Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
goksal

Deccal

Recommended Posts

Kıyamet alametlerınden bırı olarak kıyamete yakın bır zamanda ortaya cıkacak olan bır sahıs...

 

Hz. Peygamber muhtelıf hadıslerınde Deccal'ın ozellıklerını ,hallerını,yapacagı ıslerı ve sonunu acıklamıstır..

 

Buna gore Deccal ;

Yahudı asıllı.yaratılısı kusurlu,sag gozu kor ve sol gozude yerınden fırlamıs gıbı dısarıda olan ,cocugu olmayacak ve Mekke ıle Medıne'ye gıremeyecek olan bırı dır..(musned,111/79).

 

Dogudan cıkıp once nübüvvet (peygamberlık)sonrada tanrılık ıddıasında bulunacak ve istidrac turunden bazı olaganustu haller gosterecek olan Deccala bazı ınsanlar kanacak,ancak ALLAH TEALA mumınlerı onun fıtnesınden koruyacaktır.cunkü alnında ımanlı kısılerın okuyabılecegı sekılde ''kafır'' yazılı olacak ve boylece muslumanlar onun gosterecegı olaganustuluklere aldanmayacaklar.(fethu'l-bari,xııı/79,91-93).

 

Deccal,baslarında Hz.İsa oldugu halde muslumanlar tarafından oldurulecektır..

 

Gerek Peygamberımız Hz.Muhammed(s.a)gerekse dıger Peygamberler ummetlerını Deccalın fıtne ve saptırmasına karsı uyarmıslardır..

 

Peygamberımız soyle buyurur;

'' ALLAH hıc bır Peygamber gondermemıstır kı ,ummetıne Deccal hakkında uyarılarda bulunmus olmasın.Şuphe yok kı Deccal aranızdan cıkacaktır.Onun durumundan hıcbır sey gızlı kalmayacaktır.Zıra Rabbınızın tek gozunun kor olmadıgı ve Deccalın ıse sag gozunun kor ve sol gozunun sankı fırlamıs gıbı oldugu sıze gızlı kalmayacaktır ''(Buhari,Fiten,26;Müslim,Fiten,20).

 

Boylece Hz.Peygamber su hususa ısaret etmıs olmaktadır:

Akıl sahıbı olan herkes tanrı olarak kabul edebılecegı varlıgın her turlu kusurdan salım olmasını kacınılmaz sayar ve kusurlu bırının tanrılık ıddıasına kalkısması kendı ıcınde celıskı tasır.Zıra o varlık gercek tanrı olsa once kendı eksıklıgını gıderır .Deccal ıse belırtılen kusurları ıle gorunecegınden aklı selım sahıplerı ona kanmayacak ve ınanmayacaktır...

 

Kur'an-ı Kerim de acıkca zıkredılmeyen ,sadece hadıs-ı serıflerde kendısınden soz edılen Deccalın varlıgı,kıyamet alametlerınden bırı olarak İslam ınancında yer alır.Ancak bu konudakı rıvayetler de bırbırıyle bagdastırılması dahı guc olan pek cok detay bulundugu ve bunların Hz.Peygamber 'e ısnadı da tevatür yoluyla sabıt olmadıgı ıcın ,Deccalı ınkar etmek,kısıyı dınden cıkarmaz..

 

Vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

goksal kardeşim güzel bir konuya değin mişsin eline sağlık teşekkürler.

 

Deccal ile ilgili bir cok hadis mevcuttur, yeryüzünde aciga cikip insanlarin cogunu kendine bagliyacagina ve tek gözlü olduguna dair.Ayni zaman diliminde Mehdi´nin cikip insanlari Deccal´den kurtarmak icin ilminle tüm insanlari uyaracagini ve akabinde Hz.isa aleyhisselam aciga cikacak ve Deccal´i öldürecegine dair bir cok Hadis vardir.

 

1-Deccal kelimesinin anlamı nedir?

 

Arapça bir kelime olan Deccal, “yalancı, hilekar; zihinlerde, iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran; bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen; her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi” gibi anlamlara sahiptir.

 

2-Hadislerde geçen Deccal kavramı neyi ifade etmektedir?

 

Deccal kavramı, Ahir Zamanda gelecek olan Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin karşısında yer alıp, inkarın insanlar arasında yayılması için mücadele edecek, insanları kötülüğe sürükleyecek en büyük negatif gücü ifade etmektedir. Hadislerde genelde bir kişilik olarak tasvir edilmektedir, ancak bu bir kişi olabileceği gibi, şiddete ve vahşete yönlendiren, şeytani özelliklere sahip ve insanları zulme uğratan bir ideoloji de olabilir. Nitekim Deccal’i anlatan pek çok hadiste çeşitli benzetmelerle tarif edilen özellikler, bir ideolojinin özellikleri olarak değerlendirildiğinde netlik kazanmaktadır. Bu durumda insanları inkara sürükleyen, din ahlakından uzaklaştıran, insanlar arasında fitne ve kargaşa çıkmasını sağlayan her türlü ideoloji ve düşünce sistemi, Deccal’i temsil etmektedir. Deccal'i temsil eden bu sistem genel olarak Deccaliyet olarak isimlendirilmektedir.

 

 

İnsanları inkara sürükleyen, din ahlakından uzaklaştıran, insanlar arasında fitne ve kargaşa çıkmasını sağlayan her türlü ideoloji ve düşünce sistemi, Deccal’i temsil etmektedir.

 

3-deccal sisteminin hedefi nedir?

 

Bu sistemin ana hedefi, insanları imandan, güzel ahlaktan, sevgiden, şefkatten uzaklaştırıp, onları sevgisiz, saldırgan, vahşetten ve şiddetten zevk alan kişiler haline getirmek, medeniyetleri birbirine düşürmek ve bu şekilde dünyayı kanlı bir savaş alanına çevirebilmektir. Ancak bu planın hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği asla unutulmamalıdır. Bu, Allah'ın iman edenlere bir vaadidir:

 

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Hiç şüphesiz batıl yok olucudur." (İsra Suresi, 81)

 

4-Deccal Şu Anda Çıkmış Olabilir mi?

 

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Deccal'in çıkış alametleri olduğunu bildirdiği olayların birbiri ardınca gerçekleşmiş olması, Mesih Deccal'in ortaya çıktığını işaret eden alametler olarak kabul edilmektedir. Gerek yakın tarihte gerçekleşen alametler gerek içinde bulunduğumuz dönemde Dünya üzerinde yaşanan olaylar, Peygamberimiz (sav)'in ve İslam alimlerinin, Mesih Deccal'in ortaya çıkacağı tarih ve yapacağı faaliyetler hakkında verdikleri bilgilerle tam olarak mutabıktır.

 

Büyük İslam alimi Said Nursi "...Deccal, büyük bir baskı ve büyük bir zulüm ve büyük bir şiddet ve dehşet ile hak ettiklerinden büyük bir iktidar görünür." (Şualar 469) sözleriyle Deccal'in gücünün ve iktidarının şiddete ve baskıya dayalı olduğunu bildirmektedir. Son zamanlarda yeryüzünde iyice artan ve şimdiye kadar benzeri olmamış bir boyuta ulaşan şiddet, anarşi, kargaşa, katliamlar ve terör olayları ise Deccal'in faaliyet halinde olduğuna ve tüm bunları adeta yönettiğine işaret etmektedir.

 

5- Deccal şu anda çıkmış olabilir mi?

 

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Deccal'in çıkış alametleri olduğunu bildirdiği olayların birbiri ardınca gerçekleşmiş olması, Mesih Deccal'in ortaya çıktığını işaret eden alametler olarak kabul edilmektedir. Gerek yakın tarihte gerçekleşen alametler gerek içinde bulunduğumuz dönemde Dünya üzerinde yaşanan olaylar, Peygamberimiz (sav)’in ve İslam alimlerinin, Mesih Deccal'in ortaya çıkacağı tarih ve yapacağı faaliyetler hakkında verdikleri bilgilerle tam olarak mutabıktır. Büyük İslam alimi Said Nursi "...Deccal, büyük bir baskı ve büyük bir zulüm ve büyük bir şiddet ve dehşet ile hak ettiklerinden büyük bir iktidar görünür. sözleriyle Deccal'in gücünün ve iktidarının şiddete ve baskıya dayalı olduğunu bildirmektedir. Son zamanlarda yeryüzünde iyice artan ve şimdiye kadar benzeri olmamış bir boyuta ulaşan şiddet, anarşi, kargaşa, katliamlar ve terör olayları ise Deccal’in faaliyet halinde olduğuna ve tüm bunları adeta yönettiğine işaret etmektedir.

 

 

6-Günümüzde Ortadoğu’da yaşananlar Deccal’in fitnesinin bir parçası mı?

 

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Deccal'in tüm kesimlere farklı metodlarla yaklaşacağı ve onları birbirlerine düşürerek yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk çıkarmaya çalışacağına işaret edilmektedir. Deccal'in bazı kesimlere oynamaya çalıştığı oyuna göre, Ahir Zamanda beklenen müjdeli gelişmelerin gerçekleşebilmesi için, bunun öncesinde medeniyetlerin birbirine düşman olup yeryüzünde büyük bir savaş yaşanması gerekmektedir

 

 

 

7-Deccal nasıl saklanacak?

 

Peygamberimiz (sav), Deccal'in gizlilik içinde hareket edeceğine şöyle işaret etmiştir:

 

"Deccal yola çıkıp ilk defa Dımşk şehrinin doğuya bakan kapısının yanına gelecek... ARANACAK, FAKAT YAKALANMAYACAK... Sonra Kisve nehrinin sularının yanında görülecek... ARANACAK, NE TARAFA GİTTİĞİ BİLİNMEYECEK...

 

Hadis-i şerifte, "Deccal'in aranacağının, ancak bulunamayacağının" bildirilmiş olması, gizli olarak hareket edeceğini göstermektedir. Deccal, açık olarak ortaya çıkacağı dönem gelinceye kadar fazla dikkat çekmeden, yavaş ve derinden faaliyet gösterecektir. Bu dönem boyunca, Deccal ve taraftarları için gizlilik esas olacak, bu amaçla gizli teşkilatların desteğini alacaktır. Bu gizliliğin bir gereği olarak Deccal, derin devletler oluşturup onların başına geçecek, adeta "görünmez bir güç" gibi hareket edecektir. Bu sayede sinsi bir şekilde bozgunculuğu organize edecektir.

 

Günümüzde Ortadoğu topraklarında yaşanan gelişmelerde Deccal'in fitnesinin önemli bir rolü olduğunu söylemek mümkündür.

 

8-Deccal’in Savaşı Hüsranla Sonuçlanacaktır

 

Deccal'in insanları din ahlakından uzaklaştırmak için yürüttüğü savaş, Allah'ın izniyle, samimi olarak iman edenler üzerinde etkili olmayacaktır. Karşısına çıkan her olayı Kuran ahlakı ile değerlendiren, Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendisine rehber edinmiş bir Müslüman, Allah'ın bir nimeti olarak iyiyi kötüden ayırt edecek güçlü bir vicdana ve akla sahip olur. Kuran ayetleri doğrultusunda düşüneceği için, bir olayın neden olabileceği yarar veya zararları, zamanında fark edip gereken tedbirleri en güzel şekilde alabilir. Bu nedenle Deccal çıktığında da salih müminler, Allah'ın izniyle onu hemen tanıyacak ve gerekli tedbirleri alacaklardır.

 

Sevgili Peygamberimiz (sav) hadislerinde, müminlere Deccal'in fitnelerinden ve oyunlarından nasıl korunmaları gerektiğini şöyle haber vermiştir:

 

Hz. Peygamber (sav), Deccal'in çıkışından önceki kıtlıktan ve zorluklardan bahsediyordu. Bu arada ashab:

 

"Ya Resulullah! O gün hangi şey daha hayırlıdır?" diye sordular.

 

"Ehlini sulayan güçlü bir genç. O gün yiyecek bir şey yoktur," buyurdular. Ashab-ı Kiram:

 

"O halde o gün müminlerin yiyeceği nedir?" diye sordular. Cevaben Hz. Peygamber (sav):

 

"Tesbih, tekbir, tehlildir," buyurdular.

(Tesbih: En güzel sıfatlarıyla Allah'ın ismini anmak)

(Tekbir: Allah'ın en Yüce ve Büyük olduğunu anmak)

(Tehlil: Allah'ın bir ve tek olduğunu, O'ndan başka İlah olmadığını anmak.)

 

Peygamberimiz (sav)'in bu hatırlatması müminler için çok önemli bir rehberdir. Nitekim, Kuran'da da Peygamberimiz (sav) döneminde müşrikler ve inkarcılarla mücadele ettikleri bir sırada- iman edenlere kurtuluş bulmaları için "Allah'ı çokça zikretmeleri" bildirilmiştir:

 

Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (Enfal Suresi, 45)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Erenler İmam-ı Rabbani Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Hazretleri Mektûbat-ı Şerifesinden Hz.Mehdinin Aleyhirrıdvan kendinden 1000 sene sonra çıkacağını bildiriyor.İkinci olarakta tüm ehl-i sünnet alimleri kıyamet alametlerinin te'vilinin yasak olduğunu onların olduğu gibi kabul edileceğini bildiriyorlar.İsteyenler inceleyebilirler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet ben de tam bunu soracaktım. Şimdi bu alametlerde anlatılanı, deccal olsun, mesih olsun ben hep müşsahhas kimseler olarak düşünüyordum. Sen söyleyene kadar da bunları ideoloji, aksiyon gibi soyut kavramlar olarak algılamanın yasak olduğunu bilmiyordum. Bu konuda biraz daha açıklayıcı olabilir misin? kaynaklardan örnekler vs gibi? çok makbule geçerdi

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşık Kuloğlanın notu:Kardeş ne yazıkki imanda azalma ve mutasavvıf müslimlerin azalması yüzünden müslümanlarda mucize, keramet gibi olağan üstü vak'alara tevil alışkanlığı doğdu.Sebebi bu fakirce Akılcılık, ve Manevi şeylere inançta zayıflık, ne yazıkki bazı alimlerde bunu yapmışlar, ama ehl-i sünnet alimleri bunu yasak etmiştir.

 

 

Kıyamet alametlerinin tevili

 

 

Sual: Bazı kimseler, hadislerle bildirilen, güneşin batıdan doğmasını, Dabbe-tül-arz denilen hayvanın, çıkıp elindeki mühürle, bu Müslüman, bu kâfir diye mühürlemesini, Hazret-i Mehdi’nin, Hazret-i İsa’nın ve Deccal’ın gelmesini tevil ediyorlar. (Bu kadar açık şeyler, harikulade haller, imtihana aykırıdır. O zaman herkes Müslüman olur) diyorlar. Hiçbir İslam âlimi, kıyametin büyük alametlerini böyle tevil etmediğine göre, bunların tevilleri yersiz değil midir?

CEVAP

Elbette yersizdir. Mucize ve keramet, harikulade bir haldir. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür; ama yine de, Ebu Cehil gibiler inanmamıştır. İsa aleyhisselamın da, birçok mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, mucize gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir.

 

Evliya-i kiramdan da, binlerce kerametler zuhur etmiştir. Bunları gören gayrimüslimlerden, iman etmeyen çoktur. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor. Üstelik kıyamet alametleri görülünce iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiği, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor.

 

Zaten, kıyametin büyük alametleri görüldükten sonra iman etseler de, imanları kabul edilmeyecektir. Yani bunları tevil etmek çok yersizdir. İmtihan bittikten sonra, doğru cevapları açıklamak niye imtihana aykırı olsun ki?

 

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

 

Âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçünü, Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor:

(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de, imanı fayda vermez.) [buhari, Müslim]

 

(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

 

Tevil edenlerin maksadı, güneşin batıdan doğması, Deccal’ın ve Dabbe’nin çıkması değildir. Maksat, Hazret-i Mehdi’nin ve Hazret-i İsa’nın gelmesini inkâr etmektir. Kendilerinin ileri sürdüğü kimselere Mehdi demektir. Böyle tevil etmeyince, kendi adamlarının Mehdi olduğuna başkalarını inandıramayacakları için, bu yola sapmışlardır.

 

Yanlış teviller

Sual: Kıyametin büyük alametlerinden olan güneşin batıdan doğmasını, İslamiyet’in batıdan yayılacağı, Dabbet-ül-arzın ise, Aids hastalığının virüsü olduğu şeklinde tevil caiz midir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

 

Bir hadis-i şerifte, bazı alametlerden üçü şöyle açıklanmaktadır:

(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

 

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar, İsa iner, Duman, Dabbet-ül-arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden’den bir ateş çıkar.) [Müslim]

 

Konumuzla ilgili bir hadis-i şerifin meali şöyle:

(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de fayda vermez.) [buhari, Müslim]

 

Avrupa Müslüman olunca, iman fayda vermez mi? Güneşin batıdan doğması aklen de, ilmen de mümkündür. Tevile ihtiyaç yoktur. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır. Başka yörüngeye girer. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

 

Aids hastalığına da, Kur'an-ı kerimde bildirilen hayvan olduğunu söylemek yanlıştır. Dabbet-ül-arzın, aynı zamanda konuşan bir hayvan olduğu âyet-i kerimede bildirilmektedir:

(O söz başlarına geldiği zaman, [Kıyamet alametleri zuhur edince], onlara yerden bir hayvan çıkarırız, bu hayvan, onlara, insanların âyetlerimize kesin bir iman etmemiş olduklarını söyler.) [Neml 82, Tefsir-i Kurtubi]

 

Bu hayvanın konuşması aklen de caizdir; çünkü Allahü teâlâ hayvana konuşma sıfatı vermeye kadirdir. (Sevab-ül kelam fi akaid-il İslam)

 

Dabbet-ül-arz hakkında birçok hadis-i şerif vardır. (Feraid-ül fevaid), (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi), (Megaribüz zaman) ve (El kavlül muhtasar fi alamatil Mehdil muntazar) isimli kitaplardaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

 

(Dabbet-ül arzın deve ayağı gibi dört ayağı ve kuş gibi kanatları vardır. Başı öküz başına, kulağı fil kulağına, kuyruğu ise, koç kuyruğuna benzer.)

 

(Dabbet-ül arz, asa-i Musa ile mümine dokunur, alnına “Cennetlik” yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, mührü Süleymanı vurur, “Cehennemlik” yazılır, yüzü simsiyah olur.)

 

(İnsanlar, bu hayvandan kaçarlar. Kimi ondan korkarak namaza durur. Hayvan bunun yanına gelir, “Ey kişi şimdi mi namaz kılıyorsun” diyerek yüzünü damgalar. Böylece müminler kâfirlerden ayırt edilerek tanınır.)

 

Güneşin batıdan doğması

Sual: Hadis-i şerifte bildirilen kıyametin büyük alametlerinden birisi de Güneşin Batı’dan doğmasıdır. O zaman tevbe kapısı da kapanıyor. Bugün bilim adamlarına göre Güneş’in batıdan doğabilmesi için dünyanın bir an için durması, sonra da ters yönde dönmeye başlaması gerekiyor ve bu da fiziken imkânsız bir olay. Buna göre Güneşin Batı’dan doğması, Batı'da bulunan Avrupa’nın Müslüman olması demek değil midir?

CEVAP

Kesinlikle değildir. Allah için imkânsız diye bir şey olur mu? Bunu yapacak olan Allahü teâlâdır. Allah yapamaz denir mi hiç? Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarıp başka yörüngeye sokamaz mı? Dönüşü değişince, Güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

 

Peygamber efendimiz, o hadis-i şerifi Arabistan’da söylemiştir. Arabistan’a göre, Batı, Avrupa değildir, Afrika’dır. Afrika Müslüman olacak dense, biraz daha az yanlış olur. Türkiye’ye göre Avrupa Batı’dadır. Asya’ya göre de Türkiye Batı’dadır. Her ülkenin batısında başka bir ülke vardır. Batı’nın Müslüman olması demek, bütün dünyanın Müslüman olması demektir; çünkü batıda olmayan tek ülke yoktur. Dünya yuvarlaktır. Bu tevilin ne kadar mantıksız olduğu meydanda değil mi?

 

Hadis-i şerifte, (Güneş Batı’dan doğunca tevbe kapısı kapanır, iman edenin imanı fayda vermez) buyuruluyor. Şimdi, yukarıdaki saçma tevile göre, Afrika veya Avrupa yahut bütün dünya Müslüman olunca, tevbe kapısı niye kapansın ki? Tevbe kapısı kapalı, iman edene imanı fayda vermiyor, bunlar nasıl Müslüman olacak? Öyle ya ötekine tevil bulan buna da bir kulp takar. Peygamber efendimizin hadisleri bulmaca bilmece gibi değildir. Müteşabih olanlar hariç, hepsi anlatıldığı gibidir, (Ben elma dersem, sen muz anla) cinsinden değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşık Kuloğlanın notu 2:Ayrıyetten Muhyiddin İbn Arabi Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz hazretlerinin Durr-i Meknûn İsimli Risalesinde çok genişçe bu olağan üstü alametler anlatılmaktadır(Kendi yorumları var ama hiçbiri te'vil değil o zaman ne kadar akılcılık olmasına rağmen bu büyük alim görüldüğü gibi te'vil hastalığına bulaşmamış) Ama yine diyorum Gavs-ı Azam Kaddesellahu Teala Esrarahul Azizin vekili İmam-ı Rabbani hazretleri Kaddesellahu Teala Esrarahul Aziz Mehdi benden 1000 sene sonra gelicek buyuruyor.Her cemaatin Mektubat tercümelerinde bunu bulabilirsiniz.O yüzden Harun Yahya ve birkaç Kehanetçi Nûrcuya takılmayalım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşık Kuloğlanın Notu:Görüldüğü gibi Hazret-i Pîr Kuddise Sirruh kendinden bin sene sonra bildidiriyor.Bazı İmam-ı Rabbanî Kuddise Sirruh Hazretlerine inanan ama kehanetçiliğe bulaşmış kimseler bunu Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâmdan 1000 sene sonra gelicek dedi diyorlar ama kendinden bin sene sonra olduğu hem açık hemde Efendimizden Aleyhi ve Alihisselam bin sene sonra bu zat gelmiştir yani yuvarlak olarak 600 sene vardır İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretlerinin keşfince....

 

İmam-ı Rabbani hazretleri, 209. mektupta buyuruyor ki:

İsa aleyhisselam gökten inerek, ahir zaman Peygamberinin dinine uyunca, Onun hakikati, kendi makamından yükselerek, Ona uyduğu için, hakikat-i Muhammedinin makamına gelir. Onun dinini kuvvetlendirir. Bunun içindir ki, eski dinlerde, ülülazm Peygamberin vefatından sonra bin sene içinde, yeni bir Peygamber gönderilirdi. Bunlarla, o Peygamberin dini kuvvetlendirilirdi. Onun dininin zamanı bitince, başka bir ülülazm Peygamber ile yeni bir din gönderildi. Muhammed aleyhisselam, Peygamberlerin sonuncusu olduğu için ve Onun dini hiç değiştirilemeyeceği için, Onun ümmetinin âlimleri, Peygamberler gibi oldu. İslamiyet'i kuvvetlendirmek işi bunlara yaptırıldı. Bunlardan başka, ülülazm bir Peygamber de, Onun dinine sokuldu. Onun dinini kuvvetlendirmek işi buna da verildi.

 

Resulullahın vefatından bin sene geçtikten sonra, ümmetinden gönderilen âlimlerin sayısı az ise de, bu İslamiyet'i tam kuvvetlendirmeleri için, çok yüksek olacaklardır. Resulullah aleyhissalatü vesselam, Hazret-i Mehdi’nin teşrif edeceğini haber vermiştir. Bin sene sonra gelecektir. İsa aleyhisselamda, bin sene sonra, gökten inecektir. Bin sene sonra gelen Evliyanın yükseklikleri, Eshabı kiramın yüksekliklerine benzemektedir. Her ne kadar, Peygamberlerden sonra, en üstün Eshabı kiram ise de, sonra gelenler, bunlara çok benzedikleri için, hangilerinin daha üstün oldukları anlaşılamaz gibi olmuştur. Belki de bunun içindir ki, Resulullah, (Öncekiler mi daha üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilinemez) buyurdu. Yoksa (Öncekiler mi daha üstündür, yoksa sonrakiler mi? Bilmem) buyurmadı; çünkü hangilerinin daha üstün olduğunu biliyordu. Bunun için, (En üstün olanlar, benim zamanımda bulunan Müslümanlardır) buyurmuştu; fakat çok benzedikleri için, şüphe hâsıl olduğundan (Bilinemez) buyurdu. (Mektubat Tercümesi)

Share this post


Link to post
Share on other sites

HZ. MEHDİ’NİN ÇIKIŞ ZAMANI BELLİ MİDİR? HADİSLERDE VE

İSLAM ALİMLERİNİN AÇIKLAMALARINDA HZ. MEHDİ’NİN HANGİ DÖNEMDE

ÇIKACAĞI HABER VERİLMİŞTİR?

 

Hadislerde Hz. Mehdi’nin İslam ahlakını hakim etmek için, kıyamet kopmadan önce yeryüzüne mutlaka geleceği belirtilmiştir. Bunun yanı sıra yine hadislerde verilen bilgilere göre, Hicri 1400′lü yıllar, Allah’ın izniyle Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne dönüşü, Hz. Mehdi’nin gelişi, Deccal’in çıkması ve Hz. İsa’ya yenilmesi, tüm dünyada insanların kitleler halinde İslam’a yönelmesi gibi büyük olayların gerçekleşeceği olağanüstü bir dönemdir. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde, hadis ve İslam alimlerinin açıklamalarında Hz. Mehdi’nin gelişiyle ilgili çeşitli tarih ve dönemler vardır.

 

1. Her Yüz Senede Bir Müceddid Gönderilmesi

Öncelikle Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde her yüzyıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyaçlarına göre açıklamak üzere bir “müceddid” yani “dini canlandıran, yenileyen” şahıs gönderileceğinden söz edilmiştir:

 

Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş: Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah HER YÜZ SENENİN BAŞINDA şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan karışmış batıl uygulamalardan) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)

 

Büyük İslam alimi İmam Rabbani’nin bu konudaki açıklaması ise şöyledir:

 

HER YÜZ SENE BAŞINDA bu ümmetin uleması arasından BİR MÜCEDDİD GELECEK ve şeriatı ihya edecektir (canlandıracaktır). (Mektubat-ı Rabbani, 1/520)

 

Bediüzzaman Said Nursi de bu konu hakkında şunları söyler:

 

Ashab-ı Kütüb-i Sitte’den İmam-ı Hâkim’in Müstedrek’inde ve Ebu Dâvud’un Kitab-ı Sünen’inde, Beyhaki “Şuab-ı İman”da tahric buyurdular (meydana koydular): “HER YÜZ SENEDE BİR, CENAB-I HAK BİR MÜCEDDİD-İ DİN (DİNİ YENİLEYEN) GÖNDERİYOR…” (Barla Lahikası, s. 119)

 

Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası’nda Hicri 1200′lü yılların “müceddidi”nin Hazreti Mevlana Halid, olduğunu söyler. Bu açıklamasının devamında, Risale-i Nurlar’ın da Hicri 1300′lü yıllar için bir “müceddid” hükmünde olduğunu şöyle ifade eder:

 

Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları (bölümleri) aynı vazifeyi görmüş… Kanaat verir ki -nass-ı hadis (hadisin açık ifadesi) ile- Risale-i Nur tecdid-i din (dini yenileme, canlandırma) hususunda bir müceddid hükmündedir. (Barla Lahikası, s. 121)

 

Bediüzzaman Hicri 1400′lü yılların “müceddidi”nin ise Hz. Mehdi olacağını müjdelemiştir:

 

Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli “lamlar” ve “mimler” ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ’NİN ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ) OLABİLİR. (Şualar, s. 605)

 

Bediüzzaman, İslam aleminin üzerindeki zulüm ortamının kendisinden “bir asır sonra” ancak Hz. Mehdi vesilesi ile dağıtılacağını söylemiştir. Kendisinden bir sonraki yüzyılda yani Hicri 1400′lü yıllarda Hz. Mehdi’nin yapacağı çalışmalarla, Müslümanların büyük sıkıntılardan kurtulup feraha kavuşacaklarını açıklamıştır.

 

2. Hz. Mehdi “İkinci Bin”de Gelecektir

 

Büyük İslam alimi İmam Rabbani, Hz. Mehdi’nin Peygamberimiz (sav)’in vefatından 1000 (bin) sene geçtikten sonra Hicri ikinci binin içinde geleceğini bildirmektedir. Bu konuyla ilgili İmam Rabbani’nin pek çok açıklaması mevcuttur:

 

Kuran hükümlerinin kuvvetlendirilmesi, milleti yenilemesi bu İKİNCİ BİNDEDİR. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: Hz. İsa’nın (as) MEHDİ’NİN (ra) BU BİN İÇİNDE VAROLUŞLARIDIR. (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 611)

 

Resulullah (sav)’in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (sav)’in irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA, MEHDİ’NİN GELİŞİ DE BUNUN İÇİNDİR. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem’ür-rüsül Resulullah (sav) müjdelemiştir. Hz. İsa (as) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir (inecektir). (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 440)

 

Hz. Muhammed (sav)’in vefatından bin sene geçtikten sonra, Hicri ikinci bin yılına girilir. İmam-ı Rabbani’nin yukarıdaki açıklamalarına göre ikinci bin yılı içerisinde Hz. Mehdi gelecektir. İkinci binin başlangıcından içinde bulunduğumuz Hicri 14. yüzyıla kadar geçen üç yüz yılda Hz. İsa ve Hz. Mehdi gelmemişlerdir.

 

3. Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi’nin,

 

Hicri 1400′lü Yıllarda Geleceğini Haber Vermiştir

 

Peygamber Efendimiz (sav) bazı hadislerinde Hz. Mehdi’nin geliş tarihi olarak da açıkça 1400 yılını vermiştir. Bu hadislerden biri şöyledir:

 

İnsanlar 1400 senesinde Mehdi’nin yanında toplanacaklardır. (Risaletül Huruc-ül Mehdi, s. 108)

 

Peygamberimiz (sav)’in, Hz. Mehdi’nin çıkış tarihi olarak hadislerinde açıkça Hicri 1400 tarihini vermesi, Hz. Mehdi’nin çıkışının çok yakın olduğunu bize bildirmektedir. (En doğrusunu Allah bilir)

 

4. Bediüzzaman’a Göre Hz. Mehdi

 

Hicri 1400′lü Yıllarda Görev Yapacaktır

 

Bediüzzaman’ın da, farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Hz. Mehdi’nin geliş zamanı olarak Hicri 1400′lü yılların başlarına işaret edilmiştir. Bediüzzaman bir sözünde, Hz. Mehdi’nin Asr-ı Saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:

 

İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)

 

Bediüzzaman’ın ifadesinde belirttiği, “sahabe döneminden 1400 sene sonrası” Hicri 1400′lü yılların başlarına, yani Miladi olarak 1979-1980 senelerine denk gelmektedir.

 

Bediüzzaman, Hicri 1327′de Şam’da Emevi Camii’nde on bin kişiye verdiği hutbesinde, Hicri 1371′den sonraki İslam aleminin geleceğine yönelik izahlar yapmakta, ahir zamandan çeşitli tarihler vererek, beklenen Mehdi’nin mücadele zamanlarına dikkat çekmektedir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin göreve başlaması ve inkarcı zihniyeti fikren mağlup etmesi ile ilgili olarak şu tarihleri bildirmektedir:

 

Ta 1371 senesinden sonraki alem-i İslam’ın mukadderatına (kaderine) nazar eden (göz atan) Hutbe-i Şamiye’deki hakikatler… Evet şimdi olmasa da 30-40 sene sonra fen ve hakiki marifet (müsbet ilimler ve sanat, ilim ve fenlerle öğrenilen bilgi) ve medeniyetin mehasini (medeniyetin iyiliklerini) o üç kuvveti tam teçhiz edip, cihazatını verip o dokuz manileri mağlup edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını (hakikati araştırma meyli) ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi (insan sevgisini) o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş, inşaAllah YARIM ASIR SONRA onları darmadağın edecek. (Hutbe-i Şamiye, s. 25)

 

Bediüzzaman Şam’da yaptığı bu konuşmada, Hicri 1371 senesinden sonra yaşanacak gelişmelere dikkat çekerek, Hz. Mehdi’nin göreve başlamasının 1371 tarihinden 30-40 yıl sonra olacağını bildirmiştir. Bu tarih ise Hicri 1401-1411, Miladi olarak da 1980-1990 yılları arasıdır.

 

Yine aynı konuşmanın devamında Bediüzzaman, Hz. Mehdi’nin, inkarcı fikir sistemini, fen, ilim ve medeniyetin imkanları sayesinde fikren susturacağını haber vermiştir. Bu fikri üstünlüğün tarihi olarak da 1371 tarihinden yarım asır sonrasını bildirmiştir. Bu da Hicri 1421, yani Miladi 2001 senesi demektir.

 

Bediüzzaman’ın ahir zamanla ilgili bir diğer açıklaması da şöyledir:

 

YETMİŞ BİRDE FECR-İ SADIK (tan yerinin ağarması, Güneş doğmadan önceki kızıllık, sabah vakti) BAŞLADI veya başlayacak. Eğer bu, fecr-i kazib (sabaha karşı ufukta yayılmaya başlayan birinci kızıllık) de olsa, OTUZ KIRK SENE SONRA FECR-İ SADIK (fecr-i kazibden sonra yayılmaya başlayan ikinci aydınlanma) ÇIKACAK. (Hutbe-i Şamiye, s. 23)

 

Bediüzzaman’a göre fecr-i sadık’ın çıkacağı yıllar:

 

1371 + 30 = 1401 = 1981

 

1371 + 40 = 1411 = 1991

 

Bediüzzaman bu izahına göre Hakkın karşısında batılı temsil eden düşünce olan ateizmin ve materyalist felsefenin dağıtılmaya başlamasının 1981-1991 yıllarında, fikren tam anlamıyla susturulup dağıtılmasının ise 2001 yılında olacağına işaret etmiştir. (En doğrusunu Allah bilir.)

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin Hz. Mehdi’nin çıkışı hakkındaki bir diğer sözü ise şöyledir:

 

Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza HAKİKİ BEKLENİLEN VE BİR ASIR SONRA GELECEK O ZAT dahi bu zamanda gelse… (Kastamonu Lahikası, s. 57)

 

Bediüzzaman Said Nursi, “hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat” diyerek Hz. Mehdi’nin kendi döneminde henüz gelmediğini bildirmektedir. Ayrıca Müslümanlar tarafından beklendiğini ve kendi yaşadığı devirden bir asır sonra geleceğini de haber vermektedir. Bediüzzaman Hicri 1300′lü yıllarda yaşamıştır. Kendisinden sonra gelecek asır olan Hicri 1400′lü yıllar Hz. Mehdi’nin çıkış zamanıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocam yukarıda yazdığım İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Kuddise Sirruh Mektubatından bir Mektûbu okumadınız herhalde, o benden 1000 sene sonra çıkıcaktır buyuruyor.Ayrıyetten her zulum çağında Mehdi Aleyhirrahme beklenmiştir.Bediuzzemanın Rahımehullahu Teala bâtınî ilmlerden Cifr ilmiyle çıkarttıkları tahmin mahiyetinde diye zan ediyorum.Ayrıyetten bir sohbette dinlemişti Kıyamet tarihi dahi veren Veliler olmuş ama çıkmamış çünkü bunlara keşf denilir aynen vakide olabilir olmayadabilir.Keşf konusunu İmam-ı Rabbani Kuddise Sirruh hazretleri açıklıyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu Bediüzzaman Hazretlerinin keşfidir, yorumudur. Olup olmayacağını zaman gösterir.

 

"Kuran hükümlerinin kuvvetlendirilmesi, milleti yenilemesi bu İKİNCİ BİNDEDİR. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: Hz. İsa?nın (as) MEHDİ?NİN (ra) BU BİN İÇİNDE VAROLUŞLARIDIR. (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 611)"

 

 

"Resulullah (sav)?in ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (sav)?in irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. ARADAN BİN SENE GEÇTİKTEN SONRA, MEHDİ?NİN GELİŞİ DE BUNUN İÇİNDİR. Onun mübarek kudümünü (gelişini), Hatem?ür-rüsül Resulullah (sav) müjdelemiştir. Hz. İsa (as) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir (inecektir). (Mektubat-ı Rabbani, c.1, s. 440)"

 

 

Zaten konu burada açıklanıyor:

Hz. Muhammed (sav)?in vefatından bin sene geçtikten sonra, Hicri ikinci bin yılına girilir. İmam-ı Rabbani?nin yukarıdaki açıklamalarına göre ikinci bin yılı içerisinde Hz. Mehdi gelecektir.

 

 

 

Konunun keşfi de İmam Rabbani Hazretlerinin manevi müridi Bediüzzaman Hazretleri tarafından detayıyla açıklanıyor.

 

 

 

Büyüklerin hikmet noktalarında bize acziyet düşer -ki biz onların yanında zerre dahi değiliz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Muhammed Esed'in bu hususta müthiş bir yorumu var, vaktim olunca uzun uzun, aynen aktaracağım inşallah...

 

Muhammed Esed'in yorumu :

 

Bu uzun bir hikaye,” diye cevaplıyorum onu, “birkaç kelime ile anlatmak mümkün değil. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, faranjilerin (Avrupalılar) yaşadığı dünya Deccal’ın, yani göz kamaştıran ve ayartan tağutun dünyası. Resulullah’ın (s.a.v.) ahir zamanda insanların çoğunu Deccal’ın tanır olduğuna inanıp onun peşinden gideceğini haber veren sözünü bilirsin herhalde?”

 

Ve genç bedevinin meraklı, Şeyh İbn Bulayhid’in de olumlayan bakışları altında tek gözlü, fakat Allah tarafından gizemli güçlerle donatılmış olan Deccal’ın, bu apokaliptik varlığın zuhurunu anlatmaya başlıyorum. Dünyanın en uzak köşesinde konuşulan sözleri işitebilecek, tek gözüyle sınırsız uzaklıklarda olan şeyleri görebilecek, gökyüzünde uçacak, yeraltından altın gümüş fışkırtacak, istediği zaman yağmur yağdırtıp ekinlerin yeşermesini sağlayacak, dilediğini öldürecek, dilediğini sağ bırakacak: öyle ki, imanı zayıf olanlar bu durumu görüp Deccal’ın bizzat tanrı olduğunu sanacak ve önünde secdeye kapanacaklar. Ama imanı sağlam olanlar, onun alnındaki “Münkir” yazısını okuyacak ve onun yeryüzü imtihanının bir parçasından başka bir şey olmadığını anlamakta gecikmeyecekler…

 

Bedevi dehşete kapılmışcasına gözlerini açıp bana bakarken, “Allah’a sığınırım, Allah’a sığınırım!” diye mırıldanıyor ve ben İbn Bulayhid’e dönüp:

 

“Bu mesele, tamamı tamamına bugünkü teknolojik medeniyetin tasviri değil mi, Şeyhim? Tek gözlü; çünkü hayatın sadece bir yanını, maddi yanını görüyor; manevi yanından haberi yok. Mekanik harikaları sayesinde insanın, Allah vergisi duyularıyla göremeyeceği şeyleri görüp, işitemeyeceği şeyleri işitmesini sağlıyor; başdöndürücü bir hızla mesafeleri fethediyor. Teknolojik büyülerle suni yağmurlar yağdırıp istediği ürünü istediği verimde yetiştirebiliyor; yeraltından inanılmaz zenginlikler bulup çıkarıyor. Bilimsel terörü ve savaş teknolojisiyle bir yandan hayatı ortadan kaldırırken bir yandan da tıbbi buluşlarıyla ölüme mahkum gözükenlere hayat bahşediyor. Ve maddi planda o kadar ve öylesine gözalıcı gözüküyor ki, imanı zayıf olanlar bu bahşedici, bu altedilmez güç karşısında aciz ve hayran kalıp neredeyse onun kadir-i mutlak bir mabut olduğuna inanmaya başlıyorlar. Ama gerçek Yaratıcı’ya olan imanlarını koruyanlara gelince, onlar, açıkça görüyorlar ki, bu deccalsı güce bel bağlayıp ona sığınmak, Allah’ı inkar ya da Allah’a ortak koşma anlamına geliyor…”

 

 

M.Esad Coşan'ın, Esed'in Deccal Yorumu Hakkındaki Yorumu :

 

Alimler Deccal'ın şahıs mı, daha başka bir şey mi olduğu hususunda çeşitli yorumlar yapmışlardır. Hattâ hayret ettim, Mekke'ye Giden Yol diye eseri var, müslüman olmuş bir Avusturyalı, Muhammed Esed ismini almış. O Deccal hakkındaki görüşünde demiş ki:

 

"--Deccal, münkir batı medeniyetidir." diyor.

 

Batı medeniyeti çağdaş gelişmeleriyle, aletleriyle, cihzlarıyla insanların gözünü kamaştırdı. Bazı insanlar da sandılar ki, batı medeniyeti her şeyi yapacak.

 

Meselâ, Tevfik Fikret'i alalım. Tevfik Fikret, en çok şaşırmış, yanılmış insanlardan birisi... Şiirlerinde bunu açıkça görüyoruz. Haluk'un amentüsü diye, müslümanın amentüsünün yerine ikàme edilecek bir amentü düzenlemiş. "Tekniğe ben de inandım, her şeyi yapacak." diye bir inanç ortaya çıkartıyor. Dine, "Canım bunlar çöl kanunu, hurafe... Eski devirden gelme..." diyor.

 

Eski ama, gerçek... Bazı gerçekler Hazret-i Adem'den beri gelen gerçek... Belki insanoğlu yaratılmazdan önceden beri gelen geçekler var. İki kere iki dört eder.

 

Böyle bazıları bocaladılar ve şaşırdılar. Osmanlı toplumu batı ile tanışınca, bir kısmı kendi milliyetini, örfünü, adetini, inancını, her şeyini kaybetti. Her şeyini kaybetmiş, zâyi olmuş insanları görüyoruz. Ne biçim kayıp... Düşman kıs kıs gülüyor, şeytan gülüyor. Ama maalesef, o kendisinin yanlış olduğunu anlayamıyor.

 

Muhammed Esed, "Deccal batı medeniyetidir." demiş. Belki böyle bir zihniyettir, belki böyle bir kavramdır, bir akımdır, bir cereyandır, bir felsefî düşüncedir. Belki de bunları çok derli toplu bir şekilde insanlara sunup aşılayan, insanları kandıran, sürükleyip götüren kişiler olabilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu tevil bâtînî olur, Ehli Sünnet Âlimleri bu şekil te'vili yasak etmişlerdir.Kıyamet Alametlerine olduğu gibi inanılmalı demişlerdir.Hem bu şekil te'vil etmekle Yaşar Nuri gibi zevâtın Ebabil Kuşlarının attığı Siccil taşlarını sıtma mikrobu olarak yorumlama gibi kuru akılcılık değilde nedir?Bunlar olağanüstü hallerdir, aklımız almıyorsa niye gidip te'vil ediyoruz ki?O zman Nuh Aleyhisselam tufanınıda haşa tevil edip mezopotamyada olmuş küçük çaplı bir tufandır, Sümerlerin Ur-Uruk Şehirleri üstünde olmuştur(Bizaat aynı mantıkla yazılmış aynı güruhun bir kitabında geçiyor) da diyelim?Neyse biz şahsî yorumları bırakıp Ehli Sünnetin Alâmeti olan Nakille bu işi sonlandıralım:

Kıyamet alametlerinin tevili

 

 

Sual: Bazı kimseler, hadislerle bildirilen, güneşin batıdan doğmasını, Dabbe-tül-arz denilen hayvanın, çıkıp elindeki mühürle, bu Müslüman, bu kâfir diye mühürlemesini, Hazret-i Mehdi’nin, Hazret-i İsa’nın ve Deccal’ın gelmesini tevil ediyorlar. (Bu kadar açık şeyler, harikulade haller, imtihana aykırıdır. O zaman herkes Müslüman olur) diyorlar. Hiçbir İslam âlimi, kıyametin büyük alametlerini böyle tevil etmediğine göre, bunların tevilleri yersiz değil midir?

CEVAP

Elbette yersizdir. Mucize ve keramet, harikulade bir haldir. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görülmüştür; ama yine de, Ebu Cehil gibiler inanmamıştır. İsa aleyhisselamın da, birçok mucizesi olmuştur. Körleri iyi etmesi, ölüleri diriltmesi gibi mucizeleri görüldüğü halde, 12 kişiden başka, iman eden olmamıştır. Bu 12 kişi de, mucize gördükleri için değil, Peygamber olduğuna inandıkları için, iman etmişlerdir.

 

Evliya-i kiramdan da, binlerce kerametler zuhur etmiştir. Bunları gören gayrimüslimlerden, iman etmeyen çoktur. Demek ki, mucize ve keramet gibi olaylar, imtihanı bozmuyor. Üstelik kıyamet alametleri görülünce iman edin denmiyor ki, aksine imtihan müddetinin bittiği, bundan sonra imanın kabul edilmeyeceği bildiriliyor.

 

Zaten, kıyametin büyük alametleri görüldükten sonra iman etseler de, imanları kabul edilmeyecektir. Yani bunları tevil etmek çok yersizdir. İmtihan bittikten sonra, doğru cevapları açıklamak niye imtihana aykırı olsun ki?

 

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

 

Âyet-i kerimede bildirilen alametlerden üçünü, Peygamber efendimiz şöyle açıklıyor:

(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de, imanı fayda vermez.) [buhari, Müslim]

 

(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

 

Tevil edenlerin maksadı, güneşin batıdan doğması, Deccal’ın ve Dabbe’nin çıkması değildir. Maksat, Hazret-i Mehdi’nin ve Hazret-i İsa’nın gelmesini inkâr etmektir. Kendilerinin ileri sürdüğü kimselere Mehdi demektir. Böyle tevil etmeyince, kendi adamlarının Mehdi olduğuna başkalarını inandıramayacakları için, bu yola sapmışlardır.

 

Yanlış teviller

Sual: Kıyametin büyük alametlerinden olan güneşin batıdan doğmasını, İslamiyet’in batıdan yayılacağı, Dabbet-ül-arzın ise, Aids hastalığının virüsü olduğu şeklinde tevil caiz midir?

CEVAP

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında hayır kazanmamış olana, [o günkü] imanı fayda vermez.) [Enam 158]

 

Bir hadis-i şerifte, bazı alametlerden üçü şöyle açıklanmaktadır:

(Şu üç şey ortaya çıkınca, iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış olana, imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccal ve Dabbet-ül-arz.) [Tirmizi]

 

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Şu alametler çıkmadan kıyamet kopmaz: Güneş batıdan doğar, üç yer batar, İsa iner, Duman, Dabbet-ül-arz, Deccal, Yecüc Mecüc ve Aden’den bir ateş çıkar.) [Müslim]

 

Konumuzla ilgili bir hadis-i şerifin meali şöyle:

(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman ederse de fayda vermez.) [buhari, Müslim]

 

Avrupa Müslüman olunca, iman fayda vermez mi? Güneşin batıdan doğması aklen de, ilmen de mümkündür. Tevile ihtiyaç yoktur. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır. Başka yörüngeye girer. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

 

Aids hastalığına da, Kur'an-ı kerimde bildirilen hayvan olduğunu söylemek yanlıştır. Dabbet-ül-arzın, aynı zamanda konuşan bir hayvan olduğu âyet-i kerimede bildirilmektedir:

(O söz başlarına geldiği zaman, [Kıyamet alametleri zuhur edince], onlara yerden bir hayvan çıkarırız, bu hayvan, onlara, insanların âyetlerimize kesin bir iman etmemiş olduklarını söyler.) [Neml 82, Tefsir-i Kurtubi]

 

Bu hayvanın konuşması aklen de caizdir; çünkü Allahü teâlâ hayvana konuşma sıfatı vermeye kadirdir. (Sevab-ül kelam fi akaid-il İslam)

 

Dabbet-ül-arz hakkında birçok hadis-i şerif vardır. (Feraid-ül fevaid), (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi), (Megaribüz zaman) ve (El kavlül muhtasar fi alamatil Mehdil muntazar) isimli kitaplardaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

 

(Dabbet-ül arzın deve ayağı gibi dört ayağı ve kuş gibi kanatları vardır. Başı öküz başına, kulağı fil kulağına, kuyruğu ise, koç kuyruğuna benzer.)

 

(Dabbet-ül arz, asa-i Musa ile mümine dokunur, alnına “Cennetlik” yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, mührü Süleymanı vurur, “Cehennemlik” yazılır, yüzü simsiyah olur.)

 

(İnsanlar, bu hayvandan kaçarlar. Kimi ondan korkarak namaza durur. Hayvan bunun yanına gelir, “Ey kişi şimdi mi namaz kılıyorsun” diyerek yüzünü damgalar. Böylece müminler kâfirlerden ayırt edilerek tanınır.)

 

Güneşin batıdan doğması

Sual: Hadis-i şerifte bildirilen kıyametin büyük alametlerinden birisi de Güneşin Batı’dan doğmasıdır. O zaman tevbe kapısı da kapanıyor. Bugün bilim adamlarına göre Güneş’in batıdan doğabilmesi için dünyanın bir an için durması, sonra da ters yönde dönmeye başlaması gerekiyor ve bu da fiziken imkânsız bir olay. Buna göre Güneşin Batı’dan doğması, Batı'da bulunan Avrupa’nın Müslüman olması demek değil midir?

CEVAP

Kesinlikle değildir. Allah için imkânsız diye bir şey olur mu? Bunu yapacak olan Allahü teâlâdır. Allah yapamaz denir mi hiç? Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarıp başka yörüngeye sokamaz mı? Dönüşü değişince, Güneş batıdan doğmuş olarak görülür.

 

Peygamber efendimiz, o hadis-i şerifi Arabistan’da söylemiştir. Arabistan’a göre, Batı, Avrupa değildir, Afrika’dır. Afrika Müslüman olacak dense, biraz daha az yanlış olur. Türkiye’ye göre Avrupa Batı’dadır. Asya’ya göre de Türkiye Batı’dadır. Her ülkenin batısında başka bir ülke vardır. Batı’nın Müslüman olması demek, bütün dünyanın Müslüman olması demektir; çünkü batıda olmayan tek ülke yoktur. Dünya yuvarlaktır. Bu tevilin ne kadar mantıksız olduğu meydanda değil mi?

 

Hadis-i şerifte, (Güneş Batı’dan doğunca tevbe kapısı kapanır, iman edenin imanı fayda vermez) buyuruluyor. Şimdi, yukarıdaki saçma tevile göre, Afrika veya Avrupa yahut bütün dünya Müslüman olunca, tevbe kapısı niye kapansın ki? Tevbe kapısı kapalı, iman edene imanı fayda vermiyor, bunlar nasıl Müslüman olacak? Öyle ya ötekine tevil bulan buna da bir kulp takar. Peygamber efendimizin hadisleri bulmaca bilmece gibi değildir. Müteşabih olanlar hariç, hepsi anlatıldığı gibidir, (Ben elma dersem, sen muz anla) cinsinden değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Girift meseleler. Ama Deccali kalkıp da bir ideoloji yahud medeniyet gibi soyut düşünmek bana abes geliyor. Efendimiz hadislerde tasvir etmiş. Kalkıp da tevil edersen yok kıyamet alemetleri müteşabihtir dersen, bana göre had ve çizme aşılmış olur. Deccali inkar etmek dinden çıkarmaz gibi iddialı bir cümle de kuramam. İlla nass ile yani Kur'ani bigiyi mi inkar bizi dinden eder. Ayet yoktur bu bahiste deyip, ne denli esnek konuşur olduk biz, önümüze gelen islami değeri ayete çarpıp bölemeyiz. Hadis ne demiş, selef-i salihin ne demiş. Bunlar daönemli. Ben yok internet yok tv, yahud terör Deccaldir demiyorum, öyle de düşünmüyorum. Bildiğin pis, çirkin, kötü insanımsı yaratık. Ve Allah ona diriltme yetisi deverecek. Kananlar da olacak.İmanı zayıf olana imtihan budur. Bizim niyazımız o yaratığın karşısında Mehdi ordusu olmaktır elbet.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...