi olmayan bir toplum, zamanın ezeli ve ebedi akışından çekip çıkartılamaz. Sürüklenir ve bir ‘başka’ nehrin içine karışır.

 

1,5 asırdır gövdesine dahil olmaktan övünç duyduğumuz deniz, ‘Batı’ olmuştur. Halbuki ne çabuk unuttuk; bir zamanlar deniz de, güneş de bizdik. Nietzsche’nin o sarsıcı sözlerini yankılarsak, Osmanlı denilen okyanusu nasıl içebildik, bu güneşi nasıl söndürebildik, bu ufukları nasıl silebildik manzaradan?

 

Hepimizin içini kanatan bu derin muhasebenin en keskin ve yetkin örneklerinden birisini Necip Fazıl’da bulmamız şaşırtıcı değildir.

 

“Tarih bir masal albümü değildir. Tarih, bir kıymet hükmü tablosu…” Necip Fazıl’ın bu acil değerlendirmesi, onun tarihi bir ‘hesaplaşma zemini’ olarak kuracağının ilk işaretlerini verir. “Nuh’un gemisi”ni yeniden yapmaktan söz edişi de, bir kurtarıcı beklediğimizi ısrarla ve bağıra bağıra söylemesi de bundandır. “Bu dava”, demiştir bir yerde, “ceplerde kaybedilmiş güneştir”. Güneş ceplerimizde kaybedilmişse, o ceplerin ağızlarını dikmek değil, içini dışına çıkarmak, kumaşı ters yüz etmek, halının havını tersine taramak gerekir. Neyi örttüğü ve kaybettiği anlaşılabilsin diye en azından. Bu yüzden Necip Fazıl’da tarih, akademisyenin yaptığı türden sabırlı ve miyopça bir uzmanlık çalışması olamaz. O, bir ‘dava’ uğruna tarihin başına çömelmiştir ve zaten çarpık çurpuk edilmiş, silinmiş, unutturulmuş, hatta tersine çevrilmiş, akın kara, karanın da ak gösterildiği bir tarihi yeniden ayakları üzerine oturtmak, yani ‘dava’nın gerektirdiği akışa büründürmekle vazifelidir. Akademik tarihçiliğin bu çarpıklığın ekmeğine yağ sürmekte olduğu vurgusu tam da bundan ileri gelir.

 

Lakin bir muhasebe silahı haline getirilen bu ‘yeni tarih’in kriterleri neler olacaktır? Necip Fazıl, ‘tuz ve şarap’ örneğini devreye sokar burada. Yüzyıllanmış bir şarap fıçısının içine atılan bir avuç tuzdur kendisi. Bunca çileler, ıstıraplar o bir avuç tuz olmak için çekilmiştir. Ama bu bile yetmiştir şarabın haramlığını almaya. Tuz, tarihin damarlarına karıştığında onun içindeki zararlı unsurları ayıklayıp temizleyecek ve aynı malzemeyi bu defa yararlı, kullanılabilir bir hale getirmiş olacaktır.

 

“Ulu Hakan II. Abdülhamid Han” adlı 600 küsur sayfa tutan eserinin başında tarih metodunu ortaya koyduğuna şahit oluruz:

 

“Ben sanat ve tefekkür adamı olmak davasındayım ve tarihçi değilim. Bu eser de bir tarih denemesi değil. İrfan sahiplerince bilinir ki, hikmet ilmin, ilim de tekniğin üstündedir; tarih ise bu üç görüş şekline göre çeşitli… Tarihi hikmet yönünden ele alan, onu, kafasındaki tezatsız ve her örgüsü tamam bir dünya görüşüne nisbet eder. İlmin gözüyle yoğuran, vakıaları sağlam bir analiz ve sentez halinde umumi kıymet hükümlerine bağlar. Teknik bakımından inceleyen de, sadece malzeme ve ham madde verir ve gerisi için tasa çekmez.”

 

Bu üç faaliyet türünden birincisi, “cemiyet hamurkârı” büyük fikircidir; ikincisi, tarihi kendi içinde ve zamanının anlayışına göre muhasebe eden meslekten bilim adamı; üçüncüsü ise bu rizikolu ve belalı işlerden kaçınıp yalnız şekil bakımından doğru ve yanlış ölçüsüyle hareket eden ve nehrin denize döküldüğü yeri değil, kaynağını tutmaya bakan kuru gözlemcidir. Ne var ki, Necip Fazıl, kendisini bu üç sınıftan hiçbirine bağlamaz. Dilediği halde olamayacağını itiraf ettiği birinci şıktadır gözü.

 

Onun nazarında II. Abdülhamid, Türk’ün özünün ve temel varlığının, hakkı gasp edilmiş, mağdur kurtarıcısıdır. Abdülhamid, Tanzimat sonrasındaki Batı’ya kontrolsüz, körü körüne yönelişin karşısında inatla duran, kök ve cevherin müdafaasını son bir gayretle yapan muazzam bir şahsiyettir. Abdülhamid’i anlamak sayesinde yüzlerdeki maskeler düşecek ve onu bir anahtar gibi kullanarak bizi bu karanlık ve şahsiyetsiz ortama getirenlerin içyüzleri ortaya dökülecektir.

 

Necip Fazıl’ın bu operasyon için önerdiği metod ise oldukça şaşırtıcıdır: Abdülhamid hakkında söylenen her olumsuz iddiayı tersine çevirdiğimizde doğruyu bulacağızdır. Yani bir tür turnusol kağıdıdır Abdülhamid. Bu yorumların yalanını ayıklayıp onun üzerine bina ettiği yapıyı yeniden ayakları üzerine oturttuğumuzda hakikat ayan beyan ortaya çıkacaktır. Bu yüzdendir ki, kitap, “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” gibi zarif bir kılıç hamlesiyle noktalanır.

 

Necip Fazıl’ın beyinlerimizi 1,5 asırdır uyuşturan şarap fıçısına dalarken, avuçlarında tuttuğu tuzun kristallerinde gezinen Abdülhamid portresini seçmeyi bilmek gerekir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

O, bir ‘dava’ uğruna tarihin başına çömelmiştir ve zaten çarpık çurpuk edilmiş, silinmiş, unutturulmuş, hatta tersine çevrilmiş, akın kara, karanın da ak gösterildiği bir tarihi yeniden ayakları üzerine oturtmak, yani ‘dava’nın gerektirdiği akışa büründürmekle vazifelidir.

 

Hayır Mustafa beyciğim, bu iddiayı taşıyan bizzat sensin aslında... Zira Üstad için genel manada bir iddianın 'peşinen' tersini alıp doğruyu bulmak başvurulmuş bir metod değildir, nitekim Üstad bedihi olan ve bizim cephenin romantik algılarını rahatsız eden hakikatleri olduğu gibi kabullenmiş ve iddiaları tersinden almaktan ve hakikatleri tahrif etmektense kendi diyalektiğiyle, kendi dünya görüşü doğrultusunda, hakikat laboratuvarında, titizlikle yorumlamayı seçmiştir. Ne çabuk unuttun, Üstad'ı Yeniçeri hakkındaki fikirleri yüzünden kalayladığını? Neden öyle yaptın vaktinde? Çünkü Üstad'ın yeniçeri hakkındaki fikirleri resmi tarih ile paralellik gösteriyor, farklar ise çözüm tavsiyelerinde ve bozulmanın bağlandığı sebeplerde beliriyordu. Sense yeniçeriyi tamamen aklama derdindeydin.

 

İktibas ettiğim cümle olayın koptuğu nokta. Bu arkadaşın tarih anlayışı da sansasyonel iki laf etme sevdasından ileri geçemiyor malesef. Belki iyi niyetlidir ama iyi niyet tek başına nedir ki? 4 yıl önce bi hocamın tavsiyesine uyup 'Osmanlı: İnsanlığın Son Adası' isimli kitabını okumuştum arkadaşın. Sanırım Fan da aynı gaflete düşmüş ki, Armağan'ın Üstad hakkındaki uçuşunu yerdiği şu yazıda epeyce çakmış kitaba. Valla niye yalan söyleyeyim, şu anda kitaplığımdan atmak için can attığım, bi fırsatı doğsa da birisine versem diye kendimi paraladığım tek kitap odur. Okurken giden saatlerime şimdi geceler boyu gözyaşı döküyor, ağıtlar yakıyorum.

 

Birisi bu adama marjinal bir tarih anlayışının her çağ ve her olay için hakikati bulmaya yaramayacağını anlatsın lütfen.

 

Mustafacığım, sen de lütfen 1870-1950 tarih aralığının dışına zorunda kalmadıkça çıkma ha, e mi canım? O aralardaki görüşlerin gerçekten dikkate değer ve yaklaşımındaki hareket noktan'ın, tahrif edilen resmî tarihe cevap olması sebebiyle, doğruyu bulma konusunda yardımcı olabilecek cinsten...

 

"1,5 asırdır gövdesine dahil olmaktan övünç duyduğumuz deniz, ‘Batı’ olmuştur. Halbuki ne çabuk unuttuk; bir zamanlar deniz de, güneş de bizdik."

 

Aa bakın bakın, ne diyor? İyi de canım kardeşim, sen değil miydin tanzimatı bu sebeple yeren ve onu bir olay değil, olgu olarak kabul ederek eleştiren muhafazakar mütefekkirlere yukarılarda bi yerlerde ismi geçen kitabında sataşan? Bi de edebiyat yapmış ya, gözlerim yaşardı, bak sen ağlayacağım şimdi.

 

Of ya, gerildik durup dururken... :rolleyes:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...