Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
süvari

Yabancı Dilde Eğitim

Recommended Posts

biraz uzun bir yazı ama okumaya değer. özellikle öğretimde yabancı dil özentisine düşenlere çok güzel bir cevap niteliği taşımaktadır. sizlerlede paylaşmak istedim...

 

"Yabancı dilin meslek (alan) eğitim ve öğretimindeki yeri üzerine bir araştırma”

 

26 Eylül 2004 tarihinde ADD Antalya Şubesi, Antalya Barosu, Antalya Mühendisler Odası, Antalya Mimarlar Odası ile TÖMER Antalya Şubesinin ortak düzenlediği Dil Bayramı nedeniyle “Dil ve Demokrasi Paneli” adlı etkinlik Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirildm, işittim ve inandım. Oturumun sonunda bana yöneltilen eleştiri, açıklama ve soruları metnin ardına ekledim. Hızla kirletilen, dağıtılan ve şirazesinden çıkarılmaya çalışılan böylesi bir dünyada, Mustafa Kemal’in yolunda yürüyen inançlı, bilinçli ve sorumlu insanların bulunduğunu görmek, konuşmak ve paylaşmanın ülkemizin ilerisi için aydınlıklar içerdiğini saptama mutluluğuna erişmek son derece güzel bir deneyim.

 

4 Kasım 1981 tarihinde kaleme alınan 2547 sayılı “Yüksek Öğretim Kanunu” ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 1981-1990 arasındaki dördüncü dönem üniversitelerinden biri olan Marmara Üniversitesi 1982 yılında akademik çalışmalarına başlamıştır. Bu yasanın düzenlemeleri kapsamında, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, her iki üniversitenin bünyesinde bulunan ve Türkçe eğitim veren tıp fakültelerine ilaveten yabancı dille eğitim yapan ikinci bir tıp fakültesi müfredatı oluşturarak akademik yıllarına başlamışlardır. Diğer yandan, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi de kurulduğu andan itibaren yabancı dille eğitim yapmaya başlamış olup h âlen kuruluşundan bu yana yabancı dille eğitim yapan tek tıp fakültesi olma özelliğini sürdürmektedir.

 

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ilk akademik yılına 1986-1987 yılında başlamış olup yabancı dille eğitim programını o zamandan bu yana sürdürmektedir. Bu çalışma kaleme alındığında tıp doktoru yetiştirmeye başlayalı on altı akademik yıl olmuştur. Uzun, yoğun ve karmaşık tıp eğitiminde benimsenen yöntemlerin tartışmasına girmeksizin yabancı dille tıp eğitimi uygulayan fakültemizin öğretim üyeleri ile öğrencilerin yabancı dille yapılan eğitim hakkındaki görüşlerini anketler aracılığıyla yapılan bir değerlendirsinin önemli olduğunu düşündük. Aslında, yaklaşık on altı yıldan beri yabancı dille tıp eğitimi sürerken, akademik dünyanın toplu meclislerinde olmasa bile, aynı fakültenin arkadaş toplantılarında veya birebir görüşmelerinde, yabancı dille yapılan bir yüksek öğretim eğitim planlaması anlayışının değerlendirmelerinin yapıldığını var saymaktayız. Ancak, fikirlerin oluşması ve bir araya getirilerek ortaya konması ve tartışılması, demokratik süreçlerini tamamlayan ortamlarda yaşama geçirilebilmektedir (2). Nitekim, 1986-1987 yılında akademik etkinliklerine başlayan fakültemizde, “yabancı dile eğitim”in konuşulur h âle gelmesi 2000 yılına kadar gecikmiştir.

 

Daha önce yayımladığımız çalışmamızda (1), eğitimin birbirine bakan iki yanını oluşturan insanların görüşleri alınmıştır. Bir yandan öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinden oluşan öğretim elemanlarına anket uygulanmış, diğer yandan da tıp fakültesi öğrencilerinin, biri atölye çalışması sırasındaki görüşleri alınmak, diğeri ise klinik eğitimini sürdürmekte olan öğrencilerle odak grup görüşmeleri yapılarak veritabanları oluşturulmuştur.

 

İngilizce tıp eğitimine bakış açılarının değerlendirilmesi amacıyla, Marmara Üniversitesi öğretim elemanlarına (öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri) bir anket gönderilmiş, klinik öncesi dönemdeki öğrencilerle bir atölye çalışması düzenlenmiş. 4. ve 5. sınıf öğrencileriyle de bir odak grup görüşmesi gerçekleştirilmiştir.

 

Ankete yanıt veren (% 81,2) öğretim elemanlarının %71,6’sı teorik dersleri İngilizce anlattıklarını belirtirlerken, klinik uygulamalarda İngilizce kullananların sadece %11,4 olduğu anlaşılmıştır. Öğretim elemanlarının çoğunluğu dersin sonunda Türkçe özet yapma gereksinimi duyduklarını ve bunun çoğu kez öğrencilerin isteği doğrultusunda olduğunu belirtmişlerdir (hemen her zaman %31,0, zaman zaman %32,2). Öğretim üyelerinin yalnızca %39,7’si İngilizce ders anlatmaktan memnundur. Ankete yanıt veren öğretim elemanlarının %26,3’ü İngilizce ders anlatmanın öğrencilerin eğitimine olumlu katkısı olduğunu düşünmekteyken, %22,1’i kararsız kalmıştır. İngilizce ders anlatmanın öğrenci katılımını olumsuz etkilediğini düşünenler %67,5’dir. Ayrıca, İngilizce tıp eğitiminin öğrenci-hasta iletişimini olumsuz yönde etkilediğini düşünen öğretim elemanları %59,5 tur. Öğretim elemanlarından %54,2’si eğitim dilinin İngilizce olmasının öğrencilerin güncel tıbbı izlemelerinde olumlu katkısı olduğunu düşünmekteyken, %16,3’ü bu konudan emin olamadıklarını belirtmişlerdir. Öğretim elemanlarının yarısı (%51,8) fakülte tercihinde İngilizce eğitimin olumlu rolü olduğunu düşünmektedir. Öğretim elemanlarının yazdıkları kişisel görüşlerinde ise şu ifadeler dikkat çekmektedir: (1) Tıp eğitimi süresince yabancı dil eğitimi konusunda öğrencilere olanak sağlanmasının öğrenci kalitesini yükselteceği, ancak meslek öğretiminin İngilizce olmaması gerektiği, (2) İngilizce ders anlatımı sırasında deneyim aktarma, tartışma noktalarında dil engeliyle karşılaşıldığı, (3) özellikle interaktif eğitimin gerçekten etkin olabilmesi için anadilde yapılması gerektiği, (4) öğrencilerin fakülte tercihlerinde eğitimin İngilizce olmasının önemli yer tutmasına rağmen fakülteye başladıktan sonra bu düşüncelerinin değiştiği ve Türkçe ders anlatılmasını istedikleri, (5) öğrencilerin İngilizce dersleri izlemekte yetersiz oldukları, belirtilmiştir.

 

Genel olarak incelendiğinde, fakültemizdeki öğrencilerin % 30’unun devlet lisesinden geldiği, yarısının (% 51,8) ise yabancı dil ağırlıklı eğitim veren liselerden (Anadolu lisesi, Fen lisesi, yabancı dil ağırlıklı lise, özel lise) geldikleri saptanmıştır. Ayrıca, öğrencilerin % 8,2’sini yabancı uyruklu öğrenciler oluşturmaktadır. Öğrenci bakış açısıyla İngilizce eğitimin avantajları, kanıta dayalı bilgiye erişmede, yurtdışı eğitimde ve uluslararası bilimsel etkinliklere katılımda kolaylık, prestij ve daha fazla saygınlık olarak belirtilmiştir. Buna karşılık, İngilizce kaynakların yetersiz ve pahalı olması, dersi izlemede ve kendi kendine ders çalışırken ek çaba gerektirmesi dezavantajlardır. Ayrıca, Türkçe terminolojinin gelişememesi, yabancı sözcüklerin kullanımındaki artış da uzun vâdede olumsuz sonuçları olmaktadır. Oysa, Türkçe eğitimde öğrenci ve öğretim üyesi başarısı daha fazladır. Öğrenci dersi daha kolay izleyebilmektedir. Öğrenci derse daha etkin katılır, yorum gücünü kullanabilir ve çözümleme yeteneğini geliştirebilir. Konunun ayrıntıları daha iyi öğrenilir. Öğrenci “dili anlama”da sorunu olmadığı için, okurken/ çalışırken daha az zaman harcar.

 

Yabancı dille eğitim yapan tıp fakültemizin öğretim elemanlarına İngilizce eğitimle ilgili düşünce ve gözlemleri sorulduğunda, öğretim üyelerinin yaklaşık beşte dördünün yabancı dil tartışmasını yararlı buldukları, ağırlıklı olarak klinik uygulamalarında anadilimizi kullandıkları, yarıdan fazlasının İngilizce’nin öğrenci-hasta iletişimini ve ders anlatma tekniklerini olumsuz etkilediğini düşünmektedirler. Meslek eğitimlerini alan öğrencilerin bakış açısına göre, anadilde eğitim, derslerin daha kolay izlenebilir hâle gelmesine daha etkin katılıma ve yorum gücünü kullanmaya, geliştirmeye olanak tanıması nedeniyle yabancı dilde eğitime göre üstünlük göstermektedir.

 

Tüm bu bulgular yalnız meslek eğitiminde yabancı dilin kullanılmasında karşılaşılan sorunlar olmayıp teknik alanlarda bilgi ve beceri kazanılması sırasında öğrencinin karşısına çıkan kaçınılmaz güçlüklerdir. Bireyler duygu, düşünce ve hayallerinin en kolay kendi dillerinde anlatıp açıklayabilirler. Atasözleri, özdeyişler, espriler, sevgi, acı ve keder ancak ilk ifade edildikleri dillerde anlaşılır (5). Bu çerçevede ele alındığında iletişim ve sosyokültürel kavramların algılanmasında İngilizce çoğu kez engelleyici olabilmektedir. Doğal olarak, anadilimizin kullanılmasının önemini vurgularken, özellikle üzerinde durduğumuz nokta, tarihimizi, kültürümüzü, içinde yaşadığımız dünyayı algılamakta kullandığımız biricik aracımız olan zihnimizi, kullandığımız dilin şekillendirmekte olduğudur (6).

 

Diğer bütün meslek dallarında olduğu gibi, Tıp alanı da, insanlık tarihi boyunca toplum içinde gelişmiş, merkezinde insanın bulunduğu, bilgi ve beceri ile inşa edilmiş bir uygulama alanıdır. Yirmi birinci yüzyılda küreselleşen dünyada amacımız ülkemizi, ileri merkez ülkelerin işbirliği yapmak için yarışacakları güçlü, bireysel ve toplumsal niteliklere sahip olan bir duruma getirmektedir. Bu ülküyü yerine getirebilmek, özellikle yarının bilişim toplumunu kurabilmek için, bugünkü ileri merkez ülkelerdeki çağdaşlarıyla yarışabilen bir ülke hâline gelmemiz, başka ülkelerle işbirliğini kendimizin belirleyebildiği bir konumda olmamız gerekmektedir. Ülkemizin halkçı, demokratik, bağımsız, ileri bir merkez ülke olabilmesi için, yaratıcı yetisi, teknik, bilimsel, siyasal, kültürel atılımları yapabilmeyi planlayan ve beceren bir örgütlenme yapısına sahip olması gerekmektedir. Bütün bunları yapabilecek üstün nitelikli bir gençliğin öğretimin ulusal veya daha doğru bir deyişle anadille yapılmasıyla yetiştirilebilmesi mümkündür (7).

 

Dil ile eğitim arasındaki kuralların en önemli tanımlaması olan, “birimsel devlet olan ülkemizin ulusal dili Türkçedir” ilkesi, şimdiye kadar olan bütün anayasalarımızın temel ilkelerinden biri olagelmiştir. Bu nedenle, ulusal dilin her düzeyde eğitim-öğretim dili olarak kullanılmaması hiçbir koşulda düşünülmemelidir. Cumhuriyetimizin bağımsız bir merkez ülke olması hedefi, neredeyse seksen yıldan beri geleneksel ve çağdaş kimliğimizin, demokratik ve laik hukuk devleti kimliğinin temelini oluşturan “birimsel devlet” yapısının kurgusuyla gerçekleşebilir. Bunu da sağlayacak olan temel yapı, öğretim birliği ilkesi olarak, “öğretiminde ulusal dil Türkçe’nin kullanılması”dır (7).

 

Öte yandan, soruna “dil ve düşünce ilişkisi” açısından bakıldığında, insanın ancak anadilinde açık ve seçik düşünebileceği, düşünce açık ve seçik olmazsa, anlatımın da açıklık kazanamayacağı bilinmektedir (9). Tıp uygulamalarında, özellikle tedavi sürecinde, hastaya tıbbi bilginin iletilmesinin ve anlaşılır bir dilin kullanılmasının önemi çok iyi bilinmektedir (10). Tıp eğitiminin yabancı dilde yapıldığı ülkelerde öğrencilerin bildirim ve kayıtlarının ulusal standartlara uyumsuzluğu sonucunda hasta ve hasta yakınlarının adli ve hukuksal süreçlerde mağduriyetine neden olduğu bildirilmektedir (11). Meslek uygulamalarında uyumu sağlamak amacıyla, uluslararası “ölçüler”, “tıbbi süreçler” ve “rehberler” kullanılarak bir taraftan uluslararası kaynaklar izlenilmeli, diğer taraftan da bu kaynakların toplumsal öğelere göre uyarlanması sağlanmalıdır (12). Fakültemizde, eğitim dilinin İngilizce olmasının, öğrencilerin küçük grup çalışmalarına aktif katılımını ve öğrenci/öğretim üyesi performansını olumsuz yönde etkilediği ileri sürülmüştür. Benzer şekilde, İngilizce’nin konferans tarzı derslerin izlenmesini de zorlaştırdığı ve öğrenmede harcanan zamanı artırdığı belirtilmiştir. Dolayısıyla, ortasında insan bulunan tıp mesleğinde, bilgi ve beceri kazanmaya yönelik tıp eğitim-öğretiminde, yabancı dilde eğitim, süreci olumsuz etkileyen bir faktör olarak göze çarpmaktadır

 

Yeryüzünde yurttaşlarına kendi anadillerinde eğitim yaptırmayan bir tek ileri düzeyde kalkınmış, uygar ülke yoktur. Yabancı dille eğitim-öğretim yapılan bütün geri kalmış (ya da gelişmekte olan ya da eski sömürge) ülkelerin de, yabancı dille eğitim-öğretim batağından çıkma savaşımları ortadadır. İyi yabancı dil eğitimi vermek yerine, yabancı dille eğitim-öğretim gibi kestirme çözümlerle köşeyi dönmeye çalışmak, ya da sanki “bir taşla iki kuş vurma”ya çabalamak, bilimsel altyapıdan tamamen yoksundur (7). Bu arada, dil felsefesi açısından değerlendirerek, Marshall MacLuhan’ın ünlü savını gözden geçirecek olursak: “Araç iletidir.” Yani, öğretim dili olarak kullanılacak yabancı dil, bir araç olarak, onu kullananların gözettiği amacın dışında bir iletisi olacaktır (13). Bu da Türklerin 200 yıllık uluslaşma ve çağdaşlaşma savaşımlarına ters düşen bir iletidir (7).

 

Dünyada yabancı dille eğitim yapan ülkeler gözden geçirildiğinde, resmi dili İngilizce olmayan yetmiş sekiz ülkedeki bin yedi yüz üniversite ve otuz milyon öğrenciyi kapsayan bir değerlendirmede, üniversitelerinden en az birinde öğretim dili olarak yalnız İngilizce’nin kullanıldığı on beş ülkedeki durumdan kısaca söz etmek gerekecektir (14). Üniversitelerinde İngilizce eğitim veren ülkelere bakıldığında, Nijerya (%100), Kenya (%100), Etiyopya (%100), Gana (%99), Uganda (%97), Tanzanya (%53) ve Filipinler (%36) görülmektedir. Öte yandan, Hindistan (%19), Arnavutluk (%12), Pakistan (%11), Mısır (% 5), Sudan (% 4), Bengladeş (% 2), Bulgaristan (% 2) ve Macaristan (% 0.4) ’da da daha az oranda İngilizce eğitim verilmektedir. Yukarıdaki ülkeler arasında en yüksek oranda, İngilizce dilinde eğitim yapan beş üniversiteden Etiyopya dışındakiler (Nijerya, Kenya, Gana ve Uganda), eski İngiliz sömürgeleridir. Yaklaşık, öğrencilerinin yarısında Suahili dilinde eğitim yapan Tanzanya da eski bir İngiliz sömürgesi olup, oldukça yoksul bir Afrika ülkesidir. Nüfusu bir buçuk milyara yaklaşan ve onyedi ulusal dili olan Hindistan’da ise yabancı dille eğitim ancak % 19 oranındadır. Diğer yandan, Arnavutluk, Bulgaristan ve Macaristan gibi eski Doğu Blok ülkelerinde, yabancı dille eğitim ancak, siyasal rejimin yıkılmasından sonra ortaya çıkan kimlik bunalımının bir yansımasıdır (15).

 

Öte yandan, yalnızca dilbilim açısından bakıldığında, on birinci yüzyıldan bu yana bilim, kültür ve sanat dili olarak anadilimiz, gerek dilbilim kuralları gerekse yapısı nedeniyle etkinliğini ve yetkinliğini kanıtlamış bir dildir (16). Eğitim tarihimiz içinde, onsekizinci yüzyılda eğitim-öğretim dilinin düzenlenmesiyle başlayan, inişlerle çıkışlarla süregelen, içinde devrimci nitelikte çalışmaların bulunduğu uzun bir süreç vardır. Tıp alanında da terimlerin anadilimize çevrildiği kısa süreli, ancak etkinliği tartışılır çalışmalar olmasına karşın genellikle tıp kamuoyu tarafından bakıldığında bu çalışmalar ne yazık ki uzun sürmemiştir (17-19). Ama, tıp dilinin Türkçeleştirilmesi gibi son derece önemli bir ana hedefin, tıp eğitimi müfredatı kapsamına uzun soluklu bir amaç olarak ivedilikle alınmasının ne kadar önemli olduğunu, yirmi birinci yüzyılda yürüdükçe göreceğiz.

 

Görünüş odur ki, fakültemizde yaklaşık on altı yıllık geçmişi olan, yabancı dille eğitim deneyimimizin, bugün sorgulanmaya başlanması, kısa demokrasi yaşamımızın içinde önemli bir adımdır. Gerek öğretim üyelerimizin, gerekse öğrencilerimizin saptama ve önerilerinin, yukarıda sözünü ettiğimiz teorik saptamalarımızla örtüştüğü görülmektedir. Yabancı dille eğitim konusunun, yazılı ve görsel basında olduğu kadar akademisyenler arasında da ele alınan bir konu olduğuna daha önceki bir makalemizde değinmiştik (20). Ancak, görüşlerin kanıta dayalı bulgular üzerinde açıklanmasının, savunulan görüşü kuvvetlendirdiği de iyi bilinen bir gerçektir.

 

Deniz Harp Okulunun (1773) açılışında öğretim dilinin Türkçe olarak benimsenmesinden ve ikinci Mahmut’un Türkçe terimler üretilip kitapların Türkçe’ye çevrilene değin, tıp öğrencilerine geçici bir süre Fransızca tıp eğitimi yapılacağını bildirmesinden (1839) bu yana uzun bir süre geçti. Daha önce sözünü ettiğimiz gibi, anadilimiz saydam, düzenli, işlek ve güçlü bir dildir. Bu dili uygarlık yolunda kullanmak veya kullanmamak bizim elimizdedir.

 

Bu nedenle, yabancı dille eğitim yapma yanılgısından vazgeçip, eğitim-öğretim dili olarak anadilimizi benimsediğimizde, bugün dünyanın yaygın ve etkin dillerinden biri olmaması için hiçbir neden yoktur (21,22). Doğal olarak, özgün ve çeviribilimsel yayımlarıyla, uluslararası düzlemde, bilimsel üretilerinin tanıtımı ve buna bağlı getirileriyle ileri giden bir ülke olmamak için de bir neden yoktur.

 

Sonuç: Yabancı dille eğitim-öğretim konusundaki ısrarlı tutumun sürdürülmesi, anadilimizin bilimsel alanda gelişememesi, ülkemizin siyasal ve ekonomik olarak kimlik ve itibar yitirimine yol açacaktır. Bu değerleri yitirişimizin bir göstergesi olarak, ülkemizin, uluslararası düzlemde, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği doğrultudan saparak “muasır medeniyetler” düzleminin üzerine çıkma hedefinden vazgeçme- sine yol açacaktır.

 

Prof. Dr. Aydın SAV, Marmara Üniversitesi (İstanbul), Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesidir.

 

Aydın SAV

 

alıntıdır

Share this post


Link to post
Share on other sites

ADD ulusalcılarının kafasının ta tepesine tüküreyim, neye basmış ki bunların saman kafası yabancı dilde eğitim mantığına bassın Allah aşkına. ADDcilerin kurbağa dilini konuşmaktansa tamamen İngilizce konuşmayı yeğlerim. Yemin ederim, İngilizce bana Ahmet Necdet Sezer Türkçesinden daha sempatik geliyor. İlerleme milerleme diyerek çığlık çığlığa meydanlarda vücut yırtanların yabancı dilin ehemmiyetinden bihaber olması enteresan bir çelişki.

 

Bu ülke yabancı dilde eğitim mevzuunu malesef bir çözüme kavuşturamadı. İlkokul ve lisede adam gibi yabancı dil eğitimi verilemediği için mevcut şartlar altında Sinanoğlu çığırtkanlığının bir mantığı kalmıyor. Internette chat yaptığım 11, 12 yaşındaki ecnebi çocuklarının İngilizcesi neredeyse benim lise sonu İngilizceme eşitti. Kaldı ki ben 4.96 ortalamayla kapatan, ilçedeki en iyi 2 süper liseden birisi olan ve İngilizce hocaları şu an Ankara'da müfredat hazırlama, Bilge Adam'da kurslar verme gibi işlerle ilgilenen bir Yabancı Dil Ağırlıklı lisede okumuştum ve İngilizce derslerinde sınıfta başı çekerdim. Bu problemin kaynağını dil ailesi uyumsuzluğu mu oluşturuyor, yoksa bu sıkıntı 'eğitim büğütüm' deyip deyip lastik top gibi yerimizde sekmemizden mi kaynaklanıyor, bilmiyorum. Bildiğim tek şey yabancı dil ağırlıklı liselerimizde bile, Avrupa'nın ilkokullarında verilen İngilizce eğitim seviyesinin ancak yakalanabiliyor oluşu. Düz liselerden filan bahsetmeyeceğim bile. Ee öte yandan yabancı dil bilmenin lüzumu ortada zaten. İngilizce hazırlanmış olan dünya kadar kaynak var. Bizim milliyetçilerimiz kabul etse de etmese de şu an bilgiye ulaşmanın yolu İngilizce bilmekten geçiyor. İleride değişir, Türkçe'yi yüceltmeye çalışmalıyız, zaten Türkçe dünyanın en kral dilidir (gazı aldım, uçuyorum), eyvallah, bu ayrı mevzu ama biz günle irtibatımızı koparırsak geleceği inşa etmemiz şu şartlar altında hayli güç olur. Bu İngilizce öğrenilecekse ve biz bu mevzuyu lise sonuna kadar halledemiyorsak, üniversitelerde İngilizce eğitim verilmesi, kimse kusura bakmasın ama MEC-BU-Rİ-DİR... 'Ama ama ama hiçbi ülkede böyle bi şey yok, hiçbi ülkede eğitim dili İngilizce değil kiiii' diye gelinmemesi için tekrarlıyorum, diğer ülkelerde dil eğitimi problemi gibi bir dert mevcut değil, adamlar bu meseleyi halletmiş çocukluktan. Dil öğrenmek mecburiyse, ki mecburi, bu işi ilk ve ortaöğretim düzeyinde halledemediğimiz için üniversitelerde İngilizce eğitime mecburuz. Aksi takdirde çevirmenlerin eğik büğük Türkçesine mahkum kalırız ki tercüman keyfiyetsizliği de belirgin bizim ülkemizde. Hasan Ali Efendinin Batı klasikleri tercümeleri bile iğrenç, köprünün altından neler aktı neler... İngilizce eğitimimiz o kadar vahim ki üniversitelerde şu şartlar altında birkaç saatlik İngilizce dersi koymak bile işe yaramaz, malesef yaramaz. 1 sene hazırlık okutuyorlar ortalama üstü üniversitelerden olan Yıldız Teknikte mesela, öğrenciler bir yıl boyunca İngilizce'yle yatıp İngilizce'yle kalkıyor ama buna rağmen Yıldızlı arkadaşlara Boğaziçililerin okuduğu İngilizce kitapları versek bi şey anlayacaklarını sanmıyorum. Müridciğim biraz çizdim galiba, özür dilerim, sen benimle dost olduğun için anlarsın tabii, sen müstesnasın. Neyse. Ehem. Sen bu 1 yıllık eğitimi 1 yıla sığdırsan ne olur, 4 kredilik derslerle genele yaysan ne olur? Değişen bir şey olacağını sanmıyorum.

 

Mevcut durumun zararı yok mu? Elbette ki var, hem de bir sürü. İngilizce eğitim veren üniversitelere mensup şahısların konuşma dillerinde bir tereddi vukuu buluyor. Bu su götürmez bir hakikat... 'Ayy speşıl pleyslerde oturabilitem inkriz etti lan abi' tarzlı cümleler üfürülüyor evet. Fakat buradaki tek suç yabancı dilde eğitimin midir, yoksa dilin ehemmiyetini, dil bilincini veremeyen eğitim sistemimizin yekününde de mi suç var? Siz dilin ehemmiyetini anlatamadıysanız, üniversiteye gelene dek dil bilincini aşılayamadıysanız yabancı dilde eğitimi yermekten önce dönüp kendinize sataşın biraz. Yabancı dilde eğitimin doğrudan sebep olduğu ikinci bir problem ise müfredata hakimiyet noktasında karşımıza çıkıyor. Ana dildeki kaynakları bile tamamen anlamak mümkün olmazken, yabancı dilde eğitim veren üniversitelerde okuyanlar için bir de kelime problemi beliriyor. Siz zihninizde gerekli eşleştirmeleri yapsanız da, açıkta kalan birşeyler illa ki var oluyor. Bunun yanında, İngilizce terimlerin Türkçe'deki karşılıkları üzerinde yeterince durulmaması da bir aksaklığa sebep oluyor. Boğaziçi ekonomiden 3.5 ile mezun olan bir arkadaş Türkçe terimlerin karşılıklarını bilmeyebiliyor mesela - ki kendisi bana 'Demand curve sağa shift ettiğinde equalibrium noktası quantity ekseninin sağına doğru kayar' gibisinden ders anlatırdı sağolsun, valla dalga geçmiyorum, bu bir durum tespitidir, abimi de çok severim-. fakat bu problemlerin dahi İngilizce eğitimden vazgeçmek için yeterli olacağını sanmıyorum; çünkü bazı yetersizliklerden dolayı Türkçe kaynakların tamamını anlamak İngilizce'yi yarım yamalak anlamaktan daha avantajlı olmayabiliyor. Öte yandan İngilizce eğitim veren üniversitelerde, eğitim görülen alanın Türkçe terminolojisini veren bir dersin de var olması gerektiğine inanıyorum şu şartlar altında. Düşünmeyi sınırlama noktasına gelirsek de, buna katılmamak elde değil fakat öğrenciler yorum yaparken Türkçe'ye izin verilir, ayrıca insan kendi yorumunu yine yapar, yorumu İngilizce dilinde ifade etmek ayrı meseledir. Fakat İngilizce eğitim veren üniversitelerden mezun olanların hayatta başarısız olacağını ima eden saçma sapan tespitler olmuş ki, 'ha öyle mi?' der ve güler geçerim. Hem de nereyle, bilir misiniz?

 

Benim kafamdaki ideal sistemin birkaç yıllık kademeli bir çalışmayla rahatlıkla oturtulabileceğini düşünüyorum. İlk ve ortaöğretimdeki İngilizce derslerinin sayısı yükseltilmeli herşeyden önce. Gerekirse 3 derste anlatılabilecek konuları 4 derste anlatma müsrifliğini gösterdiğimiz matematikten bile feda edilebilir bu uğurda. Öğrencilere geri zekalı muamelesi yapa yapa kalitesiz bir neslimiz oldu. Neymiş efendim Amerika'da çok daha basit anlatılıyormuş dersler, iyi ya adamlar o yüzden beyin göçüyle ayakta zaten... Rusya'da, ilkokulda tüm Rus klasikleri okutuluyor öğrencilere... Bir de İngilizce ağırlıklı üniversitelerden mezun olan herkesi tutup hoca diye sınıflara sokuyorlar, hatta bazı yerlerde imamlar bile giriyormuş İngilizce dersine, aha Mürid gelsin de anlatsın. Eğitimli bir kadronun derslere girmesi mecburi kılınmalı. En önemlisi de derslerde okuduğunu anlama ve yazma üzerine yoğunlaşılmalı, cümle ezberletip gramerin üzerinde gereğinden fazla durmaktansa... Okumayı öğrendikten sonra gramer kendiliğinden oturur zaten, anadilimizi gramerle mi öğreniyoruz? Dersin sınavları belli bir standarta oturtulup gerçekten anlamış olanların sınıf geçmesi sağlandı mı baya bir mesafe kat edilmiş olur. İlk ve ortaöğretimin ardından da, üniversitede her yıl eğitim görülen alanın İngilizce kaynaklarını okuyup anlamaya ve kullanmaya dair meslekî İngilizce dersleri eklenerek, zaten daha önceden var olan İngilizce bilgisi mesleki faydalanmaya açık hale getirilebilir. Tabii bunlar bir miktar radikal değişiklik gerektiriyor, eyvallah. Bu sebeple bu basit çözümün uygulanması dahi yıllar alır. Mevcut şartlar altında 'İngilizce eğitim kötüdür' diye çemkirmektense çözüm tavsiyeleri ortaya koymak daha mühim. Ben de savunmuyorum üniversitede İngilizce eğitim olmasını ama şu şartlar altında, malesef mevcut olandan iyi bir çözüm yok... Uzun vadede çalışmaya başlayarak eğitim sistemini yabancı dil noktasında ıslah etmek şart zaten.

 

Genelde gelişmemiş ülkelerin yabancı dilde eğitimi tercih etmelerinde, mevcut durumun bir yansıması yok mudur? Şöyle sormak belki daha iyi: Bu ülkeler yabancı dilde eğitimi seçtikleri için mi geri kaldı, yoksa geri kaldıkları için mi yabancı dilde eğitime kapı açmak zorunda kaldılar? ADD'ci abiler bu bilgiyi vermekten gurur duyuyor. Neymiş, yabancı dilde eğitimi gelişmiş ülkelerde göremezmişiz. Yahu adamların ihtiyacı mı var Allah aşkına? Saçmalamanın lüzumu ne? Deli misin nesin be abi? Yazıyı yazmaya başlamadan önce ne içtiysen söyle, ben de ondan istiyorum!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir yandan anlaşılırlığı katleden dil devrimini savunup diğer yandan anlaşılmadığı için yabancı dilde eğitimi yerin dibine batıran şu ulusalcı zihniyete bir bakın... Has sirkin maymunları bunlar be.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tenakuzun böylesi bilmem acep başka bir ülkede vukuu bulur mu?Herhalde bulmaz aa dostlar.Dikkat buyurun her-halde diyorum.Belirttiğin üzre trrdomir kardeş : ''Bir yandan anlaşılırlığı katleden dil devrimini savunup diğer yandan anlaşılmadığı için yabancı dilde eğitimi yerin dibine batıran şu ulusalcı zihniyete bir bakın...''İnanır mısn bakıyorum bakıyorum , koskocaman bir boşluk görüyorum.Yani insan bu kadar açık, net, tabir-i amiyane ile dımdızlak tenakuza düşmez ki!Hadi düştün diyelim, bu kadar saftirikçe düşme bari be arkadaş.Bu nemenem iştir?Vakt-i zamanında dil devrimi yap, Osmanlıca'yla hatları kes, 'uydurukça bir dildirikçe'ye geç.Sonra yıl olmuş 2008, cihanşumul bir dil olan ingilizceyle eğitime muhalafet et.Yahu arkadaş, el-izan, el- insaf...

 

Bendenizin acizane görüşü bu ülkede 'ingilizce' adı altında tam bir 'yalancılık, dolandırıcılık' vukuu buluyor.Hani vukuu bulsa iyi birde işin şuyuu var.Neyse gece gece ingilizce eğitim tenakuzları diye başınızı ağrıtmayım.Az-çok herkesin bildiği mevzuular.Zaten trradomir gerekli izahatları yapmış.Ama bu konu hakikaten önemli.

 

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...'What, okey, yes, ve no'dan ibaret ingilizcesiyle; 'lanlı-lunu, naber olumlu, hey kanka'lı türkçesiyle bırakın kendi ruh ikliminden başlayıp cihanı fethetmeyi, düz yolda dahi yürüyemez...

Share this post


Link to post
Share on other sites

:shiny: merhaba arladaşlar..siteye yeni üye oldum ama önceden beri takip ediyordum.Üstad gibi yok artık.en azından onun bıraktığı eserlerden birazcıkta olsun tatmalıyız dimi?

 

 

Bu yabancı dil konusunda ne yazıkki gerçekler olduğunu söylemeliyiz.Artık ülkeyi geliştirme daha doğrusu ülkemizin dışında faaliyet göstermek istiyorsak mecburtu dil bilmke zorundayız.hatta ve hatta ülkemizde TÜRKÇE konuştuğumuz halde mecburiyetten yabancı dil bilmek zorundayız.çünkü en küçük örneğinden iş yerlerinde bile Türkçe olması gerekn yazılar yabancılaşmış durumda.bunu kendi lehimize çevirmek istiyorsak yabancı dile karşı iyimser olmalıyız.ancak o şekilde bizde bizim dilimize yabancı olanları dilimizden bişeyler öğretebilir.ülkemizi bu şekilde geliştirebilirz.Ticarette ülke içi satışlar ve alışlar oldukça durgun bişekilde.iyi kalitede olsa bile alım gücü yok.güçlenmek içinde belirli kriterlere uymak zorundayız özümü

zü kaybetmeden...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bence önce insanlar yabancı dil öğrenmenin manasını tam olarak öğrenmeli...İkinci bir dil bilmek Türkçe yi geri plana itmek olmamalı (örnekleri çevremizde mevcut; İngilizce ,Fransızca levhalar, ilanlar vs. , günlük dilde artık amaç neyse araya yabancı kelimeler katarak ne idüğü belirsiz bir dil ortaya koymak vs...).Bizde yabancı dil bilmek Türkçen iyi olmasa da olur şeklinde algılanıyor maalesef ( eğitim kurumlarında da böyle ).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dünya tarihinin ana kutuplarından birisi olan Bizans-Türk-Osmanlı ilişkilerini az çok yorumlayacak/bilecek kadar İtalyanca, medeniyetimizin dillerinden ikisi olan Farsça ve Arapça'yı bilmek iyidir bence.

 

Şayet bir dil olacaksa ecnebi babında: Bu üçünden birisi yahut Rusça derim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türkçesi iyi olmayan zaten bu yönde şavaş veremez.benliğini unutur.ama amacı doğrultusunda ilerlemeye çalışırsa güzel işler başaracağına eminim.olaya bireysel olarak bakmamak lazım.yapılan eleştirileride bireysel olarak algılamamalı.çünkü bugün sen varsan yarın senin çocukların diğer gün torunları.onlara nasıl bir ortam(maddi ve manevi) bırakmak istiyorsak öyle adımlar atmalıyız.atalarımız nasıl bir ortamda yaşadılar biz ne durumdayız.ozamnki sahip olunanlar şimdiki kaybedilenler.yazılacak çok şey var ama lütfen şu zamnda yapılanları 2 defa düşünerek yapmalı.oynanan oyunlara düşmemeliyiz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...