Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Mâzeretim İstanbul - Muhterem Yüceyılmaz

Recommended Posts

Mâzeretim İstanbul

Ramazanın ondördü... Dolunay İstanbul'un sokaklarına inmeğe karar vermiş. Evlerin çatılarını gümüşten cilâsıyla aydınlatıyor... Ağır geliyor gecenin mavisine, iner mi iner!

Böyle zamanlarda alırım yanıma bir şair, doğruca Galata Köprüsüne giderim. Yahya Kemal ilk aklıma gelendi fakat o, Atik valide'den aşağı inerken yoksul evlerdeki Ramazanları terennüm eder. Koca Mustafapaşa tasviriyse hayli kasvetli. Yok, yok Yahya Kemal bu akşam gelemez benimle.

 

"Bir afif aile sessizliği var evlerde

Örtüyor fakrı asaletle çekilmiş perde

Kaldırımsız daracık, iğri sokak doğru sokak

Her gezildikçe basılmış ve düzelmiş toprak"

 

...Hayır, Beyatlı üstad bu mısralarından ve iftardan sonra asla benimle gelemez. Müthiş bir ağırlık çökmüştür üstüne.

O zaman, mademki ay bu akşam şehre inecek, öyleyse İstanbul'u gözleri kapalıyken dahi duyan Orhan Veli gelsin. İyi hoş da şair Kanık havalardan çok etkilenir. İlla güneşi görmesi lâzım. Varsa yoksa "havalar" İstanbul İçin adlı şiirinde söylüyor açık açık:

 

"Güneşi görmeyen şehirde

Söyle, nasıl yaşanır? "

 

Akşam saati Orhan veli ile şuradan şuraya gitmem. Rumelihisarı'nda oturup Boğaziçine karşı "tarifsiz kederler" içinde kıvranan birini Köprü'ye götürecek olsam, bütün kimyası altüst olur, hastalanır muhakkak. Güpegündüz Marmara’nın mavi sularına bakarak kederlenen şairin, akşam ışıkları altındaki muhteşem İstanbul'u seyre koyulduğunda kederinin renkli sulardan iyice hüzün içip onu mahvetmesinden korkarım. Dolayısıyla o da, Yahya Kemal üstadımız gibi rafta kalıyor. Attila İlhan geliyor aklıma, iyi fikir aslında ya, fazla bencil geliyor bana bu akşam. Yarın, belki başka bir gün ama bugün değil, üstad, bugün değil. Biliyorum hep o dayak yediği Büyükdere'yi, Emirgân'ı sayıklayıp duracak. Kalsın. İstanbul'u seyretmeğe yüreği dayanacak bir şair olmalı. Kafası zehir gibi çalışan ve ama aynı zamanda seslerle yağmurlar yağdıran bir şair... Necip Fazıl! Evet, Galata Köprüsü'nde Necip Fazıl üstadla oturabiliriz. O bana, Canım İstanbul şiirini okur.

...

"Çiçeği altın yıldız, suyu telli pulludur

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur"

 

Necip Fazıl mısralarında, İstanbul'u bütün parlaklığıyla fısıldıyor: Aynı noktadan İstanbul'u seyredenler ancak hakkı teslim edebilirler.

 

"Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat

Şehadet parmağıdır göğe doğru minare

Her nakışta o mânâ: Öleceğiz ne çare!"

 

Şiir baştanbaşa ışık, renk, ses, ahenk... Ruhunun coşkunluğunu şiirinin ahengiyle parıldayan kubbeleri, memleketin kalbi Eminönü Meydanı -içinden şehrin ana arteri geçtiğinden- kıyıdan denize doğru kaydı kayacak Ahi Çelebi Camii ve ayakları suya eren Galata Köprüsü... Rengârenk lambaların huzmelerini Boğazın sularına bırakmış, ıslak etekleri zil çalıyor. Necip Fazıl'ın şiiri Canım İstanbul, koluma girmiş, gidiyoruz. Harem iskelesine bakan taraftadır masamız. Acıkınca şiirimiz var, susayınca İstanbul; Dolunay iyice eğilmiş, şiir dinliyor. İstanbul semalarında bu şiir yankılanıyor.

...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu

Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı Sarayı'ndan

Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar

Gecesi sümbül kokan

Türkçesi bülbül kokan

İstanbul

İstanbul

 

Muhterem YÜCEYILMAZ

*Kaynak

 

*****

Çok hoş bir yazı. Yazarın Üstadda karar kılması da daha bir hoşuma gitti. İstanbul’la içli dışlı olmak, bir şehrin ruhunu solumak, yazar ile şehir arasında kurulan hususi bir âlemin gizemli renkleriyle boyanan tablosunu seyretmek, İstanbul’u şiir ile yaşamak böyle bir şey olsa gerek. İstanbul’un gecesi sümbül, Türkçesi bülbül kokar, peki bu keyfiyeti İstanbul’a yükleyen Üstad’ın kalemi ve kelamı ne kokar? Koksa koksa üzerine gül kokusu sinmiş bülbül kokar. Bülbülün kokusu mu olurmuş, üzerine gül kokusu mu sinermiş demeyin… Aşkından sermest olan bülbül kendini kaybettiği bir anda gülün dikeninin göğsüne batması esnasında gülün şahane kokusunu iliklerine kadar minicik bedenine nakşetmesiyle birlikte, güzellikte eşi benzeri olmayan güle lâl rengini de bahşetmişti. O Üstad ki, Allah ve Resulünün aşkıyla şakıyan bir bülbül idi. Bülbül-i gülzar-ı sühan (söz gülistanının bülbülü) idi. Mekânı, cennetin gül bahçeleri olsun inşallah…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Amin reyhan arkadaşım inşallah diyelim. gerçekten güzel bir yazı. O evliyaullahın 'o manayı ille istanbulda bul' demesindeki hikmeti birtürlü kavramış değilizya, topyekün olarak birgün buluruz inşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...